| 
               
              
                | 
            
      
    |  
               
                 | 
            
      
    |  
        
        DİKKAT ! 
        BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
            
      
    | 
 
        Hazırlayan 
        
        Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com  | 
        
      
              | 
         
          
    
               | 
            
      
              | 
                
                | 
            
      
              | 
               
                   İÇİNDEKİLER
              
               | 
            
      
              
              
              
              Ahmet CANBABA DEMOKRASİYE GEÇİŞ SANCILARI 
              
              Ahmet CANBABA BEN YOKSULLUĞUMU ÖZLÜYORUM  
              
              Ahmet CANBABA MENDERES ÇIKMASI  
              
              Ahmet CANBABA HAYAT BİRAZ DA MASALSI 
              
              Ahmet CANBABA HAYATA DÖNÜŞ (erken teşhis) 
              
              Ahmet CANBABA SABAHLAR 
              
              Ahmet CANBABA GÖZ GÖRE GÖRE 
              
              Ahmet CANBABA İŞTE ÖYLE BİRİ  
              
              Ahmet CANBABA HORTUMCU 
               
              
              Atilla ALPAY ÇOCUKLARIN HAYATLARINA DEĞER VERELİM 
               
              
              Bora ATILGAN BENİM HÜZÜNLERİM 
               
              
              Emine SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU BENİM İÇİN DE AĞLA 
               
              
              Hamit HANCI ÇOCUK SUÇLULUĞUNA ÇOK BİLİMLİ BAKIŞ SEMPOZYUMU 
               
              İsa 
              KAYACAN ZAMANIN İÇİNDEN 
              İsa 
              KAYACAN SEVGİ YOLU’NUN DÖRT ŞAİRİNDEN 
              İsa 
              KAYACAN HAYRETTİN İVGIN’DEN GELENLER  
              İsa 
              KAYACAN OSMAN TEKERCİ ŞİİRDE GİDEREK GÜÇLENİYOR 
              
              İsa KAYACAN KAZIM POYRAZ’IN ŞİİR DÜNYASI  
              İsa 
              KAYACAN TEFENNİ NAMIK KEMAL İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRENCİLERİNİN 
              ŞİİRLERİ 
               
              
              Mahmut Selim GÜRSEL BALIK MI YEM Mİ OLSAK 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL ELİNDEKİ İLE YETİN 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL BİDAT GECELERİ VE BİZLER 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL  SESSİZLİK VE ZAMAN 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL 23 NİSAN 1920 ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK 
              BAYRAMI 
               
              
              Mehmet Şakir ÇIPLAK YAZILIŞININ 600. YILINDA VESÎLETÜ’N-NECÂT 
               
               
              
              Müslüm TUNABOYLU KENTLER BÜYÜDÜKÇE SORUNLAR ÇOĞALIYOR 
              
              Müslüm TUNABOYLU ANADOLU BOZKIRINDA UNUTULMAYAN EĞİTİM KURUMLARI 
              KÖY ENSTİTÜLERİ 
              
              Müslüm TUNABOYLU GÖLÜN YAZI MI YOKSA EĞMİR GÖLÜ MÜ  
               
              
              Necati ÇAVDAR "SONSUZLUK YOLCUSU”, PEYGAMBER ÇİÇEĞİ"Muhsin 
              YAZICIOĞLU 
               
              
              Selma GÜRSEL EKMEK MANTISI
              
              
              Serkan GÖKÇE BULUTLARIN KALBİ KIRILINCA 
              
              Serkan GÖKÇE BENİM ANNEM 
               
               
              
              Üzeyr Lokman ÇAYCI YILDIZLI PEKİYİ  
              
              Üzeyr Lokman ÇAYCI DESEN 
   | 
            
      
          | 
      
      
      Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan 
      kullanmayınız! | 
            
      
          | 
          Hazırlayan Mahmut Selim 
          GÜRSEL | 
            
      
          | 
          
        
          corumlu2000@gmail.com 
           | 
            
      
          | 
          Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif 
      haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. | 
            
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          01  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        KİTAP ismi  Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
                 | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
           DEMOKRASİYE  
          GEÇİŞ SANCILARI 
          
            - 1951 Seçimlerinin ardından demokrat  
            partinin iş başına gelmesiyle birlikte  Devletçilikten  Özel  
            sektöre  kayış  başlamış, Amerikan  yardımlarıyla ülkemizde  
            sanayice  ilerlemenin  önüne  geçilmiş, daha fazla  hürriyet, daha  
            fazla  demokrasi  adı  altında  dinci  kesime yönelik  özgürlük  ve  
            demokrasi  gelmiş  ve  bu  gelişmeye  engel  olacak  kavramlar  
            laiklik  başta  olmak  üzere  budanmış  yabancıların  daha  fazla  
            söz  sahibi  olmaları  açısından  devlete  ait  neler  varsa  
            satılmış, Cumhuriyete  karşı  ‘İkinci  Cumhuriyetçiler’  çıkarak 
            Atatürk ilkelerinin önüne  geçilmiştir.12  eylülle  birlikte  1980  
            öncesi sağ  sol  çatışmalarıyla birbirine  kırdırılan  gençlik, 
            kendilerinin kullanıldıklarını  anladıklarında  artık  kendileri  
            için  vakit  çok  geçti. Sermaye 1970 öncesi bilinçsizliklerinin ve 
            tecrübesizliklerinin zararlarını gördüklerinden sermayeye karşı 
            çıkan sol örgütlenmenin karşısında ülkücü gençliği kullanmış,  1980 
            ihtilaline kadar gençlerin birbirlerini yok etmelerinde kapitalizm 
            sistemli olarak oldukça güçlenmiş, buna karşın işçi köylü, memur 
            kesimi de kendi davalarının takipçileri olmak açısından bir  sınıf  
            oluşturmuşlardır.  Yani  emekçi kesimi de  birçok  yandaşını 
            yitirmesine rağmen  güçlenmişlerdir. Tabiî ki  bu  kamplara  
            ayrılmayı da  beraberinde  getirmiştir.  
 
            -             Düşünün  bir kere 27 mayıs  ihtilali  olmuş,  
            devrimci  bir  anayasa  kabul  edilmiş.(BU  anayasa ki  halkın,  
            yani  toplum kesimlerinin  düşüncelerinin  önünde  bir 
            anayasa)Gençler  emperyalizme karşı yürüyerek İstanbul’da  6.  
            filoyu  defol  git diye karşılamışlar. Deniz  Gezmiş  ve  
            arkadaşları  devrimin bir  kıvılcımı  olmuş,  ama  ne yazık ki  
            faşizmin  gücü bu  üç  fidanını   asmakla  kurtulacaklarını  
            sanmışlar,  Deniz  gezmiş  ve  arkadaşları idam  edilmiş    12  
            eylüle  böyle  gelinmiştir.
 
            -             Siyasiler  mecliste  reisicumhurunu  seçememiş,  
            sağ  sol  karmaşası  mecliste de  devam  etmiş,  halkın   12  
            eylülü  bir  kurtuluş  olarak  görmesine kadar  müdahalesini 
            özellikle  sürdüren  ordu  12  Eylüle  gelindiğinde  darbe  yaparak  
            yönetime  el  koymuştur.
 
            -  Oysa  gençlerimiz  12  eylülle birlikte  faili meçhullerle ve  
            işkencedeki  ölümlerle  bir  girdabın  içine  sokulmuş  
            Hapishaneler   sağcı  ve  solcu  gençlerle  doldurulmuştur. İşte  
            bütün  bu  olaylarda  Türkiye  başta  Amerika  olmak  üzere  harici  
            güçlerle  hep  dışarıdan  yönetilmişlerdir.Barış  gönüllüleri  
            denmiş memleketimiz  karış  karış  gezilmiş,  köylümüzün  yani  
            halkımızın  örf  ve  adetlerinden  inanışlarına,  kimliklerinden  
            milliyetçilik duygularına,  dil  ve  lehçelerinden   siyasi  
            görüşlerine   kadar  Amerikan  casusları(Barış  Gönüllüleri) 
            tarafından öğrenilmiş  öğrenilen  bilgilere  göre  Türkiye’nin  
            haritaları  çıkarılmış  ve bu  konular karşısında aleyhimize  
            geliştirilecek  stratejiler  oluşturulmuş  ve  bu  oluşturulan  
            stratejileri  savunan  kendi  gençlerimiz  Amerika da  burslu  
            olarak  okutulmuş  ve  Türkiye’ye  gelip  belirli  kilit  
            noktalarına  atandıklarında  Amerikan  siyasetini  savunmuşlardır.
            
            
 
            -             Türkiye üzerindeki emellerinin koruyucuları ve 
            kollayıcıları olarak Avrupa ülkeleri de tabiî ki boş durmamışlardır. 
            Demokrasimizin önündeki engellerin kaldırılması da Avrupa Birliği 
            standartlarına uygun olarak ele alınmış Avrupa birliğine 
            alınmayacağını bilmemize rağmen halkımızda bir Avrupa birliğine 
            girme rüyaları yaratılmış,  serbest dolaşım,  bol para kazanmak gibi 
            halkımızın özlemleri hep canlı tutulmuş ve AB ye üye olmak 
            iktidarlarda oy potansiyelini artırma konusunda bir işlev haline 
            gelmiştir.  
 
            -             Türkiye’nin 1996 yılından itibaren gümrük birliğine 
            girmesiyle Avrupa’daki ve dünyadaki gelişmiş ülkeler düzeyinde 
            olmayan sanayimiz bu ülkelerle rekabet edemez düzeyde olduğundan 
            ülkemizde birçok fabrika kendisine çekidüzen verip Avrupa’yla uyum 
            sağlarken birçok küçük işletmelerde kapanmıştır. Tarımın ve sanayin 
            devlet tarafından korunamaması sebebiyle ülkemiz yabancıların açık 
            pazarı haline gelmiş kendi çiftçisini destekleyen ülkeler, ülkemize 
            ucuz pirinç, buğday, mercimek ve her türlü bakliyat ürünlerini 
            satmışlar. Emeğinin karşılığını alamayıp zarar eden köylümüz  ürün  
            ekmekten  vazgeçmiş  kendi  kendimize  yeterli  olan  bir  ülke 
            pozisyonundan  tarımda da   dışa  bağımlı  bir  ülke  haline  
            getirilmiştir.  Tabiî ki  sanayimizde de  öyle.  Birçok 
            fabrikalarımız  kapanmış,  teknolojik  yeniliklerle  donatılamayan  
            ve  devletin  arpalıkları  pozisyonunda  bulunan ve  sürekli  zarar  
            eden  eskimiş  teknolojilerimizle çalışan fabrikalarımız   
            Avrupa’ya  ayak  uyduramadığından  özelleştirilerek  teker  teker  
            elimizden  çıkarılmıştır. Artık  Avrupa’nın  işçisini,  çiftçisini  
            besleyen  sömürge  bir  ülke  konumuna  getirildik. Kendimizle  
            barışık  bir  toplumken  PKK nın dış  güçlerce  beslenip 
            desteklenmesi  ve  ve  ülkemize  karşı zararlı  yayınlarda  
            bulunulmasına  göz  yumulması  karşısında  ülkemizdeki  ayrılıkçı  
            grupların  milli  duyguları,  kimlik  tartışmaları  yaratılarak  
            infial  noktalarına  kadar  getirilmiş,  en  ufak  olaylarda 
            meydanlara  çıkarak yakıp  yıkmaya  ve  öldürmeye  yönelik  
            gösterilere  kadar  iş  vardırılmıştır.
 
            -             Sorunlarımız  birikerek  gelmiş  hiçbirisi  çözüme  
            kavuşturulmamış  bir  dağ  gibi  önümüzdedir. Ermeni  meselesinden,  
            Kıbrıs  meselesine, Kürt  sorunundan  doğalgaz  sorununa, dil  
            sorunundan, kriz  sorununa, işsizlik  sorunundan  eğitim  sağlık  
            yani  aklınıza  ne  gelirse bütün  sorunlara  kadar. Bütün  bu 
            sorunlarla   başa  çıkmak  için  devletin  emniyet  güçleri  ile  
            halk  karşı  karşıya  getirilmiş  ve  devlet  kendi  bünyesinde  
            kendine  bağlı  birde  Gladyo   oluşturmuş ve  bu oluşumda  
            Susurluktaki Mercedes  kazasıyla ortaya  çıkmıştır.
 
            - Ülkemizin çok  değerli yazarları,  
            profesörleri, aydınları faili meçhul  suikastlarla  öldürülmüş  
            hiçbirisi aydınlatılamamıştır. Bu  işleri  halledemeyen  siyasetin 
            elinden  kuvvet  kullanarak olayları  bastırmanın  ötesinde bir  iş  
            gelmemiştir. Dışarıdan  yönetilmenin neticesi Tarımı, sanayisi  ve  
            ekonomisi  çökmüş  bir  Türkiye’nin Özelleştirerek  ayakta  
            kalacağını  sananlar  yanıldıklarını  dışarıya  satacakları  bir 
            şey  kalmadığı  zaman  anlayacaklardır. Şimdi  artık  taviz  
            verilerek işleri  yürütüyoruz. .  Tabiî ki   buda satılmadık kalan  
            fabrika  varsa satarak, Kürtçe  tv kanalları  açarak,  buzdolabı  
            çamaşır  makinesi  ve  gıda  maddeleri  dağıtarak, topraklarımızı  
            ve  yer altı  zenginliklerimizi  satarak, İMF den borç  para  
            alarak  ayakta  kalmaya  çalışılmaktadır.  İşte  29  mart  
            seçimleri   yapılmış  baştaki  iktidar  kan  kaybetse de  ne  
            değişmiştir. Halkımız  layık  olduğu  veçhile yönetilmeye  devam  
            edilecektir.   
 
            -             Yeni  Amerikan  başkanı Obama  geldi  20 milyar  
            dolar olarak  İMF nin  vereceği  kredi   ne  gibi  tavizler  verildi 
            de    İMF nin  45  milyar  dolar  gibi  yüksek  bir  meblağa  
            ulaştırılmıştır. Acaba bu  tavizler  içinde Ermenistan’la  sınır 
            açılırsa, Kıbrıs’ta  Rumlara  taviz  verilirse, Irakta  Kürtlere  
            tavizler  verilirse gibi   koşullar  ileri  sürülmüş müdür diye  
            insan  kendi  kendine  sormaktan da  kendini  alamıyor.
 
            -             Daha  bu gelişimin  içersine  Ergenekon’u dahil  
            etmedik. Oysa  Ergenekon  başlı  başına  işlenecek, ele  alınacak  
            bir  sorunlar  yumağıdır.  
 
            - Çok partili  rejimmiş  gibi  görünse 
            de  demokrasinin oturmayışı, seçim  sistemindeki  çarpıklık,  1950 
            sonrası olguyu  aynen  getirmiş,  2008  ler de 1950 leri  yaşar 
            konumuna  gelmişiz. Tabiî ki  şu  anda Demokrat  Partinin 
            iktidardan  uzaklaştırıldığı  ihtilaller  geleneği   ortadan 
            kalktığı  için 2011 senesine  kadar  baskıcı ve  sindirici  ortama 
            yokluk , yoksulluk  ve İşsizliği de  dahil  ettiğimizde  acaba 
            demokrasiye   nasıl  ulaşırız.  İşte 45 milyar dolarlık  İMF  
            yardım  burada  imdada  yetişecek  gibi  gözüküyor.  Acaba bu  
            yardımlar  beş yüz milyar  doları  geçen  devletin  borcunu  daha 
            da  yükselteceğinden daha  fazla  dış  borç  daha  fazla  dışa  
            bağımlılık  değimli?  
 
           
                
                  | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          02  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - BEN YOKSULLUĞUMU ÖZLÜYORUM   
                
                
 
                
                -  
 
                - Umut ekmek arası bir düş.
                 
 
                - Hayat verecek bir iksir gibi
 
                -  
 
                - Seni düşünmek ve hissetmek.
 
                - Ve soluksuz bir rüya gibimsin gecemde.
 
                -  
 
                - Unutulmuş seslerimle bir köşede
 
                - Bir esintiye teslim olurdu güzelliğin.
 
                -  
 
                - Yaranmaya geç kalmış sevgide
 
                - Sıramı savardım sevmelerde,
 
                -  
 
                - Sıramı savardım düş kurup.
 
                - Bakışlarımızla ödeşirdik
 
                -  
 
                - Saygı sanırdık utanmaları.
 
                - Yüz kızarmalarına yenik düşerdi
 
                -  
 
                - Yüreklerdeki sevdalar.
 
                - Ben örfümü özlüyorum.
 
                -  
 
                - Bütün yüzlerin gülmediği
 
                - Gecikmiş bir ayrılık 
                 
 
                -  
 
                - Gecikmiş bir sabır
 
                - Yabanıl dağ kuşları yüreğinde
 
                -  
 
                - Ürkek ve tedirgin.
 
                - Yitirmelerinden belli baharlarını.
 
                -  
 
                - Kırılmış bir dal ucu arar
 
                - Konmaya kendi yalnızlığına.
 
                -  
 
                - Hani lepiska saçları çocukluğunun
 
                - Karşılıksız sevgilerden çıkardın yoluma.
 
                -  
 
                - Yaşlandığımızı bilmezdik zaman içinde
 
                - Ölümler çoğalırdı farkında olmadan.
 
                -  
 
                - İçlerinde  sevgi  taşıyan
 
                - Bağışlayan  sözler  gülümserdi  dudaklarda.
 
                -  
 
                - Ben senin  feri  kaçmış  mavi gözlerini  görmesem de
 
                - Renksiz  bir  sevginin  ışığı  vuruyordu  gözüme.
 
                -  
 
                - Ölümsüz  dokunuşlardı 
                 
 
                - İki okyanus  mavisi  gözlere.
 
                -  
 
                - Sessizdi  eller.
 
                - Çocuk hırçınlığında 
                 
 
                -  
 
                - Ve susmayan  ağıtlarda
 
                - Büyüyen  bir  geleceği  taşırdık
                 
 
                -  
 
                - Sevgimizle  suladığımız  yüreklerimizde.
 
                - Ben  çocukluk  aşkımı  özlüyorum
 
                -  
 
                - Ne arabam vardı  
 
                - Ne villam yatım eskiden.
 
                -  
 
                - Ayakta  kalmaktı  yaşamak
                 
 
                - Ölüme  ayak  sürüyüp.
 
                -  
 
                - Sıkımı  askerlerimi öldürecek biri
 
                - Halkımı  düşman  belleyecek.
 
                -  
 
                - Cezası ölümdü be yapanın.
 
                - Hangi  devlet  niye  astınız mı  derdi.
 
                -  
 
                - Onurumuz  vardı  be  eskiden.
 
                - Aslına  dönsün be  ne  varsa
 
                -  
 
                - Bir  rüyadan   uyanır gibi.
 
                - Varsın hep  yoksulluğa  yüreğini  aralasın yaşam
 
                -  
 
                - Komşu  gözlerin  kem  bakışlarında bile
 
                - Bir mutluluk  vardı be
 
                -  
 
                - Beyazlar  yamalıydı,   çatılar  çaresiz.
 
                - Ne  perişanlıklar  damlardı  yağmurla
 
                -  
 
                - Bir  anamın  şefkati  vardı
 
                - Kardeşlerimin  güler  yüzü.
 
                -  
 
                - Ben  gecekondumu,
 
                - Ben yoksulluğumu özlüyorum
 
               
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          03  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - 
                
                MENDERES  ÇIKMAZI
 
                
                -  
 
                - Sevda  türküleri  söylerken 
                
 
                - Sevgililer  fısıltılarla
 
                - Aldandım.
 
                - Ölümler düştü
 
                - Parçalanmış  bedenlere
 
                - Kahpe  bir bombada
 
                - Haber  soludum.
                
 
                - Görgü  tanıkları
 
                - Olay yeri
 
                - Feryat  figan.
 
                - Muammer  güler
 
                - Gözlerim boşaldı
 
                - Hain ve acımasız teröristlere 
                
 
                - Lanet  okudum.
 
                - Korku  cam kırıklarında
 
                - Darmadağın.
 
                - Hırsından  kilitlenmiş  dil
 
                - Ve  hırsından kilitlenmiş  yumruk
 
                - Ve  gözyaşından  ıslanmış  
                mendil.
 
                - Ağıtlar  çökmüş  gözlere
 
                - Acılara  sağır  ten 
                
 
                - 27 temmuz  gecesi. 
                
 
                - Dağılmış  sokaklara  korkulu  
                gözler
 
                - Kan gölüne  düşmüş  suretler
 
                - Damarlarda  çürümüş kan
 
                - Ölüm  sebil.
 
                - Can  çıkmazına  döndü  sokak 
                
 
                - Teselliye  kaçmış  üzüntüler
                
 
                - Hain  tuzaklara  yem.
 
                - Zavallılar  sürüsü
 
                - Bu gün 
                
 
                - Utanç  duvarına  çarpmış.
 
                - Amerikan uşağı  pkk
                
 
                - Dönekler  ordusu  yaratmış
                
                
 
                - Bir habis  ur gibi  memleketimde.
 
                - Burjuvazi
 
                - Yaşamda  bir  devinim
 
                - İleri,  geri  sağ,  sol
 
                - Orta  yol
 
                - Oltada  yem.
 
               
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          04  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - 
                
                HAYAT  BİRAZDA  MASALSI   
 
                
                -  
 
                - Şimdi bensiz hangi gerçeklere 
                açıksın  yüreğinde
 
                - Bizi kim yönlendirir doğru 
                gerçeklere yalın
 
                - Düşüncelerine gelen mesajlar  
                soyut 
 
                - Hangi  verilerle   donatılmışsa  
                hücrelerin
 
                -  
 
                - Tesirinde  kalacak  tatlı  bir  
                masalın
 
                - Uykularımın  avlusuna  serilmiş
 
                - Kurumaya  yüz  tutmuş  bir  yüzüm
 
                - Hani  ölümü  ödeşmek  olmasa
 
                - Zamandan  çalardım  senin için
 
                -  
 
                - Bil ki  senin  için  yaşamımda  
                öksüzüm
 
                - Korkularımız  tünerdi  geceye
 
                - Cesaretimiz  cehennem  
                kapılarına  sürgün
 
                - Çıplak  bir  yalnızlıkla  baş 
                başa
 
                -  
 
                - Çocukluk  sevincimi  yaşarken
 
                - Bırakırdım  kendimi akşam 
                hüznüne  her gün
 
                - Dağların kar yağmış lekeli 
                beyazlığında
 
                - Beyaz kurşuni simli  göz alıcı 
                rengi var
 
                -  
 
                - Bir kabusa dönüşmesin   gelecek
 
                - Derin dipsiz bir kuyudur 
                yalnızlık
 
                - Ve  yıkılmaya  yüz  tutmuş  
                yamalı  duvar
 
                - Bir öfkeye mahkum olmuşsa beyin
 
                -  
 
                - Bir bak gözlerde haksızlıklar 
                desen  desen 
 
                - Yası  kalmış   bir  sevinci  
                neyleyim
 
                - Sığınağım  mor karanfil  sarı  
                düş
 
                - Bir alevden soluktur şimdi içimde 
                esen
 
               
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          05  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - HAYATA  DÖNÜŞ   (erken  teşhis)
 
            
            - Sırtımdaki,  göksümdeki  ve zaman  
            zaman  vücudumu  tümden  saran  ağrılarından  şikayet ettiğimde  
            eşim:  
 
            - “ Hayatım  kaç defa  diyorum  sana  
            bir  dipten  doruğa  muayene  ol. Bak hastanede  çalışan komşumuzun  
            bir  tanıdık  doktoru  var, önce  muayenehanesine  gideceğiz,  
            sonrada  o  bize  bir  yol  gösterir,  gerekirse  bir  Check-up   
            yaptırırız. Muhakkak  bir  şey  var ki  sende  her gün  
            şikayetçisin  kendinden.“  Dediğinde ben hep  “haklısın  hayatım”  
            derdim de  bir  türlü  teşebbüse  geçmezdik.
             
 
            -  Tabiî ki  rahatsızdım  ağrıdan  
            sızıdan yana  ama  direniyordum  doktora  gitmeye. Nasıl  olduysa 
            ağrılarımın  arttığı  bir  gün Hanımın da  ağrılardan şikayeti 
            geldi  aklıma  ikimizde bir  muayene  olalım dedim. İşyerinden  
            telefon  ederek bir  randevu  aldım  doktordan.  Ertesi  gün  
            Fikret  beyin  muayene hane sine eşimle beraber giderek  vizite  
            ücretini yatırdım. Benim  göksümü, nefes  alışverişimi,  sırtımı  
            dinledi. Uzun  tetkiklerden  sonra  kartvizitinin  arkasına  
            imzasını  atarak  
 
            - “yarın  erkenden  hastaneye  gel,  
            kapıdan  kartımı  gösterdiğinde  direk içeri  girersin”  dedi. Tabi  
            eşimi de aynı  şekilde  muayene  ederek  aynı  şeyleri  eşime de  
            söyledi  ona da  bir kart yazarak  verdi. 
             
 
            - Ertesi  gün  bizde  öyle  yaptık.  
            Sabah  hastanenin  içi  ana  baba  günüydü. Onları  yararak  
            geçerken  arkamızdan  konuşuyorlardı.
 
            - “İşte  gene  özelciler geldi,  
            bunların  paraları  var  kuyruk  beklemezler ki.  Hele  bizim  gibi  
            geceden kalkıp ta  sıramı  alacaklar  sanki.”  
 
            - Duymazlıktan  gelmek  zorundaydık.  
            Adamlar  haksızda  sayılmazdı  ama  ne yapacaksın  sağlık  sorunu  
            bu. Halimize  şükrettik. Zaten  şükürcü  bir  millet  değilmiyiz. 
            Bir trfik kazası olsa,     bir uçak  düşse  çok  şükür, içinde  biz  
            yokuz  demezmiyiz. Ya  sel felaketinde,  depremde  kendilerine  
            zarar  gelmeyenler  şükretmezler mi. Bizde para ile  muayyene 
            olacak  durumda  olduğumuza  şükrettik.  Oysa  çokları  doktora  
            gitmeyi  gerektirmeyecek  derecede  sağlıklarının yerinde  
            olduklarına şükrediyorlardı.   Ya birde  muayene  olacak  paramız  
            olmasaydı ?  
 
