| 
               
              
                | 
            
      
    |  
               
                 | 
            
      
    |  
        
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF 
        ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
            
      
    | 
 
        Hazırlayan 
        
        Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com  | 
        
      
              | 
         
          
    
               | 
            
      
          | 
            
           | 
              
      
              | 
               
                   İÇİNDEKİLER
              
               | 
            
      
              
              
              
              Ahmet CANBABA NUTUK 
              
              Ahmet CANBABA BEN YOKSULLUĞUMU ÖZLÜYORUM 
              
              Ahmet CANBABA BEDDUA   
               
              
              Atilla ALPAY YEŞİLAY 75.YIL İLKÖĞRETİM OKULUNDA 
              
              Atilla ALPAY SEVGİLİLER GÜNÜYDÜ 
              
              Atilla ALPAY 9 ŞUBAT DÜNYA SİGARAYI BOYKOT GÜNÜ... 
              
              Atilla ALPAY ÖZÜR DİLERİM EY KUDÜS 
              
              Atilla ALPAY YEŞİLAY ERKEK YURDUNDA 
              
              Atilla ALPAY TEL 
              
              Atilla ALPAY SÜLEYMANİYE 
               
              
              Emine SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU 2009 YILI KÜLTÜR SANAT VE BAŞARI ÖDÜLLERİ 
              SAHİPLERİNİ BULACAK 
               
              
              Galip BARAN DEMİREL ÖRNEK OLMALIDIR 
              
              Galip BARAN HİLLARY CLİNTON
                
              
               
              Hüseyin Hüsnü 
              GÜROL DOĞALGAZ'DA KESİN ÇÖZÜM ERZİNCAN OVASIDIR 
               
              
              İsa 
              KAYACAN AYTEKİN AYDIN’IN HİZMET DÜNYASI 
              
              İsa KAYACAN ÜLKELER, İNSANLAR, SEVDALAR 
              İsa 
              KAYACAN OSMAN TEKERCİ’DEN GELENLER 
              
              İsa KAYACAN İKİ ŞAİRİN YAZDIKLARI  
              İsa 
              KAYACAN DR. ŞÜKRÜ TEKİN KAPTAN’I UNUTMAMAK 
              İsa 
              KAYACAN ŞAİRLERİN DÜNYASINDAN 
              İsa 
              KAYACAN HANIM AKÇAY’DAN BİR KÖY HİKAYESİ 
              İsa 
              KAYACAN BURDUR’UN CEVİZ EZMESİNİ TPE TESCİLLEDİ 
              İsa 
              KAYACAN BURDUR’DA KAZANIYORUM-BURDUR’DA HARCIYORUM 
              İsa 
              KAYACAN BURDUR DESTANI YAYINA HAZIR 
              İsa 
              KAYACAN YANGIN OLUR BİZ YANGINA GİDERİZ 
              İsa 
              KAYACAN KUKLA VE GÖLGE OYUNU BİRLİĞİNİN HİZMET ÖDÜLLERİ 
              İsa 
              KAYACAN BURAK CAN AKDOĞAN’IN KİTAP DÜNYASI 
              İsa 
              KAYACAN SEBAHAT HOCANIMIN YAZDIKLARINDAN 
              İsa 
              KAYACAN BURDUR’DAN MİNİK BİR ŞAİR ADAYI:SEZA TUTKU AZAKLI 
              İsa 
              KAYACAN BİYOGRAFİ ZENGİNLİĞİNDEN KÜLTÜR ZENGİNLİĞİNE 
              İsa 
              KAYACAN TÜRKÜ SAVAŞÇISI 
              İsa 
              KAYACAN HANIM AKÇAY’IN KALEMİNDEKİLERDEN 
              İsa 
              KAYACAN PERVANE’NIN DUALARI 
              İsa 
              KAYACAN ŞİİRLER... ŞAİRLER 
              İsa 
              KAYACAN TÜRKİYE’NİN PERVANESİ: ATATÜRK 
              İsa 
              KAYACAN YAZILANLAR 
              İsa 
              KAYACAN BURDUR ÖZEL İDARESİ’NİN BÜYÜK HİZMET FOTOĞRAFI 
               
              
              Mahmut Selim GÜRSEL SİTEMİZDEKİ SAYFALARIMIZ!   
              
              Mahmut Selim GÜRSEL ADANA'DA İKİ KÜLTÜREL ETKİNLİK 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL GEL OKUYUCU KÜTÜPHANEYE GEL! 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL SİGARA VE HAFTALAR. 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL SEÇİM Mİ GEÇİM Mİ? 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL BİR e-POSTA VE CEVA0BI 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL DEYİMLERİMİZİ DÜZGÜN KULLANALIM “MÜREKKEP 
              YALAMAK”   
              
              Mahmut Selim GÜRSEL ŞİİR Mİ? 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL A MISIN; M MİSİN NESİN? 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL GÖNÜL HAPİSHANESİ 
               
              
              Mesut ARTAR KENT YÖNETİCİLERİNİN BİR ŞEKİLDE BORCU VARDIR 
              
              Mesut ARTAR BELKİ DE O ZAMAN ANLARSINIZ "İNSAN" OLAMAMANIN 
              BEDELİNİ... 
              
              Mesut ARTAR HAKLI OLMAK MI ? MUTLU OLMAK MI ? İSTERDİN 
              
              Mesut ARTAR HAYATIMIZIN BULUNDUĞU NOKTASI NE OLURSA OLSUN EN İYİ 
              ŞEKİLDE DEĞERLENDİRMELİYİZ   
               
              
              Mustafa Nevruz SINACI YA HAKKINI VERİN YA DA, O DİPLOMALARI YAKIN! 
               
               
              
              Mustafa Nevruz SINACI GLADYO-OLİGARK; BARONLAR ve HÜKÜMET 
              
              Mustafa Nevruz SINACI MİLLİ DAVA (KIBRIS) GERÇEĞİ
                
              
              Mustafa Nevruz SINACI CUMHURİYET’İ FAZİLET’E İBLAĞ 
              
              Mustafa Nevruz SINACI DAVOS’TA SON TANGO!.. 
              
              Mustafa Nevruz SINACI DEMOKRASİYİ ÖZELLEŞTİRMEK 
              
              Mustafa Nevruz SINACI DEMOKRASİ, ADALET VE MEDENİ SİYASET 
              
              Mustafa Nevruz SINACI YA HAKKINI VERİN, YA DA, O DİPLOMALARI YAKIN 
              !(2) 
              
              Mustafa Nevruz SINACI CELAL BAYAR ANLATIYOR 
               
              
              Necati ÇAVDAR HAY'DAN GELİP HUY'A GİDERKEN 
              
              Necati ÇAVDAR DİYEMEDİM   
              
              Necati ÇAVDAR ÜZMEZ   
              
              Necati ÇAVDAR YÜREK KAÇ PARA 
               
              
              Özkan KARACA YÜREĞİMİN İSTASYONU 
               
              
              Rıza HARDAL TÜRKİYE'M
                
              
              
              Selma GÜRSEL PATATES KÖFTESİ (Bulgurlu) 
               
              
              Tülay BİLGİN BOMBA 
              
              Tülay BİLGİN TAKTİR 
              
              Tülay BİLGİN BAŞÖRTÜSÜNDE EVRENSELLİK OLMALI 
              
              Tülay BİLGİN YÜZYILLAR ARASI SAVAŞ 
               
              
              Üzeyir Lokman ÇAYCI DENİLİNCE
                
              
              Üzeyir Lokman ÇAYCI DEĞİŞİM
                
              
              Üzeyir Lokman ÇAYCI ÜZERİMİZE AĞLAR ÖRDÜLER 
               
               
                 | 
            
      
          | 
      
      
      Çalışma TELİF ESERİDİR izin 
      almadan kullanmayınız! | 
            
      
          | 
          Hazırlayan 
          Mahmut Selim GÜRSEL | 
            
      
          | 
          
        
          corumlu2000@gmail.com 
           | 
            
      
          | 
          
          Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif haklarına ve kişilik 
          haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. | 
            
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         01  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        KİTAP ismi  Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                -   NUTUK
 
                - Sayın vatandaşlarım, öhhö öhhö.
 
                - Köprünüz yok, reyiniz var 
                biliyom.
 
                - Öyle  değel midir, 
                dediler he!.. he!..
 
                - Neyiniz var, neyiniz yok 
                biliyom.
 
                -  
 
                - Muhtarınız böyük bir ulu kişi
 
                - He deyin burada bitirin işi.
 
                - Mecliste abeyi, köyde gardaşı.
 
                - Cesur zengin beyiniz var 
                biliyom.
 
                -  
 
                - Yolunuz çamurdan geçilmez imiş
 
                - Hökümet yaptırmaz diye kim 
                demiş
 
                - Söyle len  Murtaza, söyle 
                len Memiş.
 
                - Yemyeşil bir beldeniz var 
                biliyom.
 
                -  
 
                - Devletimiz  okutup 
                küçükleri
 
                - Sırtınızdan atacaaz yükleri
 
                - Bizim gibi değerli böyükleri
 
                - Sevip sayan  huyunuz var 
                biliyom.
 
                -  
 
                - Yanınızdayız son nefesimizde
 
                - Biz olalım çıkacak sesinizde
 
                - Sizlerinde böyük meclisimizde
 
                - Bizim gibi dayınız var biliyom.
 
                -  
 
                - Köylüye gredi dirsen bizde var
 
                - Emme irey dersen o da sizde 
                var
 
                - İlkbahar var, sonbahar var, 
                yaz da var
 
                - Çeşmeniz yok, caminiz var 
                biliyom.
 
                -  
 
                - Yar vurmuşu gurbet ele 
                göçtüren
 
                - Yel vurmuş Iraza şifa saçtıran
 
                - Kel  Durmuşu böyük adam 
                seçtiren
 
                - Çok  değerli köyünüz var 
                biliyom.
 
                -  
 
                - Kimler ermiş görüp bizleri 
                ayan
 
                - Dinnemeye gelmişler yorgun 
                yayan
 
                - İçer hastalığa çare arayan
 
                - Derde derman suyunuz var 
                biliyom
 
                -  
 
                - Aha burda ne dirseniz ben 
                varım
 
                - Yolunuz burdanmı geçer annarım.
 
                - Meclise seçtirecek gurbannarım
 
                - Bize yeter sayınız var biliyom.
 
                -  
 
                - Değil akrabanız hısmınız için
 
                - Vallah inanmayan gısmınız için
 
                - Bizler için değil hasmınız 
                için
 
                - Yolunacak tüyünüz var biliyom.
 
               
                
                  | 
      
      
        | 
                 | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         02  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - BEN  
                YOKSULLUĞUMU  ÖZLÜYORUM  
 
                
                -   
 
                - 
                
                Umut   ekmek   arası   bir  
                düş. 
 
                - 
                
                Hayat  verecek bir iksir gibi
 
                - 
                
                seni  düşünmek  ve  hissetmek.
 
                - 
                
                Ve  soluksuz  bir  rüya gibimsin  gecemde.
 
                - 
                
                Unutulmuş  seslerimle bir köşede
 
                - 
                
                Bir  esintiye  teslim  olurdu güzelliğin.
 
                - 
                
                Yaranmaya  geç kalmış  sevgide
 
                - 
                
                Sıramı  savardım  sevmelerde,
 
                - 
                
                Sıramı  savardım  düş kurup.
 
                - 
                
                Bakışlarımızla  ödeşirdik
 
                - 
                
                Saygı  sanırdık  utanmaları.
 
                - 
                
                Yüz  kızarmalarına yenik  düşerdi
 
                - 
                
                Yüreklerdeki  sevdalar.
 
                - 
                
                 Ben örfümü   özlüyorum.
 
                - 
                
                 
 
                - 
                
                Bütün yüzlerin gülmediği
 
                - 
                
                Gecikmiş  bir  ayrılık  
 
                - 
                
                Gecikmiş  bir  sabır
 
                - 
                
                Yabanıl  dağ  kuşları  yüreğinde
 
                - 
                
                Ürkek ve  tedirgin.
 
                - 
                
                Yitirmelerinden  belli  baharlarını.
 
                - 
                
                Kırılmış  bir  dal ucu  arar
 
                - 
                
                Konmaya  kendi  yalnızlığına.
 
                - 
                
                Hani lepiska saçları  çocukluğunun
 
                - 
                
                Karşılıksız  sevgilerden  çıkardın  yoluma.
 
                - 
                
                Yaşlandığımızı  bilmezdik  zaman içinde
 
                - 
                
                Ölümler  çoğalırdı  farkında  olmadan.
 
                - 
                
                İçlerinde  sevgi  taşıyan
 
                - 
                
                Bağışlayan  sözler  gülümserdi  dudaklarda.
 
                - 
                
                Ben senin  feri  kaçmış  mavi gözlerini  
                görmesem de
 
                - 
                
                Renksiz  bir  sevginin  ışığı  vururdu  
                gözüme.
 
                - 
                
                Ölümsüz  dokunuşlardı  
 
                - 
                
                İki okyanus  mavisi  gözlere.
 
                - 
                
                Sessizdi  eller.
 
                - 
                
                Çocuk hırçınlığında  
 
                - 
                
                Ve susmayan  ağıtlarda
 
                - 
                
                Büyüyen  bir  geleceği  taşırdık 
 
                - 
                
                Sevgimizle  suladığımız  yüreklerimizde.
 
                - 
                
                Ben  çocukluk  aşkımı  özlüyorum 
 
                - 
                
                 
 
                - 
                
                Ne arabam vardı
                
 
                - 
                
                Ne villam yatım eskiden.
 
                - 
                
                Ayakta  kalmaktı  yaşamak 
 
                - 
                
                Ölüme  ayak  sürüyüp.
 
                - 
                
                Sıkımı  askerlerimi öldürecek biri
 
                - 
                
                Halkımı  düşman  belleyecek.
 
                - 
                
                Cezası ölümdü be yapanın.
 
                - 
                
                Hangi  devlet  niye  astınız mı  derdi.
 
                - 
                
                Onurumuz  vardı  be  eskiden.
 
                - 
                Aslına  
                dönsün be  ne  varsa
 
                - 
                Bir  rüyadan  
                 uyanır gibi.
 
                - 
                Varsın hep  
                yoksulluğa  yüreğini  aralasın yaşam
 
                - 
                Komşu  
                gözlerin  kem  bakışlarında bile
 
                - 
                
                Bir mutluluk  vardı be
 
                - 
                Beyazlar  
                yamalıydı,   çatılar  çaresiz.
 
                - 
                
                Ne  perişanlıklar  damlardı  yağmurla
 
                - 
                
                Bir  Anamın  şefkati  vardı
 
                - 
                
                Kardeşlerimin  güler  yüzü
 
                - 
                
                Ben  gecekondumu,
 
                - 
                
                Ben yoksulluğumu özlüyorum.
 
               
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         03  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - BEDDUA            
                
                
 
                
                -  
 
                - Yalnızlıktan,  köpek  
                besle  düzüne
 
                - Açlıktan  saldıran  
                itle  öl 
                 
 
                - Hiç  kimse  bakmasın  
                kırk  yıl yüzüne
 
                - Tahta  kurusuyla,  
                bitle  öl 
                 
 
                -  
 
                - Evin  yansın  düşman   
                gelip  söndürsün
 
                - Eşin  süründürsün, dostun  
                kandırsın
 
                - Bora  çıksın,  dalga  
                terse  döndürsün
                 
 
                - Denizde  gezdiğin  
                yatla  öl 
                 
 
                -  
 
                - Herkes  gibi  sende 
                güzel seversin
 
                - Anan  seni  iki  
                kere  eversin
 
                - Biri  gıdıklasın,  
                biri  su versin 
                 
 
                - Gülmekten  katılıp  
                çatla  öl 
                 
 
                -  
 
                - Kurşun  yesen  ta  
                alnının  çatından
 
                - Düşüp  çifte yesen  
                koşu   atından
 
                - Kırk  katlı  binanın 
                teras  katından
 
                - Kimse  kurtarmasın  
                atla  öl            
                 
 
                -  
 
                - Deli  ol  kendine  
                zalimce  davran
 
                - Sefalet  içinde  
                geçin  bu  devran
 
                - Daha  çok   
                acılar  içinde  kıvran
 
                - Ömrünü  ikiye  katla  
                öl 
                 
 
                -  
 
                - Para  için gözünü  
                hırs  bürüye
 
                - Köpek  gibi  gez  
                ürüye  ürüye
 
                - Katılıp ta  davar gibi 
                sürüye
 
                - Ağzında  bir  tutam  
                otla  öl 
                 
 
                -  
 
                - Kul  hakkı  yiyerek  
                rahata  erdin
 
                - Hem  camiye  gider  
                hem  haram  yerdin
 
                - Bayram  namazını  
                kaçırmam  derdin
 
                - Dilerim  elinde  
                putla  öl 
                 
 
                -  
 
                - Kalen  fethedilsin,  
                piyon  ah  çeksin
 
                - Filin  yensin, vezir  
                gülüp  oh  çeksin
 
                - Dilerim  Azrail  
                sana  şah,  çeksin
 
                - Satranç  oyununda  
                matla  öl   
                 
 
                -  
 
                - Oğlundan  kızından  
                yüzün  gülmesin
 
                - Can  bedenden  çıkıp  
                çabuk  ölmesin
 
                - Yatalak  kal  
                dosttan yardım   gelmesin                       
                 
 
                - 
                
                Çıldırıp  hırsından  patla  öl  
                
 
               
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         04  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
                
                  | 
      
      
        | 
                Atilla ALPAY | 
      
      
        | 
                
                
                Atilla ALPAY HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
            YEŞİLAY  
            75.YIL İLKÖĞRETİM OKULUNDA
          
          İlimizdeki seri konferanslarına devam eden Yeşilay Çorum Şubesi 
          geçtiğimiz gün de  75 yıl ilköğretim okulundaydı. Ders yılı 
          başından  beri hız kesmeden ilimiz  eğitim kurumlarını  
          gezen ve öğrencileri  bilgilendiren Türkiye Yeşilay  Derneği  
          Çorum  Şubesi  başkanı  Attila Alpay amaçlarının;  
          madde  bağımlılığı ile hiç tanışmayan, zararlı maddeleri  
          kullanmayan, ruh  ve beden sağlığı  yerinde bir  nesil 
          yetiştirmek olduğunu anlatarak şunları söyledi :
          
          "Yine  
          bir okulda  genç kardeşlerimizi ve  öğrencilerimizi 
          bilgilendiriyoruz. Sigara, uyuşturucu ve zararlı madde satıcıları 
          onların yolunu beklemektedir. Bizleri bu yaşta kimsenin etkilemesi 
          mümkün değildir. Ama  onların  taze bedenleri ve körpe  
          dimağları  her zaman etki  altında  kalmaya  
          müsaittir. Bizlerin çabaları onları bilgilendirmekten ibarettir. 
          Duyarlı öğretmen arkadaşlar sayesinde okulları ziyaret ediyoruz. Bu 
          sefer de iki yıl önce geldiğimiz 75.yıl ilköğretim okuluna tekrar 
          geldik. İl dahilinde hiç gitmediğimiz okullar  ve  bizi 
          çağırmayan  eğitim kurumları bulunmaktadır. Sigara  alkol ve 
          madde  bağımlılığı  ile mücadele sadece Yeşilaycıların  
          değil hepimizin  görevi  olmalıdır. Tüm eğitimcileri, rehber 
          öğretmenleri, gönüllüleri bize katılmaya davet ediyorum. Ayrıca 
          öğrencilerini bilgilendirmemize imkan tanıdığı  için  75.yıl  
          ilköğretim okulu müdürü  Sayın Mustafa  Fuculara  da 
          Türkiye Yeşilay Derneği  ve şahsım adına  saygılarımı 
          sunuyorum."
        
         
        
          
         | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         05  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
                
                  | 
      
      
        | 
                Atilla ALPAY | 
      
      
        | 
                
                
                Atilla ALPAY HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
             
               SEVGİLİLER GÜNÜYDÜ 
            
            Bu 
            tür-sevgililer günü vb gibi- günler  ne yazık ki istilacı ve 
            barbar Avrupa  kavimlerinin  kutladığı st.Valentin isimli 
            bir Hıristiyan azizinin  ismine izafeten icat edilmiş 
            ;yurdumuzda ise  İstanbul  Beyoğlunda  esnaflık yapan 
            gayrı Müslimler tarafından  geliştirilerek  kültürümüze 
            zorla oturtulmuştur.
            Bu 
            geleneğin ve adetin hedef kitlesi ; sayıları Irak ve Afganistan 
            nüfusu kadar  yani 28 milyonluk dev  bir topluluk olan ve  
            yaşları 1-17 arası  olan  sevgili yavrularımızdır.Bu  
            çocuklarımızın  hayata atılıp  para kazanmalarına  
            henüz uzun yıllar vardır.Fakat ceplerinde  sevgililerine  
            belki de en pahalı hediyeyi  alacak kadar da çok paraları  
            her zaman bulunmaktadır.Paraları  yoksa  kredi  
            kartları, o da  yoksa  onları çok seven büyükbabaları ve 
            büyükanneleri de mutlaka  ihtiyaçlarını  
            karşılayacaklardır.
            Diğer 
            yanda  milyonlarca  esnaf ta vitrinler süsleyip ,afişler 
            hazırlamakta  sanki bizim böyle bir geleneğimiz varmış gibi  
            ve bir bayram geliyormuşçasına  çok para kazanmanın derdine 
            düşerek böyle bir furyaya her yıl mutlaka katılmaktadırlar. 
            Kendilerine  sorsalar  hiçbir zaman yolunda  gitmeyen 
            işleri  belki böyle bir gün vesilesiyle bir an olsun canlanacak 
            ve nakit sıkıntıları gidecek ve o gün için   rahat nefes  
            alacaklardır.
            Bazı 
            tv kanalları mikrofonlarını  İstanbul'un  mutlu 
            azınlığına, gayrı meşru yaşamaktan utanmayan sanatçı bozuntularına 
            ve ahlaksız insanlarına  uzatıp saatlerce  röportaj 
            yapacak ; kimin kime hangi haram kazançlarıyla ne marka otomobil  
            aldıklarını  öğrenmeye  ve bu müstesna günü (!)  
            nasıl kutladıklarını bilmeye çalışacaklardır. Aziz şehrimizin de  
            bütün kafeteryalarında sigara dumanları içerisinde boğulmalarına  
            aldırmadan oturup baba  parası ve burslarını  yemeye 
            çalışan sevgili  üniversite gençlerimiz ; karşılarındaki  
            sevgililerine  ilanı  aşk etmeye çalışacak ve böylece bu  
            mübarek günü(!) idrak etmeye  çabalıyacaklardır.
            Birde  
            bunun tersini  düşünelim. Bizim  olmayan böyle bir gelenek 
            yerine  hristiyan Avrupa ülkelerinin veya amerikanın bir şeker 
            bayramını, bir hıdrellezi, bir aşura gününü, bir üç aylarımızı veya 
            buna benzer  bizim için  kutsal ve önemli  olan bir 
            adetimizi benimsemesi mümkün müdür  ? Hatta oraların  
            ahalalisi  bu vesileler ile  birbirlerine  hediyeler 
            alsınlar, kutlasınlar veya bir şeyler yapsınlar..
            Bunu  
            düşünmesi  bile  bize  mizahi  gelmekte  ve 
            hemen pek çoğumuz  "olur mu  canım öyle şey" 
            demekteyiz.Ama ne yazık ki onların adetleri  ve gelenekleri  
            milli kültürümüze öylesine oturmuş veya  oturtulmuş ki  
            tersine  bile düşünmekten aciz  hale  gelmişiz..
            
            İnacımızda, sosyal adet ve geleneklerimizde  sevgililer  
            günü  diye bir şey yoktur.Türk  milletinin bildiği sevgili 
            kavramının  muadili "Yar"dir.Ve bu aziz millet  sevmeyi 
            de, sevgiyi de , sevgiliyi de-egoist Avrupalıdan-  çok daha iyi 
            bilir.
            Bizde mü'min hanımlar ve erkekler  
            önce  nişanlanırlar, sonra da evlenirler. Nikah merasimlerinden 
            sonra İslam devletinin çekirdeği ve  temelini teşkil eden 
            kutsal aile birliği de  böylece  kurulmuş olur.
            Böyle 
            "aradakalmış"  gayrımeşru ilişkiler bize tv dizilerimizin ve 
            avrupanın hediyesidir.(Eski Yeşilçam filmlerindeki konular bile 
            bugünkülerin yanında –vallahi-masum kalmaktaydı.) Bakıyorum da bizim 
            gibi fakir  taşra muharrirlerinden ve birkaç bin basan bazı 
            muhafazakar ceridelerinden başka buna  tavır koyan hiç kimse 
            yok.  
            On 
            bakanlık bütçesi kadar zengin ve kalabalık olan Diyanet işyeri  
            bir çabanın içine giremez mi; eğitim sendikaları,Müslüman  
            işadamları ve bizim gibi düşünen insanlar  basın bültenleri de 
            mi yayınlayamazlar,hiç mi kimsenin söyleyecek bir sözü  yok…
            Tanzimattan sonrada   
            biz bu filmleri görmedik  mi,yüzeli yıl süren  
            seferberlikler,iki milyon şehid, koca bir hilafet ve saltanat 
            ülkesini, bir Devlet-i Ali' yi hep bu kafirlere benzeme illeti  
            yüzünden kaybetmedik mi ..
            İki 
            tane karanfil , bir tane  gülün  , ucuzluk pazarından  
            alınmış masum bir hediye'nin  ucu sefalete, zillete, 
            perişanlığa, esarete ve  oradan da cehenneme  gider genç 
            beyler ve  hanımlar,hatta bir kısım esnaf arkadaşlar…
            Unutanlara dün Bulgar,Moskof ve 
            Ermeni mezalimlerini bugün de,Bosnayı ; Çeçenistanı, Afganistanı,hatta 
            hatta  acı vatandaki Solingenleri, daha yerdeki  kanları 
            kurumamış Gazze' deki şehitleri  hatırlatırım.
            
            Sevgililer günü  diye bir şeyi  kutlayan herkesi, üç kuruş 
            kazanacağız diye bu kültür yozlaşmasına  çanak tutan bir kısım 
            esnafı ve bize karşı çıkan  herkesi de  şiddetle protesto 
            ediyorum.
            Allah  
            CC cümlesine hidayet,şuur ve izan  versin…
            
            Saygılarımla…
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         06  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
                
                  | 
      
      
        | 
                Atilla ALPAY | 
      
      
        | 
                
                
                Atilla ALPAY HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
             
               
              9 ŞUBAT DÜNYA SİGARAYI BOYKOT  
              GÜNÜ...
            
            
            15.yüzyılda Akdeniz deki 
            İspanyol, Ceneviz ve Venedik korsanlarının  Piri Reis ve 
            Barbaros'ların önünden kaçarak yeni yağma alanları bulmak ve yeni 
            soygunlar yapmak bahanesiyle  sığındıkları  kıtada  
            buldukları bu zehirli ot; yani Tütün  yine  onlar eliyle 
            önce Avrupa ya  getirilmiş ve oradan da Frenklerle  olan  
            ilişkilerini  ilerletenler eliyle de   bütün Osmanlı  
            ülkesine oradan da tüm Asya'ya hızla yayılmıştır.
            
            Dünyanın en güzel  
            coğrafyasındaki  ülkemizin  ikliminin ; tütüne  
            elverişli  olması neticesi hızla her tarafta  ekilmiş , 
            önceleri çubukla içilmiş sonra  nargile ile denenmiş ve yüz 
            yıldır da  makinelerle sigara şekline getirilip  
            insanların istifadesine ( !)  sunulmuş bulunmaktadır. 
            
            Sömürgeci  
            haçlıların bizim  iyi sigara  içtiğimizi  
            keşfetmeleri  bana göre  son iki bin yılın en büyük keşfi  
            olmalıdır.Çünkü  makalenin ortasındaki sigara paketi 95  
            yıl önce  Almanya Dresden'deki Dünyanın en büyük sigara 
            fabrikasında imal edilmiş ve Müslümanları kandırmak  için " 
            Selamualeyküm " ismi  verilmiş  olan ve bugünkü "Salem " 
            sigarasının  Ata'sı  olan  sigara paketidir.
            
            Bu dehşet verici  
            hadise  gibi  araştırmalarımız  neticesi   
            böyle nice reklam tuzaklarını ve insanlarımızı kandırmaya yönelik  
            sigara türlerini de antikacı ve koleksiyonculardan -ancak 
            resimlerini- ele geçirmiş bulunmaktayız.(Ganimetimiz arasında (!) 
            üzerinde Besmele yazılı paketlerden  tutun da  Selahattin  
            Eyyubi'yi at üzerinde  sigara içerken gösteren paketler ve 
            "Mekke"  yazılı  sigaralar da bulunmaktadır.)
            
            Nihayet  
            Cumhuriyetle  birlikte   ülkenin en büyük  
            lokomotif sektörü olan  Reji idaresi  Fransızlardan 
            alınarak  İnhisarlar  idaresine tahvil olunmuş ; sonra da 
            Tekel  adını  almış ve gittikçe büyüyerek 3-5 milyon 
            insanın  bu sayede ekmek  yediği (!) bir sanayi  
            dev'i olup çıkmıştır.
            
            Ama her gelen  
            iktidarın gafleti neticesi yabancılar –uzmanlarıyla- sigaramıza el 
            atarak  Samsun ve Maltepe  haricindeki bütün Türk 
            sigaralarına  toz şeker ,kakao ve Alkol kattırmış; onu katmerli  
            bir zehir haline getirtmiş ve bizlere  yeniden " buyurun 
            buradan yakın" diyerek bizim tütünümüzü bize yeniden ikram etmiş 
            bulunmaktadırlar.
            
            Sonra "Sizin tütününüz 
            de çok meşhurdu canım"  diyerek ülkemize şilepler dolusu kendi 
            Tütünleri  olan sulak yerde  büyümüş, radyoaktif  
            hormonlu Virginyalarını ve bundan mamul sigaralarını sokuşturmuş ve 
            artık ülkemizi  kanserin kucağına da iyice  yerleştirmiş 
            olmaktalar.
            
            Bu sayede  "Canım 
            Türkiye’m " günde  seksen milyon doları  her sabah  
            yakarak  akşama kadar tüketen ve ertesi gün  bir o 
            kadarını daha yakarken  hem kendini hem de gelecek nesillerini  
            "yaktığını " fark etmeyen bir   ülke  olup çıkmıştır.
            
            Kendi  
            sigaralarının  reklamlarında  oynayan kovboyun  
            Akciğer kanserinden  ölmesine aldırmadan  hemen yerine 
            dublörünü  yerleştirenler ; bizlerden bir plastik  damar 
            karşılığında yüz elli  kamyon buğday istemekte ve Devletimiz de  
            günde  iki yüz elli  insanımızı  by-pass ameliyatı 
            ettirerek savunma  bütcesi kadar  bir parayı sigaranın 
            açtığı bu  yaraları  sarmaya harcamaktadır.(Bir anjiyonun 
            devlete maliyeti dokuz,bir bypass ameliyatının maliyeti ise elli  
            milyar  liradır. )
            
            Sigara  tütün 
            ,alkol ,uyuşturucu ,kola ,fuhuş,aids ,frengi  zinciri gibi  
            çoğu ithal bir sürü felaketin milli hasletlerimiz olması kadar 
            bendenize utanç veren bir başka konu daha yoktur.Bu özelliklere 
            sahip olan Müslüman Türk insanı  profili ne yazık ki hep 
            tekrarlanan "yüzde doksan dokuz safsatası" içine girmekte ; gerçekte 
            ne olduğumuzu veya ne olmadığımızı da kimse  bilmemektedir.
            
            Sigara  ile 
            mücadele için Ankara daki Sağlık Bakanlığında bile broşür-afiş vb 
            hiçbir malzeme bulunmamakta ve bu zararlı  alışkanlıkla 
            mücadele için de  hiçbir çaba gösterilmemektedir. (Dokuz şubatı 
            telaffuz  etmek –maalesef- ülkedeki  fakir bendeniz gibi 
            Otuzbeş Yeşilaycı'nın  derdine kalmıştır)
            
            Eğer kendimizi ve 
            ülkemizi biraz  seviyor ve kendimize  biraz acıyorsak; bu 
            " korkunç zehiri " bir an önce bırakalım  ve herkesin de   
            kurtulması  için çaba gösterelim. Zira bundan  büyük bir 
            Milli  Dava olamaz.Her türlü milli  meselemizi de  
            ancak  yaşayan ve  sağlıklı  insanlar  
            çözecektir. 
            
            Ulu mezardaki  
            ölülerimiz  değil...
            
            Saygılarımızla….
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         07  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
                
                  | 
      
      
        | 
                Atilla ALPAY | 
      
      
        | 
                
                
                Atilla ALPAY HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
           
          ÖZÜR  DİLERİM  EY KUDÜS                       
          
            - 
            
Özür  
            Dilerim Ey  Kudüs….  
            - 
            
Ölüm  şimdi 
            sessiz bir nehir gibi
               
            - 
            
ıssızlık içinde
               
            - 
            
Kırılır kolları 
            taş atan çocukların  
            - 
            
Üzgünüm…  
            - 
            
Dağlara taşlara 
            meydan  okuyan  
            - 
            
Çokca  
            İbrahim  soylu  çocuklara  
            - 
            
Masal  bile 
            anlatamadım  
            - 
            
Sustum ha 
            sustum….  
            - Özür dilerim Ey Kudüs…..
 
            -                         
            L. Erdoğan
 
            -  
 
            - Her 
            gün biraz daha  karmaşıklaşan İsrail-Filistin  meselesinin  
            aslında Siyonizmin Dünya  üzerindeki  yayılması demek 
            olduğunu  anlamak için  fazla akıllı  olmaya gerek  
            yoktur. Bütün dünya ülkeleri iyi-kötü bir  hukuk sistemi 
            üzerine  oturmuş kendi düzenlerini  çekip 
            çevirmekteler.Ama iş İsrail’e gelince bu durum değişmekte  
            karşımıza  ikiyüzlü  bir  hukuk  sistemi  
            çıkarılmakta  buna da  dünyada hiç kimse  bir ses   
            edememektedir.
 
            - Bunlardan birisi Dünya ve Bm 
             normlarındaki  hukuk  anlayışı diğeri de tevrata  
            dayalı  özel bir  hukuk  sistemidir. Dışarıya   
            karşı insan haklarını savunmakta ,BM kararlarından  bahsetmekte 
            ve onun üyesi olmakta,uluslar arası  ilişkilerde  batı ile 
            birlikte  yürümekte fakat  kendi  çıkarlarına  
            gelince hemen üzerindeki  esvapları atıp takkelerini  
            giymekte,zülüflerini  salıvererek ellerine  kitaplarını  
            alıp ileri  geri  sallanmakta ve bir Musevi  
            olduklarını kainata  adeta  haykırmaktalar.
 
            - Bu iki 
            yüzlü  güya  hukuk  anlayışı ülkenin olduğu  
            kadar  vatandaşlarının da yaşama  biçimi ve gayesi  
            olmakta bu kutsal ülküden onları  alıkoymaya  kimsenin 
            gücü  yetmemektedir.
 
            - 
            Muharref  tevrata göre kendilerine vaat edilen topraklar  
            dedikleri yer bugün  işgal etmeye devam  etmekte oldukları 
            Filistin  ile  Anadolu  topraklarının da  nerede 
            ise  yarısıdır.
 
            - İncilde  bulunmamasına  
            “rağmen kendilerinden  olmayanlara düşmanlık ve  kin 
            beslemek ve yine kendilerini  her milletin  üstünde 
            görmek, hatta kendilerini  bütün insanlığın  efendisi 
            saymak  itina ile büyüttükleri sapık  bir mefkuredir.
 
            - Tabii  
            onların  bütün insanlığa  karşı olduğu gibi bizim de  
            onlar için muhtelif  tanımlarımız vardır ve bu da İsrail 
            oğullarına karşı  çok dikkatli ve tedbirli olmamızı 
            gerektirmektedir.
 
            - Bir 
            kere  Kudüs ve Filistin  hala bir Osmanlı  
            toprağıdır. Kanla ,   şanla ve şerefle  Osmanlı’ ya  
            Memluklardan  intikal etmiş  kutsal bir vatan 
            coğrafyasıdır. Orasının    yerli ahalisi Arapların  
            Osmanlı  tebaası  olmasına  karşın  
            İsrailoğullarının  hiçbir  hakları yoktur. Bugün  
            oturdukları  arazi  onlara  atalarından kalmış da 
            değildir, para ile satın aldıkları  tapuların etrafına beton 
            duvarlar örerek; hesap sorarak taş atana  füze atarak, toprak 
            evlerin üzerine  dev tankları  sürerek ,    oluk 
             oluk Müslüman kanı dökerek  zorla  işgal ettikleri beş yüz 
            yıllık eski  anavatanımızdır.
 
            - Burada 
            gerçekten özür      dilenmesi gereken bizim eski  kıblemiz 
            Hz. Ömer’ (RA) in ve Selahaddin  Eyyubilerin şehri olan “Mübarek 
            Kudüs” dür.1400  Yıldır Müslüman şehri olan  Kudüs 
            Efendimizin SAV miraca  yükseldiği yerdir. Ondan   öncede  
            Süleyman  Peygamberin ve Saba melikesi Belkıs’ ın  
            ülkesidir. Bugün ağlama duvarı  denen yerde Hz. Süleyman  AS 
            Peygamberin  eseri olan mabedin yegane kalıntısıdır.
 
            - Bugün  
             Yahudilerin birer  Amerikan askeri gibi donanarak dev 
            tanklarla  Konya ovası kadar bir  yerde   ev-ve  
            katliam yaptıkları ve yakıp yıktıkları bu  aziz kent bugün 
            harabe  ve kan gölü  halindedir.  Müslümanların  aziz 
            naaşlarını  gömecek  bile toprakları  kalmamıştır. 
             Çünkü  hepsi işgal altındadır.
 
            - Kudüs 
            utancı sadece Arapların değil elbette ki  bütün  İslam  
            dünyasınındır. Dünyadaki bir buçuk milyar Müslümanın  sadece iki yüz 
            milyonu  arap  ise yüz seksen milyonu da  TÜRK’ tür. Tarih 
            önündeki  cezai  sorumluluk bu toprakları  bir hile 
            ile  elimizden  alanlara ait  olmalıdır. Dolayısıyla  
            özür dilenmesi gereken  yer eski  kıblemiz olan kutsal ve 
            aziz Mescid-i Aksa’nın Şehri olan Kudüstür.Filistin  Arapları 
            değil,Yahudiler ise  hiç değildir.
 
            - Hz. 
            Süleyman AS ve Hz.Musa AS da  iki büyük İslam 
            Peygamberidir.Yüce  Allah-u Azim Üş Şan’ ın oluk oluk Müslüman  
            kanı  döken  bu  katil kabileye  böyle bir vaadi 
            de asla yoktur.
 
            - Hile  
            ve  diplomatik  manevralarla  elimizden alınan bu 
            şehrin  hesabını ne Osmanlı  ne de cumhuriyet insanı  
            olarak asla soramadık.Sormak  ve konuşmak  cesaretini bile 
            gösteremedik.
 
            - İşte 
            bizde bu itibarla kendi  payımıza düşeni söylüyor ve Lokman 
            Erdoğan’ ın yukarıdaki dizelerine aynen  katılıyoruz.
 
            - Senden  
            özür diliyorum  ey kutsal Kudüs…Sahip  çıkamadığım, seni 
            koruyamadığım,yahudilere kaptırdığım ve seni benden alanlara  
            hesap  soramadığım  için…
 
            - Özür 
            dilerim Ey Kudüs…
 
            - 
            Gözyaşlarım ve Dualarımla…..
 
           
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         08  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
                
                  | 
      
      
        | 
                Atilla ALPAY | 
      
      
        | 
                
                
                Atilla ALPAY HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
             
               
              YEŞİLAY ERKEK YURDUNDA
            
            Sigara  
            Alkol ve tüm bağımlılık yapan maddelerle  ilgili mücadele ve 
            bilgilendirme çalışmalarına devam eden Türkiye Yeşilay Derneği Çorum 
            Şubesi geçtiğimiz günde Çorum Shçek bağlı  erkek  yurdunda 
            bir konferans  verdi.
            Sigara 
            bağımlılığının  bilhassa gençler arasında  çok erken 
            yaşlarda başladığına  dikkat çeken Türkiye Yeşilay Derneği 
            Çorum Şubesi  Başkanı Attila Alpay ,sigarayı  kolalı ve 
            alkollü içeceklerin takip ettiğini bunun da yükselerek  ağır 
            bağımlılık yapan maddelere  doğru geliştiğine  dikkat 
            çekerek  şunları söyledi :
            "Uzun 
            yıllar sigara içen arkadaşlarımız ve  hemşerilerimiz  
            sigara kanunu  ile sigarayı bırakmak mecburiyetinde 
            kalmışlardır. Kırk-elli yıl içtikten sonra bırakmanın   
            bir faydası yoktur. Bizim maksadımız ruh ve beden sağlığı  
            yerinde bir  nesil yetiştirmektir.Bunun da yolu  hiç 
            başlamamaktır.
            
            Şimdiki  bilgisayar çağında  yetişen  yavrularımız  
            bizden çok daha geniş teknik  bilgi ve beceri imkanlarına  
            sahip  bulunuyorlar. Onların  bizim düştüğümüz hatalara  
            düşeceklerini  sanmıyorum. Yıllarca bir zehire  tutsak 
            olarak  bir servet  ödemek ve karşılığında  kanseri, 
            kalp hastalıklarını  ve ölümü satın almak akıl  işi olmasa 
            gerek. Bizim yaptığımız  da onları  bilgilendirerek  
            gelecekte  bizlerin  hatalarına düşmemelerini sağlamaktır.
            Bu itibarla her yıl geldiğimiz 
            Shçek birimlerinde sinevizyon destekli konferanslar vermeye bu yılda 
            davet   edildik. Gençlerimizin ilgisi salon ve hazırlıklar  
            mükemmeldi. Yurtta  yaşayan ve çoğunluğu orta öğretim çağındaki 
            gençlerimizi bilgilendirmemize   ve işbirliği  
            yapmamıza imkan tanıyan Shçek  İl Müdürü  Sn.Mustafa Oruç' 
            a ve gerekli  organizasyonları büyük bir titizlikle yapan Erkek 
            Yurdu Müdürü Cemil İnceyılmaz' a,Müdür yardımcısı Adem Yılmaz' a ve  
            Çocuk ve gençlik Merkezi  müdürü Sn.Numan Yakut' beyefendiye 
            ;yetiştirme yurdu idareci ve öğretmenlerine ve tüm yetkililere 
            sonsuz şükranlarımızı  sunuyor; Türkiye Yeşilay Derneği ve 
            şahsımız  adına çok teşekkür ediyoruz."
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         09  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
                
                  | 
      
      
        | 
                Atilla ALPAY | 
      
      
        | 
                
                
                Atilla ALPAY HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
             
               TEL
            
            Lise  
            yıllarımdı. Bir ziraatçı olan babam  görevi icabı sık sık 
            köylere  gider ; özellikle  yaz tatillerinde   
            bende onunla gider; değişik yerler görür, insanlarla tanışır, 
            oyalanırdım.
            Şehrin sıkıcı atmosferinden çıkıp 
            yeşil ormanlara, papatyalarla kaplı dağlara, gelincik dolu ovalara  
            gitmek beni çok mutlu ederdi. Hele gittiğimiz köylerde kaldığımız 
            geceler yıldızları seyreder, şehirdeki evimizden niye bu kadar çok 
            ve parlak görünmediklerini merak ederdim.
            Bir gün yine sabah erkenden yola 
            çıkmıştık. Bu sefer pirinç ekimi yapılan bölgelere, çeltik 
            tarlalarına gidecek orada inceleme yapacaktık.
            
            Aracımız keskin virajlarla dolu dağlara tırmanarak akarsuların 
            içinden ve dere yataklarından geçiyor, arada sırada tek ayağını 
            kaldırmış leylekler kırmızı gagalarıyla yol boyunca bizleri 
            selamlıyorlardı.  
            O gün 
            epey yol gittiğimizi geniş ve uçsuz bucaksız bir ovaya gelince 
            anladım. Şehirden ne kadar uzaklaşmıştık kim bilir?  
            
            Araçtan indik. Benim ise her tarafım uyuşmuştu. Zorlukla birkaç adım 
            atıp kendimi toparladıktan sonra etrafıma baktı.
            Burası 
            bir çeltik tarlası idi. Pirinç ekimi yapılıyordu. Babam:
            - İşte 
            o çok sevdiğin pilav var ya; onun pirinci işte burada böyle ve ne 
            zorluklarla yetişiyor. Görüyor musun? Dedi.  Hayretler içindeydim. 
            Ben pirincin sulak yerde yetiştiğini, ekilen  yerlere  
            çeltik denildiğini okumuş, duymuş ve dinlemiştim ama insanların  
            böyle paçalarını sıvamış  suyun ve  çamurun içinde 
            yüzdüklerini de hiç görmemiştim. Saatlerce suyun içindeydiler. Bu iş 
            yani pirinç tarımı ne kadar da zahmetliymiş meğer diye düşündüm.
            Hem belleri  ağrımıyor muydu, 
            öyle saatlerce elleri ve ayakları suda durarak bir şeyler yapmak 
            çalışmak çabalamak ne kadar zordu Yarabbi!  
            Ben 
            bunları düşünürken babam yanındaki köylülerle uzaklaştığını  ve 
            benimde bir kenarda kalakaldığımı fark ettim. Hemen önümde çok yaşlı 
            bir kadın eğilmiş suyun içinde bir şeyler yapıyordu.  
            - Hoş 
            gelmişsiniz oğlum, sağa söylüyom. Heeey, Hoş geldiniz.
            - Aa 
            özür dilerim teyze, dalmışım, Hoş bulduk. Kolay gelsin, nasılsınız.
            - 
            Nassı olalım işte Allaha şükür, yuvarlanıp gidiyoruz, görüyorsun 
            suyun  içindeyiz. Eğmek parası. Yaşını tahmin edememiştim. 
            Sordum. Annemden birkaç yaşta küçük olmasına rağmen ama öyle yaşlı 
            gösteriyordu ki. Yüzü kırışmış, başörtüsünün kenarından görünen bir 
            tutam saçı da bembeyaz olmuştu. Bir yandan çalışıyor bir yandan da 
            benimle konuşuyordu:
            - 
            Okuyon mu?
             
