| 
               
              
                | 
            
      
     
                | 
            
      
    |  
        
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF 
        ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
            
      
    | 
 
        Hazırlayan 
        
        Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com  | 
        
      
              | 
         
          
    
               | 
            
      
        | 
         
        
        SANAL FİKİR DERGİSİ DİZİNİNE DÖNMEK İÇİN 
        TIKLAYINIZ  | 
      
      
          | 
           1  | 
        
      
              | 
                
                | 
            
      
              | 
               
                   İÇİNDEKİLER
              
               | 
            
      
              
              
              
              Ahmet CANBABA BİR GÖÇ HİKAYESİ   
              
              Ahmet CANBABA ÖYLE GEL 
              
              Ahmet CANBABA BİR SEN MİSİN 
               
              
              Atilla ALPAY ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİNDE ÇALIŞMALAR! 
              
              Atilla ALPAY KIRK'A YAKIN TİRYAKİ DAHA SİGARAYI BIRAKTI 
              
              Atilla ALPAY SİGARA NASIL BIRAKILIR?  
               
              
              Ayşe PASLANMAZ BAYRAK 
              
              Ayşe PASLANMAZ ÜRGÜP 
              
              Ayşe PASLANMAZ BURAYA KADAR 
               
              
              Emine SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU GİRİŞİMCİ SANAT, EDEBİYAT VE BİLM ADAMLARI 
              TOPLULUĞU GASAT ALMANYA BAŞKANLIĞI TOPLANTISI YAPILDI 
               
              İsa 
              KAYACAN TASAVVUF EDEBİYATIMIZIN İLK BÜYÜK ŞAİRİ YUNUS EMRE 
              İsa 
              KAYACAN 12 AĞUSTOS 2009 ÇARŞAMBA ÇANAKKALE  
              İsa 
              KAYACAN ÇANAKKALE İÇİNDE AYNALI ÇARŞI 
              İsa 
              KAYACAN MUAMMER SUSUZLU’YU SONSUZLUĞA UĞURLADIK 
              İsa 
              KAYACAN AZERBAYCAN’DAN TOPARLAYARAK 
              İsa 
              KAYACAN DÖRT KADIN ŞAİRDEN  
              İsa 
              KAYACAN AŞIK ALİ ANBARCI’DAN  
              
              İsa KAYACAN YOZGAT 
              İsa 
              KAYACAN KÜLTÜRÜMÜZ İÇİNDEKİ BURDUR DOĞUMLULARDAN  
              İsa 
              KAYACAN MUHARREM DEMİRBAŞ YILIN DEĞİL “YILLARIN BABASI” 
               
              
              Mahmut Selim GÜRSEL RAMAZAN AYI 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL RAMAZAN  
              
              Mahmut Selim GÜRSEL BEN BİLMEDİĞİMİ YAZAMAM! 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL YÜK MÜ SEMERİ TAŞIYOR BEN Mİ? 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL BEN BİR ŞEY ALMADIM 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL YAZARLARIMIZIN DİKKATİNE FİRMA VE ŞAHIS 
              TANITIMLARI HAKKINDA 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL VERİLMEZ 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL BAKIŞLARIN OK MU? 
              Mahmut Selim 
              GÜRSEL KIRMIZI VE YEŞİL NEFS 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL MEVSİMLER 
               
              
              Mustafa Nevruz SINACI “BÜYÜK FIRSAT” MESELESİ 
              
              Mustafa Nevruz SINACI NE ME'NEM “BİR BÜYÜK FIRSAT” 
              
              Mustafa Nevruz SINACI DÖNÜŞTÜRMENİN ÖZNESİ “AÇILIM” 
              
              Mustafa Nevruz SINACI VESAYETİ İLGA VE DİP DALGA 
              
              Mustafa Nevruz SINACI 2300 YILLIK ORDU, 50 YILLIK GELENEK 
              
              Mustafa Nevruz SINACI HÂL VE GİDİŞ; İLİM VE AMEL!.. 
              
              Mustafa Nevruz SINACI “AÇILIM!..” İHANETTE SON TANGO 
              
              Mustafa Nevruz SINACI ASKERİ YARGI, ADALET VE GERÇEK 
               
              
              Müslüm TUNABOYLU KENTLER BÜYÜDÜKÇE SORUNLAR ÇOĞALIYOR 
              
              Müslüm TUNABOYLU UNUTULMAYAN İFTAR SOFRALARI 
              
              Müslüm TUNABOYLU TEKNOLOJİYE NEDEN AYAK UYDURAMIYORUZ? 
              
              Müslüm TUNABOYLU GÜNEYDEN İZLENİMLER 
               
              
              Ömer SEZER MADEMKİ! 
              
              Ömer SEZER KAYIP 
               
              
              Sakin KARAKAŞ DİLENCİLERİ SEVMİYORUM  
               
              
              Selma GÜRSEL ÇORUM MANTISI 
               
              
              Üzeyir LOKMAN ÇAYCI ILIMLI İSLAM 
              
              Üzeyir LOKMAN ÇAYCI HEP KÖŞELİ DOĞDU GÜNEŞ 
              
              Üzeyir LOKMAN ÇAYCI GÜNDÜZ GECEDEN BAŞLAR 
              
              Üzeyir LOKMAN ÇAYCI DESENLER 
               
              
              Yaşar KILIÇ GÖRDÜM 
              
              Yaşar KILIÇ GİDELİM 
               
                | 
            
      
          | 
      
      
      Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan 
      kullanmayınız! | 
            
      
          | 
          Hazırlayan Mahmut Selim 
          GÜRSEL | 
            
      
          | 
          
        
          corumlu2000@gmail.com 
           | 
            
      
          | 
          Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif 
      haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. | 
            
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          01  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        KİTAP ismi  Sayfaya 
        dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
                  BİR  GÖÇ HİKAYESİ   
                 
                Babam  henüz  yeni  ölmüştü. Bitişik  bahçe  komşumuz  
                Saramet sanıyorum  bu ölüm  olayına  sevinmişti. Bir  evin  
                erkeğinin  ölmesi  ne  demek  biliyor musunuz. O evin 
                mutsuzluğu  demek.  Evde  erkek  bir  güçtü.  O  güce  bir  
                ailenin  ihtiyacı  vardı. Çünkü  bu  ölümden  geriye  sahipsiz  
                bir  aile  kalmıştı.  Aileye  sahip  çıkacak  tek kişi  vardı  
                oda  bu  ailenin yanında  değildi.  Yani  öksüz  kalan  
                çocukların  dayısı. Dayı  Ankara’da  hem okuyor,  hem de  
                çalışıyordu.  
                 
                         Saramedin  korkusundan  büyük  annemin 
                (anneannemin) gözüne  uyku  girmiyordu  geceleri. Birazdan  
                kapı  çalacak Saramet   canımıza  malımıza  zarar verecek 
                kuşkusu  içindeydi.    
                 
                Çocukluk  yıllarımda    bunun  bilincinde  değildim.   yedi  
                yaşında  bir  çocuktum. Annem  çok  genç yaşta  dul 
                kalmıştı.Bilhassa Anneannem,   annem bizlere kol kanat  
                geriyordu.   Yanı başımızdaki  bahçe  komşumuzun  annem  ve  
                bizler hakkındaki  düşüncelerini  ve  olacakları  en iyi  ve  
                sağlıklı  bir  şekilde  düşünen  büyük  annemdi.    Geceleri  
                gözüne  uyku   girmeyişinin  taşıdığı  endişesini   bahçe  
                evleri  bizden  çok  uzak  olsa da  oturmaya  gittiğimiz  ‘Topal 
                Ali abi’  ismindeki  akrabamıza da  söylemişti.   Ali abi:
                 
                   “sen  telaşlanma  Raife hala  ben  her gün   size  
                uğrarım”  dediğinde   annesi de  oğlunun  bizi  yalnız  
                bırakmayacağını,  oğlum unutsa  bile  ben  “git  Rafya halana  
                bir  bak da  gel”  derim dediğini hayal meyal hatırlıyorum.
                 
                 
                         Bilhassa  bu  sahiplenmeyle büyük  annemin  
                yüreğine  su  serpilmişti.  Bizler  böyle  bir korkunun  ve  
                endişenin  içindeyken,   birileri  yani  Saramet  bize  
                gelmenin  hesaplarını  yapıyordu. Bilse ki ‘Ali  abi’   bizi 
                koruyup,  kollayacak  onu  bir  dağ başında  öldürür,  ölüsü  
                kim  vurdu ya  giderdi.  
                 
                Bilhassa  bizimle  iyi iletişim  içinde  olanlara  sırf 
                söylenenler  bize  iletilsin  diye  güya  yardım  etmek  ve  
                sahiplenmek  açısından  
                 
                “o  dört  çocuğa  babasızlık  çektirir miyim  ben.  Anasını 
                ben  alırım,  iki  kızı da  yetişince  ve  zamanı  gelince  
                benim  oğlanlar  alır.  İki  erkek  çocuğu da  malımıza  sahip  
                çıkarlar,  çobanlarımız  olur,  mallarımızın  bekçiliğini,  
                mahsullerimizin ırgatlığını  yaparlar”  demişti.  işte  bu  
                sözler  kulaktan  kulağa söylenip  büyük  aneminde  kulağına  
                gelmiş olmalı ki  annem bahçe komşumuz   Ali ağabeye bu  yüzden 
                bir  defa  daha   gidip    konuşma  gereği  duymuştu.   Ayrıca   
                Ankara ya  göç  etme  fikrini de  ilk  defa    Ali ağabeye  
                anlatıp bir  danışacak bakalım  akrabamız  ne  diyecekti.  Korku 
                içinde geçirdiğimiz birkaç  geceden  sonra  gene  bir  gün   bir 
                akşam Ali  ağabeylere  gittik  durumu  büyük  annem  anlattı  
                Ali  abide “Dur  bahak  şu  anda  Saramedin  bir  rahatsızlık  
                verdiği yok. Hala  Ankara’ya  gitmenizi, o  zaman  bi daha 
                 konuşuruz” dedi ve  gece  geç yarısı   bizi  evimize  kadar  
                getirip, o tekrar  evine dönmüştü.  
                 
                Ali  ağabeylere gidişimizden   birkaç gün  sonra  bir  gün  
                akşam üzeri   geç vakitlerde  dış kapımız hızlı  hızlı  
                çalınmıştı.  Bu  hayırlı  bir çalış  değildi. Topal  Ali  abi 
                olsa  aşağıdan  seslenirdi  “hala  benim  Ali”  derdi. Hızlı   
                ve  olanca  kuvvetiyle kapı  rezlesi  vuruluyordu.
                 
                 
                Hacamatın  aklında  söylemek  istedikleri  bir şeyler  
                vardı.  Gece  geç  vakit gelmeliydi ki    çoluk  çocuk uyumuş  
                olsun,  demek  istediklerini  Rayıfa kadına  anlatsın  ve  
                hatta  razılığı  varsa  bir  ikide  Sıdıkayı   sıkıştırsındı.
                
                
                 
                Sık sık  ve  kuvvetli    kapı çalınmasından     büyük 
                annemin  kalbi  küt  küt  atmaya  başlamıştı. 
                 
                 
                “Boyu  devrilisice  Saramet  bu”  diye  aklından  geçirdi.  
                “Gecenin  bu  sahatinde  birilerinin  evine  gitmenin  yakışık  
                almadığını  bilmez mi  bu  adam  neye  çalar  bu  sahatte  
                kapıyı” diye söylenerek     açtığında  korktuğu  başına  
                gelmişti. Korktuğunu  ve  çekindiğini  belli  etmeden 
                 
                 
                “oooo  saramet  senmiydin  bende  yabancı  birisi  sandım 
                da  aha  bu  kalası  vuracaktım  kafasına” deyip  elindeki  bir  
                tahta  paçasını  yere  koydu. Girişteki  koca  avluda  bir iki  
                büyük  baş  hayvanla birlikte  davar olduğundan  hayvan  dışgısı  
                kokularının  arasından  bir üst kata  çıktılar. İki  yere  
                asılmış  lamba ışığının  titrek  yansımaları  arasında  
                Saramedin  başının  gölgesi  duvara aksedip  dalgalanıyordu.
                
                
                 
                Raife  annem  aşağıya  inerken  götürdüğü  feneri  gene 
                evde  aydınlık  yapsın  diye  duvara  çakılmış  bir  çiviye  
                astı. Kapının o  sarsıcı  tak takları  vururken  büyük  annem,  
                annemi  bir  odaya  kapatmış, üzerinden de  kilitlemişti. Sorsa  
                “biraz  rahatsızda  erkenden  yattı”  diye  söyleyecekti.  Ama  
                kendisinin  yanında kendisine  güç  kuvvet  olacak  birinin  
                olması  gerekmez miydi. Bunu düşünerek   ablamı    uyandırmış 
                
                
                 
                “sen  benim  gücümsün  kuvvetim sin” demişti. “İşte  yüce  
                Rabbim  bu  torunumdan  medet  umuyorum  sen  torunlarımı  ve  
                kızımı  bu  adamın  şerrinden  koru”   demiş  ve  ilk  defa  
                birkaç gün  evvel  gittiği  ve  hiçbir  zaman kendilerini  
                yalnız  bırakmayacak  akrabaları Topal  Ali gelmişti   aklına.  
                Oysa Ali  abide  o gün   kendilerini   yoklamaya gelmiş “Rayıf 
                hala  bi  isteğin  varmı”  demişti.  Rayıfa  kadında  “yok  
                Allah  seni  başımızdan  eksik  etmesin”  diye de  duada  
                bulunmuş ve  Ali  abi   biraz  oturduktan sonra gitmişti. Aynı  
                günün  geç  vaktinde tekrar  bir daha  yoklamaya  gelmesi  bir  
                mucizeydi.  Saramed  büyük  annesinin  yanından  ayrılmayan  
                torunu  Emine nin uyumamasına  kızarak Rayıfa gadına:
                 
                  “bu  kız  bu  saata  gadar  durumu  canım  uyut  get  
                sabiyi.  Hadi  Sıdıkayı da  uyandır da gel    bir  iki  
                laflarız” dedi.   Büyük  annem onun  rahatsızlanıp  erkenden  
                yattığını  söyledi. “Neyi  varmış  de bahak  bizim  bi 
                yardımımız  dokunursa  söle  be  Rafya gadın  size  sahap  
                çıkmayacazda  kime  sahap  çıkacaz. Aha  bu  çocuklar  Memet  
                ağadan  bize  emanet. Ben onları  gözümün içi  gibi  baharım. 
                De  git  uyandır  hele  Sıddıkayı  onun  yanında  gonuşak bahak  
                ne  diyo”  diye üsteledikçe büyük  annem  duymamazlıktan  
                geliyordu.
                 