            - Her  şeye  para  bulunuyordu da  şu  
            sağlığa  para  bulamıyordu halk.   Bulsa da  halkın    önceliği  
            sağlık  değildi ki.  Yakacak,  giyecek  ve  en  önemlisi  gıda. 
            İşte  en  son  kertesine  getirmişler  hastalıklarını. Artık  
            doktora  gelmekten  başka  çare  bulamamış  insanların  
            yığılmalarıydı  hastanedeki  kalabalık.   
 
            - Kapıdaki  görevlilere doktorun  
            arkası  imzalı kartvizitini  gösterince  hiç  bekletmeden 
             
 
            - “ikinci kat  109 numara”  dedi  görevli. İkinci kat 109 
            numaraya  çıktığımda doktorun  bulunduğu  oda  kapısının  
            karşısındaki  görevli bayana doktorun  yazılı kartvizitini 
            gösterdim    
 
            - “içerdekiler  çıksınlar  hemen  sizi  alacağım”  dedi.   Eşimin 
            ve benim  sağlık karnesini alarak kaydını  yaptı. İçerden  çıkan  
            hastadan  sonra  muayene  olmak için  eşim  girdi  içeri.  Doktor  
            hiç muayene  etmeden  bir  kağıt  üzerinde  işaretlenmiş  liseyi  
            eşime    verdi. Sonra  ben  girdim benim  elime de bir  
            işaretlenmiş  tahlil kağıdı  verdi  
 
            - “işaretli  tahlilleri  yap getir,  
            gittiğin  yerlerde kartımı  göster sıra  beklemezsin”  dedi.  
            Sistemin  çarkı  böyle  işliyordu  demek. Her  gittiğimiz  yerde 
            hiç  beklemedik,  kan tahlilinde,  idrarda. 
             
 
            - Hele  kandan  bir  sürü tahliller  
            yaptılar.  Eşimle  beraber  hepsinin  neticelerini  aldık  doktora  
            verdik. İçerde  bir  başkası  daha  vardı. Sanıyorum  doktorun  
            tanıdığı  biri. Çenesi  düşük  bir  insan. Doktor sanki  onu  
            dinlemiyordu. Elinde   siyah  bir  çanta, içersinde  bir  sürü  
            ilaç  numuneleri  var.   İlaçlarla ilgili  bilgi  alışverişinden  
            başka bir şey  değildi  adamın  yaptığı.  Kim bilir hangi  
            fabrikanın ilaç pazarlamacısıydı.  Biz se  doktorun  tahlil  
            sonuçlarını söylemesini  bekliyorduk. Hele  adam  bir  konuşmasını  
            kesse  sıra  bize  gelecekti.  
 
            - O  çenesi  düşük  adam  işi  
            bittiği  halde  çıkıp  gideceğine,  eşimle  beraber  doktorun  
            söylediğini   dinlemez mi.  Doktor  tekrar  tekrar  tahlil  
            sonuçlarına  baktı,  kafasını  salladı.  Ters  giden  bir şeyler  
            vardı galiba. Gözlerini  benden kaçırarak  eşime  bir şeyler  
            diyordu ki  eşim  benim kolumdan  tutup;  
 
            - “Güven   sen  biraz dışarı da  
            bekle    benim  doktorla  bir  özel  görüşmem  olacak”  dedi.  Ben  
            dışarıda  beklerken  O geveze  adamında sesinin  yükseldiğini  
            duydum içerden. Durmadan  konuştular konuştular ama  konuşan  hep o  
            geveze  adamdı.  Ama  tam  anlayamıyordum konuşulanları. Sonra  o 
            geveze adam  kapıdan  çıktı bana  dönerek
 
            - “hücre çoğalmasıymış,  geçmiş olsun  iyi huyluysa korkulacak  
            bir şey  yok”  dedi. Adam  söyledi  söylemesine  ama benim 
            kendisine  birşeyler  sormamı  beklemeden  çekip    gitti.  Bir  
            ara  peşinden koşturayım  dedim  vazgeçtim.  Doktor eşime  içerde  
            tedavi şekillerini  izah  etmiş,  ayrıca  başka  ülkelerde  tedavi  
            görebileceğini  söylemiş.  Hiç  konuşmadan  geldik  eve. Ben 
            istiyorum ki  kendi birşeyler söylesin. ‘Korkulacak  bir şey  yok’  
            desin,  geveze  adamın  söylediği gibi. Ama  ne  gezer  eşimde  çıt 
            yok.     
 
            -   Eve geldiğimizde birazda  yüzü  
            ağlamaklı:  
 
            - “hücre  çoğalmasıymış,  kansermiş 
            yani”  dedi.  Ben  oturduğum  koltuktan  fırlamıştım  sanki. 
            Ellerimle  yüzümü kapatıp   
 
            - “Aman Allah’ım  buda mı  gelecekti  
            başıma”  dedim. Yalnız  hücre çoğalmasını  bir şeye  
            benzetememiştim  adam  söylediğinde.
 
            - Eşimin gözyaşlarına karışmış 
            sözleri  düştü  üst  üste dudaklarından. Lavanta  kokan  çarşafları  
            serilmiş yatak  odasının  kapısında  durmuş,  içeriye  bakıyordu 
            öylece.   Bir  dil  sürçmesi  onu  ele  verdi. ‘Hücre  çoğalmasıymış 
            tan sonra kansermiş’  demesi. Şimdi  benimde   bildiğimi  
            bilmesinden  biraz  rahatlamıştı. Oysa nasıl  söyleyebilirim kinin  
            hesaplarını  yapmıştı  yol  boyu.  Tedavimdeki uzun  sürecin   
            ruhunda yaratacağı    karmaşadaki davranış  bozukluklarını  
            algılıyordum  eşimin.  
 
            - Benim hastalığımı  duyduğunda  çoktan iç  dünyası  yıkılmıştı. 
            Ben yatak odası kapısından içeri  girdiğimde  eşimde  arkamdaydı. 
            Yatağın  bir  köşesine  usulca  oturdum. Eşimde yanıma  oturdu. 
            Şimdi  az da  olsa  kendisine  gelmişti. Doğal  davranışların  
            kimyasındaki  sükuneti  yaratan  neydi. Sanki  hastanedeki  korku  
            ve  telaş  gitmişti  şimdi. Benim  kıyametler  koparacağımı, hayatı  
            hem kendisine  hem de  kendime  zehir  edeceğimi  düşünüyordu.
 
            - Kendisini  hiç de ilgilendirmeyen  
            bir  konuda doktorun  anlattıklarını  duyan  bir yabancı,  bana  
            patavatsızca   
 
            - “ Hücre  çoğalmasıymış demek ”   
            dediğinde   benim  dünyam zaten kararmıştı. Demek  benim  
            hastalığımı  duyduğunda  o  şarlatan içerde bağırmıştı  “çaresiz  
            bir  hastalık” diye.  O münasebetsiz adam  ne  münasebetle  benim 
            hastalığım  hakkında  patavatsızca  konuşmuştu.  “Beyefendi  seni  
            ilgilendirmez bilmediğin  şeylere  lütfen karışma”  diye  eşimin   
            sinirlenip  bağırdığını duymuştum  kapıdan.  Sanki  ona  
            denmiyormuş  gibi   yüzü  kızarmayan  adam   büsbütün  moralimi  
            bozmuştu  dışarıya  çıkıp  ayrıca  bana hücre  çoğalmasıymış  diye   
            söylediğinde. Güya  ben  duymayacaktım. Yüzsüzlerin  yüzlü  
            çıkmalarını  düşünmek  insanı  üzmez mi.  Adam  sanki uyuşturucu 
            bağımlısı gibi  söze  karşılık  verme  bağımlısı  içinde  görüyor 
            kendisini  ve  durmadan  konuşuyordu. Zaten  içerde  doktoru  
            yüceltecek  konuşmalar  yaptığında   doktorun da  sesi  çıkmadan  
            propogandist  beyi  dinliyordu.
 
            - “Sağlık bu  hanımefendi. Eşiniz 
            için   doktor  beyin  dediği  ülkeye  giderseniz  tedavi için  
            kesin  çözüm  bulunur.” dediğinde eşimin  iyice  dolduğunun  
            farkındaydım. Adam  durmadan  konuşuyor  benim  sağlığım  üzerine  
            çözümler  üretiyordu. Eşimde  artık  adamın  konuşmalarına  daha  
            fazla  tahammül  edememiş demekki.  
 
            - “Beyefendi   Her  şeyde  tüketim  
            toplumu  olmuş  çıkmışız.  Şimdide  olur  olmaz  söz  tüketiyoruz,   
            ses tüketiyoruz,  onur  tüketiyoruz,  en  güzel  değerlerimizi  
            tüketiyoruz. Sevdiklerimizi  ve  kendimizi  tüketiyoruz, onun  için  
            siz  burada boşuna  sesinizi  tüketmeyin” dedikten  sonra  adam  
            doktorun  odasından  çıkmak  zorunda  kalmıştı. Üstelik  bana da  
            hastalığımı  söyleyerek uzaklaştı.   
 
            - Eşimin  doktorun  yanından  
            çıktığında  benim  değil de  sanki   onun teselliye  ihtiyacı  
            vardı.  Birazda onun için  kendimle  ilgili  bir  şey  sormamıştım  
            eve  gelene  kadar. Adamın  boş  yere  gevezelik etmesini 
            unutamamıştım “neden  doktorun  söylemesi  gerekeni o adi adam  
            söyledi” diye  eşimin  saçlarını okşayarak  yanaklarından  öpmüştüm 
            .  
 
            - “Seni seviyorum  hayatım.  
            Hastalığım  unutmaki  her şeyin  sonu  değil” dedim.  Eşimi kendi  
            hastalığımın vahim  düşüncesinden uzaklaştırmak için   bir  savaş 
            veriyordum  sanki.
 
            - Sanki  her tarafa  savrulmuş  
            başıboş  dönen  gezegenler   gibiydi  kafamdakiler.
 
            - Şimdi  yatağa  uzandık   birbirimize  sarılıp çaresizlik içinde  
            ağlaşıyorduk.  Karı koca ortak  bir  sessizliğin içindeydik.  
            Hareketlerimizin  devinimleri sıfıra  inmiş  bir  pelte  gibi  
            yatağın  üzerine  serilip  öylece  bırakmıştı  bizi. 
             
 
            - Yaşlı  ve  şeker  hastası olan  
            anneme  ve  hele  bana  çok  düşkün   kalp hastası olan  babama  
            nasıl diyecektim.   
 
            - “Çocuklarıma  nasıl  söylerim”. 
            Şimdi kendi  içimizdeki  boşlukta kendimizi mahkum  etmiş,  bir 
            çıkış noktası  arıyorduk. Ben  ne  yapmıştım da  tanrı  çaresiz  
            bir  hastalığın eline   bırakmıştı  beni. Çevremdeki  en  
            yakınlarıma  söyleyerek,  düşüncelerimi  kemiren  olumsuzluklar  
            paylaşıldığında  yerine olumlu söylenecek her  söz belki  bana ilaç 
            olurdu.  Şu anda  çaresizliğin  şokundaydık.  Vurgun  yemiştik.
             
 
            - “Hastane  kapılarındaki  çare 
            bulunacak dertler içindeki   çaresizlikler zincirinin  bir  halkası 
            da   bendim” diye  düşündüm. Ama şimdi  eşimin  ne  düşündüğünü  
            sezebiliyordum. Benim dalgın  bakışlarımdan  kendimi  uyandırarak  
            eşime  
 
            - “Kiradaki  dairemizi  sattığımızda  
            Amerika’da  tedavisi  olabilir diyorsundur” değilmi?
             
 
            - “Tamam    düşündüğün   gibi  
            düşünüyorum  bende” dedi.  O da  anladığımı  anlamış  olacak ki 
            
            
 
            - “onu  sonra  konuşuruz”  dedi.  
            Ertesi  sabah, geçirdiğimiz  tedirgin  bir  geceden  sonra  tekrar  
            hastanedeydik.  Oğluma  ve  iki kızıma  üstü kapalıda  olsa  durumu  
            anlattığımda  
 
            - “anne  annenizle,  dedenize  
            söylemeyin  sakın”  diye de  tembih  ettim. Büyük kızım
             
 
            - “hastaneye  bende  geleceğim  baba”  
            seni  yalnız  bırakamam”  dedi. Ufak kızımla oğlum yaşlı dedesi ve  
            anneannelerinin yanlarında kaldılar.  Sekseninin  üzerinde   
            insanlar,  onlarında bakıma  ihtiyaçları  var  nede  olsa. Büyük 
            kentlerdeki  bir  başka  endişede  hızla  artan  kapkaç olayları. 
            Eşim  bizimle  beraber  gelen büyük kızımıza  hastaneye  gidene 
            kadar  tembih üzerine  tembih etti. Aman  çantana  dikkat  et  
            sanki  bizim  kıza  söylenmemiş. Eşim eczaneden  ilaç  almak  için  
            yanımızdan  ayrıldığında, kızımda  benim kan verirken çıkardığım  
            paltomu  koluna  asıyor. Hemşireler  kan alma  işini tamamlayıp 
            ta    ben tekrar   paltomu  kızımdan  aldığımda bakmış ki  kızım  
            kolunda  çantası  yok. İki  tane  kesilmiş deri  sap  sallanıyor  
            kolunda  kızımın. Pes yani bu kadara da.  Anne  gelene kadar  sağa  
            sola  koşuşturdular  ama  nafile. Bu  ikinci  çarpılışı  kızımın. 
            Bazen  insanlar hayatta  bedavadan yaşıyor.   Bana  “aman  olsun  
            canımıza  bir şey  gelmedi ya”  deyip  geçiştirdiler.  Ama    önemli 
            olan benim  bir şeye  üzülmemem lazım. Hanım  ilaçlarla  geldikten 
            sonra  tomografilerim  çekilecek  tabiki. Hadi   bu seferde  
            elektrikler  kesilmesin mi.  Yalnızca  kan tahlili  yaptırmış olduk  
            o gün. Akşam  evde çocuklar  “ Anne, babamı  Çine  götür. Türkiye 
            den  kanser  hastaları  Çine  gidiyorlarmış ameliyat  olmak için. 
            Kanser  turları  düzenleniyormuş. Herkes  gezi için umreye  
            gidiyor,  siz  sağlığınız  için  Çine  gitmişsiniz  çok mu”? diye  
            üsteleyince   
 
            - “haklısın  kızım”  dedim. Ama  
            doktorumuz   bendeki gelişmelerden  çok umutlu,  sanıyorum  
            sizlerin  sevgisi  ve  benim  stresten uzak  durarak  hiçbir şeyi  
            dert  edinmemem  kurtaracak  beni  bu dertten” Oysa  her şeyimiz  
            problem. Birçok  şeyi  bana  aksettirmediklerinizi biliyorum. Ne 
            şehit  ailelerinin dramını,  nede  Cumhuriyet ilkelerinin  yavaş  
            yavaş  elden  gitmesini. Benim  bu konulardaki  hassasiyetim  kendi  
            canımdanda  önemli.  
 
            - Eşim  hastalığım   devam  ederken,  
            sürekli  bu hastalıktan  tedavi  olanlardan  ne kullandıkları  ve  
            nelerden  çare  bulduklarını  hep  araştırmaktaydı. İçimde iyi 
            olmama yönelik  büyük  bir inanç vardı. Artık eşimle   dağlardan ot  
            toplamaya gidiyorduk. İnternet ten   yeni  tedavi  sistemlerini  
            araştırıyorduk.  Çocuklarımın   benim yanımda     olmaları  bana 
            destek  vermeleri  beni  hayata  bağlıyordu.  Bir  gün iliğimden  
            kan  aldılar  çok  büyük  bir  iğneydi.   Aman  Allahım  Birkaç  
            gün  sonra  gittiğimizde  hastalığımın  düzeldiği  yolundaki    
            doktorun  ifadesi   bana  dirençli  olmayı öğretmişti. 
             
 
            - “Sen  bunu  yenebilecek  güçtesin”  
            kanser ve karamsarlık arasında ilişki olduğunu ifade ederek   
            “Milattan sonra 2. yüzyılda melankolik insanların neşeli insanlara 
            kıyasla kansere yakalanmaya daha yatkın oldukları anlaşılmıştı.18. 
            ve 19. yüzyıllarda pek çok doktor , özellikle karamsar dediğimiz 
            kişilerde kanserin, o kişinin yaşamındaki bir trajediden sonra 
            oluştuğunu fark ettiler." dedi. " strese  verdiğimiz  tepki, 
            stresin  kendisinden  daha  önemliydi.  
 
            - Uzun  tedavilerin  ardından 
            ameliyata  hazırlandım. Radyoaktif  karantinalarda  kaldım.   Işın 
            tedavileri,  atom kapsülü  haplar,  tekrar  tekrar  testler   
            tahliller, eşimin , çocuklarımın  ve  dostlarımın  beni  yalnız  
            bırakmayışları   beni  hayata  döndürdü  diyebilirim.
             
 
            - Şimdi  sağlığım  düzelmiş olarak , 
            sanki hayata  yeniden  gelmişim  gibi  yaşamıma  sıfırdan  başladım. 
            Sizde  benim yaptığımı  yapın.  Neticesini  değiştiremeyeceğiniz  
            hiçbir  olayda  üzülmeyeceksiniz.  Çünkü  üzülmeniz  hiçbir  şeyi  
            geri  getirmeyecektir.  
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          06  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
             - SABAHLAR
 
            
            -                
             
 
            - Uykum kaçmış bir gece yüksek bir terastayım
 
            - Yıldızları doyumsuz  seyretmeye  hastayım
 
            -  
 
            - Milyarlarca ışık yıl zamanı var aramda
 
            - Geceyi tek başına yaşarken  Ankara’mda
 
            -  
 
            - Var mıdır başka biri yıldızlara bakıp ta
 
            - Bir haz duysun o rahat uykuyu bırakıp ta
 
            -                    
             
 
            - Herkes uykuda, kuşlar,uyumayan bir benim
 
            - Gece serinliğinde dinç ve sağlam bedenim
 
            -                    
             
 
            - Düşün, binlerce beyin rüya görür uykuda
 
            - Kimi uçar havada, kimi boğulur suda
 
            -                    
             
 
            - Bulutlardan sıyrılıp görülür teker ,teker
 
            - Göz kırparken yıldızlar sanki bir merhaba der
 
            -  
 
            - Karanlık, karanlığa karışmışken zifiri
 
            - Görünmez karanlıkta havanın isli kiri
 
            -  
 
            - Uykuya teslim olmuş binlerce çarpan yürek
 
            - Rüya denizlerinde sessizce çeker kürek
 
            -  
 
            - Rüyalara girse de aşk gecede yaşanır
 
            - Kimi yerde gönülden ne sevgiler boşanır
 
            -  
 
            - Kimi diskoda, barda  kimi mahpus damında
 
            - Yürekleri cız eder her günün akşamında
 
            -  
 
            - Belki bir gece boyu kalkmış konan yasaklar
 
            - Hangi acı nerede, hangi sevdayı saklar
 
            -  
 
            - Kimi yerde dertlerle sorunlar uyanmadan
 
            - Evlerin ışıkları  ara sıra yanmadan
 
            -  
 
            -           Bir gizemlik sevgiyi davet ediyor aşka
 
            - Her mevsimde geceden sabaha kalkış başka
 
            -  
 
            - Umuda sürgün veren fikirler uyumakta
 
            - Ömürler  gece boyu sarılır bir yumakta
 
            -  
 
            - Bir sonraki sabaha gece verirken mola
 
            - Kimi derdi erteler, sabah ola hayrola
 
            -  
 
            - Hiç farkında olmadan geçerken güne yarın
 
            - Tesiri yavaş, yavaş kaybolur  ışıkların
 
            -  
 
            - Sokak köpeklerinin sesleridir ürüyen
 
            - Gece karanlığıdır yudum, yudum eriyen
 
            -  
 
            - Kimi erken kalkacak gün başı yolculuğa
 
            - Veda edip gidecek belki çoluk, çocuğa
 
            -  
 
            - Gün ışığına gebe hayır şer saklı düşte
 
            - Uyanıyorlar sabah ezanı saat beşte
             
 
            -  
 
            - Karanlığın içinden gelirken ezan sesi
 
            - Bir güne başlanacak bir  gecenin   ertesi
 
            -  
 
            - Geceden nasıl çıkmak, güne nasıl başlamak
 
            - Ya, hızlı kalkmak yada, boş verip yavaşlamak
 
            -  
 
            - Mahmurluğu üstünden zor atıp kalkan kişi
             
 
            - Kalkmaz güne kimisi, yatmak en güzel işi
 
            -                    
             
 
            - Uykuya dalmış gece, dalmış tasa, dert, hüzün
 
            - Feryatlar yükselecek uyanınca gündüzün
 
            -                    
             
 
            - Kim bilir daha başka acıyı tattıracak
 
            - Sakinleşmiş olaylar başlarken güne sıcak
 
            -                    
             
 
            - Bir kızartı belirdi henüz güneş doğuyor
 
            - Tabiat alemini kaplayarak boğuyor
 
            -                    
             
 
            - Horozların ötüşü sabahı müjdelerken
 
            - Yıldızlar gibi ayda kayboldu  erken, erken
 
            -                    
             
 
            - Yine   herkesin derdi başladı ahlar, vahlar
 
            - Gece  boyu içimde,  huzur  bende  sabahlar.
 
           
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          07  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
            
              
               - GÖZ  GÖRE   GÖRE
 
              
              -  
 
              - Hak yolu deyip de uçkur
 
              - Çözülmez göz göre gör
 
              - Tanrı aşkına kadın kız
 
              - Üzülmez  göz, göre göre
 
              -  
 
              - Hata kimde ne demeli
 
              - Herkes suçunu bilmeli
 
              - Uçacak evin temeli
 
              - Kazılmaz göz göre  göre
 
              -  
 
              - Tahrik etme sağı solu
 
              - Nedir işin çıkar yolu
 
              - Hakaretler dolu, dolu
 
              - Yazılmaz göz, göre  göre
 
              -  
 
              - Yönetirler cambaz gibi
 
              - Çalarlar düzenbaz gibi
 
              - Bunca vatandaş kaz gibi
 
              - Yolunmaz göz, göre göre
 
              -  
 
              - Ateşten gömlek giyerek
 
              - Allahuekber diyerek
 
              - Bilerek ve bilmeyerek
 
              - Ölünmez göz, göre göre
 
              -  
 
              - Düşün yobazın kastı ne
 
              - Çıkar Atanın büstüne
 
              - Kırsınlar diye üstüne
 
              - Salınmaz göz, göre  göre.
 
              -  
 
              - Demokrasi almış yara
 
              - Ufkumuz görünmez kara
 
              - Gizli ödenekten para
 
              - Çalınmaz göz ,göre  göre.
 
              -  
 
              - Söyleyim gelmişken yeri
 
              - Göster kim sözünün eri
 
              - Bizden akılsızdan geri
 
              - Kalınmaz  göz, göre göre
 
              -  
 
              - Neler kime serbest yasak
 
              - Derler bir arayıp bulsak
 
              - Kanunlarla verilmiş hak
 
              - Alınmaz göz, göre  göre.
 
             
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          08  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
          | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - İŞTE ÖYLE BİRİ 
 
            
            - Önümüzde trafik lambaları kırmızı 
            yanıyordu durduk. Sahipsiz şiirler gibi tedirgin birazdan bizi talan 
            edecek bir fırtınanın içine düşeceğimizin farkında olmadan durduk.  
            Bir metre uzağımızda hemen solumuzda da ekip arabası her zaman 
            durduğu yerde orta refüjde ki yerini almış bekliyordu. Bizi polis 
            arabasına yabancı kılan bir şey mi vardı, bilemiyoruz.  
             
 
            - Eee e haliyle insan o saate yanı başında polis arabası ve biri 
            içinde biride dışında olmak üzere iki polis memuru olduğunu görünce 
            kendini güvende hissediyor sanmasına rağmen gene de bu saatte 
            kalmanın tedirginliği var. En azından o geceye kadar öyle sanırdık. 
            Daha birkaç  saniye  beklemiştik ki dilsiz ve sağır olan üstelik 
            çirkin düşleri içinde saklı olmasına  rağmen  huzursuzca  şirretinin 
            dışa vuruşuyla (o an numara yaptığını  anlayamadığımız)  bir 
            simitçi  bozması polislerin olduğu taraftan  direksiyonda olan 
            eşimin yanına doğru yaklaştı ve camı  tıklattı  sertçe, boş  
            meydanlara  sahip çıkan  birisinin  edasıyla, kirlilikten  keçe gibi 
            olmuş  saçları ve uzun kirli tırnakları arasından tezgahındaki 
            simidi işaret etti eliyle. Adamın simit satmak istediğini düşünen 
            eşim: almayacağız dercesine iki eliyle ellerini yukarı kaldırarak 
            işaret  etti. Simitçi kendisinin ne yapmak  istediğini  karşı 
            tarafa  anlatamamanın  verdiği  sinirlilikle tezgahtaki  simidi  
            göstermeyi  bırakıp  biraz  üşüdüğünü  belirtmek için  kollarını  
            kendi iki  beline  dolayarak ve  aynı  zamanda  yüzünü  ekşiterek  
            üşüdüğünü  belirtmeye  çalıştığında  camı kapalı  otomobilin  
            içindeki  bayan kendisini kucaklanmak  gibi  bir  şeyin  yapacağını  
            anlayarak  eşinin  yanında  bu  nasıl  bir  küstahlık diye  
            düşündüğü   bir  sırada   adam  bu  defa  sigara  istediğini  
            belirtmek için  elini  sigara  içer  gibi  ağzına  götürdü. Eşim  
            yine  aynı  hareketle iki ellerini  yukarıya kaldırarak 
            istemediğini  belirtti. ben  direksiyonun  başındayım bu  normal 
            bir  insan  olmasa  gerek  baksana  laftan  anlamıyor, bunu  adam  
            değil yaratık olarak  belirtmek  gerekiyor. Sokak  aralarındaki  
            boş   asfalt  kenarlarını   park  alanları  olarak gören  sokak  
            eşkıyaları arabanızı  park  etmek  istediğinizde de  karşınıza  
            çıkıverirdi. Yaratık arabanın arkasına doğru ilerlerken işaret 
            parmağını kaldırıp ben size şimdi  gösteririm  der gibi salladı,  
            önce  arabaya  tükürdü  ve  cama  bir  yumruk  attı. Gece geç saatte 
            tüm  gürültüler uyumuş, etraftaki  sessizliği  yaratığın  yarattığı  
            gürültü  bozuyordu. Gene  bir takım  el ve kol hareketleri  
            yaptıktan  sonrada   bir  tekme attı  arabaya. Artık  bu kadar  
            hakareti  hazmedemeyen  eşim arabadan indi “ne yapıyorsun  sen”  
            diye  seslendi o: “he bebebe ha bübeee”  diye  bir takım  
            anlaşılmaz  kelimelerle  bağırıp ahrazlığın  verdiği  konuşamama 
            hareketini el ve  kol  hareketlerine  döküp parr, parr deyip eşimin 
            üzerine  doğru  giderken, eşim  derhal  yüzü bize  dönük olan polis  
            memuruna  doğru iki  adım  attı içindeki  korkusunu  ve  sessiz  
            çığlıklarını  duymayan polislerin karşısında  bir iki  dakikalık  
            duraksadı.  ‘Acaba  polisler  bir  şey  söylerler miydi kendisine’ 
            diye  düşündü.   Sonrada  hiçbir şey  söylemeyen  polislere  karşı 
            “görmüyor musunuz  adam  arabama  tükürüyor, tekmeliyor,  müdahale  
            etmeyecek misiniz? Bu arada ben arabanın içinden açık olan camdan  
            duyuyor ve  görüyorum olanı biteni. Sanki polis adamın yaptıklarını 
            göz ardı edin, adamın  anlamsız  davranışlarına anlam katmayarak 
            bırakın  öylece  bir mesele  çıkarmayın  def  olun  gidin  gibi  
            bir  hali  vardı.  Hani böyle bir durumda arabayı terk edip inmemek 
            gerekir ya bende arabadan inmeden  ‘du  bakalım noolecek’ hikayesi  
            gibi düşünürken  adam  iki  eliyle  eşimi  itekledi. Böyle 
            durumlarda  ben hala sabrımı sabırsızlığa  döndürmeden onların  
            amaçlarına  hizmet  etmemek için  arabada  beklemeyi  tercih  
            ediyordum.  Amaç zaten  arabadan herkesi indirmek  ve  ardından  
            soygunu  gerçekleştirmek gibi  bir bayat numaranın  içinde  
            olabilirler diye düşündüm. İlk olarak  polisin  tepkisi karşısında  
            şaşkına  döndük.
 