            - 
            Evet.
            - 
            Nerede?
             
            - 
            Liseyi bitirdim bu sene.
            - 
            Afferim!
            - 
            Okuyup da ne olacaksın?
            - 
            Bakalım. Doktor olmak istiyorum.
            - 
            İnşallah,  Allah C.C. yardımcın olsun.
            - Amin 
            teyze, cümlemizin. Sizlerinde. Yaptığınız iş ne kadar zor teyze, ben 
            pirinç ekiminin bu kadar zor olduğunu bilmiyordum!  
            - Ne 
            sanırsın ya, bir avuç pirinç için bir ömür veriyoz burda, 
            dabanlarımız, avuçlarımız suyun içinde.
            - 
            Bende zannediyordum ki bu iş.
            - 
            Gordün işte, sanıldığı  kadar goley değil.
            - Hem 
            hangi iş goley ki. İnsana öyle hemen ekmek vemiyorlar bu dünyada. 
            Biliyonmu ?  
            - Neyi 
            Teyze ?
             
            - 
            Geçenlerde  bizim gomşu Hatce gadının torunları geldi  
            Alamanya' dan.Guççük iki oğlan, pirinci de, yomurtayı da pavlikada 
            yapılıyor sanıyorlarmış. Hele tavukların boynuna ip takıp da it gibi 
            sürümeye galkmadılar mı?  Gule gule öldüydük. Heleççik bebeğin biri 
            yımırtayı tavıkdan çıkarken görmüş .Bi daha ikisine de yımığta 
            yediremedik. Ne bilsinler bebekler,gavır ellerinde büyüyünce öğle 
            oluyo.Cahallık işte. İkimizde gülüştük.
            - 
            Ayran içenmi?
             
            - 
            Zahmet vermeyeyim,hem işiniz de var.
            - 
            Hazır  zaten oğlum,şimdi alır gelirim.
            
            Doğruldu, çamurun içinde zorlukla ilerledi. Bir kenardaki  
            eşyalarının bulunduğu yere  çıktı. Biraz sonra elinde bir tas 
            ayranla geldi.
            - 
            Buyur bakelim guççük beey.
             
            - Sağ 
            ol teyze,
             
            - 
            Allah razı olsun, susamıştım. Çok makbule geçti. Eline sağlık.
            - 
            Afiyet ossun . Bi daha verem mi?
            
            
            - Yok 
            kafi geldi, teşekkür ederim, ölmüşlerinizin canına değsin.
            - İyi 
            para kazanıyor musun bari teyze?  Bu kadar zor bir iş karşılığında!
            - Ne 
            gezer evlat, garınımızı zor doyuruyoz.  
            - 
            Mesela bugün mayış  günü, yarın  elimizde heç para 
            galmayacak, tuza gaza, şeker,una hep zam yaptılar. Kimse bizi  
            düşünmüyo, heç düşünmüyo.  
            - 
            Neden teyze.Annem hep pirincin pahalı olduğunu söyler. Tanesini  
            tabakta bırakmayın der. Bir taneye bin melaike  hizmet 
            ediyormuş der.
            - 
            Orada öyle ama tarlada para etmiyo.
            
            
            - 
            Mesela bugün maaşınla ne yapacaksın teyze, nerelere dağıtacaksın?
            - Tel 
            alacağım.
             
            - Ne 
            teli? Cevap vermedi, birden düşüncelere daldığını hissettim, hem 
            çapa sallıyor hem de içini çekiyordu. Birden doğruldu. Bana döndü:  
            - Anan 
            bunun bir tanesine bin melaike hizmet ediyormuş diyo, he.
            - Evet 
            teyze!
             
            - Anan 
            doğru söylemiş, gutlu kadınmış. Biliyo. Hem sen melaike gordün mü 
            heç?
            -Yoo , 
            nereden göreyim? Onlar görülmez ki!  
            - 
            Gorülür, gorülür.Benim yavrım da melaike gibiydi.  
            - Ne 
            oldu yavrunuza?
             
            - Ne 
            sen sor ,ne ben söyleyim?
             
            - Ne 
            oldu teyze? Gözleri  yaşarmaya başlamıştı. Elindeki çapayı 
            bıraktı.Kolunun tersiyle gözlerini  silmeye çalıştı. İçin için 
            ağlıyordu. Birden kendimi  suçlu hissettim.Yarasını deşmiştim. 
            Kim bilir oğluna ne olmuştu. Neydi ızdırabı?  
            - 
            Sefillik, fukaralık işte...Yıllarca bu işten garnımızı zor doyurduk. 
            Bir kenara üç-beş kuruş artırıpda evimizin pencerelerine bir tel 
            takamadık.  
            - Ne 
            teli teyze? Haa, demin söyleyecektiniz de.
            - Hani 
            şu sinek girmesin diye satılan teller var ya.? Göz göz, delik delik.
            -Evet, 
            anladım.
             
            -İşte 
            para bulup da bir teli  bulamadık. Fakirliğin gözü kör olsun. 
            Buralarda çok olur. Aha bu çamırın yüzünden . Sivrisinek soktu da, 
            sıtma oldu ve öldü zavallı yavrım. İşte  o bir pirinç tanesine 
            hizmet edenlerden birisi de benim melaike oğlumdu, annadın mı ?
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         10  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
                
                  | 
      
      
        | 
                Atilla ALPAY | 
      
      
        | 
                
                
                Atilla ALPAY HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
             
               SÜLEYMANİYE
            
            Güzel 
            bir sonbahar akşamıydı.
             
            Bazı 
            işlerim icabı yolumun düştüğü Süleymaniye Camii havalisine geldiğim 
            zaman daha akşam ezanına epey vardı.
            
            Dışarıdaki musluklarda abdestimi aldıktan sonra camiiye girdim. 
            İçeride hiç kimseler yoktu. Mihrab ve minber civarında birkaç ampul 
            yanıyor, içerisi derin bir sessizlik ve huşu içinde bulunuyordu.
            
            Ayakkabılarımı bir kenara bırakarak muazzam ve muhteşem mabedin 
            içinde ilerledim. Bir yandan etrafıma bakınıyor, bir yandan da bu 
            mimarlık şaheserini seyrediyordum. Arkada bulunan granitten mamül 
            dev kolonlardan birisinin dibine oturarak etrafı incelemeye 
            koyuldum. Muazzam ve yüksek kubbe,  onu takib eden yarım 
            kubbeler,kemerler,vitraylı pencereler,tezyinat beni hayretler içinde  
            bırakıyordu. Devlet-i Ali'i Osmani'nin en kudretli döneminde inşa 
            edilen bu yapı o kadar sadeydi ki. Mihrabın iki kenarındaki iki 
            seramik panodan başka camide doğru dürüst çini yoktu. İstenilse 
            Sultanahmet Camii gibi yirmi bin metrekare çini kullanılabilirdi. 
            Koca Sinan'ın sadeliklerden mürekkep bir güzellik arzuladığı ve 
            bunun da ancak büyük bir tevazuu demek olduğu bu yapıda çok daha iyi 
            anlaşılıyordu.
            Biraz sonra camiye birkaç kişi 
            daha girdi. Onlarda bu loş ve karanlık mabed içinde hayaletler gibi 
            süzülerek bir kenara iliştiler.
            
            Nihayet ezan okundu. Saf tutmak üzere caminin muhtelif köşelerinden 
            müminler birer birer sökün ederek en öne dizildiler.  
            Derken 
            imam efendi göründü. Yazlık açık renk cübbesi ve kavuğuyla bu 
            loşluğun içinde ve bu muhteşem mabedin dekorunda ağır ağır 
            ilerliyor; Çağrı filmindeki aktörler gibi görünüyordu.
            - 
            Safları sık ve düzgün tutalım ey cemaati Müslimin. Allahın rahmeti 
            üzerinize olsun.
            - 
            Amin.  O esnada gayriihtiyari her iki tarafa da bakmak ve saf 
            içinde konumumu doğrulamak istedim. Hafifçe eğildim ve gördüklerim 
            karşısında hayrete düştüm. Camide tek bir saf vardı ve onun da iki 
            ucunun camiinin her iki duvarına ulaşmadığı görülüyordu. Tahminime 
            göre bu ulu mabette bu akşam vaktinde belki otuz beş-kırk kişi ancak 
            namaza duruyor ve cemaatin de çoğu zenci gençlerden oluşuyordu.
            
            Tekbirimiz alarak namaza başladık.
            Böyle 
            bir ibadet anı daha pek yaşamamıştım.  
            Hemen 
            omzumun yanı başındaki Müslüman kardeşim de siyah deriliydi. Bu hiç 
            de garip değildi. Burası Allahın mabedi ve Türkiye’de bir salatin 
            camiiydi. Herkes gelebilirdi. Kelime-i Şahadet getirip Müslüman 
            olmuş ve bu hak dini benimsemiş herkesin burada ibadet etmeye hakkı 
            vardı. İyi de bizim insanlarımız neredeydi. Müslüman Türkler hangi 
            camiye gitmişlerdi.
            
            
            
            Nihayet namaz da, dua da, tesbih de bitti. Hoca efendi mikrofonunu 
            çıkardı. Cemaat yavaş yavaş dağılmaya başlıyordu. Ben bir yandan bu 
            siyah derili, gözlerinin beyazları iyice belirgin, kırmızı dudaklı, 
            iri yarı zencileri inceliyor, bir yandan da büyük bir yeise kapılmış 
            bulunuyordum.  
            
            Ülkemin en büyük camisinde, bir akşam vaktinde neredeyse bomboş bir 
            camideydim. Fakat sanki başka bir memleketteymişim gibi 
            insanlarımızı görememiştim.  
            Artık 
            hayretimi gizleyemeyecektim. Doğru imamın peşi sıra gittim.  
            - 
            Selamualeyküm hocam! Ağzınıza sağlık, Allah kabul etsin.
            - Ve 
            aleykümselam,cümlemizinkini de!
            
            
            - 
            İnşallah, hocam bir sorum olacaktı da:
            - 
            Buyurun!
             
            -Bu 
            siyah derili  zenci kardeşlerimiz nereliler, turist mi bunlar. 
            Beni aydınlatır mısınız? Çok hayretimi mucip oldu da. Sonra cemaat 
            nerede, hava kar değil kış değil, niye kimse yok?
            - Siz 
            yabancısınız herhalde.
             
            - Evet 
            öyle sayılır karşıda oturuyorum.  
            - Her 
            gece bu kadar veya biraz daha az, belki birkaç kişi daha fazla 
            oluyor cemaatimiz. Bizde ağzımız alışmış safları sık ve düzgün 
            tutalım diyoruz ya. Ortada ne saf var ne de kimse gördüğünüz gibi.
            - Peki 
            bu zenciler kim?
             
            - 
            Onlar Bengaldeşli ve Sudanlı Müslüman kardeşlerimiz. Aşağıda 
            mercandaki bekâr odalarında, karanlık hanların izbe köşelerinde 
            yaşıyorlar.  
            - Niye 
            orada yaşıyorlar, niye buradalar ki.  
            - 
            Ülkemize çalışmaya gelmişler. Camiinin çarşılarındaki dükkanlarında 
            çaydanlık ve polisaj atelyelerinde çalışıyorlar, imalat yapıyor, 
            para kazanıyorlar. Ülkelerindeki işsizlik ve yokluk onları buralara 
            sürüklemiş. Çok temiz insanlar.
            - Evet 
            belli, yürüyüşleri bile edebli.
            - Eğer 
            onlarda olmasa şu koca Sinan'ın eseri, Muhteşem Kanuni Sultan 
            Süleyman Hanın camii de bomboş kalacak. Allah razı olsun onlardan. 
            Onlar şereflendiriyorlar bu Yüce mabedimizi..
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
        11  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Emine Sevinç ÖKSÜZOĞLU  | 
      
      
        | 
         
        
        Emine Sevinç ÖKSÜZOĞLU HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               
              
              2009 YILI KÜLTÜR SANAT VE BAŞARI ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULACAK
            
            
            Türk Edebiyat dünyasında 
            önemli yer tutan, Türk Edebiyat’ına ve Türk Şiirine hizmet vermiş 
            usta kalemlerin onurlandırıldığı,“Emine Sevinç Öksüzoğlu Kültür 
            Sanat ve Başarı Ödülleri” Edebiyat Araştırmacısı Şair Yazar Emine 
            Sevinç Öksüzoğlu hanımefendi ve Şair Yazar GASAT Ödül Kurulu Başkan 
            Yardımcısı İsmet Bora Binatlı beyefendinin katılımı ile, Azerbaycan 
            Bakü'de düzenlenecek büyük bir törenle sahiplerini bulacak.
            
            Bu yıl yedincisi 
            verilecek olan bu ödüller, gerçek anlamda edebi kariyeri olan ve 
            Türk Edebiyat dünyasına ciddi anlamda hizmet vermiş olan kişilere 
            takdim edilmektedir. 
             
            GASAT
             
            
            “2009 yılı Emine Sevinç 
            Öksüzoğlu Kültür Sanat ve Başarı Ödülleri” nin sahipleri ve ödül 
            alacağı dallar, ödül kurulu tarafından şöyle tespit edilmiştir:
            
            “Emine Sevinç Öksüzoğlu 
            Türk Edebiyatı Onur Ödülü” İstiklal Şairi Sn. Bahtiyar Vahabzade 
            beyefendiye takdim edilecektir. (Azerbaycan)
            
            
             “Gaziantep Altın Fıstık 
            Türk Edebiyatı Üstün Hizmet Madalyası” Ve Gaziantep Özel el işi 
            Nakkaşe  “Uluslararası VECTOR İlim ve Edebiyat Eserleri 
            Araştırma İnceleme Merkezi olarak değerli katkı ve 
            çalışmalarından,Azerbaycan Türk Dünyası Edebiyatına yapmış olduğu 
            üstün hizmetlerden dolayı; Prof. Dr. Sn. Elçin İsgenderzade 
            beyefendiye takdim edilecektir. (Azerbaycan)
            
            “Emine Sevinç Öksüzoğlu 
            Türk Edebiyatı Şeref Beratı”  Beynelhalk sanat dergisi olarak 
            Bakü’de yayımlanan BAYATI dergisindeki değerli hizmetlerinden ve 
            İlmi çalışmalarından dolayı;Prof. Dr. Sn. Elçin İsgenderzade 
            beyefendiye takdim edilecektir. (Azerbaycan)
            
            “Emine Sevinç Öksüzoğlu 
            Türk Dünyası Edebiyat Şeref Ödülü”  Yaşamının büyük bölümünü 
            Azerbaycan Türk Dünyası Edebiyatına adayarak, sayısız çalışmalara ve 
            kitaplara imza atmıştır. Azerbaycan Türk Dünyası Edebiyatındaki 
            üstün hizmet ve değerli çalışmalarından dolayı; Azerbaycan Yazarlar 
            Birliği Başkanı Sn. Anar Rızayev beyefendiye takdim edilecektir. 
            (Azerbaycan) 
            
            “Emine Sevinç Öksüzoğlu 
            Türk Dünyası Edebiyatı Üstün Hizmet Ödülü”
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          12  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Galip BARAN | 
      
      
        | 
        
        
        Galip BARAN HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
              DEMİREL ÖRNEK OLMALIDIR 
              …
            İnsan 
            bencil bir varlıktır. Bencil varlık yanlış işler yapar. Ben de 
            yanlış işler yaptım. Sayın Süleyman Demirel de yapmıştır…Benim 
            yaptığım yanlış işlerin bazıları: Kira geliri vergisi ve veraset ve 
            intikal vergisi ödemedim. Vergi kaçırdım. Rüşvet verdim. Kaçırılan 
            vergi ve verilen rüşvet simit ya da çorba parası kadar olsa bile, 
            suçtur, yolsuzluktur. Yolsuzluğun büyüğü küçüğü yoktur. Önemli olan 
            insanın bu suçu işlediğini kendiliğinden fark edebilmesi, idrak 
            edebilmesi ve kefaretini ödemek için elinden geleni yapmasıdır. 
            Böyle davranmak ERDEMDİR.
            Şimdi 
            sözü; yıllar önce başlattığımız "okul dışı eğitim" olarak 
            tanımladığımız çalışmalarda geliştirdiğimiz, bundan böyle diye 
            başlayan, "müfredat"ta dile getirilen uygulamalara getirmek 
            istiyorum:
            Yaşam 
            tarzımda "devrim" niteliğinde değişikliklere yola açan bu 
            uygulamaların bir örneği Türkiye Cumhuriyeti devletini dış borç 
            yükünden kurtarma kampanyası başlatma girişimimdir. Bu konuda 
            Başbakanlığa yaptığım başvurumla, kiradaki evimden almakta olduğum 
            aylık 200 milyon TL gelirimi, bir yıl süreyle, gönüllü vergi olarak 
            ödemeyi taahhüt ettim.
            Hazine 
            Müsteşarlığınca, bu başvurumla ilgili olarak, Başbakanlık Halkla 
            İlişkiler Daire Başkanlığı'na gönderilen 22. 11. 2001 tarihli 
            yazıda, bir yasal düzenleme yapılması önerildi. Ancak, 57- 58- 59 ve 
            60 hükümetler bu öneriyi dikkate almadılar.
            Başlatılması durumunda, en 
            azından, vergi bilinci kavramını hayata geçireceğine inandığım bir 
            girişim, böylece "katledildi". Bu "katl"in sorumluları hakkında 
            neler hissettiğimi bu satırları okuyanların takdirine bırakıyorum...  
            
            Unutmadan; vergi kaçırmanın "kul hakkı yemek" olduğunu da sözü 
            edilen çalışmaları yaparken öğrendim. O çalışmaları yaparken aldığım 
            tepkilerin bazıları:
            
            "Herkes senin gibi olsa" ,"senin gibilerin sayısı çoğalmalı", 
            "yaşanan sorunlar senin gibilerin azlığındandır", "Allah rızası 
            için, insanlık için çalıyorsun", "ibadet ediyorsun", " hakkın 
            ödenmez", "Bodrum için çok şey yaptın" , "Allah gecinden versin 
            senin cenazen çok kalabalık olacak", "dünyanın en zor işini 
            yapıyorsun"…
            Eğer, 
            "okul dışı eğitim" çalışmalarını yapmasaydım, "müfredat"ta sayılan 
            alanlardaki suçları işlemeğe, yolsuzlukları yapmağa devam edecektim. 
            Bu satırları, bu gerçeği kamuoyuna açıklamak için yazıyorum…
            Diğer 
            taraftan, o çalışmaları yapmayanların "müfredat"ta sayılan 
            alanlardaki suçları işleyip işlemediklerinin, yolsuzlukları yapıp 
            yapmadıklarının takdirini kendilerine bırakıyorum…
            Şimdi 
            soruyorum: "Acaba", sayın Süleyman Demirel;
            
            Turgutreis'te denizi kirleterek Yat Liman inşa eden Doğuş Grubu'na 
            verdiği desteği hatırlar mı,
            Tarım 
            arazilerine otomobil fabrikaları yaptırdığını anımsar , kefaretini 
            ödemek ister mi?
            Eski 
            Cumhurbaşkanlarına maaş zammı öngören, haksız bulduğum, yasa ile 
            ilgili düşüncelerini açıklar mı?
            Bundan 
            böyle, benzer yanlışların yapılmasının önlenmesi bağlamında ÖRNEK 
            OLMAK ister mi?
            
            Alınması Gereken Ders: "İnsan ektiğini biçer" bu alemde,  
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          13  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Galip BARAN | 
      
      
        | 
        
        
        Galip BARAN HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
              - HİLLARY CLİNTON 
 
            - Bu 
            sabah TV'de izlediğim haberlerde, Hillary Clinton, Dışişleri Bakanı 
            olarak ettiği yemin töreninde, "her sabah dünyayı nasıl daha 
            güvenilir bir hale getirebilirim düşüncesiyle uyanıyorum" şeklinde 
            bir söz söyledi. Bayan Clinton'a, bu sözünden yola çıkarak, 
            aşağıdaki şekilde bir mektup gönderebiliriz...
 
            - 
            Hillary Clinton,
             
 
            - ABD 
            Dışişleri Bakanı
 
            - Sayın 
            Hillary Clinton,
 
            - 
            Dışişleri Bakanı seçilmenize, eşiniz Bill Clinton'un bıraktığı 
            izlenimin de etkisiyle en çok sevinenlerdeniz. Gönülden kutluyoruz. 
            Başarılarınız için duacıyız.
 
            - Bu görevi üstlenişiniz nedeniyle 
            ettiğiniz yeminde; "her sabah dünyayı nasıl daha güvenilir bir hale 
            getirebilirim düşüncesiyle uyanıyorum" şeklinde bir söz söylediniz. 
            Size, bu değerli düşüncenize destek ve yardımcı olmak amacıyla 
            yazmak gereğini duymuş bulunuyoruz. Faydalı olabilirsek, ne mutlu 
            bize.
 
            - 
            Bizler, yıllardır devam eden "okul dışı eğitim" olarak 
            tanımladığımız çalışmalarla; "dünyayı daha güvenilir hale getirme", 
            "dünya barışını sağlama", "dünyayı daha yaşanabilir kılma" , "iklim 
            değişikliğine son verme" konularında çözüm olacağına inandığımız 
            nedenle dikkate almanızı dilediğimiz bir sonuca vardık. Bu sonucu 
            şöylece özetledik:
 
            - SORUN 
            BENCİLLİK: ÇÖZÜM SENCİLLİK
 
            - Şöyle bir bakıldığında, doğru gibi 
            görülse bile, herkesin kolaylıkla ifade edebileceği soyut bir kavram 
            olarak değerlendirilebileceği nedenle, inandırıcı bulunmayabilecek 
            bu deyişi bizler yukarıda sözü edilen "okul dışı eğitim" 
            çalışmalarımızla somutlaştırmış , yaşama geçirmiş bulunuyoruz..
 
            - 
            Bakanlığınızın Türkiye'deki temsilcileri, yazdıklarımızın 
            inandırıcılığı konusunda, size, bizleri izleyerek, gözleyerek, 
            bizlerle görüşerek, yardımcı olabilirler.
 
            - 
            Saygılarımızla, Bilinç Üniversitesi
 
            - 
            Turgutreis-Bodrum, TURKEY
 
            - 
            Gönderen Galip BARAN  http://galipbaran.blogspot.com, e.MAİL: 
            galipbaran@ttmail.com
 
            - 
            AYRICA: http://www.bilinc-universitesi.blogspot.com
 
           
            
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          14  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Hüseyin Hüsnü GÜREL 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Hüseyin Hüsnü GÜREL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
              - DOĞALGAZ’DA KESİN ÇÖZÜM 
              ERZİNCAN OVASIDIR
 
            - 
            “Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağı ortaya çıkarıldığı 
            takdirde ülkemizin doğalgazı fazlasıyla karşılanacak ve nükleer 
            enerjiye ihtiyaç kalmayacaktır”. Akkuyu da yapılacak 4800 KW 
            gücündeki nükleer enerji santral ihalesine yalnız Rus’lar katılmış 
            ve 86 milyar ABD doları gibi çok büyük fiyat teklif etmişlerdir.
 
            - 
            Ülkemizde yerli kaynaklardan enerji üretimi için; Milletçe ve 
            Devletçe seferber olmak mecburiyeti doğmuştur. Ülkemizde yerli 
            kaynaklardan enerji üretimine çaba göstermeyen ve bu konuda yardımcı 
            olmayan kimseler; kendilerine, yakınlarına, milletine ve vatanına 
            ‘ihanet etmiş’ olacaklardır.
 
            - 
            1.İnternette http://www.milliservet.blogspot.com/ WEB sitesinde 
            yayınlanan 10.10.2008 tarihli RAPOR da, üçüncü zamanda Ortadoğu!da 
            sığ Tetis denizinde çok zengin petrol yatakları teşekkül ederken; 
            Erzincan Ovası’ndaki sığ Tetis denizsel ortamda da benzer şekilde 
            çok zengin petrol yatağı teşekkül etmiştir.
 
            - Bu 
            petrol yatağı teşekkül ettikten sonra; milyonlarca sene Erzincan 
            Ovası etrafı dağlarla çevrili sığ ring gölü haline geldiğini; bu sığ 
            gölde milyonlarca sene yeniden ve ilâveten petrol teşekkül ederek, 
            Erzincan Ovasındaki bu petrol yatağının daha çok zenginleştiği 
            konusunda ayrıntılı bilgi verilmiştir.
 
            - 2. Bu 
            RAPOR da, Arabistan plâtosunun, Anadolu’yu ve Erzincan Ovasını 
            muazzam kuvvetlerle zorlayarak ittiği; bu itme ile Anadolu’nun her 
            yıl Yunanistan’a doğru 2.5 cm yaklaştığı; Erzincan ovası’nın da her 
            yıl 1-2 cm kadar daraldığı ve bu zorlama itmeye dayanamayan Erzincan 
            ovası’ndan geçen fay’ların çatladığı; çatlayan bu fayların 1-2 gün 
            gibi kısa sürede kırılarak depremlerin meydana geldiği 
            bilinmektedir.
 
            - 
            Çatlayan bu faylardan çok büyük ölçüde doğalgazın yükseldiği; gökte 
            doğalgazın yanması ısısı ile deprem geceleri Erzincan ovasında 
            trilyonlarca m3 havanın ısınması ve ovadaki donmuş karların erimesi 
            ile Erzincan ovasında çok zengin doğalgazın varlığını doğa; açıkça 
            orta koymaktadır.
 
            - 3. Bu 
            RAPOR da, depremler esnasında çatlak faylardan 1-2 gün süre 
            içerisinde çıkan doğalgaz kaçağının yerde ve gökte yandığını; 
            Arabistan plâtosunun Erzincan ovasını itmesi devam ettiğinden; 
            deprem olayı olup biter-bitmez, çatlayan fayların vana gibi 
            kapanması sebebi ile; Erzincan da 50-60 sene sonra meydana gelecek 
            yeni deprem tarihine kadar bu faylardan doğalgaz çıkmasına izin 
            verilmediği; bu nedenle Erzincan ovası’ndaki doğalgaz yatağı’nın 
            zenginliğinin korunduğu konusunda bilgi verilmiştir.
 
            - 4. 
            TPAO Genel Müdürlüğü’nce 1998 senesinden beri verilen cevabi 
            yazılarda Erzincan ovası’nın jeolojik yapısının petrol ve doğalgaz 
            teşekkülüne uygun olmadığı konusunda; masa başında oturarak kafadan 
            sallama beylik palavra ifadeler ile bilgi verilmiş ve her defasında 
            bu konu dışlanmıştır.
 
            - MTA 
            Genel Müdürlüğü’nün 1/500.000 ölçekli ‘Jeolojik haritasında’ 
            Erzincan ovası ve civarında petrol teşekkülâtına çok uygun yaşlı 
            çökellerin varlığı açıkça görülmektedir. Etrafı dağlarla çevrili ve 
            üstü çok mükemmel biçimde örtülmüş olan Erzincan ovasındaki petrol 
            yatağı erozyona karşı mükemmel şekilde korunmuştur.  
 
            - SONUÇ: 
            Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağı ortaya çıkarıldığı 
            taktirde; Akkuyu da inşa edilecek 4800 KW gücündeki nükleer enerji 
            santralı için yapılacak 86 milyar ABD doları gibi çok büyük masrafın 
            % 0.001 (10.000’de bir) gibi çok az masraf ile Erzincan ovasında 
            gerekli petrol ve doğalgaz araştırmaları ve sismik etütleri 
            yapılacak ve birkaç sondaj kuyusu açılması ile çok büyük miktarda 
            doğalgaz üretimi yapılabilecektir. Bu nedenle, ülkemizde nükleer 
            enerji santralı inşasına da gerek kalmayacaktır.  
 
            - WEB: http://www.milliservet.blogspot.com
 
            - e.MAİL: hhgurel@hotmail.com
 
            - Gönderen Yüksek İnşaat Mühendisi, 
            İTÜ-1953
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
        15  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
               
                 AYTEKİN AYDIN’IN HİZMET 
                DÜNYASI
              
              
                                                                           
                
                
              
              
              Aytekin Aydın, binlerce PTT çalışanından biri.  
              Ama 
              farklı olan bir PTT çalışanı, PTT memuru Aytekin Aydın. Düşünen, 
              halkla ilişkiler kavramına uzaktan seyreden değil, yaşayan ve 
              uygulayan, vatandaşla kuruluşu arasındaki köprüyü sağlam temeller 
              üzerine oturtup, hizmetleriyle vatandaşın takdirini kazanan 
              şiirleri, denemeleri bulunan bir arkadaşımız.  
              
              PTT’nin hizmetleriyle ilgili görüşleri var, ürettiği, birincilik 
              ödülü aldığı hizmet sloganları var. Aytekin Aydın’a kulak verelim.  
               
              
              SİZE HİZMET KENDİMİZE VERDİĞİMİZ ÖDÜLDÜR.  
               
              Evet 
              bir PTT çalışanı olarak PTT nin 2007 yılında açmış olduğu slogan 
              yarışmasında yukarıdaki sloganımla birincilik ödülü almıştım.  
              Bu 
              gün yazmış olduğum o sloganın somut bir şekilde hayata ve 
              uygulamaya geçmiş olduğunu görmekten çok mutluyum. Aslında her şey 
              bundan 5–6 yıl önce başladı. Sanki sihirli bir el değdi ve PTT 
              hızlı bir atılıma geçti. Önce PTT BANK yapılanma sı ile bankacılık 
              hizmetlerine başladı. Türkiye’nin tüm il ve ilçelerine on line 
              havale kabulü ile para kabulü, posta çek ile çok cüzi bir ücretle 
              para transferi, Western union ile tüm dünyaya havale işlemleri, 
              internet, kablolu tv, internet üzerinden telgraf işlemi 
              sigortacılık hizmetleri tren bileti satışı arkasından. Acele koli 
              hizmetleri ve ardından da 02.06.2008 tarihinde PTT KARGO 
              yapılanmasına geçilmiştir.  
              PTT 
              Acele Kargo ve PTT / V.İ.P Kargo hizmeti başlatılmıştır. İlk 
              etapta 8 ilde 8 adet kargo işleme merkezi oluşturulmuş 81 ilin 0/0 
              85 ine kargolar ertesi gün teslim edilmektedir, üstelik PTT Kargo 
              169 servisi ile 50 kg’a kadar olan kargolar günün 24 saati evden 
              alınmakta. 30 bin uzman 8 yeni dağıtım merkezi ve 5 binin üzerinde 
              araçla çağa uygun PTT nin adına yakışır bir hizmet anlayışı ile 
              yerine getirilmektedir.
               
              Yine 
              yıllar önce çeşitli gazetelerde PTT hizmetlerini anlatan bir 
              makale yazmış ve yazının başlığını –Bir Kurum Bin Hizmet PTT- diye 
              atmıştım bugün güzel bir benzetme olarak mecazi anlamda söylediğim 
              o sözde gerçekleşmek üzere.  
              Evet 
              sayın okurlar; Ben böyle köklü ve halkıyla bütünleşmiş 169 yıllık 
              bir kurum mensubu olmaktan mutluyum. Sizlerinde güzel ülkemizde 
              sizlere hizmet için kurulmuş böyle nadide kurumlara sahip 
              olmanızdan mutlu olduğunuzu biliyorum.  
              Nice 169 yıllara PTT iyiki 
              varsın, sevgilerimle.
               
               
              
              SAHİP ÇIKAMADIKLARIMIZ
               
              Ak 
              kaz, vs. Tüm masallarımız hoşça kalın. Sizin yerinizi şimdi 
              CD’lerle, televizyon ve kitaplarda yeralan Alice Harikalar 
              Diyarında, Pinokyo, Heidi veya çizgi filmler dolduruyor: Aynen 
              bizim zihnimizi haftalık dizilerin doldurduğu gibi.  
              
              Artık düşünemez olduk. İzlediğimiz dizilerde gülmemiz gereken 
              yerlerde gülme efektini duyunca gülüyoruz. Uzaktan bizi kumanda 
              eden bu diziler, aile içi sohbetlerimizi de unutturdu. 
              Ziyaretlerimiz bile dizilere göre yapılır oldu. Evden çıkmayı, 
              hasta ziyaretine gitmeyi önemsemez olduk (Fatma Uçarlar).
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          16  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
               
                 ÜLKELER, İNSANLAR, SEVDALAR
              
              
                 
                                                                                      
                
                
              
              
              Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de faaliyet gösteren Vektor 
              Neşirlerevi’nin sahibi ve genel koordinatörü, Prof. Dr. Elçin 
              İskenderzade hocanın şiirlerinin biraya getirildiği, Türkiye 
              Türkçesiyle Ankara’da 256 sayfayla günyüzü gören bir kitap.  
              Bursa-Yıldırım Belediye Başkanı 
              Dr. Özgen Keskin’in iki sayfalık önsözü var kitabın ilk 
              sayfalarında. Özgen Keskin, önsözünün bir yerinde;  
              
              -“Elçin İskenderzade genellikle serbest tarz yazan bir şairdir. 
              Hemen hemen her konu onun şiirlerinin temasını oluşturur. 
              Şiirlerinde bir melankoli vardır hayatın gerçekleri de güçlü bir 
              şekilde mısralarına yansır” diyor.
              
              
               
              
              -Bu evin yüzü gülmez,
               
              
              Bu eve gelin gelmez,
               
              
              Ne yapsın şehit anası,
               
              
              
              Bir güzel ağlar komşuda,
               
              
              
              Ah, bu kız bir su sunası..
               
              
              Görüldüğü gibi, Elçin İskenderzade, ele aldığı her konuyu 
              enine-boyuna inceliyor, yorulmuyor, genel bir değerlendirme  
              çerçevesinde, mısralaştırıyor. Hemde başarılı bir şekilde 
              karşımıza çıkıyor sonradan, kitaplarla, dergilerle, gazetelerle.  
              Kitap içindeki şiirlerin 
              başlıklarında da bir anlatım zenginliği, mesaj vericiliği 
              gözleniyor. Bunlardan: Martılı sevdalar, cam mücizesi, bir askerin 
              öyküsü, ihtiyar dilencinin portresi vd.
              
              Müjde ve çiçek türküleri 124 ve 125 nci sayfalarda yüzyüze 
              gelmişler, kitap kapanınca birbiriyle öpüşüyorlar, 
              kucaklaşıyorlar. Müjde Türküsünden:  
               
              
              -Bir gün yurt savaşında,
               
              
              
              Şirin candan geçeriz,
               
              
              
              Şehitlik şerbetini,
               
              
              Bismillahla içeriz..
               
              Ve arkasından ikinci şiirimiz 
              “Çiçek Türküsü”ne kulak verelim:
              
              
               
              
              -Sen benim şiirimdesin,
               
              
              
              Sen benim ruhumdasın,
               
              
              
              Gündüzün hayalimde,
               
              
              Geceler uykumdasın...
               
              
              Elçin İskenderzade’nin şiir dünyası da, öteki alanlarda ortaya 
              koyduklarının şekillendiği dünyalar kadar aydınlık ve gelecek 
              bağlantısı olan anlatımlarla, şiirlerle doludur.  
              
              Elçin İskenderzade: 16 
              Eylül 1964 tarihinde Azerbaycan’ın Karabağ Bölgesi’nin Şuşa 
              şehrinde doğdu. 1986 yılında Azerbaycan Teknik Üniversitesinin 
              Mekanik Fakültesinden birincilikle mezun oldu.  
              
              120’den fazla ilmi eserin, 36 buluşun, 13 monografının ve ders 
              kitabının, 64 edebi ve ilmi kitabın yazarı olan Elçin İskenderzade 
              “VEKTOR” Uluslararası İlim Merkezinin kurucu ve Genel Başkanı, 
              Türk Dünyası Araştırmaları Uluslararası İlimler Akademisinin 
              Rektörüdür.  
               
              
              GÜNÜN MESAJI: Sayın İsa 
              Kayacan; Türkiye’de size “Burdur’un gülü, insanlığın sembolü” 
              diyorlar.  
               
              
              Azerbaycan’da da, “Azerbaycan’ı canı kadar seven ve ona sarılan 
              mücize insan” diyorlar. Sizi yeni yıl münasebetiyle kutluyor, 
              ellerinizden öpüyorum. Hürmetle (Pervane Namıkgızı, 
              Bakü-Azerbaycan-Mesaj: 01 Ocak 2009, 23.17.07)
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         17  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - OSMAN TEKERCİ’DEN GELENLER
 
            
            
               - 
                                                                                    
              
              
 
            
            - Osman 
            Tekerci, Burdur ilimize bağlı, Bucak ilçemizde Edebiyat öğretmeni 
            olarak görev yapıyor.”Allıca Turnam” adlı şiir kitabı 2007 yılında 
            günyüzü gördü. Şimdilerde “Sürmeli Güzel” adlı şiir kitabının yayın 
            hazırlıkları içinde.
             
 
            - Bir 
            dosya dolusu şiir, şiirle ilgili görüşlerinin getiricisi iki mektup 
            niteliğindeki anlatımları, iki ayrı biyografi geldi bana. 
            Biyografiler, “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları-2” adlı kitabımda 
            yeralacak inşallah. Önce biyografileri:
            
            
 
            - 
            İbrahim Çoşkuner:  
            1955 yılında Burdur iline bağlı Bucak ilçesinde doğdu. Yöresel 
            tezeneyi çok iyi kullanan İbrahim Coşkuner, Burdur’un özel 
            enstrümanı olan Sipsiyi en iyi biçimde seslendiriyor.  
 
            - 
            Şaban Uysal: 1964 yılında 
            Burdur ilinin Bucak ilçesine bağlı Heybeli köyünde doğdu. Sevgi, 
            aşk, sosyal içerikli, milli, dini, güzelleme konulardaki şiirleriyle 
            dikkat çeken, “Sonbahar” adlı şiirinin ilk dörtlüğünde:  
 
            - -Niçin 
            döker ağaçlar yaprağın/Solar tüm çiçekler soğur ya toprağın/Yok olur 
            kelebekler göçmen kuşlar/Sen gelince nedense kış başlar” diye 
            seslenen Şaban Uysal Ağrı-Doğubayazıt’ta vatani görevini yaparken 
            rahatsızlandı. Şeker ve soğuktan etkilenerek, sağ ayağını diz 
            boyundan, el parmaklarının boyut olarak büyük bölümünü kaybetti.  
 
            - Şaban 
            Uysal, hayatı sevmenin, ona tutunmanın, inancının, azminin sonucu 
            inatla varlığını kanıtlamaya çalışıyor.  
 
            -  
 
            - 
            MEKTUP NOTLARI
 
            -  
 
            - 1-Saygı 
            değer İsa Hocam;  köyünüzde bir kütüphane açmanız, bir 
            meşale yakmanız köyünüze olan bağlılığınızın yanı sıra herkese, tüm 
            Türkiye’ye örnek olmuştur. Kitaplarınızı bağışlayıp gönül 
            dostlarının da desteğini alarak bir sadakat örneği sergilediniz. Bu 
            örnek davranışınız dostlarınızla bir araya gelmeye, aynı havayı 
            teneffüs etmeye vesile oldu.  
 
            - 
            Duygular paylaşıldı, güzellikler paylaşıldı. Sevmenin, sevilmenin, 
            azim ve kararlılığınızın bir sonucu ki sizi yeni yeni hedeflere 
            yöneltiyor. Demek ki sizin önderliğinize, bilgeliğinize, sizin gibi 
            paylaşmayı bilenlere ihtiyacımız var.  
 
            - Her insanın farklı yetenekleri 
            vardır. Onları tanıma, tanıtma dostları buluşturma, dostlukları 
            pekiştirme, gönüller arasında köprüler kurmada o kadar mahirsinizki, 
            böyle bir mutlu günü yaşamak, gönül dostlarına da tattırmak 
            mutluluğuna erdiniz. Bu duyguları bizlere de yaşattığınız için 
            müteşekkirim.  
 
            - Bu tür 
            örnek davranışların devamını getirecek olanlara da destek 
            vereceğinizi belirtmek istiyorum. Sergilediğiniz örnek davranıştan 
            dolayı, sizi tekrar tekrar tebrik eder, çalışmalarınızda kolaylıklar 
            dilerim (Osman Tekerci, 04.02.2009 Bucak Burdur)
 
            - 
            2-Isparta ilinde yazar ve şair Fatma Uçarlar hanımefendi yapacağı 
            şiir dinlenti ve imza gününe davet etti. Diğer dostlar gibi 
            katıldık. Gayet düzgün, seviyeli bir toplantıydı. Bol bol şiirler, 
            özlü sözler beyinlerimizi süsledi. Yeni bir şiir ve deneme kitabını 
            okurlarıyla buluşturdu.  
 
            - Akıcı 
            üslubu, Türkçeyi gerektiği kadar sade bir biçimde kullanışı, seçtiği 
            konularda vurguladığı düşünceler, paylaşımcılığının yanında 
            mütevaziliği ile dikkat çeken bu şairimizden yeni eserler bekliyor, 
            başarılarının devamını dilerken böyle bir etkinlikte bu güzel 
            davranışların tadını, zevkini, bizlere de yaşattığı için teşekkür 
            ediyorum. Emeğinize, dilinize sağlık tekrar tekrar başarılar 
            diliyorum (Osman Tekerci, 04.02.2009,Bucak-Burdur)
 
           
            
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
           
         18  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               
              İKİ ŞAİRİN YAZDIKLARI 
            
            
            Benimle ilgili duygular, bu duyguların sahipleri, toparladıkları, 
            yazıp ortaya koyduklarıyla beni sevindiriyor, mutlu ediyorlar.
            
            Adana’dan Mansur Ekmekçi benimle ilgili önce eleştirisel sonra 
            övgüye dönüşen şiirler yazdı. Bunların sonuncusu Ocak 2009’a ait. 
            Aşağıya alıyorum:
             
            
            Hocam Prof. Dr. İsa Kayacan’a
             
            
             
            
            SEN NESİN?
             
            Gönül 
            gözü ile derinden süzme
            Seher 
            mi, meltem mi, yoksa yel misin?
            
            Gözpınarım durgun, akıtıp üzme
            Tipi 
            mi, boran mı, yoksa sel misin?
             
            
            Gözlerin mühürlü, cemalin perde
            
            Sönmeyen ateşim sevdandır serde
            
            Bulunmaz emsalin göklerde, yerde
            Melek 
            mi, Veli mi, yoksa kul musun?
             
            Güleç 
            yüzden düşen gamzeler yakar
            
            Cemalin görenler bir daha bakar
            
            Sözlerin petekten dökülmüş akar
            Şeker 
            mi şerbet mi, yoksa bal mısın?
             
            
            Güzelliğin sırrı nakış özünde
            Gizli 
            mana saklı her bir sözünde
            
            Gökkuşağı doğar senin gözünde
            Lale 
            mi, sümbül mü, yoksa gül müsün?
             
            
            İkinci şiir Ankara’dan Ozan Mihmani’ye, yani Hüseyin Soğuk’a ait. 
            Anılan şiir aşağıda efendim:
             
            
            İSA KAYACAN HOCAM’A
             
            
            Kutsal toprağından nasibi alıp,
            
            Aşkıyla yeşermiş İsa Kayacan.
            
            Müşvik cesaretin lutfuna dalıp,
            Aklı 
            ile zafer yazmış anbe an...
             
            
            Mucize kapıya başıyla varıp,
            Göz 
            yaşıyla yanan, narına sarıp,
            
            Medcezir yüreği manaya karıp,
            
            Erdemlikle bulmuş, böyle tutkun şan.
             
            
            Potada eriyip rehber dağına,
            
            Sırrını çözdürmüş, ömrün bağına,
            Hep 
            sevgiyle dönüp, güzel çağına,
            
            Yüzelli kitapla sesveren bir kan...
             
            
            Burdur’un Tefenni’den, köyüyse Ece,
            
            Sözünden feyz alır, hikmetli hece,
            
            Dostluk ışığıyla kaybolur gece,
            
            Göğsündeki gökle atar iken tan..
             
            Ufku 
            boyayarak rengini anan,
            Baki 
            ilhamıdır beyaza canan,
            
            içtiği yıllarla gücüne kanan,
            Olmuş 
            felsefesi Mihmani’ye yan..
             
            
            Mihmani-Hüseyin Soğuk (Ankara 03.02.2009)
            
              
            
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           
        19  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - DR. ŞÜKRÜ TEKİN KAPTAN’I 
              UNUTMAMAK
 
            
            
               -                                                           
              
              
 
            
            -             
            Aramızdan ayrılanların, zaman içinde toplumumuzun büyük bölümü 
            tarafından unutulduğunu sıklıkla yaşıyor, görüyor ve duyuyoruz.  
 