                Saramet  Kaleciğin  haracını  yiyen  onun  bunun  malında  
                gözü olan,  döşünde  çifte  fişeklik sırtına  asılmış  
                tüfeğiyle  dağ  bayır  dolaşan,  kimi  yerde kendisine karşı  
                çıkanları  öldüren  ve  ölenlerin  kim vurdu ya  gittiği  bir  
                ortamda  dolaşan  bir  eşkıya.  Halkı  canından  bezdirmiş  
                kendisinden korkan  kişilere  yalancı  şahitlik  yaptırarak  
                haksız  yere  birçok  kişilerin  mallarını  elinden  almış  bir  
                kişi. Yani  geçim   kaynağı  buydu. Millet askerliğini  vatan 
                için  yaparken o  aynı  zamanda  asker  kaçağı idi.
                 
                 
                Büyük  annem  Saramede  “karnın  açmı?”  diye  sordu.   O 
                da  “tokum”  dedi.    Büyük  annem    çay  yaptı  ikram  etti. 
                Sırf   Sıdıkayı   aklına  getirmemesi  içinde   Saramet’i   
                lafa  tutarak  dağdan,  bayırdan  ona  bir şeyler  
                anlattırmanın  peşindeydi.  Belki  saat  geç olmuş  derde  
                kalkardı. Ama  ne mümkün  hala   
                 
                “sizin  bir  erkeğe  ihtiyacınız  var. Gecenin  bu  
                saatinde  galaçayına  gidip bahçanızın  arkına  suyu  
                çevirebilir misin? Rafya gadın  hep bunları  rahmatlı  Memet  
                yapardı.  Bunlar  erkek işi. Aha  davarı  güdecek  yaşta mı  
                çocuklar.  Bizim çocuklar  ne  güne  duruyor. Sana  baharık  
                Sıdıkaya’da  sahap  çıkarık ben kararımı  verdim  hele  sabaha  
                kadar  bi  oturak  bi  düşünekte sizi  bizim eve  taşırız.”
                 
                 
                Raife  anam sıkımı  olmaz  diyecek  Sarıamada. İçinden 
                 
                 
                “Allhım  sen bana    bir  kurtuluş  ver.   Allahım sen  her 
                şeye  kadirsin” diyor, çaktırmıyordu  ama  gözünün  yaşı  içine  
                akıyordu.  İkide  bir  medet  umduğu  torununun  uyumaması için  
                arasıra  çimdikliyordu  onu. Gecenin  belki  üçüydü. Hele  bu 
                günü  bir  atlatsın  durmayacaktı  buralarda. Oğluna  haber  
                salıp  Ankara’ya  göçeceklerdi. “Çevremdeki  ırz düşmanlarının  
                elinden  kızımı  torunlarımı  kurtar  yarabbim”  diye  içinden  
                sürekli,  dualar  ediyordu.  
                 
                Saramet  ara  sıra  köstekli  saatini  cebinden  çıkararak  
                saate  baksa da  gitmeye  hiç  niyeti  yoktu.  Nasıl  olsa  
                sabah  olunca  Sıdıka da  uyanırdı. Hep  beraber  kendi  
                evlerine  giderlerdi.  
                      
                 
                Samiye  oğlu Topal Aliye   Raife  halayı  sormuş  Alide   
                “gayet iyiler  sana  selamı  var  sağlığımıza  duacılar”  
                demişti.   Ama  Samiye    gece  bir  rüya  görmüş  destur  
                çekerek  uyanmış   oğlu  Aliyi  uyandırmıştı. 
                 
                 
                “Ali  doğru Rayfe halana git  onları şu  anda  sıkıntıda  
                gördüm rüyamda”  demiş. Alide:  
                 
                 “Ana  daha  bugün  gittim ya. Sana  selamını  getirdim  
                gecenin  bu  saatinde  ne  gelecek  başlarına  canım” dese de   
                Anasının ısrarıyla  Ali  giyinir  Rayfe  halasının  evlerinin 
                yolunu  tutar. Ali çok ileriden  Rayfe  halasının  evinin  
                ışığını  yanık  görünce  “bu  saate  kadar  yatmamışlar  demek 
                ki”  diye  içinden  geçirir.  Geldiğini  haber  vermek  içinde  
                sesli  bir  türkü  tutturur.  
                 
                İşte   bu  çaresizlikte  derinden  derine  bir  türkü  sesi  
                duyulmaya  başlandı.  Git  gide  yükselen  ve yakınlaşan  ses  
                sanki  Rayıfa  halanın  evine  doğru  geliyordu.  Ve  ses  
                kesilip te  alttaki  avlunun  kapısı  vurulmaya  başladığında  
                büyük  annem  rahat  bir  nefes  almıştı. Bu  Topal  Aliydi. 
                Tanrıya  yakarışları  duyulmuştu  sanki. Saramet  
                huzursuzlaşmıştı  
                 
                “kimmiş  canım  gecenin  bu  sahatinde  kapıyı  çalan”  
                dedi. Rayfe  gadın   
                 
                “Topal  Alidir   bizi gecenin  bu  saatlerinde  bile  
                gontrole  gelir”  dedi. İçindende  
                 
                “Çok  şükür  Yarabbim”  dedi.   Büyük  annemin  elinde  
                fener  gelen misafir Topal  Aliyle  yukarı  çıktığında  Sarameti  
                görüp    
                 
                “ooooo  ağamda  buradaymış.  Senin  burada  olduğunu  
                bilseydim  ağam  ben uğramazdım  nede  olsa  Rayıfhalaya  sahap  
                çıkmamız  gerek” dedi  Saramet
                 
                 “gecenin     geç  saatinde  nereden  böööle” diye  sordu 
                Alide:  
                 
                “bahçalara  çaydan  su  çevirdim   ne  yapah  ağam  
                meyveler  çağlada.  Oturup  yer  minderine biraz  Sarametle  
                konuştular.  Sonrada Ali  Rayife  halasına:
                 
                 “hala sabaha  az bi  zaman kaldı,  anam çok özlemiş seni 
                ille  Raife  halanı  getir  diyo  ne  dersin”  dediğinde  Büyük  
                annem:  
                 
                “olur  sabah  çorbasını  içelim de  öyle  gidelim”  dedi.
                
                
                 
                 Saramat  baktı ki  işler  beklediği  gibi  değil  kendi 
                içinden  bu işi  başka  zaman  hallederiz  diye  düşünmüş  
                olacak ki  
                 
                 “hadi  bana  eyvallah  vakitte  epey olmuş”  diyerek  
                kalktı. Ali ağabeyle Büyük  annem     Saramatı  yolculadılar. 
                Büyük  annem  ve bizler artık Ali abi gilin  evinde  
                misafirdik.  Büyük  annemin  isteğiyle  Ankara’ da ki  oğlu  
                Hakkı’ya  kendilerini  Ankara’ya  en kısa  zamanda götürmesi 
                için Bir  kamyon  tutarak  gel diye Ali  ağabeye   mektup  
                yazdırdı. Dayım  Ankara’dan  gelene kadar Ali  ağabeyler  sağ 
                olsunlar  bizi misafir  ettiler. Aradan Bir  aya  yakın  bir  
                zaman  geçti  bir  gün  sabah   dayım  15  tonluk  bir  
                kamyonla   çıkageldi.  Tüm  eşyalar  yüklendi. Mahsuller  ekili  
                tarlalarında,  sebzeler  bahçede kimi yaprağa,  kimi çiçeğe  
                durmuş.  Ağaçların  meyveleri  çağlaya  dönmüş,  öylece  
                bırakıp,  bir  daha  geri  dönmemecesine  Ankara’ya  göç  
                etmiştik.   
                 
                Kiraya  tutulmuş  bir  gecekonduda  dayımın  himayesinde 
                yeni  bir  hayata  başladık.    
                24-12-2006
                 
                  | 
      
      
        | 
                 | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          02  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - ÖYLE GEL 
 
                
                -  
 
                - Kanayan yaraya dönmüş yaşamda
 
                - Günahlı geçmişi akla öyle gel
 
                - Hatırına gelmez bilirim senin
 
                - Eski defterleri yokla öyle gel
 
                -  
 
                - Önce kendini çöz baktın olmazsa
 
                - Başından başla sen aklın almazsa
 
                - Geriye gülüşten bir şey kalmazsa
 
                - Sitemli yüzünü sakla öyle gele gel
 
                -  
 
                - Duygulara sürgün veremiyorsan
 
                - Sevinçlere pusu kuramıyorsan
 
                - Sen kendi yaranı saramıyorsan
 
                - Uzanacak eli bekle öyle gel
 
                -  
 
                - Gül gözüksen diken olup bataman
 
                - Kusurlu yazgıya suçlar ataman
 
                - Artılar eksiyi götürsün tamam
 
                - Günah sevap çiftle tekle öyle gel
 
                -  
 
                - Sözlerin sevilmez eylemin batar
 
                - Yüze gülen dostlar ardından öter
 
                - Harcı acılarla kardığın yeter
 
                - Aşkı yüreğine yükle öyle gel
 
                -  
 
                - Yarın korkusunu yaşayıp şaşkın
 
                - Mecalsiz kalmışsın yarene düşkün
 
                - Hep aynı feryatta figanda aşkın
 
                - İsyana hasreti ekle öyle gel
 
               
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          03  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - BİR SEN MİSİN  
 
                
                -  
 
                - Yüreğin, sürgün gözüne
 
                - Birsen misin filiz veren
 
                - Kendi içinden özüne
 
                - Bir sen misin filiz veren
 
                -  
 
                - Öfkeni bırak bir yana
 
                - Bir sevinç ol heyecana
 
                - Çorak topraktan bir cana
 
                - Birsen misin filiz veren
 
                -  
 
                - Günahlar aşkı asarken
 
                - Yürekte sevda eserken
 
                - Sancılar tende susarken
 
                - Bir sen misin filiz veren
 
                -  
 
                - Yüreğim gurbet göçünde
 
                - Geçineyim, de geçin de
 
                - Hayat veren su içinde
 
                - Bir sen misin filiz veren
 
                -  
 
                - Çare bulursun dert deşip
 
                - Gözyaşısın gözden taşıp
 
                - Buruk dudaklara düşüp
 
                - Birsen misin filiz veren
 
               
                
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          04  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
                
                  | 
      
      
        | 
                Atilla ALPAY | 
      
      
        | 
                
                Atilla ALPAY HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
           
          ORGANİZE SANAYİ  BÖLGESİNDE ÇALIŞMALAR! 
          
            
          
          Sanayi kuruluşlarında sigara ile ilgili  semirlerine  hiç ara 
          vermeden  devam eden  Türkiye Yeşilay Cemiyeti Çorum Şubesi    
          geçtiğimiz günde   Organize Sanayi  bölgesinde fabrika  personeli 
          seminer  vererek beş  personelin  daha sigarayı bırakmasına  vesile 
          oldu. Sigara  alkol ve  bağımlılık yapan  maddeler hakkında fabrika  
          personeli konferans  salonunda  fabrika  personeli ve çalışanlarına  
          sinevizyon destekli bir seminer veren  Yeşilay Derneği olarak: 
          “Sanayi  kuruluşlarında   zararlı  ve bağımlılık  yapan maddeler 
          hakkında  insanlarımızı ve çevremizi bilgilendirmeye devam ediyoruz. 
          Okulların  kapanması ile  birlikte  sivil ve ticari kuruluşlarda  
          çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu sanayi bölgesinde ziyaret ettiğimiz 
          beşinci fabrika ve burada da çok sayıda personelin sigara içtiğine 
          şahit olmaktayız.İnsanlarımız bu zehirden kurtulmak istemekte ve 
          zararlı yönlerini bu kadar bilmemekteler. Fakat bir karşı bilinç ve 
          cephe oluştuğunu görmek artık bizler için son derece mutluluk verici 
          olmaktadır.   
          
          Sigara içen bir fabrika çalışanının sigara molalarında kaybettiği süre 
          yıl içerisinde birkaç milyara varan bir para kaybına ve değeri 
          ölçülemeyecek katma değer ve eksikliğine sebep olmaktadır. İşyerleri 
          artık bu konuda bilinçlenmekte hem çalışanlarının sağlığını hem de 
          işletmelerinin karlılığını düşünerek sigara ile mücadeleye de önem 
          vermekteler. 
          
          Bu günde burada beş kardeşimizin sigarayı bıraktığını ve artık 
          içmeyeceklerini görüyoruz. Arkadaşlarının huzurunda söz vererek yemin 
          eden ve bir daha sigara içmeyeceğini beyan eden bu kardeşlerimizi 
          kutluyor ve yeni hayatlarında sağlık, mutluluk ve başarılar 
          diliyoruz.” 
          
          Bu seminer  sonunda sigarayı  bırakan Kadir Yalçın,Savaş Aykaç, İzzet 
          Karataş,Osman Halıcı ve Nuh Aksoy  isimli personele  Yeşilay  
          Derneğince  şükran belgeleri  verildi. 
             | 
      
      
        | 
         
        
          
        
           | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          05  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
                
                  | 
      
      
        | 
                Atilla ALPAY | 
      
      
        | 
                
                Atilla ALPAY HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
            
              
                 - KIRK'A YAKIN TİRYAKİ DAHA SİGARAYI BIRAKTI
 
              
              - Geçtiğimiz günlerde başlayan 
              sigara yasaklarını bir başlangıç kabul eden birçok tiryakinin 
              artık sigaralarını bıraktıkları ve sağlıklı bir yaşama 
              başladıkları öğrendik.
 