            - Hani Adana’da da asfaltın kenarına karısını yatırmış, elinde 
            bıçakla karısını rasgele bıçaklayan bir caniyi polisler 
            seyrediyordu,  adam yaklaşanlara bıçak sallayıp  “gelmeyin  keserim 
            ha doğrarım sizi”  deyip herkesi  ve  bu  arada  polisleri de  
            korkutup  boyuna  karısına bıçak  saplıyordu ya işte oradaki 
            polisten  farkı  yoktu  bu  polisinde. Demek ki  hepsine aman ha  
            vatandaşla  soyguncu  arasına  girip  canınızı  tehlikeye  atmayın 
            mı  demişlerdi.
 
            -             Polis eşime “bak genç kardeşim çekip gitmezseniz 
            adamın davranışları katlanarak büyür, sonra müdahale etsem ne 
            olacak? Aydınlığa yol vermeyen kararlar verirse yetkililer,  herkes 
            başka kulvarlarda koşarsa, suçlular salıverilip ikide bir  karşımıza 
            çıkarsa, adamlar suç işlerken daha sonraki işleyeceği suçları da 
            yedeğinde taşımaya devam ederse ben  ne  yapabilirim? Aha tutanak 
            tuttum diyelim. Siz şikayetçi olacaksınız adamın  raporu  varsa  
            biz  bir gün nezarette yatırırız devlet adamı  alıp iki  gün  yemek 
            yedirecek, barındıracak, savcılık  takipsizlik kararı verecek, sonra 
            adam gene  buraya  gelecek. Biz burada sürekli görev yapıyoruz biz o 
            zaman bu adama söz geçirebilir miyiz adam bizi de hiç saymaz.  
 
            - Eşim:
             
 
            - “eee ne yapacağız o  zaman?”
 
            -             Polis “binin  arabanıza  gidin . Elde kaldıramazsın 
            bunlara. Dalaşmaya gelmez. Bıçak  çıkarır saplar  maazallah.”
 
            -             Anlayamadığım  şu :
 
            -             Bu  dilsiz ve sağır  yaratık  yapacağını  yaptı ve  
            can kulağıyla  polisin  arkasından  uzanıp  muhabbeti  dinlemeye  
            koyuldu. Acaba polis yaratığın söyleyemediği yada rolü gereği dile 
            getiremediği tehdidini bize iletmekle mi görevliydi.
 
            -             Polis:
             
 
            -             “Zaten  trafiği de  tıkıyorsunuz lütfen  aracınızı  
            çekiniz  ‘bu  arada  saat  gecenin  01 i  ve  bizden  başka  tek  
            araba  polisin  refüjdeki  arabasıydı’
 
            -             Eşim  hemen  arabaya  döndü ve  kıvrak  bir  
            manevrayla  arabamızı  polis otosunun  yanına  güzelce  yerleştirdi. 
            Ve  yine  indi.  Bu  arada  dayanamayarak  bende  arabadan  indim. 
            iki  araç  arasında  bizim hususi  aracımız  ve  polis  arabası  
            vardı, konuşmamız  kaldığı  yerden  devam  etmeye  başladı. Bu  
            arada  trafik polisi olan   ilerdeki  iki polis  memurunun  yanına  
            koşarak  gitti  yanına  bir  polis  memuru  daha  geldi.  Bildiğimiz 
            düz  polis  bu. Düz polis diye bir şey  olur mu  demeyin oluyor  
            işte.  
 
            -             2. polis kül rengi bakışlarının içersinden kolay baş 
            edebileceklere çıkışmanın kendilerinde yarattığı rahatlıkla:  
 
            -             “Ne yapıyorsunuz  siz?  dedi.  bizim  başka  bir 
            şey  yapmadığımız  ortada  iken  bizim  yüreğimizdeki  diklenişin  
            yağmalandığını  hissetmek  ve  bizi kolayca  teslim  almak  veya, 
            beynimizin  haksızlıklara  karşı  döşenmiş  mayınlarının tetikçisi  
            olabilirlerdi.  Bizim patlamamız, bizi  suçlu  konumuna  düşürecek  
            faktörlerin  başında  gelmekteydi.
 
            -  “Aracınızı buraya  koyamazsınız. Burası yaya  yolu . Ceza 
            yazmak zorunda kalırım.” dedi.  polis  yapacağı  hamlesini  
            yapmıştı.
 
            -             İçimden ya sabır çektim  ve  
             
 
            -             “Polis bey  bir şey  yapmayacak mısınız? Bu şerefi 
            olmayan yaratık görenlerde  acıtasyon  yaratıp  insanların  
            vicdanlarını  kendi  sistemiyle soyamaya gece  bu  yoldan  
            geçenlere  illallah dedirtmeye,   buralarda  dolanıp  huzur  
            kaçırmaya  devam mı  edecek?”
 
            -             İşte o an  yaratık her şeyi  duyuyor, anlıyor  ve  
            konuşamıyor  ama  üzerime  yürümeye  yelteniyor, bu  üzerime  
            yürümeye  yeltenmek için kendisinde  bulacağı  gücü polislerden  
            almış  olmalı ki böyle  bir  davranışın içine  girmişti . Hayatın  
            ve  sistemin  düzensizliğinden  vurgun  yemiş  biri  gibi hissettim  
            kendimi  geri  çekilerek  sendeledim. Yaratık elindeki  tezgahı 
            havalandırdı. Şimdi  ben  biraz  daha  çileme  teslim  olmuş,  
            ateşe  dönüşmemiş  içimdeki  kıvılcımı tutuşturmak  üzereydim ki 
            Eşim yaratığın  havalandırdığı tezgahını tuttu. Şimdi  donduruyorum  
            görüntüyü. Bir  tarafta tezgahtan  sakınmış  ama  karşı  bir  hamle  
            yapmak üzerek  kendi içindeki  öfkeleri  ateşleyecek birinin 
            durumu,  diğer taraftan iki  trafik polisi, heyecanlı  gözlerle  
            bizi  seyrediyor ama  diğer taraf tanda   karşı  saldırıya  geçmiş  
            birinin  kendi  yüklerini  hafifletmenin  verdiği  rahatlıkla  
            gizliden  bir  oh  çekmeleri. Gene   sağır  dilsiz ama  her şeyi  
            duyan, polislerin  biz  bir şey  yapamayız  endişesinden  bir kat  
            daha  bizim karşımıza güçlenerek  çıkmış adeta  canavarlaşmış , 
            bağırıp  çağırabilen  karşısındaki  suçsuzu  feveranlarıyla  suçlu 
            düşürebilen, küfredebilen, bomboş  havaya  kalkmış  vurmaya duran   
            tezgahıyla  simitçi kılığına  girmiş sapık  bir yaratık. Geç  
            saatte  evine  giderken  kırmızı ışıkta  durma  gafletinde  bulunan  
            ve  simitçinin  tezgahını  tutmuş  eşim. Gözlerdeki  bu  
            enstantaneyi bizim  haricimizdekiler  başka  bir  çekimle  size  
            sunarlar  biliyorum.    
 
            - Ama biliyorum ki  manzaraya  sizde  
            hayret  etmişsinizdir. Şayet  sizde  bizim  anlattığımızın  dışında  
            bizimde  görmediğimiz  bir  görüntü  yakalamışsanız  biliniz ki   bu 
            memlekette  şaşırma  yeteneğini  kaybedenlerdensiniz. Ben  hala  
            şaşkınlık  içindeyim ve  eşim  soruyor
 
            -             “ Polis bey şimdi  ben  bu  adamın  kafasını  
            kırsam  ne olur?
 
            -             Düz polis:
             
 
            -             “Sizi tutuklamak  zorunda  kalırım. Eğer  bu  adama  
            bir şey  yaparsanız  onu  adam yerine  koyarlar siz de  nezarette  
            kalırsınız  bu  gece.”
 
            -             “Peki  karşı koymazsak  bizim kafamızı kıracak? Bir 
            zahmet o zaman bizi de adam yerine koyacak mısınız?”  diyorum. O 
            kişi çekip  gidiyor.
 
            -             Düz polis
 
            -             “Ben  zaten  bir şey görmedim  arada çalılar  vardı 
            .”
 
            -           Sonra bizde çekip gidiyoruz.   
             
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          09  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
             - HORTUMCU            
             
 
            
            -  
 
            - İktidara gelip bir af çıkardı
 
            - Yasa ile yasa deldi hortumcu
 
            - Artık kuvvetli ya kimi takardı
 
            - Memleket bir anda doldu hortumcum
 
            -  
 
            - Herkes gibi gördü halkı koyunca
 
            - Fırsat çıktı bir kez yaşam boyunca
 
            - İtibarı arttı banka soyunca
 
            - Hapis yattı maaş aldı hortumcu
 
            -  
 
            - Kin besledi çıkarına değene
 
            - Kötü şöhret oldu yeni doğana
 
            - Kendi bankasını soyup soğana
 
            - Çevirdi parayı çaldı hortumcu
 
            -  
 
            - Açıklardan bin bir çıkar türeden
 
            - Anlat desen bin su gelir dereden
 
            - Yat, kat alır kimse bilmez nereden
 
            - Bu kadar parayı buldu hortumcu
 
            -  
 
            - Arsız yaşayarak fakirce gülüp
 
            - Örfünden adeti sinsice alıp
 
            - Yardım dağıtarak daha çok çalıp
 
            - Halkın arasına daldı hortumcu
 
           
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          10  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
                
                  | 
      
      
        | 
                Atilla ALPAY | 
      
      
        | 
                
                Atilla ALPAY HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
             
               ÇOCUKLARIN HAYATLARINA DEĞER VERELİM
            
            YEŞİLAY 23 Nisan  Çocuk Bayramında  
            tüm dünya çocuklarının bayramını kutlarken, çocuklarımızın sağlığını 
            korumak için uyarıyor:  
            Bugünkü sigara içme oranları aynı 
            şekilde devam ettiği takdirde halen yaşayan 250 milyon çocuk sigara 
            nedeniyle ölecektir!
            Yeşilay Çorum şubesi  Başkanı Attila 
            Alpay; basın açıklamasında, “Dünya bankası verilerine göre,  her gün 
            80.000 ile 100.000 arasında çocuk ve genç sigara bağımlısı oluyor. 
            Dünya sağlık örgütü, eğer bu trend devam ederse bu gün yaşayan 250 
            milyon çocuğun sigaraya bağlı nedenlerden dolayı hayatını 
            kaybedeceğini bildiriyor. Bu çocuklara, pasif içici durumundaki 
            çocukları da eklediğimizde, tablomun vahameti artıyor. Malesef 
            ülkemizde çocukların büyük bir bölümü pasif içici durumunda. Bu 
            durum  23 nisanda neşelerini paylaştığımız, bayramlarını 
            kutladığımız sevgili çocuklarımızın şimdiki ve gelecekteki hastalık 
            risklerini büyük ölçüde artırıyor.” diye konuştu.
            Alpay “ Sigara çocuklarımızı daha 
            dünyaya gelmeden önce vuruyor, hamilelik süresince sigara içmiş 
            annelerin çocukları, içmemiş annelerin çocuklarından 200- 250 gr 
            daha düşük ağırlıkta doğuyor. Sigara dumanına maruz kalan çocuklarda 
            ani bebek ölümü, astım, solunum yolu enfeksiyonları ve orta kulak 
            iltihabı daha sık görülüyor. Evlerinde sigara içilen çocukların 
            hastaneye kaldırılma oranları 3 kat daha fazla.” dedi.
            Alpay  sözlerine; “Bu gün  
            çocuklarımızın bayramı. Yeşilay 23 Nisanda sağlıklı nesiller ve  
            çocuklar için  anne ve babaları çocuklarının sağlığı konusunda daha 
            duyarlı olmaya ve sigara ve pasif içicilikten korumaya davet ediyor.
            Bu gün bayramlarını kutladığımız 
            çocukların temiz hava soluma haklarını, sağlıklarını koruyalım. 
            Kapalı alanlardaki sigara yasağıyla ilgili haklarınızı öğrenmek ve 
            bilgi edinmek için Yeşilayın danışma hattından 0 216 444 10 16 
            faydalanabilirsiniz.” diye devam etti.
            Sağlıklı çocuklarla nice 23 
            Nisanlara.
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         11  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Bora ATILGAN  | 
      
      
        | 
         
        
        Bora ATILGAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
              - BENİM HÜZÜNLERİM
 
            - Bitkin bir hüzün benimkisi. Kurumuş 
            ağaçların gölgesinden beslenir. Nasıl ki kişi yalnızlığının 
            kuytusunu seçerse bu hüzün de seçilmiş bir bitkinliktir. Kimin 
            gölgesinde kaldıysa onun şeklini alan bu hüzün yüzyıllık bir 
            yalnızlıktan arta kalan belli belirsiz suskunlukların karanlık 
            düşüdür.  
 
            - Suskun bir hüzün benimkisi. Nice 
            dilsizin dilinden alınarak dilsizlerin dili olmaya aday olmuştur. 
            Suskunluğunu arkasından sürükleyip gelirken tozu dumana kattığı 
            yollarda arkasından gelenleri görememiş ve hep tek başına olduğunu 
            düşünerek yüzyıllarca yürümüştür. Yürüdüğü yolların yolcusu olup 
            yüzlerce yerleşik yolcuya yol olmuştur.  
 
            - Kırgın bir hüzün benimkisi. 
            İnsanlığın yaşadığı her kırılmada sadece o zedelenmiş, kaybedilmiş 
            düşlerin kırgını olması için ikna edilmeye çalışılmış fakat bir 
            türlü kandırılamamıştır. Yalancıların düzen tuttuğu bütün bağlama 
            sohbetlerinde kara düzen bağlamasıyla boy gösterip edep erken adına 
            söz söylemiş ve bade içmiştir.  
 
            - Yorgun bir hüzün benimkisi. 
            Senelerce didinerek kurduğu kalabalıkların ortasında üzüntüyü ve 
            yalnızlığı tatmış güleç yüzleriyle yüceltici tavırlar sergileyen 
            insanlara inanan yönlerine kendini teslim etmiştir. Yorgunluğun 
            uykusunu gecelerin karanlık yüzlerinde yaşamaya çalışsa da 
            başarısızlığını umudum gözlerinde okumuş ve yıldığını hissetmiştir.
 
            - Yalçın bir hüzün benimkisi. Yüksek 
            kayalardan kendini atarak insan denen yaratığın bendini aşmaya 
            çalışmış her denemesinde başarısız olduğunu görüp umutsuzluğa 
            kapılmış ama yine de heybetini korumayı bilmiştir. Yüzyılların 
            yozlaştırmayı başardığı nice yalçın düşlerin içinde deniz feneri 
            gibi parlayan benim hüznüm yalçın kavramının soysuzlaştırıldığı 
            küresel güllerin bostanında yerli üretim bir lale olup kısa süreli 
            de olsa açmayı başarabilmiştir.
 
            - Olgun bir hüzün benimkisi. Her türlü 
            zamana ve mekâna alışkın bir yapısı olmakla birlikte içini girdiği 
            her kabın şeklini alamamış bu nedenle de hiçbir kabın kapağı olmayı 
            becerememiştir. Küf tutmaya başladığı gün de hurdaya çıkarılmıştır. 
            Hüzünlerin ikinci el piyasasına bomba gibi düşerek fiyat kırmış, çok 
            ucuza gittiğini bilmesine rağmen ağırbaşlılığından taviz vermeyerek 
            kaderine boyun eğmiştir.  
 
            - Hırçın bir hüzün benimkisi. Yırtıcı 
            kuşların kanatlarından baktığı dünyayı yorumlamaya çalışırken hep 
            büyük bir aynaya yansımış olan kendi görüntüsüne bakarak övünmüştür. 
            Ateşliliğini borçlu olduğu bu yansıma sonucu giriştiği her kavgada 
            yenilen taraf olma zorunda kaldığından ateşini kendine ve 
            çevresindekilere saklamıştır.
 
            - Zengin bir hüzün benimkisi. 
            Kesesinin deliklerini çam sakızları ile sıvarken ibrişimleri 
            gücendirdiğinin farkına varmamış ve kesesinden daha fazla altın 
            kaybetmiştir. Varlığı nedeniyle kimseyi aşağılamamış bu nedenle de 
            aşağılamadığı diğer duygular tarafından enayi yerine koyulmuştur. 
            Zengin sözcüğüne yakınlık duyamayan bir kişilikte yaşamaya 
            çalışırken ruhunun zenginliği ile o kişilik arasında olumlu bir bağ 
            sezmiş ve rahatlamış bir biçimde mutluluğun tadına varmıştır. 
             
 
            - Bütün bunlar benim özge cemalleri 
            tertemiz hüzünlerimdir.  Aralarında asi, yılmaz, dinç olanları da 
            vardır. Kim bilebilir ki? Bildiğimizi sandığımız birçok şeyi 
            bilmediğimizin farkına varma durumunu yaşayıp da bütün bu hüzünleri 
            doğru tanımladığını savlayan bir kişilik yaratmak elbette çok 
            zordur. Böcekleşen insanın evrensel dönüşüm süreci içinde 
            varlığımızı yapısal kökeninden uzaklaştırarak açıklamaya çalışma 
            gayretinin çarpıklığı ilk anda göze çarpmamaktadır.  
 
            - Kimi zamanlarımı yalnızlığın 
            kumsalında umutsuz beklentilerimi tatmin etmek amacıyla hızlı ve 
            anlamsız yaşama gereğini duymaktaydım. Kimsesizce bitkin nice 
            hüzünlerimi teselli etmeye çabalarken kendimin bile kuytusunda 
            kaldığımı fark ettim. Hüzünlerim hep aynı yalnızlığın kumsalında 
            yüzen ve boğulmamak için devamlı mücadele eden bir yorgun 
            denizciydiler. Birçok büyük okyanusu yüzerek aşıp gelmişler 
            defalarca ölümle yüz yüze gelmişler ve neticede bu güne ulaşmışlar.
 
            - Ben bütün bunların farkına sonradan 
            vardım. Farkındalığın değerini de böylece anladım. Bizlere dayatılan 
            tüm hüzünler küreselleşen dünyanın soyut ve yozlaşmış değerlerini 
            yüklenmeye çalışan pespayelerdi. Biz ise bunun farkına varmış olsak 
            dahi bir şeyler yapamamaktan, bu gidişe bir son verememekten büyük 
            bir üzüntü duymaktaydık. Yapay nice gülleri koklamamız istenmekteydi 
            bizden. Bir bahçenin güllerini koklamak isterken onlar bize plastik 
            dünyalarının yapay güllerini sunmaktaydılar. Ben ve hüzünlerim. Yani 
            biz . Tanıtlanmış bir aşkın yoz güllerini bile bile devşirmeye 
            mahkûm edilmiştik.
 
            - Benim hüzünlerimin de çarpık olması 
            olağandır. Onlar benim hüzünlerim. Çelişik bir kişilikte çekimser 
            kalmış birçok duygunun bir köşesine ilişmiş seferi hüzünlerim. Hangi 
            dalın okunmuş güllerisiniz siz ve ben niçin yıkılmış nice düşlerin 
            mıcır ve moloz dolu kumsallarında güneşin tutulduğu bir günde 
            bronzlaşmaya çalışmaktayım.
 
            - Bu benim hüznümdür, duyun ey ahali!
 
            - Çelişik bir hüzün benimkisi. 
             
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          12  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Emine Sevinç ÖKSÜZOĞLU  | 
      
      
        | 
         
        
        Emine Sevinç ÖKSÜZOĞLU HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               BENİM İÇİN DE AĞLA
            
            “Benim İçin de Ağla” isimli şiir 
            kitabı İsmet Bora Binatlı beyefendinin, Ankara Ürün Yayınları 
            arasında günyüzü görerek okuyucuları ile buluştuğu yeni kitabının 
            adıdır. Kitabın adı her ne kadar “Benim İçin de Ağla” ise, 
            okuyuculuların yüzünü güldüren, son derece başarılı bir kitap olarak 
            elimizde.  
             
            Bir hüzün bulutudur yalnızlık denen 
            illet
            Şeytan tasallutundan ruhum bizar bu 
            gece
            Eyyub’un duasını bana bir daha 
            dinlet
            Bu gurbet odaları bana mezar bu gece
             
            İsmet Bora Binatlı; ufku son derece 
            geniş olan ve özgün temler üzerine şiirlerini kaleme alan, 
            şiirlerini adeta bir mihenk taşı gibi sağlam cümleler üzerine kuran 
            değerli bir şairdir. Şiirlerinde hiçbir zorlama sözcüğe yer 
            vermeden, okuyucuları ile güçlü bir bağ kuran Binatlı, şiir dilini 
            iyi biliyor. Şiirlerindeki mistik boyut ve duyguyu, son derece 
            kuvvetle okuyucularına sezdiriyor. Bu da şairin şiirdeki ustalığını 
            apaçık ortaya koyuyor.  
             
            Sayfa:23  
            Bayıra tırmanan kağnı misali
             
            Gıcırtı başladı inceden ince
            Kaç şekle giriyor dünyanın hali
            Kaç kağnı geçiyor vakti gelince
             
            Binatlı; şiirlerinde ahengi sağlamak 
            için bildiğimiz geleneksel unsurlardan vazgeçmemiş. Şiirlerinde 
            genel olarak yalın bir üslup göze çarpmakta ve bu bakımdan 
            şiirlerinde dil sapmaları görülmemektedir. Türkçeyi çok güzel 
            kullanmakta ve dilbilgisi kurallarına uyma konusunda hassasiyet 
            duymaktadır. Konuşma dili unsurlarına fazla yer vermemekte; daha çok 
            gelişmiş yazı diline yaslanmayı tercih etmektedir. O kendine özgü 
            bir şiir yolu oluşturmuş ve yolda emin adımlarla ilerlemekte.  
             
            Sayfa 40:  
            Saçının her teline bir günah 
            ekliyorum  
            Bunca yükü çekmeğe gücün var mı 
            bilemem
            Suya hasret çöl gibi dönmeni 
            bekliyorum  
            Kalbi kırılan benim, sen gelmezsen 
            ben gelmem.
             
            İsmet Bora Binatlı; “Benim İçin de 
            Ağla” isimli şiir kitabında, manevi değerlerden vazgeçmeden, Türk 
            millî yapısı karşısında olağanüstü heyecanlanarak ve bu heyecanını 
            hamasî bir yaklaşımla, büyük bir yiğitlik, kahramanlık, özgüven 
            duygusuyla yansıtmış şiirlerine. Şiirlerinde yeri gelmiş genç bir 
            delikanlı olmuş aşkı yaşamış, yeri gelmiş “Uyan Ey Müslüman” diyerek 
            öğütler vermiş. Bazen Mevlana’ca, bazen de Yunus’ça şiirler sunmuş 
            okuyucularına.  
             
            Sayfa 17:  
            Bir ayağı Konya’da Hak üzre kavi 
            basar
            Nefsini kor torbaya, darağacına asar
            
            
            Böyle vasi bir gönül bilinmez ki 
            nerde var  
            Odur başların tacı, O Hazreti 
            Mevlana.
             
            Şiirlerinde nesnel görüntü belirgin 
            biçimde sunulmuş. Ancak bazı şiirleri var ki; nesnel görüntünün 
            hemen hemen hiç olmadığı, hayalî bağlamda öznel görüntüler hâkim 
            olduğu şiirleri cesurca kaleme almış şair. İsmet Bora Binatlı’nın 
            Türk şiirindeki yazım dili ve üslubunun zenginliği yanı sıra, şiirde 
            hitabet üslubunu belirgin biçimde hissettiriyor okuyucularına. Çünkü 
            onun amacı, okuyucu ya da dinleyiciyi duygulandırmak ve 
            heyecanlandırmaktır. Şair; yukarıda vurguladığım tanımların yanı 
            sıra, kafiye, redif ve vezin sistemlerinden faydalanarak şiirlerini 
            ahenkli kılmayı başarmıştır.  
             
            Sayfa 53:  
            Son limana demirler derler aşkın 
            gemisi  
            Unutulur her sevgi, öyle diyor 
            kimisi  
            Kaldırdım gözlerimi kapatan yoğun 
            sisi  
            İçimde yarım kalmış bir sevginin 
            tadı var.
             