            -             
            Şükrü Tekin Kaptan, Denizli merkezli Ege sanat ve edebiyatının, 
            kültürünün başöğretmeni gibiydi. 16.11.1942 tarihinde Denizli’de 
            doğdu. 11.10.2007 tarihinde incelemelerde bulunduğu İran’da vefat 
            etti. Türkiye’ye getirilerek Denizli’de toprağa verildi.  
 
            -             
            Temmuz 2008’de yayınladığım “Mezarlık Kültürümüzden Örnekler” adlı 
            kitabımın 425 ve 426 ncı sayfalarında biyografisinden geniş bir 
            kesit yer aldı. Bu yazımı, Anadolu’da yayınlanan onlarca gazetede 
            yayınladım. Eşi, muhterem Nurten Kaptan hanımefendiye gönderdim. Bu 
            arada, Isparta’dan Fatma Uçarlar arkadaşımız da, Isparta Göller 
            Bölgesi Şair ve Yazarlar Derneğinin yayın organı Duyguseli Bülteni 
            (Dergisinin) Şükrü beyin vefat tarihinden sonra ilk sayısında 
            yazdığı “Şöyle Giriveersen Kapımdan” adlı kitabında da yer verdiği 
            “Yaz-Ar Bir’de Yaprak Dökümü” başlıklı yazıda, gerekli anma ve 
            değerlendirmelerde bulundu. Farklı haberlerde yayınlandı.
            
            
 
            -             
            Bilinmesi ve hatırlanması için, Şükrü Tekin Kaptan’ın fotoğraf ve 
            uzunca biyografisinin, İhsan Işık’ın hazırladığı “Resimli ve metin 
            örnekli, Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi”nin 
            5 nci cildinin 1956 ncı sayfasında yer aldığını da kaydetmek 
            istiyorum efendim.  
 
            -  
 
            - 
            TURGAR ALGAN’IN MEKTUBU
 
            -  
 
            -             
            İzmir’de yaşayan, buradan ses veren Turgay Algan’ın 05.02.2009 PTT 
            çıkışlı bir mektubu ulaştı bana. Algan, rahmetli Şükrü Tekin 
            Kaptan’dan söz ediyor ve O’nunla ilgili duygularını dile 
            getiriyordu. Mektup şöyle:  
 
            - -Sayın 
            İsa Kayacan; Bazı kişiler sağlığında çok koşturur. Herkese öncülük 
            yapar. Birçok esere imza atar. Ölünce de adı-sanı unutulur gider. 
            İşte bunlardan biri de Şükrü Tekin Kaptan’dır. Hayatını anlatsak 
            destan olur.  
 
            -             
            Aramızda çok iyi anılarımız geçti. Hiç unutamam. İzmir’e kızının 
            yanına her geldiğinde yanıma uğrar, misafirim olurdu. Elimizden 
            geldiğince misafirperverliğimizi gösterirdik. Aramızdaki diyalog abi-kardeş 
            gibiydi. Kendisini hiç yabancı görmedim. Sayın Şükrü Tekin Kaptan 
            benim abim idi.  
 
            -             
            En son telefonla konuştuğumuzda yurtdışına bir panele davet 
            edildiğini söyledi. Ben de dedim ki; “Ne acelesi var, bekle. Mübarek 
            bayramdan sonra gidersiniz” Sanat aşkı ağır bastı ki,” davete icabet 
            gerekir, mutlaka gideceğim” dedi. Hayırlı olsun, dedim. Aradan 4 gün 
            geçti. Gazetede okudum: “Egeli Araştırmacı ve Yazarlar Birliği Genel 
            Başkanı Şükrü Tekin Kaptan, yurtdışına yaptığı gezi esnasında kalp 
            krizinden ölmüştür” En verimli yaşında vefat etmesine üzüldüm.  
 
            -             
            Aradan geçen bir yıl zaman zarfı içinde, adı, sanı hiç söylenmedi. 
            Ölüm yıl dönümünde de anılmamıştır, hatırlanmamıştır. Sayın Şükrü 
            Tekin Kaptan’ın ölümünden çok, hatırlanmaması beni üzmüştür.  
 
            -             
            Sayın İsa Kayacan abim; Merhum Şükrü Tekin Kaptan’ın hayatını 
            incelemeye, araştırmaya karar verdim. İmkânlar elverirse, Denizli’de 
            ailesini ve mezarını ziyaret edeceğim. Bu konuda bana yardımcı 
            olmanızı rica ediyorum. Selam ve sevgilerimi sunuyorum (Turgay Algan, 
            İzmir, 05.02.2009)
 
            -  
 
            -            
             TURGAY ALGAN’IN ŞİİRLERİ
 
            -  
 
            - Turgay 
            Algan’ın  özlü söz anlamına gelebilecek üçer-dörder mısralık 
            şiirleri var bunlar:  
 
            - 1- 
            Sema seni /Yıllar geçsede/İhtiyarladığında da /Yine seveceğim,
 
            - 2- 
            Gene fark etmez ihtiyar/Fark etmez/Övünüyorum, özlüyorum,  
 
            - 3- 
            Dertler damlıyor gönlüme/İstemeye, istemeye,  
 
            - 4- 
            Yaşlandıkça farkındayız/Zararı yok/Uzun ömrün.
 
            - 5- 
            Baktım kendime/Sappho/Şairmiş dedim/Belki de şairlerin kralı  
 
            - 6- 
            Yanlış/Beni seveni /Sevmiyorum bende.  
 
           
            
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           
        20  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               ŞAİRLERİN DÜNYASINDAN
            
            
               
                                                                                    
              
              
            
                        
            Şairlerimiz, şairelerimiz. Saygı duyduklarımız, sevgi duyduklarımız…  
            Bize 
            yansıyan şiirleri, bu şiirlerin içinden aldıklarımız, seçtiklerimiz… 
            Birkaç mısra..
             
            
            AHMET TUFAN ŞENTÜRK
            
            Toprak tohum ister,
             
            
            Yağmur bekler,
             
            
            Mezarcı ölü.
             
             
            Hasta 
            yaşamak ister,
             
            
            Sevmek ister,
             
            
            Mezarcı’nın çocukları,
             
            Ekmek 
            ister..
             
                        
            Ahmet Tufan Şentürk hocanın “Son durak” adlı şiirinin iki bölümüydü 
            bu efendim. Şiirin tamamı beş bölümden oluşuyor.  
             
            
            GÜZİDE TARANOĞLU
            
            Herkesi oyalar doğanın gizi,
             
            
            
            Doyurmaz hiçbir güç beklentimizi,  
            
            Sineye çekerek kaderimizi,
             
            
            
            Hayatın yolunu arşınlıyoruz.
             
            
             
                        
            Güzide Taranoğlu hocanın “Arşınlıyoruz” adlı şiirinin son 
            dörtlüğüydü bu efendim. Şiirin tamamı üç dörtlükten meydana geliyor.  
             
            
            FATMA UÇARLAR
            
            İsterim,
             
            Bir 
            gece de olsa,
             
            Mis 
            kokulu bir annenin,
             
            
            
            Göğsünde uyumak,
             
            O 
            benim annem olmasa da..
             
                        
            Fatma Uçarlar’ın dört ayrı bölümünden oluşan “İsterim” şiirinde anne 
            duygusunu geniş olarak işlenmiş efendim.
            
            
             
            
            MURAT DUMAN
            
            Senden uzak kalmak, ne kadar zormuş,  
            Her 
            yerde gözlerim, seni arıyor,
            
            
            
            Yokluğun içimde, ateşten kormuş,
            
            
            
            Yandıkça yüreğim, dünü arıyor..
            
            
             
                        
            Murat Duman’ın, rahmetli, şiirimizin bey yıldızlı çınarı Ahmet Tufan 
            Şentürk’ün 40 ncı ölüm gününde yazdığı şiiri bu efendim. Beş ayrı 
            dörtlükten oluşuyor. Yukarıdaki dörtlük ilk dörtlüğü bu şiirin.  
             
            
            İSA KAYACAN
            Bir 
            an bütün dünya olsa senin emrinde,  
            Hiç 
            çare yok, gideceksin vaktin birinde,  
            
            Bilinmez kaç kişi olacak cenazende,  
            Öbür 
            dünyadaki yerin için, ne yaptın?
             
                        
            İsa Kayacan’ın dört dörtlükten meydana gelen bu şiirinin ilk 
            dörtlüğünü yukarıya aldık efendim.  
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         21  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               HANIM AKÇAY’DAN BİR KÖY 
              HİKAYESİ
            
                        
            Şairler, yazarlar-denemeleriyle, ortaya koyduklarıyla dikkat 
            çekerler…  
                        
            Hanım Akçay, Burdurlu hemşehrilerimden biri...
             
            Eli 
            kalem tutuyor, şiir ve denemeleri var…  
                        
            Hanım Akçay’ın bir köy hikayesi var bana ulaşan. Daha doğrusu, ismi 
            sonradan konacak bir deneme bu. Bana gelen sayfaların sayısı 9. Yani 
            hikayeden çıkıp, romana doğru adım atan, buralardan ses veren bir 
            çalışması Hanım Akçay hemşehrimin.  
                        
            Köye yönelik çalışmalar, deneme ve yayınlar farklı anlatımlarla daha 
            bir zenginleşiyor.  
                        
            Hanım Akçay, zamanlamayı bir terazi içinde ölçüp-biçtikten sonra, 
            anlatmaya başlıyor. Burada:  
                        
            Temmuz ayının sıcağı bir çekilmezlik, sıkıntı tablosunun ortaya 
            koyduğu kaydedildikten sonra, Vezir sokağına doğru yola çıkıyor. 
            Ümmü nine bu sokağın en yaşlısı olarak ilk kahraman olarak seçilmiş. 
            Hollanda’dan köye gelen bir kız vardır anlatımın içinde. Ümmü nine 
            değişik düşünceler içindeyken bir şeyler mırıldanmaya başlıyor. 
            Burdur ve yöresinde bunun adı “yas”dır. Sözlerinde neler var 
            bakalım:  
             
            
            -Bacamızı günden yana deldiler,
            
            
            
            Avlumuzun önüne koyun gibi doldular,  
            
            Hepimizi gurbet ele verdiler,
            
            
            
            Gurbet eller evin mi olur ay anam,  
            Sular 
            serpen serin mi olur ay anam..
             
                        
            Bir eşeğin kapıdan içeri girmek için zorlayışı anlatılır, Deli 
            Ümmetlerin Ali’nin ortaya çıkışı, Ümmü ninenin ellerini tutuşu.. 
            Ümmü nineye karşı saygısızca, “Bana bak yaşlı cadı. Eşek senin 
            kapını mı yedi?”diye bağırışı, yanlışların tesbiti bakımından önem 
            taşımaktadır.  
                        
            Sonra sayfalardaki cümlelerden bazı alıntılar yaparak devam edelim. 
            Buyurun:  
            - Eve 
            giden Ali, kapı aralığından kimlerin gelip gittiğine bakıyordu.  
            - Ayşe 
            teyzenin onaltı yıl önce kocası ölmüştü, bir daha evlenmemişti.  
            - 
            Fatma ana, sen sanki namuslumusun?. Bunca senedir kocasız durulur 
            mu?,  
            - Aşa 
            gızım ben düşündüm, taşındım, öyle tarttım, böyle tarttım, kestim 
            biçtim olmadı. Korkuyorum ikimiz de duluz. Hadi kalkalım da hakime 
            gidelim, derdi.  
            - 
            Gözünün önüne evlendiği gün gelmişti Ümmü ninenin kocası 
            yakışıklıydı hani.  
            - Bir 
            yandan da bir belik yas tutturmuş iki gözü iki çeşme ağlıyordu:  
             
            
            Gurbet kuşu kondu dikene,
             
            
            
            Kanrılır kanrılır öter vatana,
            
            
            Eller 
            sığdı biz sığmadık vatana.
            
            
             
            
            Evimizin önü duttur dökülmez,
            
            
            Dudun 
            yaprağı göktür oda dökülmez,  
            Elin 
            kahrı güçtür anam çekilmez,
            
            
            Biz 
            çekiyoruz anam kul başına vermesin..
             
                        
            Hanım Akçay’ın hikayesinin içinde yer alanların sayısı fazla. Hacca 
            gız, aşa yenge, Ümmü ana, Ali emmi vd. Hepsi zamanı gelince 
            konuşuyor, konuşturuluyor, zamanı gelince susuyorlar, 
            susturuluyorlar.  
                        
            Reis sözünü bitirdikten sonra Omar dayı konuşmaya başlıyor. Sakin 
            sakin, ağırlıklı olarak.
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         22  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               BURDUR’UN CEVİZ EZMESİNİ TPE 
              TESCİLLEDİ
            
            
            Burdur’un ağız tadı,
             
            
            Ceviz ezmesi adı, sloganımı 
            yıllardır tekrarlayıp durdum, yazıp yayınlayıp sundum. Ceviz 
            ezmesinin Burdur’a aitliğinin tescillenmesi için, Burdur çıkışlı 
            çalışmalara, Ankara’dan destek vermeye, girişimleri desteklemeye 
            çalıştım. Bu yıllarca sürdü.  
            Ve bir 
            gün geldi, Burdur Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığının 
            girişimleriyle, Kısa adı TPE olan, Türk Patent Enstitüsü, Burdur 
            ceviz ezmesinin Burdur’a has bir tatlı türü olduğuna ilişkin 
            değerlendirmesini sonuçlandırdı ve “Ceviz ezmesinin Burdur bölgesine 
            ait olduğunu” kabul etti, tasdikledi.  
            Bu 
            sonuç, bizim için Burdurlular için sevindirici bir çalışmaydı, 
            değerlendirme ve sonuçtu.  
            Bucak 
            ilçemiz merkezinde günlük ve ofset tekniğiyle yayınlanan “Ses–15” 
            gazetesinin 28-30 Ocak 2009 tarih ve 1422-1424 ncü sayılarının ilk 
            sayfalarında verilen ceviz ezmesiyle ilgili haberler yanında, Burdur 
            merkezde yayınlanan Yenigün gazetesinin 31 Ocak 2009 tarih ve 16634. 
            üncü sayısında ve Burdurlunun Sesi gazetesinin 28 Ocak 2009 tarih ve 
            2027.inci sayısında yer alan haberler sevinç ve gurur kaynağımızın 
            belgeleriydi. Haberlerin başlıkları:  
            
            “-Ceviz ezmesi Burdur’a has satılacak ve Burdur hak ettiği marka 
            ürüne kavuştu. Ceviz ezmesi Burdur’un coğrafi işareti olarak 
            tescillendi” şeklinde karşımıza çıkıyorlardı. Bu haberler, Burdur 
            Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Yusuf Keyik’in verdiği bilgilerden 
            oluşuyor, haberlerin birinde, Yusuf  Keyik’in elindeki tabak 
            üzerinde yeralan ceviz ezmesi görüntüleri yeralıyordu.  
            Bu 
            haberlerden 28 Ocak 2009 tarihli Ses-15 gazetesinde yeralanın 
            satırları arasına dönelim, buradan bazı cümleler nakledelim efendim: 
            “Burdur Ticaret ve Sanayi Odası’nın Burdur Ceviz Ezmesi’ni coğrafi 
            işaret tescili için yaptığı başvuru kabul gördü. Kurumun onayının, 
            Resmi Gazetede yayınlanmasının ardından söz konusu ürün Burdur’a has 
            satılacak. Burdur Ceviz Ezmesinin tescil almasında çok eski 
            yıllardan beri sadece Burdur ilinde yapılan ve Burdur’a ait özgün 
            bir tatlı ve ikram yiyeceği kimliği etkili oldu” deniliyordu. Türk 
            Patent Enstitüsünün bu kararından sonra, Ceviz Ezmesi, Antalya, 
            Isparta ve Denizli gibi illerde yapılsa da orijinalinin Burdur’da 
            imal edildiği gerçeği garanti altına alınmış oldu.  
             GÜNÜN DÖRTLÜĞÜ:
             
            Ceviz ezmesi sevilir
            Pekmez sucuğu beğenilir
            Daha başka ne yenilir?
            Üzümü, kavunu da var Burdur’un
             
            (Fatma Uçarlar)
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         23  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               BURDUR’DA KAZANIYORUM 
              BURDUR’DA HARCIYORUM
            
            Bu ara 
            başlığımız, kısa adı BUSİAD olan Burdur Sanayici ve İşadamları 
            Derneği’nin başlattığı bir kampanyanın adı. Burdur ilimiz merkezinde 
            “Burdur” adıyla günlük, ofset tekniğiyle yayınlanan “Burdur” 
            Gazetesinin, 20 ve 26 Ocak 2009 tarih ve 18276-18281 nci sayılarında 
            yer alan haberlere göre, söz konusu kampanya Burdur’da ilgi gördü.  
            Vali 
            İbrahim Özçimen, milletvekilleri  Belediye Başkanı, sivil 
            toplum kuruluşlarının temsilcilerinin esnaflarla yapılan sohbetlere 
            katılmaları, şehir içinde ilgiyle karışandı. “Haydi Burdur’da 
            alışverişe/Burdur’da indirim günleri/Papatyalı işyerlerinde indirim 
            var” sloganlı afişlerin dikkat çektiği kampanyayla ilgili bilgi 
            veren BUSİAD Başkanı Süleyman Erman; “Bilindiği gibi 2008 yılı, 
            dünyada ve ülkemizde çok kötü bir ekonomik krizle sonuçlandı. Biz bu 
            krizde oturup-karamsarlık halinde beklemektense bir şeyler 
            yapmalı-sloganı altında Burdur’da BUSİAD olarak bir proje ürettik” 
            dedikten sonra Süleyman Erman; “Bu projemiz, Burdur’da yatırım 
            yapıyorum sloganlarını içeriyor” dedi.  
             
            
            GÜNÜN SÖZLERİ :
             
            1- Her 
            yönüyle Burdur’un bütünlüğü bilincinin oluşturulması, ticaret ve 
            sanayi hareketlerinde olumlu etkiler sağlayacaktır (Yusuf Keyik)
            2- 
            Kim, yerden bükülmüş bir çiviyi alıp, doğrultup, Burdur için çakarsa 
            onun yanındayız  (Baki Varol)
            2- 
            İlimizin eğitimde elde etmiş olduğu başarıları tüm ülke kamuoyu 
            biliyor. Burdur’umuz buna layık (Recep Yiğit)
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         24  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               BURDUR DESTANI YAYINA HAZIR
            
            2008 
            yılının başında, “Burdur Destanı Bensiz olmaz”ın yazımına başladım. 
            Burdurla ilgili kendi yayınlarım ve öteki Burdur çıkışlı yayınlardan 
            yararlanarak, 160 sayfalık normal boyutlu bir kitap görüntüsü çıktı 
            ortaya.  
            
            Türkiye’de ilk kez, nazım türüyle bir anlatım ve yayın çalışmasının 
            Burdur’a, Burdurluya nasip olmasının getirdiği sevinç ve gururla 
            “Burdur Destanı-Bensiz Olmaz”ın içinde, bölümlerinde neler var bir 
            göz atalım:  
            - 
            Sunuş, Burdur’u tanımak ve anlatmak,  
            - 
            Genelleme, tarihin içinden, tabiat ve turizm varlıkları,  
            - 
            Deprem ve afetler, kültürel varlıklar, tarım ve ekonomi,  
            - 
            Yerleşim birimleri, Resmi ve sivil toplum kuruluşları,  
            - 
            Yöneticiler (ilk dönem milletvekilleri, valiler)
            - 
            Belediye başkanları, Bilim adamları, iş adamları-toplum öncüleri,  
            - 
            Yardımseverler, Burdur’a hizmet edenler,  
            - 
            Bürokrat-serbest meslek sahipleri,  
            - 
            Teke yöresi folkloru ve halk kültürü, THM-TSM ünlüleri,  
            - 
            Mahalli sanatçılar, gazeteler, gazeteciler, radyo ve televizyonlar,  
            - 
            Yazarlar, şairler, ozanlar,
             
            - 
            Şiir ve yazılarıyla Burdur’u ve Burdurluyu anlatan, Burdurlu olmayan 
            şair ve yazarlar,
                        
            - Ressamlar, sporcular, yemekler ve tatlılar.
             
            Bu 
            satırların yazarı, Burdur Destanı’nın yazarı-şairi İsa Kayacan, 
            sunuşunun bir yerinde, daha doğrusu girişinde; “Burdur’u Burdurluyu 
            manzum bir anlatımla, destansı bir toparlamayla anlatmayı hep 
            düşündüm. Türkiye’de ilk kez yapılacak bu araştırma ve yazımımla bir 
            ‘ilk’e daha imza atmak için zaman ve fırsat aradım. Haddizatında bu 
            arayış yazım için hazırlanmamda veya başlanışında düğümlendi uzun 
            süre. Burdur la ilgili yazıp yayınladığım kitaplarımı yeniden 
            inceledim” diyor.
             
            
            “Burdur’u, Burdurludan iyi tanıyan şair-yazar Fatma Uçarlar, Burdur 
            kendi içinde farklı ve ayrıcalıklı bir şehir. Kendi kuralları, kendi 
            doğrularıyla yaşayan, kültürüyle, sosyal yaşamıyla farklı hem de çok 
            farklı bir şehir. Burdur’da insan; bakışlarında Salda’nın 
            derinliğini, insuyunun serinliğini görüyor.. Burdur’da insan, 
            Dizlerin üzerindeki yere çöküşlerde Alyazmayı, Serenler’i görüyor” 
            cümleleriyle sürdürüyor Burdur’u Tanımak ve Anlatmak” başlıklı 
            önsözünü…  
            Burdur 
            Destanı ‘Bensiz Olmaz’ın ilk bölümünden;  
             
            
            -Burdur; Bir sevdadır,
            
            Burdurlu; Sevgi yumağıdır,
             
            
            
            Burdur; İnsandır, vatandır, topraktır,  
            
            Burdur; Hasrettir, özlemdir,
             
            
            
            Burdur; Huzur kentidir,
             
            
            Burdur; Beyköylü Ali beydir, Tefenni’li Ali beydir, Kemerli Gaz 
            Amad’dır
            
            Burdur; Teke havalarında, Teke zortlatmalarında, Teke zeybeğinde, 
            çalımdır, edadır. Kol ve ayak hareketlerinin uyumudur, zeybeklerin 
            duruşudur, yere çift vuruştur, bir kahraman ve efe edasıyla, gönül 
            gönüle duruştur.  
            
            -        
            Ben Burdur’um/Ben Anadoluyum/Hasret 
            hasret, duygu duygu, özlem özlem, Bayrak bayrak, Türkiye, Türkiye, 
            Burdur benim, benim.. Burdur benim.. Bensiz olmaz.
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         25  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - YANGIN OLUR BİZ YANGINA 
              GİDERİZ
 
            
            - 
            Osmanlı döneminden bize intikal edenlerin arasında yer alan bir 
            şarkı, musiki parçası, “Yangın olur biz yangına gideriz” diye 
            başlar. Sonra devam eder.
 
            - - 
            Yangın olur, biz yangına gideriz/ Düz ovada keklik gibi 
            sekeriz/Yokuşlarda şahin gibi uçarız.
 
            - - 
            Sandık, sandıklar içinde çok şanımız var/ Hazreti Mevlaya 
            yalvarmamız var.
 
            - Bu 
            şarkının, anlatımın sözlerinde toplu hareket  etme, sonaca 
            ulaşma gibi gayret belirtileri, nitelikleri var.
 
            - 
            Ülkemizde, Belediyelik olmuş tüm yerleşim birimlerimizde itfaiye 
            teşkilatları, itfaiye müdürlükleri faaliyet gösteriyor.
 
            - Siren 
            sesleriyle yolların açıldığı her görüntü, mutlaka üzüntüyü de 
            beraberinde getiriyor. “Yangın var”. Burada, “Yangın var, yangın var 
            ben yanıyorum” sözleriyle kulaklarımızda kalan, musiki parçamızı da 
            hatırlamış olduk.
 
            -  
 
            - 
            BİRGÜN
 
            - Şair 
            ve Yazar İsmail Kara’nın hazırlayıp sunduğu, Arifan Radyodaki şiir 
            sohbet programımızdan sonra, Ankara-Ulus-Rüzgarlı sokakta faaliyet 
            gösteren “Kılavuz” isimli bir kuruluşa gittik. İsmail Kara’nın 
            hemşehrisi Ahmet Kılavuz’un Genel Müdürü olduğu bir kuruluş burası.
 
            - Yangın 
            söndürme cihazlarının her türü gözümüz olabildiğine sıralanmış, 
            düzenli bir şekilde bizimle merhabalaşıyor “hoşgeldiniz” diyor, 
            diyorlar adeta.
 
            - Ahmet Kılavuz’la sohbet ediyoruz. 
            Bize verdiği bilgiler;
 
            - - 
            “1980 yılında kurulan Kılavuz yangın ve güvenlik firmamızın temel 
            ilkesi kaliteli can ve mal güvenliğidir.
 
            - Başta, 
            yangın söndürme cihazları (üretim dolum ve bakım) olmak üzere 
            itfaiye malzemeleri, arama kurtarma malzemeleri, otomatik yangın 
            söndürme sistemleri ve algılama sistemleri CCTV kamera sistemlerini 
            pazara sunmaktayız” diye başlıyor;
 
            - - 
            “Firmamız TSE, ISO ve CE kalite belgeleri ve her türlü ihtiyaca 
            cevap verecek geniş ürün yelpazesiyle ülkemizin önde gelen 
            kuruluşları tarafından tercih edilmektedir. Gelişen teknolojiyi 
            takip ederek Mühendislik projelendirme ve danışmanlık hizmetleriyle 
            herkese yakın olmanın mutluluğunu taşımaktayız” diye devam ediyor 
            Ahmet Kılavuz.
 
            - 
            Ürünlerinin sıralanışıyla ilgili bilgiler istiyoruz. Ahmet 
            Kılavuz’un mutluluk içinde yaptığı sıralama:
 
            - - 
            Portatif yangın söndürme cihazları,
 
            - - 
            Yangın dolapları,
 
            - - 
            Yangın hidrantları,
 
            - - 
            İtfaiye malzemeleri,
 
            - - 
            Yangın söndürme sistemleri,
 
            - - İş 
            güvenliği ve iş sağlığı,
 
            - - 
            Arama kurtarma ekipmanları,
 
            - - 
            CCTV kamera ve görüntüleme sistemleri,
 
            - - 
            Bariyer ve turnike sistemleri,
 
            - - 
            Aktif paratoner sistemleri ve kurulumu,
 
            - - 
            Sertifikalı yangın eğitimleri... 
            
            
 
            - Bu 
            sıralamadan sonra, özellikle kamu kuruluşlarındaki Sivil Savunma 
            Uzmanlıklarının, zaman zaman yaptığı yangın tatbikatları aklıma 
            geldi... Oralarda, kimler nasıl bilgi veya bilgiler verir, nasıl 
            komik tablolar ortaya çıkardı. Halbuki, en önemli konu, yangın ve 
            yangın söndürme konusunda daha bilgili olmak, bu bilgilerin ışığında 
            gelebilecek zararların önüne geçmek, geçebilmek beklenilen, 
            arzulanan seviyede mümkün olsa keşke, diye düşünüp, derinlere 
            daldığımız çoğunluktadır.
 
            -  
 
            - 
            GÜNÜN HABERİ:
 
            - 
            Isparta İlimizin Yalvaç İlçesi’nde yayınlanan Ruşen Özgül’ün 
            (1943-2006) kurduğu “Özyalvaç Gazetesi” 2016.ıncı sayısıyla 
            41.inci yayın yılına merhaba dedi.
            
            
 
           
            
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           
        26  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - KUKLA VE GÖLGE OYUNU 
              BİRLİĞİNİN HİZMET ÖDÜLLERİ
 
            
            - 
            Merkezi Ankara’da olan, Milletlerarası Kukla ve Gölge Oyunu Birliği 
            (UNIMA) geleneksel Türk Tiyatrosuna Hizmet Ödülleri dağıtımıyla, 
            madalya takma töreni, geçtiğimiz yılın son günlerinden 29 Aralık 
            2008 tarihinde, milli merkezin Konur Sokaktaki adresinde 
            gerçekleştirildi.
 
            - UNIMA 
            Türkiye Milli Merkezi Başkanı Mevlüt Özhan’ın açılış konuşmasıyla 
            başlayan ödül dağıtım töreninde;
 
            - - 
            Araştırma ve tanıtım dalında Prof. Dr. Öcal Oğuz’a,
 
            - - 
            Tanıtım ve hizmet dalında Zümrüt Nahya’ya,
 
            - - 
            Başarılı sanatçı dalında Ahmet Aksoy’a,
 
            - Tasvir 
            yapımı dalında Hayali Küçük Ali’nin oğlu, Kemalettin Sevilen’e, 
            ödülleri verildi.
 
            - 
            Ayrıca, Karagöz sanatımızın yaşatılması ve tanıtılmasına 50 yıldan 
            fazla hizmet eden Karagöz sanatçısı Orhan Kurt’a, Tacettin Diker’e 
            ve Metin Özlen’e üstün hizmet madalyaları takıldı.
 
            - Ödül 
            ve madalya takma törenine, resmi kurum ve kuruluş temsilcileri, 
            sanatçıları ve sanatseverlerin katıldığı gözlendi. Törenin sonunda, 
            madalya alan ustalar Karagöz, kukla sanatçısı Hakan Aksoy’da kukla 
            gösterisi yaparak, izleyiciler tarafından yoğun alkış aldılar.
 
            -  
 
            - 
            KARAGÖZ KUKLA SANATIMIZ
 
            - 
            Hayrettin İvgin’in, ara başlığımızdaki isimle-adla yayınladığı 
            kitabından aldığımız bilgiler var. Birlikte bakalım, okuyalım buyrun:
 
            - - 
            Karagöz bir gölge oyunudur. Eskiden “gölge hayaletler” anlamına 
            gelen, “Zilli-i Hayal” veya “Hayal-i Zil” adı verilmiştir.
 
            - Perde 
            oyunu “Çadır Hayal” adları da verilmekle beraber, bugün, “Karagöz 
            Oyunu’ olarak bilinmektedir.
 
            - Dünya 
            gölge oyunlarının; Cava’dan çıktığı veya Hindistan menşeli olduğu 
            söylenmektedir.
 
            - 
            Karagöz oyunlarında perde gazeli okumanın bir gelenek olduğunu 
            hatırlamalıyız. Bu konuda, Prof. Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun 
            (1886-1978) yazdığı bir gazel vardır sıklıkla başvurulan. Şöyle bu 
            gazel efendim:
 
            - 1- Bu 
            perde gerçek aleminden düşmüş bin gölgedir,
 
            - Bu 
            yer ki, alemin cilvelerinden bir bölgedir,
 
            - 2- Bu 
            yerde bin ışık olan her türlü yerdedir,
 
            - Size 
            zevk-ü sefa getiren işte perdedir.
 
            - 3- Bu 
            perdede kahramanlık ancak iki erdedir,
 
            - Biri 
            Hacivat bendeniz, Karagöz’üm nerdedir?
 
            - 4- Bu 
            yer hakikate benzer, gölgeden bir beldedir,
 
            - Bunun 
            sanatı dildedir, mahareti eldedir.
 
           
           YAŞAYIP 
          YAŞAMADIKLARI 
          
            - 
            Karagöz ve Hacivat’ın gerçekte yaşayıp yaşamadıkları tartışılan bir 
            konudur. Karagöz, yuvarlak yüzlü, gözleri büyük, gözbebeği iri ve 
            karadır. Adı zaten bu özelliklerden gelmektedir.
 
            - 
            Hacivat üst sınıfın ahlaki değerlerine bağlıdır ve kendini 
            kolaylıkla bu prensiplere uydurulabilmektedir.
 
            -  
 
            - 
            GÜNÜN SORU VE CEVABI:
 
            - 
            Mehmet Köylüoğlu:
             Basın, dalkavukluğun 
            neresinde?  
 
            - İsa 
            Kayacan:
             Basın, dalkavukluğun 
            zirvesinde!..
 
           
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         27  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - BURAK CAN AKDOĞAN’IN KİTAP 
              DÜNYASI
 
            
            - 
            Çocuklarımızla ilgili duygu ve düşüncelerim yıllardır hiç değişmedi.
 
            - 
            Onların yanında, onların arasında, aralarında olunca, onlarla sohbet 
            edip konuşunca “Neler yapıyorsunuz” diye sorup, kedi dünyalarında 
            olup bitenler hakkında bilgi alınca, onların seviyesine inip, onlar 
            gibi düşünmeye başlayınca, ferahlıyor, moral buluyorum. Çocuk 
            sevgisi ve şefkati olmayanın insan olmadığı gerçeğini unutmayalım.
 
            - Bugün 
            ki sohbet arkadaşım, Burak Can Akdoğan. Ankara’da, 19 Mayıs 
            İlköğretim Okulu’nun 2. sınıfında 2-C’de 2486 numaralı öğrenci. 
            Gelecek için ümit veren, konuşmalarıyla, davranışlarıyla, sohbet 
            sırasındaki cümle farklılıklarıyla sevilen bir arkadaşım...
 
            - Burak 
            Can Aydoğan’ın okuduğu kitaplar var. Bunların özetlerini yapıp, 
            defterinde toplamış. Özetleme biçimi; Hikayenin veya kitabın adı, 
            konusu, kaç sayfa olduğu, kahramanı, geçtiği yer gibi ayırımlarla da 
            süslemiş özetlerini. Şimdi mensubu bulunduğum ve annesi Feride 
            Akdoğan’ın çalıştığı Belde Gazetesinde tanıdığım Burak Can 
            Akdoğan’ın okuduğu kitaplar hakkındaki görüşlerinden, özetlerinden 
            bölümler aktaralım efendim. Buyrun:
 
            - 1- 
            Hikayenin adı: Parmak Kız
 
            - 
            Konusu: Parmak Kız’ın başından geçenler,
 
            - Sayfa 
            sayısı: 16
 
            - 
            Kahramanı: Parmak Kız
 
            - 
            Geçtiği yer: Orman
 
            - Kısa 
            Özet: Çocuğu olmayan bir kadın çiçeklerin arasında parmak kızla 
            karşılaşır. Gelişen olaylar birbir sıralanırken , sıcak ve büyük bir 
            yakınlaşma görülür.
 
            - 2- 
            Hikayenin adı: Sokak Köpekleri (Anı)
 
            - 
            Hikayenin konusu: Çocuğun ve köpeklerin başından geçenlerin hikayesi
 
            - Sayfa 
            sayısı: 32
 
            - 
            Kahramanlar: Panter, Sam, Çocuk ve Yavrular
 
            - 
            Geçtiği yer: Ev (bahçe)
 
            - Kısa 
            özet: Çocuğun arkadaşlık yaptığı köpeği vardır. Çocuk köpek ile 
            oynar, çok iyi arkadaştır. Köpek hamile oldu. 8 yavru doğurdu. 
            Birisini aldı, adını “Panter” koydu. 2 ay sonra çok yaşlandılar 
            Panter ve diğer yavrular. 2 adamın şikayeti üzerine köpeklerin hepsi 
            öldürüldü.
 
            - 3- 
            Hikayenin adı: Ballı kaval
 
            - 
            Hikayenin konusu: Çobanın başından geçen macera
 
            - Sayfa 
            sayısı: 40
 
            - 
            Kahramanlar: İnce Çoban
 
            - 
            Geçtiği yer: Kır’lık alan
 
            - Kısa 
            özet: Yoksul bir çoban varmış. Birgün kaval çalarken, bütün arılar 
            başına toplanmış, bol bol bal yapmışlar. Çoban da zengin olmuş. 
            Çevrenin ağası, çobanın neden ve nasıl zengin olduğunu merak etmiş. 
            O’nu izlemiş, gözlerine inanamış. Gidip çarşıdan kaval almış ama 
            bütün arılar onu sokmuş. Birgün çoban kavalını unutmuş. Adam almış 
            yine aynı duruma düşmüş.
 
            - 
            Arkadaşım Burak Can Akdoğan’ın okuduğu kitaplar fazla. Bunların 
            isimleri; Sihirli Hazine, Bilmeceler, Cimri Ağa, Kırmızı Köşk, 
            Karınca ile Çekirge bazıları. Tebriklerimi, sunuyor, arkadaşım Burak 
            Can’ı sevgiyle kucaklıyorum.
 
            -  
 
            - 
            GÜNÜN HABERİ:
 
            - 
            Isparta İlimizin Yalvaç İlçesi’nde yayınlanan Ruşen Özgül’ün 
            (1943-2006) kurduğu “Özyalvaç Gazetesi” 2016.ıncı sayısıyla 
            41.inci yayın yılına merhaba dedi.
            
            
 
           
            
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           
        28  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - SEBAHAT HOCANIMIN 
              YAZDIKLARINDAN
 
            
            -  “Bana 
            yazılan şiirler” adlı bir kitabın yayın hazırlıklarının sonuna 
            geldim. Bendenizle ilgili yazılan şiirlerin gelişi sürüyor. Hele, 
            bazı şair ve ozanlarımız var ki, benimle ilgili yazdıklarını, 
            şiirlerini, ileride yayınlayacakları kitaplarında yer vermek üzere 
            ellerinde tutuyorlarmış… Teşekkür ederim ama, bana gönderin sizde 
            kalan örnekleriyle, yayınlayacağınız kitaplarınızda yine yer 
            verirsiniz… Yoksa yayınlayacağım kitapda yer almaları mümkün olmaz… 
            dedikten sonra, Burdur'dan şair, yazar ve öğretmen, Burdur 
            Araştırmacı, yazar ve şairler Derneği Başkanı Sebahat Gümüş 
            hocanımın benim için yazdığı ve yenilerde söz konusu  kitabımda 
            yeralmak üzere gönderdiği şiirlerinden örnekler verelim. Buyurun:  
 
            -  
 
            - 
            BÜYÜK YAZARIMIZA
 
            - Uzunca 
            olan bu şiirin bir bölümü şöyle efendim:  
 
            -  
 
            - -Siz; 
            bizim derneğimizde,
             
            
 
            - 
            Açtınız sevgi çiçekleri gibi..
 
            - 
            İlimizin al al açan,
             
 
            - 
            Kıpkırmızı gülleri gibi.
 
            -  
 
            - İki 
            numaralı şiir Sebahat Gümüş hocanımdan yine bendenizle ilgili.. 
            Burdur Araştırmacı, yazar ve şairler Derneği onursal başkanı oluşum 
            nedeniyle yazılan bir Sebahat Gümüş şiiri. Bunun ilk dörtlüğü, ilk 
            bölümü:  
 
            -  
 
            - 
            ONURSAL BAŞKAN İSA KAYACAN
 
            - 
            -Tefenni'de Ece'de doğdu,
             
            
 
            - Burdur 
            ilinde büyüdü.
             
 
            - 
            Başkent Ankara'da ışık oldu,
             
            
 
            - 
            Onursal Başkan İsa Kayacan.
             
            
 
            -  
 
            - 
            İsmimin başlık olduğu bir başka Sebahat Gümüş şiirinin son 
            dörtlüğünden alarak devam edelim:  
 
            -  
 
            - 
            -Ankara'dan doğan güneşsin,
             
            
 
            - Çok 
            kişilerin kardeşisin,
             
            
 
            - 
            Şairlerin sırdaşısın,
             
 
            - Sen 
            çok, çok büyüksün İsa Kayacan.   
 
            -  
 
            - 
            BÜYÜK YAZAR İSA KAYACAN
 
            - 
            Sebahat Gümüş hocanım bu kez bir başka başlıkla duygularını 
            şiirleştiriyor:  
 
            -  
 
            - -O'nu 
            derneğimizde buldum,
             
            
 
            - 
            Heyecandan dona kaldım,
             
 
            - 
            Görüşülmesi çok zor sandım,
             
            
 
            - Büyük 
            yazar İsa Kayacan.
             
            
 
            -  
 
            - Son 
            Sebahat Gümüş şiiri. Başlığı: sen, İsa Kayacan. Bunun da bir 
            dörtlüğünü aşağıya alıp noktamızı koyalım efendim:  
 
            -  
 
            - -Sen 
            yazarsın, şairsin,
             
 
            - Sen 
            gazetecisin, ışıksın,
             
            
 
            - Sen 
            denizsin, deryasın,
             
 
            - Sen 
            İsa Kayacan'sın..
 
            -  
 
            - 
            Teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         29  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - BURDUR’DAN MİNİK BİR ŞAİR 
              ADAYI:SEZA TUTKU AZAKLI
 
            
            - Bazı 
            büyükler, çocukluktan, gençlikten çıkıp, olgunlaşınca (olgunlaşınca 
            sözü doğru değil haddizatında) ne oldum delisi oluyorlar, 
            büyük-küçük tanımama gafleti içine giriyorlar. Sanat ve edebiyat 
            alanında bunların yüzlercesi, binlercesi var..  
 
            - 
            Bunlarla her gün ve sıklıkla karşı karşıya geliyoruz, yüzyüze 
            geliyoruz…
 
            -  
 
            - 
            ÇOCUKLAR
 
            - 
            Çocuklar, çocuklarımız.. Miniklerimiz, yarının büyükleri 
            gururlarımız… Bunlar için herhangi bir şey söylemek doğru değil. Hiç 
            değilse şimdiden.  
 
            - Burdur’dan Araştırmacı, şair ve 
            yazarlar Derneği Başkanı Sebahat Gümüş hocanımla Isparta’da bir 
            vesileyle görüştüğümüzde, torununun şiirleri olduğundan sözetmişti 
            “Gönderin değerlendirelim, yarının şairlerine hizmet edelim” 
            demiştim. Torunu Seza Tutku Azaklı’nın bir fotoğrafı, bir mektup ve 
            minik şair adayımızın birkaç şiirinin eklendiği bir zarf aldım. Önce 
            Sebahat Gümüş hocamızın mektubu:
             
 
            - 
            -Seza Tutku Azaklı… 19 
            Eylül 2001 doğumlu. Burdur Cumhuriyet İlköğretim Okulu, 2-B 
            sınıfında okuyor. Öğretmeni İbrahim Günay. Okul Müdürü: Ahmet Şen.  
 
            - Seza, 
            şiir yazmayı, resim yapmayı çok seviyor. Şiirlerini ana sınıfından 
            itibaren yazmaya başladı. Şu anda sınıf birincisi. çokk çalışkan, 
            süper. Annesi Sevtap Gümüş  Azaklı. Babası Zafer Azaklı. 
            Anneannesi; Sebahat Gümüş. Onlarda şiir yazıyor.çok değerli hocam: 
            Seza’nın daha çok şiirleri var. 7 tanesini gönderiyorum (Sebahat 
            Gümüş)
 
            -  
 
            - 
            SEZA’NIN ŞİİRLERİ
 
            - 
            Seza’nın duyguları tertemiz, sımsıcak. Hiç bozulmamış anlatımlar, 
            sözler ve mısralar bunlar:
             
 
            - Sev 
            adlı şiirinde; sigaranın zararlarından söz ediyor. Her şeyi seviyor, 
            sevelim diyor… Ama “sigarayı asla” diye kesip atıyor, kestirip 
            atıyor. Minik yürek, minik duygular bunlar:  
 
            - 
            Dünyayı sev/Kalbini sev/Kendini sev/Sigarayı sevme.  
 
            - Ata’yı 
            sev/Bayrağı sev/Seza’yı sev/Sigarayı sevme.  
 
            - Bir 
            başka şiirinde “Anneanneme” başlığıyla sesleniyor Seza Tutku Azaklı. 
            Burada:  
 
            - “Aşkım 
            anneannem/Seni çok seviyorum/Sende bensiz duramazsın/Bunu 
            biliyorum”.Burada duyguların temizliğiyle doğruluğundan başka bir 
            şey aramak durumunda değiliz. Çocuk bu. Böyle anlatıyor.  
 
            - Seza, 
            şiirlerinin üstüne birde yazılış tarihleri hakkındaki bilgilerle 
            çıkıyor karşımıza. Bu kez dedesinden sözediyor. “Dedeme” başlığı 
            altındaki duygularından:
             
 
            - “Güzel 
            dedem/Şirin dedem/Sen benim bir tanemsin”…. dedikten sonra, “Ben 
            seni çok seviyorum/Seni özlüyorum”diye de ilavede bulunuyor.  
 
            - Sıra 
            annesinde. “Melek annem” başlığı altındaki duyguları, daha doğrusu 
            duygularının bir bölümü şöyle:
 
            - “Canım 
            annem/Tatlısın sen/Bir meleksin/Canımsın”… İşte duygu anlatımı, işte 
            sevgi aktarımı, anlatımı… Seza yakınlarıyla ilgili duygularını 
            anlatmaya devam ediyor: Bu kez sıra babasındadır. “Babacığım” 
            başlığı altındaki duygu aktarımında şöyle söylüyor:  
 
            - 
            Babacığım/Sen beni seviyor musun?” diye bir soru… Alın bakalım. 
            “Yanımda huzur buluyor musun”? ikinci sual. “Ben seni seviyorum/Seni 
            çok özlüyorum”. Bu açıklamadan sonra, hangi baba kızı için” 
            sevmiyorum” diyebilir? Hele Seza gibi sevimli ve tatlı birisi 
            olursa…
 
            - Seza, 
            Teyzesi için de bir şeyler söylüyor. Aralarında konuştukları, 
            hitabetlikleri adıyla “Nebuşum/Nebuşum nerdesin?” diye soruyor. Seza 
            Tutku Azaklı’nın, Atatürk’le ilgili duyguları da var. Girişi bu 
            şiirin:  
 
            - 
            “Atatürk, Atatürk/Ey Atatürk/Neredesin?” dedikten sonra, “Çocuklar 
            seni çok özlüyor” diyerek kendisinin ve arkadaşlarının Atatürk 
            sevgilerini anlatıyor .
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         30  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               BİYOGRAFİ ZENGİNLİĞİNDEN 
              KÜLTÜR ZENGİNLİĞİNE
            
            
            Araştırma ve incelemeler sonucu, ortaya konulanların önem ve anlamı 
            ortaya çıkmalı, kalıcılığı, kalıcılıkları konuşulmalı, gözlenmeli.  
             