              - Türkiye Yeşilay Derneği Çorum 
              Temsilciliği olarak ana caddemizde açtığımız “sigaranın 
              zararlarını” anlatan sergiyi gezdikten sonra nefis muhasebesi 
              yaparak kendi istekleri ile sigarayı bırakan kırka yakın Çorumlu 
              hemşerimizin de yeni ve sağlıklı bir yaşamı seçtikleri gözlendi.
 
              - Yeşilay Sergisindeki panolar ve 
              resimlerle sigaranın dehşet verici yönlerini gören ve öğrenen 
              tiryakiler dağıttığımız cd lerle de bu bilgilerini pekiştirerek 
              birer ikişer sigarayı bıraktılar.
 
              - Uzun yıllar sigara içtiklerini ama 
              kimsenin kendilerini bu denli bilgilendirmediğini, artık sigara 
              denilen büyük madde bağımlılığının arka planlarını ve gerçek 
              yüzünü de gördüklerini kaydeden tiryakiler aldıkları bu karardan 
              geri dönmeyeceklerini de açıkladılar.
 
              - On gün süren Yeşilay Sergisinin 
              son  günlerinde  artık sigara  içmeyeceklerini beyan eden 
              tiryakilere Türkiye Yeşilay Derneği  Çorum Temsilcisi olarak  
              şükran belgeleri ve armağanlar verdik.
 
             
            Saygılarımızla!
             
             
            Yeşilay Çorum Temsilcisi  
            0505 408 25 68
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          06  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
                
                  | 
      
      
        | 
                Atilla ALPAY | 
      
      
        | 
                
                Atilla ALPAY HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
            
               - SİGARA  NASIL BIRAKILIR? 
              
              
 
            
            - 1-sigara birden ve aniden bırakılır. 
            Yardımcı ilaçlara ihtiyaç yoktur. Tüm kutsal bildikleriniz üzerine 
            yemin ediniz ve çevrenizi şahit tutunuz.
 
            - 2-Son bir SİGARA veya kahve içip işi 
            duygusallaştırmayınız. Ayağa kalkıp paketinizi hızla buruşturup bir 
            yere fırlatarak bu işi bitirin ve bulunduğunuz yerdeki bir pencereyi 
            açıp derin bir nefes alın.bunu yeni hayatınızın ilk soluğu olarak 
            kabul ediniz.  
 
            - 3-Paket, kibrit,çakmak tabla gibi 
            nesneleri derhal bulunduğunuz yerden ebediyen kaybediniz. Sigara 
            içilmez veya “no smoking” gibi levhalar veya tablolar satın alarak 
            her yere asınız.  
 
            - 4-Sigara içilen her yerden uzak 
            durunuz. Bulunduğunuz yerde içen kişiler varsa onları protesto 
            etmeye derhal başlayabilirsiniz.
 
            - 5-En az on beş gün kahve içmeyiniz. 
            Çayla veya bitki çayları ile yetininiz.
 
            - 6-Sigara arzusu gelince bir bardak 
            su içiniz, tespih çekiniz, çiklet çiğneyiniz Çorum leblebisi 
            yiyiniz.
 
            - 7-Stresten uzak durunuz. Günde bir 
            saat yürüyünüz. Bisiklete bininiz spor yapınız. Alkol de sigaranın 
            ikiz kardeşidir onu da terk ediniz.
 
            - 8-Uykunuzu aksatmayınız. Beyniniz 
            ancak uykuda oksijenle beslenmektedir. Yaşantınızı yeniden düzene 
            sokacak prensip kararları alınız. Artık bütün HÜCRELERLNİZE artık 
            taze kan ve oksijen gideceğinden hızla dirileşmeye ve canlanmaya 
            başlayacak buna kendiniz de hayret edecek ve hatta 
            güzelleşeceksiniz.
 
            - 9-Kahveler, egzozlar, parfümler 
            hepimiz için tehlikelidir. Temiz hava soluyunuz. Sık banyo yapıp 
            derinizin gözeneklerini açık tutunuz.
 
            - 10-Mutlaka kan veriniz. Bu vücudun 
            atamadığı zift ve nikotinin sürekli damarlar içinde dolaşmasını 
            önler ve vücudunuz da yeni ve taze kan yaparak sizi sağlığınıza 
            kavuşturur.
 
            - 11-Beslenme alışkanlıklarınızı 
            değişiriniz. Yeşil bitkilerle beslenerek kendinize YENİ beslenme ve 
            yaşama rejimleri tatbik ediniz. Rafine yiyeceklerden kaçının. Kara 
            un veya kepekli undan mamul ekmeği tercih ediniz. En ideal ekmek 
            Çorum yufkasıdır. Tuzu da az kullanın. İçinde gıda boyaları ve 
            kimyasal tatlandırıcılar ile e sınıfı maddeler bulunan hiç bir 
            maddeyi evinize sokmayınız. Mutlaka zeytinyağı kullanınız ağır 
            salçalı yemekleri ve kızartmaları terk ediniz. Fazla et, konserveler 
            ve aşırı tuz, ağır baharatlar ve bol turşu yemek kalp-damar 
            sağlığınıza ve tansiyon düzeninize zararlıdır. Yeşil sebze ve meyve 
            tüketimini artırınız. Her hafta bir kere mutlaka balık yiyiniz. 
            Izgara ve haşlama yapmak en iyisidir.
 
            - 12-Yaşınız kırkın üzerindeyse günde 
            bir aspirin mutlaka için mideniz rahatsızsa bağırsakta çözünenini 
            tercih edin aspirinin çok çeşitleri vardır. Eczacınıza 
            danışabilirisiniz.
 
            - 13-Kolalı içecekleri hayatınızdan 
            uzaklaştırıp yerine süt, ayran, hoşaf ve kompostoları yerleştiriniz.
 
            - 14-Bütün bunları hayatınıza tatbik 
            ettiğiniz ilk birkaç gün içinde beyninizdeki sigara şalteri kapanmış 
            olacağından artık korkmayınız iradeli sağlıklı ve inançlı bir 
            insansanız bir daha başlamanız asla mümkün olmayacaktır.
 
            - 15-Günde ortalama bir paket 
            sigaradan yılda en az 350 milyon, on yılda yine en az  3.5 milyar 
            kardasınız. Bununla neler yapacağınızı bir hesap ediniz. Fakat esas 
            kazancınız sağlığımız ve çevrenize verdiğiniz zarardan geri dönmüş 
            olmanızdır.
 
            - 16-Bununla da teselli bulamadınızsa 
            – ülkemizde – her gün sizin gibi sigara içen 21 milyon aktif 
            içicinin net 21 milyon doları yakıp akşama kadar dumanını havaya 
            savurduğunu düşünün.pasif içicilerle beraber 51 milyon insanımızın 
            meydana getirdiği savurganlığın boyutları sizi hiç ürpertmiyor mu? 
            Hele içtiğiniz Amerikan sigarası ise yaktığınız her bir sigaranın 
            mermi, bomba, kurşun olarak Filistin’e, Irak’a, Afganistan’a 
            gittiğini yoksa BİLMLMİYOR MUSUNUZ?
 
            - 17-Artık temiz kokan pırıl pırıl ve 
            yepyeni ve sağlıklı bir insansınız. Vücudunuzun yenileme 
            mekanizmaları tam güç çalışmakta, birikmiş zehirler dışarı 
            atılmakta, akciğer hücreleri yeni bronşlar üretmekte, tıkalı 
            damarlar yeni kılcallarla kalbinizdeki koroner sisteminizi takviye 
            etmekteler.
 
            - 18-Bulunduğunuz yerdeki Yeşilay 
            teşkilatının konferanslarını ve film gösterilerini izleyiniz 
            sergilerini geziniz. Sigarayı bıraktığına çok daha memnun 
            olacaksınız. Hatta bir Yeşilay gönüllüsü olarak; içki sigara ve 
            madde bağımlıları ile mücadele eden hayırsever toplum gönüllüleri 
            kervanına sizde katılın.
 
            - 19-Sigarayı bıraktığınız bu tarihi 
            yeni bir başlangıç kabul ediniz ve biliniz ki  biyolojik ömrünüz 22 
            yıl daha uzamıştır. Sizi tebrik eder yeni hayatınızda ve ömrünüzde 
            sağlık ve afiyet başarı ve mutluluklar dileriz.  
 
            - Saygılarımızla!
             
 
            -  
 
            - Yeşilay Çorum Temsilcisi  
 
            - 0505 408 25 68
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          07  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Ayşe PASLANMAZ  | 
      
      
        | 
         
        
        Ayşe PASLANMAZ HAYAT H!KAYESİ  | 
      
      
        | 
         
        BAYRAK 
         
        Semada gökte bayrak, dilde İstiklâl Marş’ı, 
        Yükselirken göklere, buluta değer başı... 
         
        Dokunur bayramlarda, ritmik trampet sesi, 
        Duygular şahlanırken, o an keser nefesi... 
         
        Ey Türkoğlu, Türk kızı, sen asil kan taşırsın, 
        Bayrağın gölgesinde, hep özgürce yaşarsın.... 
         
        Bu ne büyük saadet, sevinç gözyaşı düşer 
        Atam ölümsüzleşir, hayran kalır tüm beşer. 
         
        Ay yıldızlı bayrağa, canlar verilse de az, 
        Süzülür gelin gibi, o ne eda, o ne naz... 
         
        Rüzgâr yalar alnını, kıpırtı olur hafif, 
        Dalgalanır göklerde, o ne eşsiz ne latif... 
         
        Bitmeyen övüncümüz, gururumuzsun bizim, 
        Gönüller feth eyleyen, sürurumuzsun bizim... 
         
        Sen olmasaydın eğer, yerlerde sürünürdük, 
        Büyük utanç içinde, zillete bürünürdük... 
         
        Kenetlenmiş bir olmuş, Türk’e değer biçilmez, 
        Ey şanlı bayrak senden, ebedi vazgeçilmez... 
         
        Al bayrağım dalgalan, gökyüzünde seyre dal, 
        İnme sakın yerlere, sonsuza dek orda kal.. 
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          08  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Ayşe PASLANMAZ  | 
      
      
        | 
         
        
        Ayşe PASLANMAZ HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - ÜRGÜP 
 
                
                -  
 
                - Tarihin büyüsü ondan sorulur,
 
                - Kapadokya’mızın kalbidir Ürgüp,
 
                - Onu bir kez gören candan vurulur,
 
                - Kapadokya’mızın kalbidir Ürgüp.
 
                -  
 
                - Dünyanın dilinde Ürgüp’ün ünü,
 
                - Bir bitmez efsane geçmişi dünü,
 
                - Gören mutlulukla kutlar o günü,
 
                - Kapadokya’mızın kalbidir Ürgüp.
 
                -  
 
                - Periler diyarı öyle şahane,
                 
 
                - Göremeyen gözler olur virane,
 
                - Sayısız hayranları deli divane,
 
                - Kapadokya’mızın kalbidir Ürgüp.
 
                -  
 
                - Düşler diyarında gezilen o an,
 
                - Yıldızlar uçuşur pembe bir duman,
 
                - Rüyamı masal mı akıyor zaman,
 
                - Kapadokya’mızın kalbidir Ürgüp.
 
                -  
 
                - Peri bacaları saf saf dizilir,
 
                - Onlardaki heybet hemen sezilir,
 
                - Tarih kokan doğa zevkle gezilir,
 
                - Kapadokya’mızın kalbidir Ürgüp.
 
                -  
 
                - Dev coğrafyada, tarih yaşıyor,
 
                - Sanatsal yapıyı özgün taşıyor,
 
                - Ünü dünyaları aştı aşıyor,
 
                - Kapadokya’mızın kalbidir Ürgüp.
 
                -  
 
                - Peri kızı der ki ozanın dilinde,
 
                - Türküler dökülür sazın telinde,
 
                - Ummanlar kaybolur sevgi selinde,
 
                - Kapadokya’mızın kalbidir Ürgüp.
 
               
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          09  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Ayşe PASLANMAZ  | 
      
      
        | 
         
        
        Ayşe PASLANMAZ HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
                
                  - BURAYA KADAR
 
                  -  
 
                  - Ölene dek dedim, o dost sen miydin?
 
                  - Demek dostluğumuz, buraya kadar,
 
                  - Dilimde bitmeyen, o tat sen miydin?
 
                  - Demek dostluğumuz, buraya kadar...
 
                  -  
 
                  - En acı günümde, benimle oldun,
 
                  - Yanımda ne büyük bir huzur buldun,
 
                  - Bazen keder bazen, mutluluk doldun,
 
                  - Demek dostluğumuz, buraya kadar...
 
                  -  
 
                  - Dost bilerek seni, yaptım bir hata,
 
                  - Unutmam o anı, dün gibi hâlâ,
 
                  - Nasıl yadırgadım, verdin bir ceza,
 
                  - Demek dostluğumuz, buraya kadar...
 
                  -  
 
                  - Affetmek sevenin, gelmez mi özden,
 
                  - Demek çıkarmışsın, sen beni gözden,
 
                  - Bahane bulmuşsun, işte bu yüzden,
 
                  - Demek dostluğumuz, buraya kadar...
 
                  -  
 
                  - Hiç ummazdım bunu, şaşırdım kaldım,
 
                  - Dediğin sözlerden, acıya daldım,
 
                  - Dilinde bir dua, dudakta baldım,
 
                  - Demek dostluğumuz, buraya kadar...
 
                  -  
 
                  - Gücendim, incindim, gayrı kırıldım,
 
                  - Bir kelam etmeden, senden ayrıldım,
 
                  - Bilesin ki ben de, sana darıldım,
 
                  - Demek dostluğumuz, buraya kadar...
 