            İSMET BORA BİNATLI KİMDİR?
            İsmet Bora Binatlı’yı tanımak için 
            öncelikle şiirlerini okumak, anlamak ve onun ruhani derinliklerine 
            inebilmek gerekmektedir. İsmet Bora Binatlı’ya kendini anlatmasını 
            rica ettik, bakınız bizimle neler paylaştı:
            1944 yılının sıcak bir Ağustos 
            sabahında doğup, babamın gurbette olması sebebiyle 7 ay sonra nüfusa 
            kaydım yapılmış. Erzurum’un soğuk ve uzun kış gecelerinden birinde 
            henüz 14 aylıkken ,annem doğum sırasında ölünce öksüz kalmışım. Üvey 
            annem ve ondan olan 4 kız kardeşim, annemin benimle birlikte geride 
            bıraktığı 6 çocuk ve o da benim gibi 1 yaşlarında yetim kalmış olan 
            büyük ağabeyim, onun eşi, çocukları, babamın 90 yaşındaki annesi ile 
            birlikte 16 kişi aynı evi aynı sofrayı aynı çileyi paylaşarak, kâh 
            babamın ticari faaliyetlerinin iyi olduğu dönemlerin refahını, kâh 
            iflas dönemlerinin yoksulluğunu birlikte yaşayarak nasıl bir bütün 
            olduğumuzun bilincine vardık.
            Aynı sofrada aynı tastan birlikte 
            çorba kaşıklamanın, paylaşımcılıkta etkili bir yanı var mı üzerimde 
            bilmiyorum, ama ben kendimi bildim bileli maddi imkânlarımı, 
            sevinçlerimi, sıkıntılarımı ve hatta sırlarımı paylaşmaktan hep zevk 
            aldım. Bazen iyi mi ettim diye de kendime sormadım değil. Uzun ve 
            soğuk kış gecelerinde, 2400 rakımda gaz lambası ışığında ve 
            kalabalık bir ortamda çalıştığım dersler hep kafama girmiş olmalı ki 
            liseyi bitirinceye kadar daima başarılı bir öğrenci oldum.  
            6 yaşımdan itibaren karınca 
            kaderince çalışarak aile bütçesine veya okul masraflarıma katkı 
            sağladım. Yüksek öğrenimim sırasında da işçilik/memurluk gibi 
            faaliyetlerle meşgul olurken bir yandan, diğer yandan tahsilime 
            devam ettim ve yine 4 yılda mezun olmak bahtiyarlığına eriştim.
             
            Çocukluğumda rahmetli babam bütün ev 
            halkına imamlık yapıp sabah namazını kıldırırken sesim biraz iyi 
            diye bana müezzinlik yaptırırdı. Arkadaşları ile sohbet ederken bizi 
            yanından uzaklaştırmaz ve dolaylı şekilde eğitilmemizi sağlardı. 
            Dürüst olmayı, vatanı, milleti, bayrağı sevmeyi, iman etmeyi, komşu 
            hakkının kul hakkının ağırlığını ve özellikle de miri malı üzerinde 
            ne kadar hassas olunması gerektiğini öğretti bize yaşantısından 
            örnekler sunarak.
            15 yıl müfettişlik, 4 yıl müsteşar 
            yardımcılığı, 5 yıl Holding denetim kurulu üyeliği, 2 yıl başbakan 
            danışmanlığı ve 14 yıldır sürdürdüğüm bir işveren sendikasının genel 
            sekreterliği sırasında edindiğim tek servet; yüksek öğrenimlerini 
            tamamlattırdığım 3 kız evladı oldu ve yüce Rabbimin bana hediye diye 
            lütfettiği üç erkek torun. Çocuk yaşımda kalem kâğıtla ve basınla 
            tanıştım. 10 kitap yayımladım iyi ya da kötü. 7 kitap münderecatını 
            gazetede tefrika ettirdim. Duygusal bir insanım ve okuduğum 
            kitapların sahife aralarında saç tellerimle gözyaşlarım saklıdır. 
            İnsanları severim ve her ne kadar bir kısmından kazık yemiş olsam da 
            bu duygumu kolay değiştiremem. Büyüklerin yanında konuşmak terk-i 
            edeptir demişlerdi hep sıkılırım konuşacağım zaman. Liseli 
            yıllarımda kılık kıyafetimden utandığımdan sözlü imtihanlara kalkmak 
            istemezdim. Hâlâ o sıkıntı yüzünden elim ayağım dolaşır topluluk 
            karşısında konuşurken.
            Okumadan yattığım gece yok gibidir. 
            Geriye dönüp baktığımda öğrendiklerim kalmış elimde ama ne yazık ki 
            öğrenemediklerimin yanında zerre miskal bile değilmiş. Sevdalı 
            yüreğim, sılaya dönüş gününün özlemi, ancak hesapta açık verecek 
            olma ihtimalinin korkusu arasında çırpınıp durmakta. Bu günüme 
            şükürdeyim ve şükrün bilincindeyim elhamdülillah.
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          13  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
        Hamit HANCI | 
      
      
        
              
              ÇOCUK 
              SUÇLULUĞUNA ÇOK BİLİMLİ BAKIŞ SEMPOZYUMU
            
            Ankara 
            Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü’nün himayelerinde sunulan ve Ankara 
            Üniversitesi Tip Fakültesi Adli Tip Ana bilim dalı işbirliği ile 
            düzenlenen ‘’Çocuk Suçluluğuna Çok Bilimli Bakış” sempozyumu 8 Nisan 
            2009 günü başlamış olup iki gün sure ile 4 oturumda 
            gerçekleştirilmiştir.
            
            Sempozyumun takdim sunuculuğunu Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğünden 
            Komiser Fazilet Bayar arz etmiş olup, açılış konuşmalarını Ankara 
            Üniversitesi Tip Fakültesi Adli Tip Anabilim dalı Öğretim Üyesi 
            Sayın Prof. Dr. Hamit Hancı ve Ankara İl Emniyet Müdürü Sayın 
            Ercüment Yılmaz tarafından yapılmıştır. Sayın Yılmaz konuşmasında 
            Başkentte çocuk suçluların önüne geçmek için emniyet teşkilatı 
            olarak tüm imkânların seferber edildiğini belirtmiştir.
            
            1.Oturum 
            Hukukçular Gözü İle Çocuk Suçluluğu Sempozyumun ilk oturum konu 
            baslığı “Hukukçular gözü ile çocuk” Hakimler ve Savcılar Yüksek 
            Kurulu Üyesi Sayin Hakim Ali Suat Ertosun oturum  başkanlığında, 
            Dünyanın en güzel çiçekleri çocuklardır benzetmesi ile Ceyhun Atıf 
            Kansu’nun, 24 yasında ölen köy öğretmeni Şefik Sinag’in anısına 
            yazdığı, Dünyanın Bütün Çiçekleri isimli şiiri ile oturumu 
            başlatmıştır.
            
            Çocuklarla ilgili önemli bir alanda çocuk suçluluğunu 
            inceleyeceklerini ve tartışacaklarını bu önemli konuya bilim 
            dallarının pencerelerinden bakacaklarını ifade etmişlerdir.
            
            Oturum 
            konuşmacıları kendi alanlarına Gore Soruşturma, Kavuşturma, 
            Yargılama ve İnfaz aşamaları dikkate alınarak: Ankara Cumhuriyet 
            Savcısı Sayin Cengiz Koksal: “Suç isleyen çocuklar ile ilgili 
            hazırlık soruşturmalarında karşılaşılan güçlükler”, Sayin Avukat 
            Hatice Kaynak: “Suç isleyen çocuklar ve savunma hakki”, Ankara çocuk 
            mahkemesi Hakimi Sayın Gökten Kocoğlu:” Çocuk suçlarında yargılama”, 
            Ceza ve Tevkif evleri Genel Müdürü Nizamettin Kalaman’da:”çocuk ceza 
            infaz sistemi” konularında sunumlarda bulunmuşlardır.
            
            Oturum 
            sonunda yapılan değerlendirmede: İslenen suç, çocuğun geçmişi, 
            sosyal durumu dikkate alınarak bir kısım suçların ceza adalet 
            sistemine girmeden uzmanlar tarafından gerçekleştirilecek uyarı ile 
            sonuçlanmasının sağlanmasını, Yargılama suresinin kısaltılmasını, 
            Ceza adalet sistemine giren çocuklarda ailelerine yönelik çalışmalar 
            yapılmasını, bu kapsamda “Aile Eğitim Programlarının” uygulanmasını, 
            Mahkemede bulunan uzman şayisinin arttırılmasını, savcılıklara uzman 
            verilmesini, 
            Hak temelli bakış acısı eksikliği sorununun düzeltilmesi gibi daha 
            bir çok noktada değerlendirme yapılmıştır.
            
            Ayrıca 
            değinilen bir başka konu önemi itibari ile ”polise tas atan 
            çocuklardır”. Bu durumun bio-psikolo-sosyal boyutunun 
            değerlendirilmesi çalışmasının Mersin Valiliği is birliği içinde 
            planlandığını Sayin Prof. Dr. Hamit Hanci’da oturum sonunda soru 
            cevap ve tartışma bölümünde anekdot olarak değinmiştir.
            
            2.Oturum 
            Hukukçular Gözü ile çocuk Suçluluğu: Yeditepe Üniversitesi Hukuk 
            Fakültesi Ceza Hukuku Öğretim Üyesi Sayin Prof. Dr. Yener Unver’in 
            başkanlığında, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü 
            ve es zamanlı Denetimli Serbestlik Daire Başkanı Sayin Hakim Vehbi 
            Kadri Kamer, İstanbul Kültür Üniversitesi  Araştırma Görevlisi Sayin 
            Esra Alan, Ankara 8.Aile Mahkemesi Başkanı Sayin Hakim Eray Karınca 
            konuşma yapmıştır.
            
            İlk 
            olarak Hâkim Vehbi Kadri Kamer söze başlamış, İngiltere ceza adalet 
            sistemine ilişkin yapmış olduğu araştırma sonuçlarını paylaşmıştır. 
            Söz konusu sistemde yapılan reform sonucunda sucun önlenmesi ve 
            yeniden islenmesinin önlenmesi konusunda önemli ölçüde başarıya 
            ulaşıldığının belirlendiğini vurgulamıştır. Ülkemizde de suçluluğun 
            önlenmesi konusunda politikalar oluşturularak bir sistem 
            oluşturulmasın, çalışanların eğitimden geçirilmesini önermiştir. 
            Ardından Prof. Dr. Bahri Ozturk yerine sempozyuma katılan Araştırma 
            Görevlisi Esra Alan, çocuğun ceza hukukunda tanımını, çocuğun ceza 
            sorumluluğunda yapılan gruplandırmayı anlattıktan sonra İstanbul 
            Kültür Üniversitesi öğrencileriyle yapılan anket çalışmasının 
            sonuçlarını paylaşmıştır. Anket çocukların şiddet konusunda suca 
            karışma veya maruz kalmaları hakkında bilgi toplamayı 
            amaçlamıştır.       Esra Alan konuşmasını bitirdikten sonra Prof. 
            Dr. Yener Unver, çocukların ceza sorumluluğu ve istismara uğramaları 
            halinde uygulanan ceza yaptırımları konusunda önemli hususlarda 
            görüş bildirmiştir.  
            
            Bunlardan 
            bazıları internet kahvelere: 18 yasından küçük çocukların yasak 
            olduğu halde alınması. Porno yayınlarla etkili savaşılamaması. Çocuk 
            kaçırma sucuna ilişkin 2007’de yapılan değişiklik sonucunda çocuk 
            rızayla götürülse dahi yasal temsilcisinin rızasının olmaması 
            halinde sucun gerçekleştiği, ancak rızanın korunmaya değer olmaması, 
            bir menfaat karşılığı verilmesi durumunda rıza bulunsa dahi 
            soruşturmaya geçilmesi gerektiğidir.
            
            Oturumun 
            son konuşmacısı olan Hâkim Eray Karınca çocukların aile içi 
            şiddetten ve esler arasındaki savaşımdan nasıl etkilendiğini 
            anlatmıştır. Son zamanlarda iştirak nafakasının artırımı davalarının 
            çetinleştiğini, her iki ebeveynin de bakim yükümlülüğü konusunda 
            isteksiz veya yetersiz kalması durumunda çocuğun korumasız 
            kaldığından söz ederek buna bulunabilecek çözümleri paylaşmıştır. 
            Ayrıca çocuk mahkemelerinin soruna çözüm olamadığını belirterek bu 
            konularda yargılama yetkisinin aile mahkemelerine verilmesini, aile 
            mahkemelerinin her aileye bir mahkeme biçiminde yapılandırılmasını, 
            aile mahkemelerinin adliye binasından ayrılarak çocukların 
            dinlenmesine ve ailenin sorunlarına çözüm bulmaya elverişli 
            yapılarda hizmet vermesini savunmuştur.
            
            Daha 
            sonra dinleyicilerin katkı ve soruları dinlenmiş ve yanıtlar 
            verilerek oturuma son verilmiş, katılan konuşmacılara teşekkür 
            belgeleri sunulmuştur.
            
            3.Oturum 
            Sağlık Profesyonelleri gözü ile çocuk suçluluğu Sempozyum kapsamında 
            3. oturumun konusunu oluşturan sağlık personeli gözü ile çocuk 
            oturumunun oturum başkanlığını Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi 
            Adli Tip AD öğretim üyesi Sayin Prof. Dr.Hamit Hancı yapmıştır. 
            Oturum konuşmacılarından ilk olarak sözü alan, Ufuk Üniversitesi Tip 
            Fakültesi çocuk Psikiyatrisi AD öğretim üyelerinden Doç. Dr.Yasemen 
            Işık Taner konuşmasında, çocuk ruh sağlığı profesyonelleri ve çocuk 
            suçluluğunun çocuk ruh sağlığı acısından değerlendirmesinde suca 
            yönelik durumlardan bahsetmiş, suçla mücadelenin en önemli müdahale 
            önleme çalışmaları olduğunu savunmuş ve çok disiplinli işbirliği ile 
            biyolojik,psikolojik ve sosyal risklerle çalışma gerektiğini 
            belirtmiştir.  
            
            Sayin 
            Doç. Dr.Yasemin Işık Taner’in ardından konuşmasına Doç. Dr. Rasim 
            Arıkan başlamış,Sayin Arakan konuşmasında çocuk suçluluğunda risk 
            unsurları ve önlenmesi konusunda ,suç islenmesinin önüne geçilmesi 
            suçlu ile ilgilenmekten daha önde gelmelidir savunusu ile görevli 
            olduğu ABD Mesh Sef’s Üniversitesi Adli Psikiyatri ABD dan  örnekler 
            vererek sevgi yoksunluğu,yanlış ve eksik eğitim,baskıcı disiplin 
            yöntemleri,çocuk istismarı ve diş göçlerin oluşturduğu kirlilikten 
            bahsederek konuşmasını tamamlamıştır.
            
            Oturumun 
            bir diğer konuşmacısı Ankara Üniversitesi çocuk Sağlığı AD Sosyal 
            Psikiyatri öğretim üyesi ve es zamanlı çocuk koruma birimi (ACOK) 
            sorumlusu Sayin Prof. Dr.Betul Ulukol çocuk suçluluğu ve istismarı 
            ilişkisini değerlendirmiş suçlu çocuğun ayni zamanda mağdur 
            olduğunu, istismar ve ihmale uğrayan çocukların suç islemeye 
            itildiğini yapılan çalışmalarla ortaya koymuştur.
            
            Oturumun 
            son konuşmacısı olan İstanbul Üniversitesi İstanbul Tip Fakültesi 
            Adli Tip AD öğretim yelesi Doç. Dr. Nevzat Alkan çocuk suçluluğunu 
            adli tip acısından değerlendirmiştir. Mağdur çocuğun suç islemiş 
            yada suca yönlendirilmiş çocuk olduğunu belirtmiş, TCK 31.maddesi 
            üzerinde durarak 12 yasin ülkemiz için uygun olmadığını belirterek 
            çocuk suçluluğunda ülkelere Gore cezai muayede yaslarının bilgisini 
            vermiştir. 
            Bir diğer önemli konunun da çocukların cinsel sömürü basta olmak 
            üzere yasadığı sorunların giderek arttığına dikkat çekerek, 
            internetle çocuk pornografisinden kazanılan yıllık paranın 3 milyon 
            dolar olduğunu kaydetmiştir. Oturum sonunda sayin baskan Pro.Dr.Hamit 
            Hancı’nin ve değerli  katılımcıların görüş ve katkıları ile 
            konuşmacılara teşekkür belgelerinin verilmesi ile oturum sona 
            ermiştir.
            
            4.Oturum 
            Kolluk ve alandaki uygulayıcılar acısından çocuk suçluluğu
            
            Sempozyumun son oturumunu 
            oluşturan kolluk ve alandaki uygulayıcılar acısından çocuk suçluluğu 
            Prof. Dr. Doğan Soyaslan başkanlığında başlamıştır. Oturumun ilk 
            konuşmasını suç islemede tekrar gösteren aileler çalışması ile 
            2.sınıf Emniyet Müdürü çocuk Şube Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı 
            Sayin Mahir Ersiz yapmıştır.Sayin Ersiz konuşmasında çocuklar ile 
            isler yapan bütün birimlerin mutlaka çocuğun yüksek yararını elde 
            edebilmek arayışı içinde hareket etmesi gerekliliğini,suç isleyen 
            çocuğun yeniden ve defalarca suç isleme gerçeğinin olduğunu, yapmış 
            olduğu çalışma kapsamında belirtmiştir.
            
            Sayin 
            Ersoz’den sonra sözü alan SHCEK Genel Müdür Yardımcısı Dr.Ozcan Kars 
            çocuk suçluluğunun önlenmesinde SHCEK’in hizmetlerinden bahsetmiş, 
            2006 yılında sonuçlanan ve sosyal riski azaltma projesi kapsamında 
            SHCEK’in koruma sisteminin değerlendirilmesi araştırmasını ortaya 
            çıkarılan verilerle belirtmiştir.
            
            Oturumun 
            üçüncü konuşmacısı olarak İngiltere Corewel Denetimli Serbestlik 
            Başkanı Marre Ann, İngiltere uygulamalarından bahsetmiş, İngiltere 
            ve Galler’de Gençlik (çocuk/Ergen) Adaletinden örnekler vererek 
            düzenli yüksek kaliteli iletişim, iletişim stratejisi, yöntem 
            çeşitleri, konuşmaya ve dinlemeye devam ile ortaklık çalışmalarında 
            bulunulması gerektiğinin altını çizmiştir.       
            
             Sayin 
            Ann’in ardindan bir sivil toplum örgütü olan OZGEDER Dernek başkanı 
            Berrin Canlı ceza alan çocukların topluma yeniden kazandırılması 
            çalışmalarından bahsederek, çocukların yeniden ve tekrar suca 
            itilmemesi gerektiğini savunmuştur.  
            
            Çok 
            hareketli ve yoğun gecen 4.oturumun bir diğer sivil toplum örgütü 
            temsilcisi Türkiye Çocuklarına Yeniden Özgürlük Dernek Başkanı Yasar 
            Çavdar, salıverme sonrası suca itilen çocuklarla ilgi 
            çalışmalarından bahsetmiş, ortaya çocuklardan gelen içler acısı 
            cevaplar çıktığını  ifade etmiştir.  Sayin Çavdar’dan sonra sözü 
            alan Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bolumu Öğretim Üyesi Prof. 
            Dr.Tulin Gunsen İçli, sokakta çalışan-sokakta yasayan ve suç isleyen 
            çocuklarla ilgi İstanbul Emniyet Müdürlüğü ile ortak çalışmalarını 
            sunmak üzere, çalışmayı yürüten Komiser Yardımcısı Sayin Hanefi 
            Sefer’e sözü devretmiştir. Sayin Sever calisma sonunda orneklemin 
            suc tureri ile arkadasinin isledigi suc turlerinin incelenmesinde 
            iki degisken arasinda cok guclu bir iliski oldugu bulundugunu ifade 
            etmistir. 
            Yukarıda da belirttiğim üzere çok yoğun gecen oturumun sekizinci 
            konuşmacısı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Bütçe ve 
            Mali Planlama Ana bilim dalı Başkanı Doç. Dr. A.Hakan Yılmaz ise 
            kendi alanında duruma farklı ve etkin bir bakış acısıyla yaklaşmış 
            olup yapmış olduğu Türkiye’de erken çocukluk gelişim donemi 
            anne-baba eğitimine ilksin bir değerlendirme ile eğitim basarisi ve 
            suç oranlarında ki azalmaya ilksin bir maliyet etkinlik ve maliyet 
            fayda analizi çalışması ile sempozyumun  bütünlüğünü sağlamıştır.
            
            Yapmış 
            olduğu çalışmayla ortaya koyduğu savunusu ise şöyledir; Amacı ve 
            hedefleri acık, kaynak yapısı belirlenmiş ve tüm toplumsal 
            tarafların sahiplendiği güçlü bir ulusal strateji oluşturulması, 
            toplumsal gelişim ve refah için büyük önem taşıdığıdır. 
            Sayin Yılmaz’dan sonra sözü alan İstatistik Uzmanı Komiser Özlem Göz 
            Cekceki tekrarlanan çocuk suçluluğu üzerine bir araştırmayı sunmuş, 
            araştırma sonucunun öğrenim durumu ve çocukların ilk karsılaştıkları 
            suç turunun ikinci kez suçla karışmalarını etkileyen anlamlı birer 
            değişken olduklarını vurgulamıştır. 
            Oturum sonunda Sayin Başkan Prof. Dr.Dogan Soyaslan’in anlamlı 
            bulduğu sempozyum konusunun  Öfke Kontrol Yöntemleri sempozyumu ile 
            devam etmesi gerektiği önerisinin ardından  katılımcıların katkı ve 
            soruları ile oturum tamamlanmıştır.
            
            Çok 
            anlamlı ve dolu dolu gecen sempozyumun kapanış konuşmasını Ankara İl 
            Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz yapmış, konuşmacılara teşekkür 
            belgesi takdim töreninden sonra sempozyum sona ermiştir.
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          14  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               ZAMANIN İÇİNDEN
            
            Zamanın içinden bize gelenler, 
            sütun, sayfalarımızda yer alanlar. Burdur’dan şiir annemiz Müzeyyen 
            Düdük el yazılı, bilgisayar çıktılı şiirleriyle dikkat çekiyor. 
            Müzeyyen annemizin şiirlerinden:  
             
            ATAM BU TOPRAKLAR SENİN
            Beş ayrı bölümden meydana gelen “Bu 
            topraklar senin” adlı şiirlerinin bir bölümünde şöyle sesleniyor 
            Müzeyyen Düdük annemiz:  
            - Bastığımız topraklar, senin 
            eserin,  
            Büyüyen evlatlar, senin eserin,
             
            Yoktan var ettin Türkiye’yi,
             
            Açtın okulları, kurdun fabrikaları,
            
            
            Senin eserlerini, seni unutmayız 
            Atam.
            Müzeyyen annemiz, samimi, içten 
            gelen duygularının bütünlüğü içinde şekillendirdiği ve bana 
            gönderdiği şiirlerinde, kaderden, yalan dünyadan bahseden 
            mısralarıyla karşımıza çıkıyor.  
             
            YALAN DÜNYANIN
            Bizi yaşatan hayaller
            Gece gündüz hayal kurarız,
             
            Bazen tatlı hayaller,
             
            Bazen de hiç olmayacak hayaller.
            
            
             
            Kabuslu hayaller bizi üzer,
             
            Tatlı hayallerde bizi mutlu eder.
            
            
             
            Müzeyyen Düdük annemizin şiirlerinde 
            kaderden, kabuslu gecelerin karanlığından da söz edilir.  
             
            Kaderime küstüm,
             
            Kimseye küsmedim,
             
            Kader beni ağlattı,
             
            Karlı dağ ardına attı,
             
            Kader sana küstüm..
             
            Kırgınlıklar, sıkıntıların 
            getirdikleri. Bir bir Müzeyyen Düdük mısralarında şekillenir, 
            karşımıza çıkar.
             
            DÖRTLÜKLER
            Müzeyyen Düdük annemizden sonra; 
            Burdur’da uzun süre görev yapan, sonra Isparta’ya naklen geçen şaire 
            Fatma Uçarlar’dan iki dörtlük sunarak, zamanın içindenin noktasını 
            koymak istiyorum efendim:  
             
            YAĞAN ÇIĞ GİBİSİN
            Kuruyan dallarıma yağan bir çiğ 
            gibisin
            Bırak ruhum, tertemiz aşkın ile 
            erisin,  
            Bil ki sen artık, elin değil yalnız 
            benimsin,  
            Bırak ruhum tertemiz aşkın ile 
            erisin..
             
            YOKSUN
            Ufuk karardı yoksun, baharda yazda 
            yoksun,  
            Yıllardır seven kalbim, 
            güzelliğinden yoksun,  
            Bir kerecik ara da özlediğim o 
            sesin,  
            Kanayan yüreğimin yarası şifa 
            bulsun.
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         15  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               SEVGİ YOLU’NUN DÖRT ŞAİRİNDEN
            
            Dergilerimiz, gazetelerimiz. 
            Getirdikleriyle beğenilen, alkışlanan veya aksi bir değerlendirme 
            içinde tutulanlar, görülenler, değerlendirilenler.
            Sevgi Yolu Dergisi, Manisa ilimize 
            bağlı Salihli ilçemizde yayınlanıyor. Kurucusu merhum Mustafa Aydın. 
            Ay Yayınları adına sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü: Gündüz 
            Aydın.  
            Kültür ve sanat dergisi “Sevgi 
            Yolu”nun Eylül-Ekim 2008 aylarına ait 73. sayısı bize ulaştı. Dergi 
            içinde, araştırma-denemeler vardı. Ama ağırlıklı olarak şiirleriyle, 
            şairlerimiz dikkat çekiyor. Sayfa düzenlemesi, zemin ve çerçeve 
            renklendirmesi, bir profesyonellik görüntüsünü beraberinde 
            getiriyor. “Sevgi Yolu”nun  anılan sayısından, dört ayrı şairimizin 
            şiirlerinden kısa kısa bölümler nakletmek istiyorum efendim:
            1- Gündüz Aydın’ın “Gülüm” adlı 
            uzunca şiirinden bir bölümle işe, söze başlayalım:  
             
            Gülüm,
             
            Unuttum seni,
             
            Bayrağımın dalgalandığı gözlerini,
            
            
            İdeallerini,
             
            Sevgini, sesini,
             
            Seni
            Unuttum gülüm, unuttum..
             