            
            İHSAN IŞIK
            Bir 
            biyografi zengini, bir kültür zengini olan İhsan Işık, 1952 yılında 
            Diyarbakır’da doğdu. Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat 
            Fakültesini bitirdikten sonra, İstanbul liselerinde edebiyat 
            öğretmenliği yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediyesinde ve 
            Başbakanlıkta Danışman olarak çalıştı. Çocuk Esirgeme Kurumu Genel 
            Müdürü olarak görev yaptı. Yazarlar Sözlüğü, Türkiye Yazarlar 
            Ansiklopedisi (3 cilt), Türkiye Edebiyatçılar Ansiklopedisi (10 
            cilt), Encye lopedia of Turkish Authors (3 cilt) adlı eserleriyle 
            Türkiye’nin önde gelen biyografi ve ansiklopedi yazarları arasına 
            girdi. Yayınlanan değişik kitapları da bulunan İhsan Işık, Elvan 
            Yayınlarının yöneticiliğini sürdürüyor.
            
            
             
            10 
            CİLTLİK BİYOGRAFİ ZENGİNLİĞİ
                        
            İhsan Işık 10 ciltlik “Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları 
            Ansiklopedi”sini yayınladı. 2. baskılı bu ciltler içinde toplam 10 
            bin 366 yazar hakkında geniş bilgiler yer aldı. Bu serinin 11. cildi 
            bin yeni edebiyatçıyla Nisan 2009’da günyüzü görecek.  
            İhsan 
            Işık, zor bir çalışmayı sürdürüyor ve sonuçlandırıyor. Bunca isim ve 
            imzalı bilgileri toplayacaksınız, genel bir plan içerisinde 
            biyografilerini şekillendireceksiniz, fotoğraflarıyla sayfalardaki 
            yerinden, okurlarıyla-araştırmacılarla buluşması, raflardaki yerini 
            almaları için gayret gösterip, nefes almadan çalışacaksınız. İhsan 
            Işık’ın yaptığı iş zor ve sorumluluk isteyen bir hizmet alanıdır. Bu 
            yüzden O’nu kutlamalı, alkışlamalı ve ne kadar yapabiliyorsak, 
            desteklemeliyiz.  
            Şimdi, 10 ciltlik ansiklopedilerde 
            yer alan, binlerce isim ve imzalardan, ciltler itibariyle bazı 
            isimler, cilt ve sayfa numaralarını vermek istiyorum:  
            - 
            Rıza Akdemir (cilt 1,s.157-158)
            - 
            Aysel Al (cilt 1, f. 228)
            - 
            Fakir Baykurt (cilt 2,s.616,17,18,619)
            - 
            Mustafa Ceylan (cilt 2,s.835,836)
            - 
            Zeki Çelik (cilt 3,s.918)
            - 
            H.Rıdvan Congur (cilt 3,s,963,964)
            - 
            Melahat Ecevit (cilt 3,s.1138,1139)
            - 
            Abdülkadir Güler (cilt 4, s.1515,1516)
            - 
            Ayhan İnal (cilt 5, s.1816,17,18,19)
            - 
            Hayrettin İvgin (cilt 5,s.1867,1868)
            - 
            İsmail Kara (cilt 5, s. 1959)  
            - 
            İsa Kayacan (cilt 5, s.2102,2103)
            - 
            Rasim Köroğlu (cilt 6,s.2278,2279)
            - 
            Kaya Özdemir (cilt 7, s.2847)
            - 
            Ahmet Tufan Şentürk (cilt 8,s,3339,3341)
            - 
            Nail Tan (cilt 8,s.3392,3394)
            - 
            Fatma Uçarlar (cilt 9,s.3646,3647)
            - 
            Celil Garipoğlu (cilt 10, s.4047)
            - 
            Elçin İskenderzade (Bkz. Türk Dünyası Yazarları)
             
            ÜÇ 
            AYRI KİTAP
            İhsan 
            Işık aracılığıyla bana ulaşan kitaplar:  
            1- 
            İhsan Işık 
            (şiirler–1968–2008, önce söz ettiğim 88 sayfalık, İhsan Işık 
            şiirlerinden oluşan kitap.  
            2- 
            Denizin Estiği Nehir: Güzin Balpetek’in 88 sayfalık şiir kitabı. 
            Elvan Yayınları arasında günyüzü görmüş.  
            3- 
            Bir Yürek İnsan: Zübeyde Gökbulut Sunguroğlu’nun 184 sayfalık 
            şiir kitabı. Elvan Yayınları arasında, okurlarıyla buluşum, 
            buluşturulmuş.
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         31  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - TÜRKÜ SAVAŞÇISI
 
            
            -             
            Her alanda bir mücadeleci, savaşçı olur.. Çoban Hüseyin Çemrek, öz 
            yaşam öykülerinden, Türküleşen şiirlerinden oluşan sayfalar bütününü 
            208 sayfayla kitaplaştırmış.  
 
            -             
            Adı: Türkü Savaşçısı.
             
 
            -             
            Bir giriş var, Türkünün savaşçısı, başlıklı şiir dikkat çekiyor. 
            İbrahim Sartaş, Yahya Aksoy imzalı değerlendirmeler dikkat çekmekte 
            ilk sayfalarda. Sonra değişik isim ve imzaların özlü sözleri-değerli 
            sözleri bir araya getirilmiş. Bunlardan ikisi:
             
 
            - -          
            Gönlü Aydın bir kişiye kul olmak, Padişahların başına taç olmaktan 
            iyidir (Gazi Mustafa Kemal Atatürk),
 
            - -          
            Haksızlık önünde eğilmeyiniz. Çünkü hakkınızla birlikte şerefinizi 
            de kaybedersiniz (Hz. Ali).  
 
            -  
 
            - 
            Türkünün savaşçısı başlıklı şiirin son dörtlüğü:   
 
            - -Aşık 
            Veysel tutkundur, doğa vardır özünde,  
 
            - 
            Mahzuni, Ertaşlar var, bu Çoban’ın sözünde,  
 
            - 
            Türküler çiçek açmış, Atatürk’ün izinde,  
 
            - 
            Türkünün savaşçısı budur halkın ozanı.  
 
            -  
 
            -             
            Av. Sema Aksoy’un da Çoban Hüseyin Çemrek’le ilgili değerlendirmesi 
            var 10 ucu sayfada. Rehber edinilen üstadların cümlelerinden 
            alıntılar yapılmış.  
 
            -             
            Kalıcı bir araştırma, inceleme eseri olarak gördüm “Türkü Savaşçısı” 
            adlı kitapla kendi alanında kalıcılığın sağlandığı bir yayın 
            karşımıza çıkarılmış. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum 
            efendim. Bazı fotoğraflarla da zenginleştirilen kitap sayfalarında, 
            Çemrek’in aile efradı da görüntü olarak sayfalara aktarılmış, 
            bilgiler verilmiş.  
 
            -             
            Çoban Hüseyin Çemrek’in bazı bitirme tezlerine konu oluşunu da 
            öğreniyoruz ki, seviniyor, mutlu oluyoruz. Bir ölçüde bu kitap, 
            Çoban Hüseyin Çemrek’in hayatında, şiirlerinin bir araya getirilen 
            anlatım bütünlüğü olarak bizimle selamlaşıyor. Arka kapakta 
            “İnsandır” başlıklı 7 dörtlükten meydana gelen bir şiir dikkat 
            çekiyor. İlk dörtlüğü bu şiirin:  
 
            -  
 
            - -Beş 
            duyuya hakim canlı yaratık,
            
            
 
            - İlk 
            önce ateşi bulan insandır.
            
            
 
            - 
            Göçebe yaşantı paylaşan toplum,
            
            
 
            - 
            İnsanla, barışık kalan insandır.
            
            
 
            -  
 
            - 
            Çoban Hüseyin Çemrek: 1951 
            yılında Amasya ili, Hamamözü ilçesi Yukarı Ovacık köyünde doğdu. 500 
            dolayında eseri, kaset, sesli ve görüntülü cd’ler olarak biraya 
            getirdi kitap olarak yayınlanmasını sağladı. Kısa adı AŞ-DER olan 
            Ankara Halk Aşıkları Kültür ve Araştırma Derneği’nin başkanlığını 
            yapan Çemrek Kültür Bakanlığından emekli oldu. Halk aşıklarıyla 
            ilgili çalışmalarını sürdürüyor.  
 
            -  
 
            - 
            GÜNÜN YORUMLARI:
             
 
            - 1- 
            İsa Kayacan, çalışkan, özverili, fedekar olduğu kadar, vefa 
            duygularını en iyi bilenlerimizden biri. O, karşılık beklemez, hep 
            verir. O’nun vermesi ve insani vasıflarıyla, bu ülkeye nice değerler 
            kattığını da biliyoruz (Şükrü Tekin Kaptan)
 
            - 2- 
            Bitmez tükenmez kalemi ile pek çok “rekorun” sahibi ve mesleğine 
            aşıklığı ile bilinen çok yönlü araştırmacı, yazar ve şairliğiyle 
            Türkiye’nin her köşesinde alkışlanmakta olan İsa Kayacan, aynı 
            zamanda “bir dünya İnsanı”dır (Melahat Ecevit)
 
            - 3- 
            İsa Kayacan, daha önceki yıllarda onbir ayrı bakanın Basın 
            Danışmanlığı’nı yaparak, yoğun bir tempoda çalışmış ve bu yoğunluk 
            içinde dahi kalemi elinden bırakmamış, edebiyat dünyamızın 
            duayenlerindendir. Sayın Kayacan, ektiğini biçen ve çalışmalarının 
            karşılığını da yaşarken gören, nadir edebiyatçılarımızdan biridir 
            (Fatma Uçarlar)
 
            -  
 
            - 
            GÜNÜN SÖZÜ: Sen Ankaradasın/Ben 
            Ankaradayım/Biz Ankaradayız/Biz Ankaralıyız. 25 Ocak 2009)
 
           
            
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           
        32  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - HANIM AKÇAY’IN 
              KALEMİNDEKİLERDEN
 
            
            - 
            Şairlerimizin, yazarlarımızın, araştırmacılarımızın, kısacası eli 
            kalem tutanların yazdıkları, yayınladıklarından seçtiklerimiz, 
            değerlendirmelerimiz arasında yer vererek mısra ve satırları 
            arasındaki gezintilerimiz gündemdeki, gündemimizdeki yerini koruyor.  
 
            - Konu, 
            Burdur ve Burdurlu olunca, gündemlerimde değişiklik yapmaktan 
            çekinmediğimi, sakınca görmediğimi herkes biliyor, cümle-alem bunun 
            farkında
 
            -  
 
            - 
            HANIM AKÇAY
 
            -             
            Burdurlu hemşehrilerimizden. Burdur’da Gençlik ve Spor il 
            Müdürlüğünde çalışan bu hemşehrimin şiir ve denemelerinin 
            bulunduğunu, önceki yıllarda kulak misafiri olmuş, duymuştum. 
            Isparta’da Ocak 2008’in ikinci haftasının ortalarında Fatma Uçarlar 
            arkadaşımızın imza gününde, pardon şiir şöleninde yüzyüze geldiğimiz 
            Hanım Akçay kardeşimizden rica ettim.. “şu şiir ve denemelerinden, 
            çalışmalarından gönder” dedim.  
 
            - 
            21.01.2009 tarihli mektubuyla şiirlerinden ve hikaye denemesinin 
            bazı sayfalarından örnekler gönderdi.  
 
            - Hanım 
            Akçay kardeşimiz çok mütevazı. Sanki kendisinden başka, ilk 
            yazdıklarını yayınlanmak üzere sağa sola gönderen yok… Yazdıklarını 
            elinden adeta ”zorla” alıyorsunuz…
 
            -  
 
            - 
            GERÇEK ÖYLE DEĞİL
 
            - Hanım 
            Akçay kardeşimizin şiirleri, öyle elde tutulacak, defter aralarında 
            saklanacak ölçüde zayıf değil.. Şiirin gerçek yolculuğuna çıkan 
            herkes gibi başlangıç duyguları var, şiirin geniş dünyası içinde yer 
            yer görünmeye başlayanlar olarak karşımıza çıkanlar var.  
 
            - Sen, 
            sessiz sevgi, bekliyorum, sen ve ben, anlamadım seni,  tek 
            başıma, dorum gözlüm, canım canım öğretmenim, adını sen koy, içim 
            yanıyor, öyle sevgi başlıklarıyla bize ulaşanlara bakıyoruz.. Hepsi 
            pırıl pırıl duygularla yazılmış. Önemli mesajların getiricisi bu 
            şiirler. Bir örnek bunlardan:  
 
            -  
 
            - 
            Severim akşamları görünmez günahlarla,  
 
            - Akla 
            gelmedik sevgililer akıllarda,  
 
            - Eve 
            giderken parkelerin üzerinde tek tek,  
 
            - 
            Çığlık, çığlık yüreğim duymayan kulaklarda.  
 
            -  
 
            - Üç 
            şiirinin başlığı yok Hanım Akçay’ın. Hani isimsiz insan olmaz ya, 
            başlıksız  da şiir olmaz demek yanlış olur mu acaba?. Hanım 
            Akçay’ın öteki şiirlerinden bazı mısraları:
 
            - -Anne 
            mutlu olmak istiyorum/Gitme, açılma güzelim/Ölüm içimde, çok 
            yakınımdasın/Bir sessizlik kapladı yüreğimi/Sığınmak istedim 
            limana/Paylaşmayı öğrendim canım öğretmenim senden/Bir kapı 
            açtım/Tek başıma darmadağın olmuşum vd. Bu şiirlerinden aldığımız 
            tek mısralar bile gösteriyor ve bunlardan anlıyoruz ki, Hanım Akçay 
            şiirin ortalarında… Yani başlangıcında değil Tebriklerimizi 
            sunuyoruz efendim. Devam Hanım Akçay kardeşim, hemşehrim devam.
 
            -  
 
            - BİR 
            KÖY HİKAYESİ
 
            - HanIm 
            Akçay’ın bir hikâye denemesi var. Adının ne olduğunu henüz 
            bilmediğimiz bu hikâye denemesindeki anlatım da, şiirlerindeki 
            anlatım gibi, gelecek için ümit veriyor.
            
            
 
            - -“Amma 
            ninenin misafirleri gelmişti. Ayaküstü hoş geldin deyip, azda olsa 
            sohbet edip düğüne gittiler”,
            
            
 
            - 
            -“Kızından evvel şalvarını giydi. Dastarını sıkıca bağladı, elini 
            yüzünü sabunladı. Hem söleniyor, hem de bir taraftan eğri olan 
            şalvarını düzeltiyordu”.
 
            - Gelecek düşünülerek, varılmak 
            istenilen hedeflerin tesbitiyle mümkün olacağına göre, Hanım 
            Akçay’ın düşünüp, plânladıkları var. Bu plânlama çerçevesinde 
            yazdıkları, ortaya koydukları var…Şiir konusunda olduğu gibi, hikâye 
            konusunda da devam bizim gız, Hanım Akçay.
 
           
            
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         33  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - PERVANE’NIN DUALARI
 
            
            - 1992 
            doğumlu olan Pervane Namık kızı, Bakü’de öğrenimini sürdürüyor. Ama, 
            bu yaşına rağmen, kitaplar yazıyor, yayınlıyor.  
 
            - Bana 
            gelen son kitabının adı: Türkiye’nin Pervanesi: Atatürk.  
 
            - Vektor 
            Neşirlerevi yayınları arasında 106 sayfayla 2009 yılının başında 
            günyüzü gördü. Bu kitabın 9, 10 ve 11 nci sayfalarında “Üç ana ruhu 
            mültece rüzgar anaya dua ederken” başlıklı bir yazısı, sunuşu var 
            “Bu yazımı Atatürkümüzün ruhuna bağışlıyorum”  ithafıyla. 
            Burada Pervane şöyle başlıyor:
             
 
            - -“Özel 
            eğitim aldığım filolog Dç.alim, dil-edebiyat öğretmeni Edalet 
            Tahirzade’nin (Hirhatala kendinin tarihi ve urugların soyağacı) 
            kitabını okuyordum. Kapımız döğüldü. Tak!.. Tak!.. Tak!.. Zengimiz 
            yoktu. Tahta kapıda bele ses çıkarır. Postacı hanım idi. Yüzünde 
            güneş doğmuştu, yine elleriyle arkasında neyse gizletdiğinden bildim 
            ki, Türkiye’den İsa Kayacan’dan mektup var”.  
 
            - - 
            Ağırdı, yavrum, galiba yine kitaplar, kazetelerdi deyip bağlamını 
            bana verdi. Bağlamını açtım. “Mücüze insan”, “Burdur’un gülü”, 
            “İnsanlığın simvolu”, “124 kitabın müellifi” İsa Kayacan benim” 
            Atatürkle gönül sohbetim” kitapım hakkında Türkiyenin onlarla 
            gazetelerinde dere elediği yazıları ve 464 sayfaları “Mezarlık 
            Kültürümüzden Önekler” kitabını bana yollamıştı.  
 
            - Edalet 
            hocamın “Şehid mezarı mescidden sonra her bir musulmanın en mukaddes 
            ziyaretgâhıdır” deyip doğma yurdunu şehitlerinden sohbet açıyor.  
 
            - Hürmetli Edalet hocam anası 
            Rugiyye hanımın ölümü hakla çok kısa yazıp. Deyirler hakk-hakikat 
            yolunda rahmete gidenler şehit adlanıyor.  
 
            -  
 
            - 
            UZUN YILLAR
 
            - 
            Pervane anlatmaya devam ediyor:
 
            - -Uzun 
            yıllardır kalem arkadaşlığı ettiğim, benim Türk matbuatında 
            tanınmama borçlu olduğum mühterem İsa Kayacan “Mezarlık 
            Kültürümüzden Örnekler” kitabında önsözden önce yazıb “Her canlı 
            gibi her insan da bir gün dünyasını mutlaka değiştirecektir. Önemli 
            ve esas olan hizmetleri, özellikleri ve güzellikleri ile ölümün bile 
            hafızalardan silemediği insanlar arasında yer alabilmektir”
 
            - İsa 
            Kayacan bu kitabında “Şehitlerin mezar taşları” başlıklı yazı ve 
            Atatürk’ün annesinin ölümü ile ilgili gördüğü rüya çok tesirliydi.  
 
            - 
            Atatürk bir gün rüyasında görüyor ki; annesi ölüb. O durub ağlamaya 
            başlıyor. Diyorlar ki, neden ağlıyorsun? O cevap veriyor ki, 
            zavallı, zehmetkeş annem dünyasını değişti. Bu rüya doğru çıksada 
            Atatürk öz annesinin merasimine gidibilmiyor. Çünki o döyüşteydi.  
 
            - Ben bu 
            kitapdaki bir yeri de vurgulamak istiyorum: “12 Şubat 2002 kapkara 
            bir tarihti. Eşimin Ankara Karşıyaka mezarlığındaki ebedi 
            istirahagahı o günden benim ikinci adresim oldu.” Böyle diyordu İsa 
            Kayacan.  
 
            - Kalkıp 
            pencereden dışarı baktım. Bu zaman yağmurun yağdığını gördüm. Bana 
            öyle geldi ki, bu adi bir yağmur değil. Öz doğma topraklarında 
            hoşbaht uyuyan üç annenin göz yaşlarıdır. Atatürk’ün annesi Zübeyde 
            Hanım, İsa Kayacan’ın hanımı Sabahat hanımın, Edalet hocmın annesi 
            şehit Rugiyye hanım.  
 
            - Sonda 
            arzu ediyorum ki, Edalet hocamla hürmetli İsa Kayacan Ağdamda benim 
            “Karabağda şehitler mezarlıkları” kitabım tekdimatında birbirinin 
            ellerini sıksınlar. Amin inşallah!
 
           
            
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         34  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - ŞİİRLER... ŞAİRLER
 
            
            - Şiir 
            varsa, Şair vardır. şair varsa şiir vardır. Bu gerçeğin 
            belirtilmesinden sonra, şiirlerimize dönelim.
 
            -  
 
            - 
            YERİN YOK SENİN
 
            - Muğla 
            ilimize bağlı Dalaman ilçemizde yaşayan şairlerimizden Birdal Can 
            Tüfekçi’nin bir şiiri. Dört dörtlükten meydana gelen bir şiiri 
            efendim. Bu şiirin iki dörtlüğü şöyle:
 
            -  
 
            - - 
            Senden ne bir selam, ne bir haber var,
 
            - Gayri 
            hayatımda yerin yok senin,
 
            - Bitti 
            benim aşkım buraya kadar,
 
            - Artık 
            yüreğimde yerin yok senin.
 
            -  
 
            - Daha 
            çekeceğin çileler çoktur,
 
            - Sana 
            her ızdırap revadır, haktır,
 
            - 
            Yaralı gönlümde, merhamet yoktur,
 
            - Artık 
            yüreğimde yerin yok senin.
 
            -  
 
            - 
            Birdal Can Tüfekçi, “Tertemiz aşkımı perişan ettin/Kanattın kalbimi 
            bir nişan ettin” diye devam ediyor, duygularını ortaya koyuyor.
 
            -  
 
            - 
            BURDUR
 
            - Şimdi 
            Isparta ilimiz merkezinde yaşayan, Fatma Uçarlar’ın Burdur’da görev 
            yaptığı yıllarda yazdığı ve bendenize ait, Burdur Belediyesi kültür 
            yayınları arasında 2005 yılında kitaplaştırılan “Burdur şiirleri” 
            adlı kitabımın 26 ve 27 nci sayfalarında yeralan “Burdur” başlıklı 
            şiirinin iki dörtlüğü:
 
            -  
 
            - - 
            Bahçelerinde güller yetişir,
 
            - 
            Tarlalarında sebze dikilir,
 
            - Halkı 
            kültürlü bilgilidir,
 
            - 
            Karacaören’i  var Burdur’un.
 
            -  
 
            - 
            Gölünün üstünde güneş süzülür.
 
            - 
            Dikkuyruklar, kenarında gezinir,
 
            - 
            Burada bir farklılık sezilir,
 
            - 
            Taşodası var Burdur’un.
 
            -  
 
            - 
            Buradan sonra, buradaki nokta koyuşumuzdan sonra, Ankaralı 
            şairlerimizden Davut Cömert’in bir şiirinin bir dörtlüğünden 
            sözedelim:
 
            -  
 
            - 
            GİDİYORUM
 
            - 
            Ankara’da yaşayan, Ankaralı şairlerden (Hz. Davut), Davut Cömert, 
            dokuz dörtlükten meydana gelen “gidiyorum” adlı şiirinde, özlem 
            kırıklığından, burukluğundan sözediyor ve bir dörtlüğünde şöyle 
            diyor:
 
            -  
 
            - - 
            Sever miyim bir daha, inan ki bilmiyorum,
 
            - Sen 
            de bu kadar acıları çekmişken,
 
            - 
            Ayrılmak istemezdim inan senden ebedi,
 
            - Düşe 
            kalka sürünerek, silinerek gidiyorum.
 
            - 
            Sağlıklı ve başarılı bir yaşam diliyorum efendim.
 
            -  
 
            - 
            GÜNÜN SÖZÜ: Ankara seninle 
            güzelleşti/ Güzelliklerin tümü/ Sende birleşti/ Varolan sevgimiz/ 
            Yeniden bütünleşti. (25 Ocak 2009)
 
           
            
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         35  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - 
              
              TÜRKİYE’NİN PERVANESİ: ATATÜRK
 
            
            - 
            1992 yılında dünyaya 
            gelen bir öğrenci. 
 
            - 
            2009 yılı itibariyle, bu 
            yılın başlangıcı itibariyle 16 (17) yaşında oluyor değil mi? Bu 
            yaştaki bir öğrenci, kız veya erkek fark etmez, Atatürk hakkında 
            kitap yazabilir, yayınlayabilir mi?
 
            - 
            Biraz zor… Ama bu zorun 
            başarıcısı bir kızımız var, Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’de okuyan… 
            Adı: Kerimova Pervane Namık kızı, Kitabının adı: Türkiye’nin 
            Pervanesi: Atatürk.  Temmuz ayının 23 nde, 1992 yılında dünyaya 
            gelmiş. Yani, 23 Temmuz 1992’de demek istiyoruz. 
            
 
            - 
            Önceleri de bir kitabı 
            yayınlandı. Atatürk için, Atatürk hakkında. Oturmuş, araştırmış ve 
            Bakü’de faaliyet gösteren Vektor neşirlerevi yayınları arasında 106 
            sayfayla günyüzü görmesini sağlamış Kerimova Pervane Namıkkızı. 
 
            - 
            Kitabın, daha doğrusu 
            önsüzün müellifi: Prof. Dr. Nizami Ceferov. Redaktör: Prof. Dr. 
            Elçin İskenderzade. Reyçiler: Prof. Dr. İsa Kayacan, Fatma Uçarlar. 
 
            - 
            Prof. Dr. Nizami Ceferov, 
            Bakü’de bulunan Atatürk Merkezinin direktörü olduğu için yazdığı 
            önsözle, kitabın ad ve içeriğiyle daha çok örtüşmüş, doğru olmuş. 
 
            - 
            Türk Türkün dayanağıdır, 
            başlıklı bir başka yazı, değerlendirme ve sunuş var 4-7 nci 
            sayfalarda. Buranın sonunda: 
 
            -             
            -“Türk, Türk’ün dayanağıdır. Tüm Türklerin kalbindeki Atatürk 
            sevgisi ebedidir. Dünyanın neresinde Türk varsa, onların kalbinde 
            büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk var” deniyor. 
 
            - 
            Pervane Namıkkızı’nın 
            “Atatürk’üm” adlı, başlıklı bir şiiri. Dört ayrı bölümden, beş mısra 
            bütünlüğü içindeki görüntüden meydana geliyor. Bu şiirin ilk bölümü: 
 
            -  
 
            - “Karabağım od-ateşte 
            yananda,
            
            
 
            - Sorularım cevabın 
            bulmayanda,
            
            
 
            - Ağlamıma harayım 
            çatmayanda,
             
            
 
            - Dağlarımda sis, 
            duman görünüyor,,
            
 
            -  
 
            - Atatürk’üm yerin çok 
            görünüyor.
            
 
            - 
            Bu yazımı, 
            Atatürk’ümüzün ruhuna bağışlıyorum, ithafından sonra üç ana ruhu 
            mültece rüzgar anaya dua ederken, başlığı altında bendenizin 
            “Mezarlık Kültürümüzden örnekler” adlı kitabımdan ve bu kitabımda 
            Pervaneyle ilgili daha doğrusu O’nun imzasıyla yer alanlardan 
            sözetmiş. Bir yerindeki görüşlerinden Pervenenin: 
 
            - 
            “İsa Kayacan,-Mezarlık 
            Kültürümüzden Örnekler-adlı kitabında, şehit mezar taşları başlıklı 
            yazıyı ve Atatürk’ün annesinin ölümü ile ilgili gördüğü rüyaya yer 
            vermiş. Rüya çok tesirliydi.” Başlıklardan:
            
 
            - 
            “Deneme yazılar, MA. 
            Atatürk’e benzeyen asker, Bayrak bir milletin istiklaliyet 
            elametidir, Taleyin sert bakışı, Atatürk’ün gençliğe hitabesi, Türk 
            gençliğinin Ataya yanıtı, Atatürk’ün ailesi, Mustafa Kemal 
            Atatürk’ün çocukluk yılları, öğretim hayatı, Atatürk’ün matematik 
            tutkusu, Askeri hayatı, Harb Okulu yılları, Atatürk hakkında 
            bilinmesi gereken 30 şey vd.”
 
            - 
            Kerimova Pervane 
            Namıkkızı, çocuk denecek yaşında böyle önemli ve anlamlı eserler 
            ortaya koyuyorsa, yayınlayabiliyorsa, yarın olgunlaştığında neler 
            yayınlamaz, neler gün yüzüne çıkarmaz ki?
 
            - 
            Tebriklerimi, sevgi ve 
            saygılarımı sunuyorum efendim.
            
 
            -  
 
            - GÜNÜN SÖZÜ: 
 
            - 
            Dünyanın neresinde Türk 
            varsa, onların kalbinde büyük önder Mustafa Kemal Atatürk vardır.
 
           
            
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         36  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - 
              
              YAZILANLAR
 
            
            - 
            Şairlerimiz, 
            şairelerimiz, yazarlarımız, araştırmacılarımız kısacası kalem erbabı 
            olarak bildiklerimiz, tanıdıklarımız için yazılanlar, 
            ortaya-sayfalara konulanlar vardır. 
 
            - 
            Isparta ilimiz 
            merkezinde yaşayan şair-yazar Fatma Uçarlar’ın üç ayrı kitabı 
            yayınlandı. Bunlar; Sevdim Yetmez mi? (şiir–2004), İçimde Söz 
            Dinlemez Deli Var (şiir, 2008) Şöyle Giriversen Kapımdan 
            (denemeler–2008 –şiirli anlatımlar) 
 
            - 
            Fatma Uçarların son iki 
            kitabında yeralan biyografisini aşağıya alıyorum efendim: 
 
            - FATMA UÇARLAR
 
            - 
            Isparta doğumlu olup, 
            çalışma hayatına Konya Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünde başladı. 
            Ardından aynı kurumun Çanakkale, Burdur Müdürlüklerinde görev 
            yaptıktan sonra halen. Isparta Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nde Şube 
            Müdürü olarak görev yapmaktadır. 
 
            - Şiirleri ilk kez 
            Egeli Araştırmacı Yazarlar Birliği’nin 2003 yılında yayımlamış 
            olduğu antoloji ile gün yüzüne çıktı. 2004 yılının Temmuz ayında 
            “SEVDİM YETMEZ Mİ?” isimli şiir kitabı yayımlandı. Söz konusu 
            kitabı, Antalya Güllük Dergisince 2005 yılının Eylül ayında 
            düzenlenen yarışmada “Yılın Kitabı” dalında mansiyon ile 
            ödüllendirildi. Yine 2005 yılının Eylül ayında Egeli Araştırmacı 
            Yazarlar Birliği (EGAY-DER)’in düzenlemiş olduğu yarışmada “Bayrak” 
            isimli şiiri “Jüri Özel ödülü”ne layık görüldü. Üyesi bulunduğu 
            Egeli Araştırmacı Yazarlar Birliği tarafından 2004 yılı “Türk 
            Kültürüne Hizmet” plaketi ile de ödüllendirildi.
 
            - 
            2006 yılında Anayurt 
            Gazetesi’nin düzenlediği yarışmada “Fatma’ya Geldim” isimli şiiriyle 
            hece dalında üçüncülük ödülüne değer bulundu. Yine aynı sene Türkiye 
            Kamu-Sen’in düzenlediği “Çalışma Hayatında Kadının Rolü ve 
            Sorunları” konulu yarışmada Türkiye beşinciliği elde etti. 2007 yılı 
            Ağustos ayında Denizli Şairler ve Yazarlar Derneği’nin düzenlemiş 
            olduğu “Av Hikayeleri” konulu yarışmada “Yeşil Ördek Gibi Daldım 
            Göllere” isimli hikayesiyle ikincilik ödülü aldı. Uçarlar’ın değişik 
            makamlarda bestelenmiş şiirleri bulunmaktadır. 
 
            - 
            Şiirleri ve deneme 
            türündeki yazıları, Anadolu’da çeşitli gazetelerde yayımlanmakta 
            olan Fatma Uçarlar’ın”İçimde Söz Dinlemez Deli Var” isimli ikinci 
            şiir “Şöyle Giriversen Kapımdan” adlı deneme kitabının okuyucuların 
            beğenisine sunulmasıyla yazar, üç kitabın imza sahibi oldu. 
 
            - 
            Türk Yazarlar 
            Ansiklopedisi’nde de yer alan Fatma Uçarlar, İLESAM, EGAY-DER 
            (YAZ-AR-BİR) üyesi olup aynı  zamanda da Isparta Göller Bölgesi 
            Yazarlar ve Şairler Derneği Yönetim Kurulu üyesi olup iki çocuk 
            annesidir. 
 
            -  
 
            - HER ÜÇ KİTABIN
 
            - 
            Fatma Uçarlar’ın her üç 
            kitabının, önsöz, sunuş sayfalarında kimler ne yazmış şöyle bir 
            bakalım: 
 
            - 
            1- Şiir dünyamıza atılan 
            ilk adımla Fatma Uçarlar, çekingenliğini, tereddütlerini geride 
            bırakmaktadır. Önümüzdeki aylarda ve yıllarda yayımlayacağı yeni 
            kitaplarıyla, şiirimizin kapısına doğru daha bir yaklaşmış olarak 
            aramızdaki yerinden bizlerle selamlaşacak, merhaba demeye devam 
            edecektir(İsa Kayacan, Temmuz2004)
 
            - 
            2- Sayın Uçarlar, 
            sorumluluklarını bilen, işine bağlı ve kararlı, azimli bir şahsiyete 
            sahiptir (Mehmet Cadıl–2008)
 
            - 
            3- O’nu Burdurlu olarak 
            tanıdım. Ispartalı olduğunu sonradan öğrendim. Bir Burdur sevdalısı 
            olduğunu her sözünde ifade eden Fatma Uçarlar, yazı ve şiirleriyle 
            yöre halkının gönüllerini fethetmiştir. 
 
            - Fatma Uçarlar’ın 
            “Edebiyat Türlüsü” olarak nitelendirdiği yazılarının konusu sosyal 
            içerikli olup, konular toplumun kanayan yaralarına parmak basılarak 
            başarılı bir şekilde işlenmiştir (Melahat Ecevit–2008
 
            - 
            4- Kendisine olduğu 
            kadar çevresindeki dostlarına da son derece saygılı ve samimi bir 
            dost olan Fatma Uçarlar, eleştirilere açık, kızmayan, alınmayan, 
            kendisine güveni olan bir şair (Tahir Sıral–2008)
 
            - 
            5- Fatma Uçarlar, her 
            geçen gün adından biraz daha bahsettiren, her geçen gün, şiirine 
            yenilikler katan bir şair olacak (İlkan San–2008)
 
            -  
 
            - ŞAİRLERİMİZE DUYURU: 
            Ankara da ki Olay ve Yarın Gazetelerindeki köşelerimde yayınlanmak 
            üzere şiir gönderen şairlerimizin bazılarının el yazıları 
            okunamıyor. Bu nedenle, o şiirlerin yayınlanması da mümkün olamıyor. 
            (İsa Kayacan)
            
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         37  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               
              
              BURDUR ÖZEL İDARESİ’NİN BÜYÜK HİZMET FOTOĞRAFI
            
            
            Kuruluşlarımız vardır 
            hizmet üretir, kuruluşlarımız vardır laf üretir.
            İllerimizdeki 
            değişik hizmet birimlerimiz içinde, Valiliklerimiz bünyesinde görev 
            yapan Özel İdaresi Genel Sekreterliklerince ortaya konulan 
            hizmetler, zaman zaman genel değerlendirmeye tabi tutuluyorlar. 
            
            Burdur ilimizde faaliyet 
            gösteren, İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği, 2004–2008 yılları 
            arasındaki, bu yıllar içindeki hizmetlerini “TC Burdur İl Özel 
            İdaresi” adıyla, bol fotoğraflı 76 sayfayla kitaplaştırdı. 
            
            Basım öncesi şöyle bir 
            göz atma şansını yakalayan birisi olarak ifade edeyim ki, 
            2004,2005,2006,2007 ve 2008 yıllarındaki hizmetler, köye köylüye 
            götürülen hizmetler göz dolduruyor, farklılık sergiliyor.
            
            
            Kapakta, belirtilen 
            yıllardaki faaliyetlerden, örnekler veriliyor, “nereden nereye” 
            gelindiğinin altı çiziliyor ve “Masada değil, sahada hizmet” 
            sloganından hareket edildiği anlatılıyor. 
            
            Masada fazla 
            oturmayalım.. Doğru..Ama masada planlayıp, sahada uygulayalım..
            Kitabın, hizmetler 
            bütünü olan yayının ilk sayfasında, Burdur Valisi İbrahim Özçimen’in 
            bir önsözü var. Bir yerinde: 
            
            “Burdur’u en kısa 
            zamanda hak ettiği yaşam seviyesine ve hizmetlere ulaşmasını 
            sağlamak en temel görevimizdir… Bu görevde, İl Özel İdaremiz, hizmet 
            filomuzun amiral gemisidir” diyor. 
            
            Arkasından, İl Genel 
            Meclis Başkanı Mustafa Taştekin’in bir sunuşu karşımıza çıkıyor. 
            Taştekin sunuşunun bir yerinde;”
            
            “Bireysel ve toplumsal 
            hayatı doğru algılamak ve mevcut imkânlarla daha çok hizmet üretmek, 
            öncelikli hedefimizdir” cümlesiyle dikkat çekiyor.
            
            Burdur İl Özel 
            İdaresi Genel Sekreteri İbrahim Şimşek’in takdim yazısında ise, 
            genel bir değerlendirme yapılıyor bir yerinde:
            
            “Belediye sınırları 
            dışındaki ilimizin her köşesine yol, içme suyu, kanalizasyon, imar, 
            ruhsat vb. alanlarda kaliteli, süratli ve adil bir şekilde 
            hizmetlerin götürüldüğünü görebilirsiniz” cümlesiyle hizmetlerin 
            bütünlüğü sergileniyor.
            
            Bu yayın çalışması 
            içinde, Burdur Özel İdaresi Genel Sekreterliğinin beş yıllık hizmet 
            fotoğrafı ortaya konuluyor. Bu fotoğraf böyük bir görüntü arz ediyor 
            efendim. 
            Devletimizin 
            kurucusu yüce Atatürk’ün, 1930 yılında “Burdur İl özel idaresinden 
            çıkarken” görüntülenen fotoğrafı önemlilik taşıyor, anlam zenginliği 
            içinde karşımıza çıkıyor. 
            Vizyonlarından söz 
            ederken: “Çok iyi bir performans ile kurumsallaşmayı tamamlamış, 
            verimliliği esas alarak plan ve projeye önem veren, şeffaf bir 
            çalışma ortamıyla, geleceğe umutlu ve planlı bakabilen, yerel 
            yönetim anlayışında öncü ve  örnek bir il özel idaresi” yorumu 
            yapılıyor. 
            
            Misyonlarından söz 
            ederken de; “Burdur’da nefes alıp verenlerin mahalli mahiyetteki 
            ekonomik, sosyal ve kültürel şartlara bağlı her türlü ihtiyaçlarını, 
            kanunlarla verilen görev ve yetkiler çerçevesinde adil, güvenilir ve 
            hızlı bir şekilde karşılamaktır” cümlesiyle görüşlerini ortaya 
            koyuyorlar. 
            Burdur Özel İdaresi 
            Genel Sekreterliğinin, yükselen sorumluluğu içerisinde, “bilinir 
            olmak, tanınır olmak yeterli değil. Yıldız olmak zorundayız” 
            diyorlar. İddialı bir söz, yarışın varlığını anlatan görüş. 
            
            Yolların daha geniş ve 
            daha kaliteli hale gelişi, getirilişi başarının varlığını 
            gösteriyor. Yapılan çalışmalarla, yol ve ulaşım hizmetlerinde 
            Türkiye ortalamasının üzerine çıkılışının ifade edilişi, 
            görüntülerle anlatılışı, mutluluk verici. 
            Asfalt 
            çalışmalarında, köylere su götürme hizmetlerinde, kanalizasyon 
            hizmetlerinde, sulama, eğitim, kültür ve turizm varlıklarının 
            korunması çalışmalarında, gençlik, spor çevre, orman ve tarım 
            alanlarında başarılı hizmetlerin ortaya konulduğunu görüyoruz, 
            öğreniyoruz. 
             
            GÜNÜN SÖZÜ: 
            Bu güne kadar olduğu 
            gibi, yeni dönemlerde de muhtarlarımızla el ele, gönül gönüle 
            olacağız. İşte sıcak elimiz. S.70)
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         38  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
           SİTEMİZDEKİ SAYFALARIMIZ! 
          
            -            
            Bilmiyorum hiç ilginizi çekip aylık istatistik sayfalarınızı 
            incelediniz mi?
 
            -            
            Belki sayfanızı açılış sayfası yapmak isterseniz diye sayfanızda 
            bulunan açılış sayfası yapı bir sefer tıkladığınızda bilgisayarınıza 
            ilk girdiğinizde sizin sayfanız açılacaktır. Burada hepimizin 
            kullandığı arama motoru bu sebeple sizlere hazırladım ve GOOGLE 
            arama motoru adapte ettim.  
 
            -           
            Çok yeni olarak sizlerin sayfalarına siteler topluluğu olan AÇIK 
            KAPI (Portal) ımızda sizlerin yazılarının yayınlandığı sayfaları kaç 
            okuyucumuz izlediğini gördünüz mü?
 
            - Aşağıda görüldüğü gibi; Kendi 
            sayfalarımıza kaç tekil kişinin girdiğini görmektesiniz. Bu girenler 
            sizden kaç sayfa olarak sizin yazınıza gittiğini ve kaç dosya olarak 
            size ait bilgileri incelediğini görmektesiniz.      
             
 
            -          
            Size ait sayfanın bir aylık istatistik hitide burada bulunmaktadır. 
            Sayfanızı daha detaylı incelemek isterseniz  tıklayarak kendi 
            adınızın bulunduğu OCAK ayı istatistiğindeki binginizi tıklayarak 
            istatistiğinizden detaylı sayfalara ve günlük istatistiklerinizi de 
            inceleyebilirsiniz.
 
            - Buradan bütün ziyaretçilerimize de 
            teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Açık kapımıza toplam Ocak ayında 
            25.774 tekil ziyaretçi girmiş ve 120,518 dosya incelenmiştir.
 
           
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         39  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
                ADANA’DA İKİ KÜLTÜREL 
                ETKİNLİK
              Merhaba!
              Bu Ay Adana’da yapılacak olan 
              etkinlik bilgisi altta bulunmaktadır. Sanatseverlerin bilgisine 
              sunulur.
              RESİM SERGİSİ
                                  
              Sema Çulam naif, Yalçın Gürsel suluboya resimleriyle 20 Şubat - 7 
              Mart arasında Galeri AltAn'da.Onurlandırmanızı dileriz. 
                                  
              Kokteyl: 20 Şubat Cuma saat:18.00 
                                  
              Sergi Süresi: 20 Şubat - 7 Mart 
                                  
              Adres: Cemalpaşa mah. 63006 sk.(Kafeler sokağı) Hanımeli apt.No:2 
              Seyhan / ADANA 
                                  Tel: 0322 459 34 58 - 0532 305 61 94 
               ŞİİR DİNLETİSİ  
                                  
              Çukurovalı şairler şiir dinletisi 21 Şubat Cumartesi saat:16.00'da 
              AltAn Kitabevi'nde.Buluşmak dileğiyle.                
                                  
              Adres: Cemalpaşa mah. 63006 sk.(Kafeler sokağı) Hanımeli apt.No:2 
              Seyhan / ADANA
        
          | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           
        40  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
              GEL OKUYUCU KÜTÜPHANEYE GEL!
                        
            Bu sıralar üyesi olduğum  elit bir grup olan kütüphaneci 
            grubunun en sık gelen grup mesajı okuyucu bulamama olarak 
            gözükmektedir.
                        
            Acaba semt pazarlarındaki satıcılar gibi okuyucuyu cezp etmek için” 
            Gel Okuyucu Kütüphaneye Gel!” diyerek kapı önünden mi bağırmak mı 
            gerekmekte?  
                        
            Hayır! Bağırarak, Söyleyerek kitap okutulmaz. Peki nasıl okuyucu 
            miktarını arttırarak okuyucuyu kütüphaneye bağlayacağız?
                        
            Öneriyi ben yıllar önce dile getirmiş, arkadaşlara açıklamıştım. 
            Onlar sadece kendilerine bazı yükümlülükler ve zorluklar yüzünden 
            benimsetemedim.
                        
            Bu gün o öneriyi yapmaya da pek niyetim yok. Neden yok derseniz 
            benim yapalım diyeceğim işlev içip personel gerekmekte. Ayrıca 
            personelin çokluğu da bir işe yaramayacağını biliyorum.
             
                        
            Zamanı gelince belki birileri hatırlar ve sizlere bu önerime kendisi 
            lanse eder diye düşünmekteyim.
            Emekli Kütüphane Müdür Yardımcısır.
             
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         41  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
              SİGARA VE HAFTALAR.
            
            Sigaranın zararı sadece kendimiz için değil, etrafımızdakilere de 
            verdiğimiz büyük eziyetin ta kendisidir.
            Sigara 
            içerken etrafıma verdiğim eziyetin ne olduğunu anlayamamıştım. 
            Sigarayı bırakınca; etrafımda sigara içenlerin bana verdikleri 
            eziyeti gördüm ve, etrafımdakilerden utanır oldum. Kendilerinden 
            özür diliyor verdiğim sıkıntı içinde utanıyorum.
            