                  -  
 
                  - Bundan sonra asla ne ara ne sor,
 
                  - Artık bir araya gelmemiz çok zor,
                   
 
                  - Davranışlarına bakıp kafa yor,
 
                  - Demek dostluğumuz, buraya kadar...
 
                 
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          10  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Emine Sevinç ÖKSÜZOĞLU  | 
      
      
        | 
         
        
        Emine Sevinç ÖKSÜZOĞLU HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               GİRİŞİMCİ SANAT, EDEBİYAT VE BİLİM ADAMLARI 
              TOPLULUĞU GASAT ALMANYA BAŞKANLIĞI TOPLANTISI YAPILDI
            
             
            12-16 Ağustos 2009 Tarihleri 
            arasında Gasat (Girişimci Sanat, Edebiyat Ve Bilim Adamları 
            Topluluğu) Almanya Başkanı Sayın Necati Tüysüzoğlu beyefendi 
            başkanlığında gerçekleştirilen, Gasat Almanya Başkanlığı Toplantısı 
            Bodrum Gümüşlük’de yapıldı. Toplantı, Gasat’ın Ülke ve İl 
            Başkanlarının katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Toplantıya iştirak 
            edenler arasında;
             
            Gasat Genel Başkanı Emine Sevinç Öksüzoğlu
            Gasat Ödül Komisyonu Başkanı İsmet Bora Binatlı
            Gasat Danışma Kurulu Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız
            Gasat Almanya Başkanı Necati Tüysüzoğlu
            Gasat Antakya İl Başkanı Sevil Mısırlıoğlu
            Gasat Tekirdağ İl Başkanı Hüseyin Güler
            Gasat Adana İl Başkanı Münevver Düver
            Gasat Onursal Üyesi Faruk Anbarcıoğlu
            Gasat Üyesi Serap Yüksel
            Gasat Üyesi Sacide Yaylaz
            Türkiye Şiir Birincisi Mine Sevinç
            Program; toplantıda alınan kararlar, 
            faaliyet raporlarının sunulması, 2010 yılı içinde yapılması 
            planlanan programın okunması ve 2010 yılı “Gasat Kültür Sanat, 
            Edebiyat ve Bilim Ödülleri” nin kimlere verileceği hususundaki 
            yapılan görüşmelerle devam etti. Bu yıl içinde kutlanması düşünülen, 
            Gasat’ın 13. Kuruluş Yıldönümü Balosu içinde neler yapılması 
            gerektiğine ilişkin fikirler sunuldu. Gasat Almanya Başkanlığı 
            toplantısında, Gasat Genel Merkezin takdim ettiği Başkanlık 
            madalyaları verilirken, tüm katılımcılara Türk Edebiyatına ve Türk 
            şiirine yapmış oldukları üstün hizmet ve Gasat’daki değerli 
            çalışmalarından dolayı “Teşekkür Belgesi” takdim edilmiştir. 
            16195512 Üye No ile GASAT Onursal Üyesi olarak atanmasına oy birliği 
            ile karar verilen Sayın Faruk Anbarcıoğlu beyefendiye ise; Gasat 
            Onursal Üye Madalyası takdim edilmiştir. Bunun yanı sıra;
            “Türk Edebiyatı Üstün Hizmet Ödülü”ne Necati Tüysüzoğlu 
            beyefendi layık görülürken, Sevil Mısırlıoğlu hanımefendi “Usta 
            Kalem Başarı Ödülü” ne, Hüseyin Güler beyefendi ise, “Türk 
            Edebiyatına Katkı Ödülü” ne layık görülmüşlerdir.
            Gasat Almanya Başkanı Sayın Necati 
            Tüysüzoğlu beyefendinin hazırlamış olduğu “Avrupa’dan Dünyaya Türk 
            Şiirleri Antolojisi” nde Edebiyatçı üst kurulda yer alan, Emine 
            Sevinç Öksüzoğlu, İsmet Bora Binatlı, Mehmet Nuri Parmaksız ve Sevil 
            Mısırlıoğlu’na “Avrupa Antoloji Yayınları” nın hazırlamış olduğu 
            “Sertifika” Necati Tüysüzoğlu beyefendi tarafından takdim 
            edilmiştir.  
            Programın ilerleyen saatlerinde 
            Antakya il Başkanı Sayın Sevil Mısırlıoğlu’nun Antakya’dan getirerek 
            konuklara ikram ettiği yöresel kabak tatlısı ile ağzılar 
            tatlanırken, Gasat Ödül Komisyonu Başkanı, Türk şiirinin parlayan 
            yıldızı Sayın Mehmet Nuri Parmaksız beyefendi başkanlığında 
            yönetilen şiir dinletisi ile kulaklara ve ruha hitap edildi.
            Gasat Almanya başkanlığının 
            düzenlemiş olduğu toplantı içinde, “Sanatçılar Sokağı” nda açılan 
            resim sergisi gezilerek, ressam Murat Külcüoğlu beyefendi ile resim 
            üzerine sohbet edildi, fotoğraflar çekildi. Elbette ki deniz 
            unutulmadı. Konuklarımıza ikram edilen yöresel yemekler ve tadların 
            yanı sıra, tatil yapma olanağı da sağlayan Gasat Almanya Başkanı 
            Sayın Necati Tüysüzoğlu beyefendiye teşekkürlerimizi sunuyoruz.
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         11  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               TASAVVUF EDEBİYATIMIZIN İLK BÜYÜK ŞAİRİ 
              YUNUS EMRE
            
            Yunus Emre’nin şiirleriyle 
            karşılaşmayanımız yok gibidir. O, Tasavvuf edebiyatımızın ilk büyük 
            şairidir. Hayatı hakkında kesin bilgilere sahip olmadığımızı 
            biliyoruz. Yunus Emre’yle ilgili bildiklerimiz, din ve tasavvuf 
            büyüklerinin rivayetlerinden oluşan menkıbelere dayanmaktadır.
            Risaletü’n-Nushiye adlı mesnevisini 
            1307–1308 yıllarında yazmış olmasından yola çıkarak yaptığımız 
            değerlendirmelere göre; XIV. Yüzyılın başlarına kadar yaşadığı kabul 
            edilmektedir.
            Son araştırmalara bakarsak; Yunus 
            Emre’nin 1240–1241 yıllarında, muhtemelen Eskişehir’de doğduğu, 
            seksen iki yıl yaşayarak 1320–1321 yıllarında vefat ettiği tahmin 
            edilmektedir.
            Yunus Emre’nin iki defa evlendiği, 
            bu evliliklerinden iki çocuğunun olduğu, Konya, Şam ve Azerbaycan’ı 
            dolaştığı bilinmektedir. Aşık Çelebi, Rıza Tevfik, Bursalı Mehmet 
            Tahir, Hüseyin Vassaf gibi araştırmacılar, şairin okuma-yazma 
            bilmediğini, medrese eğitiminden geçmediğini; İsmail Hakkı Bursevi, 
            Abdulbaki Gölpınarlı, Faruk Kadri Timurtaş gibi araştırmacılar ise, 
            medrese eğitimi almış olduğunu ileri sürmüşlerdir. Yunus’un 
            ümmiliğini Hz. Peygamber’den kinaye bir ümmilik kabul edenler de 
            vardır. Aslında Yunus, ümmi olmadığını düşündürecek kadar ilim 
            sahibidir.
            O’nun ilmi, ilahi aşk ve güzel 
            ahlakla elde edilmiş ledünni (ilham yoluyla elde edilmiş) bir 
            ilimdir. Menkıbeleri ve şiirlerinden anlaşıldığına göre; Yunus Emre, 
            tasavvuf yoluna girmeden önce, güçlü bir medrese öğrenimi görerek 
            yetişmiştir. Yunus Emre’nin menkbevi hayatı daha çok Hacı Bektaş-ı 
            Veli “Velâyetname”sine dayanmaktadır.
            Rivayetlerden birine göre; Yunus 
            Emre, Hacı Bektaş-ı Veli’nin huzuruna çıkar ve, “Ben bir fakir 
            kişiyim. Bu yıl ekinimden nasip alamadım. Ümittir ki bu yemişi alıp 
            buğday verirsiniz” der. Birkaç gün bekledikten sonra ayrılacağı Hacı 
            Bektaş’a haber verilir.
            Hacı Bektaş; “sorun bakalım, buğday 
            mı ister, nefes mi?”der. Yunus’un “buğday” cevabı bildirilince, Hacı 
            Bektaş-ı Veli; “Varın söyleyin, alıcın her tanesi için bir (iki) 
            nefes verelim” buyurur.
            Cevaben Yunus Emre; “Ehlim var, 
            nefes karın doyurmaz. Lütuf ederse buğday versinler. Kifaf edelim” 
            der. Hacı Bektaş-ı Veli bu defa; “Alıcın çekirdeğine on nefes 
            verelim” dese de o kabul etmez. Kendisine istediği kadar buğday 
            verilir. Yunus Emre yolda buğdayıyla giderken, “Vilayet eri bana 
            nasip sundu, alıcın her çekirdeğine karşı on nefes verdi. Ne 
            olmayacak iş ettim. Buğday sayılı günde tükenir, nefes bir ömür 
            yeter. Ola ki himmet eder, nasibi verir” diye düşünür.
            Yunus Emre Dergâha varıp halini 
            arzeder. Hacı Bektaş’a istediği haber verilince, “O şimdiden sonra 
            olmaz, biz onun kilidini Tapduk Emre’ye verdik”der. Yunus Emre bunun 
            üzerine Tapduk Emre’ye gider. Tapduk Emre, “hoş geldin” halin bize 
            arzolundu. Hizmet et, emek yetir, nasibini al” buyurur. Bunun 
            üzerine Yunus emre, Tapduk dergâhına kırk yıl odun taşır. Bu kırk 
            yıl boyunca Yunus Emre’deki istidat, tasavvufi eğitim yoluyla 
            işlenir. Teslimiyeti, samimi hizmetleri sonucu olgunluk mertebesine 
            erer. Daha sonra şiirleriyle halkı irşat etmek üzere yeniden gurbete 
            çıkar.
            Yunus Emre, Konya, Şam ve Azerbaycan 
            dahil geniş sayılabilecek bir coğrafyayı dolaşmıştır. Çağdaşı büyük 
            mutasavvıf Mevlâna Celâleddin’le görüşerek, yolculuğunu doğduğu yer 
            olan Porsuk çayının Sakarya’ya döküldüğü Sarıköy’e dönerek 
            tamamlamıştır. Eskişehir’in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy’de 
            gömüldüğü yere, 1970 yılında yeni bir mezar yapılmıştır. Anadolu’nun 
            birçok bölgesinde, Ona ait mezarın bulunması şaire duyulan büyük 
            sevginin göstergesi olarak kabul edilmektedir.
            Kendisinden sonra gelen binlerce 
            düşünce ve sanat adamını derinden etkileyen, şiirleri bugün de en az 
            aydınlar kadar halk arasında dillerden düşmeyen Yunus Emre’nin, 
            Türkçe edebiyatın en büyük şairi olduğunu söylemek yanlış sayılmaz.  
            Yunus emre, şiirlerinde kullandığı süsten, gösterişten uzak temiz 
            bir Türkçe ile şiirimizin en temiz ve berrak kaynaklarından birini 
            oluşturmuştur. Allah ve insan sevgisini, dostluğu, kardeşliği, 
            merhamet ve yardımlaşmayı esas alan, öğütleyen İslâm tasavvufundan 
            kaynaklanan ve güçlü bir lirizmle beslediği şiirlerinin yüzyılları 
            aşıp gelmesi tesadüfi değildir.
            Bazı şiirlerinde aruzu, büyük 
            çoğunlukla hece ölçüsünü kullanan Yunus Emre’nin Divan’da üçyüz 
            altmış kadar ilâhi ve nefes topladığı görülmektedir. Şiirinin temel 
            birimi beyit, biçmi ilâhidir. Müstezat ilâhiyi sever. Aruzla yazar, 
            Türkçe hece ölçüsüne uygun olan “hezec” ve “recez” bahrlarını 
            kullanır genellikle. Kusursuz bir kafiye yapısına sahip Yunus Emre, 
            Türk tasavvuf edebiyatının ilk büyük şairi olarak kabul 
            edilmektedir. Yunus Emre, bir ozan, yahut bir saz şairi değil, 
            dini-tasavvufi Türk edebiyatı alanında kendine özgü bir tarzın 
            temsilcisidir.
            Kur’an ve sünnet esaslarından 
            hareketle, bütün insanlığı Allah’ı zikre ve kardeşliğe davet eden 
            Yunus Emre, şiirlerinde, ölüm, fanilik, gurbet ve dervişlik 
            konularını işlemiştir. Yine de onun şiirlerinde en çok işlediği konu 
            ilahi aşktır. O’na göre “aşk makamı” yüce bir makamdır.
            Yunus Emre, ne dünya, nede ahiret 
            hesabındadır. O, hasret ile doludur. İlâhi aşktan sonra, Yunus 
            Emre’nin düşüncesinde, en köklü yere sahip olan fikir, ölüm 
            fikridir. Şaire göre ölüm “sevgiliyle buluşmaktan” başka bir şey 
            değildir.
            Beylikler döneminin karışık 
            Anadolu’sunda yaşamış olan Yunus Emre, dünya ile tümüyle bağlarını 
            koparmamıştır. Bu nedenle de gündelik olaylar şu dörtlüğünde olduğu 
            gibi karşımıza çıkar:  
             
            Bu dünyada bir nesneye,  
            Yanar içim, göynür özüm,  
            Yiğit iken ölenlere,  
            Gök ekini biçmiş gibi..
             