            2- Isparta ilimiz merkezinden 
            Melahat Ecevit’in “Aşkı sende buldum” adlı, başlıklı şiirinden bir 
            dörtlük var sırada:  
             
            Aşk denilen duygu söze yazılmaz,
            
            
            Sevdanın mektubu gözle okunmaz,
             
            Yürek yanar ama, öze dokunmaz,
             
            Yakacaksan sen yak duygularımı…
             
            3- Yine Isparta ilimiz merkezinden 
            Fatma Uçarlar’ın “Bayrağım” adlı şiiri var Sevgi Yolu dergisinin 30. 
            sayfasında. Bu şiirin bir dörtlüğü, şöyle:  
             
            Doğan güneş sana verir selamı,
             
            Gözlerden başka yer sana reva mı?
            Hasta olsam, ilaç bana deva mı?
            Şifam ol, al bayrağım öpünce..
             
            4- Muğla ilimize bağlı, Dalaman 
            ilçemizden Birdal Can Tüfekçi’nin “Kime gidem rabbim” adlı, başlıklı 
            şiirinden bir dörtlük naklederek, notamızı koyalım efendim. Buyurun:
            
            
            Peygamber aşkına, senin aşkına,
            Merhamet et, affet, garip düşküne,
            
            
            Bir günahkar kulum, döndüm şaşkına,
            
            
            Kime gidem rabbim, ben sana geldim.
             
            Sevgi yolu Dergisinin sayfalarında 
            yeralan şiirleriyle, daha doğrusu şiirlerinin birer bölümleriyle 
            sütunumuzun konukları olan şairlerimize teşekkür ediyorum.
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          16  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               HAYRETTİN İVGIN’DEN GELENLER
            
            Kültür camiamızın içinde oldunuz mu, 
            bu alandaki duayenlerle sık sık karşılaşır, onların dünyalarından, 
            onların ellerinden aldığınız kitap, dergi, bülten diğer dokümanlarla 
            dünyanız genişler, güzelleşir.  
            Hayrettin İvgin, kültür dünyamızın 
            önde gelen isim ve imzalarından. Prof. Dr. Hayrettin İvgin’den 
            sıklıkla kitap, dergi vb. yayın gelir bana. Bu yayınlar elden 
            ulaşır. 2008’in son günlerinde gelenlerden:  
             
            ÖMER LÜTFİ DİVANI
            Balkan Türkoloji Araştırmaları 
            Merkezi yayınlarının 15 ncisi olarak, Prof. Dr. Tacida Zubçeviç-Hafız 
            imzasıyla, Prizren’de geçen yıl 480 sayfayla Günyüzü görmüş, 
            yayınlanmış.  
            Ömer Lütfi’nin fotoğrafının altında 
            (13.01.1870 – 25.10.1928) tarihleri gösteriliyor.  
            Önsözün altındaki imza BAL-TAM 
            Yayınları kuruluna ait. Bu önsözün bir yerinde;  
            “Ömer Lütfi’nin başlıca ve en büyük 
            eseri Divanı’dır. İçinde lirik şiirlerini topladığı ve asıl gücünü 
            gazel tarzında ispatladığı bu eserini, Osmanlı alfabesinden günümüz 
            Türk alfabesine transkripsiyonunu ve edebi tahlilini yapıp, 
            BALTAM’ın Ömer Lütfi’nin tüm eserlerinin Yayınlanması Projesinin 
            ikinci eseri olarak okurlarımıza sunmaktayız” deniliyor.  
             
            TÜRKLÜK BİLGİSİ
            BAL-TAM Türklük Bilgisi, derginin 
            tam adı Prizren’de yayınlanıyor. Eylül 2008 ayına ait 9 ncu sayısı 
            bu derginin. 328 sayfalık bir kitap görünümü var. Balkan Türkoloji 
            Araştırmaları Merkezi yayınlarından biri, önde geleni bu dergi.
            Yayınlanışını sağlayan: BAL-TAM, 
            Balkan Türkolojisi Araştırmaları Merkezi adına, Prof. Dr. Tacida 
            Zubçeviç-Hafız. Sorumlu yazar: Prof. Dr. Nimetullah Hafız. Danışma 
            kurulu var ayrıca. İçindekilerin; tarih, dil, edebiyat, halk bilimi, 
            yayınlar-olaylar şeklinde bölüm başlıkları olarak verildiği, 
            ayrıldığı görülüyor. Bu bölümlerde imzaları bulunanlardan bazıları: 
            Tuncer Gülensoy, Nail Tan, Hayrettin İvgin, Deniz Ünver, Yaşar 
            Kalafat, Taner Güçlütürk vd.  
             
            İKİYE BÖLMEYELİM GECEYİ
            Günay Öztürk Özdemir’in yeni şiir 
            kitabının adı ara başlığımız. Şiir dünyamızdaki yola çıkışı, 
            yürüyüşü, mesafe alışı dikkat çekmeye başlamıştır Günay Hanım’ın. 
            Yazdıkları, yayınladıkları ve bu noktadan hareketle, sayfa ve 
            sütunlara aktarılanlar teşhisimizin doğruluğunu göstermektedir.
             
            Hedef olarak seçilen, varılmak 
            istenen noktanın netleştirilmesi ve şiir yolculuğundaki adımlar, 
            şiirimiz için ümit veren görüntülerdir, Günay Öztürk Özdemir 
            görüntüleridir bunlar.  
            128 sayfalık “İkiye Bölmeyelim 
            Geceyi” adlı kitaptan, Hayrettin İvgin’in sunuş yazdığı kitaptan 
            türkülerin düğümüne kulak verelim bir dörtlükte:  
             
            Yalnızlığımın türkülerini söylerim,
            
            
            Bir yanık, bir güzel türkülerim,
            
            
            Nerede hani, dost denilen canlar?
            
            Can dost arar, artar hüzünlerim
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          17  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
            
              
                 - OSMAN TEKERCİ ŞİİRDE GİDEREK GÜÇLENİYOR
 
              
              - Şairler, yazarlar, araştırmacılar. 
              Kalem erbabı düşünürler. Başlangıç yıllarından itibaren gelişme 
              kaydederler, sanat ve edebiyat alanımızdaki aldıkları mesafenin 
              oranıyla ölçülür ve değerlendirilirler.  
 
              - Osman Tekerci, Burdur ilimize 
              bağlı Bucak ilçemizde çalışan, eğitim camiamızın yüzlerce 
              isminden, imzasından biri. Ama şiirleri var göz dolduran, 
              mısraları var öz dolduran.  
 
              - 2007 yılında yayınladığı “Allıca 
              Turnam” adlı şiir kitabıyla, şiirimizin meşakkatli yolculuğuna 
              çıktı. Yürüdü,yürüdü. yürüyüş devam ediyor.  
 
              - Özellikle Burdur ve çevresindeki 
              şairlerimizin, yaşayan şairlerimizin yan yana getirilişi ve yazıp 
              yayınladıklarının değerlendirilişiyle ortaya çıktı ki, Osman 
              Tekerci, yaşayan Burdurlu şairlerin ilk beş rakamı içinde yer 
              alıyor.  
 
              - Bu tarafsız ve genel 
              değerlendirmemiz, O’nun için bir  onur, bir gurur olmakla 
              birlikte, hiçbir zaman “kendini yeterli bulma” gibi eksik, yanlış 
              bir düşüncenin içine girip, kasılıp, bağdaş kurup oturması 
              anlamına gelmedi. Böyle bir yanlışlığı, böyle bir eksikliği 
              görmedik, görmedim.  
 
              - İnsanın mütavazılığı, yükselmesi 
              için önemli bir merdivendir gerçeğini Osman Tekerci hep yaşadı, bu 
              gerçeği hep çevresindekilerle paylaştı.  
 
              - 2009 yılına geldiğimizde,yeni bir 
              şiir kitabından, “Sürmeli Güzel” adlı şiir kitabından söz etmeye 
              başladı. Dosyalar dolusu şiirlerini gönderdi bana. Bu şiirlerin, 
              yeni yayınlanacağı “Sürmeli Güzel” adlı şiir kitabında yer 
              alacağını söyledi, hatırlattı.  
 
              - Hani, Yozgat’ın sürmelisi var ya.. 
              Birde Burdur’un sürmelisi olsun diyerek yola çıkan Osman Tekerci, 
              Sürmeli gözden, sürmeli turnadan, gözlerin sürmelisinden, söz 
              ediyor uzun uzun. Sürmeli göz’den söz ederken şöyle söze başlıyor:
              
              
 
              -  
 
              - Dokunur sözlerin, yaralar beni,
              
              
 
              - Sürmeli gözüne kurban olduğum.
              
              
 
              - Karadır benlerin, paralar beni,
              
              
 
              - Sürmeli gözüne kurban olduğum,
              
              
 
              - Gözlerin sürmesin sevdiğim dilber.
              
              
 
              -  
 
              - Osman Tekerci, sürmeli gözlerin 
              içinde olan sevgilisinden söz edecekken, sevgilisinin gözlerindeki 
              sürmeden söz ediyor. Farklı bir anlatım, tamamlayıcı bir ifade 
              biçimi. Hocanın anlatımda getirmek istediği yenilik.
 
              - Bu kez gözler sürmelidir. Yer 
              değişimiyle karşımıza çıkar. Yakınlık isteyen bir beklentisi 
              vardır. Zaman geçirilsin istemez. “Uzak durma” diye söze başlar, 
              uyarılarıyla seslenir, sakin, samimi, arzu dolu, beklenti dolu.
              
              
 
              -  
 
              - Uzak durma hallerimi sor benim,
              
              
 
              - İnsafa gel, yaralarım sar benim,
 
              - Hayalimi, düşlerimi yor benim,
              
              
 
              - Gözlerin sürmeli, sürmeli güzel.
              
              
 
              -  
 
              - Osman Tekerci’nin ilk kitabının 
              adı “Allıca Turnam”dı ya. Sürmeli Turnam, başlığıyla yazdığı şiiri 
              de vardır:” İki turnam gelmiş bizim ellere/Selam götür yare 
              sürmeli turnam” mısralarıyla zenginleşen bir anlatım biçimiyle de 
              dikkatimizi çeker Osman Tekerci hoca.  
 
              - 
              Geçen yıllarla birlikte, güçlenerek sanat ve edebiyat dünyamızdaki 
              yürüyüşüyle alkışlamaya devam edeceğimiz Osman Tekerci’nin, 
              “Sürmeli Güzel” kitabıyla karşımıza çıkışından dolayı kutluyor, 
              sevgi ve saygılarımla tebriklerimi yineliyorum efendim. 
              
 
             
             
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
            18  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               KAZIM POYRAZ’IN ŞİİR DÜNYASI
            
            Şairlerimizden, yazarlarımızdan 
            kucak dolusu mektup, mesaj, telefon görüşmesi almaya devam ediyorum.
            
            
            Manisa ilimiz merkezinden, gönül 
            zenginliğiyle, sanat ve edebiyat dünyamızın “ağabeyi” Kazım 
            Poyraz’dan yeni şiirler aldım. 03 Mart 2009 tarihinin taşıyıcısıydı 
            bunlar.  
            “Gönül dolusu sevgi ve saygılarını” 
            da ilave ederek gönderdiği şiirlerinde Kazım Poyraz, Hakk’a giden 
            yollardan söz ediyor, örnekler veriyor, Ne zaman? Diye soruyor, uzun 
            süren yolculukların ardından; “kapandı o kapım” diye kestirip 
            atıyor.  
            Masamda bulunan Kazım Poyraz 
            şiirleri, 2009 yılının ilk aylarında kaleme alınmışlar. Çiceği 
            burnunda şiirler diyebiliriz, böyle kabul edebiliriz. “Yollarım” 
            adlı, başlıklı şiirinin ilk dörtlüğüne kulak verelim:  
             
            Yaram derin, yürekte umutla 
            yaşıyorum,  
            Sevdan öyle ağır ki, özümde 
            taşıyorum,  
            Dolanıp geçiyorum, tuzak dolu 
            yıllarım.  
            Yalnızım bir viranda gece baykuş 
            sırdaşım.  
             
            Ne zaman?. Bir soruyla gelen 
            duygular. Cevaplarının varlığı inancıyla gerçekleştirilen arayışlar. 
            Aylar geçmesine rağmen, beklenilenin aksine, üzüntülerin sıralanışı 
            şairimizi üzüyor. Bu şiirin bir dörtlüğündeki duygular:  
             
            Bir tek çiçek bari sal, saklarım 
            ömür boyu,  
            Soldurmaz onu inan, akan gözyaşım 
            suyu,  
            Bu acımı dindirir, sarar derin 
            yarayı,  
            Kalmadı artık gücüm ne zaman biter 
            nazın?
             
            Sorular, sorular..Birbiri ardına 
            gelenler, sıralananlar. İyimserlikle yola çıkan, çıkmak isteyen 
            şairimiz Kazım Poyraz. Ard niyetli olanlarla yola çıkmak 
            istemediğini hemen söyler, belirtir, dikkat çeker. “Hoş dedim” 
            başlıklı, adlı şiirinden bir dörtlükle karşılaştırma yapalım, 
            söylediklerimiz doğru mu:  
             
            Şu riyakar kimseyle dostluk kurmak 
            istemem,  
            Eşkin atım yokuşa, sürüp yormak 
            istemem,  
            Yüze gelen fesadı, özden görmek 
            istemem,  
            Yetim başı okşamak, öyle güzel hoş 
            dedim.  
             
            Ve arkasından, Kapandı o kapım”dan;
            
            
             
            Gökte katar olmuş, uçuyor Turna
            Bahçem ıssız kaldı gel yalnız durma
            Zalim vurdu geçti birde sen vurma
            Kapandı o kapım, şimdi dardayım…
             
            Hakk’a çıkan yollar. Hakk’a 
            gidenler, ruhlara dönenler. Mısralar arasına yerleşip bize 
            ulaşanlar, ulaştırılanlar. Kazım Poyraz mısralarından efendim:
             
             
            Kazım der, gönlüm yoruldu,
             
            Deryada dümen kırıldı,
             
            Dünyadan hesap soruldu,
             
            Bütün canlar Hakk’a gider..
            Kazım Poyraz’ın şiir dünyasındaki 
            yolculuğunda sağlıklar, başarılar diliyor sevgi ve saygılarımı 
            sunuyorum efendim.
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           19  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
            TEFENNİ NAMIK 
            KEMAL İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRENCİLERİNİN ŞİİRLERİ 
            
            Çocuklarımızın 
            dünyalarında olup-bitenler, gelip-geçenler şöyle bir sıralansa, 
            sıralanma imkanı olsa, ne güzel ve anlamlı görüntüler ortaya çıkar 
            kim bilir!... 
            
            20 Mart 2009 
            tarihinde, Burdur ilimize bağlı Tefenni ilçemizdeki Namık Kemal 
            İlköğretim okulu öğrencileriyle bir sohbet toplantım gerçekleşti. 
            Onların karşısına geçtim sohbet üstüne sohbet ettim, sohbet ettik. 
            Onların sorularıyla karşılaştım, cevaplamaya gayret ettim.   
            
            Tefenni Namık Kemal 
            İlköğretim Okulu, müdürleri Faden Okatan yönetiminde, öğretmen ve 
            öğrencileriyle kaynaşmışlar, büyük bir aile görünümünde eğitim ve 
            öğretimlerini başarıyla sürdürüyorlar.   
            
            Öğrenciler 
            arasında, şiir yazanlar varsa, hazırlanması ricasında bulunmuştum. 
            Gittiğimde bir dosya dolusu şiir, sayfalardaki minik ellerin yazdığı 
            sevimli yazılar, mısralar, bazılarının fotoğrafları bana verildi. 
            Şimdi bu konuda bir değerlendirme yapmak istiyorum:   
            
            2-A sınıfından 
            Hatice Topçuoğlu, 3-A sınıfından Murat Uysal, Armağan Arslan, Zehra 
            Öcal, 4-A sınıfından; Bayram Yıldıran, İbrahim Bayraktar, Ahmet 
            Erkan, Yüksel Nur Koyuncu, Makbule Şakır, Halide Türker, Rahime Gül 
            Arslan, Mehmet Uysal, 6-B sınıfından Duygu Esra Ersoy, 8-A 
            sınıfından; Yıldırım Üzümcü (Sabira-Ayşin’in yazdıkları şiir) 
            şiirleriyle bana ulaşanlardı.   
            
            Görülüyor ki, en 
            çok şiir denemesi bulunan öğrenciler 4-A sınıfından sesleniyorlar. 
            Bu bir sonuç mu, tesadüf mü, yoksa diğer sınıflardakiler bize 
            ulaşmadı, ulaştırılmadı mı?. Öğrencilerimizin mısralarına dönelim, 
            birlikte bazı mısraları üzerine bir göz atalım efendim: 
            
            1- Hatice Topçuoğlu: 
            8 yaşında 2-A sınıfında okuyor. “İnsanlık” başlıklı şiirinden: 
            İnsanlık bitti baştan aşağıya/Artık kimseye güvenilmiyor/Hırsız 
            dolandırıcı kaynıyor/Eskiden ne güzeldi/Dolaş, gez.. 
            
            2- Murat Uysal: 3-A 
            sınıfı öğrencilerinden “Tsunami” adlı şiiri var. Bir dörtlüğünde 
            şöyle diyor: Tsunami gelince/Her şeyi alıp çeker/Tsunami 
            gelince/Hayatı felç eder.   
            
            3- Armağan Arslan: 
            3-A sınıfında okuyor. “Mustafa Kemal Paşa” adlı şiirinin bir 
            dörtlüğünde şöyle diyor: Düşman yurda girmişken/Ümitler 
            kesilmişken/Sen geldin/Mustafa Kemal Paşa.   
            
            4- Zehra Öcal: 3-A 
            sınıfında okuyor. “Sevimli öğretmenim” adlı şiirinin bir dörtlüğünde 
            şöyle diyor: Ay parlatır günleri/Sevgi dolu çiçekleri/Öğretmenler 
            üzülmesin/Sevgi dolu kalpleri.   
            
            5- Bayram Yıldıran: 
            4-A sınıfında okuyor. “Öğretmen mesleği” adlı şiirinin bir 
            dörtlüğünde şöyle diyor: Bizi okutup yazdıran kim?/Okutup büyük iş 
            sahibi yapan kim?/İşte bu öğretmenlerin mesleği/Onlar okurken bu 
            koşullar var mıydı?. 
            
            6- İbrahim 
            Bayraktar: 4-A sınıfında okuyor. “Doğa” adlı şiirinin ilk 
            dörtlüğünde şöyle diyor: Şırıl şırıl ırmak/Balıklar yüzüyor 
            bak/Yemyeşil kokuyor çiçekler/İnanmazsan gelde bak.. 
            
            7- Ahmet Erkan: 4-A 
            sınıfında okuyor. “Cumhuriyetin ilanı” adlı şiirinin girişinde şöyle 
            diyor: Temizlenince vatan/Düşmanların hepsinden/Cumhuriyet 
            ilanı/Geldi hemen peşinden.   
            
            8- Yüksel Nur 
            Koyuncu: 4-A sınıfında okuyor. “Uyuşturucu” başlıklı şiirinin bir 
            dörtlüğünde şöyle diyor: Uyuşturucu kullanmamalı/Kullananları 
            uyarmalı/Eğer kullanırsan/Olursun bir bağımlı. 
            
            9- Rahime Gül 
            Arslan: 4-A sınıfında okuyor. “Sevgi, dostluk ve kardeşlik” başlıklı 
            şiirinin girişinde şöyle diyor: Sevgi dünyamızda/Bizi mutlu etmek 
            için/Dostluk kurmamız için/Bulunuyor.   
            
            10- Makbule Şakır: 
            4-A sınıfında okuyor. “Sevgi” adlı şiirinin bir dörtlüğünde şöyle 
            diyor: Sevgi dünyaları aşar/Kardeşlik bizleri aşar/Sevgi, dostluk 
            kardeşlik/Gelmiş bize böyle duygu.   
            
            11- Halide Türker: 
            4-A sınıfında okuyor. “Annem benim” adlı şiirinin sonunda şöyle 
            diyor: O güzel kalbini/Bir gün bende kazanıcam/Sana bakmak için/Her 
            şeyi yapıcam.   
            
            12- Mehmet Uysal: 
            4-A sınıfında okuyor. “Türkiyem uyanıyor” adlı şiirinin girişinde 
            şöyle diyor: Türkiye uyanıyor/Toprağıyla, taşıyla/Yemyeşil otuyla/Türkiyem 
            uyanıyor.   
            
            13- Duygu Esra 
            Ersoy: 6-B sınıfında okuyor. “İsa Kayacan” başlıklı şiirinin bir 
            dörtlüğünde şöyle diyor: Burdur’un Tefenni ilçesinde/Ece Köyü 
            denilen, gül bahçesinde/Bir sonbahar gecesinde/Doğdu duayen İsa 
            Kayacan.   
            
            14- Yıldırım 
            Üzümcü: 8-A sınıfında okuyor. Sebira-Ayşin’in yazdıkları “Duygular” 
            adlı ortak şiirle bize ulaştı. Bu şiirin bir dörtlüğü: Mutluluk 
            insanı çocuklaştırır/Üzüntü ise olgunlaştırır/Elbette kimse istemez 
            üzülmeyi/Duygular, hayatın oyunu, senin elinde değil.  
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
          | 
      
      
        | 
           20  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
              
                - BALIK MI YEM Mİ OLSAK
 
                -  
 
                - Hayat bu yaşarken bizler
 
                - Balık mı olsak, yem mi olsak
 
                - Bu dünya düzenine nasıl uysak!
 
                - Yem olursan takarlar oltaya
 
                - Balık olup yaşarsın aldanmasan
 
                - Oltada takılı o cazip yeme
 
                - Elindeki yiyeceğinle yaşa
 
                - Kanma sen oltadaki yeme!
 
                - Bir anlık gafletin sana inan
 
                - Ömür boyu çektirir özüne.
 
                - Sadece sen kalmazsın mağdur
 
                - Etrafındakiler de senle yok olur
 
                - Kanma atlatacaklar seni o yemle
 
                - Satarlar pazarda sonra seni
 
                - Arkanda da gülerler sonra
 
                - İşte bak o koca sazan diye.
 
                - 22 Nisan 2009 Çorum 16,45
 
               
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          21  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
              
                - ELİNDEKİ İLE YETİN
 
                  
                - İnsan fakir doğar anasından;
 
                - Gözün olsa elin malında elinden ne gelir?
 
                - İnsan açta kalır, tok ta yaşar ömründe,
 
                - Umsan ne yazar. Ummakla kalırsın sen.
 
                - Verecek olan Allah'tır insan değil.
 
                - Kimseden istemeden ondan istemek gerek.
 
                - Dost b ulunmaz edinilir, onu da bilmen gerek.
 
                - Sen; sen olalı ne dediğin oldu ki?
 
                - Hiç benim dediğim de olmadı ki.
 
                - O ne yazdı ise yazımıza, biz isteriz.
 
                - Mal, Mülk alem onun O ne derse biz olur deriz.
 
                - Takmayın kafanıza. Taksan kendine edersin.
 
                - Yiyeceğim var yeter dersen iyi edersin.
 
                - Dostun para için dostsa; senin için değil
 
                - Malını yemek içindir düşün başka nedir?
 
                - Hiç takma dünyayı, mutlu ol aldığın nefesten
 
                - Sıhhat gibi zenginlik, ömürde işe yarar
 
                - Trilyonun olsa varsa şekerin, alerjin
 
                - Ne yiyebilirsin, nede yedirebilirsin.
 
                - Onun için sende olduğun gibi ol ve yaşa
 
                - Bak vardır sende daha fakir ve aşağı
 
                - Haline şükret, kazanmak için çalış
 
                - Belki vakti gelir seninde olur nimetin.
 
                - Dikkat et paran olunca dostum çoğaldı deme
 
                - Deme sonra elindekilere göz diktiler yine.
 
                - Haydi hayırlısı dile yaratanından.
 
                - Mutluluktan daha iyi zenginlik mi var.
 
                - Bir şeyler karaladım belki fazla
 
                - Belki senin dilediğinden daha az.
 
                - Hoşça kal. Mutlu ol. Elindekini de kaybetme.
 
                - 19 Nisan 2009 Çorum 20,00
 
               
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          22  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
                     
                    BİDAT GECELERİ VE BİZLER  | 
      
      
        | 
                       
                         
                        Allah 
                        C.C. ve Peygamberimizi Neden KAMERİ TAKVİMİ Müslümanlara 
                        ön gördü?
                      
                      
                         
                        REGAİP KANDİLİ Peygamberimizin Ana Rahmine düştüğü gece 
                        kesin belli değildir,
                      
                      
                         
                        MEVLİD 
                        KANDİLİ; KADİR GECESİ, REGAİP KANDİLİ, MİRAÇ KANDİLİ, 
                        BERAT KANDİLİ olarak kutladığımız günler aşağıda 
                        listesini çıkarttığım günlerde miydi?
                      
                      
                         
                        Allah 
                        C.C. Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa S.A.V. Ümmetin 
                        Miraç kandili kutlasın diye bir emri var mı? YOK! 
                      
                      
                         
                        Kadir 
                        Gecesi Kuran-ı Kerim'de KUR'ANIN KADİR GECESİNDE 
                        İNDİRİLDİĞİNİ, KADER GECESİNİN NE OLDUĞUNU BİLİYOR MUSUN 
                        DİYE BİZE SORUYOR, KADİR GECESİNİN BİN AYDAN HAYIRLI 
                        OLDUĞUNU bildirmekte FAKAT ŞÜ GECEDİR demiyor. 
                        Miladi yıl 365 gün içinde aramamız gerekmektedir.
                      
                        
                         
                         
         | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
          | 
      
      
                
                    
                      
                         - 
                         Kadir 
                        Gecesi bu gece diye kutlamak BİD’AT olduğu ve sonradan 
                        insanlar tarafından şu gün denmesi, Peygamber 
                        Efendimizin de hadislerinde kesin bir gün bilgisi 
                        verilmedi, RAMAZAN AYI içerisinde 
                        Kadir 
                        gecesi Ramazanın yirmi bir, yirmi üç, yirmi beş, yirmi 
                        yedi veya yirmi dokuzuncu gecelerinden herhangi biri 
                        olabilir. Yani Kadir gecesi, zamanımızda Müslümanlarca 
                        ihya edilmeye çalışıldığı gibi herkesçe bilinen sabit 
                        bir gece değildir.
 
                      
                      
                         - 
                        Burada 
                        Peygamber Efendimizin NEDEN HİCRİ TAKVİMİ kabul etme 
                        sebebi de bu günlerin saklı kalmasını gerektiği için 
                        olsa gerek. Peygamberimizin zamanında MİLADİ takvim 
                        bulunduğu ve Peygamber Efendimizin zamanında bilindiği 
                        gibi MİLADİ TAKVİM bulunmakta idi. Biz burada BİD'AT 
                        dediğimiz kutlanan aşağıdaki günlerin KADİR GECESİ 
                        Olarak kutlanmasının bid'at olduğunu söylüyorum.
 