            Kutlanılan haftalara ben inanmıyor ve faydalıda olduğunu 
            düşünmüyorum. Sanki bana senede bir hafta o kutlanan gün için 
            yeterli görülmüş bir zaman dilimi olarak görmekteyim.
            Bence bu haftalar; bazı kişilere 
            getirim kazandırmak için icat edilmiş olduğu ve bizleri tüketmeye 
            zorlayan bir alet olduğu kanındayım. Bizlerde bu alete kanarak önemi 
            sadece bir gün veya bir haftaya sığan anmalarla kendimizi tatmin 
            ediyor gözüküyoruz.  
            Günler 
            ve haftalardan olan; Anneler Günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü, 
            Öğretmenler Günü v.b. Şimdi benim annem sağken ben annemi sadece 
            "Anneler Günü"nde mi anacaktım:->
            Babam 
            Sağken "Babalar Günü"nde mi anıyordum. Bu günlerde onlara hediyeler 
            mi alıyordum yoksa onları devamlı ziyaret ettiğim için bu onlara 
            daha mı güzel gözüküyordu?
            Eşimi ben sadece "Sevgililer 
            Günü"nde mi hatırlayayım? Ona alacağım ihtiyacı için o günü mü 
            bekleyeyim. Yoksa yanımda olduğu için ona devamlı sevgililer günü 
            imiş gibi mi davranayım?
                        
            Sevgi veya kutlama bizlerin birbirimize bağlanması için bir araç 
            olarak görülmemesi, sevdiklerimizi günlerle değil ömür boyu 
            sevmemizin daha doğru olmasını isterim.
                        
            Bizlerin zaten uzun zannettiği ömür çok kısa ve kısıtlı bir zaman 
            dilimi. Onun için kendimize zarar verirken başkalarına da zarar 
            verdiğimizin bilincinde olur, bir kutlamadaki faydayı sadece o gün 
            veya hafta olarak düşünmeyerek ömür boyu kutlarsak daha güzel olur.
             
         
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         42  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
              SEÇİM Mİ;GEÇİM Mİ?
                        
            Bu dönem mahalli seçimler neler getireceğini hep birlikte göreceğiz.
                        
            Hele bu mahalli seçimler de ekonomik kriz denilen dünyayı 
            yönetenlerce empoze edilen suni ve ekonomik özgürlüklerini 
            kazanamayan ve dış borç içinde yüzen ülkemiz gibi ülkeleri yok etme 
            veya ufaltma için yapılan operasyonlarda deneme tahtası haline 
            gelmekteyiz.
                        
            Bu yıl bu mahalli seçimlerin ekonomik krizin olup olmadığını bizlere 
            gösterme açısından da büyük bir sınavı da bizlere göstermiş 
            olacaktır.
                        
            Aday adayların tamamının hemen hemen belli olduğu bu günlerde parti 
            ve parti adaylarının yaptıkları harcamaların mercek altına alınması 
            ve bu harcamalarda da takip edilmesi gerekli olması bir gerçek 
            olarak karşımıza çıkmaktadır.
                        
            Seçimlerde her nedense parti harcamalarının pek çoğunun bağış ve 
            katkı olarak harcanması ise başka bir problem olarak karşımıza 
            çıkacaktır.
                        
            Seçimlerde iktidar olanların ise avantajlarını kullanmaları 
            kaçınılmaz olarak görülecektir.
                        
            Krizin sonucu işsizlik büyük ölçüde artarken, fakirlikte 
            artmaktadır. Gelirler kişilerce değil ailelerce tüketilerek geçim 
            çabası verilmektedir. Mahalle seçimlerin sonuçlanmasından sonra 
            krizin devam edeceği, bu krizi bize empoze edenlerin gönlü yetene 
            kadar da devam edeceği gözükmektedir.
                        
            Bizde burada sizlere “Seçim mi; Geçim mi?” diye soralım dedik.
                        
            İleride bu konuların devamının dergimizde yayınlanacağını da 
            sizlerin de görüşlerinin bizim için çok kıymetli olduğunu bilmenizi 
            isteriz.
            | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         43  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
              BİR e-POSTA VE CEVABI
             
            
            
            Ilisikte ki gönderdigim dosyalar (yazinlar) 
            
            
            kurulmasi arzedilen 
            
            
            Corum Kültür Merkezi
            
            
            ve
            
            
            
            Güzel Sanatlar Fakültesini 
            ilgilendirmekdedir.
            
            
            Saygilarimla
             
             
             
            Merhabalar Sayın Çoban!
            Gözlü var gözsüz var. Okumayı 
            sökemeyenler var. E-postanızı yazarmen18 punto kullanmanızın 
            sebebini ne olur ne olmaz diye düşündünüz herhalde?
            Çorum!
            Kültür Merkezi!
            Güzel Sanatlar Fakültesi!
            Maalesef bu yolladığınız konular 
            hakkında bilgim bulunmamaktadır.  
             
            Açıkça ne yapmamı yazın; gerek 
            görürse yapar veya yayınlarım.
            Hamiş; Dosyalarınızı siz siz olun 
            kopyalanmasını istiyorsanız word dosyası olarak yollayın ki 
            yayınlasınlar. Sizin adınıza bir daha o yazıları yazan pek bulunmaz 
            zannedersem.
            Fotoğraflarını yayınladığı albümü 
            dergimde yayınladığım fotoğrafçı.Ates Velidedeoglu
            Çocukluğunu ve amcasın arkadaşım 
            babasını tanıdığım Çorumlu.Kenan Dalgic
            Tanıyamadığım serdar Kilickaplan 
            Mehmet Ali DOGAN zerrin ayvazoglu  
            Adam gibi adam diye birilerini 
            lanse ederek bu seçimde arkasında durmayan Çorum'u tanıdığını bile 
            zannetmediğim Agah Kafkas
            63 sayı basılan ve 120. sayısı 
            hazırlanan dergiyi kültür olarak görmeyen yada 3. sayısı da basıldı 
            diye gazete Sevket Erzen  
            Dergime reklam vermezsede abone 
            olan Mustafa Yagli
            Birkaç kere giderek görüştüğüm 
            Ünal Kakac
             
            Hiç görmediğim bir gazete Manset 
            Gazetesi
            Bilemediğim  Çorumlular  
            Mehmet Özdogan Mütallip Yalin
            Beni de gönderdiğiniz e-postasında 
            listede görünce şaşmadım desem yalan olur .->>corumlu2000
            Dergime reklam vermezsede abone 
            olan arasıra sanal yazıştığım Mahmut Köksal
            Bilmediğim Haci Odabasi  
            Herhalde Sungurlulu olsa gerek 
            tanışmadığım Halil Baklan
             
            Tanıyamadığım şahıs Servet 
            Seyfettin ;
             
            İsmi yabancı gelmedi fakat 
            tanışamadığım Mustafa Toprak ;
             
            Bilemediği birisi daha Mustafa 
            Harputlu ;
             
            Dergime reklam katkısı veren ve 
            ilk sayısından son sayısına kadar abone olan Ahmet Ahlatci  
            Çorumlu olduğunu bildiğim Çorum 
            1997 tanıtım katkısı istediğim Ahmet Hamoglu
            Kendisine Anitta Otelde taktim 
            ettiğim Çorum 1997 isimli çalışmamı görmemiş ki köşesinde Çorumla 
            ilgi kitap olmadığını yazan telefonlar kendisine hatırlattığım halde 
            hatırlamayan (Hatırlama mecburiyeti yoktur) Ahmet samsunlu
            Tanışmadığım  Esra Keskin ; 
            Nesrin Cobanoglu ; niyazi özmercan ; nilay çevik  
            Tanışız Sonmez Yanardag
            Bilemediğim schneider-guerkan@gmx.de 
            ; Faruk Gökmese ; web@corum.bel.tr ; Selahattin Toprakci ; Sirin, 
            Metin (M.) ;  
            Dergilerimiz kendisine taktim 
            edildiği halde; dergimizin yayın hayatı boyunca gazetesinde bir 
            satır bile yayınlamayan gezete genel yönetmeni.Mehmet Yolyapar
            Ben Çorumluyum
            Kendime göre birşeyler yapıyorum.
            Aralık tekil ziyaretçim 28912 
            Toplam sayfa 53 389 Toplam dosya ziyaretçisi 151861 ve toplam hiti 
            2962341 olan
            
             
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         44  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
              DEYİMLERİMİZİ DÜZGÜN 
              KULLANALIM "MÜREKKEP YALAMAK"
             
                
            
                        
            Bu deyimi pek çoğumuz duymuşuzdur. Duyduğumuz bu deyimin tama olarak 
            ne olduğunu pek bilenimiz de yoktur. Nasıl banyodan çıkana,tıraş 
            olana “saatler olsun” dediğimiz gibi duyduklarımızı incelemediğimden 
            kabullendiğimiz gibi bu temenniyi de yanlış biliyoruz. Banyodan 
            çıkana ve tıraş olana “SIHHATLER OLSUN” demeyi akıl etmeyiz.
                        
            Şimdi gelelim konu başlığına:
            
            “MÜREKKEP YALAMAK” bu deyimimizi okumuş,yazmış kişiler için 
            yakıştırırız. Aslında bu deyim “HATTTAT”LAR için söylenen bir 
            deyimdir.
            Pek 
            çok kişinin matbaanın Osmanlılarca ülkeye gelmesine engel olunduğu  
            zan ederek,atalarımızı hakız olarak suçlarız. İşin aslı konumuzun 
            içinde geçen hattatları korumak için yapılmış bir önlemdir. Nasıl bu 
            günlerde AT girmek isteyen ülkemizin insanlarına serbest dolaşma 
            hakkını kısıtlamaya kalkışan Avrupalılar gibi;Osmanlı da matbaa 
            ülkede faaliyete geçmesi ile,ülkede büyük bir kitle olarak bulunan 
            Hattatların ekmeklerinden olmaması sıkıntısı yatar.
            
            Örneğin;şimdi bir arkadaş kitap yazarsa,kitabını hemen bulunduğu 
            ilde kitabı bastırarak sadece savcılığa bilgi vererek dağıtımını 
            yapabilir. Osmanlı döneminde bu denetim ülkenin tamamında yazılan 
            kitapların “Babı Ali”de  bulunan denetim masasına ciltlemeden 
            formalar halinde yollanır,onay alınırsa hattatlarca çoğaltılarak 
            bulunan il,ilçe veya beldede okuyucuya tanıtılırdı.  
            Bu 
            işlem nasıl olurdu ? Derseniz: örneğin;Çorum’da bir yazar kitap 
            yazınca kervana vererek İstanbul’a yollardı. Onayı alınan kitap için 
            Padişah tarafından kitabın değerine göre birkaç altından başlayan ve 
            on binlerce altını bulan para ile kitabın çoğalması için müsaade 
            verilirdi. İstanbul’la Çorum arasında bulunan kervanların 
            konakladığı hanların sahipleri gelen kervana kitap var mı ? Diyerek 
            sorarlar,eğer kitap varsa o hanın bulunduğu yerde bulunan hattatlar 
            toplanarak formalar bölüşülerek kervan sabah gitmeden hemen 
            kopyaları çıkartılırdı. Bu işlem İstanbul – Çorum arasında 11 
            konakta yapılırdı. Yani kitabın on bir adat kopyası çıkartılırdı. 
            Kervandan sonra hattatlar o yerleşim yerinin ihtiyacı kadar sonradan 
            çoğaltılırdı.
            
            Diyeceksiniz ki;kitabı yazan müellifin bundan kar ne ? Derseniz: 
            Kitabı daha Çorum’a gelmeden on bir kopyası alınmış olarak 
            tanıtılmış olur. Kitap bu on bir konaktan diğer illerden gelen ve 
            giden kervanlarca alınarak kısa zamanda hattatlar tarafından ülkenin 
            tamamına ulaştırılmış olurdu. Ayrıca Padişah tarafından verilen para 
            da o yazarın telif ücreti olurdu.
            Şimdi 
            gelelim konu başlığına:
            
            “MÜREKKEP YALAMAK” bu deyimimize. Osmanlı döneminde el yazması 
            kitaplar,hattatlar tarafından çoğu zaman çıra isi ile kendileri 
            tarafından yapılırdı. Çıra isine bal karıştırılarak mürekkebin hem 
            yapışıcılığı ve hem de parlaklığı sağlanırdı. Birde hattatların 
            kullandığı kağıtların kamış kalemin kaymasını sağlanmasını sağlamak 
            için aharlanırdı. Ahar da bildiğimiz tavuk yumurtasının akı idi. Bu 
            ak samur fırçalarla kağıtlara bir iki kat kurudukça sürülür,kağıt 
            üzerindeki ak kuruyunca da mühre taşı ile parlatılırdı. Mühre taşı 
            da kaz yumurtası büyüklüğünde mermer bir taş idi. Kağıtta bulunan 
            fırça izleri ile yumurta akının pürtükleri düzeltilerek bu gün 
            kullandığımı kuşe kağıt gibi yapılırdı. Şimdi amma anlattın be 
            birader. Ne diyeceksen de dediğinizi duyar gibiyim.
            
            Hattat;bir harfi veya bir satırı yanlış yazınca acaba nasıl silerdi 
            ?
            Hattat 
            yanlış kısmı DİLİ İLE YALAYARAK silerdi. Evet o zamanın mürekkebinin 
            silgisi insan oğlunun tükürüğü idi. Bu gün bile  kütüphanelerde 
            bulunan el yazması kitapları okuyanların başında bir görevli 
            bulunur. El alışkınlığı ile sayfa çevirirken parmağını tükürüğü ile 
            ıslatıp kitabın sayfasını çevirmemesini istenir. Yüzlerce yıl önce 
            yazılmış el yazması kitaplar bu gün bile tükürük ile silinmektedir.
            
             “MÜREKKEP YALAMAK” deyimimiz hattatlar için kullanılan bir 
            kelimedir.
            Benim 
            diyeceğim;konuştuklarımızı bilerek konuşmak ve bildiğimizi 
            konuşmaktır
        
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         45  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
         
        ŞİİR Mİ 
        Şiir mi zannediyorsun bizi bağlayan 
        birbirimize? 
              Yoksa sevginin kenetleyen gizli perçini mi? 
              Şiirin yokluğunda sana ne söyleyeceğim? 
              Olsa da sözlerin manası ve önemi ne? 
              Bağlanmaya gör yazmak ve okumak denen; 
              Dizeler bileşince kalbinde kalemine dökülen, 
              Anlamak ne ki söylenmesi zor onca kelimeyi. 
              Dinlenmedikten sonda şiir okumuşun kime ne? 
              Şiir mi? 
              Şair mi? 
              Yoksa her ikisi de birlikte mi? 
              Yazarsam bunu sana okursan eğer; 
              Anlayacak sadece sensin, diğerleri mi? 
              Okurken dizedeki kelimeleri anlayabilenler, 
              Seninle eşdeğer değiller mi? 
              Şiir mi? 
              Şair mi? 
              Onu okuyan mı önemli! 
               
              27 ocak 2009 saat 00.32 ÇORUM    | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         46  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
                 
                 A MISIN; M MİSİN NESİN?
                
        
                 Kendini sandığın kadar kendin 
                ,
        
        
                 Kuyruğun  yoksa niye 
                alındın?
        
        
                 Kem küm etme biz sanal 
                değiliz,
        
        
                 Kendi adımızla yazan 
                kimseleriz!
        
        
                 Kimlik sıkıntısı çeken değil 
                gerçeğiz.
        
        
                 A'yı E' diyenlerle de bir 
                değiliz.
        
        
                 Alınanları da hoş görür 
                kişilerdeniz.
        
        
                 Davet edilenleri sizde mi 
                içindesiniz?
        
        
                 Adamlığı kabul etmiyen "Adem" 
                değil misiniz?
        
        
                 İnternet'e girip Googleyi 
                bilmeyilerden misiniz?
        
        
                 Dersini  sen önce kendine 
                ver,
        
        
                 Bizde seni hiç bilmeyiz!
        
        
                  
        
        
                 63 sayı basılan Internet'te 
                yayınlanan
        
        
                 200'üncü sayısı hazırlaan 
                Çorumlu 2000
        
        
                 Bilmiyorsan öğren, çık artık 
                kabuğundan
        
        
                 Araştırmadan yazma, araştır 
                karşındakini
        
        
                 İnan bilgini bilderememişsin 
                öğrettiği
        
        
                 Ancak olmuştur verdiğin 
                dersler mum gibi
        
        
                 Kimse yararlanmamıştır 
                Bilmediği için seni
        
        
                 A mısı E misin artık karar ver 
                ve yaz
        
        
                 Kendini bile tanımayan arsız, 
                yaramaz.
        
        
                 28 Ocak 2009 20,13 Çorum
        
           | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         47  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
              
                - GÖNÜL HAPİSHANESİ
 
                -  
 
                - Yanıyor yine hapishanemin 
                lambası.
 
                - Gam dağıtıyor,aydınlattığı 
                yerlere.
 
                - Düşene kadar boş verdiysen bu 
                hale sen,
 
                - Düştükten sonra bu gam,bu 
                üzüntü niye ?
 
                - Akıyor göz yaşım hiç bıkıp 
                usanmadan,
 
                - Herkes bakıyor mu,bu benim göz 
                selime.
 
                - Bu dertli,gamlı olan kim,ben 
                kimim ? Diye.
 
                - Soruyor garip mahkum hep kendi 
                kendine.
 
                - Bu hapishane bir gönül 
                parmaklığıdır.
 
                - Gülmekle,ağlamak,sevmek de hep 
                hediye.
 
                - Karşılıksız sevgi bir dert ile 
                bir çile,
 
                - Düştükten sonra bu gam ve 
                ağlamak niye?
 
               
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         48  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mesut ARTAR  | 
      
      
        | 
        
        
        Mesut ARTAR HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
            
               - KENT YÖNETİCİLERİNİN BİR 
              ŞEKİLDE BORCU VARDIR
 
            
            - 
            Öncelikle yazıma şöyle başlamak istiyorum; Çorum spor’un, siyaset 
            ile aynı başlıkta olması bile, ister istemez insanları başka 
            düşüncelere sevk eder.. Aslında siyaset ve futbol; sadece Çorum 
            sporu değil, tüm Anadolu kulüplerini çok yakından ilgilendiren derin 
            bir mevzudur.. Siyasetin futboldan temizlenmesini söyleyenler, 
            siyasetle futbolu ilişkilendirenler acaba şunu hiç düşündüler mi..? 
            Stadının kirasını veren, doğru düzgün kendine ait olmayan tesislerde 
            hazırlanan, taraftar sayısı ile kombine alımının 3 medya 
            patronlarının desteklediği takımlarla kıyaslanamayacak derecede 
            olan, yönetim kurulunu zor bela oluşturan, yayın ve reklam gelirleri 
            ile ancak bir iki futbolcusunun taksitini ödeyebilen, transferlerini 
            üç beş ayrıcalıklı takımın almadığı yerli oyunculardan seçebilen bir 
            takım; bu ligde nasıl kendi yağı ile kavrulabilir, nasıl hiçbir 
            destek almadan şehrinin dışarıda reklamını yaparak, kendi ayakları 
            üstünde durabilir..?  
 
            - Bir 
            kentin en büyük temsilcisi vali ve sonrasında da belediye 
            başkanıdır.. Belediyeye ya da valiliğe ziyaretçi geldiğinde şehrinin 
            simgelerini hediye ederler.. Herhangi bir şehre ziyarete 
            gittiklerinde ya da ülke genelinde ki belediye ve valilik 
            konseylerinde şehrini tanıtıp, bilgi verirler.. Lafın kısası görev 
            yaptıkları şehrin reklamını yaparlar.. Buna keza yapılan 
            yatırımlarla görev aldıkları kentlerde, bil board ve reklam panoları 
            aracılığı ile çalışmalarını göstererek; o şehirde yaşayanlara ve 
            şehirlerarası yollarında da şehirden geçenlere kentin reklamını, 
            tanıtımını yaparlar.. Futbol sadece Türkiye'de değil, Dünya üzerinde 
            en çok takip edilen ve arkasından milyonlarca kitleyi çeken bir spor 
            dalı.. Hatta spor olmaktan da öte, bu devirde bir endüstri haline 
            gelmiş durumda.. Hal böyle iken; futbol sayesinde milyonlarca dolar 
            harcayarak yapamayacağınız reklamları, bir iki başarı sonrasında 
            fazlasıyla yapmanız da çok aşikar.. Nasıl ki, Galatasaray'ın UEFA 
            Kupası'nı almasıyla, Türk Milli Takımı'nın da Japonya'da ki 2002 
            Dünya Kupası'nda 3.lüğü Fenerbahçe?nin Şampiyonlar Ligindeki üstün 
            performansı ile,Türkiye, milyarlarca dolara yapamayacağı tanıtımları 
            sağladıysa.. İşin, kentin üst makam yöneticilerini, kentin reklam ve 
            tanıtımın boyutunu da geçelim.. Şöyle bir şey vardır; herkesin 
            söylediği, fakat bir türlü anlaşılamayan ve çoğu kesim tarafından da 
            yanlış anlaşılan bir cümle.. '' Siyaset, futboldan temizlenmedikçe; 
            futbol gelişmez..'' Siyaset, belediye seçimleri olana kadar ki 
            yapılan propaganda çalışmaları ve kendi kesiminin düşündükleri 
            doğrultusunda sistematik çalışmanın ta kendisidir.. İşin içine 
            particilik girer.. Fakat bu mevzu, ta ki yerel seçimler sonuçlanana 
            kadardır..  
 
            - Bir 
            belediye başkanı A ya da B partinin belediye başkanı değil; 
            seçildiği kentte ki tüm halkın belediye başkanıdır.. Bu yüzden buna 
            siyaset denmesi; bir defa, başlı başına yapılan en büyük 
            yanlışlıktır.. Belediye başkanlarında ya da valilerde; daha doğrusu 
            işi ile iştigal olan her kesimde, iki çeşit çalışma anlayışı olur.. 
            Bunlardan birincisi ''Zorunluluk'', diğeri ise ''Sorumluluk''.. Eğer 
            ki bir işi zorunluluk olarak algılarsanız, bir defa çalışma 
            isteğiniz ve şevkiniz olmaz; ve bunun neticesinde de yapmış 
            olduğunuz görevi layıkıyla yerine getiremezsiniz.. Fakat bir işi 
            sorumluluk olarak algılar da, size verilen görevi sorumluluk bilinci 
            içerisinde değerlendirir ve bu sebepten ötürü görevinize 
            sarılırsanız; hem işinizi severek yapar hem de üstlenmekte olduğunuz 
            görevin sorumluluğunuz altında olduğunu bildiğinizden daha büyük bir 
            görev aşkıyla yapmaya başlarsınız.. Zorunluluk olarak 
            nitelendirmediğinizden ve sorumlu olduğunuzu hissettiğinizden 
            ötürü.. Gelelim Türkiye'de ve Çorum'da ki yanlış anlamalara ve 
            bunların da Türk Futbolu üzerinde ki getiri ve götürülerine.. Nasıl 
            ki ülkemizde Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı dahi mevcut olmuşsa, 
            Sporun Devlet bünyesi altına girmesi sağlanmışsa; bunun küçük 
            ölçeklisi de yerel yönetimlere aktarılmalıdır.. Bir şehrin adını 
            taşıyan, o kentin en büyük sosyal topluluğunu barındıran, her hafta 
            bir şehirde ve ülke genelinde o kentin ve takımının adını 
            duyulmasını sağlayan spor kulübü de, bulunduğu kentten ve 
            yöneticilerden destek görmelidir.. Her kent takımına, o kentte ki 
            yaşayanların ve kent yöneticilerinin bir şekilde borcu vardır.. 
            Kısaca bir kentin adını, o kenti ve sporunu başka şehirlere, ülke 
            geneline hatta yurtdışına taşıyan bir olgu; her halükarda bulunduğu 
            kentte ki halktan da yöneticilerden de alacaklıdır.. Siyaset ile 
            spor bir arada değerlendirilemez.. Öncelikli olarak siyasetin ve 
            kurumların, spor kulüpleri ile birlikte anılmaması gerekir.. Her 
            belediye başkanı ve vali, diğer kurum ve kuruluşlar; kentinin en 
            büyük sosyal aktivitesine ve olgusuna sahip çıkmalıdır.. Senelerden 
            beri çoğu kişinin göremediği borcunu ödemelidir.. Hiç bir kentte 
            spor, şehrine ve ülkesine borçlu olmamıştır, olamaz da.. Kısaca 
            toparlamak gerekirse; siyaset, yerel seçimler sonuçlanana kadar ki 
            süreçte yapılan çalışmalar ve partiler arasında ki farklılıkların, 
            görüş ayrılıklarının ve düşüncelerin bulunduğu propaganda 
            çalışmalarıdır.. Siyaset ile futbolu ya da herhangi bir sporu 
            ilişkilendirmek, yapılan en büyük yanlıştır.. Her belediye başkanı 
            ve vali, bulunduğu kente ve kentinde ki aktivitelere hizmet etmek 
            sorumluluğu bilincinde olmalıdır.. Ne zaman ki bunu sorumluluk 
            olarak değil de zorunluluk olarak algılamaya başlarlarsa, bir yerde 
            çatlaklar ve yanlışlıklar var demektir.. Yapılan hizmetler ne kendi 
            reklamları uğruna, ne göze hoş gözükme çabalarına ne de zorunluluk 
            hissedip istemeden olmalıdır.. Yoksa yapılan destekten de, başında 
            olduğu görevden de, hizmetini yaptığı kente ve kentinde bulunan 
            kurumlara hiç bir yarar gelmez..
            
            
 
            - 
            Anadolu Futbolu'nun ve Çorum spor?un ayakta durabilmesi, rakipleri 
            ile yarışabilmesi için; bulundukları kentin her kesiminin destek 
            olma sorumluluğunun olması gerekir.. Yoksa bu şekilde yukarıda da 
            belirttiğim nedenlerden ötürü; üç beş ayrıcalıklı takımla mücadele 
            edebilmesi, sadece hikayelerden ibaret kalır.. Futbol bir endüstri 
            haline gelmiştir.. Sporun asıl özü amatör ruh ile ne kadar mücadele 
            etsen de; bir yerde ekonomik gücün ve yaptırımın olmadıktan sonra, 
            her daim geriye gitmeye mahkumsundur.. Siyaset, yerel yönetim değil, 
            yapılan propagandadır.. Adı üstünde yerel yönetimler de, yerel 
            takımlarına destek vermek durumundadır.. Zorunluluk bilinci ile 
            zorla değil; büyük bir şevkle, her spor dalına yapılan yardımlar 
            gibi, sorumluluk bilinciyle destek vermek 
            durumundadır..!bilinmelidir ki Her zaman adından gittiği 
            deplasmanlara varıncaya kadar tüm Türkiye?ye duyuran bir taraftar 
            topluluğu olduk. Böyle bir sevdanın peşinden koşar olduk yıllardır.
            
            
 
            -  
 
            - 
            Babalarımızdan, dedelerimizden miras kalana sahip çıktık, koştuk 
            peşinden inançla ısrarla, inatla.
 
            - Bazen 
            Simsiyah bir günü aydınlatmanın yükünü kaldırdık, bazen tüm Türkiye?nin 
            konuşması ile böbürlenen değil ders çıkaranlar olduk.
 
            - 
            Futbola siyaset?in bulaşması ile dimdik ayakta kalabilenlere sevdayı 
            aşılamanın Çorumspor sevgisinin büyüklüğünü anlattık.
 
            - 
            Şimdilerde bu koca yüreğe sahip olanlar, Şimdi Mahallelerimizin 
            harekete geçmesinin zamanıdır Arkadaşlar, Renktaşlar, Ağbiler...
 
            - 
            Mahalle aşkı bizim için ayrı bir öneme ve güce sahiptir.
 
            - Ben 
            babamın beni kendi mahallemizdeki ''Ağabeylerin ile maça 
            gideceksin'' dediği günlerden kalma bir sevda ile başladım bu koca 
            sevdaya.
 
            - 
            Şimdilerde yalancı reklam peşinde koşan firmalara, gazetelere, iş 
            yerlerine inat reklamsız, katıksız, tribün kültürünün içinde 
            barındırdığı o salt çim kokusu ile haydi Mahallemize bayrağımızı 
            asmaya...
 
            - 
            Kalplerde uyumaya bıraktıkları bu sevdanın nasıl bir rüya ile 
            gerçeğe dönüştüğünü gösterelim bu uyuyan şehre..  
 
            - Haydi 
            Çorumsporlum haydi Mahallemin renktaşı..
 
            - As 
            bayrağını Kırmızı-Siyah dalgalansın Çorumuzda seninde Sevdan.. Her 
            kesimin vazifesini ''zorunluluk'' bilinci ile değil de, 
            ''sorumluluk'' bilinci ile algılaması ve sağ olasın Çorumspor 
            sağolasın, sayın valim, 2.ligde başarılar dileği ile..
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        49  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mesut ARTAR  | 
      
      
        | 
        
        
        Mesut ARTAR HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
            
               - BELKİ DE O ZAMAN ANLARSINIZ 
              "İNSAN" OLAMAMANIN BEDELİNİ...
 
            
            - Bir 
            araştırma gezisi sırasında Atlas Okyanusu'nun ıssız bir yerinde, 
            çığlıklar atan milyonlarca kuşun havada daireler çizerek uçtuğu 
            görülmüş.  
 
            - 
            Kulakları sağır edecek denli yüksek sesle çığlıklar atan kuşların 
            kimileri yoruldukça, kendilerini okyanusun dev dalgaları arasına 
            atıyorlarmış. 
 
            Onlar bu son hareketleriyle yaşamlarına Son veriyorlar, kendilerini 
            okyanusun dalgalarına bırakırken, çaresizlikten ölüme teslim 
            oluyorlarmış. 
            - Bu 
            olaya yalnızca o değil, o bölgede ki balıkçılarda yıllardır tanık 
            olmuşlar.  
 
            - Kuş 
            bilimcileri ise, yaptıkları araştırmalarda göçmen kuşların farklı 
            yönlerden gelerek okyanusta bu noktada birleştiklerini 
            keşfediyorlar, fakat onların, birbirleri peşi sıra kendilerini 
            ölümün kucağına atmalarının nedenini bir türlü çözememişler.  
 
            - 
            Gerçek, geçtiğimiz yüzyılın ortalarında anlaşıldı. Bu trajik olayın 
            Yaşandığı yerde bir zamanlar bir ada varmış. Göçmen kuşların göç 
            yolu üzerinde bulunan bu ada, bir deprem sonunda, okyanusa gömülmüş.  
 
            - 
            İnsanların yok olduğunun bile ayırtına varamadıkları ada, göç 
            yollarının ortasında kuşlar için vazgeçilmez "dinlenme" durağıymış.  
 
            - Kuşlar 
            binlerce yıllık kalıtımsal alışkanlıklarıyla adanın yerini 
            bilmekteydiler ve yıpratıcı, uzun yolculuklarının ortasında, biraz 
            dinlenebilmek ve toparlanabilmek için, yine binlerce yıllık 
            kalıtımsal güdüleriyle, okyanusun ortasındaki adaya geliyorlarmış 
            ama...  
 
            - Olması 
            gereken yerde adayı bulamayınca, yorgunluktan bitkin bedenlerini 
            çığlık çığlığa okyanusun sularına bırakmak zorunda kalıyorlarmış. 
            Evet şehrimizde de çocuklar akşam saatlerinde karlı ağaçların 
            dalları arasında "Cici kuş... Cici kuş..." diye kendi kendine 
            konuşan evden kovulmuş küçük kuşların seslerini duymuyorlar mı ? 
            Sabahları ağaçların altında gecenin soğuğuna dayanamamış bedenleri 
            bulunmuyor mu ?  
 
            - O 
            "Cici kuş... Cici kuş..." diye arada bir seslenmeleri, bir duyan 
            olur da tekrar içeri alınır mıyım umududur belki...  
 
            - 
            Sonunda korktuğum oldu ve "kuş düşmanlığı" başladı. Göçmen kuşların 
            konakladığı  sazlıklar,tarlalar ateşe veriyor. Geceleri alev 
            alan tüyleriyle birer ateş topu gibi yanarak uçuyor ve az ileriye 
            yanarak düşüyor kuşlar. Ağaçları kestik,Apartmanlarda, çatıların 
            girişlerini kapattık, içerde yavruları, karlı çatıların 
            pervazlarında anneleri bekleye bekleye ölüme terk ettik. Daha dün 
            Tavuk üreticileri civcivlerin üzerine naylon gerip havasız bırakarak 
            topluca "itlaf" yapmaya girişmediler mi ? Tavukları ise aç bırakıp 
            ölmelerini isteyip, devlet parasını almadılar mı ?... Hayvanlar 
            açlıktan birbirlerinin tüylerini yemediler mi? Kimi belediyelerde 
            kuşlar şehirden çekip gitsinler diye arada bir havai fişek 
            patlatıp,ağaçlara CD asıp, Kimisi de her ağacın altına bir zabıta 
            dikmiş, kuşlar geldikçe zabıtalar "kişe kişe..." diye 
            zıplayıp,hoplatmadılar mı? Tarım Bakanı, "Kuş düşmanlığı yapmayın" 
            diyor ama hayvanları canlı canlı ateşe atan kendi bürokratları 
            başlattı bu ilkelliği. Türkiye’nin en duygusuz, en acımasız 
            bakanlığıdır orası. Bildikleri tek çözüm "itlaf"tır... Ne kadar 
            sağlıklı, günahsız, ilgisiz-alakasız hayvan "itlaf" edildi 
            bilemiyoruz. Dün bir arkadaşım "Sanki kuşlar azaldı" diyordu. Bu bir 
            cinnet... Bakanlığı, tavuk üreticisi, belediye başkanı, görevlisi, 
            bürokratı, ahalisi ile bir kuşsuz dünyayı hak ediyor bu toplum. 
            Diyelim ki bir tek kuş yok... Haşereler, sinekler, sivrisinekler, 
            böcekler, keneler, süneler, çekirgeler, sülükler, tırtıllar istilası 
            altındaki kentte "Cici kuş... Cici kuş..." diye yana yakına 
            arayacaksınız bir kuş sesini. Belki de o zaman anlarsınız "insan" 
            olamamanın bedelini...
 
            - 
            Beyinler ve düşünceler hep aynı
 
            - Tarih 
            tekerrürden ibaret derler ya. İşte o daha çok bizim ülkemiz için 
            söylenmiş bir söz. Hep eskiyi arar dururuz, ama aslında gerçek 
            anlamda değişmediğimizi fark edemeyiz bile. Evet devir değişiyor, 
            kişiler de değişiyor ama ruhlar aynı.
 
            - Çünkü 
            bizi yetiştiren nesilden aldıklarımızı, ayna misali bizden sonraki 
            nesile yansıtmaktan kaçınmıyoruz. Hep bir kavga, hep bir kargaşa. 
            Her daim geçim sorunları. Evet tabi bunun yanında çok da inkarcı 
            olmamak lazım. Değişen şeylerimiz yok değil, mesela biz hiç 
            zenginleşmiyoruz. Yani çocukken kurduğumuz ?büyüyünce zengin olma 
            hayalleri? büyüyünce fakir kalma gerçekleriyle yer değiştirmiyor 
            değil.
 
            - 
            Değişen belki de tek şey o. Biz zamana ayak uydurmakta 
            zorlanıyoruz.Keşke zaman bize uyabilse. Çünkü teknoloji ne kadar 
            ilerlerse ilerlesin, biz ona kendimizi uyduracak maddi imkanı 
            bulamıyoruz. Hep geriden takip ediyoruz. Ayrıca değişmeyen şeylerin 
            en başında gündem yer alıyor.  
 
            - 
            Beyinler hep aynı, düşünceler hep aynı. Ülkemiz hep aynı. Köyler 
            hala susuz, köyler hala yolsuz. İnsanlar hala işsiz. Hala sokaklarda 
            caddelerde trafik keşmekeşliği, Kış mevsimi nedeniyle kapanan yollar 
            yüzünden nerdeyse 30-40 yıl öncesi ulaşımlar söz konusu. Hastalar 
            hala ilkel yöntemlerle sağlık ocaklarına ulaşmaya çalışıyor. Hala 
            yollarımız kapanıyor. Hala bırakın şehrimizin sokakları ana 
            caddelerimiz bile kar yığınlarıyla dolu (Pardon bize göre öylede 
            Belediyeye göre güllük gülüstanlık), Değişen bir şey olmuş mu? 
            Hayır.  
 
            - 
            Politikacıları ele alalım. Her daim söz verenler oldu ama hiç tutanı 
            görmedik. Sanırım eskiyip ama hala başta olanlar, bu dünyayı terk 
            etmedikçe de değişmeyecek görünüyor. Ne de olsa hep aynı partiler, 
            isim ve şekil değiştirip tekrar tekrar başa gelme çabasında 
            oluyorlar. Yahu hiç mi bıkmıyorsunuz?  
 
            - 
            İdareye bak; en genci 50 küsur yaşında. Bu adamlar elbette emeklilik 
            yaşını yukarı çeker. Gitmeye niyetleri yok ki kimsenin. Gençler 
            işsiz gençler istihdamsız onlara ne? Dün haberlerde baktım da 
            haberlerimiz de hep aynı; enflasyon sorunları, zamlar, değişmeyen iç 
            savaşlar, vs.
 
            - Her 
            geliş bizim için bir yok oluştu. Sadece burjuvalar ve alt sınıf 
            kaldı. Orta sınıf tamamen tarihe gömüldü. Bakın maddi anlamda da 
            eskiye dönmüşüz.
 
            - Yüksek 
            yüksek binalarımızın olması, modernleştiğimiz anlamı taşımıyor benim 
            için. Çünkü; içindeki insanlar hala eski kafalı, ruhsuz ve mutsuz 
            oldukça ne değişecek?
 
            - 
            Görsellikten bahsetmek istemesem de elimde değil hep uçlar söz 
            konusu ve bu anlamda zaten bitmiş durumdayız. Ya çok açıklar var 
            yada türbanlılar. İllaki uçlar mı gerekiyor. Ortası yok mu bu işin? 
            Uçlarda ki açıklar bizi pekte bağlamıyor, çünkü onlar zaten farklı 
            bir hayat yaşıyorlar.  
 
            - Yani 
            ülkemizle yakından uzaktan alakaları yok. Barlar, gece hayatları, 
            yaza kışa veda partileri vs vs? Onları baz alarak ülkenin gündemini 
            yada ekonomik durumunu belirleyemeyiz. Biz onlara yetişemeyiz, 
            onlarda bizim varlığımızın farkında değil zaten. Yani onların cam 
            fanustaki hayatlarını sürdürmeye devam etsinler. Ülke umurlarında 
            değil.
 
            - Demek 
            ki diyorsun; yerinde saymayan bir şeyler de var. Ama hayır, o sadece 
            bir göz yanılgısı gönül avuntusu, seçim öncesi de bu tablo yok muydu 
            zaten? Her yer gelincik tarlasına dönmemiş miydi? EE neden bu 
            başımızdakiler geldi o zaman? Şimdi bu Anıtkabire yürüyenler değil 
            miydi ampulcülere oy veren?Yok eğer vermedilerse bunca kalabalığa 
            rağmen, neden lambalar yakıldı ülkenin her köşesinde? Seçimde 
            neredeydiniz?Türban sorunu yaşanılana kadar derin bir uyku halinde 
            miydiniz?
 
            - İllaki 
            bir kahraman mı gerekiyor gerçekleri haykırmak herkese uyandırmak 
            için? Ne zaman değişeceğiz? Ne zaman ülkenin aslında en değersiz ama 
            (en önemli gibi gördürülmek istenen sorunlarınla) uğraşmaktan 
            vazgeçip, gerçek sorunları fark eden bir yönetici çıkacak? Ne zaman 
            kendinden çok ülkesini düşünen birilerini başa getirmeyi 
            başarabileceğiz? Ve ne zaman kim tarafından, bu ülkeyi oluşturan bir 
            halkın olduğu fark edilecek?
 
            - 
            Sevgiyle Kalın.
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU 
        BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         50  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mesut ARTAR  | 
      
      
        | 
        
        
        Mesut ARTAR HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
            
               - HAKLI OLMAK MI ? MUTLU OLMAK 
              MI ? İSTERDİN
 
            
            - 
            İnternette dostlukta dürüstlükte bi yere kadar olur ama yinede olur. 
            İnternette size kur yapan, iltifatlar yağdıran biri duygularından ne 
            kadar emin olabilir ki yaptıkları söyledikleri inandırıcı 
            olsun.Ayrıca size söylediklerini nette tanıdığı başka biri nede 
            söylemesi olasıdır. Birde üstelik bunları kısa bir süre geçtikten 
            sonra yapmaya başlıyorsa bu işi pratiğe dökmüş birinden ötesi 
            değildir  
 
            - Sizin 
            de internette dostluk ve sevgi aradığınızı ya da er geç 
            arayacağınızı düşünüyorum. Birbirini görmeden, tanımadan seven, 
            dostluk adına çabalarını sürdüren bir insan. Birbirimizi görmeden, 
            tanımadan ve sadece "hissederek" yürüttüğümüz dostluk ilişkisi 
            yaşamımızdaki diğer ilişkilerden çok farklı gelişiyor.  
 
            - Gerçek 
            yaşamda insanların önce fizikleriyle, giyim kuşamlarıyla, sonra da 
            zihinleriyle, fikirleriyle ve yaşam görüşleriyle tanışırız. Oysa 
            burada, sanal ortamda, önce fikirler ve görüşler ön plandadır, 
            birbirimizi zihinlerimizle tanırız, severiz ve bazen de tanımak 
            isteriz, görüşür tanışırız. Değer verir, dost oluruz. "Dostunuz size 
            aklından geçenleri açıklarken ne 'hayır'ı ne de 'evet'i ona 
            söylemekten korkmayınız. Ve o sustuğunda yüreğiniz onu dinlemeyi 
            sürdürsün; eğer dostun senin içindeki denizin alçalacağını bilmek 
            zorundaysa, bırak yükseleceğini de bilsin.  
 
            - 
            Yalnızca zaman öldürmek için aranılan dost nedir ki? O, sizin 
            ihtiyacınızı karşılamak içindir, yoksa anlamsız boşluğunuzu değil. 
            Ve dostluğunuzun uyumunda bırakın gülümsemeler yükselsin ve zevkler 
            paylaşılsın. " Bazen bu büyü bozulmasın diye, dürüst olamadığımız 
            için, bu tanışmayı istemeyiz. Karşımızdakinin dürüstlüğü veya bizim 
            dürüstlüğümüz. Bir şekilde kafamızda hep dürüstlüğü sorgularız, 
            yazdıklarına ve ona hep güvenmek isteriz.  
 
            - 
            Gerçekten o kişi mi? Gerçekten böyle mi düşünüyor? Etkilendiğim, 
            sevgi duyduğum kişi gerçekten o mu? Bana sevgiden bahseden, yüce 
            duyguları bayrak etmiş kişi aslında nasıl birisi? En azından 
            insanları, iddia ettiği kadar seviyor olabilir mi? Bana söyledikleri 
            yalan mı yoksa? Yoksa? Yoksa? Zaman içinde tanıdıkça kuşkular 
            başlayacaktır. Hiç kimse yalanı sürekli sürdürecek kadar zeki 
            değildir. Ve hiç kimse de bu yalanlara sonsuza kadar inanacak kadar 
            saf değildir.  
 
            - 
            Dürüstlük, özgürlük demektir ve özgürlük asla kısıtlanmamalıdır. 
            "Özgürlüğünüz, kendisine vurulmuş olan zincirlerinden kurtulduğunda, 
            daha büyük bir özgürlüğe zincir olur." Sürdürmeye çalışacağınız 
            yalan, hatırlamak zorunda olduğunuz uydurma kişilik bir gün en çok 
            kendinizi rahatsız edecektir. İnsan karşısındakini belki bir süre 
            aldatabilir. Hatta uzun bir süre de bunu devam ettirebilir. Ama 
            kendisini kandıramaz, bunu hep sürdüremez. Sürdürürse, kişilik 
            sorunları başlayacaktır, yarattığı kahramanı yaşatmaya çalışırken, 
            kendisini yaralamış, hatta öldürmüş olacaktır.  
 
            - Ne 
            kaybeder peki diyeceksiniz? Ne olur boyu kısa veya uzun ise; zayıf 
            veya şişman ise; sağlığı yerinde veya değil ise; eksikleri var ise; 
            parası olsa veya olmasa; veya o filmi görmemiş ise; veya o şiiri 
            duymamış ise; ya da o ülkeye gitmemiş ise; sesi güzel değil ise; o 
            konuya yabancı ise; söylediği yaşta değil ise; manken-fotomodel bir 
            kadın veya atletik vücuda sahip bir erkek değil ise; yada yaşamında 
            olmadığını söylediği birileri var ise dostluk adına ne fark eder 
            diyebilirsiniz.  
 
            - 
            Yalanların esiri olarak yaşamak ve bir gün her şeyden kaçmaktansa, 
            dostlarınıza ve kendinize dürüst olmayı denemelisiniz. Yarattığınız 
            dünyanın bir gün başınıza çökmesindense, daha kötüsü bir başkasının 
            dünyasını yıkmaktansa dürüst olmayı denemelisiniz. "Tıpkı okyanusun 
            sahilinde durmadan kumdan kaleler yapan ve sonra da bir vuruşta 
            gülerek yıkıveren çocuklar gibi olmayın. Oysa sizler kumdan kaleler 
            yaptıkça okyanus sahile daha çok kum yığmaktadır ve yaptığınız 
            kaleleri yıktıkça okyanus sizlere gülmektedir."  
 
            - 
            Kendine mükemmel bir kişilik yaratmak çok kolaydır. Zor olan, 
            olduğunu dürüstçe olabilmektir. En acı gerçeğin bile en güzel 
            yalandan üstün olduğunu unutmayın. Dürüstlük temelinde oturan 
            dostlukların daha değerli ve uzun ömürlü olacağını sizde 
            biliyorsunuz. Unutmayın, uzun vadede dürüstlük her zaman galip 
            gelecektir. Kendinizi zor olsa da, acı olsa da, kabullenin. Çünkü 
            siz teksiniz ve değerlisiniz. Sonradan acısını çekeceğiniz hayalleri 
            yaratmayın.  
 