            Yunus Emre’nin dili, ortak İslâm 
            medeniyeti içinde öteden beri gelişmeye başlamış ve ortak medeniyet 
            dillerinden Türkçeleştirilmiş kelimelerle zengin bir İslâmi Türk 
            dilidir.  
            Orta Asya’da Ahmet Yesevi ile başlayan tasavvuf şiirinin doruk 
            noktasına Yunus Emre ile çıktığı, Anadolu erenlerinin en büyüğünün 
            Yunus Emre olduğu kabul gören gerçeklerin başında gelmektedir.
            Yunus Emre’nin üçbin şiir söylediği, 
            fakat bu şiirlerin Molla Kasım adlı bir zahid tarafından şeraite 
            aykırı bulunduğu için tahrip edildiği, yılların gerisinden gönümüze 
            akıp gelen değerlendirmelerdendir. Molla Kasım, Yunus’un şiirlerini 
            ele geçirip, bir su kenarına oturur. Bin tanesini yakar, bin 
            tanesini de suya verir. Üçüncü bindeki şiirleri okumaya başlayınca, 
            şu dizelerle karşılaşır:  
             
            Derviş  Yunus bu söze eğri büğrü söyleme,  
            Seni sığaya çeken bir Molla Kasım gelir..
             
            Bu beyti okuyan Molla Kasım şaşırır, 
            tövbeye gelir ve Yunus Emre’nin ermiş bir kişi olduğuna inanır. Ne 
            var ki iş işten geçmiştir. Elde sadece bin tane şiir kalmıştır.
             
            ESERLERİ:
            Yunus Emre’nin iki eseri vardır. 
            Bunlardan Risaletü’n Nushiyye olarak bilineni 1307 yılında mesnevi 
            şeklinde yazılmış, tasavvufi bir nasihatnamedir. Yunus Emre’nin bu 
            eserinde ahenk ve âşıkanelik olmamakla birlikte sembolizmi 
            mükemmeldir. Eserde kavramlar soyut olup teşhis sanatıyla 
            işlenmiştir. Didaktik bir eser olan bu risale, insanın kâmil olma 
            yolunda yaşadığı manevi yolculuğu anlatır.
            Yunus’un öteki asıl eseri ise, 
            düşünce dünyasını da ortaya koyduğu Divan’dır. “Yunus olduysa adım 
            pes ne aceb/Okuyalar defter-ü divanımı “beyitinden anlaşıldığı 
            kadarıyla, Yunus Emre hayattayken Divan-ı bulunuyordu, şeklinde 
            yorum yapmak, bunu gerçek olarak kabul etmiş yanlış olmaz.
            Yunus Emre’yi ilim ve edebiyat 
            dünyasına ciddi anlamda tanıtan ilk kişi, isim ve imza Fuat 
            Köprülü’dür. “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (1918)” adlı 
            eserinde Ahmed Yesevi ve Yunus Emre etrafında gelişen Türk tasavvuf 
            edebiyatı tarihi, geniş şekilde incelenmiştir.  
            Cumhuriyet döneminde Yunus Emre üzerine ilk ciddi araştırmayı ise 
            Burhan Toprak yapmış ve Yunus’un şiirlerini “Yunus Emre 
            Divanı-(1933–34)” adıyla yayımlamıştır.  
             
            HAKKINDA YAZILANLARDAN
            1- Yunus Emre bir bakıma Mâvlana ile 
            adeta aynı inancı ve aynı dünya ve hayat görüşünü paylaşmıştır. 
            Mevlâna’nın Farsca terennüm ettiklerini, çok uzun ve geniş bir 
            ufukta, bize aydınlığı gösterdiklerini Yunus Emre çok daha kısa 
            tesirli bir Türkçe ile şakımıştır. (Abdülkadir Karahan)
            2- Yunus Emre’nin sanatı tamamiyle 
            “Milli” yani “Türk” bir sanattır ki, bunu tahlil edecek olursak, 
            başlıca iki unsura tesadüf ederiz: Evvela ona ahlaki-süfiyane 
            esaslarını veren “İslami-Nev-Eflâtuni” unsur. İkinci olarak; lisanın 
            edasını, şeklini, veznini veren milli unsur. Birisi  “Esas”ı, diğeri 
            “Şekl”i teşkil eden bu iki unsur.  (Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı 
            Tarihi, 1986)
            3- Bu dünya, insanın bakıp bakıp 
            doyamadığı kızıl, yeşil donanmış pırıl pırıl bir gelindir. Ölümü en 
            sakin ve soyut çizgilerle anlatan Yunus, ölüme geçiş acılarını en 
            dehşetli imajlarla, hayatı da bir çocuğun dünyaya bakışı kadar taze, 
            renkli ve parlak, canlı kelimelerle anlatıyor (Sezai Karakoç, Yunus 
            Emre, 1989).  
            4- Şiirimizin ustalarından, rahmetli 
            Halil Soyuer’in sekiz dörtlükten meydana gelen “Gizlidir” başlıklı 
            şiirinin bir dörtlüğü: Halil diye doğmuş biri/Yunus olmuş onun 
            pir’i/Belki de bunca şiiri/Yazanda, Yunus gizlidir..
             
            ŞİİRLERİNDEN 
            Yunus Emre’nin şiirlerinden:
             
            Aşkın aldı benden beni
            Bana seni gerek seni
            Ben yanarım dün-ü günü
            Bana seni gerek seni (Kül’den)
             
            Bir garip ölmüş deyeler
            Üç günden sonra duyalar
            Soğuk su ile yuyalar
            Şöyle garip bencileyin (Soğuk su’dan)
             
            Gökyüzünde İsa ile
            Tur dağında Musa ile
            Elimdeki âsâ ile
            Çağırayım Mevlâm seni (Dağlar ile, Taşlar ile’den)
             
            Ne dilersen Haktan dile
            Kılavuzla gir doğru yola
            Bülbül âşık olmuş güle
            Öter “Allah” deyu deyu  
            (Şol cennetin ırmakları’ndan) 
             
 
            Gönlüm düştü bu sevdaya
            Gel gör beni aşk neyledi
            Başımı verdim kavgaya
            Gel,gör beni aşk neyledi (Baştan ayağa yâreyim’den)
             
            Bir hastaya vardın ise
            Bir içim su verdin ise
            Yarın anda karşı gele
            Hak şarabın içmiş gibi (Gök Ekini’nden)
             
            KAYNAK: Işık, İhsan: (Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları 
            Ansiklopedisi, cilt 9 Ankara 2007)
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          12  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               12 AĞUSTOS 2009 ÇARŞAMBA ÇANAKKALE 
              
            
            Çanakkale adı, geçmişimizin aynası, 
            geleceğimizin garantisi.
            Çanakkale, tarihi zenginlikleri ve 
            doğal yapısıyla dünyanın önemli şehirlerinden biri. Gelibolu 
            yarımadası, Gökçeada, tarih kokuyorlar. Bayramiç, Bozcaada, 
            Çanakkale’nin önemli yerleşim yerleri arasında sayılıyor.
            Çanakkale’de çoğu dükkan ve kafe 
            olarak kullanılan eski konutlar, daracık sokakların çevresinde 
            yeralıyorlar. Çarşı Caddesi, Yalın han, Truva atı, Aynalı çarşı, 
            Çay, Rum ve Yahudi mahalleleri, zafer meydanı, Fatih, Tıflı ve yalı 
            camii, Havra, Cumhuriyet meydanı, Halk bahçesi, Kordon, saat kulesi, 
            Fetvane sokak, Nedime hanım kız okulu Çanakkale şehir merkezinde 
            önemlilikler olarak karşımıza çıkıyorlar.
            Boğaz Komutanlığı Deniz Müzesinde 
            Osmanlı dönemi silah ve askeri malzemeleri, 1. Dünya Savaş ve 
            gereçleri, Nusrat Mayın Gemisinin bir maketi (bu gemi, Tarsus 
            Belediyesince satın alınıp, onarılarak, kentin merkezinde 
            sergileniyor) görülebiliyor, gezilebiliyor.
            Çanakkale Savaşlarının, 1. Dünya 
            Savaşı’nda İngiltere, Fransa ve Rusya’nın oluşturduğu itilaf 
            devletlerinin Çanakkale Boğazını geçerek Osmanlı Devletini yenmek ve 
            Rusya’ya destek yolu açmak için büyük bir donanmanın 03 Kasım 1914 
            tarihinde Çanakkale sahillerini bombardımana tutmasıyla başladığını 
            biliyoruz.
            8 ay 14 gün süren bu savaşlarda 
            toplam 500 bin asker öldü. Yaralıların sayısı hiçbir zaman 
            bilinemedi. Çok sayıda kayıp askerden bir daha haber alınamadı. Her 
            savaş gibi, bu savaş da geride telafisi mümkün olmayan acılar 
            bıraktı.
            Çanakkale’nin; Ayvacık, Bayramiç, 
            Biga, Bozcaada, Çan, Eceabat, Ezine, Gelibolu, Gökçeada, Lapseki, 
            Yenice ilçeleri var. Buralarda değişik özellik ve güzellikler 
            karşımıza çıkıyor. Çanakkale’deki 18 Mart Üniversitesi 
            eğitim-öğretim alanında binlerce gencimizi yetiştiriyor.
            Çanakkale’deki şehitliklerimiz ve 
            bilinmesi, hatırlanması gerekenlerin sıralanışı:
            - Çamtekke şehitliği, Büyük ve küçük Anafarta, Yusufçuk tepe 
            anıtı,
            - Mehmetçik park anıtı, Conk Bayırı Anıtı, M. Çavuş anıtı,
            - 57. Alay şehitliği, Yzb. Mehmet şehitliği, Kemalyeri anıtı,
            - Çamburnu şehitliği, Balkan şehitliği, Kilitbahir kalesi,
            - Mecidiye şehitliği, Seyit Onbaşı şehitliği, Havuzlar 
            şehitliği,
            - Barbaros deniz şehitliği, Hastane bayırı şehitliği,
            - Gözetleme tepe şehitliği, Şahindere şehitliği, Soğanlıdere 
            şehitliği,
            - Saygıyere anıtı, Alçıtepe garnizon şehitliği, İsimsiz topçu 
            şehitliği,
            - Nuri Yamut anıtı, Yahya Çavuş şehitliği, İlk şehitler anıtı, 
            Şehitler abidesi,
            - Kumtepe şehitliği, Kumkale Çakaltepe bataryası, Mesudiye 
            şehitliği,
            - Hasan Mevsuf şehitliği, Erenköy şehitliği, Yzb. Uçkun ve Tğm. 
            Rıza şehitliği, Truva.
            - 64 yıldan beri yolcularını güvenle taşıyan Alınteri 
            feribotları.
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          13  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            - ÇANAKKALE İÇİNDE AYNALI ÇARŞI
 
            - Ruhlarımızın şelalesi, çağlayanı “Çanakkale Türküsü”:
 
            - Çanakkale içinde aynalı çarşı,
 
            - Ana ben gidiyom, düşmana karşı.
 
            - Çanakkale içinde vurdular beni,
 
            - Ölmeden mezara koydular beni.
 
            - Çanakkale içinde bir kırık testi,
 
            - Analar, babalar umudu kesti.
 
            - Duygularımızın karıştığı, 
            duygularımızın buruklaştığı, gözlerimizin, gönüllerimizin yaşlarla 
            dolduğu mısralar, mısralar bütünlüğü. Mübarek toprakları bünyesinde 
            barındıran Çanakkale!  
 
            - Çanakkale içinde, Truva ve 
            şehitliklerin gezilişi sırasındaki anlatılanlarla görülenler 
            karşısında duyguların doruğa ulaşması, bir anlamda geçmişin içinde 
            yaşamak herkes için anlam zenginliği ve sahip olunması gerekenlerin 
            başında yer alışının gösterge zirvesiydi.
 
            - İngilizlerin, Fransızların, Anzak’ların vd. Mezarlıkların 
            düzeni, 1986 yılında üç gün süreyle inceleme fırsatı bulduğum, 
            Çanakkale şehitlerinin ruhlarıyla bizleri selamlayışları için 
            yapılan düzenlemeler 2000’li yıllardan sonra daha belirginleşmiş, 
            güzelleşmiş.
 
            - Şehitlerin anıt bölümünde kalın cam 
            zeminler üzerine illeri, ilçeleri, öteki yerleşim birimleri olarak 
            zeminlere aktarılmalarındaki düzenleme güzelliğiyle karışlaşmak beni 
            sevindirdi. Şehitlerimizin yaşları genelde 19-26 yaş arası. 
            Çoğunluğu 20 yaş olarak görünüyor. Bunlardan bazılarıyla ilgili 
            bilgilere bakalım:
 
            - - Aydın Çine, Gazioğlu Niyazi, 24 yaşında,
 
            - - Aydın Germencik, Cezmioğlu Osman, 20 yaşında,
 
            - - Burdur-Yeşilova, Niyazioğlu Ramazan, 20 yaşında,
 
            - - Burdur-Bucak, Niyazioğlu Rüştü 22 yaşında
 
            - - Burdur-ağlasun, Cezmioğlu Tevfik, 19 yaşında,
 
            - - Isparta-Sütçüler, Eminoğlu Ayvaz 23 yaşında
 
            - - Isparta-Gelendost, Alioğlu Hürrem 20 yaşında,
 
            - - Isparta-Atabey, Muharremoğlu Arif, 21 yaşında.
 
            - Ruhları şad, mekanları Cennettir 
            İnşallah.
 