                      
                     
                 | 
              
      
                | 
                     
                     Peygamberimize MİRAÇ 
                    KANDİLE Peygamberimizin Miraca Çıktığı gece kesin olarak 
                    belli değildir! Kur’an İsra Suresi 1 ayette  konu 
                    anlatılmış, Necm Suresinde de Peygamber Efendimiz hakkında 
                    bizleri aydınlatmaktadır! 
                     | 
              
      
        
        
          | 
      
      
        
        
         
                       | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          23  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
              - SESSİZLİK VE ZAMAN
 
            -             Bende önceki bir zaman diliminin tılsımlı havanın 
            esmesi ile meydana gelen bir tutkunun yazılmasının zamanı gelmiş 
            olduğunu anlamış gibiyim.  
 
            - Birinci yılını doldurduğum memuriyet 
            hayatımda bizleri bekleyen büyük tehlikelerin neler olduğunun 
            bilinci ile zamanımı geçirmekte ve kendi planımın doğrultusunda 
            hayatımın yönünü vermeye çalışmaktaydım.
 
            -             Her hafta gittiğim Çorum’a gelince her zamanki gibi 
            anne ve babamın baskılarının olacağını biliyor, onları bir bahane 
            ile yine atlatacağımın bilinci ile otobüsün Çorum’a girdiği anda 
            saat 22’yi gösteriyordu gayet iyi hatırlıyorum.
 
            -             Çorum otobüs garajı o yıllarda Çorum’un dışı 
            sayılacak bir alana yeni yapılmakta idi. Otobüsler garaja girmeyip 
            saat kulesi civarında yolcularını indirme geleneğini halen 
            sürdürmekte idiler. Her ne hikmetse o gün otobüs eski garajların 
            bulunduğu yere gelmiş ve yolcuları burada indirmişti. Durakta 
            bulunan tek taksiye işaret ettim. Geldi ve bindim. Şoför her nedense 
            hareket etmekte acele etmiyordu. Ben alışkanlığım üzerine şoförün 
            yanındaki koltuğa oturmuştum. Aynı otobüste birlikte Ankara’dan 
            geldiğimiz benim yaşımda iki çiftte taksinin arka kısmına 
            binmişlerdi. Taksici hayatından memnun bana dönerek:
 
            -             -Birader ne tarafa gideceğiz? Diye sordu. Ben:
 
            -             -Arkadaşları bırakalım, ben sonra inerim. Dedim. 
            Fort taksi homurdanarak yerinden kalktı. Taksi şimdiki hükümet 
            konağının bulunduğu bir yere doğru yol aldı ve vilayetin arkasında 
            bir evin önünde durdu. Taksi içindeki çift paralarını verip indiler. 
            Taksinin çok yüksek bir fiyat talep ettiğini görünce inen çiftin 
            erkek olanına:
 
            -             -Bir dakika bekler misiniz? Diye seslendim. Adam 
            durdu taksiye geri döndü. Şoföre:
 
            -             -Arkadaştan fazla para aldınız. Aldığın o paranın 
            dörtte üçünü geri ver dedim. Şoför de bizimle aynı yaşlarda 
            olduğundan araçtan inenle beni, birbirini tanıyor diye düşünmüş olsa 
            ki aldığı paranın dörtte üçünü geri verdi.  Adamcağız şükran sesleri 
            çıkartırken ben şoföre:
 
            -             - Karakeçili Camiinin yanına gideceğim dedim. 
            Albayrak sokağı aralığından taksiyi döndürerek ilk dönemeçte durdu. 
            Levyeyi eline alarak:
 
            -             -İn bakalım yakışıklı. Sen benim nafakamı nasıl geri 
            verdirirsin? Ben sizi birlikte sandım diye dayılandı. Ben gayet 
            sakin:
 
            -             -Burası yeri değil. Bu saatte uyuyanları rahatsız 
            etmeyelim. İstersen arabanı tenha bir yere çek. Diye tepki verince 
            biraz duraksadı, araca bindi. Tir tir titremesi halen üzerinde idi. 
            Ben istifimi bozmadan. Aşçıların orada ineceğim dedim. Taksi hareket 
            etti yüz metre sonra durdu. Şoförün titremesi geçmiş, benim sakin 
            halim onu korkutmuş ve ürkekleştirmişti. Araçtan indim. Şoför 
            tarafına geçtim ve diğer yolcudan benim ikazım üzerine aldığı para 
            kadar para uzattım.  
 
            -             -Bak ahbap. Sen evli misin? Diye sordum. Şoför cevap 
            verdi.
 
            -             -Evet. Üç çocuğum var. Diyince ben:
 
            -             -Haram para ile mi çocuklarını doyuruyorsun. Diye 
            serteldim. Levyeyi kaptığı ile kapıyı açtığı bir oldu. İndiğine 
            pişman olduğunu pantolonunu ıslattığından anlamıştım. Benim beylik 
            tabancam saldırgan şoförüm burnuna dayanmıştı. Şoföre:
 
            -             -Hem haram kazanıyorsun, hem de adam mı dövmeye 
            kalkıyorsun. Dedim. Cevap verecek mecali olmayan şoföre:
 
            -             -Dua et üç çocuğuna ve eşine. Seni karakola götürür, 
            fahiş para alıyor, birde levye ile adam dövmeye yelteniyor diye 
            içeri attırırdım. Bir daha böyle olmasın dedim. Şoför pelte gibi 
            aracına bindi. Kontağı çevirmeye mecali kalmamıştı. Ben eve girdim.
 
            -             Aradan üç ay geçti, tesadüf Samsun arabası ile 
            tekrar Çorum’a geldiğimde durakta bulunan tek araca el kaldırdım. 
            Araç geldi. Yine aynı şofördü. Bana:
 
            -             Merhaba birader. Evinize müşteri geldikçe uğradım. 
            Seni sordum. validen O Ankara’da çalışıyor dedi. Bir gün yine 
            taksine biner oğlum dedi. İşte yine karşılaştık. Sana minnet ve 
            teşekkür borcumu sunmak istiyorum. Senle karşılaştığımız güne kadar 
            arabanın hiç eksiği, gediği bitmiyordu. Sen beni uyardın. 
            Evlatlarına haram yedirme dedin. Senden sonra sabaha kadar durakta 
            düşündüm. Sana hak verdim. Bir daha kimseden hak etmediğim ücreti 
            istemedim. O adamla senin verdiğin para bir bereketlendi ki. Arabam 
            o günden bu güne arızalanmadı. Hiçbir masrafta çıkmadı. Daha önce 
            hiç olmadık masraflarla kazancımı bitiriyor bazen eve ekmek bile 
            götüremiyordum. Dedi. Ben cevap veremedim. Beni eve bıraktı. 
            Ücretini verdim.
 
            -             -Bereket versin birader. Dedi. Bende:
 
            -             -Bereketini bul dedim. Bir gerçek veya hikaye olarak 
            okuyabilirsiniz.
 
            - 12/04/2009 01,30 Çorum
 
           
          
           | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          24  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
              23 NİSAN 1920 ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK 
              BAYRAMI
            Atatürk’ün Ulusumuza hediye ettiği 
            Büyük Millet Meclisi'nin açılış yıldönümü olan 23 Nisan'da kutlanan, 
            Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal bayramını ayrıca Atatürk Çocuklara da 
            hediye etmiş, istikbalin olarda olduğunu da göstermiş olduğu bir 
            bayramdır.
            Ülkemizi paylaşmak isteyen güçlerin 
            İstanbul'un işgalinden üç gün sonra, Mustafa Kemal Atatürk 19 Mart 
            1920 tarihinde bildiri yayımladı: Bildiride, "olağanüstü yetkiler 
            taşıyan bir Meclisin Ankara'da toplanacağı, Meclis'e katılacak 
            üyelerin nasıl seçilecekleri, seçilenlerin en geç on beş gün içinde 
            yapılması gereği” bildiren kesin ve kararlı emirleri yer alan bu 
            bildiri ile, dağıtılan Meclis-i Mebusan'ın üyeleri de Ankara'daki 
            Meclis'e katılmaları emrediliyordu.
            Ankara’da toplanacak Meclis için yer 
            arandı. İkinci Meşrutiyet döneminde, İttihat ve Terakki Cemiyeti 
            kulübü olarak yapılmış olan bu bina Meclis için uygun görüldü. Eksik 
            olarak gözüken yapı tamamlandı. Okullardan toplanan sıralar ile 
            halkın katkısıyla mefruşatı donatıldı. Mustafa Kemal Atatürk 21 
            Nisan'da yayınladığı ikinci bir bildiride: “Meclis'in 23 Nisan” günü 
            toplanacağını ve açılış töreninin duyurdu.
            23 Nisan 1920 Cuma sabah ezanından 
            itibaren Ankara'da bulunan herkes Meclis Binası çevresinde toplandı. 
            Herkes ülkesinin yönetiminde kendi kaderine sahip çıkmanın coşkusu 
            içindeydi. Hacı Bayram Camisinde kılınan Cuma Namazından sonra, 
            Meclis binası girişinde bir dualarla tören yapıldı. Saat 13.45'de, 
            Ankara'ya gelebilen 115 Milletvekili Meclis salonunda toplandı.
            En yaşlı üye olan Sinop Milletvekili 
            Şerif Bey (1845), Başkanlık kürsüsüne çıktı ve aşağıdaki konuşmayı 
            yaparak Meclis'in ilk toplantısını açtı.
            "Burada Bulunan Saygıdeğer İnsanlar! 
            İstanbul'un geçici kaydiyle yabancı kuvvetler tarafından işgal 
            olunduğu ve bütün temelleri ile halifelik makamının ve hükümet 
            merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir.
            
            
            Bu duruma baş eğmek; Milletimizin, 
            teklif olunan yabancı köleliğini kabul etmesi demektir. Ancak tam 
            bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden 
            beri hür ve başına buyruk yaşamış olan Milletimiz, kölelik durumunu 
            son derece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya 
            başlayarak Yüksek Meclisimizi meydana getirmiştir.  
            Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi 
            sıfatıyla ve Allah'ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam 
            bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya 
            yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan 
            ederek, Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum."
            Bu açış konuşmasında, Millî 
            egemenliğe dayalı yeni Türk parlamentosunun adı da "Büyük Millet 
            Meclisi" olarak konulmuştu. Bu ad herkesçe benimsendi. Daha sonra 
            Mustafa Kemal Atatürk'ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve 
            ilk kez 8 Şubat 1921 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesinde de 
            yazılı olarak, "Türkiye Büyük Millet Meclisi" (TBMM) adı kalıcılık 
            kazandı.
                        Bu ilk toplantıdan sonraki  TBMM, 24 Nisan 1920 günü 
            yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal Paşa'yı (Atatürk), 
            başkanlığa seçti. Mustafa Kemal Paşa, kendi öncülüğünde kurulan 
            TBMM'nin başkanlığını Cumhurbaşkanı seçildiği gün olan 29 Ekim 1923 
            tarihine kadar sürdürdü. TBMM, açılışından iki gün sonra, sadece 
            yasama değil, yürütme gücüne de sahip olacak hukukî ve siyasî 
            yapısını düzenleme çalışmalarına başladı.
                        Çocuk bayramı olara ta kutladığımız bu bayramın 
            Mustafa Kemal Atatürk’ün emaneti olarak ilelebet kalmasını dilerim.
            
            
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          25  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mehmet Şakir ÇIPLAK  | 
      
      
        | 
         
        
        Mehmet Şakir ÇIPLAK HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
              YAZILIŞININ 600. YILINDA VESÎLETÜ’N-NECÂT
            
                                                                                                                     
            
            
            Peygamberimiz Hazreti Muhammed 
            (SAV)’e karşı duyulan derin sevgi ve saygının çok samimi, çok temiz 
            ve çok güzel bir ifadesi olan “Mevlid”, “Vesîletü’n-Necât” adıyla 
            büyük Türk şairi Süleyman Çelebi tarafından bundan tam altı yüz yıl 
            önce kaleme alınmıştır.
            Bu eser altı yüz yıldır derin bir vecd içinde okunmakta, 
            okunduğu ortamda da Türk Milletinin gönlünde engin heyecanlar 
            meydana getirmektedir. Türk Edebiyat tarihinde hiçbir eser Süleyman 
            Çelebi’nin bu şaheseri kadar millete mal olmamıştır.  
            Süleyman Çelebi’nin elimizdeki tek 
            eseri olan Türk Edebiyatının bu âbidesinin özgün adı 
            “Vesîletü’n-Necât”tır. Selamete ve mutluluğa ulaşmak anlamındadır. 
            Vesîletü’n-Necât’a halk arasında Mevlid denilmektedir. Bu isim 
            sözlükte “doğmak, doğum zamanı” anlamında kullanılmıştır. Terim 
            olarak ise Hz. Muhammed (SAV)’in doğduğu zaman demektir.  
            İslam Peygamberi için “Mevlid” olarak kullanılan bu terim, Hz. 
            İsa’nın doğum zamanı için aynı kökten gelen “Milat” kelimesi ile 
            ifade edilmiştir. Bu bağlamda kelimeyi “Mevlüd veya Mevlûd” olarak 
            kullanmak yanlıştır.  
            Hz. Peygamberin hayatı, ahlakı ve 
            gazaları hakkında başta İbn Hişam (ö. 834) olmak üzere birçok 
            müellifin “Siret” veya “Siyer” adı verilen eserleri bulunmaktadır. 
            Mevlidler ise mahiyeti biraz daha farklı eserlerdir. Mevlid yazan 
            şâirler, Hz. Peygamber’in doğumunu, hayatını, başta miraç olmak 
            üzere birtakım mucizelerini ve ölümünü kaleme almışlardır. Adında 
            “Mevlid” kelimesi geçen ilk eser Ebu’l-Cevzî’nin (ö.1201) 
            “Mevlidü’n-Nebî” veya “el-Arus” adlı eseridir. Süleyman Çelebi’den 
            önce İbn Dıhye (ö. 1235), Muhyiddin-i Arabî (ö. 1240), el-Bekrî 
            (ö.1295), İbn el-Cezerî (ö.1429) bu konuda Arapça eserler 
            yazmışlardır. Türkçede ise Süleyman Çelebi’den önce iki eserden söz 
            edebiliriz. Bunlardan ilki Âşık Paşa (ö.1332)’nın “Garibnâme” adlı 
            eseridir. Âşık Paşa, şehrimizde medfun bulunan Elvan Çelebi’nin 
            babasıdır. Garibnâme, on iki bin beyitten oluşan dînî-tasavvufî, 
            sosyal ve ahlak içerikli muazzam bir eserdir. Türkçenin bilim ve 
            edebiyat dili olduğu bu eserde özellikle vurgulanmaktadır. Süleyman 
            Çelebi, bu önemli çalışmadan konu, fikir, kafiye, vezin bazen tasvir 
            ve duyuş bakımından etkilenmiş ve yararlanmıştır:  
             
            Allah adın zikr edelim evvela
            Vâcib oldur cümle işde her kula
             
            Allah Adın her kim ol evvel ana
            Her işi asan ider Allah ana
             
            Cümle alem yoğ iken ol var idi
            Yaradılmışdan gani cebbar idi.
             
            Vesîletü’n-Necât’ın girişinde zevkle 
            okuyup dinlediğimiz bu dizeler Âşık Paşa’nın  
             
            Garibname’sinde de şöyledir;
            Allah adın eyledüm ibtida
            K’andan oldı ibtida vü intiha
             
             
            Evvelin ol evvelidir bî-gümân
            Ahirin hep ahiridir cavidan
             
            Cümle alem yoğ iken ol var idi
            Şöyle eksiksüz gani cebbar idi
             
            Erzurumlu Kadı Darîr Mustafa 
            (ö.1393?)’in “Siyer-i Nebî” adlı eserinden Süleyman Çelebi’nin 
            Vesîletü’n-Necât’ta “Velâdet” bölümünü yazarken etkilendiğini açıkça 
            görmekteyiz Kadı Darîr Mustafa, eserini mensur olarak yazmış ancak 
            içine çok sayıda manzum parça da ilave etmiştir. Bu manzûmeler 
            içerisinde en güzellerinden biri, Hz. Peygamber’in doğumunu anlatan 
            üç bölümlük ve elli beş beyitlik mevlîd manzûmesidir. Kadı Darîr’in 
            anlatımı şöyledir:
            “Amine eydür: bana oğlan doğmak 
            heleti hasıl oldu. Susadım su diledim. Bir cevherden ibrik birle 
            bana su virdiler dir. Kardan ak şekerden şirin oldum içdim dir. 
            Andan sonra ak kuş kanadı birle arkamı sığadı dir.”
             
            Vesîletü’n-Necât’ta ise bu bölüm şöyle şiirleştirilmiştir:
             
            Amine eydür çün vakt oldu temam
            Kim vücude gele ol hayrü’l-enam
             
            Susadım gayet hararetten kati
            Sundular bir cam dolusu şerbeti
             
            Kardan ak idi ve hem soğuk idi
            Lezzeti dahi şekerde yok idi
             
            Geldi bir ak kuş kanadıyla revan
            Arkam sığadı kuvvetle heman
             
            Gerek daha önce yazılmış Arapça 
            eserler gerekse örneklerini verdiğimiz Türkçe eserler her ne kadar 
            Süleyman Çelebi’ye ilham vermişse de Vesîletü’n-Necât orijinal, 
            sanat değeri yüksek, şiir dili zengin, anlatım gücü kuvvetli özgün 
            bir eserdir. Adını andığımız eserler edebiyat tarihinde önemli bir 
            yere sahip olsa da Vesîletü’n-Necât kadar şöhret bulamamıştır. 
            Vesîletü’n-Necât ise altı yüz yıl boyunca sevilerek huşû içinde 
            okunmakta ve dinlenmektedir. Süleyman Çelebi’yi etkileyen sadece 
            yazılı kaynakları iyi değerlendirmiş olması değildir. Onun aile 
            çevresi, yaşadığı ortam ve aldığı eğitim ve Türk dili anlatımına 
            olan özel alaka da bu aşkın vücuda gelmesinde büyük rol oynamıştır.
            
            
            Tarihlerin kaydettiğine göre 
            Süleyman Çelebi, Osmanlı Devleti’nin manevi kurucusu sayılan ve her 
            seferinde Osman Bey’i Dede Korkut gibi “Ey Oğul…” diye uyaran, yol 
            gösteren Şeyh Edebali’nin kızdan torunudur. Babası, I. Murad (ö. 
            1389)’ın vezirlerinden Ahmed Paşa; dedesi ise Orhan Bey’in hem silah 
            arkadaşı hem de İznik müderrislerinden Şeyh Mahmud tur,  Buna binaen 
            Süleyman Çelebi, eğitimi yüksek meziyetlere sahip bir ailenin evladı 
            olarak yetişmiştir. Yüksek bir tasavvuf  ve ahlak terbiyesi aldığı 
            malum olan şairi zamanın yönetimi değerlendirmiştir. Yıldırım 
            Bayezid (ö.1402) tarafından önce Divan İmamlığına tayin olunan 
            Süleyman Çelebi, daha sonra Bursa Ulu Camii İmamlığına getirilmiştir 
            ki bu önemli eserini de burada vücuda getirmiştir.  
            Vesîletü’n-Necât’ın yazılmasını 
            tetikleyen olay bugün dahi güncelliğini koruyacak kadar ilginçtir. 
            Rivayete göre Bursa Ulu Camii’nde vaaz sırasında Bakara Suresinin 
            285. ayetinde geçen "Biz Allah'ın peygamberleri arasında ayırım 
            yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı  dileriz, 
            dönüş ancak sanadır.” Mealindeki ifadeyi tefsir eden Acem vaiz, 
            peygamberler arasında fark olmadığını hiçbir peygamberin ve onun 
            getirdiği ilkelerin, diğerlerinden daha üstün tutulamayacağını 
            vurgular. Halbuki ayetin tefsiri bütün Peygamberlerin Tanrı elçisi 
            olarak tanınması bakımından aralarında bir fark olmadığına işaret 
            etmektedir. Yine Bakara Suresinin 253. ayetinde “O peygamberler ki 
            biz onların bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık” buyurulmaktadır. 
            Sapkın Batınî inancını benimseyen Acem Vaizin Hz. Peygamber 
            sevgisini kasıtlı olarak zedelemeye çalışmasına çok üzülen Süleyman 
            Çelebi, Allah ve Peygamber sevgisini öne çıkaran bu eseri yazmıştır. 
            Öz değerlerin görmezden gelinip ithal düşüncelere rağbet edilen 
            günümüzde de dinler arası diyalog, ılımlı İslam modeli veya terörizm 
            ile İslam’ı aynı cümlede anmak gafletinde bulunanlar gibi geçmişte 
            de bu türden olaylar cereyan etmiş fakat ortaya Vesîletü’n-Necât 
            gibi önemli bir şaheser meydana gelmiştir. Eserin Arapça olarak 
            yazılan Önsöz’ünde şu ifadeler dikkat çeker; “Rahmân ve Rahîm olan 
            Allahü Teâlâ'nın ismiyle başlarım. Muhammed (AS)’i bütün 
            yaratılmışların sebebi, en şereflisi ve en azîzi yapan, makâm-i 
            Mahmûd ile şefâat hakkını vererek O'nu bütün Peygamberlerden üstün 
            kılan, ismini O'nun ismiyle yan yana yazarak, hasetçi şeytanın 
            burnunu sürtüp, O'nun şânını yücelten Allahü Teâlâ’ya hamd ü senâlar 
            olsun. Muhammed (AS), Allahü Teâlâ’nın indinde çok makbûldür. Allahü 
            Teâlâ’nın melekleri O'nun yardımcılarıdır. Ağaçlar, toprak ve 
            taşlar, O'nunla konuştular. O'nu sevenler dünyâda ve âhirette 
            sevilip kurtulurlar. O'na düşman olanlar kovulup, Cehennem'e 
            atılırlar. Bizi Muhammed (AS)’in ümmeti yapmakla şereflendiren 
            Allahü Teâlâ’ya hamd ederim. Şerîki ve benzeri olmayan, mekândan 
            münezzeh bulunan Allahü Teâlâ’nın bir olduğuna şehâdet ederim. O, 
            herkesin kendisine muhtâç olduğu, ibâdet ettiği ve yöneldiği Allahü 
            Teâlâ’dır. O, şâni yüce, kullarını merhametle bağışlayandır. Güzel 
            ahlâk ve cömertlik gibi pek çok meziyetleri ortaya çıkaran, vaat 
            edilen kıyâmet gününde, her tarafta şefâati kabûl edilir bir 
            şefâatçi olan Muhammed (AS)’in, Allahü Teâlâ’nın kulu, resûlü ve 
            habîbi olduğuna şehâdet ederim. Allahü Teâlâ, O'na seçilmişlerin en 
            üstünleri olan tertemi ev halkına ve Eshâb-ı kirâmına sonsuz rahmet 
            etsin.”
            Yine bu sapkın îtikâdli vâizin 
            sözüne cevap olarak:
             
            "Ölmeyüb Îsâ göğe bulduğu yol,
            Ümmetinden olmak için idi ol."
             
            beytini söyledikten sonra, 
            Resûlullah Efendimizin fazîletlerini söyle îzâh etmiştir:
             
            "Dahî hem Mûsâ elindeki asâ,
            Oldu O'nun izzetine ejderhâ.
             
            Çok temennî kıldılar Hak'dan bular,
            Kim Muhammed ümmetinden olalar.
             
            Gerçi kim bunlar dahî mürsel durur.
            Lâkin Ahmed efdâl-ü-ekmel durur.
             
            Zîrâ efdallige ol elyak durur,
            Âni öyle bilmeyen ahmak durur."
             
            Süleyman Çelebi, eserini böyle büyük 
            bir aşk ve hayranlık duygularıyla kaleme almaya başlamış, 
            anlatımlarında sık sık Kur’an ayetlerini ve Hadis-i Şerifleri 
            referans almış, onları Türkçenin müzikal retoriği ile birleştirerek 
            halkına bir sanat eseri sunmuştur.  
            Âl-i İmran Suresinin 189. ayetinde geçen “Göklerin ve yerin 
            hükümranlığı Allah’ındır. Allah’ın her şeye gücü yeter.” Mealindeki 
            ifadeyi, Süleyman Çelebi’nin eserinde;
             
            Yir ü gök içre dahi her ne ki var
            Oldı Hak emri duttı karar,   şeklnde 
            görürüz.
             
            Rahman Suresinin 26-27. ayetlerinde 
            geçen “Her canlı yok olacak ancak azamet ve ikram sahibi Rabbin zatı 
            kalacak” meali ise;
             
            Öldürür Allah u Kuddusü’s-Selam
            Rabb-i Bâki la-yemût la-yemân            
            
            
             
            şeklinde ifade edilmiştir
            Bakara Suresi 163. ayette 
            geçen“İlahınız bir tek Allah’tır. Ondan başka ilah yoktur. O 
            Rahman’dır Rahim’dir.” ifadesini  
             
            Bari ne hacet kılavuz sözü çok
            Birdir Allah andan artık Tanrı 
            yok.     
             
            Şeklinde şiirleştirmiştir.
            “Bir şey yaratmak istediği zaman 
            onun yaptığı Ol demekten ibarettir, hemen oluverir.” Mealindeki 
            Yasin Suresi 82. ayetini ise;
             
            Bir gez “ol” dimekle oldu Cihan
            “Olma” dirse girü yok olur heman. 
            
            
             
            Dizeleri ile anlatır.
            Kadir Suresinde meleklerin yeryüzüne 
            inişleri anlatılır. İsra Suresinin 61. ayetinde de Meleklerin Adem 
            (AS)’e secde ettiği belirtilir. Bu hususlar şu mısralarda ifade 
            edilir:
             
            Anın için geldi Cebrail emin
            Anın içindi Kur’an-ı Mübin
             
            Adem’e kıldı ferihtehler sücûd
            Hem ana çok kıldı ol lutf ıssı cûd
             
            Peygamberimizin âlemlere rahmet 
            olarak gönderildiğini anlatan Enbiya Suresinin 107. ayetini de;
             
            Rahmeten li’l-alemîndir Mustafa
            Hem şefîu’l-müznibindir Mustafa. 
            
            
             
            diye mısalara aktarır.
             