            - 
            "Acınız, idrakinizi kaplayan kabuğun kırılmasıdır. Nasıl ki, bir 
            meyvenin güneşi görebilmesi için kabuğunun çatlaması gerekiyorsa, 
            acı da sizin için öyledir. Kalbinizi güncel yaşantınızın 
            mucizelerine hayran tutabilseydiniz, acınız mutluluğunuzdan daha az 
            görkemli olmazdı. Tıpkı; tarlalarınızdan geçip giden mevsimler gibi, 
            yüreğinizin mevsimlerini de kabul edebilseydiniz, pişmanlık ve 
            üzüntülerinizin kışın dada çevrenize huzur içinde bakabilirdiniz.  
 
            - Haklı 
            olmak mı mutlu olmak mı evet acılarınızın çoğu kendinizce 
            seçilmiştir. İçinizdeki hekimin hastalıklı benliğinizi tedavi 
            amacıyla verdiği tatsız ilaçtır. Bu nedenle, içinizdeki hekime 
            güvenin, uzattığı ilacı sükûnetle için." Karşınızdakine güvenmek 
            istiyorsanız, dürüstlük arıyorsanız, önce kendinizi güvenilir 
            kılmalısınız. Bunun da yolu; acı da olsa, zor da gelse kendinizle 
            tanışmanız ve kendinizi bu şekilde tanıtabilmenizdir. 
            Karşınızdakinin klavyenin tuşlarındaki sahte dosta değil, size 
            bağlanmasını istiyorsanız bunu bu şekilde yapmalısınız.  
 
            - Ama 
            yinede ben internetten tanıdığım biriyle aşk 
            yaşıyorum,haklıyım,mutluyum diyen varsa mutluluklar dilerim.
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         51  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mesut ARTAR  | 
      
      
        | 
        
        
        Mesut ARTAR HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
             
               HAYATIMIZIN BULUNDUĞU NOKTASI 
              NE OLURSA OLSUN EN İYİ ŞEKİLDE DEĞERLENDİRMELİYİZ
            
            
            Farkında mısınız?
             
            Hep 
            eskiye özlem olmuştur içimizde; Eskidendi diye başlayan söylemleri 
            can kulağı ile dinlemişizdir. Eski ramazanlar, bayramların 
            sevinçleri kavuşmalar el öpmek için sıraya giren 
            çocukluğumuz.Teknolojinin insanları yavaşça yok etmeğe başladığı 
            yaşadığımız bu dönem zaman zaman bizleri boğmuştur. Benim yaşımdaki 
            insanlar iki deviri bilip her birine uyum sağlamak adına kendini 
            heba edip durmuş. Ama ne yeniye ne eskiye bir bağlanma 
            yaşayamamıştır. 80 öncesi ve sonrası farklı iki yaşam stili arasında 
            sıkışıp kalmış, asıl önemli olanın ne olduğunu unutmuştur.  
            "Ah 
            nerede o eski bayramlar; ah nerede o eski mahallemiz; ah nerede o 
            eski dostluklar..." dediğimiz çok olur.
            
            Kimimiz inkâr etse bile içimizden bu duygulara hepimizin de 
            kapıldığını düşünmeden duramıyorum. Sanki insanoğluna armağan 
            edilmiş en vefakâr duygulardan birisi değil mi ki insanoğlunun 
            eskiyi sık sık yad etmesi?  
            
            Belki kimimiz hayırlarla yad eder kimimizde sitemkâr duygularla 
            ifadesini bulur.  
            Gençlik yıllarımızın kemale erdiği yıllarda ise aile sorumluluğu da 
            bize yüklenmişse sıkıntılı ya da hayatın ki günümüzdeki ifadesi ile 
            ?ekmeğin aslanın midesinde olduğu? mücadelesi içinde bulunca 
            ebeveynimizin o şefkatli kanatları altında kalmayı hangimiz 
            düşünmedi ki?  
            Etrafımıza baktığımızda yaşlanmış ihtiyar amcaların, dayıların, 
            teyzelerin musahabelerinde bulunuyorsak fark edeceğiz ki hep o eski 
            bayramlarda, o eski dostluklardan, o eski mahallelerden, 
            insanlardan, hayvanlardan, nebatattan, kısacası yeryüzünde geçirmiş 
            oldukları o kısacık ömürlerinde ilk zaman dilimlerini içlerini 
            çekerek, özlemle yad ettiklerini duyacaksınız. Ancak hangimiz 
            zamanın son bulduğu hayatının belirli noktalarında çakılıp kaldı ki? 
            Ayrılıp vakti gelip çatınca elveda demenin ne kadar zor olduğunu 
            hepiniz takdir edersiniz. Bununla beraber gitmek vakti geldiğinde 
            kalmanın gitmekten daha zor olduğuna kendi gözlerinizle şahit 
            olacaksınız. Yakın bir sürede yeni bir daireye taşınan komşuların 
            eski bahçeli evlerini kat karşılı yıktırdıklarına hepimiz şahit 
            olmuşuzdur. Bir düşünürün söylediği gibi "geçmiş dündü geri 
            getiremeyiz, yarına hep yetişemedik. Ancak bizim kullanabileceğiz 
            bugünümüz vardı." Sözünü düşünerek hayatımızın bulunduğu noktası ne 
            olursa olsun en iyi şekilde değerlendirmeliyiz. Çünkü cömertçe 
            harcadığımız bugünlerimiz geçmişimizin bir parçası olacaklarsa 
            bizler değerli zamanımızı kullanarak geçmişin her anının dolu dolu 
            olması gerektiğini düşünürüz. Önümüze gelen bayramlara nerede kaldı 
            o eski bayramlar demektense yaşadığımız bu bayramların da bir dönem 
            sonra eskiyeceğini unutmamalıyız. Mutlaka unutulmaması gereken 
            anılarımızı bir günlüğe taşıyıp, çocuklarımız ve torunlarımızın aile 
            saadetine katkıda olacak şekilde kayda almalıyız. Çünkü geçmişimiz 
            bütünüyle geleceğimizin bir yansımasıdır. Yaşadığımız mutlu anları 
            çoğaltarak, hayatımızdan zevk alabiliriz. Çünkü mutluluklar 
            paylaşarak artarken üzüntülerimizin de paylaşarak azalacağını 
            düşünmeliyiz. Böylece hayatımızın her anını eksiksiz bir şekilde 
            gayret ve mutlulukla nakşetmeliyiz.
        
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         52  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
            
            
               YA HAKKINI VERİN, YA DA, O 
              DİPLOMALARI YAKIN !...  
            
              
             
            Kendisini 'yasa bağımlısı' olarak tanımlayan Sayın Rektörüm ve on 
            yıllık dava arkadaşım Galip Baran sordu: “Üniversite diploması, 
            Türkiye’nin veya dünyanın en ünlü üniversitelerinin birinden alınmış 
            olsa bile ne işe yarar?
              
              
             
            Örneğin, senin gazetecilik, hukuk ve siyaset bilimi diplomaların ne 
            işe yarıyor söyler misin?
              
              
             Devam 
            etti: O diplomalara rağmen çevreyi kirletiliyorsan, aşırı 
            tüketiyorsan, trafik kurallarını çiğniyorsan, toplum sağlığına 
            aykırı alışkanlıklar ediniyorsan, vergi kaçırıyorsan, rüşvet 
            veriyorsan/alıyorsan, iş ahlakının korunması için çaba 
            göstermiyorsan, milli servete zarar veriyorsan, imar yasasına aykırı 
            işler yapıyorsan, her şeyi devletten bekliyorsan, yani kısaca, 
            'KIRMIZIDA GEÇİYORSAN' bir başka deyişle, YOLSUZLUK YAPIYORSAN?...
              
              
             Benimkisi “Teknikerlik” diploması. 
            Ama ben, KIRMZIDA GEÇMİYORUM, YOLSUZLUK YAPMIYORUM, üstelik 
            KIRMIZIDA GEÇENİ, YOLSUZLUK YAPANI, “kırmızıda geçeni, anında , 
            yüzüne karşı, utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde 
            uyarma”yı öngören, SOSYAL YAPTIRIM olarak bilinen bir yöntemle 
            uyarıyorum (uyardıklarımın arasında, her rütbeden polisler, her 
            rütbeden askerler, avukatlar, hakimler ve savcılar var) 
            uyardıklarına kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını 
            öneriyorum, bana DELİ diyenler de var. Oysa ben sıradan bir YASA 
            BAĞIMLISIYIM.
              
              
             Sözünü 
            şöyle bağladı: "Haydi gel şu bir işe yaramayan, YOLSUZLUK YAPMANI 
            önleyemeyen DİPLOMALARNI Kızılay Meydanı’nda yak…"
              
              
             
            Elbette (kendimi tenzih ederek) Üstat Galip Baran'a hak verdim. 
            İtiraz edemedim.
              
              
             Zira, (ben) her ne kadar 'kendimi 
            bildim bileli' kırmızıda geçmiyor, mümkün olduğu kadar geçenleri 
            uyarıyor, 'Kırmızıda Geçmek' in gerçekte ne anlama geldiğini 
            yıllardır yazılarım, söylev, konferans ve demeçlerimle halka 
            açıklıyor, anlatıyor ve "iyi insan-iyi, ilkeli-onurlu ve sorumlu 
            vatandaş" konusunda her derece ve düzeyde büyük bir mücadele 
            veriyorsam da;
              
              
             Adına kinayeten 'BİLGİ ÇAĞI' 
            denilen bu zamanda, ülkemin, insanımın ve dünyanın (sözde) en saygın 
            üniversitelerinden diplomalı bilim (ilim değil!), politika (siyaset 
            değil!.) Sivil Toplum Kuruluşu (gönüllü kuruluş değil; güdümlü 
            kuruluş), memurin, hükümet ve devlet eşhasının;
              
              
             
            "Edindiği diplomadan dolayı hicap duymadan, insanlıktan utanmadan, 
            adalet ahlakı ve hukuka saygılı olmadan ve (bana göre) Allah'tan 
            korkmadan, bizzat kendi ve kamu vicdanına karşı hiçbir onurluluk ve 
            sorumluluk hissetmeden..."
              
              
             
            Nitelikli dolandırıcılık, gasp, irtikap, ayırma-kayırma, 
            rüşvet-suiistimal, görevi kötüye kullanma ve yolsuzluk yaptığını; 
            Vergi kaçırdığını; İmar mevzuatını ihlal ettiğini; Çevreyi 
            kirlettiğini; Halka yalan söylediğini; Sözünde durmadığını; Emanete 
            hıyanet ettiğini; Küresel barışı tehdit, ozon tabakasını tahrip, 
            dünyada savaş ve milletler arasında fesat çıkartma, vahşi kapitalizm 
            ve insanlık düşmanı küresel emperyalizme alet olduklarını; KISACA: 
            'her fırsatta insanlığın KIRMIZI ÇİZGİLERİNİ ihlal ettiklerini 
            gördükçe kahroluyor ve 'BİLGİ ÇAĞI'nın bilim ve insanlık düşmanı 
            biçiminde tezahür eden uygarlığından utanç duyuyor!.., Dünyayı 
            yaşanmaz hale getiren 'sorun' un "BENCİLLİK", kalıcı çözümünse "SENCİLLİK" 
            olduğunu çok iyi biliyor; İnsanlığın bir an önce "BİLİÇ ÇAĞI" na 
            geçiş yapabilmesini yürekten diliyorum.
            
            
              
              
             Ama, 
            kitlesel bir katılım ve anonim BİLİNÇ olmadan diplomama da 
            kıyamıyorum!..
              
              
             Bu yazıyı okuyan hukukçulara, 
            mühendislere, akademisyenlere, devlet ve hükümet 'gişi'lerine 
            soruyorum: Ne dersiniz? Siz de hak veriyor musunuz?
              
              
             
            Veriyorsanız diplomanıza kıymaya hazır mısınız?
              
              
             Yoksa, onun gibi "YASA BAĞIMLISI" 
            olup DİPLOMACIKLARI kurtaralım mı?
              
              
             Mustafa Nevruz Sınacı
              
              
             Bilinç Üniversitesi Rektör 
            Yardımcısı
              
              
             Gönderen "BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ" 
            TÜRKİYE
              
              
             WEB: http://www.bilinc-universitesi.blogspot.com, 
            e.MAİL: gercek.demokrat@hotmail.com  
              
             
            
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         53  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
             
               GLADYO-OLİGARK; BARONLAR ve 
              HÜKÜMET
            
            
            Bilindiği üzere Gladyo, Oligark ve Baronlar uluslar arası mafya 
            kuruluşları, organize çete, yerel mafya ve ülkede faaliyet gösteren 
            bilumum kirli-karanlık, menfur işlerle iştigal suç örgütlerinin 
            tartışmasız sahibi, hamisi ve enternasyonal uzantılarıdırlar. Menşei 
            her ne olursa olsun, ülkemizde yaşanan bütün adaletsizlik, 
            hukuksuzluk, rüşvet-iltimas, hak gaspı, yasa dışı edinim, hırsızlık 
            ve yolsuzluğun yuvalandığı lâğım kanalının karanlık kapısı sonunda 
            bunlara çıkar. Diğer bir anlamda milli devlet düşmanı, siyaset 
            simsarı ve din tüccarı kesimlerin hamisi de bunlardır, anası da, 
            babası da… Anarşi, terör, tedhiş ve menfur tehditlerin de…
            Halka 
            ve ülkeye Allah rızası için hizmet sevdası için çırpınan namuslu 
            insanların, fazilet anlamında siyaset, meşru ve yasal hükümetlerin 
            de baş belası bunlardır.  
            Bilumum kirli, karanlık, insanlık 
            aleyhine, menfur ve meş’um işlerin hamisi de…  
            Burada 
            çok yakın tarihli bir itiraftan yola çıkarak konuyu derinleştirmek 
            istiyorum:
            AKP’nin (!) Ankara Büyük Şehir 
            belediye başkanı Melih Gökçek 19 Şubat 2009 günü konuk olduğu bir 
            programda; “Gladyo ile mücadele ediyoruz. Ne pahasına olursa olsun 
            iki büyük şehirden birini alarak AKP’yi sarsmak ve 29 Mart’tan sonra 
            erken seçime zorlamak istiyorlar” kabilinden bir lâf etti. Melih’in 
            karşısına dikilmiş 8-10 sorgucu, bu çok ciddi ifade veya itirafı 
            önemsemedi, ciddiye alıp üzerinde bile durmadılar..
            
            Aslında benzer sözler AKP kurmayları tarafından 6 yıldır söylenip 
            durmakta.
            Meselâ, Adalet Bakanı iken Cemil 
            Çiçek’in “Hükümet olmak yetmiyor. Size, halka söz verip vaat 
            ettiklerinizi yaptırmıyorlar… Çoğu kez eliniz kolunuz bağlanıyor” 
            demişti. Bu ve buna benzer olmak üzere TBMM kürsüsü, özel ortam ve 
            medya önünde ‘tıpkı bir itiraf ve halka şikâyet (acz-sızlanma) gibi’ 
            söylenmiş yüzlerce yakınma var.
            
            
            Bu 
            minvalde en komik örnek Yıldırım Akbulut zamanında yaşandı.
            
            Gönüllü Kültür Teşekkülleri Birliği’nin Kocatepe Konferans Salonunda 
            yapılan bir toplantısındayız. Küsüde Başbakan Yıldırım Akbulut, ben 
            de İKO Genel Başkanı ve delege sıfatıyla orada bulunuyorum. Devlet 
            ricalinin ekseriyeti ve bakanların yarısından fazlası da orada.. 
            Sayın Akbulut hükümet işlerinden ve önü alınamayan ülke 
            sorunlarından öylesine sızlandı, yakındı, şikâyetlendi ki, 
            dayanamadım ve ayağa kalkarak doğrudan bir soru sordum:
            - 
            Sayın konuşmacı, ülke sorunlarını büyük vukufla ve fakat derin bir 
            yakınma ile dile getiriyorsunuz. Bu iyi. Fakat burada bir hususun 
            açıklığa kavuşması gerek!...
            - 
            Nedir o?...
            - Bu 
            elim safahat sürecinde ‘acaba’ başbakan ne yapmaktadır?  
            
            Akbulut hiç tereddüt etmeden derhal cevap verdi:  
            - BEN 
            BAŞBAKAN’M!.... 
             
            Bu 
            konuşma, her ne kadar salonda gülüşme, söyleşme, sitemkâr alkışlar 
            ve Akbulut’un fark edilir biçimde şaşkınlık, mahcubiyet ve 
            kızarmasına neden oldu ise de maksadına ulaştı. Başkaca diyecek söz 
            bulamayan Akbulut, bir yandan notlarını toparlayıp, acele hazır 
            olanları selamlayıp kürsüden indi.
            O 
            sırada Manisa (eski) Milletvekili Vehbi SINMAZ; “Şikâyet 
            zayıflıktır” diyordu…    
            DEMEM O Kİ;
            
            İcranın şikâyet, yakınma ve sızlanmaya hakkı yoktur. Hükümet, 
            hükmetmektir.  
            
            Yürütmenin miyarı (ölçüsü) adalet, hakkaniyet ve hukuktur. Hüküm 
            adalet iledir.
            
            Adalet, Atatürk ilkeleri, Türk İnkılâbı, Kurucu Unsur, Anayasa ve 
            Kanun esaslarıdır.
            Melih 
            veya bir başkası ‘gladyo baronlarına karşı mücadele veriyoruz” 
            derse, adama sorarlar: “Eğer bu devlette hükümet (yürütme) yasama ve 
            yargı varsa, gladyo ve baronlar niye var?, hükümet adalet, hukuk ve 
            hakkaniyetle hükmediyorsa, ortalık neden zanlı, suçlu ve suç 
            örgütleriyle dolu?, bütün güç, kurum ve kuruluşlarıyla devlet, 
            (hükümet) anarşi, terör, tedhiş, organize çete ve diğer 
            hırsız-yolsuz güruhun üstüne gidemiyorsa; Ya acz içinde zaafla malül 
            veya “tencere dibin kara, seninki benden kara” misal ‘kendinden 
            yana’ çekinceleri var demek değil midir? Üstelik ‘herkese lâzım olan 
            adalet’ niçin? Suçlular üzerinde Demokles’in kılıcı, namuslu, 
            dürüst, onurlu-sorumlu yurttaşlar için himmet ve hamiyet olarak var 
            edilmez? .  
            Örneğin: Kemal Kılıçdaroğlu'nun 
            ortaya çıkardığı ve AKP genel başkan yardımcısı Şaban Dişli'nin 
            istifasıyla sonuçlanan 'anlaşma', diğeri Vatan Gazetesi'nin ortaya 
            çıkardığı ve CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen'e ait 
            'anlaşma' ve Sevigen’in istifası..
            
            
            Ya 
            sonrası?
             
            Bunlar 
            yargılandı mı? Sorgulandı mı? Vekil sıfatları ellerinden alındı mı?
            Hayır, 
            hayır… Peki, neden ve niçin?
            Hiç 
            ‘kürsü masuniyetini’ aşan dokunulmazlık olur mu?
            
            Asil’in kullanamadığı bir yetki, nasıl olur da vekil’e verilebilir?
            
            Üstelik, milletvekili istifasının ‘genel kurul onayına’ bağlı olması 
            ne garabet!..
            
            Asil’in istifası tek taraflı bir kurum iken!...
            Bu 
            bağlamda tam bir iftira, itiraf, fesat, hesaplaşma kampanyasına 
            dönen seçim sath-ı maili!.. Ya tam da bu ortama denk gelen ve 
            Türkiye’yi teğet geçtiği iddia olunan küresel kriz? Gün be gün bir 
            aile faciası, cinnet, intihar, soygun-vurgun ve yolsuzluk 
            haberleriyle tırmanan gerilim.. Zenginler ve fakirler arasında 
            giderek büyüyen uçurum.. Devasa boyutlara varan yolsuzluk, 
            onursuzluk ve soysuzluk ekonomisi.. Eşitlik, hak, adalet ve tam 
            rekabet ilkelerine aykırı takipsiz, denetimsiz, serbest (!) piyasa 
            ekonomisi… Gelişmelere paralel giderek artan cehalet, yoksulluk, 
            halkı iliklerine kadar sömüren (tam gaz giden) yolsuzluk, fahiş 
            piyasa, hırs ve ihtirasa ne demeli? Ortalık kene, sülük, bit-pire, 
            vampir, domuz ve akrep kaynıyor.
            Müthiş bir gelir adaletsizliği, 
            maaş-ücret düşüklüğü, onur kırıcı-insanlık dışı sefalet, fakrü 
            zaruret ve milletin % 95’inin yaşadığı garip guraba hali neden? 
            Devletin tapusu fert, fert bu milletin nüfus kâğıdı değil mi? Yoksa 
            nedir?  
            İşte 
            bunun sebebi; Yukarda bahse konu baronlar, koza, kripto, oligark ve 
            gladyo…
            Peki, 
            Allah aşkına hani ‘hükmeden güç’ yani, hükümet nerede?
            Dağda 
            eşkıya kol geziyor, Mehmetçik kalleşçe kurşunlanıyor;  
            
            Allahın günü evler, iş hanları, dükkânlar ve mağazalar soyuluyor; 
            Şehirlerde anarşi, terör, tedhiş, baskı, zulüm ve işkence kol 
            geziyor, taciz-tecavüz diz boyu; Polis nerede?
            
            Siyaset şirketleri ‘millet iradesinin’ yerine kendilerini koyup aday 
            belirliyor; Köşe başlarını tutan ve Belediyelerde yuvalanan amansız 
            şehir eşkıyaları vatandaşları fahiş fiyat, fahiş kâr, 
            rüşvet-iltimas, ayırma-kayırma, yandaş-yoldaş saltanatı, görevi 
            kötüye kullanma, ihmal ve suiistimalle Ermeni, Yunan veya Rum’un 
            değil, ‘kendi öz milletinin’ milletin anasını ağlatıyor; Anayasanın 
            amir hükmü ve Cumhuriyetin çimentosu adalet ve hukuk ilkelerine 
            rağmen birileri ortaya çıkıp: Kürtçe anadil olarak okutulsun, TBMM 
            ve devlet dairelerinde konuşulsun; Ermenilerden özü dilensin ve 
            soykırım (yalanı-iftirası) tanınsın… diyebiliyor!..
            
            SORUYORUZ: Adalet ve Hukuk nerede?...      
            
            Memlekette hikmetle/adaletle hükmeden meşru bir hükümet varsa, 
            oligark, gladyo ve baronların (gladyatörlerin) ne işi var? Bence 
            mesele çok vahim ve derindir. Topyekün acil bir temizlik, aklanma, 
            ayıklanma, toplumsal bir yüzleşme ve hesaplaşma zorunlu hale 
            gelmiştir.
            Bu vebal ve sorumluluk mevcut 
            partilerin tamamına aittir.
             
            Biline 
            ki, esas suçlu, zorunlu hale gelen bu ayıklanma, arınma ve ulusal 
            temizlikten kaçan ve kıvırtandır. Herkes tez elden evinin önünü 
            süpürmeli, eteklerindeki taşı dökmeli ve hiç olmazsa bu seçim sath-ı 
            mailinde bu yüzleşme ve hesaplaşma gerçekleştirilerek bütün 
            bataklıklar kurutulmalıdır. Yanlış anlaşılmasın. Lâğım üzerine 
            ‘BEYAZ SAYFA’ değil!...
        
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         54  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
           
          MİLLİ DAVA (KIBRIS) GERÇEĞİ  
          
            -             
            Web sitesinde milletten iane (bağış) dilenen kıytırık bir İngiliz 
            milletvekili, şu sıralar Türkiye aleyhine atağa kalktı. TukishForum 
            penceresinden baktığımızda Rum-Yunan ve İbrani lobileri ve Ermeni 
            diyasporası ile çok sıkı-fıkı ilişkiler içinde olduğu görülüyor.  
 
            -             
            Maznun’un (zanlı, şüpheli, potansiyel sanık) adı: Andrew Dismore. 
            Menfur yayın, iftira ve karalama yazılarını yayınladığı site adresi 
            şöyle: http://www.andrewdismoremp.com,
 
            - Bu link Andrew Dismore'in sitesine 
            ait. İngilizce bilenler lütfen açıp ibret için baksınlar.  
 
            -             
            Mesele şu ki; bu menfur şahıs, dâhili-harici bedhahlarla iştirak ve 
            işbirliği halinde yine Türkiye aleyhine furyalar ve kumpaslara 
            girerek, başta Kıbrıs konusu olmak üzere; Bizdeki menfur 
            özürcülerle, Kıbrıs’ta vaki toplumlararası (!) müzakerelere paralel 
            sözde Ermeni soykırım yalanlarını ısıtıp tetiklemeye başladı.   
 
            -             
            Kefereye ilk cevap; “Turkish Reconciliation Front-UK, Ingiltere 
            Türkleri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği”nden geldi.
 
            -             
            ANDREW DISMORE'A CEVAP: SIKIYSAN GEL DE AL!..
 
            -             
            Satırı satırına son derece önemli ve anlamlı ve üstelik İngiltere de 
            kurulu bir Türk Sivil Toplum Kuruluşu’ndan gelen tokat gibi cevabı 
            aynen naklediyorum:
 
            -             
            Hiç bir bilimsel dayanağı olmayan sözde Ermeni Soykırımı yalan ve 
            iftiralarına her fırsatta sarılan ve her konuda izlemiş olduğu Türk 
            düşmanı tavır ve söylemlerle yüce Türk milletini inciterek rencide 
            etmeye çalışan İngiliz Milletvekili Andrew Dismore'a  Turkish 
            Reconciliation Front–UK ve İngiltere Türkleri Day. ve Yard. 
            Derneğinden cevaptır:
 
            - 
            “Türkiye'yi Kıbrıs'ta işgalci olarak tanımlayan ve Türk askerinin 
            adadaki asker sayısını azaltmasını ve Kıbrıs'ı (GKRY) tanımasını 
            isteyen Andrew Dismore adada yasayan binlerce Kıbrıs Türk'ünün 
            varlığını nasıl oluyor da bir kalemde silip atıyor.1571'de Lala 
            Mustafa Paşa'yla yani 417 senedir devam eden Türk varlığını bir 
            çırpıda atmak şu ana kadar hiç bir dış güce nasip olmadıysa bundan 
            böyle de Türk kalacaktır..Ve buna dünyadaki hiç bir güç engel 
            olamayacaktır. Bu yüzdendir ki Kıbrıs üzerinde gizli ve hain 
            emelleri olan her kim, hangi ülke ve hangi gizli güçler topluluğu 
            varsa bu hayallerinizden vazgeçme zamanınız gelmiştir artık. Sizlere 
            politik bir dil kullanmanın hiç bir faydası olmadığını çok iyi 
            biliyoruz. Çünkü kurmuş olduğunuz kurum ve kuruluşlarla ve zayıf 
            karakterli işbirlikçi hainlerle politik arenada kazanmanın sinsi 
            (menfur) hesapları içindesiniz.
 
            - Türk 
            insanını her coğrafyada olduğu gibi haince, alçakça ve kalleşçe 
            arkadan vurmaya çalışıyorsunuz. Türk'ün essiz karakterini 
            yozlaştırmaya, vatansever ve milliyetçi duygularını zayıflatarak 
            yiğitçe savaşarak alamayacağınız şeyleri haince ele geçirmeye 
            çalışıyorsunuz.
 
            - Kıbrıs Davasına onurunu vermiş 
            isimleri küçük düşürmeye çalışıyor, yüce insan Fazıl Küçük’ün 
            resimlerini Kıbrıs pullarından çıkartıyor, Dr. Rauf Denktaş’a 
            düşmanca duygular besliyor ve büyük kurtarıcı, essiz önder Mustafa 
            Kemal Atatürk'ün adını ders kitaplarından çıkartma cüretini 
            gösteriyorsunuz. Bunları yaparken Andrew Dismore denilen şahısla 
            aynı hizada hareket ettiğinizi görebiliyor musunuz.? Bu yüzdendir ki 
            Andrew Dismore'a  ve Kıbrıs’ı pazarlamaya çalışan hain güruhuna 
            buradan bir tek cevap veriyoruz. Sitende insanlara bağış yapmaları 
            için yalvararak zaman kaybedeceğine biraz tarih kitaplarına zaman 
            ayır!
 
            - 
            Bilesiniz ki! Kıbrıs her zaman Türk'tü Türk kalacaktır! Sıkıysa Gel 
            de Al!..  
 
            - 
            Turkish Reconciliation Front-UK, İngiltere Türkleri Day. ve 
            Yardımlaşma Derneği”
 
            -             
            İşte bu menfur tetikçi ve provokatörler sayesinde tıpkı, hiç olmayan 
            bir meseleyi sanal ortamda hayalen üretip “sorun” gibi sunmak, 
            devleti, insanları ve kamuoyunu meşgul etmek suretiyle milletin 
            kimyasını bozmak, lânetli özürcüler listesinde isimleri yazılı 
            ihanet şebekesi ve yeryüzüne dağılmış Andrew Dismore gibi insanlık 
            düşmanları için meşgale haline geldi.  
 
            -             
            Örneğin etnik köken, anadil, siyasal-sosyal haklar ve Kürt sorunu 
            (!) vb…
 
            -             
            Yine bu güruhça dillendirilen ve barış’ı sorun’a dönüştüren Kıbrıs 
            meselesi..
 
            - Her ne kadar kalkışmacıya verilen 
            cevap uygun ise de bizim de diyeceklerimiz var. .
 
            -             
            Gerçek şu ki; Türkiye’nin başına ‘sorun-sorun” diye dert açanların 
            kendileri sorun.  
 
            -             
            Üstelik durup dururken sorun yaratanların ve bizatihi sorun 
            olanların kahir ekseriyeti etnik kök olarak Ermeni, Rum-Yunan, 
            İbrani, hâsılı dönme-devşirme veya sabetay çıkıyor. Ne gariptir ki, 
            Kürt sorununu dillendirenlerin arasında Kürt, alevi sorunu 
            diyenlerin arasında bir tane dahi Müslüman yok. Milli Dava Kıbrıs 
            konusunda, Türkiye’ye karşı AB tezleri ile karışık Rum-Yunan 
            politikalarını (Akritas Plânını) savunanların da tamamı aynı orijin…
            
            
 
            - Dahası bunlar çok rahatlıkla yalan 
            söyleyebiliyor, tarihi tahrife yelteniyor, fütursuz iftira ve 
            tefrikalarla ‘demokratik (!) hakları istismar’ devleti suiistimal ve 
            kamu vicdanını taciz ve tarumar ediyorlar. Neden oldukları yanlış 
            yönlendirme, gündem saptırma, derin tahrik ve alenen suça 
            teşviklerin faturası çok ağır. Bu faturaları kendileri yahut 
            akredite oldukları bedhahlar değil bizzat Türk milleti ve Türk 
            devleti ödüyor.  
 
            - 
            Şimdilerde kendini bilmez biri artistlik olsun diye ‘ben de 10 Rum 
            öldürdüm” deyince kıyametleri kopartan ve soluğu AİHM de alan GKRY 
            Rumları ve Yunanlılara rağmen; Ortada apaçık Mahkeme kararı olmasına 
            rağmen harekete geçmeyen ve bil-mukabil dava açmayan, bu güne değin 
            ödenmiş haksız ve yolsuz tazminatları geri istemeyen hükümete 
            şaşıyorum!..
 
            - GÜNEŞ BALÇIKLA SIVANMAZ          
             
 
            - Her ne 
            hikmetse, hâlihazır Kıbrıs’ta yaşanan barış; Barış’ı ‘sorun’ olarak 
            algılayan iç ve dış düşmanlar yüzünden AB nezdinde gerçekten de 
            Türkiye'nin kendini anlatamadığı ciddi bir ‘dış sorun’ haline geldi. 
            Sürece bakarsanız, burada da yukarda bahsettiğim dönme ve 
            devşirmelerden müteşekkil oligark, koza ve kriptoların kirli 
            marifetlerini görürsünüz.  
 
            - Özellikle Avrupa Birliği'ne tam 
            üyelik süreci olarak lanse dilen, gerçekteyse AB’ye bağlanma 
            sürecinden başkaca bir şey olmayan gidişatta konunun gündeme 
            gelmesiyle birlikte, "Kıbrıs'taki işgale son verilmesi" çağrıları da 
            arttı. Öte yandan, Kıbrıs’ta iki toplum arasında sürdürülen 
            görüşmeler tam anlamıyla yüz karası, utanç ve hicap verici..
 
            - 
            Görüşmeler uzayıp, Türk toplumu ihanetin boyutunu kavradıkça, Milli 
            Kahraman Dr. Rauf Denktaş’a komplo düzecek ve suikastlar 
            düzenleyecek kadar azgınlaşan-çılgınlaşan bazı monşerler, iç odaklar 
            ve paralel dış mihraklar telâş, panik ve acz içinde kıvranarak 
            saldırıya geçtiler. Bir yandan aba altından sopa gösterip, diğer 
            yandan "Eğer, Kıbrıs'taki işgale son vermezseniz AB'ne tam üyeliğe 
            alınmazsınız ha!" türünden tehditlere başvuruyorlar. Dahası, tüm 
            bunlar yetmezmiş gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Titiana 
            Loizidu davasındaki gibi siyasi kararlarla Türkiye’yi sanık 
            sandalyesine oturtmak istemekteler.
 
            - 
            Rum-Yunan ikilisinin taleplerine boyun eğen Batı'nın bu çağrıları, 
            kendi tarihinden kopmuş, mazisinden utanan bazı vatandaşlarımızı da 
            maalesef etkilemektedir.
 
            - 
            Sağda-solda duymuşsunuzdur; "Hani canım biz de az yapmamışız!", 
            "Yahu madem Kıbrıs da Avrupa Birliği'ne giriyor biz de gireceğiz. O 
            zaman mesele yok. Hele Kıbrıs'tan bir çekilelim gerisi kolay!" 
            Bunların tamamı kirli ve kasıtlı bir dezinformasyon ürünüdür.  
 
            - Tarihi 
            tarihçilere bırakalım ama yakın tarihin gerçeklerini bile unutacak 
            kadar tarih bilincine sahip olamayan, gaflet ve dalalet içinde 
            sürüleşen toplumların başlarına çok şeyler gelebileceğini 
            hatırlatarak konuya girmek istiyorum. Hem de çok ciddi ve resmi 
            belgelerle.  
 
            - Kıbrıs'ta gerçek işgalci 
            Yunanistan'dır.
             
 
            - 
            Türkiye Kıbrıs'a Yunan işgali ve EOKA zulmüne son vermek için ‘Barış 
            Harekâtı’ çerçevesinde ve Londra-Zürich (garanti antlaşması mucibi) 
            girmek zorunda kalmıştır. Bu tarihi gerçek Rum-Yunan resmi 
            Kaynakları ve mahkeme kararlarınca da teyit edilmektedir.  
 
            - Belge 1; Başpiskopos Makarios'un 
            konuşması: 15 Temmuz 1974 Nikos Sampson Darbesi sırasında adadan 
            kaçarak canını zor kurtaran Başpiskopos Makarios'un Güvenlik 
            Konseyi'nde yaptığı konuşmasında:
 
            - 
            "Kıbrıs'ta geçen Pazartesi sabahından bu yana süregelen olaylar 
            gerçek bir trajedidir. Yunanistan'daki askeri cunta, Kıbrıs'ın 
            bağımsızlığını acımasızca ihlal etmiştir. Yunan Cuntası, Kıbrıs 
            halkının demokratik haklarına, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlık ve 
            egemenliğine en ufak bir saygı göstermeden, diktatörlüğünü Kıbrıs'a 
            da uzatmıştır.
 
            - Bu 
            darbe, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ve hükümranlığını 
            açıkça ihlal eden dış kaynaklı bir işgaldir. Sözde darbe, Milli 
            Muhafız Ordusu'nu yöneten Yunanlı subayların işidir...  
            Atina'nın düzenlediği darbe ile yaratılan bu olağandışı durumu sona 
            erdirmek için Genel Kurul üyelerine ellerinden geleni yapma 
            çağrısında bulunuyorum. Kıbrıs'taki anayasal durumun ve Kıbrıs 
            halkının demokratik haklarının yeniden teşhir edilebilmesi için; 
            Güvenlik Konseyi'ne elindeki tüm imkânları gecikmeden kullanması 
            çağrısında bulunuyorum. Daha önce de ifade ettiğim gibi, Kıbrıs'taki 
            olaylar Kıbrıs Rumlarının bir iç meselesini teşkil etmemektedir. 
            Kıbrıs Türkleri de etkilenmektedir. Yunan cuntasının düzenlediği 
            darbe bir istiladır ve sonuçlarından tüm Kıbrıs halkı, Türkler ve 
            Rumlar acı çekmektedir..." diyor. (The Cyprus Triangle sa;128- 
            Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 
            "Türk-Yunan İlişkileri" konulu 3. Askeri Tarih Semineri, sa; 
            367-372, Ankara-1986)           
 
            -             
            Belge 2; Yunanistan Temyiz Mahkemesi'nin 21.3.1979 tarih ve 2658/79 
            sayılı "Türk Ordusu'nun Kıbrıs'a müdahalesi yasaldır. Suç Yunan 
            subaylarına aittir" kararına giden yol:  1976 yılı Aralık 
            ayında bir Yunanlı, mahkemeye başvurarak, 22 Temmuz 1974'te Lefkoşe 
            üzerinde uçarken, Güney Kıbrıslı Rumların açtıkları ateş sonucu 
            düşüp parçalanan Yunan Delta Nakliye uçağında ölen oğlu için 
            tazminat talebinde bulundu. Atina Mahkemesi, 1978 yılında aldığı 
            kararda "Davacı davasında haklıdır. Hazineden tazminat alması 
            gerekir” dedi.  
 
            - Ekonomi Bakanlığı tazminatı 
            ödememek için karara itirazla temyiz mahkemesinin kararı bozması 
            talebinde bulundu. Bakanlığın bu talebi üzerine toplanan Temyiz 
            Mahkemesi 21.3.1979 tarih ve 2658/79 sayılı kararı aldı. Karar 
            şöyle: "Davacı tarafından öne sürülen iddiaların gerçek olduğu, 
            mahkememizce yapılan araştırma sonucu kanıtlandı. Zürich Anlaşmasını 
            imzalayan taraflar, Yunanistan, Türkiye ve İngiltere "garantör" 
            devletler olarak, Kıbrıs'ın herhangi bir devlet ile birleşmesini ya 
            da bölünmesini önlemek için "Kıbrıs Cumhuriyeti"nin güvenliğini 
            garanti altına alıp koruyacaklarına dair taahhütte bulunmuşlardır. 
            1974 Temmuz ayının ilk haftası içinde Kıbrıs Devlet Başkanı Makarios, 
            adada görev yapan bazı subayların, darbe girişimi hazırlığı içinde 
            bulunduklarını ve kendisini öldürmeyi planladıklarını öğrenmiş ve 
            durumu Atina'ya duyurarak, Yunanistan Devlet Başkanı General 
            Gizikis'ten önlem almasını istemiş olmakla; Atina'daki yönetim, bu 
            talebe resmi bir cevap vereceği ya da önlem alacağı yerde, 15 Temmuz 
            1974'te, General Yoannidis, Makarios'a karşı, Kıbrıs'taki Yunan 
            Birliğinin Komutanı General Yorgitsis ve General Yanakodimos ile 
            birlikte 102 Yunan subayının da yer aldıkları darbeyi gerçekleştirdi 
            ve Makarios'u öldürmeye teşebbüs etti. Lefkoşe'deki Başkanlık Sarayı 
            ağır silahlarla ateşe tutulmuş, Başkan Makarios bu saldırıdan bir 
            mucize eseri olarak kurtulmuştur. Kıbrıs Anayasası asi Yunan 
            subayları tarafından çiğnendikten sonra, Nikos Sampson başa 
            getirildi. Türkiye ise 20 Temmuz 1974'te yaratılan fiili durum 
            nedeniyle, hukuki haklarını kullanarak Kıbrıs'a müdahalede 
            bulunmuştur." (http://www.inaf.gen.tr), (e-mail: info@inaf.gen.tr ) 
            İşte “Milli davada haklılığın ve hukuka dayalı güçlülüğün belgeleri” 
            Buna göre cari hükümet ‘haklılığa dayalı’ gücünü kullanmalı, 
            ağırlığını koymalı ve komediye son vermelidir!
 
            -          
            Yunanistan Temyiz Mahkemesinin bu kararının ardından neler olduğu 
            merak edilebilir. Onu da özetleyelim;
 
            - Temyiz 
            kararıyla  zamanın Savunma Bakanı Evangelos Averof güç duruma 
            düşer. Savunma Bakanlığı'ndan Ekonomi Bakanlığına gönderilen 12.6. 
            1979 tarih ve F-800/109-B5849 sayılı gizli yazıda, Bakanlığın her ne 
            olursa olsun mahkemeye tekrar başvurmaması ve düşen uçakta ölen 
            askerlerin ailelerine tazminatların sessizce ve problem yaratılmadan 
            ödenerek meselenin kapatılması istenir. Mahkeme kararı, zamanın 
            Yunan hükümeti ile yargı organlarını da birbirine düşürür. Başbakan 
            Konstantin Karamanlis imzasını taşıyan; "Kıbrıs ile ilgili davalar 
            açılmadan önce hükümete bilgi verilecek ve onay alınmadan davaya 
            bakılmayacaktır. Milli nedenler, Türk istilasına yol açan 
            sorumluların, sonsuza kadar yargılanmamalarını gerektiriyor" 
            şeklindeki yazı Adalet Bakanlığı'na gönderilir. Yazı büyük tepkiye 
            neden olur. Adalet Bakanlığı'nın Başbakanlığa gönderdiği 14289/78 
            sayılı cevabi yazı şöyledir; "Vatandaşların menfaatlerinin 
            korunması, gerçeklerin aydınlığa kavuşmasıyla mümkündür. Hiçbir 
            kuvvet, adaleti, gerçek sorumluları ortaya çıkarmaması konusunda 
            susmaya mecbur edemez." Bu gelişmeler üzerine zamanın Başbakanı 
            Konstantin Karamanlis, "Yunanistan aleyhine kullanılabilir" 
            gerekçesiyle Temyiz mahkemesi kararının kamuoyuna duyurulmasını 
            yasakladı. (Yunanistan Temyiz Mahkemesi kararı ve karara ilişkin 
            gelişmeler, Uluslararası İlişkiler Araştırma Merkezi İnaf'ın 
            Aralık-200 tarihli bülteninden alınmıştır.) Dr. George Nakratzas.  
            '1960 Anayasasını İhlal Eden Makarios'du'" başlıklı haberi:  
 
            - 
            "Hollanda'da ikamet eden Yunan asıllı Dr. George Nakratzas, 
            Yunanistan Komünist Partisi Yeniden Yapılanma Merkez Komitesi'nin 
            yayın organında yer alan makalesinde, Rum tarafının Enosis hayalini 
            ve Rum barbarlığını gözler önüne serdi.  
 
            - Dr. 
            Nakratzas, Kıbrıslı Türk ve Rum ortak yönetiminden oluşan 1960 
            Kıbrıs Cumhuriyeti'nin anayasasını ihlal edenin, Kıbrıs Türk tarafı 
            değil, Başpiskopos Makarios olduğunu vurguladı. Dr. Nakratzas 
            makalesinde, Başpiskopos Makarios'un Enosis hayaliyle 1960 
            Anayasası'nın 13 maddesinde değişiklik yaparak, Türk tarafını 
            ortaklık cumhuriyetinden dışladığını ve hemen ardından 21 Aralık'ta 
            Kıbrıslı Türkleri katletmek amacıyla saldırı başlattığını yazdı. 
            Makarios'un, Türk tarafının anayasadaki değişikliği reddetmesini 
            dünyaya "Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti'ne itaatsizlik" şeklinde 
            duyurduğunu, ancak bunun tamamen gerçek dışı olduğunu vurgulayan Dr. 
            Nakratzas, "Yasal açıdan bakılacak olursa, anayasayı tek yanlı 
            olarak keyfi şekilde ihlal etme girişiminde bulunan Kıbrıslı Türkler 
            değil, Makarios'du dedi. Dr. Nakratzas, Kıbrıslı Türklerin, 1963 ile 
            1967 yılları arasında, Sampson, Yorgacis ve Lissarides tarafından 
            yönetilen çetelerce öldürüldüğüne işaret ederek, "Bu konuda genç 
            Yunanlıların bir fikri yok" dedi ve bu katliamlarda "Kıbrıs 
            Hükümeti" olarak adlandırdığı Rum yönetiminin büyük sorumluluğu 
            bulunduğunu vurguladı.
 
            - Rum 
            tarafının kayıplar konusunu propaganda haline getirdiğini ve gerçek 
            kayıp sayısının açıklanandan çok daha az olduğunu BM belgelerinden 
            alıntılar yaparak makalesinde gözler önüne seren Dr. Nakratzas, 
            21.12.1963 ile 8.06.1964 tarihleri arasında kayıp olduğu resmen 
            açıklanan Kıbrıslı Türklerin sayısının 232 olduğuna dikkati çekti. 
            Nakratzas, "Bu dönemde sadece 43 Rum'un kayıp olduğu belirlenmiştir. 
            Bu rakamlar BM Genel Sekreteri'nin S/5950 sayılı raporundan 
            alınmıştır" diye konuştu. Nakratzas, kayıplar konusundaki gerçekler 
            bu iken, Rum basınının devamlı şekilde ellerinde sevdiklerinin 
            fotoğraflarını tutan Rum kadınların resimlerini yayınladığını, ancak 
            kayıplar hakkında bilgi edinmeye çalışan Türk kadınların 
            fotoğraflarına bugüne kadar hiç yer vermediğine dikkati çekti.
 