            - http://www.isakayacan.blogspot.com
 
           
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          14  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               MUAMMER SUSUZLU’YU SONSUZLUĞA UĞURLADIK
            
            Sevdiğim, saydığım, gönül ve fikir 
            birliği yaptığım, yaptığımız insanların vefatla aramızdan 
            ayrılmaları, hele bu ayrılış sonucu onlarla ilgili yazı yazmak beni 
            çok üzüyor. Hele son yıllarda bu üzüntüyü daha bir başka yaşamaya 
            başladım.
            Muammer Susuzlu hemşerim; Burdurlu 
            olmaktan gurur duyanların başında gelenlerden. Şiirleri, kitapları 
            ve yayınladığı sanat dergisi o’nu zirvelere taşıdı. Son yıllarda 
            Burdur’da yapılan her etkinlikte bulunmak isteyen duygularını hep 
            paylaşırdık. Benim, “Burdurlu zeybeği tek başına oynar. Hâlbuki 
            zeybek oyunu toplulukla oynanırsa ses verir, ilgi görür” sözümü 
            alkışlar, ne demek istediğimi açıklamam için ısrarla sorar, 
            “Burdurlu paylaşmayı pek sevmez. Ferdi hareket etmekten hoşlanır” 
            açıklamam karşısında, “çok doğru söylüyorsun Kayacan. Bundan nasıl 
            kurtulacağız, kurtulacaklar?” diye tereddütlerini ortaya koyar, 
            üzülür, üzüntüleri paylaşırdık.
            20.07.2009 tarihinde, Muammer 
            Susuzlu hocanın oğlu tarafından gönderilen, “Babam Muammer 
            Suzuzlu’yu kaybettik. Yarın öğle namazı sonrası Ataköy 5. kısım 
            camiinde kılınacak cenaze namazından sonra Bakırköy mezarlığında 
            toprağa verilecek” şeklindeki acı haber mesaj olarak telefonlarımıza 
            düşünce, “yav hoca ne yaptın? Hani Ankara’da buluşacaktık?” demekten 
            kendimi alamadım.
            Burdur sevdalısı Susuzlu, 21.07.2009 
            tarihinde, öğle namazından sonra yakınlarının, hemşerilerinin 
            omuzlarında İstanbul-Bakırköy Mezarlığında toprağa verildi. Mekanı 
            Cennet, ruhu aydın olsun.
            Ağustos 2005’de 168 sayfayla 
            yayınladığım “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları” adlı kitabımın 87 ve 88 
            nci sayfalarında yer alan, akciğer rahatsızlığı sonucu kaybettiğimiz 
            Muammer Susuzlu biyografisini aşağıya alıyorum efendim:
            Muammer Susuzlu: Halil ve Nafiye’nin 
            3’ncü çocuğu olarak 04.07.1935 tarihinde Burdur’da doğdu. İlkokulu, 
            Turan, Cumhuriyet Hüsnü Bayer ve Yeşilova ilçesi merkez ilkokulunda 
            okudu. Orta ve lise eğitimini Burdur Lisesinde tamamladı. Edebiyatçı 
            Hikmet Dizdaroğlu ile İbrahim Zeki Burdurlu (Öcal) gibi 
            öğretmenlerinden feyz alarak yetişti.
            1957 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesine girdi. 
            1959 yılında başından geçen elim bir olay nedeniyle üniversite 
            tahsilini yarıda bıraktı. Lise öğrenimi sırasında şiir yazmaya 
            başlayan Muammer Susuzlu,1960 yılında ilk şiir kitabı “Şule”yi 
            yayınladı.
            1955–1957 yıllarında (yılları 
            arasında) Şeker Fabrikası Muhasebesinde, 1957-1963 yılları arasında 
            Sümerbank Pamuklu Sanayi Müessesesinin personel ve genel muhasebe 
            bölümlerinde çalıştı. 1963 yılında yedek subay olarak askerlik 
            görevine başladı. Kastamonu-Taşköprü ilçesi 27 Mayıs ilkokulunda bir 
            yıl, 1964 yılında İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü kadrosunda 
            Yeşilköy İlkokulunda görev yaptı. Ayrıca, Bakırköy Kız Enstitüsünde, 
            edebiyat grubu öğretmeni olarak çalıştı. Daha sonra öğretmenlikten 
            ayrıldı.
            1965–1967 yılları arasında, 
            Sümerbank İstanbul Beykoz Deri ve Kundura Sanayinde mağaza şefliği 
            yaptı. 1967 yılından itibaren mizacını ters düşen ticaret hayatına 
            başladı. 1963 yılında öğretmen Aysel Gökalp ile evlendi. Türk sanat 
            musikisi alanında çalışmalarda bulunan Muammer Susuzlu, ticari 
            hayatını 1966 yılında noktaladı. Şiirlerinin pek çoğu değişik 
            bestekârlarca bestelendi. Pek çok antolojide yer aldı. Yazı ve 
            şiirleri pek çok dergide yayınlanan Susuzlu, 1 Nisan 2000 tarihinde 
            “Yaşam” isimli ikinci şiir kitabını, Mayıs 2001’de “Gülşen” adlı 
            edebiyat kültür ve sanat dergisinin ilk sayısını yayınladı.
            Muasır Soylu, Muhterem Sayan ve 
            Mazlum Korkmaz imzalarını da kullanan güzel sanatların en zorunun 
            şiir sanatı olduğunu söyleyen, pek çok dernek meslek birliğinin 
            üyesi olan, değişik şiir sergileriyle de sanatseverlerin karşısına 
            çıkan Muammer Susuzlu, 20.07.2009 tarihinde vefat etti.  
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         15  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - AZERBAYCAN’DAN TOPARLAYARAK
 
            
            - Türk dünyasının gür sesi, Kerküklü 
            arkadaşım Şemsettin Küzeci, bir Azerbaycan seyahati sonunda, bana 
            bir hayli yayın getirdi. Kitaplar, dergiler, gazeteler. Bu çerçevede 
            gelen kitaplardan üçü efendim:
 
            -  
 
            - GECE GÖZLÜ HAYAT
 
            -  
 
            - Hayat Şemi’nin Azerbaycan’da 136 
            sayfayla basılan kitabının adı: Gece Gözlü Hayat. Kitabın bana 
            imzalanış tarihi: 23.05.2009.Hayat hanım; “Sayın Prof Dr.İsa Kayacan 
            beye sevgi, saygı ve dostça” dedikten sonra, ikinci bir not var imza 
            sayfasında.Şöyle:
 
            - -”Sayın Dr. İsa Kayacan beyefendi; 
            size Türkiye’de yayınlanan kitabıma gösterdiğiniz ilgiden dolayı 
            teşekkür edirem.Tanrı sizin gibi insanları korusun.” Ben de teşekkür 
            ediyorum efendim.
 
            - Hayat Şemi, uzun soluklu şiirleri 
            yanında, kısa ve öz görünümlü, içerikli şiirleriyle de dikkat 
            çekiyor.Kısa şiirlerinden (sayfa.5 ‘den):
 
            - -Yadına üşür
             
 
            - Orucunu gözyaşınla açtığın gün
 
            - Samovarın sızıltısı salır yadına
 
            - Gaynadıkça üşüdür seni... (Dua’dan)
 
            - Bir Azerbaycan kimliğinden söz ediyor şairemiz.Yaşadığı şehirle 
            igili duygularını dile getirir”yazığım gelir bu şehirde” diye 
            başlayan duygu aktarımıdır bunlar.
 
            -  
 
            - ÇANAKKALE’DE YÜKSELENLER
 
            -  
 
            - Vehbi Vakkasoğlu’nun 64 sayfalık 
            kısa kısa anlatımları.Türk dilinden Azerbaycan diline çeviren: 
            Sevraz Hüseyinoğlu. Meslehetçi ve redaktoru:Ganire Paşayeva(Milletvekili)
 
            - -”Çanakkale’de yaşananlar sadece gururlu bir savaş kelimesiyle 
            açıklanabilmez. Orada yaşananlara ancak bir milletin yükselişi 
            deyilebilir.Türk evlatları olan igid esgerler yüreklerindeki iman 
            gücüyle dünyanın süper güçlerine meydan okumuşdular Çanakkale’de” 
            denişi, kitabın içeriği ve genel zenginliği hakkında bilgi veriyor.
 
            - Başlıklardan: Çanakkale Akif beyin şiirleriyle gönüllere doldu, 
            Aman ayağımı kesmeyin, Mustafa Kemal ve Seyid Onbaşı, Düşmanı hayran 
            eden merhamed vd.
 
            -  
 
            - DAĞ KOLANI DESTANI
 
            -  
 
            - Namık Hacıheyderli’nin 32 sayfalık 
            destanlaştırdığı anlatımı. Şiirle, düz yazıyla verilmiş. Kitap 
            Vektor yayınları arasında günyüzü görmüş. Hacı Seyfeddin Geniyev’in 
            görüşleri var kitap üstüne. Müellifin görüşleri yer alıyor ayrıca. 
            Kitabın sonundaki sayfalarda fotoğraflar yer alıyor bir düzenleme 
            içinde.
 
            - Namık Hacıheyderli: 1975 yılında Salyan rayonun Varlı kendinde 
            doğdu. Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi’nden mezun oldu.
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          16  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               DÖRT KADIN ŞAİRDEN 
            
            Şairlerimiz, şairelerimiz.Kadın 
            şairlerimizden dördünün şiirlerinden mısra ve bölüm örnekleri 
            efendim.Sırayla:
             
            NURTEN EMRE
            Bursa ilimiz merkezinden sesleniyor 
            Nurten Emre.Yazdıkları, yayınladıkları, bize gönderdikleri var 
            şiirlerinden.Bunlardan, “Sensiz Hayat” adlı, başlıklı şiirinden:
            -Baharda güller açar
            Bülbüller neşe saçar
            Sen olmazsan yanımda
            Mutluluk benden kaçar..
            Mutluluk tek kişiyle yaratılmıyor, şekillendirilemiyor..Mutlaka 
            iki kişinin olması ve anlaşılabilmeleri gerekiyor değil mi?
             
            MELAHAT ECEVİT
            Isparta ilimiz merkezinden 
            sesleniyor Melahat Ecevit.Beş dörtlükten meydana gelen “Öyle Git” 
            başlıklı şiiri var elimizde. Bu şiirin bir dörtlüğü:
            Nerde aşka körük çeken sözlerin?
            Hani canevimi yakan gözlerin?
            Ben sana hastayım, ciğer közlerim
            Tenimi çarmıha gerde öyle git...
            Gidebilmek için, istenilen, beklenilenlerin yerine getirilmesi 
            öyle kolay olmuyor.Gitmelerde öyle kolay olmuyor.
             
            FATMA UÇARLAR
            Isparta ilimiz merkezinden seslenen 
            şairelerimizden, şairlerimizden biri Fatma Uçarlar.”Bitmedi Yasın” 
            başlıklı şiiri üç dörtlükten meydana geliyor.Bu şiirin bir dörtlüğü 
            şöyle efendim:
            -Sen yanımda olunca ağlamaz gözüm
            Ellerimi tutunca, hep güler yüzüm
            Bir de gözüme baksan, savrulur hüzün
            Acılarla yoğruldum, bitmedi yasın...
             
            ZEYNEP AYLA SÜTÇÜ
            Konya ilimiz merkezinden seslenen 
            şairelerimizden, şairlerimizden biri.”Gel gönül gül olalım seninle” 
            başlıklı şiiri var beş dörtlükten meydana gelen.Anılan şiir efendim:
            -Gel gönül gel, gül olalım seninle/İster dost koklasın,isterse 
            düşman/Diken gibi batmayalım eline/İster dost toplasın, isterse 
            düşman.
             
            Tomurcuk kalma, açıl cihana
            Doyur gönülleri sen kana kana
            Mum gibi eri hep yana yana
            İster dost ışısın, isterse düşman
             
            Ekmek ol da, açlar doysun seninle
            Su ol da gönüller kansın seninle
            Yol olursan, kullar varır menzile
            İster dost yürüsün, isterse düşman
             
            Torpak ol da kuruyan sende dirilsin
            Gönüller hakka sende vurulsun
            Bereketli sofralar sende kurulsun
            İster dost yesin, isterse düşman
             
            Can evimi aç da hakkı görsünler
            Niçin dünyaya geldik bilsinler
            Çağır cümle alemi duysunlar
            İster dost yesin, isterse düşman
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          17  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - AŞIK ALİ ANBARCI’DAN 
 
            
            - Halk ozanlarımız, şairlerimiz, 
            yazarlarımız, kısacası sanat ve edebiyatımızın içinde yer alanlardan 
            gelenler hiç azalmıyor maşallah..Bir ara yorulduğum, kırıldığım için 
            “azalma olsun Allah’ım diye” dua etmiştim..Ama duamın kabul olmadığı 
            yönünde ciddi belirtiler var.
 
            -  
 
            - AŞIK ALİ ANBARCI
 
            -  
 
            - Adana ilimiz merkezinden sesleniyor. Benimle ilgili yazdıkları, 
            yayınladıkları var. Bunlardan birisi, bir yenisi 
            şöyle:(Adana-13.10.2008)
 
            -  
 
            - ÜSTAT Dr. İSA KAYACAN  
 
            -  
 
            - Gönüller dostu, kültür aşığı
 
            - Edebiyat yolu parlak ışığı
 
            - Sevginin yumağı, muhabbet beşiği
 
            - Üstadlar üstadı Dr. İsa Kayacan
 
            -  
 
            - Yarını düşünür, yönü ileri
 
            - Canı tende iken kesilmez feri
 
            - Düşmana aslandır, sevenin yari
 
            - Üstadlar üstadı Dr. İsa Kayacan
 
            -  
 
            - Kaynağı özünde, çağlar sellerle
 
            - İkrardır kelamı, tatlı dillerle
 
            - Barıştadır ilkesi, bütün ellerle
 
            - Üstadlar üstadı Dr. İsa Kayacan
 
            -  
 
            - Umudu yarına gelen yıllara
 
            - Ayrım gayrım yapmaz çağdaş kullara
 
            - Azim bayrağıyla çıkmış yollara
 
            - Üstadlar üstadı Dr. İsa Kayacan
 
            -  
 
            - Benliği hiç sevmez, gerçektir sözü
 
            - Soğan ekmek yese istemez kazı
 
            - Karacaoğlan soyu çok sever sazı
 
            - Üstadlar üstadı Dr. İsa Kayacan
 
            -  
 
            - Gelecek nesile miras kalemi
 
            - Dert edinmez, gam-gasevet elemi
 
            - Aşık alim onda sözün sağlamı
 
            - Üstadlar üstadı Dr. İsa Kayacan
 
            -  
 
            - Çukurovalı halk ozanı, Aşık Ali ANBARCI (Adana-13.10.2008)
 
            -  
 
            - Sonra efendim, Aşık Ali Anbarcı’nın “Ankara” adlı, başlıklı bir 
            şiiri var elimizde. Dört dörtlükten meydana gelen bu şiirin, iki 
            dörtlüğü:
 
            -  
 
            - -Yıllardır ayakta koca kalesi
 
            - Goncadır gülleri, güzel lalesi
 
            - Yüreklerde yanar aşk meş’alesi
 
            - Sevginin, saygının seli Ankara...
 