            “Allah’ın ismiyle başlanmamış olan 
            bütün işler güdük (ebter) kalır.” Mealindeki Hadis-i Şerif;
             
            Allah adın olsa her işin önü
            Hergiz ebter olmaya anın sonu, 
             
             
            “Muhakkak ki sizden bana en yakın 
            olanınız beni çokça Salavat ile anan kimsedir.” Mealindeki Hadis-i 
            Şerifi ise  eserin şah beytini oluşturacak şekilde şöyle yazmıştır:
             
            Ger dilersiz bulasız oddan necât
            Işk ile derd ile eydün es-Salât.
             
            Mevlid, XV. Asır Eski Anadolu 
            Türkçesi ile yazılmıştır. Devrinin telaffuz ve gramer özelliklerini 
            taşır. Süleyman Çelebi açık, sade bir dil kullanmıştır. Üslubu sade 
            ve külfetsizdir. Süse, yapmacık ifadelere kapılmadan abartılı 
            anlatımlara yer vermeden samimiyetle duygu, heyecan ve düşüncelerini 
            anlatmıştır. Şair eserde, XV. asır dil özelliklerini kullanmış ve 
            Mesnevi tarzında yazmıştır. “Münacat” (Allahü Tealaya yalvarma), 
            “viladet” (Peygamber efendimizin doğumu), “risalet” (Peygamber 
            oluşu), “mirac” (göklere çıkışı, Cenneti ve Cehennemi görmesi), 
            “rıhlet” (Peygamberimizin vefatı) ve “dua” olmak üzere altı bölümden 
            ibarettir. Destani bir anlatımı vardır. Yarım ve basit kafiyeler 
            kullanılmıştır. Aruz vezni ise eserin bestelenmesine ve okunmasına 
            katkı sağlamaktadır. Mevlid’in yüzyıllar boyunca bu kadar sevilmesi 
            ve anlaşılması dil ve anlatımındaki sadelik, açıklık ve samimiyetten 
            ileri gelmektedir. Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde milli 
            duyguların daha yoğun olduğunu varsayarsak devlet adamlarının 
            Arapça, Farsça gibi başka dillerde yazılmış eserleri neden tenkit 
            ettiklerini de anlamış oluruz. Mesela; Yusuf Kırşehrî’nin yazdığı 
            “Rısâle-i Mûsikî” adlı eserin Önsöz’ünde, kitabın Sultan I. Murad’a 
            takdim edildiği ve şu şekilde geri çevrildiği yazılıdır: “Hoş 
            kitaptır, içinde faideler vardır ama Farisi dilindedir. Bir kişi 
            Türkçeye tercüme etmiş rûşen değil ve lakin bir kimse kitabı açık 
            tercüme etse.” Eserlerin hem açık ve anlaşılır olmasına özen 
            gösterilmesi hem de Türkçenin kullanılması özellikle istenmektedir. 
            Süleyman Çelebi bu isteğe hürmeten eserini bu şekilde yazmaya özen 
            göstermiştir. Mevlid, Hz. Peygamber’in doğum yıldönümünü kutlamak 
            için yazılmıştır. Ancak Kandil geceleri, ölüm, doğum, şehit ve din 
            büyüklerini anma törenlerinde, evlenme, hac farizası gibi her türlü 
            sosyal bütünlüğü gerektiren hallerde okunarak Hz. Muhammed’in 
            şefaatine erme dilenmektedir.  
             
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           26  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Müslüm TUNABOYLU  | 
      
      
        | 
         
        
        Müslüm TUNABOYLU HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               KENTLER BÜYÜDÜKÇE SORUNLAR ÇOĞALIYOR
            
            
            Toprak ana 
            doğal nemi bulduğu süre içinde canlılar için neler üretir 
            neler.Üretilenleri isimlendirmeye kalksak belki ömrümüz yeterli 
            olmaz.
            
            Bir zamanlar 
            Orta Asya da bir iç deniz var iken insanlar bu su birikintisinden 
            uzun süre yararlanmış,toprağın nemi kaybolmaya başladığında  ise 
            dünyanın çeşitli yerlerine göç başlamıştır.
            
            İnsanlar Orta 
            Asya da ki kazanımlarını karşılaştıkları nemli topraklarda 
            konaklayarak yaşamları için gerekli üretimleri 
            gerçekleştirmişlerdir.
            
            Yerkürenin her 
            yeri nemli topraklarla kaplı olmadığı içindir ki insanlar 
            bulundukları yerleşim birimlerinde uzun süre kalamamışlar,zorunlu 
            olarak nemli toprakları aramaya koyulmuşlardır.Buna tarihi bir süreç 
            diyebiliriz.
            
            Küçücük 
            toplumlar giderek artış göstermiş böylece  artan nüfusla birlikte 
            bazı sorunlarda birlikte gelmiştir.
            
            Ülkemizin 
            tarihine bir göz attığımızda,üretimin bol olduğu yerlerde nüfus 
            yoğunluğunun giderek arttığına tanık oluruz.Buralarda ki sorunlar 
            çok değişik türde gelişirken çözümlerde aranmaya başlanmıştır.Böyle 
            olmasının tek nedeni kentlerin büyümesi, kırsal kesimin  sorunlarını 
            da ikinci plana bırakılması zorunluluğunu getirmektedir.
            
            Ülkemizde 
            akarsuların toplanarak,göletler ve barajlar yapılmaya başlanması  
            cumhuriyet döneminde başlamıştır.İlimiz sınırları içinde uzun süre 
            kalan Hititlerin toprak anayı nemlendirmek için barajlar 
            yaptıklarına  kazılar sonucu tanık olmaktayız.
            
            İnsanoğlu 
            zamanın koşullarına göre çözüm üretmeyi de bilmiş,yıllar boyu 
            yaşamını artan nüfusuna karşılık yeni çözümleri de beraberinde 
            getirmiştir.Dün karasabanla  nemli toprağı değerlendirerek  gerekli 
            oranda üretimi gerçekleştirmiş,karşılaştığı zor koşullara karşı 
            kendi varlığını koruyabilmiştir.
            
            Nüfus 
            yoğunluğunun artış gösterdiği yerleşim birimlerinde insanoğluna 
            öncelikle içme ve kullanma suyu gereklidir.Sağlıklı bir işgücünü su 
            sorunu bulunan yörede sağlamanız mümkün değildir.İnsanoğlu yaşamanın 
            ilk koşulu olarak suyu kullanmayı öne çıkarmıştır.Bu olgu tarihte de 
            öyle olmuş,şimdide öyle olmaktadır.Dün mahalle çeşmeleri var iken 
            bugün onlar birer tarih olmuş,insanoğlu suya yakın olmak için onu 
            konutuna kadar  getirmiştir.
            
            Nereden nereye 
            geldik.kırsal alandan kentlere göç zorunlu olarak başlamasından 
            sonra  kentlerin nüfus yoğunluğu artmış,kırsal alanda ise köylerde 
            günün gelişen ve değişen koşullarını karşılamak  imkansız hale 
            gelmiştir.Devlet öncelikle nüfus yoğunluğunu dikkate alarak 
            hizmetleri karşılamaya çalışmaktadır.
            
            Yaklaşık olarak 
            yirmi yıldan fazla basında çalışarak Çorumun sorunlarını kamuoyu 
            adına  ilgililere yansıtmaya çalıştığım süre içinde kırsal alan 
            olsun kent sorunları olsun su sorunu  önde gelen sorun olmuştur.
            
            Bin dokuz yüz 
            yetmişli yıllarda. Çorum’da su sorunu  artış göstermiş olmasına 
            karşın kent halkı olanla yaşamını sürdürmeyi bilmiş,ilgili kurum ve 
            kuruluşlar sorunu çözümlemek için olduğunca çaba harcamışlar,bazı 
            kısa vadeli ve masrafı az olan su olanaklarını  Çoruma getirmeye 
            çalışmışlar,ancak yöredeki yöneticilerin kendi yörelerindeki su 
            olanaklarının Çoruma uzantısını engellemişlerdir.
            
            Rakımı  
            Çorum’dan l50 metre yüksekte olan bir ilçemizden cazibe ile su 
            getirmek istenilmiş,ilçe yönetimi bu girişimi önlemiştir.
            Bana göre ülke genelinde su sorununu 
            çözümlemek için önce bir su yasasına ihtiyaç vardır.Yasama organı 
            yurt ölçeğinde ki suların kullanımını  bu yasa ile 
            belirlemeli,enerji yurt ölçeğinde nasıl uygulanıyorsa sularda o 
            şekilde  bir uygulamaya tabi tutulmalıdır.
            Son yağmurlar gelmeseydi Çorum 
            nerdeyse bir çölleşmeye doğru yol almaya başlamıştı.
            
            Bundan böyle 
            kentlerin,beldelerin ve köylerin  su sorununu çok ucuz olarak 
            sağlamanın yolu il sınırları içindeki akarsuların  yüksek rakımlara 
            enerji ile depo edilerek cazibe yolu ile yerleşim birimlerine eşit 
            düzeyde ulaştırmak olmalıdır .Aksi halde enerji bedelleri ülkenin 
            ekonomi sorununu  daha da artıracaktır diyor saygılar sunuyorum.
        
          | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          27  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Müslüm TUNABOYLU  | 
      
      
        | 
         
        
        Müslüm TUNABOYLU HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              ANADOLU BOZKIRINDA UNUTULMAYAN EĞİTİM 
              KURUMLARI KÖY ENSTİTÜLERİ 
            
              - Adından da anlaşılacağı gibi Köy 
              Enstitüleri köyler için kurulmuş  bir Eğitim ve Öğretim 
              kurumudur.Burada yalnız köy çocukları eğitim ve öğretim görecek 
              sonra da köyüne dönerek kendisine verilen bilgi ve beceriler 
              doğrultusunda çalışmalar yapacaktır.Köy Enstitüleri duyulan bir 
              zorunluluk sonucudur ki ülkenin 21 yerleşim biriminde 
              kurulmuştur.Bu eğitim yuvalarına ilkokuldan mezun olan bozkırın 
              çocukları alınmaktadır.İlk yıllar bu uygulama yapılırken,her 
              nedense birkaç yıl sonra uygulama sistemi değiştirilmeye 
              başlanmıştır.Yalnız köy ilkokulundan mezun olan çocukların bu 
              okullara gittiğini gören bazı açıkgözler kentsel alandan kırsal 
              alana bir yıllığına taşınarak köy çocuklarının kontenjanını 
              daraltmak istemişlerdir..Bu girişim giderek daha da değiştirilerek 
              ilkokuldan mezun olan çocukların bu okullarda okutulmasına 
              başlanmıştır.
 
              - Bir zorunluluk sonucu   Köy 
              Enstitülerinin kurulması ile ülkenin dört bir yanında okuma-yazma 
              olayları arzulanandan daha çabuk gelişmiş,Anadolu insanı okuyup 
              yazmaya başlamıştır.Kısaca bozkırdaki aile oğlundan gelen mektubu 
              köy katibinin köye gelmesini beklemekten kurtarılmıştır.Ama ne 
              yazık ki bugün bile ülkede okuma yazma bilmeyen binlerce insan 
              bulunmaktadır.Bazı eğitim kurumlarının okuma-yazma kursları 
              açtığına tanık olunmaktadır.
 
              - Köy Enstitüleri’nde köy 
              çocuklarının günlük hareketlerini bir değerlendirmeye tabi 
              tutarsak, okulda her türlü işçilik bulunmakta,öğrenciler 
              becerilerine göre bu iş dallarına ayrılarak eğitim görmeleri 
              sağlanmaktadır. Enstitülerde yalnız kültür dersleri değil iş 
              eğitimine de ağırlık verilmiştir.
 
              - İkinci Dünya Savaşı öncesinde 
              askerde onbaşı ve çavuş olan gençlerin, altı aylık bir kurstan 
              sonra köylere eğitmen olarak gönderilmeleri ile başlayan eğitim 
              seferberliğine l944 yılı 17 Nisan’ında TBMM de kabul edilen bir 
              yasa ile kurulan Köy Enstitüleri damgasını vurmuştu.
 
              - İlk yıllar çadırlarda başlayan 
              eğitim öğretim çalışmaları giderek köy çocuklarının çabaları ile 
              çadırlardan modern binalara taşınmasına neden 
              olmuştur. Enstitülerin tarım alanlarında hemen her türlü tahıl, 
              sebze, meyve yetiştiriliyordu. Mutfakta hep okul tarım alanlarında 
              üretilen sebze, meyveler değerlendiriliyor, satın alma olayı çok 
              nadir oluyordu. Enstitülerin mutfak olayında devlete herhangi bir 
              yükü bulunmuyordu.
 
              - Öğrenciler okul tarım alanlarında 
              yetişen sebzelerden usanmış olmalılar ki okul müdürüne olayı bir 
              kart büyüklüğünde ki kağıda yazılan: ÖĞLE KABAK AKŞAM KABAK MÜDÜR 
              BEY BUNUN BİR ÇARESİNE BAK” sözleri dikkatini çekmiş olacak ki bir 
              sabah toplantısında  okul müdürü:  
 
              - -Çocuklar bir savaşın 
              ortasındayız.elimizdeki olanakları kullanarak devlete fazla yük 
              olmaktan kurtuluyoruz.Ama ben size bir söz vereyim ..Bundan böyle 
              günde iki kez değil bir kez kabak yemeği yiyeceksiniz.Öğrenci 
              topluluğu ile müdürde söylediklerine gülmüştü. Bunları neden 
              aktardığımı bende pek anlayamıyorum. Ancak bir şey hiç aklımdan 
              çıkmıyor. O kadar sıkıntıların karşısında kalmamıza rağmen 
               idareye ya da yönetime karşı her hangi bir yıpratıcı, incitici, 
              zorlayıcı davranışta bulunulmamıştır. Okul idaresi ile öğrenciler 
              arasında öğle bir bağ vardı ki bu bağı koparacak yeni bir güç 
              oluşturulmamış, ya da oluşturulamamıştır. Köy Enstitülerinde görev 
              almış yöneticiden tutunda en alt kademedeki uzmanlara kadar 
              unutulmaz bir eğitim ve öğretim kadrosu kurulmuştur. Bu kadroların 
              kuruluşunda İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne getirilen İsmail Hakkı 
              Tonguç’un imzasını görürüz.
 
              - Köy Enstitüleri’nin genç Türkiye 
              Cumhuriyeti’nin ilke ve devrimlerinin Ankara’dan Anadolu Bozkırına 
              dek uzanmasında unutulmayan katkılarda bulunmuştur. Yapılanları 
              küçümseyen bir gurup Köy Enstitülerinin kuruluşunda karşıt 
              görüşler bulunmuş ancak bunların eğitim ve öğretimde herhangi bir 
              etkinliği olmamıştır.
 
              - Köy Enstitülerinde verilen bilgi 
              ve becerilerle köy çocukları beş yıl sonra köylerine öğretmen 
              olarak döndüklerinde karşılaştıkları bazı idari konularda okul 
              yönetiminden destek görmüşlerdir.
 
              - 1940 lı yılların ilk yarısında 
              ülkede meydana gelen depremlerde Köy Enstitüsü’ndeki öğrencilerden 
              oluşturulan küçük guruplarla enstitü bölgesindeki köylerde yapı 
              onarım ve yapımlarında görev almışlardır. Olayın en güzel örneği 
              Samsun Ladik Akpınar Köy Enstitüsü’nde deprem sonrasında komşu Köy 
              Enstitülerinden gelen öğrencilerin yaptıkları tahta barakalarla 
              1945 yılında bizzat tanışan ve 1947 de bu okuldan mezun olarak 
              bozkırda görev alan bir  kişiyim. Öğrenciler guruplar halinde 
              okulun tuğla ocaklarına giderek burada toprağı tuğlaya 
              dönüştürülüşüne dek olan evrelerinde isteyerek görev almışlardır. 
              Tuğla ocağında ki çalışmaların o denemde ekonomiye olan katkısı 
              unutulamaz. Köy Enstitülerinin gelişip büyümesinde tuğla 
              ocaklarının bir damgasının bulunduğunu söylersek yanılmış olmayız
 
              - Ülkenin yirmiyi aşkın yerinde 
              kurularak faaliyetini sürdüren Köy Enstitüleri’nin Anadolu 
              insanının bilgi becerisinin artmasında etken olduğu bir gerçektir. 
              Köy çocukları okullardan bozkırdaki köylere dönünce köylerin 
              çehreleri birkaç yıl içersinde her bakımdan değişmiştir.Ne yazık 
              ki bozkırda yeni filizlenen fidanlar çok geçmeden günün 
              iktidarınca kurutulmaya başlandı.
 
              - Köy Enstitüleri’nden mezun olan 
              köy çocuklarının bir bölümü yine okul yönetimlerince belirlenerek 
              Hasanoğlan Köy Enstitüsünde kurulan Yüksek Köy Enstitüsüne 
              aktarılarak yüksek öğrenim görmeleri sağlandı. Bu öğrencilerin 
              Türk yazım hayatında unutulmayan eserlerini görmekteyiz. Bu yazılı 
              eserler bundan böyle genç kuşak tarafından incelenmeli ve gereği 
              yapılmalıdır diye düşünüyorum.
 
              - Köy Enstitüleri bölgelerinde 
              tarımın tüm dallarını modernleştirmede de önemli görevleri 
              üstlenmiştir. Sanatın hemen tüm dalları bu dönemde kırsal alana 
              dek ulaştırılmıştır. Enstitüde verilen bilgi ve beceriler ile 
              donatılan öğretmenler kırsal da etkin olmaya başlamışlar, bozkırda 
              tarımın dışında ufak atölyelerin kurulduğunu görüyoruz. O dönemde 
              çiftçi saban demirinin onarımı için kentsel alana taşınmaktan 
              kurtarılmıştır. Okulların hemen bitişiğinde kurulan işliklerde 
              öğretmenin sanat dalına göre etkinliğini görmek mümkündü.
 
               Eğitimin yanında öğreniminde etkin olabilmesi için Köy 
              Enstitülerin de kütüphaneler ve kitaplıklar kurulmuş, Bozkırın 
              Çocukları Dünya Klasikleri ile tanıştırılmıştır. Milli Eğitim 
              Bakanı Hasan Ali Yücel’in eğitim seferberliğine olan katkısı 
              hafızalardan silinemeyecektir. Ama ne yazıktır ki o güzelim dünya 
              klasikleri kitaplıklardan ve kütüphanelerden alınarak 
              katledilmişlerdir. Dünyanın çoğu ülkesinde klasik eser katliamı o 
              günün koşulları ile kınanmıştır. 
              - Köy Enstitüleri’nde spor 
              faaliyetleri hemen tüm dallarda yapılmaktaydı.Milli Bayramlarda 
              törenlere illerde ve ilçelerde katılan enstitü öğrencilerinin 
              etkinleri gösteriliyor,bu öğrenciler kırsal alanla kentsel alanın 
              birbirine yaklaşımını sağlıyordu. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı 
              törenleri için öğrenciler en azından on beş günlük bir çalışma ile 
              becerilerini sergileme olanağı buluyordu.  
 
              - Köy Enstitülerinde köy öğretmeni 
              dışında köy sağlık memurları da yetiştirildi.Bu sağlık memurları 
              faaliyetleri için görevlendirildikleri köylere giderek bizzat ilk 
              sağlık müdahalelerini yapabiliyorlardı.Sayıları az olan sağlık 
              memurlarının köylerdeki hizmetleri küçümsenecek cinsinden 
              değildi.O dönemde görülen görevliler arasında Köy Enstitüsünden 
              mezun olan sağlık memurları Sıtma Savaşında kırsal alanda en etkin 
              olan kamu görevlileriydi.
 
               Son yıllarda Köy Enstitüleri’nin adından sık, sık bahsedilmekte, 
              bazı kamu kurum ve kuruluşlarınca düzenlenen toplantılarda bu 
              Eğitim ve Öğretim yuvalarının kapatılmasının büyük bir yanılgı 
              olduğu vurgulanmaktadır. 
              - Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra 
              Büyük Atatürk’ün emirleri doğrultusunda köy eğitmenleri ile 
              başlayan okuma-yazma seferberliği Köy Enstitüleri’nden mezun olan 
              köy çocuklarının sayesinde gerçekleştirilmiştir. Türk Halkı bundan 
              böyle, Köy Enstitüleri’nin Cumhuriyetimizin gelişip güçlenmesinde 
              ki görevini hiçbir zaman unutmayacaktır.
 
              - Köy Enstitüleri’nin kuruluşunda ve 
              daha sonraki dönemlerde görev alan tüm yönetici ve öğretim 
              görevlilerini ,kuruluş yıldönümü nedeniyle bir kez daha şükranla 
              anar saygılarımı sunarım.
 
             
        
          | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           28  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Müslüm TUNABOYLU  | 
      
      
        | 
         
        
        Müslüm TUNABOYLU HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               “GÖLÜN YAZI MI YOKSA EĞMİR GÖLÜ MÜ “
            
            Çorum’dan Laçin İlçesine uzanan 
            karayolunun Kırkdilim Köyü yakınlarında yolun solunda genellikle 
            ilkbaharda kendini göstererek ben buradayım diyen bir su 
            birikintisiyle ve sazlıklarla karşılaşırsınız.Hatta siz oradan 
            geçerken bazı kanatlı hayvanların su birikintisi üzerinde tur 
            attıklarına tanık olursunuz.Bazende elinde tüfek  sazlığın içinde  
            pusu kurmuş avcılara rastlarsınız.
            Dikkatimizi çeken bu su 
            birikintisine göl diyoruz.Ben buradan her geçişimde  yıllar önce 
            Prof.Faik Sabri Duran’ın imzası ile  yayımlanan yada basılan  Doğal 
            Türkiye Haritasını anımsarım.Ama  nedense biz oraya Eğmir Gölü 
            demiyoruz da gölün yazı diyoruz.Oradaki düzlüğe isim verirken göle 
            isim vermeyi  unutuyoruz.Biz unutmuş olsak da birileri oranın 
            ismini  çok değişik kaynaklarda okuyucusuna sunmuştur.
            Samsun-Ladik –Akpınar Köy 
            Enstitüsü’nde öğrenim gördüğüm bin dokuz yüz kırklı yıllarında Doğal 
            Türkiye Haritasında illeri ve illerin doğal yapısını öğrenmeye 
            çalışırken arkadaşlarıma ”BAKIN BİZİMDE GÖLÜMÜZ VAR” derdim.Ve 
            Çorum’un da bir göle sahip olduğunu  gururlanarak  arkadaşlarıma  
            sezinletmeye çalışırdım.Göl sözcüğü her nedense beni çok 
            etkilerdi.Okulun yakınındaki Ladik Gölünü ve göl üzerinde ki  
            kanatlıları ve sazlığı birkaç kez  izleme fırsatı bulmuştum.Bu gölde 
            bulunan sazlıklardan yöre halkının hasırlar dokunduğuna da tanık 
            olmuştum.
            Öğretmenimiz Enver Metinel,bir gün 
            bizi  Akpınar Köy Enstitüsü’ne yakın bir köye yürüyerek 
            götürmüş,burada görevli bulunan bir eğitmenin başarılı çalışmalarını 
            göstermişti.Okulun bitişiğindeki  lojmanında oturan eğitmenin evinde 
            Ladik Gölünde yetişen sazlardan örülmüş hasırların  ekonomiye 
            katkısını bir kez daha saptamıştım.
            Öğretmenimizin bu köyde bizi  çok çeşitli dallarda somut olarak 
            bilgilendirdiğini unutmam mümkün değil.
            Son yıllarda bir markalaşma 
            sevdasına kapıldık.Ne ölçüde başarılı olduk pek bilemiyorum.Ama  
            bilinen bir gerçek varsa yetkililerde aynı çabayı gösteriyorlar. 
            Markalaşmanın ekonomiye katkısı  elbette azınsanamaz.Çaba 
            gösterilmesinden yana olan bir kişi olarak diyorum ki ,bu su 
            birikintisine yıllar önce  yetkili imzalar  “EĞMİR GÖLÜ” 
            demişler.Biz neden bu isimden yararlanmıyoruz da gölü bırakıp gölün 
            yazı diyoruz.Bu biraz haksızlık olmuyor mu?
            Gölün  ve çevrenin korunmasında  ki 
            çabaları yakından izleyen bir kişi olarak,buraya gölün yazı demeye 
            dilim varmıyor.
            1982 yılında yetkili uzmanlarca 
            hazırlanan ve basımı yapılan  “YURT ANSİKLOPEDİSİ’NİN”3.cilt ve 2013 
            sayfasında yer alan ÇORUM tanıtılırken GÖLLER: bölümünde “il 
            sınırları içinde önemli  göl yoktur.Merkez İlçe’oeki EĞMİR GÖLÜ 
            aslında  b.ir birikinti gölü olup yazın suları çok azalır.Sazlık ve 
            bataklıktır.Derinliği 0.50 ile 100 m arasında 
            değişir.”denilmektedir.
            Anılan yerdeki su birikintisinin 
            ansiklopedik kayıtlarını size EĞMİR GÖLÜ olarak sundum.Belgesel 
            kaynakların gençlere ulaştırılması varken ,neden yeni isimler 
            peşinde koşuşturuyoruz anlamakta güçlük çekiyorum.
            Konunun yetkililerce ele alınması ve 
            gerçeklerin genç kuşağa ulaştırılması dileği ile saygılar sunarım.
           | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          29  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Necati ÇAVDAR 
          | 
      
      
        | 
         
        
        Necati ÇAVDAR HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
           
          “SONSUZLUK YOLCUSU”, PEYGAMBER ÇİÇEĞİ 
          
          Muhsin YAZICIOĞLU 
          
            
          
            - Bozukta olsa;
            
            
 
            - Kurulu, düzenimiz
 
            - “Her yeni oluş da 
            ümit, var” diye
 
            
            Başlamıştı; 
            - “Demokrasi şölenimiz”
 
            Duyuldu; 
            
            Milletin namuslarına 
            emanet ettiği silahları, 
            - Milletine çevirenlere;
 
            “Namlusunu millete 
            çeviren tanka selam durmam” diyen 
            Demokrasinin; “Dik adamı” 
            Boynu bükük Milletin; gür 
            sesi 
            Sırtlan saldırısında ki
            
            Anadolu’nun; yiğit evladı 
            : 
            - “Muhsin, bizce 
            bilinmezlikte”
 
            “Yarışı ilan eden; kösler, 
            sustu 
             
            Peygamber Çiçeği 
            Millet, Gülü 
            
            Vatan’ın yiğit evladı!.. 
            - Nizam-ı Alem ülküsünün 
            Serdarı
 
             
            Ovalarda; at kişnemesi 
            Dağlarda; kurt ulusu 
            
            Göklerde; uçaklar.. 
            - 
            Seheri soğuk,akşamı ayaz
 
            - Davanın derdinden 
            dağlanan
 
            Dumanlı
            
            Dağlarım, 
            - Seni sever
 
            - Seni saklar, vermez..
 