            - 
            1963-1967 yılları arasındaki katliamlardan Rum Yönetimi'nin sorumlu 
            olduğunu da vurgulayan Dr. Geroge Nakratzas, Rum Yönetimi'nin Avrupa 
            Birliği'ne giriş müzakereleri sırasında iki soruya yanıt vermesi 
            gerektiğini belirtti ve bu soruları şöyle sıraladı:
 
            - 
            "Kıbrıs Hükümeti Kıbrıs Türk Devletini tanımayı reddediyor veya 
            gevşek bir Türk- Rum Konfederasyonunu kabul etmiyorsa,  geriye 
            kalan şu iki çözümden hangisini düşünüyor?  
 
            - A) Kıbrıslı Türklerin 1963 
            öncesinde yaşadıkları köylere geri dönmelerini mi, yoksa B) Kıbrıslı 
            Türklerin 11 yıl mahsur kaldıkları enklavlara geri dönmelerini mi?  
 
            -              
            Son Söz: TC hükümeti ve Cumhurbaşkanı Talat bu gerçeği mutlaka 
            dikkate almalıdır!..
 
           
          
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         55  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
             
               CUMHURİYET’İ FAZİLET’E İBLAĞ
            
            Bu 
            biraz “DAVOS’TA SON TANGO!” yazımın devamı olacak. 
            Zira 48 yıldır uygulanan ‘aykırı’ bir senaryo var ortada. Ne 
            demiştik? Olaylar zincirlemedir, birbirini kovalar ve tamamlar. 
            Süreç AB’ye girme değil, her şeye rağmen apaçık bir ‘bağlanma’ 
            oyunudur. Süreç içinde Davos’u bir halka olarak görmek gerek. Aksi 
            takdirde, zaman tuzağına düşülmez, sürede müsavat (eşitlik) ön 
            görülür, moderatör’e değil; Progrom ve soykırım suçlusu İsrail’e 
            ders verilir, diplomasi askıya alınır, başta M60 tank ihalesi olmak 
            üzere iki ülke arasında vaki bütün projeler büyüteç altına konulur 
            ve 28 Şubat’tan itibaren yoğunlaşan anlaşma ve ilişki trafiği 
            dondurulurdu.
            Aradan 
            geçen zamana rağmen hiç birisi oldu mu? Maalesef olmadı!..
            En 
            azından, yaşasaydı Atatürk, demokrasi Şehitleri Menderes ve Zorlu 
            olsa böyle yapardı. Çünkü onlar, hayatlarını seçim kazanılması, bir 
            süre daha vekil kalınması gibi bencil ihtiraslara değil, ebed-müddet 
            Türkiye, fazilet anlamında Cumhuriyet, hak-adalet ve hâkim-hükümran 
            bir hukuk idealine adamışlardı. Olması gereken bu idi. Ama öyle 
            olamadı!..
            Peki, 
            neden ve niçin? Çünkü son 48 yılda anlayışlar ve kavrayışlar 
            ‘strateji’ değişti.
            
            Türkiye Cumhuriyeti kuruluş amacından saptırıldı. Atatürk ilke ve 
            inkılâpları tarihe gömülerek hafızalardan silindi. Nevi-i şahsına 
            münhasır (kendine özgü) olması gereken TC’ nin yönü (DYP’nin ihtiyar 
            atı gibi) tefessüh etmiş batıya çevrildi!.. Bu bağlamda Cumhuriyet 
            ’in temel ilke ve maddi-manevi değerleri, başta demokrasi olmak 
            üzere adalet ahlâkı ve hukukun mutlak gereği kuvvetler ayrılığı 
            (yargı-yasama-yürütme) özgürlük ve hükümranlık hakkı AB kriterleri 
            ve çifte standart kurbanı edildi. TC Mahkemeleri AİHM’nin altına 
            düştü.Yani Davos; yıllarca ezilen Türk milleti’nin tükürükle bile 
            boğabileceği Güney Kıbrıs Çetesi, tebaadan Yunanistan, tefessüh 
            etmiş AB ve düne kadar Osmanlı’ya vergi veren ABD tarafından 
            rencidesi, istismarı ve alçakça sömürülmesi nedeniyle kısmi heyecan 
            yaratmıştır. Dolayısıyla bu çıkış Türk Milleti’nin hasret kaldığı 
            bir duruş, meydan okuma, vicdanen dışa vurma ve sinerjik ‘desarj’ 
            biçiminde algılanmış olmakla; İç politikada yararlanılan harika 
            argüman ve yerel seçimlere tahvili planlanan duygusallık.. ‘Acı 
            gerçek’ budur. Aksi takdirde mesele bir seçim arifesinde iç 
            politikada bu denli abartılmazdı!.
            Burada 
            önce Başbakan, icra heyeti ve dönem politik-ACI’larının mutlaka 
            bilmesi ve hatırlaması gereken bir hakikat vardır. Cumhuriyet tek 
            başına bir hiçtir. Ancak ve sadece demokrasi ile birleştiği, 
            bütünleştiği takdirde bir anlam ifade eder. Yahut SSCB gibi zalimin 
            adı, soykırım, zulüm, insanlık dışı sulta, saltanat ve despotizmin 
            maske söylemi olarak kalır. Açık bir anlatımla Cumhuriyet; 
            Atatürk’ün tanımladığı “fazilet” bağlamında uygulanıp, adalet ve 
            hukuk’la fiilen yaşam boyutuna geçirilmedikçe büyük bir yalan, 
            sahtecilik ve yolsuzluktan ibarettir. Örneğin siyasi partilerin 
            delege seçimi yapmak yerine ‘aday belirleme’ yöntemi gibi!
            Cumhuriyet’in olmazsa olmaz 
            bileşenleri adalet ve hukuk ile taçlanmış demokrasidir.
            
            Derinlemesine inceleyince gördük ki, Atatürk aslında batı tarzı 
            (yozlaşmış ve çıkar kaygısıyla çürümüş) demokrasi ile sağlandığı öne 
            sürülen faydaların, Türk tipi (Türk İnkılâbı) Cumhuriyet ve 
            demokrasi (medeni siyaset) ile çok daha kolay elde edilebileceğini 
            anlatmak istemiş müteakip vecize ve nutuklarıyla bu gerçeği 
            ‘sadıklar için’ açıkça ortaya koymuştur...
            “Bizim 
            idare şeklimiz Kitaplarda adı konmuş, tanımı verilmiş yönetimlerden 
            hiç birine benzemez bir idaredir!. Milli hakimiyet ve milli iradeyi 
            gerçekleştiren biricik idare de budur!.. Bu nitelikte bir 
            yönetimdir!. İdare şeklimizi adlandırmamız gerekirse, halk idaresi, 
            veya halk hakimiyeti deriz!.. Demokrasi’ye değil, sosyalizm'e 
            benzemiyormuş!.. Efendiler!.. Biz benzememekle, benzetmemekle gurur 
            duyarız!.. Çünkü biz bize benzeriz, efendiler!..”  
            “Bizim (sistemimiz) hâkimiyeti 
            kayıtsız şartsız milletin eline veren bir idaredir. . Gerçekten 
            bugün dünya yüzünde Millet hakimiyeti'ni bu kadar kesin sağlayıp, 
            böyle açık belirten başka bir idare yoktur!..Cumhuriyetin en asri, 
            mantıki ve namuskâr tatbikini temin eden hükümet şekli: 
            Demokrasi’dir!.. (Mustafa Kemal ‘Atatürk’ 27.1.1923)
            Şimdi 
            Davos’ta yaratılan kahraman’ı; Cumhuriyet’i fazilet’e iblâğa davet 
            ediyoruz.
            Özel 
            yazışma için adres: gercek.demokrat@hotmail.com
            WEB: http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com/
            Yayın gönderimi için adres: PK: 
            118 [06 442] Yenişehir-ANKARA
        
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        56  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
             
               DAVOS’TA SON TANGO!..
            
            
            Ülkemizde 27 Mayıs’tan bu güne ısrarla sürdürülen bir kirli oyun 
            var.  
            Zaten o büyük kırılma, 11 Kasım 
            1938 şeametinden sonra gelen ikinci karşıdevrim ve meş’um sapma 
            Türkiye’yi çökertmek içindi.
            Bu gün 
            akredite medyanın adını utanmadan, ar, hayâ etmeden, tam bir kast-ı 
            mahsusla ‘Ergenekon’ koyduğu Ümraniye davasına esas cürüm ve 
            caniyane emellerin tahakkuk mebdei ve milâdı da aynı tarihe rastlar. 
            (İşte bu nedenledir ki, bahusus dava ve soruşturmanın 48 yıl geriye 
            kadar uzanmasını ve 27 Mayıs’ı da içine alan tam bir hesaplaşma ve 
            yüzleşme ‘temiz eller operasyonu’ olmasını istemekteyiz.)  
            
            Demokrat Parti tarafından (Halk Partisinin şiddetli muhalefetine 
            rağmen) kanlı Kıbrıs olaylarını önlemek ve Milli davayı koordine 
            etmek için kurulan Genelkurmay Özel Harp Dairesi Başkanlığı ile 
            1960’a kadar bu dairenin iştigal ettiği yegâne kritik konu olan 
            TMT’yi suçlamak, büyük haksızlık, yalan ve iftiradır. Nitekim 27 
            Mayıs’ın önce kendi Genelkurmay Başkanı’nı yediği ve Türk Ordusunda 
            tarihinin (8.800’leri bulan her derece ve düzeyde) en büyük 
            tasfiyesini gerçekleştirdiği ve TSK’nın Atatürkçü unsurlardan 
            bütünüyle ayıklandığı da asla unutulmamalı.. Dolayısıyla, ‘Encümeni 
            Daniş’ 12 Mart, 12 Eylül ve sürecin bekraund’u 28 Şubat da bu 
            bağlamda büyüteç altına konulmak, araştırılmak-soruşturulmak ve 
            muhakeme edilmek zorundadır. Aksi taktirde sadece ahtapotun bir kolu 
            kesilmiş olacak, menfur beyni ve hain gövdesi hükmünü sürdürmeye 
            devam edecektir!..
            Yani, 
            milli birlik komitesi bu örgüt’ün günümüze uzanan ilk temeli, İsmet 
            İnönü’de bir numarası idi. (Araştır: Encümeni Daniş) Sonra bunun 
            yerini A. Atila Sözer tarafından isim ve eylem bazında bütün 
            ayrıntılarıyla açıklanan ‘karayılan’ örgütü (gladyo) aldı. Bu kitap 
            ilk baskısının yapıldığı dönemde yolsuzluklardan sorumlu Devlet 
            Bakanı Orhan Kilercioğlu’na verildi. Akabinde de tebahur etti, 
            piyasadan kayboldu, buharlaştı. (Bak: Karayılan Doktrini-devrimci 
            güçler, A.Atila Sözer, Saycom-kırmızı kurdele, http://www.gittigidiyor.com/)
            İsmet 
            İnönü’nün Lozan’dan itibaren üstlenerek yürüttüğü gerçek misyonu da 
            Anayurt Gazetesi yazarı Hasan Hüseyin Memiş’in ‘Diken’ isimli 
            kitabından öğrenebilirsiniz. (Diken, Hükümet Sistemleri, Akasya 
            Kitap, Mayıs-2007, Ankara) Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun AB sürecine 
            ilişkin değerlendirmeleri ve Yılmaz Dikbaş’ın bu süreçte oynanan 
            oyunlara dair kitaplarına bir göz atarsanız sanırım ‘oynanan oyun’ 
            bütün boyutlarıyla ortaya çıkacaktır.
            MESELA!... 16 Şubat 1999 tarihinde 
            terör ve tedhiş örgütü başı Abdullah Öcalan’ın, Kenya`nın Başkenti 
            Nairobi`de derdest edilerek Türkiye`ye getirilmesini, 56. hükümet’in 
            başı Bülent Ecevit’in ‘kahraman’ ilân edilişini ve akabinde 18 Nisan 
            1999’da erken Genel Seçime gidilmiş olmasını nasıl yorumlarsınız? 
            Derken, hükümeti kurma görevinin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel 
            tarafından DSP Genel Başkanı ‘milli kahraman’ Bülent Ecevit'e 
            verilmesi! Böylece, Bülent Ecevit, başbakanlıktan istifa ettiği 1979 
            yılından 20 yıl sonra 5. kez Başbakanlık görevini üstlenmiş oldu. 
            Ecevit, DSP, MHP ve ANAP ile 28 Mayıs 1999 günü (Mesut Yılmaz’ın 
            ‘Milliyetçi Sol’ olarak tanımladığı) üçlü (17.) koalisyon hükümetini 
            kurdu. Bu arada, MHP 21 yıl sonra hükümete girdi. 22 yıl aradan 
            sonra il kez bağımsız adaylar (!?) (millet) vekili seçildi. Bunlar 
            hep bir tesadüften mi ibaret acaba? yoksa sahnelenen oyunun bir 
            parçası mı? Gelelim günün Davos meselesine!..
            
            3.02.2009 günü grup toplantıları ve genel kurulda mesele çözüldü, 
            suçlu moderatör!..
            Zaten farklı bir durum olsaydı, 
            Gazze’de soykırım yapan İsrail pilotlarının Konya’da (Bolu da 
            telaffuz edilmekte?) eğitimine son verilir, yılan hikâyesine dönen 
            2000 yılı ‘M60 tank modernizasyonu’ yolsuzluğunun üstüne gidilir ve 
            milletin kanını emen 37 temel sektör Yahudi şirketinin lisansları 
            askıya alınırdı!. Bunların hiçbirisi olmadı. Üstelik 200 nokta atışı 
            ile İsrail ateşkesi bozarak Hamas’ı suçladı. Ortada doğru dürüst bir 
            ateşkes de kalmadı.
            Peki, 
            sırada ne var? Cevap: 29 Mart 2009 Yerel Seçimleri!...
            Yani, 
            AKP’nin parlatılması ve Recep Tayip Erdoğan’a “milli kahraman” 
            rolü!..
            (*) 
            Siyaset Bilimci, Hukukçu, Araştırmacı-Yazar, 7. ve 9. dönem DP Genel 
            Başkan Yardımcısı
             
        
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         57  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
            
               - DEMOKRASİYİ ÖZELLEŞTİRMEK
 
            
            - 
            Meşruiyet; Hüküm, hikmet ve adalet iledir.
 
            - 
            Adalet, doğrudan ve dolaylı (katılımcı ve çoğulcu) demokrasi’nin 
            temel unsuru olup, uygulanması, hayat bulması, halkın refah, 
            huzur-güven ve saadet içinde yaşaması, kaynağını haklılık, doğruluk, 
            onur-erdem ve dürüstlük kavramlarından alan hukuk’un teşkil ettiği 
            yazılı kanunlardır. Yani, ‘adalet’ hükmünü ‘hukuk’la icra eder.
 
            - Esas 
            olarak kanunlar anayasaya, anayasa ise kesinlikle ve asla insan 
            haklarına aykırı olamaz. İnsan hakları, evrensel anlamda yaşama, 
            beslenme, barınma, inanma ve “inandığı gibi”, eşit, güvenli ve 
            huzurlu bir hayat sürme hakkından ibarettir.  
 
            - Hukuk, 
            münhasıran cumhurun (halkın) kendi kendini idare ettiği hallerde, 
            yani millet iradesinin devlet idaresinde hâkim unsur olabildiği 
            ‘demokrasi’ rejiminde varlığını gösterir. Bunun dışında ‘kanun-yasa’ 
            devletlerinde, demokrasi, adalet ve hukuktan bahsetmek mümkün 
            değildir. Bunlar genellikle (günümüz örmeklerinde olduğu gibi) 
            polis, jandarma (1938 -1950 Türkiye) veya çete devletleridir. Özgün 
            olarak Türk siyasetinde buna “halka rağmen halkı yönetme” denilir!.. 
            Ki, bu söylem diktatörlük, tasallut ve despotluk anlamına gelir.
 
            - Çok 
            açık ve net bir anlatımla: Demokrasinin iki mütemmim cüzü 
            (tamamlayıcı ve bütünleyici unsuru) vardır. Bunlar adalet (adalet 
            ahlâkı) ve hukuktur. Göstergesi sosyal hukuk devleti olup; 
            Uygulamada (yönetim) kamu harcamalarını olabildiğince kısan, 
            vergileri azami ölçüde azaltan, az kazanandan az, çok kazanandan 
            (lüks kullanım ve israftan) çok vergi alan, aldığı vergileri 
            tasarrufla ve en saydam biçimde kullanan hükümetler icraatı yürütür.
 
            - Bir 
            başka özellik de: Adalete sadık, millete karşı samimi dürüst 
            hükümetlerin ‘hüküm sürdüğü’ devletlerde, en basit anlamda bile, her 
            hangi bir yolsuzluk yoktur. Ayrıca demokrasi rejimini ‘gerçekten’ 
            yaşayan ülkelerde ‘özgürlük ve güvenlik’ sorunu da yaşanmaz. Çünkü, 
            ‘medeni siyaset’ ve ‘hakiki demokrasi’ bağlamında yurttaşlar haddini 
            bilir, bilmeyene haddi derhal devlet tarafından bildirilir.  
 
            - Bunun 
            sebebi hikmeti ise: “Devlet iyi insan ve iyi vatandaştan yana icraat 
            ve faaliyet gösterir.” Seçilmişler millete vekil ve hizmetkâr, 
            memurlarsa itaat ve sadakat üzeredir. Herkes hakkının, hukukunun 
            (görev ve yükümlülüklerinin) idrakinde, bilincindedir.
 
            - HAK KAVRAMI   
             
 
            - 
            Doğuştan ve doğalda var olan haklar, sonrasında adalet ahlâkı ve 
            hukuk’la desteklenip tahkim edilmek suretiyle, milli devlet ve 
            yurttaşlık bilinci (toplumsal sözleşmeler) bağlamında genişletilir. 
            Hak ve özgürlükleri kullanma biçimi budur. Ancak hiçbir gerçek kişi 
            (fert) veya kurum (tüzel kişi) bir başka kişi veya kurumun hak ve 
            özgürlüklerini gasp, tahdit, tehdit veya ihlale yetkili değildir. Şu 
            kadar ki, sadece ve yalnızca genel ahlâk, milli güvenlik ve can-mal 
            güvenliğine yönelik tehdit algılaması yahut aleni teşebbüs 
            hallerinde Millet Meclisi kararı (yasa) çerçevesinde insanlar tedip 
            (haddini bildirmek) ve terbiye (ıslah) edilmek zorundadır.
 
            - Bu 
            bağlamda özgürlükler kısıtlanabilir, tecrit (hapis) edilebilir. 
            Yahut taammüden cinayet, cinayete azmettirmek, hırsızlık-yolsuzluk, 
            nitelikli dolandırıcılık ve organize çıkar örgütleri yoluyla ölüme 
            sebebiyet ile vatana ihanet gibi hallerde ‘ölüm cezası’ meşrudur.
 
            - Şu 
            kadar ki; Yönetimi izleme-denetleme, memurin (devlet memurları) ve 
            vükelayı (milletvekillerini) muaheze (ikaz, tenkit) suç ve suçluları 
            ihbar (bildirme) görevi vatandaşın; Araştırma, koğuşturma, 
            soruşturma, muhakeme ve infaz devletin görevidir. Hiçbir ferdin veya 
            adalet cihazı hariç olmak üzere her hangi bir kurumun muhakeme ve 
            infaz yetkisi yoktur.  
 
            - 
            Müesses olan nizam (meclis ve hükümetler) hakkaniyet, adalet ve 
            hukuk görevini tam bir eşitlikle ifa ve icra etmediği takdirde 
            ‘meşruiyetleri’ sona erer. Bu durumda görev Atatürk ilkeleri ve Türk 
            İnkılâbı gereği Cumhuriyet Savcılarına aittir.  
 
            - İşte 
            Başbakan’ın (bilerek veya bilmeyerek) “demokrasiyi özelleştireceğiz” 
            ifadesinde saklı hakikat budur. Oysa söylemden “demokrasinin mabedi 
            biziz, sadece biz demokrasiyi iyi biliriz, bizim yaptığımız her şey 
            demokrasidir” anlamı çıkmaktadır. Yanılgının büyüğü budur!   
 
           
            
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           
        58  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
            
               - DEMOKRASİ, ADALET VE MEDENİ 
              SİYASET
 
            
            - 
            Demokrasi yönünden bilimsel (ilmi) disiplinin mutlak gereği ‘muğlâk 
            değil’ mutlak kuvvetler ayrılığı ilkesidir. Ya, 1924 (1928) 
            anayasasında olduğu gibi TBMM şahsında bütün (mündemiç) kuvvetler 
            birliği veya ‘Yasama, Yürütme ve Yargı’ olmak üzere birbirinden tam 
            bağımsız kuvvetler ayrılığı esastır. Bugün ülkemizde olduğu gibi 
            ‘ikisinin ortası’ yoktur.  
 
            - 
            Türkiye hariç dünyanın her devletinde ‘savcılar’ vardır. Türkiye’de 
            ise ‘milli devletin doğal bir gereği olarak’ Cumhuriyet (millet) 
            savcıları. Bu çok anlamlı bir uygulama olup; Cumhuriyet savcıları 
            adalet ve hukuku, her hangi bir erk yahut hükümet adına değil, 
            doğrudan ‘halk adına’ yürütmekle memur ve mükelleftir. Bu nedenle 
            hukukta ‘meşhut suç’ denilen ‘kişisel şikâyet ve takibe bağlı haller 
            dışında’ hiçbir istisnası olmadan (Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, 
            her derece ve düzey memur dâhil) icabı halinde her kesin ve her 
            kurumun üstüne gidebilir, re’sen soruşturma açabilir ve dava ikame 
            edebilir. Eğer uygulamada bu yoksa, ortada adalet, hukuk, yargı veya 
            demokrasi de yoktur!..  
            
            
 
            - 
            Cumhuriyet Savcıları ve Hâkimler ‘millet adına’ iş görür.
 
            - Millet 
            adına iş gören Yargı erk’i, ya Yasama-ya (TBMM’ne) bağlıdır veya 
            siyasetten arınmış yüksek mahkeme (örneğin Anayasa Mahkemesi) 
            nezdinde temsil ve ilzam olunur. Her ne şekil ve surette olursa 
            olsun hukuk devletlerinde ‘milletvekillerinin kürsü masuniyeti’ 
            hariç dokunulmazlık, ayrıcalık ve imtiyaz yoktur. Varlığı da asla 
            kabul edilebilir değildir. 
             
 
            - İşte, 
            Türk medeniyetinin binlerce yıllık mazisinden intikal ve Proto 
            Türklerden grek  (eski Yunan’a) ‘demokrasi’ adıyla tahvil eden 
            (dönüşen) ‘Medeni Siyaset’ sisteminin aslı ve esası budur. Medeni 
            siyaset asırlar içinde nizam-ı âlemi oluşturan vahiyle tahkim 
            edilmiştir. Bu nedenle ahlâken yükseklik, bilgelik ve olgunluk 
            rejimidir. Madde ve manâ barışı, olgunluk ve dinginlik (kâmil insan 
            ve şüra) bağlamında, Türk milleti’nin öz yapısında hayat bulan ve 
            gelişen bu sistem insanlık âleminin en büyük eseridir. Eser’in, 
            ‘insanlık idealini’ ortak payda kabul eden atalarımızca değil de; 
            İnsanlık düşmanlığıyla maruf Greklerce sahiplenilmesi sinsi bir 
            kurnazlık, kıskançlık, haset, ‘emperyalist emeller doğrultusunda’ 
            yozlaştırma, çürütme ve dejenere etme amaçlıdır. Rum-Yunan tarihi 
            bunu belgeleyen binlerce vakıa ile doludur.    
 
            - Bu 
            eser, hikmet ve mütekâmil medeni siyaset rejimi dolayısıyla 
            olmalıdır ki, İslâm’da ve Kur’anda herhangi bir siyasi sistem 
            vazedilmemiştir. On emirden ibaret Tevrat ve  taklit ve tahrif 
            edili ‘muharref’ İncillerde de özgün bir siyaset öğretisi, tavsiye 
            ve öngörüsü yoktur.(Bu nedenle dini siyaset veya ticatere alet etmek 
            lâikliğe aykırı ve bütünüyle insanlık dışıdır)   
 
            - 
            Türkiye Cumhuriyeti olarak kalkınmak, gelişmek, yükselmek ve 
            Atatürk' ün gösterdiği muasır medeniyet seviyesini aşmak, modern 
            bilim ve ileri-yüksek teknolojinin nimetlerine ulaşmak, ancak ve 
            sadece; Evrensel norm, standart ve kriterlerde bütün kurum ve 
            kuruluşları ile teşekkül ve tekemmül etmiş "katılımcı ve çoğulcu 
            demokrasinin” (yukarda açıklanan) medeni siyaset ve gerçek hukuk 
            devletinin yaşam boyutuna geçmesi ile mümkündür.
 
            - Zira 
            insani boyut ve bilinç toplumuna ancak ve sadece gerçek bir 
            demokrasi idaresi ile ulaşmak ve bu yolla birinci sınıf bir devlet 
            olmak mümkündür. Kaldı ki, yüksek basiret, deha ve bekasıyla bunu 
            gören, anlayan ve kavrayan, ülkemiz ve insanımızı ilk kez demokrasi 
            ile buluşturan Atatürk'ün en çok istediği, kendini adadığı ve 
            arzuladığı ideali geleneksel medeni siyaset ve demokrasi yoludur. 
            Şimdi ülkemizin Cumhuriyet ve demokrasi (söylem bazında olsa bile) 
            üzere bulunmasının da ana nedeni budur. Bu nedenle demokrasi:   
 
            - 
            "İnsanlık ideali, insanca yaşam ve bilinç toplumunun temel kaynağı 
            ve dayanağıdır", "Bireysel sorumluluk ve hukukun üstünlük ve 
            önceliği" noktasından ve "Kanunlar anayasaya, anayasalar da insan’a 
            aykırı olamaz", "Cumhuriyet-Demokrasi ve Lâiklik ayrılmaz, sarsılmaz 
            ve vazgeçilmez bir bütündür" gerçeği, siyaset bilimi ve disiplin 
            ilkesinden hareketle; "bütün medeni toplumların mutabık kaldığı, 
            insan hakları, adalet ve hukuk üstünlüğünün esas alındığı kurallar 
            bütünüdür" ilkesi dahilinde gerekli değişim, dönüşüm ve düzenleme 
            yapısal reformlar süratle hayata geçirilmek zorundadır. Eğer 
            hükümet, sözde değil, öz’de demokrat ise tabii!..
 
            - e.mail 
            (sadece özel yazışmalar içindir) :
            
            gercek.demokrat@hotmail.com  
 
            - WEB: 
            http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           
        59 
           | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
             
               YA HAKKINI VERİN YA DA, O 
              DİPLOMALARI YAKIN! (2) 
            
            
            Ülkemizde ve dünyada insanlık; Kendi tarihinin en büyük utancını 
            yaşıyor.
            Sözde 
            ‘bilgi çağı’nın 500 seçkin ve ülkemizin 100’ü aşkın üniversitesine 
            rağmen!..
            Bu 
            büyük utancın dünya boyutu ‘Türkiye boyutuna nazaran’ çok farklı…  
            Daha 
            ziyade oyun, birbirini sömürme ve kendi öz milletini koruma üzerine 
            kurgulu..
            Fakat 
            bizdeki boyut, ‘kendi halkını sömürme, keneleme ve kemirme’ üzerine 
            kurulu.  
            
            Mezarlıklar dâhil el atılan her yerden irin çıkıyor, pislik ve 
            cerahat fışkırıyor.  
            
            Elbette başta Ermenistan, Yunanistan, ABD, Almanya, Fransa ve 
            içimize sokulan ve iddialara göre önemli bir bölümü de parti 
            sahiplerinin memuru (yani parlamenter), holding medyası yazar-çizeri 
            olan; Sözde ‘aydın’ koza ve kriptolardan müteşekkil diyasporaları 
            ile ülkemizi bölmeye, parçalamaya, anayasamızı, yasalarımızı, 
            dilimizi ve dinimizi dahi bozmaya kalkışanlar da var. Ama bunların 
            tamamı içerde yaşanan yalan-talan, rüşvet-iltimas, gasp ve irtikap 
            furyasının ayrılmaz parçaları… Baş aktörlerin tamamı yüksek-yüksek 
            diplomalı, sinsi düşmandan icazetli ajan provokatörlerdir.  
            Hem 
            de, ülkemizde icraat eden, faaliyet gösteren siyasi şirketlerin 
            içinde ve dışında.
            Hele 
            şu tezahür biçimlerine bir bakalım:  
            
            Anayasa’ya göre ‘demokrasinin (!) vazgeçilmez unsuru” siyasi 
            partiler; 2820 Sayılı Kanun, tüzük ve yerleşik gelenek uyarı 
            maksimum % 5 merkez kontenjanı gösterebilecekleri ve merkez 
            yoklamasını mücbir nedenler dışında yapamayacakları halde; Noksansız 
            tamamı 29 Mart yerel seçim adaylarını “merkez yoklaması” ile 
            belirledi.  
            
            Böylece, TBMM’nin amacı, varlık nedeni, sebeb-i hikmeti ve meşruiyet 
            ilkesi olan: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi bir kez 
            daha paspas yapıldı, hayâsızca ve hunharca çiğnendi. Cumhuriyet 
            inkâr edildi, adalet ve hukuk ayaklar altına alındı.
            
            Partiler ‘millete sormadan’ kendi yaptıkları ‘yandaş-yoldaş’ 
            listeleriyle meydanlara çıkmaya ve düzmece listelerine, tam bir 
            utanmazlık, aymazlık, şımarıklık ve pişkinlikle oy istemeye 
            başladılar. Hangi yüzle?...  
            Bu çok 
            büyük bir utanç, halka güvensizlik ve apaçık demokrasiye 
            ihanettir!..
            Zira 
            demokrasinin en önemli ‘olmazsa olmaz’ şartı, adayların bizzat 
            millet tarafından belirlenmesidir. Bazı sözde politika kurumlarınca 
            dillendirilen ve “onlar yapamadı biz yaptık” diyerek övünülen 
            ‘temayül yoklama’ nam saçmalıklar Türk siyaset sisteminde yoktur. 
            Eylem, doğrudan bir hak gaspıdır. Böylece 29 Mart Yerel Seçimlerine 
            gölge düşürülmüş, şaibe bulaşmış, seçim de, meşruiyet de tartışmalı 
            hale gelmiştir.   
            
            Üstelik ‘halka rağmen’ insanlık dışı bir cüretle halkı yönetmeye 
            kalkışanların kahir ekseriyeti üniversite diplomalı. Aralarında 
            mastır, doktora sahipleri, doçent ve profesörler var. Eğer bunlar 
            kimlik, kişilik ve karakter yoksunu, ilim-edep ve terbiye sahibi, 
            gerçekten yüksek tahsil yapmış; Herbert Spencer’in (İlk Prensipler) 
            dediği gibi, “aldıkları eğitim ve terbiye’yi davranış biçimi ve 
            bilince” dönüştürebilmiş olabilselerdi bu tiksinti verici rezalet 
            yaşanmazdı.
            Bu 
            apaçık despotluk, küstahlık ve diktatörlüktür.  
            
            Sistemin iyice çürüdüğünü ve bütün veçheleriyle yozlaştığını 
            gösterir.  
            Rejime 
            utanç yaftası yapıştıran, insan hakları, adalet ve hukuku hiçe sayan 
            bu tek taraflı tasarruf, seçmenleri siyasi partilerden iyice 
            soğutmuş ve yeni arayışlara yöneltmiştir. Çok açık bir deyişle; 
            Halkı (seçmeni) Noter yerine koymak ne demek? Çok utanç verici.  
            Kimin 
            çocukları bunlar? Onun-bunun mu? Yoksa şerefli Türk soyunun mu?
            Çok 
            merak ediliyor doğrusu!... 
             
            İNANILIR GİBİ DEĞİL  
            
            Osmanlı döneminde suç odakları Galata (Rum-Yunan mahallesi) Fener 
            (Ermeni semti) ve Yahudilerle yabancı uyrukluların yaşadığı Taksim 
            ve Topkapı civarında yoğunlaşırdı. Türk ve Müslüman mahallelerinde 
            hırsızlık, yolsuzluk, dolandırıcılık, gasp-irtikap, tasallut, 
            tecavüz ve cinayet gibi insanlık dışı menfur olaylar asla 
            yaşanmazdı.  
            Eğer 
            Ubicini tarihini okursanız Türk ve Müslüman halkın ne kadar nezih, 
            namuslu, dürüst, onurlu-sorumlu ve emin insanlar olduklarını çok iyi 
            görürsünüz. Yani, Osmanlı’dan 1940’lara kadar Türkler arasında 
            ahlâken yükseklik, adalet ve hakkaniyet esastı. Nadiren görülen 
            vakıaların failleri ise (dönemin deyimiyle) mektep-medrese görmemiş, 
            cahil-cühelâ, meczup-mecnun veya aptal olarak tanımlanan 
            “ilim-irfan, bilgi-görgü, edep, hâya ve terbiye” yoksunu alt varlık 
            ve henüz insanlık şuuruna erememiş primitif türlere aitti.   
            Oysa 
            şimdi öyle değil. Kırmızı ışıkta geçen potansiyel suçlulardan tutun, 
            devleti, kurumları, orduyu, halkı ve hâtta Camiyi-Üniversiteyi 
            soyan; Yolsuzluk, hırsızlık, görevi kötüye kullanma, gasp-irtikap,  
            organize suç örgütü, çete-mafya ve nitelikli dolandırıcılık 
            faillerinin çok büyük bir bölümü makam mevkii sahibi ve üniversite 
            mezunu. Sonra lise mezunları geliyor. Bunlar tarafından 
            ‘cahil-cühela’ olarak nitelenen insanlar masum ve müsemma!... Olur 
            şey değil..  
            
            Teşkilât yoklaması ve delege seçimi yapmayan ve şirket gibi siyaset 
            kurumu işletmeciliğine soyunanlar da aynı. Çoğu yüksek tahsilli ve 
            üniversite diplomalı!..  Ayrıca, mesela Tansu Çiller dönemi ve 
            bir sonrası diplomalı bazında Türkiye’nin en karizmatik parlamentosu 
            vardı. Buna rağmen ülkenin en büyük hırsızlık ve yolsuzlukları bu 
            dönemlerde yapıldı. Bankalar battı. Ekonomi çöktü. Tansu ve avenesi 
            zenginleşirken, millet fakirleşti…  
            DAHASI VAR
            
            Aramızda insan formunda dolaşan bu varlıklar o diplomalara rağmen 
            fütursuzca çevreyi kirletiyor, aşırı tüketiyor, trafik-hukuk ve 
            demokrasinin kurallarını çiğniyor, toplum sağlığına aykırı 
            alışkanlıklar ediniyor, vergi kaçırıyor, rüşvet veriyor/alıyor, iş 
            ahlakına dikkat etmiyor, milli servete zarar veriyor, imar yasasına 
            aykırı işler yapıyor, haksız, hukuksuz ve ahlâksız imar 
            tadilatlarıyla malı götürüyor, her şeyi devletten bekliyor ve bir 
            yandan da devleti tırtıklıyorsa; Yani kısaca, 'Kırmızıda geçiyorsa' 
            bir başka deyişle, ‘fiilen yolsuzluk yapıyorsa!...’ onu ‘insan’ 
            olarak betimleyemez ve tanımlayamazsınız.
            
            
            
            Üstelik onların insan haklarından yararlanma hakları da yoktur.  
            İnsan 
            hakları, insanca yaşayanlar içindir.  
            
            İnsanlık, demokrasi, hukuk ve ahlâk düşmanları için değildir!...
            NETİCE:  
            Ya, 
            eğitim-öğretim sistemi temelden ‘kamu vicdanında ve ilmi forumlarda’ 
            masaya yatırılmalı, büyüteç altına konulmalı, yargılanmalı, 
            sorgulanmalı veya devleti kirleten, yasa, ahlâk ve hukuk dışı işler 
            bağımlısı onursuzluk ve sorumsuzluk fukarası bu insan müsveddeleri 
            diplomalarını şehir meydanlarında yakmalıdırlar.  
            
            Elbette ‘yönetimi denetleme’ görevini hakkıyla ve lâyıkıyla 
            yapmayanlar da… Demokrasiye zerrece saygısı, yüreğinde insan sevgisi 
            olmayan halk dalkavukları da; Onurlu ve sorumlu vatandaşlar 
            tarafından ‘sandığa gömülerek’ birer siyasi mevta olarak tarihin 
            çöplüğüne atılmalıdırlar. Aksi takdirde ‘temiz devlet, temiz hükümet 
            ve temiz toplum’ daha yıllarca ham hayal olarak kalacaktır.
        
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         60  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
            
            
            Yakın tarihimiz 
            bilinmeyenlerle dolu. Oysa geçmişi dosdoğru bilmeden geleceğe doğru 
            emin adımlarla yürümek mümkün değildir. 
            
            Bu nedenle ve dönem 
            itibarıyla lüzumuna binaen, bazı bilinmeyenleri, ülkemizin ilk sivil 
            Cumhurbaşkanı merhum Celâl Bayar’ın bizzat anlatımından aktarmak 
            istiyorum: 
            
            Maksadım, gerçek bir 
            Atatürk sevdalısı olan Celal Bayar'ın anlattıklarını nakledip, kısa 
            ve özlü notlarla günümüzle ilişkilendirmek..
            
            Hanedan için çırpınış ve 
            İnönü'nün devletçiliği:
            
            Bayar, Cumhuriyet 
            kurulduktan sonra yurtdışında yaşamak zorunda kalan Osmanlı Hanedanı 
            mensuplarının bu hallerine çok üzülür ve bir avuç Hanedan mensubunun 
            Türkiye Cumhuriyeti için bir tehlike olmayacağını savunur. 
            
            Bayar aynı zamanda 
            farklı bir zaviyeden de olaya bakmaktadır.
            
            "Bu insanlar yurda 
            sokulmadıkça yabancı memleketlerde olayı dışarıdan değerlendirenler, 
            yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin bir avuç insandan korktuğu sonucuna 
            varabilirler..."
            
            Bu durumu başvekil iken 
            Atatürk'e açarak Hanedan'ın affının sırası geldiğini belirtir.
            
            Atatürk samimi bir 
            sesle: "Yap bunu çocuk, devrinin şerefi olur!" der. 
            
            Tabi Bayar bunu devrinin 
            şerefi için değil yurdun bir davasının çözümlenmesi arzu ve samimi 
            niyetiyle istemektedir. 
            
            O devirde herkes Atatürk 
            gibi çok yönlü düşünemediği için teklif meclise geldiğinde bir 
            kıyamet koptu ve bazı başyazar milletvekilleri aleyhinde yazmakla 
            Bayar'ı tehdit ettiler.
            
            Bayar bu tehditlere 
            kulak asmadığını ve tehditlere pabuç bırakmadığını elbet ama ufak 
            bir taviz vererek hanedandan yalnız kadınların yurda girmelerini, 
            erkeklerin yurt dışında kalmalarının uygun olacağı görüşünü kabul 
            etmek zorunda kaldığını anlatıyor. (Şu devirde bile adalet, 
            hakkaniyet ve medeniyet abidesi Osmanlı padişahlarına hain deme 
            cüretini gösterenlere ne demeli?)
            
            İsmet Paşa ile Rusya 
            Seyahati:
            
            İsmet Paşa'nın Rusya 
            ziyaretine sosyalist Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile birlikte 
            gittiğini ve Tevfik Rüştü'nün bu gezi boyunca Sosyalizmi İsmet 
            Paşa'ya sevdirmeye çalıştığını; Rusya'da Stalin'le de görüşen İsmet 
            Paşa'nın belki Marksizm'i değil ama ekonomik güçlerin devlet elinde 
            toplanmasını çok beğendiğini, çünkü, "Ekonomik güçler, ne kadar 
            hükümetin elinde olursa, milleti idare etmek o kadar kolaylaşır” 
            prensibini uygulamaya koyduğunu ve devletçi kanunları" meclise 
            getirip kanunlaştırmasını anlatıyor.
            
            
            Bayar, ardından ekliyor: 
            “Ben İktisat Vekili olarak işe başladığımda bu katı ve koyu devletçi 
            kanunları elimden geldiğince yumuşatarak uyguladım ve Halk ile 
            Devleti ortak bir ekonomiye götürdüm. Atatürk de bu uygulamalarımı 
            beğenmiş ve bana arka çıkmıştır. (Şimdi Atatürk’ün Devletçilik 
            ilkesinin nasıl uygulanması gerektiğini anlayabiliyor muyuz?)
            
            İnönü’nün 
            beceriksizlikleri
            
            Enver Paşa, Balkan 
            Harbi'nden sonra orduda büyük bir tasfiye hareketine girişir. 
            
            Bu tasfiye esnasında 
            Celal Bayar, Binbaşı İsmet Bey'in de ordu dışı edilmek üzere 
            olduğunu Binbaşı Kazım (Orbay)'dan öğrenir. 
            
            
            Bayar, Binbaşı İsmet'in 
            makul bir insan olduğunu düşündüğü için Kazım Orbay ile Enver 
            Paşa'ya gidip tasfiye edileceklerin kâğıdının imzalanacağı gün 
            ricacı olarak "Binbaşı İsmet'in memlekete hizmet edebileceğini!" 
            anlatırlar ve Enver Paşa, değer verdiği bu iki insanın şefaatiyle 
            Binbaşı İsmet tasfiyeden kurtulur. İsmet Paşa olarak 
            Cumhurbaşkanlığı'na kadar yükselir. (Acaba C. Bayar, İnönü’nün 
            yapacaklarını bilseydi bu kadar çabalar mıydı?)
            
            Sırrı Belli Meselesi:
            
            Atatürk yeni seçimlerde 
            bir ara iktisat vekilliği yapmış, güzel konuşan, konuşmalarına fikir 
            koymasını da bilen, yetenekli ve hırslı olan Sırrı Belli'yi 
            listesine eklemiştir. 
            
            Başbakan İsmet Paşa ile 
            CHP Genel Sekreteri Recep Peker bunu duyunca Atatürk'e bu adamı 
            listeden çıkarması için baskı yaparlar. 
            
            
            Atatürk neden 
            milletvekili olmasını istemediklerini sorduğunda "çok konuşuyor!" 
            cevabını alır.Bu duruma çok şaşıran Atatürk, Celal Bayar'a şöyle 
            yakınacaktır: "Çok konuşuyorsa, saçma sapan konuşmuyor elbette... 
            Aklı başında sözler ediyor. Ne istiyor benim Başvekilim, Genel 
            Sekreterim? Mecliste sessizlik mi? İki en önemli noktada bulunan bu 
            arkadaşlarım, Belli'nin konuşmalarına cevap mı veremiyorlar ki, 
            listeden çıkarmam için beni sıkıştırıyorlar? Ama sen söyle Celal 
            Bey, bu bana yapılır mı?" Buna rağmen Atatürk Başvekili ve Genel 
            Sekreterini kırmamak için Belli'yi adaylar arasından çıkarır. (Aklı 
            başında sözler edenlere cevap veremeyeceğini anlayanlar bugün de 
            partilerin kapatılıp bu kişilere siyaset yasağı konması için Anayasa 
            Mahkemeleri'nin kapılarında sabahlamıyorlar mı?)
            
            Altıntaş Muharebesi, 
            Atatürk ve İsmet:
            
            Altıntaş Muharebesi'nin 
            kaybedildiği günlerde Atatürk olayı Celal Bayar'a hem anlatıyor hem 
            de İsmet'in taklidini yapıyordu: "Sabaha kadar arkadaşlarla cephe 
            haberlerini değerlendirdikten sonra: “Bu iş bitti, İsmet muharebeyi 
            kaybetti” dedim ve cepheye hareket ettim. Benim cepheye geldiğimi 
            duyunca İsmet Paşa büyük telaşa kapılmış, benim kendisini kurşuna 
            dizdirmek için gelmekte olduğumu sanmış!..
            
            Karargâha girdiğim 
            zaman, hakikaten acınacak halde idi. 
            
            İki gün, iki gece 
            uyumamış, dinlenmemişti. Üstelik kendisini yenik sayıyor ve 
            akıbetini düşünüyordu. Gerçekten de büyük bir hata yapmış, düşmanla 
            müsavi kuvvetlerle dövüştüğü halde, kıtalarını zamanında savaşa 
            sokamamıştı! 
            
            Bu yüzden de ordu 
            perişandı. Askerler çözülmüşlerdi. "Daha sonra Atatürk, İsmet'in 
            moralini düzeltmek için ona savaşı kazandığını ve onu tebrik 
            ettiğini söyleyip şaşkın şaşkın bakan bu zavallıcığı istirahate 
            gönderip öteki komutanları toplamış ve durum değerlendirmesinden 
            sonra orduyu bu mevzilerden çekip bozgunun önüne geçmiştir. (Atatürk 
            bu beceriksiz adamı bile moralsiz bırakmıyor ve beceremediği işi 
            kendisi tamamlıyor. Ayrıca bu olayın duyulmasını istememiş ve 
            İsmet'in adının lekelenmesini civanmerdliğine yedirememiştir)
            
            Turhal Şeker 
            Fabrikası'nın kuruluşu:
            
            "Memleketin şekere 
            ihtiyacı vardı. Turhal Şeker Fabrikası'nı yapıyorduk.  
            Fakat gazetelere kadar yansıyan bir muhalefetle karşılaşmıştım. En 
            büyük muhalefet Bakanlar Kurulu ve Başbakan İsmet İnönü'den 
            geliyordu. Atatürk yapılmasını arkalıyor, İnönü nedense girişimi 
            engellemeye çalışıyordu." 
            