            -  
 
            - Aşık Ali söyler güzel ecdadım
             
 
            - Cihanda sulh ister her dem feryadım
 
            - Dadaloğlu, Karacaoğlan üstadım
 
            - Sazımın mızrabı, teli Ankara...
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
            18  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                  
                   - YOZGAT
 
                  
                
                   - Yerleşim birimlerimizle, il ve 
                  ilçelerimizle, belde ve köylerimizle ilgili araştırma, yorum 
                  ve değerlendirmeler, eldeki, masa üstündeki yayınlarla, 
                  yapılıyor, yapılabiliyor.
 
                
                
                   - Yozgat ilimiz için, “yiğidin 
                  harman olduğu yer” ifadesi, yorumu kullanılıyor. Coğrafi 
                  açıdan baktığımızda Yozgat; İç Anadolu Bölgesinin orta 
                  kızılırmak bölümünde yer almaktadır.Kuzeyinde Çorum, Amasya ve 
                  Tokat, doğusunda Sivas,batısında Kırıkkale ve Kırşehir, 
                  güneyinde Kayseri ve Nevşehir illeriyle çevrilidir.
 
                
                
                   - 10. Sürmeli Festivali 
                  kapsamında 04 Temmuz 2009 tarihinde Yozgat merkezinde, Yozgat 
                  Şairler ve Yazarlar Birliği’nin koordinatörlüğünde, Valilik ve 
                  Belediye Başkanlığı’nın katkılarıyla gerçekleştirilen “Şiir 
                  şöleni” sırasında bana ulaştırılan ve genellikle Yozgat 
                  Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü imzasının taşıyıcısı 
                  yayın ve dökümanlara bakıyorum.Bunlar:
 
                
                
                   -  
 
                
                
                   - 1-Yozgat Kent Tarihi (240 sayfa)
 
                
                
                   - 2-Termal kaplıcalarıyla Yozgat,
 
                
                
                   - 3-Bozok diyarı (Yozgat’la ilgili tarihi 
                  fotoğraflar-siyah-beyaz)
 
                
                
                   - 4- Yozgat antik kentleri,
 
                
                
                   - 5-Yozgat,
 
                
                
                   - 6-Kazankaya Kanyonu Yozgat-Aydıncık,
 
                
                
                   - 7-Yozgat il haritası,
 
                
                
                   - 8-Yozgat balgeseli (cd)
 
                
                
                   - 9-Yozgatlı şair Salim Gülbahçe’nin şiir kitabı
 
                
                
                   - 10-Şehriyar, aylık kültür,sanat,edebiyat ve aktüalite 
                  dergisi, sayı: 13,2009.
 
                
                
                   - 64 sayfalık bu derginin sahibi: Derviş Tavşancıoğlu. 
                  Keyseri’de basılıyor. Yozgat’ta irtibat bürosu var.
 
                
                
                   - Yozgat’ın tarihçesine 
                  baktığımızda gördüklerimizden:
 
                
                
                   - -Yozgat’ın tarihi ve 
                  arkeolojik araştırmalarına halen devam ediliyor.Yozgat’ta ilk 
                  yerleşim izleri M.Ö 3 bine kadar iniyor. Anadolu’nun ilk 
                  merkezi devletini ve imparatorluğunu kurmuş olan Hititler 
                  döneminde Yozgat’ın başkent Boğazköy’e yakınlığı ve Alişar 
                  gibi önemli bir merkezi sınırları içerisinde bulundurması, M.Ö 
                  2 bin yılda Anadolu’nun merkezinde, ne kadar öneme sahip 
                  olduğunu ortaya koymaktadır.
 
                
                
                   - Yozgat, Sürmeli ve Ziya 
                  türküleri başta olmak üzere pek çok ünlü türkünün çıkış 
                  yeridir.
 
                
                
                   - Ziya türküsünün öyküsü 
                  veriliyor Yozgat Kent Tarihi’nin 187 nci sayfasında.Ziya’nın 
                  yakışıklı bir delikanlı olduğu anlatılıyor. Yozgat’ın 
                  Karacalar köyünde yaşayan Ziya aynı köyden Fikriye adlı bir 
                  kızı sever. Fikriye’nin babası Karacalar Köyü’nün imamı Ali 
                  Hocadır. Ali Hoca Kızıltepe Köyü’ne imam olur. Ziya sık sık 
                  nişanlısını görmek için at üstünde gider. Ziya bir gün ekin 
                  sularken üşütmüştür. Karın ağrısı nedeniyle doktora gider. 
                  Fayda bulamaz. Bir hafta sonra ölür.
 
                
                
                   - Ziya için bir başka söylenti 
                  vardır: İyi at binen, cirit oynayan Ziya, iki köy arasında 
                  oynanan ciritte attan düşer, orada ölür. Fikriye nişanlısının 
                  ani ölümü karşısında duyduğu acıyı şiire döker. Türkü ortaya 
                  çıkar. Ağıdın tamamı 30 kıtadır. Bu türkünün bir dörtlügü:
 
                
                
                   -  
 
                
                
                   - Çamlığın başında tüter bir tütün,
 
                
                
                   - Acı görmeyenin yürüğü bütün,
 
                
                
                   - Ziya’mın atını pazara tutun,
                   
 
                
                
                   - Gelen geçen Ziyam ölmüş desinler. 
                   
 
                
               
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           19  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               KÜLTÜRÜMÜZ İÇİNDEKİ BURDUR DOĞUMLULARDAN 
            