            Millet umutla 
            “döngel” der, 
             “Sonsuzluğun sahibine”, 
            teslime  çoktan hazır! 
            O, “sonsuzluk” yolcusu 
             
            
            Kader! 
            - Cedit’e şahin gibi kon
 
            - Çağlayan gibi coş, 
            konuş
 
            - Yolculuk?..
 
            - Yerköy’e...
 
            Döngel’de .. 
            Kanlıçukur.. 
            Keşdağları.. 
            
            Kurt misali, 
            - 
            Enginlere sığmaz
 
            -  Dağlar;  çekti.
 
            Kefen; beyaz kar 
            Hür dağlar; mezar 
            Uğruna ölümü özlediğin 
            Toprak, su,dağ, ova, orman 
            Sahibiyim ben diye 
            Yeşillikler içinde bütün, 
            vatan 
            Ve 
            Beyazlar giymiş yüce 
            dağlarda; 
            Seni bekler; 
            Peygamber çiçekleri… 
             
            Peygamber, Çiçeği 
            Millet, Gülü!… 
              
            Derler ki; 
            “Sevgi çiçeği”denen nadide 
            çiçek 
            Ankara yaylalarında sadece 
            Gölbaşı’nda 
            Yalan!.. 
            Birde Göksun yaylalarında 
            var 
            
            Ankara’da engerekler; 
            kahpe, tuzaklar 
            - Kim 
            derdi ki, seni bekler?
 
            - Tüm 
            masumlukları ile
 
            -  Kahraman Maraş 
            illerinde
 
            Milletine deremediğin; 
            çiçekler 
             
            Peygamber, Çiçeği 
            Millet, Gülü!… 
             
            Kopunca ruhun cesetle ipi 
            
            Yukarda; kar, boran,tipi, 
            - Bulutları öpen sisler 
            var
 
            Aşağıda da yavru kurtlar 
            misali kardeşler 
            Haberler; “haberi” bekler 
            Bayraklaşma; işte öyle şey 
            Gönüllerde üç hilalli 
            “bayrak” dı 
            Nakşediyor; kapkara 
            kalplere, Yaradan 
            
            “Peygamber çiçeği”, koku 
            saçıyor, 
            - 
            Kahredici zaman; 
 
            - Ne 
            de  zor geçiyor?..
 
            - 
            Hakim-i Mutlak! 
 
            - Dantel dantel,oya oya
 
            
            Sana yer vermeyen 
            gönülleri, açıyor 
            - 
            Dostlar;
 
            - 
            Yanında olmak,
 
            - Kim 
            bilir? 
 
            - Yer 
            bulmak için;
 
            - -Yad ellerden “nizam-intizam alanlar” bile-
 
            - 
            “Niamı-ı Alem” evine koşuyor.
 
            -  
 
            - 
            Sırrı bilemeyiz,biz
 
            - 
            Oluşları;
 
            - Kim 
            planlar, kim dizer?
 
            - 
            Allah’dan gayrısına eğilmeyeni
 
            - Hak dilerde,
 
            -  Şahları, padişahları  
            peşine düzer..
 
             
            
            Artık sen varsın, milletin 
            gözyaşında 
            - İnsanları; renkleri 
            ile sevdin
 
            - Tüm renkler, göz 
            dikmiş;
 
            -  Tanrı Dağı’na eş,
 
            - 
             Ak gelinlikli 
            hiyabanına
 
            - Bir muştu bekliyor
 
            - 
            Keşdağları!
 
            - Ziyaretten sarhoş,
 
            - Misafirini; vermiyor
 
             
            Suskun; teknoloji 
            
            Çaresiz; yetkililer 
            - Millet yol gözler
 
            
            Alçaklar da;  
            hıyanet, 
            - Kucaklamak için
 
            ”Hesapsız”, dağlar; seni 
            özler 
             
            Peygamber, Çiçeği 
            Millet, Gülü… 
             
  
            - Al Bayrak-Gök Bayrak 
            aşığı
 
            Milletin yiğit evladı! 
            ”Ruhunu dinlendirme” gayretinde  
            Rüzgar,  
            - Türkü çalıyor
 
            - 
            Ezan dinleyen
            Dağlar,
 
            - Seni çağıyor:
 
            Kelebek gibi gel 
            Arabalar yetmez,yollar 
            bitmez 
            Kartal gibi süzülerek,gel 
            - Turnalar gibi uçarak, 
            çabuk gel.
 
            Ana sütünden ak 
            Karlar olsun sana kefen 
            Mezar, buruk gönüler 
            Gönüller Sultanına; 
            - Açılmış bütün vatan
 
             
            Peygamber, Çiçeği 
            Millet, Gülü! 
             
            Enginler yetmiyor 
            Hür dağlar çağırıyor… 
            Sen;”millet ve vatan” 
            derdin.. 
            Göz pınarlarından kopup 
            gelen, sen 
            Şahsında bire ermiş, 
            ağlıyor; vatan.. 
             
            Gün, Perşembe 
            Hak dostları bilir! “Cuma 
            akşamı”  
            
            Ey Osmanlı.. 
            - Cumhuriyetin, yiğit 
            “adamı”! 
 
            Sana. 
            Aşığı olduğun; 
            Üç Hilal’e karanfiller 
            ekleyip 
            “Al bayrak”la “Gök Bayrak” 
            serdim 
            
            Zira.. 
            - Derdimiz aynı dert..
 
            Dava, bir.. 
            Ev, perişan olsa da 
            Sönmesin, son yanan ocak 
            Millet; var oldukça 
            
            Yeniden derilecek 
             
            Peygamber, Çiçeği 
            
            Millet, Gülü!… 
            - 
            Kellemi alsalar da,
 
            -  “Açıkça” ret ettiğim 
            “darbelere” inat;
 
            Sözde düşüncemin 
            iktidarında 
            
            Hapsolduğum ev, karanlık 
            mezar 
            - Sokaklarını 
            dolaşıyorum, 
 
            - Her sonucu kabule 
            hazır,dualar var
 
            -  
 
            - “İktidarı” elinde 
            tutan(!) Ankara;
 
            Çaresiz.. 
            Millet; seni bekler, 
            sessiz 
            Gönüllerde sen, dillerde 
            dua.. 
            Aynı Çankırı 
            yaylalarımdaki gibi 
            Rahmet bulutları, 
            Tek fark, 
            Gözyaşlarına eş ıslatıyor, 
            vatanı 
            
            Düşünce aynı. Millet; 
            sesiz 
             
            Peygamber, Çiçeği 
            Millet, Gülü!… 
             
            
            Gidip vardım, otağına.. 
            - Kahırlara kahır ekler
 
            - 
            Öznurlar, yolara 
            düşmüş
 
            - 
            Buğlar, aynı 
            sadakatle, nöbette
 
            - Ruhu; sinelerine 
            sinmiş Başbuğu’nu bekler..
 
            O kapı!.. 
            Bekledim, 
            
            Ses versin! 
            - Fakat ..
 
            - Gözler nemlenip
 
            Gözyaşları yüreğimize 
            akarken 
            Yine boğazımız düğümlenip 
            Dilimiz dönmediğinde “Hal 
            dili” ile anlaşmak üzere; 
            Dil, gönül bir olunca, 
            kıyamet gürültüsünde bile 
            Yürekten kopan ÇIĞLIK’ı 
            alan.. 
            Elin biçtiği sınır, dar gelir 
            - Millete çok zorluk verir..
 
            - Son vatan parçasına yaban gözü var
             
 
            - Pay kapmak için  pusu kurar,
             
 
            - Eldekini sıkı tutmak  gerek
 
            
            Düşlerimiz Kaf dağı.. 
            - Sırtlanların 
            parçalayıp, çakallar elindeki
 
            - Alparslan otağı,Kanuni 
            yurdu
 
            
            Bizim Kafkasya, 
            - Canımız Bağdat, Basra
 
            - Selahattin yadigarı..  
 
            - Kan çağlayan 
            Filistin..
 
            
            Yaralı Türkistan 
            - Esir coğrafya,
 
            - Şamil’in rüyası,  
 
            -  Cevher;kanı 
            Çeçenistanı,
 
            Fatih’in hülyasını!   
            - 
            Bosna, Tuna, bütün 
            rummelini
 
            - 
            Çağrıbey’den Piri 
            Reis’e bilinmez ufuklara
 
            - Hızır’dan 
            Barbaros’adenizler ötesi
 
            - Yelken açtığımız 
            okyanusları 
 
            - Dolaştığımız 
            uzak-yakın  bizim illeri..
 
            - Hayırlı şafaklara  
            gebe,
 
            - -İvik ivik köhne 
            Bizans arayan-
 
            - Haç’ın koynunda 
            mayalanan iklimi
 
            - Kainat planında:
 
            - Ay, ne ki?
 
            - Nebülozlar ötesine
 
            - Işık hızına eş,“Ufuk 
            turunda” kat ettiğimiz 
            
 
            zaman –mekan ötesini 
            konuşmak üzere, desin  ki; 
            - “Gardaş,buyur”,
 
            Ses, yok! 
            Dağlarımda uyur, Muhsin.. 
            
            Elbet, her daim Hakk’a 
            teslim. 
            - Ümit bu ya,
 
            
            Bekleşiyorlar yiğit 
            gardaşlar;  
            - Buruk,mahzun..
 
            Şahidi; Işık Dağı.. 
            - 
            Karatekin bucağına 
            Aydos’tan indiği
 
            Kaybedip de bulduğumuz 
            gibi.. 
            -Belki de- “Geliyor, 
            başkan Muhsin.. 
             
            Peygamber, Çiçeği 
            MİLLET, Gülü… 
            Vatan’ın yiğit evladı!.. 
              
            Enginlerde rant savaşı.. 
            İhanete eş, kalleşlikler 
            Peşinde pusu. 
            Engerekler, çakallar,, 
              
            
            Kahpe planlara; 
            - Vakur, dimdik  
            duruş
 
            Yalpalamadan gaye; hedefe 
            varış 
            Yarış?.. 
            El kol bağlı, 
            
            İmkan dar, ne kadar 
            koşarsan koş.. 
            - Dava; büyük
 
            - Yol; uzun,
 
            - Ömür; kısa
 
            - Sen; gönüllere konuş
 
             
            Peygamber, Çiçeği 
            Millet, Gülü… 
             
  
            - 
            Gardaş!
 
            - Sorular içinde sorular 
            çok
 
            - Sorulara cevap, yok
 
            - Söylerlerdi;
 
            - Batı ayarlı 
            kurmaylar(!)
 
            - Yerin altını
 
            - Dağın içini
 
            - Denizin derinini
 
            - Göklerin katlarını 
            “gözleyen donanımız” var.
 
            - Vicdan sahipleri, 
            dağlar delen çığlıkta..
 
            - Bırakın,
 
            - Milletin bağrındaki 
            yangını soğutacak bir çift söz,
 
            - Seda bile yok.
 
            - Radarlar; suskun..
 
            - Taşkışla paşaları
 
            - 
            NATO cenirilları
 
            - Milletin hissiyatına 
            ters
 
            - Her hayırlı harekete 
            tepkili
 
            - Resepsiyonlarda etkili
 
            - İşleri dışında “tam” 
            yetkili 
 
            - Yağ, gürle, es
 
            - Lazım olunca dil yut, 
            nefes kes
 
            - Bu; sessizlikten öte, 
            sağırlık?
 
            - 
            Nato’nun “our 
            boys”ları!
 
            Atmışlardı, ölmeden 
            “tabutluk” denen mezara 
            
            Ne tesadüf? 
            - Radarlar, suskun.
 
            - 
            Pentegon patentli 
            kirli planlar mı?
 
            - Kime hizmet, neden, 
            niçin..
 
            - Konacak yer için 
            Batman’ı seçin
 
            - İnemezseniz, turlar 
            atıp paslar geçin
 
            Cirit atıyor Avaks’lar 
            semalarımızda, 
            
            Katiller(!,)operasyon 
            mu... ? 
            - Korkarım; öyle 
            değildir, manzara
 
            Zira.. 
            Başlar, döndü, 
            Yetkililer; şapşal.. 
            
            An; perişan..
            
             
            - Zaman; isyanda..
 
            Ajanslara aydınlık 
            değil,”kaos” düşüyor, 
            Hakikat; halden hale geçiş 
            yaşıyor 
            Hararetten kan beynine sıçramış, 
            vatandaş; üşüyor 
            İsyana ramak kalmış, 
            İmdada ilahi sabır yetişiyor 
            -  
 
            - Peygamber, Çiçeği
 
            Millet, Gülü… 
            Vatan’ın yiğit evladı… 
             
            Beton “Tapulukta” nöbet 
            tutanlar; 
            “Uçan tabuttan”almak için 
            yoldalar 
            
            Sevenlerin peşinde.. 
            - Akla mı gelir?
 
            Tapuluklarda çekilen çile 
            Sana kelepçe olanlar bile 
            Koşsa da, gidemez! 
            Değil ulaşmak, yön 
            bulamaz.. 
            Üstünü örtüyor; 
            -  -kainat ayağa kalksa yapılamaz-
 
            - Kristal kristal kar
 
            Duman duman kaplamış,sis 
            O, taptıkları teknoloji, 
            iflas! 
            Devlet, çaresiz 
            
            Millet, perişan 
            - Ve 
            tek yürek
 
            - Karıncalanmış 
            dil,yorgun eller
 
            - Cuma dualarında 
            müşterek gönüller
 
             
            Üşümek ne? 
            Dağlar buz kesiyor 
            Gücünü millete zorlayan, 
            imkânları elinde tutan o derin(!) devlet; dondu 
            Gücünü devlete sebil eden 
            İmkanlardan yoksun, engin 
            imanlı millet;buldu.. 
             
            Hüküm, kesilmiş, 
            “Dualar gibi yükselip” 
            Dinlenmek için Ruh, 
             
            Çoktan asli yurduna 
            varmış! 
            “Zikre dalmış her şey” 
            Ah o..Ümitlerimiz.. 
            Fizik imkanlar, 
            zorlanıyor.. 
             “Ay yıldızlı” dağlar, 
            saklıyor 
            
            “ Tabiat ana”, tüm yolları 
            bağlıyor 
             
            Peygamber, Çiçeği 
            Millet, Gülü!… 
            28 Mart 2009, Dağlar 
            saralı, tam üç gün oldu 
            Batını, bilemeyiz 
            Zahire bakarız elbet, 
              
            
            Uzaklardan, 
            - 
            Çoook uzaklardan haber 
            mi var?
 
            - 
            Davet ediyor, sanki:
 
            - ”Kekik kokulu 
            koyaklardan aşarak”,
 
            “Güvercinler ülkesinden”, 
            koşup  
            Pencereme konan bir çift 
            güvercin; 
             “Aradığı çeşme başı”! 
            - O’nu dağlar gibi kar 
            kandırmaz
 
            - 
            Fırat kenarında  susuzluğa mahkum,
 
            - 
            “sevgi çiçeği”Hüseyin misali;
 
            - gerçek pınara varmak,  
 
            - rahmet deryasından kana kana içmek için
             
 
            - Bir tek “Bilen”in alim 
            olduğu yere uçarak,
 
            - -Dünya zulmünden - 
            “Kurtulup”
 
            “Sonsuzluğun sahibi”ne 
            teslim olan; 
            Mis kokulu ”Peygamber 
            Çiçeği” 
            Milletin;umudu, 
            Kızılelma’nın; bahadırı 
            İla-i Kelimetullah’ın   
            Alperen’i 
            İnsanlar arasından bir 
            Muhsin! 
            
            Sonsuzluk yolcuları;
             
            - “Uçmağa” gitti!…
 
             
            Birliğe, yolculukta: 
            Vahdet’e ermek için.. 
            “Toyumuz var, 
            
            HOŞ GELDİNİZ.” 
            -  
 
            -  
 
            - MUHSİN:::
 
            - (Ve innallàhe lemeal-muhsinîn) “Hiç şüphe yok ki Allah-u Allah-u 
            Teàlâ Hazretleri, MUHSİN kullarını severek, 
            destekleyerek, onlarla beraberdir.”
 
            -  
 
            - Allahü Teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
 
            (O takvâ sâhipleri ki); bollukta ve darlıkta harcayıp yedirenler, 
            öfkelerini yenenler, insanların kusurlarını bağışlayanlardır. Allah 
            muhsinleri sever. (Âl-i İmrân sûresi: 134) 
            Sana nasîhat şudur ki, dört huy ile huylan böylece muhsinler 
            zümresinden (kısmından) olursun. 
            1) Genişlikte (zenginlikte) zekât, darlıkta sadaka ver. 
            2) Gazâb (öfke) zamânında gazâbını ve hırsını yen. 
            3) Başkasının aybını görünce, onu açmayıp, kapatmaya çalış. 
            4) Hizmetçiye, ehline (hanımına) evlâd ve akrabâya ihsân ederek 
            onları hoş tut. (İmâm-ı Gazâlî)   
            -  
 
            - 28 Mart 2009-Er Yaman
 
            - Peygamber Çiçeği ;
 
            Sadece Ankara Gölbaşında yetiştiği söylense de K.Maraş Göksun ilçesi 
            yakınlarında bol miktarda yayılım gösterir. Güzel   
            - kokulu ve çok estetik bir bitkidir.
 
         
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          30  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Selma GÜRSEL  | 
      
      
        | 
         
        
        Selma GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
            EKMEK MANTISI
          MALZEMESİ:
          
          2-3 
          porsiyon-100 gram kavrulmuş kıyma,2,5 Bardak su,1kaşık margarin yada 
          tereya-ğı,1 kaşık salça,tuz,pul biber,bir çanak yoğurt 2 diş sarımsak
          
          
            - Evde bayatlamış ekmeklerden yapılır. Ev ekonomisine katkı 
            bakımından önemlidir. Bayatlamış ekmek bıçakla küçük parçalara 
            bölünerek hazırlanan tepsiye konulur.  
 
            - Tereyağı tencerede su  bir tencereye konularak bir miktar salça 
            konulur. Tencereye kıyma eklenerek su kaynatılır.
 
            - Kaynayan karışımlı su ocaktan indirilince biraz soğumaya 
            bırakılır. Ilık karışımlı su doğranmış  ekmeklerin üzerine kaşıkla 
            dökülür. Bol sarımsaklı yoğurt mantının üzerine dökülerek tabaklara 
            servis yapılır.
 
           
             | 
      
      
        
        
         
        
          
          
          
          
          
          
          
         
  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          31  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        
        
        Serkan ÖKÇE | 
      
      
        | 
        
        
        Serkan ÖKÇE HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
         
             BULUTLARIN KALBİ KIRILINCA      
            
            
                 
            Bulutların kalbi kırılıp  
            Kararınca mı yağar yağmur  
            O kadar sinirli o kadar öfkeli
             
            Neden yırtıp atmak isterler kalbini
             
            Ne söyler bu rüzgar onlara  
            Neydi ki acıları arttırırlar şiddetini
             
            Ben de onlar gibi olunca  
            Yüzüm kızarır,  
            Çenem titrer,  
            Neden hep ağlar kafamda ki gözler
           | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           32  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        
        
        Serkan ÖKÇE | 
      
      
        | 
        
        
        Serkan ÖKÇE HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
            - BENİM ANNEM
 
            -  
 
            - Benim annem vatan gibidir  
 
            - Kucağında sarar bizi  
 
            - Benim annem bir ırmak gibidir
             
 
            - Akar ve akar hep duru hep berrak
             
 
            - Benim annem bir dağ gibidir  
 
            - O kadar yüce o kadar pak,  
 
            -  
 
            - Benim annem toprak gibidir  
 
            - Eli buğday kokar, ekmek kokar, aş kokar
             
 
            - Benim annem bahar gibidir  
 
            - Güldüğünde çiçekler açar  
 
            - Benim annem gece gibidir  
 
            - Kararınca hava sarar bizi usul usul
             
 
            - Benim annem göğe yıldızlar saçar
             
 
            - Annemin başında uğur böcekleri uçar, hep uçar
             
 
            -  
 
            - Benim annem zaman gibidir  
 
            - Onunla doğar onunla başlar hayat
             
 
            - Benim annem can gibidir  
 
            - Ağlayan her bebek onda bulur şefkat
             
 
            - Benim annem sevgidir  
 
            - Umutsuzluğa güneş gibi doğar
             
 
            - Onda bulduğum bu tek hakikat,
             
 
            -  
 
            - Benim annem gül gibidir  
 
            - Babam kokar, kardeşim kokar, süt kokar
             
 
            - Benim annem berekettir  
 
            - Onda her şey çoğalır artar  
 
            - Benim annem derya gibidir  
 
            - Bağrında nice sırlar tutar  
 
            - Benim annem denizdir mavi yakamozlar saçar
             
 
            - Dev dalgalar kabarır coşar  
 
            - Benim annem melektir  
 
            - Uçar, uçar ve hep uçar.
 
           
        
          | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          33  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Üzeyir Lokman ÇAYCI  | 
      
      
        | 
         
        
        Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              YILDIZLI PEKİYİ
            Okul, öğretmen, kitabın başlığı,  
            Sıralar üstünde gelecek!  
            Karne, ilim, tahsil,  
            Beklenti. 
            Öğrenciler değil,  
            Sorunlar büyüyecek. 
            Küçük zarf içinde bir çocuk 
            Duvar üstünde  
            Baş aşağı yürüyor  
            Eflatun renkli bir böcek!
            Anlatılanlar masal değil
            Belki şiir gibi okunabilir ya da 
            sahnelenebilinir. İsmail öğretmenin karşısında el pençe durmanıza da 
            gerek yok. Bize anılarını anlatan Semiha ve Bahtiyar da onun 
            öğrencilerindendi. Olanlar önemli bir şey değildi onlara göre 
            şaşılacak ya da gülünecek!
            Şehrin içinde dükkânı vardı. Evinde 
            inekleri, eşekleri, keçileri,  tavukları ve horozları yaşardı! O «moooo’ları»  
            ve «meeeee’leri»  çok severdi. Okulda öğrencileri ve arkadaşları 
            vardı. Hepsi sevecendi.
            Asıl görevi öğretmenlik olan bu 
            insanı ilçemizde tanımayan yok gibiydi. Oldukça sevimli, cana yakın, 
            dost biriydi. Zaman zaman inekleriyle ve diğer hayvanlarıyla 
            ilgilenmek için evine giderdi. O anlarda sınıfın en yaşlı ve iri 
            yarı öğrencisini «arkadaşlarınla ilgilen» diye kendi yerine 
            bırakırdı. O gidince  görev verdiği öğrencisi masanın üzerine 
            çıkarak namaz kılar, durumu idare ederdi.
            İsmail öğretmen kendisine sadık olan 
            bütün öğrencilerini «yıldızlı pekiyi not ile» ödüllendirirdi. 
            Öğrencilerinin karneleri bu müstesna notlar ile adeta süslü idi. 
            Göğüslerine takılan başarı kurdeleleriyle evlerine gelen evlatları 
            için anne ve babalar adeta düğün ederlerdi. Not olarak hiç tembel 
            öğrenci yoktu. Bilgi bakımından ise bir şeyler öğrenemedikleri için 
            hepsi tembeldi. İlkokulu bitiren öğrencilerinin ortaokula gelir 
            gelmez tökezlemeleri ve birinci sınıftan terk etmeleri ise yüzde yüz 
            muhtemeldi.  
            Benler bizlerden daha çok!
            Çocuklar bilmiyorlar çarpım 
            tablosunu ya da kuşları sevmeyi.
            Sen anlat bana başından geçenleri.
            Gündüzleri  yaşanan geceleri.
            Bunları dinlerken Yusuf ayağa kalktı 
            : «İlçenizdeki İsmail öğretmene bravo», dedi. «Vilayetimizde bizim 
            başımızdan geçenler daha da farklı. Bizim Nedret öğretmenin annesi 
            mi ölmüş babası mı ölmüş. Neyse, dersin tam ortasında her birinde  
            tesbih bulunan öğrencilerine «haydi çocuklar tesbih çekelim» derdi. 
            Hepimiz tesbih çekmeye başlardık.. Ders yerine bize dua okuturdu. 3. 
            sınıftan 5. sınıfa kadar hiç mi hiç ders yapmadık. Günlerimiz 
            laklakla geçti yani. Bizim okulda Devrim isimli  dindar bir 
            arkadaşımızı  din dersi öğretmenimiz isminden dolayı sınıfta 
            bıraktı! Üniversitede okuyan  bir başka arkadaşıma da «neden senin 
            ismin Evrim» diye baskı yapmışlar! Evrim : «Öğretmenim bu ismi ben 
            koymadım, gidin şu an Mersin mezarlığında bulunan babama sorun» 
            dediğini bana söyledi. Ben açık öğrenimimi bu nedenlerle temelim 
            olmadığı için  yarım bırakan öğrencilerdendim.
            Siz açın kapıları onlar girsinler
            Karşılaştıklarının ne olduğunu 
            bilmiyorlar ki dillendirsinler?
            Olan oldu bir çok şey kaybettiler
            Güçleri yok ki dirensinler
            Kemal oldukça düşünceli : «Bu 
            anlattıklarınıza göre Gözde Manav’da kasada duran 26 yaşındaki 
            vatandaşımızın içki sebebiyle ölümünün sorumlusu kim? Eğitim 
            Bakanları mı, öğretmenler mi, anne ve babalar mı? Haydi bu soruma 
            cevap verin!» dedi.
            Denetimsiz bir hayat
            Devlet sofrası!
            Kolay değil
            Bütün bunları birlikte yaşamak,
            Bize yazın olanları, insanlar bilsin
            Böyle Eğitim’in karşısında herkes 
            eğilsin!
            
            
            Bor, 15.08.2004  
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          34  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Üzeyir Lokman ÇAYCI  | 
      
      
        | 
         
        
        Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
         
        DESEN  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        FİKİR DERGİSİ BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        Hazırlayan 
        Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com  | 
      
      
    |  
        
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
          OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
            
      
    | 
         
          
    
     | 
        
      
          | 
      
       Hukuka, Yasalara, 
Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. | 
        
      
          | 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL 
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM | 
        
            
              | 
               
        08. SAYI FİKİR DERGİSİ 
              NE GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ 01/05/2009  |