            Bu olay bir Bakanlar 
            Kurulu'nda gündeme gelir ve zamanın Maliye Bakanı ile Gümrükler 
            Bakanı ittifakla "Türkiye'de yapılacak fabrikanın şeker maliyeti, 
            bizim dışarıdan ithal edeceğimiz şekerden daha yüksek olacak.
            
            Bu durumda, makinelerin 
            siparişi için hem dışarıya döviz vereceğiz, hem dışarıdan gelen 
            şekerden aldığımız gümrük resminden zarar edeceğiz; hem daha pahalı 
            şeker yapmak için, ucuz şeker almak gafletine düşeceğiz! 
            
            Bundan vazgeçmek 
            lazımdır" derler. İnönü açıktan bir şey söylememekle birlikte genel 
            davranışı ile destekler görünerek Bayar'ın bu teşebbüsten 
            vazgeçmesini bekler. Oysa Bayar fabrikanın makinelerini çoktan 
            sipariş etmiş, binasını yapmış, hatta çevredeki müstahsille pancar 
            mukaveleleri imzalamıştır. 
            
            Bunca işlem yapıldıktan 
            sonra Bayar'dan dönmesini beklemektedirler. 
            
            
            İnönü'nün Bayar'ın 
            yüzüne bakarak cevap beklediğini görünce elindeki kalemi masaya 
            fırlatıp:"Bu seviyede bir konuşmanın tartışmasına girmekte mazurum" 
            der. 
            
            Büyük bir sessizlik 
            olur. Birkaç gün sonra İsmet, Bayar'ın bakanlığına gelerek yapılan 
            işler hakkında bilgi alırken Bayar, şeker fabrikasına da temas eder. 
            
            Bunun üzerine İsmet, 
            Bayar'a yumuşak bir ses tonuyla :"Bu işten vazgeçemez misin?" der. 
            Bayar kestirip atar: "Böyle bir sorumluluğun altına giremem, 
            emrederseniz, ayrılayım!" 
            
            Bunun üzerine muhtemelen 
            Atatürk'ün tepkisinden çekinen İsmet’in telaşla mukabele eder: "Yok, 
            yok! Ben sadece düşünceni öğrenmek istedim."
            
            
            İşte Turhal Şeker 
            Fabrikası böyle kurulmuştur.
            
            Şimdi bir Atatürk'ümüz 
            yok ki millete yapılan hizmetlere arka çıksın. 
            
            
            Unutmayalım sosyal 
            devletin görevlerinden birisi de muhtaç durumdaki vatandaşının 
            asgari ihtiyaçlarını (barınma, beslenme vs.) karşılamaktır. Halkımız 
            biraz bilinçlenip devlet idaresinde vaki uygulamada yapılan 
            suiistimalleri mutlaka önlemeli ve engellemelidir.
            
            Atatürk’ün Rahatsızlığı, 
            Seçimler ve İsmet Paşa’sız Bir Meclis:
            
            
            Atatürk'ün rahatsızlığı 
            giderek artıyor, sonsuzluğa da o denli yaklaştırıyordur.  
            Celal Bayar sürekli O'nu ziyarete gidip durumu hakkında bilgi 
            almaktadır. Bu günlerden birisini Bayar'dan dinleyelim:
            
            "Atatürk'ü ziyarete 
            gitmiştim. Nisbeten iyi görünüyordu. Odada şu an hatırlayamadığım 
            başkaları da vardı. Nasıl oldu bilemiyorum, birden söz seçimlere 
            atladı.  
            Atatürk:"Seçimler için ne düşünüyorsun Celal Bey?" dedi.
            
            Seçimler gerçekten 
            yaklaşmaktaydı fakat Atatürk'ün bu hastalığı sırasında seçimlerle 
            kendisini yormak istemiyordum: 
            
            - Daha biraz vaktimiz 
            var-dedim-fakat siz ne emrederseniz, o olur.
            
            - Yapabilir misin?
            
            - Muktedirim!
            
            Atatürk biraz durdu, 
            düşündü, sonra:
            
            - Dursun, ilerde 
            düşünürüz... dedi."
            
            Bilinmeyen Atatürk 
            kitabının yazarı İsmet Bozdağ'ın bu konuyla ilgili bulduğu 
            ipuçlarını burada nakletmek istiyorum. 
            
            "Celal Bayar gibi 
            hafızası sağlam bir devlet adamı, Atatürk'ün yanında, seçim gibi son 
            derece önemli bir konu konuşulurken odada kimlerin olduğunu unutacak 
            soydan biri değildi.  
            Demek kimlerin bulunduğunu söylemek istemiyor.
            
            Niçin söylemek 
            istemesin? 
            
            Eğer söylenmesinde 
            sakınca olmayan kişiler olmasaydı, saklamazdı. Söylenmesi sakıncalı 
            kişiler kimler olabilir? Atatürk'ün yatak odasına bilen bu kişiler 
            kim olabilir? 
            
            Söylendiği takdirde 
            orada bulunduklarından ötürü, konuyu aydınlatacaklarından, bir takım 
            yorumlara yol açacaklarından ötürü adları saklanmış bulunsun!
            
            Konu seçimle ilgili 
            olduğuna göre demek en azından milletvekili, bakan, Atatürk'ün 
            yatağı başında bulunduklarına göre yakın çevresinden olmaları 
            gerekli... Peki bu özelliklere kimler haizdi?.. Salih Bozok, Kılıç 
            Ali, Hasan Rıza Soyak, Şükrü Kaya, Tevfik Rüştü Aras...
            
            Bu Atatürkçü grubun yeni 
            bir seçim yapılarak İsmet İnönü'nün meclis dışı edilmesi 
            hazırlıkları içerisinde oldukları İsmet Paşa grubu tarafından öne 
            sürüldüğüne göre; Bayar'ın bulunduğu o toplantıda bu grup 
            fikirlerini Atatürk'e açmışlar, "İsmet Paşa'sız bir Meclis" fikrini 
            kabul ettirmişler, Atatürk de bunun üzerine orada hazır bulunan 
            Bayar'a sözü edilen bu seçimi sormuştur. Nitekim Bayar'ın cevabı 
            anlamlıdır. 
            
            "Daha vaktimiz var ama 
            siz ne derseniz o olur."
            
            Anlaşılan Atatürk'ün 
            "diyeceğinin olacağına" fazla güveni yoktur; sorar:"Yapabilir 
            misin?" Bu ikinci sorudan da seçimin normal bir seçim olmadığı iyice 
            anlaşılıyor.
            
            "İsmet Paşa 
            taraftarlarına rağmen, bu adamlarla beraber, İsmet Paşa ve yakın 
            adamlarını dışlayarak bir seçim yapabilir misin?" sorusunun 
            sorulduğu meydana çıkıyor.
            
            Bayar buna "muktedirim" 
            diye cevap veriyor ama Atatürk o kanıda değildir:"Dursun, ilerde 
            düşünürüz." diyor, demek üzerinde bolca düşünülmesi gereken bir 
            seçimdir bu.
            
            Ayrıca İsmet Bozdağ, 
            Falih Rıfkı Atay'ın ÇANKAYA adlı kitabında bahsi geçen Atatürk'ün 
            Vasiyeti ile ilgili bir meseleye de parmak basıyor.
            
            
            Atatürk açıklanmayan 
            vasiyetinde İsmet Paşa'nın biraz önceki Atatürk'ü canları kadar 
            seven bu gruba kindarlık ile zarar verebileceğini düşündüğünden 
            İsmet Paşa'nın -eski bir arkadaşı olmasına rağmen- ülke dışına 
            çıkarılmasını vasiyet etme ihtimali büyüktür. 
            
            
            Bu ihtimali güçlendiren 
            bir başka delil "Atatürk'ün Vasiyetnamesi'nde İsmet Paşa'nın 
            çocuklarına aylık bağlamasıdır.
            
            Eğer İsmet Paşa, 
            kendisinin yerine Cumhurbaşkanı olacaksa, çocuklarına aylık 
            bağlamanın anlamı yoktur. 
            
            Elbette Paşa, kendi 
            çocuklarının eğitilmesi için gerekli paraya her zaman sahip 
            olacaktır. Fakat tasarlandığı gibi, bir seçimle Meclis dışında 
            bırakılacak olursa, kendisine dışarıda bir vazife verilse bile, 
            paşanın gitmek istememesi ihtimali vardır. 
            
            Bu takdirde elbette 
            sıkıntıya düşecektir. 
            
            Bu durumda hiç değilse 
            çocukları bundan zarar görmemelidirler. 
            
            
            Şimdi vardığımız yerden 
            olaylara bakınca Atatürk'ün İsmet Paşa'nın çocukları için aylık 
            tahsis etmesi garabeti aydınlanmış olur."
            
            Atatürk’ün Ölümü ve 
            Milli Şef Dönemi:
            
            
            Atatürk ölmüş ve Milli 
            Şef dönemi resmen başlamıştır. 
            
            Cumhurbaşkanı 
            seçildikten sonra İnönü'yü tebrik etmeye giden Bayar'a kabineyi 
            kurması için görev verilmiştir.
            
            Bu görevi aldıktan sonra 
            İsmet'in yanından ayrılan Bayar, yolda Kazım Özalp ile karşılaşır. 
            Özalp,O'nu İnönü'ye karşı uyarmak için:"Kâle Atatürk yok."(Artık 
            Atatürk yok, ona göre adımlarını dikkatli at.) der.
            
            
            Karşılıklı bakışıp 
            susarlar. Birkaç gün sonra yeni kabinenin programını İnönü'ye 
            gösterirken çözümlenmesi gereken bir nokta ortaya çıkar. 
            
            Uygun bir formül 
            bulamayınca Bayar: "Atatürk'ün bu konuda bir formülü vardı." der.
            
            İnönü telaşla iki elini 
            havaya kaldırarak şöyle haykırır: "Onu bırak, sonra kendileri bir 
            fikir bulamıyorlar da Atatürk'ün fikirlerini kullanıyorlar, derler." 
            
            (Şimdi söyleyin Allah 
            aşkına, Atatürk'ün fikirlerinden bu kadar korkan bir adam nasıl oldu 
            da Cumhurbaşkanlığı makamına kadar geldi?) 
            
            
            Jön Türkler ve Bizim 
            Çakma Vatanperverler
            
            Celal Bayar'ın da bir 
            dönem aktif rol aldığı İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin önemli 
            kişilerinden olan Ferit Tek, Abdülhamit aleyhine bazı hareketlere 
            girdiği ve yakalandığı için Fizan'a sürülmüş; Bir süre orda 
            kaldıktan sonra bölge komutanı Recep Paşa'nın göz yummasından 
            yararlanarak Fransa'ya kaçmış ve Paris'te Siyan Politik tahsili 
            yapmıştır. 
            
            Buradaki profesör ona 
            derslerinde başarılı olduğu için sürekli yardım ediyor, yakından 
            ilgileniyor ve çeşitli kitaplar salık veriyormuş. Hakkında bildiği 
            tek şey ise "Osmanlı" olduğu imiş ama ne dinini ne de milliyetini 
            bilmiyormuş ve sormamıştır. 
            
            Bir gün: "Ne 
            yapıyorsunuz Fransa'da?" diye sorunca, Ferit Tek de Jön Türkler'den 
            olduğunu memleketindeki istibdat idaresini yıkmak için çalıştığını, 
            ülkesine hürriyet ve parlamenter rejim götürmek istediğini heyecanla 
            anlatmış. 
            
            Sözleri bittiğinde: "Sen 
            kendini vatansever olarak mı görüyorsun?" deyince "Elbette!" diye 
            cevap vermiş. Bu söz üzerine üzüntülü bir yüzle: "Sen vatansever 
            değil, vatan hainisin!" demiş. Kendisini savunmaya geçen Tek'i 
            dikkatle dinledikten sonra anlatmaya başlamış: " Fransa da bu 
            dönemlerden geçti.
            
            Vatanseverlikle, vatan 
            hainliği bazen birbirine karışır. İyi niyetli olmak, vatansever 
            olmak için yeterli değildir, hareketiyle vatanına yarar sağlamak 
            lazımdır. 
            
            Siz ülkeniz için 
            özgürlük ve parlamenter rejim isterken kendinizi düşünüyorsunuz, 
            ülkenizi değil! Sizin ülkeniz, birçok milletten ve dinlerden kurulu 
            bir imparatorluk. Nitekim bu yekpare bir imparatorluktur. Eğer 
            özgürlükçü parlamenter rejimi memleketinizde uygularsanız, başka 
            dinden, başka milletlerden olan milletvekilleri, Türklerden çok daha 
            fazla olur ve bundan Türkler değil öteki milletler yararlanır. (Buraya 
            dikkat ediniz!) Çünkü Parlamenter rejim sizi en sonunda 
            Anadolu'nun bir parçası içine kapatır, bütün öteki milletler sizden 
            ayrılırlar. Eğer hedefiniz bu ise çalışmanız doğrudur. Yok, 
            Osmanlı'nın canlı ve güçlü olmasını istiyorsanız, kendi aleyhinize 
            çalışıyorsunuz, o zaman da size vatan haini dediğim için kızmamanız 
            lazım."
            
            Ferit Tek, Profesörün bu 
            laflarından oldukça gocunmuş, ancak 1908 devrimi başarıya ulaşınca 
            ve imparatorluğun yaprak dökümü başlayınca, onun ne kadar haklı 
            olduğunu çok iyi görmüştür. Ama çok geçtir. 
            
            
            Bunun üzerine şu sözü 
            söyler: "Biz 'Genç Türkler' değil, 'Toy Türkler'mişiz." 
            
            Bu söylediklerimden 
            parlamenter rejim karşıtı olduğum anlaşılmasın. Elbette şartlar 
            olgunlaştığında parlamenter rejim gelecekti ve şu günün şartlarında 
            daha iyi bir yönetim şekli yoktur. Ben bu örnek ile bugün Türkiye 
            için çalıştığını düşünerek bu ülkeye zarar veren ve farkında olmadan 
            bazı "çakma vatanperver" akımlara kapılan kardeşlerimizi uyarmak 
            istedim. 
            Profesörün şu sözüne kulak vermek gerekir. 
            
            "Vatanseverlikle, vatan 
            hainliği bazen birbirine karışır.
            
            İyi niyetli olmak, 
            vatansever olmak için yeterli değildir, hareketiyle vatanına yarar 
            sağlamak lazımdır.
            
            Gerçek Vatanperver 
            Yassıa'da Yolcuları
            
            İşte bu vatan için 
            canını dişine takıp çalışan kadrodan bir kısmı, bu çalışmalarından 
            dolayı ödüllendirilmeye Yassıada'ya hücum botlarla götürülmektedir. 
            Tek eksik Adnan Menderes'tir. O'nun şehadet şerbetini içtiğinden 
            habersizdirler. Nereye gittiklerinden de...
            
            
            Ancak niçin 
            götürüldüklerini bilmektedirler. Asılacaklardır. 
            
            Celal Bayar içinden 
            "insan bir kere ölür" demektedir ancak insanın bir kere doğduğunu da 
            bilmektedir. Ancak Milli Mücadele yıllarında defalarca ölümden 
            dönmüş biri olduğundan pek zararlı görmemektedir kendini. 
            
            Madem Demokrat Parti 
            iktidarının mesulleri olarak ölecekleri, hiç değilse Demokrat 
            Parti'nin insan yapısının ne ölçüde vatansever olduğunu göstermenin 
            de onların vazifesi olduğunu düşünüyordu. 
            
            Onun için sessizliği 
            bozup Dışişleri Bakanı F. Rüştü Zorlu'ya yüksek sesle sorar:  
            -Ortak Pazara girme teşebbüsümüz, hangi noktada kalmıştı Rüştü Bey?
            
            Yiğit arkadaş Zorlu 
            hiçbir duraksama yapmadan sanki bakanlar kurulunda izahat veriyormuş 
            gibi, ciddi ve sakin bir sesle konuşmaya başlar. Hücum bot 
            mürettebatı taş kesilir, şaşkın gözlerle onları seyretmeye 
            başlarlar. 
            
            Düşünün Allah aşkına, 
            Onlar nereye götürülüyorlar, ne konuşuyorlar...
            
            Bu ciddi konuşma 
            Yassıada'ya kadar sürer. Moralleri çökenler de toparlanırlar. Adaya 
            ayak bastıklarında, kaderini şerefle bağrına basmaya hazır bir 
            kafile haline gelirler.
            
            Önce önden kelepçelenmiş 
            elleri arkalarından kelepçelenir. Sonra da teker teker hücrelere 
            tıkılırlar. Ellerin arkadan kelepçelenmesi bağlı kalmanın en güç 
            pozisyonlarından biridir Yaşı ilerlemişler, şişmanlar ve kolları 
            kısa olanlar için bu zulüm daha da meşakkatlidir. 
            
            Elleri arkalarından 
            kelepçelenmiş bu güzel insanların her biri, ot yatakların üzerine 
            koyun gibi yıkılmış ve sırası geldikçe tutulup götürülmeyi 
            beklemektedirler. 
            
            Kendi içlerinde bir 
            muhasebeye dalarlar. Evet, suçsuzdurlar. Suçsuz yere idam edilmek. 
            Buna şükrederler. Ya millete ihanet etmiş olsalardı. O zaman bu 
            vicdan azabı öldürürdü onları. Vicdanen müsterih, asılacakları anı 
            beklerken -kelepçe, bileklerini kan içerisinde bıraktığı için acıya 
            dayanamayan Emin Kalafat'ın yalvarışı duyulur : "Ne olur, önce beni 
            asın!" Sonrasında hücrelerden gelen bir besmele sesi ürpertir 
            onları. 
            
            Agah Erozan, yanık bir 
            sesle Kur'an tilavetine başlar. Bu yanık Kur'an sesi, cehennemî 
            dehşeti yaşayan hücreleri doldurur. Sanki bu ses, hücum botları da, 
            Yassıada Cehennemi'ni de, İmralı Adası'nın çileli hayatını da 
            bastırır, ezer ve hâkim olur.
            
            Hücrelerinden alınıp 
            götürülen F.Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan asılarak şahâdet makamına 
            yürümüşlerdir. Herkesin gözleri kapıda, içeri girecek görevlileri 
            beklerken, bir duraksama olur. Sonra herkesin hücresine hemen hemen 
            aynı anda giren görevliler bilekleri kesen kelepçelerin azabına son 
            verir ve onları bir salonda toplarlar. 
            
            Asılmayacaklardır. Ölüm 
            cezaları, sözde müebbede çevrilmiştir.
            
            
            Celal Bayar'ın tasviri 
            ile Sanki bütün olay-arkasında ahiret olan- bir buzlu camın üstünde 
            yaşanmıştır. Sonra taş gelip camı kırmış, onlar için yaşamak yeniden 
            başlamıştır.  
            Bu duygular içindeyken Bayar'ın yanına Ada Komutanı yanaşır. Yüzünde 
            yılışık bir ifade ve şımarık bir tebessüm, daha doğrusu sırıtma! 
            Eliyle omzunu tutarak:
            
            -Eee, kefeni yırttın 
            yine, hadi geçmiş olsun! 
            
            Hayatında hiç 
            öfkelenmediği kadar öfkelenir. Omzunu silkeleyerek elinin 
            ağırlığından kurtulurken:
            
            “Bakın Kumandan Bey, ben 
            ölümden korkmam ama laubalilikten nefret ederim!”
            
            Hayretten açılmış 
            gözleriyle, çizgileri gevşemiş yüzü görülecek şeydir doğrusu. 
            
            Görüldüğü üzere sevgili 
            dostlar, millet için çalışanlar hiçbir zaman unutulmamıştır ve 
            unutulmayacaktır. Ancak milletin değil de kendisinin menfaatini 
            düşünenler değil banknotlara, yeryüzüne bile kendi fotoğraflarını 
            bastırsalar unutulmaya ya da tahkirle anılmaya mahkûm olacaklardır
             
        
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         61  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Necati ÇAVDAR 
          | 
      
      
        | 
         
        
        Necati ÇAVDAR HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
                 
                   HAY’DAN GELİP HU’YA 
                  GİDERKEN
                
                Neye boşa dert edeyim
                Neden hiçe sevineyim  
                Niçin, kime dövüneyim
                Hay’dan gelip Hu’ya giderken
                 
                Sizin olsun  tüm mülkler
                Sizin olsun saltanatlar
                O’na koşar her saatler
                Hay’dan gelip Hu’ya giderken
                 
                Ne dert  et ne de kasevat,
                O’nun  emrinde kainat
                Huzur verdiğine kanaat
                Hay’dan gelip Hu’ya giderken
                 
                Gerçek dosttur  sana 
                Kur’an
                Mecnun olup  O’na varan
                Her oluşu onda bulan
                Hay’dan gelip Hu’ya giderken
                 
                İşimiz yok kavga kinde  
                Dedende ki  bu gün kimde
                Gurup var seher vaktinde
                Hay’dan gelip Hu’ya giderken
                 
                Yer,  gökte ki   
                hep devranda
                Ne paha olsa kervanda
                Kimse kalamaz bu handa
                Hay’dan gelip Hu’ya giderken
                 
                İşini yap, rolünü oyna
                Olan olur aklını yorma
                Divane gam etmez her anda
                Hay’dan gelip Hu’ya giderken
                 
                19.1.2000
        
          | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         62  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Necati ÇAVDAR 
          | 
      
      
        | 
         
        
        Necati ÇAVDAR HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - DİYEMEDİM
 
                
                -  
 
                - Gezdim dağı taşı, geçirdim 
                yazı kışı
 
                - Akıttım teri yaşı, döktüm saçı 
                ağarttım başı
 
                - Yıprandı vücudum, çektim 
                çileyi yorgunum diyemedim
 
                - Nasıldır yemek lezzet ne 
                bilmedim
 
                - Açlıktan açlığı terk ettim
 
                - Aç kaldım kimseye ;
 
                - -“Acıktım” diyemedim
 
                - Dudaklarım kurudu susuzluktan
 
                - Şerha şerha paralandı 
                yangınlardan
 
                - Susadım susamayı kaldırdım;
 
                - -“Su” diyemedim
 
                - Kimine çok küçük, kimine fazla
 
                - Kasılır gerinir eller en ufak 
                şeye nazla
 
                - Kendimce unvanı yok ettim;
 
                - - “Var” diyemedim
 
                - Garip sultan idim bazılarınca
 
                - Düştüm kör kuyulara ulu 
                yazılarınca
 
                - Hakirliği dost bilip;
 
                - -“ Düştüm” diyemedim
 
                - Çalışır idim belli belirsiz 
                bazı işlerde
 
                - Tutunmak için çabalar, 
                dişlerim de
 
                - Olmadı,  kaybettim;
                 
 
                - -“İşsizim” diyemedim
 
                - Yardım edicilerden olmak en 
                büyük arzum
 
                - Ağlamak namerde, dert yanmak 
                merde olmadı tarzım
 
                - Yıkıldım yardıma muhtaç oldum;
 
                - -“ Muhtacım” diyemedim
 
                - Bezirgan olup, tezgaha mal 
                alıp serdim
 
                - Hiçbir şey satmadım hep para 
                verdim
 
                - Dostlara; “buyurun,  
                gelin”;
 
                - -“Alın” diyemedim
 
                - Sorunlarım oldu aşılmaz dağlar 
                gibi
 
                - Bildirmedim bilenler güldüler 
                belki
 
                - Hep var idi, tükenmez cevher 
                sanki
 
                - -“... Benim “ diyemedim.
 
                - Eser verdim;
 
                - -“ Bu benim” diyemedim
 
                - Kitap aldılar;
 
                - -“ Ederini  verin”  
                diyemedim
 
                - Gezdim çokça  verdim ki 
                bakın
 
                - Dükkanınıza bırakın da satın
 
                - -“Sonra  aslını  
                verirsiniz “ diyemedim
 
                - Suratıma bakıp; “Nereden,  
                nereden..?
 
                - Geliyorsunuz ..! dediler cevap 
                veremedim
 
                - -“Referansınız, dostunuz kim?”  
                dediler
 
                - Bir o yana bir bu yana evirip 
                çevirdiler
 
                - -“Meşrebiniz ne? “ dediler 
                bilemedim
 
                - Kapağını kenarını kıvırdılar
 
                - Gözüme bakıp;
 
                - - ” Kim için yazıldılar ..!”
 
                - -“Dünya görüşü ne?” dediler 
                bilemedim
 
                - İsim aradılar, hafızalarını 
                yokladılar
 
                - -“Kim yazdı bunu? dediler
 
                - Başımı öne eğip;
 
                - -“Ben” diyemedim.
 
                - Sorular..Sorular;  cevap  
                veremedim
 
                - 12.7.1997 Cumartesi              
                19.00
 
               
              
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           
        63  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Necati ÇAVDAR 
          | 
      
      
        | 
         
        
        Necati ÇAVDAR HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - ÜZMEZ
 
                
                - Nereye gitsem orda bulduğum 
                Türkmen kocası
 
                - Zulme isyanda,  
                aksiyonerlerin gerçek hocası
 
                - Elhamra’dan çığlık, 
                Türkistan’da  otağ gibi
 
                - Tacmahal’de sultan,  
                Kafkasya’da Şamil gibi
 
                - İmanı  saf,  
                Türkçe’si duru.  O, ateşin koru
 
                - Kalkandır  hakikate, onun 
                kalesi,  suru
 
                - Bazen  Yunus olur 
                Anadolu’dan ses verir
 
                - Zaman olur neyzen gibi terse,  
                ters verir
 
                - Millet sevdası yüreğinde,  
                kavi iman göğsünde
 
                - Kanat gerer, bilse savunur 
                sonunda ölse de
 
                - Kurşun sıkmış Hak adına  
                ilk gençlik  anından
 
                - Nasiplenmiş, Fazıl bağından,  
                Serdengeçti çağından
 
                - Her an coşkulu,  
                çağlayanlar gibi deli o sevdalarda
 
                - Ağlar bulurum, kuzu gibi uysal 
                mana eri yanında
 
                - Mazlumların babası, gariplerin 
                abası, incelerin kabası
 
                - Çağın içmeden sarhoş Neyzeni,  
                nüktedanlar babası
 
                -                   
                II
 
                - Olmayı hep aksiyonda arayan
                 
 
                - Çile’de hakikat sırrına eren
 
                - Günümüzün içmeyen sarhoşu,  
                Neyzen
 
                - Anadolu sevdası ile çağırıp 
                gezen
 
                - Batıl adına ne varsa korkmadan 
                ezen
 
                -  Muharrir sıfatlı halk dilinde 
                konuşan ozan
 
               
              
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        64  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Necati ÇAVDAR 
          | 
      
      
        | 
         
        
        Necati ÇAVDAR HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - YÜREK KAÇ PARA?
 
                
                - Israrla sesliyor...  
 
                - ”Bir çare “der gibi..
 
                - Koşuyoruz ama..
 
                - Elinde bir deri çanta,
 
                - Diğerinde   naylon 
                poşet ..
 
                - Biri dışa yönelik, başkası ..
                 
 
                - Diğeri içe yönelik, kendisi ..
 
                - “Kitap dostundan kitap dostuna 
                “.. 
                 
 
                - Hediye  “Sevinç bir uzak 
                düştü”
 
                - Çünkü;  
 
                - Ümitlerin bittiği,
 
                - Dostların terk ettiği  
 
                - Bildik ..”Bir an”
 
                - Ümit ..!
 
                - Yaşamak için ..
 
                - Yaşamak ne için?
 
                - Bilinmeyenin kurt gibi 
                kemirdiği
 
                - Çınar gibi ümitleri bitirdiği 
                bir an.
 
                - Güvende “Çınar altından”
 
                - Güven için,
 
                - Aranırken bir çatı altı.
 
                - Kuş gibi tünerken,
 
                - Açlığını gizleyerek
 
                - Umuda sarılış gibi
 
                - İnsan bu  
 
                - Ummadığı karşısında ..
 
                - Bitirilemeyen servet  
 
                - “Yüreğim var  ağbi “ 
                diyor
 
                - “Bu yeter bana  
 
                - Otuz yıl didindim,
 
                - Ev yok, iş yok  
 
                - Hiçbir şey yok.
 
                - Başarmak, insanca  
                yaşamak için
 
                - Sadece verecek yüreğim var.”
 
                - Ve “Sen de yüreğini verdin”.
 
                - Ben,  yüreğimi koyuyorum
 
                - Paraya tapılan yerde
 
                - Sahi .. ”Yürek kaç para?”
 
                - ANKARA       
                04.06.2000/ 17.00
 
               
                 | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         65  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Özkan KARACA | 
      
      
        | 
        
        
        Özkan KARACA HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
         
                YÜREĞİMİN İSTASYONU 
                  
        
        
        Cesetler geçiyor yüreğimin istasyonundan  
                Irak' tan, Filistin' den, Afganistan' dan  
                Ve nice karanlık örtüde kapanan diyarlardan  
                Kuyularının acı tadı ayırıyor yarlardan  
                 
                Kanlı kemedle, terli kefenle boğulan  
                Şafakların remzi karabulutlara sorulan  
                Ruhunu sarsan acılarla yorulan  
                Tarih mirası olan arazileri çalınmış  
                Fasih özgürlüğü kubbelerinden yıkılmış  
                Hayatın elleri hüzünle nasırlanmış  
                 
                Her geçen vagonlarda yüreğim titriyerek  
                Feryat eden gözlerin yağmurunu izliyerek  
                Uzaklığın kanlı deresine fırlattığım  
                Taşların derdini kalemime sordum  
                 
                Göllerin duruluğundan alarak  
                Bir avuç su verdim  
                Çöllerin kuruluğundan alarak  
                Bir damla gözyaşı serdim  
                Kuyunun kanlı rengini  
                Alınlara düşen acı tenini  
                Yüreğimin istasyonuna kapattım  
                 
                Kan pıhtısı dudaklarımda tek leke  
                Acı tanımı duygularımda kaba leke  
                Kafa kafesimde gördüğüm  
                Mazlum insanların boyunlarına  
                Kurşundan zincir çekilmiş  
                Mahkum günleri ile ayaklarına  
                Esaret prangaları vurulmuş  
                 
                Toprak kan kokuyor  
                Bağrına aldığı cesetlerden  
                Taşlar yas tutuyor  
                Yarına saldığı avuçlardan  
                 
                Mazlum insanlık gidenlerin ardında  
                Ruhunun izini sorguluyor  
                Günlerin sislerinde kapanmayacak  
                Zihin odasından çıkmayacak  
                Kalp adasından adımları 
        batmayacak  
                Bir değil, bin insan yüzü...  
                 
                Tankların ayininde kusulan bombalar  
                Namluların tayininde tükürülen kurşunlar  
                Adres sormayan, parmakları yormayan  
                Hain likler...  
                Duaları olmuş: Kin ve cinayet  | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         66  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Rıza HARDAL | 
      
      
        | 
        
        Rıza HARDAL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
              
                
                     - TÜRKİYE'M
 
                
                - Güneşi ilk defa seyreden 
                toprak
 
                - Doğudan batıya uzanan Bayrak
 
                - Göğü pırıl pırıl suları berrak
 
                - Şerefim,şiirim ve şanım benim
 
                - Kılıçla kalemin kurduğu mabet
 
                - Üstünde ruhların bulunduğu 
                mabet
 
                - Her taşın cevahir,her köşen 
                cennet
 
                - Hasretin içimde sızı Türkiye’m
 
                - Çıkıp yaylasına seyran eyledik
 
                - İnip ovasında harman eyledik
 
                - Bakıp dağlarına destan 
                söyledik
 
                - Buğdayım,zeytinim,ipeğim benim
 
                - Sevincim,ümidim çiçeğim benim.
 
                - İstanbul’um,anlatılmaz söz ile
 
                - Güzelleri mektup yazar söz ili
 
                - Minareler yükseliyor naz ile
 
                - Sevemem ben senden başka 
                Türkiye’m
 
                - Söz yetmez sendeki aşka 
                Türkiye’m
 
                - Yıkmak için küfrün sultanını
 
                - Fatih’im denize sürmüş atını
 
                - Nur doldurmuş göğün yedi 
                katını
 
                - Başakların deste deste 
                Türkiye’m
 
                -  
 
                - Türkülerin şafak şafak gülleri
 
                - Amasya’da kiraz başmış dalları
 
                - Bursa’nın Cennet’e gider 
                yolları
 
                - Irmakları köpük,köpük 
                Türkiye’m
 
                - 
                
                Haşmetli Türkiye’m,Büyük Türkiye’m
 
               
                
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         67  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Selma GÜRSEL  | 
      
      
        | 
         
        
        Selma GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               PATATES KÖFTESİ (Bulgurlu)
            
            5 adet ortaboy patates
            1/2 kg orta düğül
            6 sap yeşil soğan
            2-3 adet yeşil biber
            Bir avuç ayıklanmış maydanoz
            1 kaşık domates salçası istenirse 
            biber salçası
            Yeterince tuz
            İstenildiği kadar Karabiber
            İstenildiği kadar pul biber
            Bir fincan zeytinyağı
            Yarım limon
                        
            Patatesler yemeklik gibi soyulur yıkılır ve yemekli gibi doğranarak 
            üzeri kapatılacak kadar su ile haşlanmaya ocağa konulur.
                        
            Bir kapta ince bulgur ılık su ile ıslanır. 
             
                        
            Yeşillikler yıkanarak doğranarak hazır bekletilir.
                        
            Haşlanan patates suyunu çekip haşlanınca kaşıkla güzelce ezilir. 
            Üzerine ıslatılmış ince bulgur katılarak iyice yoğrulmaya başlanır.
                        
            Karışımın üzerine tuz, biber, salça, ve yeşillikler de konularak 
            iyice yoğrularak harmanlanır.
                        
            Bu karışım elle sıkılarak köfte haline getirilerek servise sunulur.  
             | 
      
      
        | 
         
        
          
        
        
          
        
        
          
        
        
          
        
        
          
        
        
          
        
        
          
        
        
          
        
        
          
        
        
          
        
        
        
          
        
        
          
        
        
          
        
        
          
        
        
          
        
        
          
        
        
          
        
        
          
        
        
          
        
        
          
        
        
          
        
        
          
        
        
        
        
        
        
        
        
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         68  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Tülay BİLGİN  | 
      
      
        | 
         
        
        Tülay BİLGİN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - BOMBA
 
                
                -  
 
                - Bu ayaklı bomba  
 
                - Aman sakın yaklaşma
 
                -  
 
                - Geziyor, hali hazırda
 
                - Pimine sakın dokunma
 
                -  
 
                - Barutla dolmuş içi
 
                - Sanki dokunsan patlayacak ruhu
 
                -  
 
                - Hep uzağında dur
 
                - Tehlike var yakınında
 
                -  
 
                - Patlamaya hazır ayaklı bomba
 
               
              
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         69  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Tülay BİLGİN  | 
      
      
        | 
         
        
        Tülay BİLGİN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - TAKTİR
 
                
                -  
 
                - Sevgi ve mutluluk kitli bir 
                hazine
 
                - Saklanmış ruhların derinliğine
 
                -  
 
                - Arayan bulur demiş atalarımız
 
                - Hazineler zor bulunur, 
                kıymetli olur
 
                -  
 
                - Mutluluk olmayınca  
 
                - Sağlığın paranın anlamı yok
 
                -  
 
                - Mutsuzluğun adresi, çok açık 
                çok
 
                - Her gören dalar, gözü karanlık
 
                -  
 
                - Hazinen anahtarı çok kolay
 
                - Tanrıyla olan diyaloglarımız
 
                -  
 
                - Mutluluğun sebebi bizde 
                tartışmasız
 
                - 
                
                Sevgi saygı takdir bunları yaparsan gerisi kolay gelir.
 
               
                
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         70  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Tülay BİLGİN  | 
      
      
        | 
         
        
        Tülay BİLGİN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               BAŞÖRTÜSÜNDE EVRENSELLİK 
              OLMALI
            
            
            Başörtüsünde evrensellik olmalı. İslam kötü söze kötü görüntüye izin 
            vermemiştir.  
            
            Başörtüsü kaygılarını dile getiren insanlara hak veriyorum. Tam 
            olarak kendilerini ifade edemediklerini düşünüyorum. Bütün kapıları 
            kapatmaları, açık kapı bırakmamaları da durumu ortak bir noktada 
            buluşturmuyor.
            
            Başımdan geçen bir olayı sizlerle paylaşayım:
            Bir 
            gün hastaneye gittiğimde gördüğüm manzara içler acısıydı.
            
            Gizlilik esastır ilamda  ama gel gör ki kollar sıvanmış ayakta 
            terlik bir garip görüntü . Bu ki mescitle karıştırmış olacak 
            hastaneyi. Başörtüsü maksadının dışına çıkmış elemanlar. Yazmalı 
            çaycılar. Çok özür diliyorum. Bir işyerinde hizmetli bile olsa 
            kurallara uymak, belli bir renkte düzgün bir şekilde takılmak 
            zorundadır. İslam’da bunu emreder zaten. Durum böyle olunca 
            başörtüsü kaygılarının yersiz olmadığını bende savunuyorum. Bu 
            kaygılarımızın düzgün bir şekilde kanunlaştırıldığında herkesin 
            uyacağına da çok iyi inanıyorum.
            
            Üniversite de baş bağlama tekniğine gelince:
            Baş 
            bağlama biçimi çok suiistimale uğrayabilineceğinden tarihte 
            gördüğümüz gibi. Tedbir almak istedi “Birileri” anlamak için, biraz 
            geriye gittiğiniz zaman ne demek istediğini anlayacaksınız. Bundan 
            sekiz sene önce üniversite kapısı herkese açıktı.
            Özgür 
            bir şekilde okulunu okuyan gençler, tefrite düştü. Takvayı yaşamaya 
            kalktı, tekrar aynısı olmasın diye “Birileri” bu yasa tasarısı ön 
            tedbirdi radikal kesim ayağa kaldırdı.
            Bir düşünün, sağduyuyla hareket 
            etmek gerektiğini savunuyorum. Hak vereceksiniz, kanunun tasarısının 
            neden çıkartıldığını anlayacağız.  
            
            Eleştiriler dikkate alınırsa olumlu olacağına inanıyorum. Kanun, 
            kapsamlı elden geçirilir düzeltilir iki tarafın kaygıları göz önünde 
            bulundurulursa, ortaya düzgün bir kanun çıkacaktır.
            
            Uzlaşmak için iki tarafın ortak noktası bulunması için iki kesimin 
            kendini ortak uyum içinde toplumsal refaha katkıda buluna cağını 
            unutmaması gerekiyor. Her iki tarafta aşırılıktan uzak sade ve 
            anlayışlı bir düşünce ufkuna yelken açmamız gerekiyor. Milletimizin 
            refahı için şart olduğunu kabullenmesi ve uygulama da yine 
            kendimizin rahat edeceğini unutmadan evrensel bir hayat çizgisi 
            yakalamamız dileğiyle.  
            Hoş 
            gören, Hoş görülür !"
        
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         71  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Tülay BİLGİN  | 
      
      
        | 
         
        
        Tülay BİLGİN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               YÜZYILLAR ARASI SAVAŞ
            
                        
            Tarihin yeni bir yüzyılla karşılaşması hiçte sıcak olmadı. Asırlar 
            arasında soğuk rüzgârlar esiyor.1930 lar ve 2000 lerin arasında kara 
            kediler girmişe benziyor. Tarihin şimdiki zamanla buluşması en çok 
            1930 luları etkiliyor. Sıcak samimi, iyi niyetin ön planda olduğu 
            samimi dostlukların kurulduğu zaman dilimi geride kaldı. Şimdiki 
            zamana ayak uydurmakta o kadar kolay değil. Nesil çatışması konmuştu 
            adı.  
            Sıcak 
            insan ilişkilerinin, soğuk kişisel çıkarlara bırakmakta olduğu asır 
            kendini tarta bilecek miydi? Otuzlu kuşak, yeni nesile hesap 
            soruyor, bu gidiş nereye? Nesil çatışması, yerini nesil savaşına 
            bıraktı.
            Bu 
            zaman tünelinde sabrın azaldığı, anlayışın hoşgörünün tükendiği bu 
            dönem insana yeni bir zihin yakıtı icat ediyor. Bu asırda; bu yakıtı 
            hemen hemen kullanmayan yok gibi.(İstisnalar hariç)istesek te 
            istemesek te o tünele girdik bir kere. İkili ilişkilerin 
            resmileştiği, kişisel çıkarların ön plana çıktığı, sosyal statünün 
            yükselmesi, yaşam standartlarının mükemmelleşmesi insanları 
            birbirinden uzaklaştırdı. Zihin yakıtımız ister istemez hep 
            mükemmellik oldu. Maneviyatın buz gibi erimeye devam ettiği bu asır 
            bize tokat gibi çarptı. Psikolojik sorunlar gençlerde çığ gibi 
            büyüdü. Hedef kitlenmesi, mükemmeliyetçilik gibi sorunlar doğdu. 
            Bunlar asrın acı gerçekleri. Bize kültürümüzü kaybettiren ne? 
            Teknolojimi, Yeni bir yüzyıl olması mı? Yoksa kültürümüzü 
            taşıyamadığımız mı?
            Bu 
            asırlar arası çatışmada bir birini anlayan ve hoş görünün hâkim 
            olduğu bir asır olması. Her iki neslinde, birbirini anlaması 
            dileğiyle. Nesil çatışması değil de, nesiller arası diyalog olsa 
            daha güzel olmaz mı? Bu savaşın barışla bitmesi müreffeh bir hayat 
            diliyorum.
        
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         72  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Üzeyir Lokman ÇAYCI  | 
      
      
        | 
         
        
        Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
               
              MANTES LA VILLE DENILINCE . 
              
               
              « Mantes la Ville » 
              Denilince, 
              Dostluklar 
              Ve güzellikler gelir 
              Aklıma... 
               
              Unuturum 
              Yorgunluğumu 
              Düşlerimin arasında... 
              Bir başka doğar güneş 
              Duygularıma... 
              Eskimez hiç 
              Bakışlarımda 
              Manzaralar... 
              Geleceğim 
              Aydınlanır sanki 
              Bir çizgi çekerim 
              Kuşkularıma... 
               
              Bakarım gözlerine 
              Duygu dolu zamanın 
              Bir tarih görürüm 
              Simalarında 
              Yaslı çocukların...  
              Hüznü girmez 
              Açık pencerelerden 
              Kirli havanın... 
              Tablolaşır 
              Yuvalarda berraklık... 
              Gönüllerde yuvaları 
              Kuşların... 
               
              Mantes La Ville 
              Denilince, 
              Dostluklar 
              Ve güzellikler gelir 
              Aklıma... 
              Mantes la Ville, 14.05.2001 
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         73  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Üzeyir Lokman ÇAYCI  | 
      
      
        | 
         
        
        Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - DEĞİŞİM
 
                
                -  
 
                - Onların
 
                Sararmış sarkıtlarını kırmadan 
                Dokunmadan uçlarındaki  
                Kin damlalarına 
                Ellerinle çeke çeke 
                Kurumuş duygularını 
                Bulaştırmadan başkalarına 
                Girebilirsen içlerine 
                O zaman sen değişeceksin. 
                -  
 
                - Onların
 
                Düşürmeden varlıklarını 
                Ayak altlarına 
                Bayır aşağı kaydırmadan 
                Özlerini 
                Dimdik tutarak bakışlarınla 
                Girebilirsen içlerine 
                O zaman sen değişeceksin. 
                -  
 
                - Onların
 
                Hırslarındaki 
                Karışıklıkları dağıtarak 
                Sererek önlerine  
                Utandırıcı kimliklerini 
                Geçmişlerinde gezinmeden 
                Ve belirsizliklerinde ezilmeden 
                Girebilirsen içlerine 
                O zaman sen değişeceksin. 
                -  
 
                - Zamanın üstünde 
 
                Senin duyguların. 
                Hiç endişelenme  
                Belirsizse yarın. 
                Kirlenmiş manzaralar karşısında 
                « Kendilerini görsünler » diye 
                Silkele yansımalarını  
                Üzerlerine. 
                Onların 
                Girebilirsen içlerine 
                O zaman sen değişeceksin. 
               
              
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         74  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Üzeyir Lokman ÇAYCI  | 
      
      
        | 
         
        
        Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - ÜZERİMİZE AĞLARI ÖRDÜLER
 
                
                -  
 
                - Yüreklerimizde
 
                - Acılara yakınlık duygusu
 
                - Yığınlaşan bir karışıklık 
                içerinde
 
                - Gözlerimizle
 
                - Işık özünün boyutlarını 
                küçültürken
 
                - Onlar
 
                - Üzerimize ağları ördüler.
 
                -  
 
                - Hayatın çilelerini çekerken
 
                - Asık yüzlü insanları göre göre
 
                - Yorgun düşüncelerle
 
                - Yıllarca
 
                - Kırbaç silkintilerini 
                dinledik...
 
                -  
 
                - Öylesine gizli düşüncelerle
 
                - Onlar bizi hiç düşünmediler
 
                - Ve... acımadan
 
                - Üzerimize ağları ördüler.
 
               
              
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF 
        ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek 
        için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        FİKİR DERGİSİ BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        Hazırlayan 
        
        Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com  | 
      
      
    |  
        
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF 
        ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
            
      
    | 
         
          
    
     | 
        
      
          | 
      
       Hukuka, 
      Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. | 
        
      
          | 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut 
Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM | 
        
            
              | 
               
        06. SAYI FİKİR DERGİSİ 
              NE GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ 01/03/2009  |