            Edebiyatımız içinde, Burdur çıkışlı 
            isim ve imzalar olarak bilinen ve edebiyatımıza katkılarıyla onur ve 
            gurur duyduklarımız vardır. Bunlardan bazıları şöyle sıralanmakta:
            1-Şeyh Sinani Rumi Burduri: 
            Burdur’un yetiştirdiği büyük bilginlerdendir. Bursa’da Ahmet Paşa 
            Medresesinde müderris olarak görev yaptı. 1505 yılında vefat 
            etti.Tepe mezarlığında toprağa verildi. Elyazması dört eseriyle 
            biliniyor.
            2-Fedayi Mehmet Dede: 16. yüzyıl 
            tasavvuf şairi olarak biliniyor. Divan-ı Fedayi adıyla yazdığı 
            divan, Milli kütüphanede bulunmaktadır. Ölümü 1577 olarak 
            kaydediliyor.
            3-Molla Sinan Burduri: Hamit ilinin 
            Burdur beldesinden olan Molla Sinan efendi, Bursa’da Beyazıtpaşa, 
            Edirne’de Taşlık Medreselerinde müderrislik yaptı. 1627’de Medine-i 
            Münevvere’de mollalığı ihsan olundu. Mısır’dan gemi ile Yembu 
            iskelesine çıkarak yola devam ederken, yolda vefat etti. Cenazesi 
            Medine’ye getirilerek Cennetül-Bekada toprağa verildi.
            4-Servi ya da Derviş Servi: Divan 
            şairi olarak 16. yüzyılda yaşadığı biliniyor.Servi adı takma 
            addır.1597 yılında vefat etti.
            5-Halil Hamit Paşa: 1736 yılında 
            doğdu. 1785 yılında vefat etti. Tezkerecilik, Reisül küttaplık ve 
            sadaret Kehtüdalığı (içişleri bakanlığı) yaptı. 1782’de Sadrazam 
            oldu. Daha sonra Cidde ve Habeşistan Valiliği’ne atanması üzerine, 
            görevine giderken Bozcaada’da başı kesilerek öldürüldü.
            6-Halil Efendi Burduri(Muhaddis): 
            Sayılı bilginlerden olan Muhaddis Halil Efendi, Burdur ili Gölhisar 
            ilçesi Kızıllar köyündendir. Müderris olarak pek çok talebe 
            yetiştirdi. 1852 yılında Burdur’da vefat etti, Demircioğlu 
            mezarlığında toprağa verildi.
            7-Küçük Şeyh Mustafa Efendi: Burdur 
            Müftülüğü yapan Mustafa Efendi 1824 yılında medrese içinde yeniden 
            yaptırdığı Kütüphaneye 500 ciltlik kitap koyarak vakfetti. 1827 
            yılında vefatla aramızdan ayrıldı. Yaptırdığı kütüphane binasının 
            güneyinde toprağa verildi.
            8-Hattat Osman: 18. yüzyılda yaşadı. 
            Kendisiyle ilgili fazla bilgi bulunamamıştır.
            9-Hattat Kayışzade Hafız Osman 
            Efendi: Burdur medeselerinde yetişti. Hayatını, Kur’an-ı Kerim 
            yazmakla geçirdi. 106 Kur’an-ı Kerim yazdı. İstanbul Merkez Efendi 
            mezarlığındaki kabir taşına (M.1984) yılı kaydedilmiştir.
            10-Mehmet Öğütçü (Hatip Hoca): Açık 
            fikirli, yenilik taraftarı değerli bir din adamı olan Mehmet Ögütçü, 
            “İslam Dini” adında bir kitap yayınladı. 20 Ekim 1945 tarihinde 
            vefatla aramızdan ayrıldı.
            11-Ömer Rıza Doğrul: 1893 yılında 
            doğdu. Mehmet Akif Ersoy’un damadı olan Ömer Rıza Doğrul, kuvvetli 
            kalemiyle, Türk kütüphanesine önemli hizmetlerde bulundu. “Asrı 
            Saadet” adındaki büyük islam tarihi “Tanrı Buyruğu” adındaki Kur’an-ı 
            Kerim tercümesi başta olmak üzere telif ve tercüme 70’den fazla eser 
            yazdı. 13 Mart 1952 tarihinde vefatla aramızdan ayrıldı.
            12-Mehmet Hatiboğlu: 1877 yılında 
            Burdur’da, vaizlik ve müftülük yaptı. “Ana Kaynaklarına Göre İslam 
            Dini” ve “Usul ve Tatbikat” adlı kitapları yayınlandı. 23 Ekim 1945 
            tarihinde vefat etti.  
            13- A. Hamdi Kasapoğlu: 1907 yılında 
            Burdur’da doğdu. Diyanet İşleri Başkanlığı’nda, Din İşleri Yüksek 
            Kurulu üyeliği ve başkanlığı görevlerinde bulundu. “Halka Din 
            Rehberi” adlı kitap başta olmak üzere değişik kitaplar 
            yayınladı.19.05.1986 tarihinde vefat etti.
            14-Prof. Dr. Halil İbrahim Kafesoğlu: 
            1914 yılında Tefenni ilçesinde doğdu. 1940 yılında Ankara DTCF’den 
            mezun oldu. Değişik üniversitelerde Türk Tarihi profesörlüğü yaptı. 
            İ.Ü Edebiyat  Fakültesi Umumi Türk Tarihi kürsüsü başta olmak üzere 
            bu alanda değişik yerlerde hizmet verdi. 1965 yılında Kültür Ocağı 
            Başkanı, İstanbul Milliyetçi Öğretmenler Birliği Başkanı oldu. 1976 
            yılında Altan Deliorman ile birlikte Lise 1 ve 2 tarih ders 
            kitaplarını yazdı. Bazı kaynaklara göre 17 Ağustos 1984 bazı 
            kaynaklara göre de 1987 yılında vefat etti. Tefenni Lisesinin adı 
            1990 yılında “İbrahim Kafesoğlu Lisesi” olarak değiştirildi.  
            15-İbrahim Zeki Burdurlu: 1922 
            yılında Burdur’da doğdu. Gazi Terbiye Enstitüsü’nden mezun oldu. 
            Lise ve Eğitim Enstitülerinde, Türkçe, Edebiyat öğretmenliği yaptı. 
            Burdur Ortaokulu’yla, Burdur Lisesi’nde Türkçe öğretmeni olarak 
            çalıştı. İlk kitabı “Toprak İnsanları”nı 1945 yılında yayınladı. 
            Şiir ve araştırmalarının yanısıra, masallar ve oyunlar da yazdı.
            İbahim Zeki Burdurlu’nun “Burdur” 
            adlı şiiri, burayı ince desenli halıları, zeybeği, türküleri, 
            üzümleriyle anlatmaktadır. 1984 yılında İzmir’de vefat etti.
            16-Fakir Bayburt: 1929 yılında 
            Yeşilova’ya bağlı Akçaköy’de doğdu. 1948 yılında Gönen Köy 
            Enstitüsü’nü bitirdi. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde ve bir yıl  
            ABD Indiana Üniversitesi’nde okudu. Köy öğretmenliği başta olmak 
            üzere değişik görevlerde bulundu.
            Sanata şiirle başlayan Fakir 
            Bayburt, köy gerçeklerini işleyen romanlar, öyküler, makaleler, film 
            metinleri, romanlar, yazdı.Yılanların öcü, Tırpan, Irazcanın Dirliği 
            kitaplarından bazıları olarak sayılıyor. Değişik gazetelerde 
            yazıları da yayınlanan Fakir Baykurt, 12 Ekim 1999 tarihinde vefatla 
            aramızdan ayrıldı.
            17-Hüseyin Akbaş: 1927 yılında 
            Burdur’da doğdu. Gönen Köy Enstitüsü’nde okudu. Anılarını “Gerçek 
            Düşünce ve Eğitim” adlı kitapta topladı.
            18-Halit Asım Demirsoy: 1918 yılında 
            doğdu. 1941 yılında vefatla aramızdan ayrıldı. Ölüm temini işleyen 
            şiirlerini “Ölüm” adlı kitapta topladı.
            19-Azime (Karabulut) Korkmazgil: 
            1933 yılında Burdur Ağlasun’da doğdu. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü 
            Edebiyat Bölümünü bitirdi. Değişik eğitim kurumlarında son olarak da 
            Ankara Eğitim Enstitüsünde öğretmen ve yönetici olarak görev yaptı. 
            Öykü yazarı ve ozan  Hasan Hüseyin Kokmazgil’in eşi olan Azime 
            (Karabulut) Korkmazgil 1986 yılından bu yana Ağlasun’da yaşıyor.
            20-Özgül Özgüven: 1935 yılında 
            Burdur’da doğdu. Ankara Tıp Fakültesi’ni bitirdi. “Yağmur Tutan 
            Güzellik” adlı dördüncü şiir kitabını yayınladı.
            21-Muammer Susuzlu: 04 Temmuz 1935 
            tarihinde Burdur’da doğdu. Orta ve lise eğitimini Burdur Lisesi’nde 
            tamamladı. Değişik alanlarda çalıştı. “Yaşam” isimli şiir kitabıyla 
            “Gülşen” adlı bir sanat dergisi yayınladı.20.07.2009 tarihinde vefat 
            etti.  
            22-Prof. Dr.Ethem Ruhi Fığlalı: 
            08.12.1937 tarihinde Burdur’da doğdu. AÜ İlahiyat Fakültesi’nden 
            mezun oldu. Muğla Üniversitesi’nde rektörlük yapan Fığla’lı çeşitli 
            ansiklopedilere, ihtisas alanında 50 dolayında madde yazdı.  
            23-Mustafa Asoğlu: 1943 yılında 
            Yeşilova ilçesinin Kayadibi köyünde doğdu. Bursa Eğitim Enstitüsü 
            Edebiyat bölümünden mezun oldu. Van, Burdur ve Bingöl Sanat 
            Enstitülerinde öğretmenlik yaptı. İlk kitabı, “Et, Ekmek-Karanfil” 
            adıyla yayınlandı. “Ulusu” adlı kitabı milliyet yayınları arasında 
            günyüzü gördü.
            23-a) -İsa Kayacan: 20 Eylül 1943 
            tarihinde Burdur ili Tefenni ilçesi’ne bağlı Ece Köyü’nde doğdu. 
            Ortaokulu Tefenni’de, Liseyi Ankara’da, Lisans eğitimini de AÖF 
            Halkla İlişkiler bölümünde tamamladı.
            Gazetecilik yaptı. Değişik alanlarda 
            126 ayrı kitap, Ece adlı bir sanat dergisini 28 sayı yayınladı. 3 
            bin 450 ayrı gazete ve dergide 31.12.2008 tarihi itibariyle 40 bin 
            350 makalesi yayınlandı.
            Azerbaycan’dan iki fahri doktora, 
            bir fahri profesörlük payesi alan Kayacan, 11 ayrı bakanın basan 
            danışmanlığını yaptı. Doğum yeri Ece Köyünde, 8 bin dolayında kitap 
            ve derginin yer aldığı “İsa Kayacan Kütüphanesi”nin kuruluşunu 
            gerçekleştirdi.
            Özellikle, Burdur’a yönelik “Burdur 
            Hatırlamaları” ve “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları” adlı kitaplarıyla, 
            ilgili çevrelerin dikkatini çekti.
            İsa Kayacan 21 Mayıs 2009 tarihi 
            itibariyle buraya bir not koymak istiyor:
            -Mayıs 2004’te yayınladığım 20 
            bölümden oluşan 720 sayfalık “İşte Hayatım” adlı kitabımda 
            belirttiğim, resmi görevlerimin yanında, gazete, dergi ve kitaplarla 
            fazla uğraştığım için, çevreme, aileme fazla vakit ayıramadığımı bu 
            nedenle sıklıkla eleştirildiğimi, bir gün rahmetli eşimin, 
            Bakanlarla çalıştığım dönemlerden birinde sıklıkla geç geldiğim 
            günlerden birinde, evdeki çalışma masama; “Karın olarak, bazı 
            konuları görüşmek üzere, senden randevu istiyorum” kelimelerinin 
            bulunduğu not bıraktığını üzüntüyle ama bir gerçek olarak 
            hatırlarken;
            21 Mayıs 2009 tarihinde, ilköğretim 
            4 üncü sınıfa giden torunum Nazlı Aykut’un buz pateni çalışması 
            sonunda oradan çıkarken; “Dede, sen kitap yazmayı, gazetelerde 
            yazmayı bırak artık. Emekli oldun. Herkesin dedesinin o kadar vakti 
            var ki, onlar sevdikleriyle ilgileniyorlar..Sen, sevdiklerinle 
            ilgilenemiyorsun.Ben seni daha fazla görmek istiyorum.” deyişini, 
            ciddi bir ikaz olarak kabul ettim.Ama, neyi, nasıl yapabilecektim, 
            Nazlı’nın eleştiri ve ikazının temelindeki gerekçeleri, beklentileri 
            nasıl cevap verebilecektim!..
            23-b) Osman Oktay: 1951 yılında 
            Bucak ilçesinde doğdu. 1974 yılında AÜ DTCF’den mezun oldu. Milli 
            Eğitim Bakanlığı’yla TRT’nin değişik kademelerinde görev 
            yaptı.Değişik ödüller alan Osman Oktay, çocuk edebiyatıyla ilgili 
            yazı ve yayınlarıyla dikkat çekti.Pek çok senaryonun altına imza 
            koyan Oktay’ın Bilge Kağan, Manas Destanı, Göç Destanı adlı 
            kitapları başta olmak üzere pek çok kitabı yayınlandı.
            24-Arslan Özbey:1956 yılında 
            Tefenni’de doğdu. AÜ- Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. 
            Ankara Radyosunda, eğitim ve kültür programları hazırladı, metin 
            yazarlığı yanında, değişik ilçelerde Kaymakamlık görevinde bulundu.
            25-Abdullah Aşçı: 06 Haziran 1921 
            tarihinde Burdur’da doğdu. İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nden mezun 
            oldu. Hikaye, düz yazı ve şiirleriyle dikkat çeken Aşçı, 1960 
            yılında ilk kitabı “Bekar Adam”ı yayınladı. Abdullah Aşçı; “Yazar 
            oldum. Gün gelir satar da olurum.” görüşüyle dikkat çekti.
            26-Binnur Şener: 14 Aralık 1947 
            tarihinde Burdur’de doğdu. Annesinin istememesi üzerine ortaokuldan 
            ayrıldı. Koyu bir Fakir Baykurt hayranı olan Binnur Şener ilk 
            kitabını “Fakirin Kıyısında” adıyla yayınladı.
            27-Atila Özer: 1949 yılında 
            Burdur’da doğdu. Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisinin İnşaat 
            bölümünden mezun oldu. Anadolu Üniversitesi Uygulamalı Güzel 
            Sanatlar Yüksek Okulu’nda Yrd. Doç. ve Açıköğretim Fakültesi 
            Televizyonunda Grafik Bölümü Başkanlığı görevlerinde çalıştı. 1973 
            yılında karikatür çizmeye başladı.
            Yurtiçi ve yurtdışında pek çok sergi açtı. Yarışmalarda 
            birincilik, ikincilik, üçüncülük olanları başka olmak üzere değişik 
            ödüller aldı.  
            28- Mustafa Balbay: 08.08.1960 
            tarihinde Yelişova’nın Güney kasabasında doğdu. Ege Ü.İleşitim 
            Fakültesinden mezun oldu. Değişik gazetelerde yazarlık yaptı. 
            Cumhuriyet Gazetesinin Ankara Temsilcisi olarak çalıştı. “Ülkelere 
            değil savaşlara Düşmanım” adlı ilk kitabını yayınladı.  
            29- Dr. İrfan Akay: 1944 yılında 
            Gölhisar ilçesinin Armutlu köyünde doğdu. 1961 yılında İ.Ü.Tıp 
            Fakültesine girdi. Askeri Tıbbiye’ye başvurarak, öğrenimi askeri 
            Tıbbiye’li olarak yaptı. Değişik kuruluşlarda çalıştı. Burdur Devlet 
            Hastanesinde görev yaptı. Burdur Türk Ocağı Başkanlığı görevini 
            yürüttü. Değişik gazetelerde sosyo-kültürel ağırlıklı yazılarıyla 
            dikkat çekti.  
            30-Gülbahar Ünlü: 1963 yılında, 
            Tefenni ilçesinin Yuvalak köyünde doğdu. İktisat fakültesinden mezun 
            olduktan sonra değişik alanlarda çalıştı. Şiire olan aşkı yüzünden 
            sekreterlik, hizmetçilik, seyyar satıcılık yaptı. Uzun süre 
            İstanbul’da yaşayan Gülbahar Ünlü ilk kitabı olan “Tutkunun Gönüllü 
            Sürgünleri”ni 1996 yılında yayınladı.
            31-Sebahat Gümüş:14 Mart 1954 
            tarihinde Yeşilova ilçesinin Akçaköy’ünde doğdu. Liseyi öğretmen 
            okulunda, yüksekolulu AÖF’de tamamladı. Değişik okullarda 
            öğretmenlik yaptı. Merkezi Burdur’da bulunan Araştırmacı,Yazar ve 
            Şairler Derneğinin Başkanlığı görevini yürüten Sebahat Gümüş, ilk 
            şiir kitabı “Gizemli Duygular”ı yayınladı.
            32-Müzeyyen Düdük: 1929 yılında 
            İzmir’de doğdu. 12 yaşında şiir yazmaya başlayan Müzeyyen Düdük 2004 
            yılında “Gönüllerden Gönüllere” adlı ilk şiir kitabını yayınladı.
            33-Ahmet Ali Bilgen: 1946 yılının 
            son günlerinde Ağlasun ilçesinin Mamak köyünde doğdu. Muğla İlk 
            Öğretmen Okulu’nu, arkasından Ankara Gazi Orta Öğretmen ve Eğitim 
            Enstitüsü’nü bitirdi.
            Gümüşhane’den Uşak’a Ankara’dan 
            Burdur’a değişik yörelerdeki okullarda Türk Dili ve Edebiyatı 
            öğretmeni olarak 28 yıl çalıştıktan sonra emekli oldu. Ahmet Ali 
            Bilgen değişik gazetelerde köşe yazarlığı yaptı.
            34-Hanım Akçay: Burdur ilimizin 
            Kemer ilçesinde dünyaya geldi. “Erkek çocuğu bekleyen aileme 1 Nisan 
            şakası gibi, kız çocuğu olarak dünyaya gelmişim” diyen Hanım Akçay, 
            Burdur Gençlik ve Spor  İl Müdürlüğü’nde masa tenisi antrenörü 
            olarak çalıştı. Müzik öğretmenliği yapan Hanım Akçay’ın gazete ve 
            dergilerde şiirleri ve köy çıkışlı roman denemeleri yayınladı.
             
             
            HALK ŞAİRLERİ VE OZANLARI
            1-Vecai(Aşık Vecai): 1794 yılında 
            Burdur’da doğdu. Lirik ve halk şairi olarak tanındı.Yaşadığı dönemde 
            eserlerini bağlama eşliğinde seslendirdiği biliniyor.
            2-Haki: Hakkında fazla bilgi yoktur. 
            “İnsanoğlu” adlı koşmasının sonunda, kendini tanıtma imzasından, 
            “Haki hal olduğu andır-Haki yeksan olunca” sözünden bu mısraların 
            Haki’ye ait olduğu anlaşılıyor.
            3-Şemsi Baba: Burdur’un Konak 
            mahallesinden bir halk şairidir.Torunu Mustafa Şemsi de dedesi gibi 
            halk şairi olup saz ve ud çalmıştır.Şemsi Baba, saz çalan ve muamma 
            açan irticalen şiir söyleyen bir halk şairidir.
            4-Kemali Baba: Burdurlu olduğu 
            sanılmaktadır. Burdur’da yaşamış bir halk şairi olan Kemali Baba’nın 
            üstüne fazla bilgi yoktur.Burdur’da yaşamış evliyalar hakkında 
            bir”methiye”si bulunmaktadır.
            5-Hayri Sine(Aşık Enis): 1931 
            yılında Burdur’da doğdu. Uzun süre “Aşık Enis” mahlasını 
            kullandı.Değişik kuruluşlarda çalıştı, reji ve operatör 
            asistanlıklarında bulundu. Kendi matbaasında el pedalıyla “Gurbet 
            Öyle Acı ki” adlı kitabını yayınladı.
            6-Osman Akkoç: 1944 yılında Gölhisar 
            ilçesinde doğdu.Değişik kuruluşlarda çalıştı. Orman Genel Müdürlüğü 
            kuruluşlarında Orman Muhafaza Memuru olarak görev yaptı. Bilinmeyen 
            yöre türkülerinin hikaye ve sözlerini toparladı.Milli Eğitim 
            Müdürlüğü, Halk Eğitimi Müdürlüğü, Burdur İl Kültür ve Turizm 
            Müdürlüğünce şiirlerinin yer aldığı “Gölhisarlı Halk Şairi Osman 
            Akkoç” adlı şiir kitabı günyüzü gördü.
            7-Memiş Acar (Feryadi): 1945 yılında 
            Yeşilova, Armutlu köyünde doğdu.(Feryadi) mahlasını kullandı.Değişik 
            yerlerde polis olarak görev yaptı. “Yedikapılı” adlı ilk şiir 
            kitabını 2004 yılında yayınladı.
            8-Ali İrşi(Ozan İrşadi): 1951 
            yılında Burdur’da doğdu. Düzce Orman Tekniker Okulunu 1970 yılında 
            bitirdi.Ankara Meslek Yüksekokulundan mezuniyetiyle Yüksek Tekniker 
            olan Ali İrşi’nin yayınlanmış kitapları var.
            9-İbrahim Can(Aşık Sarı): 05 Ekim 
            1953 tarihinde Yeşilova ilçesinin Büyükyaka köyünde doğdu.13 yaşında 
            bağlama çalmaya başladı. Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünde çalışan 
            İbrahim Can, 1979 yılında I.İnsuyu Festivalinde seslendirdiği 
            ”Tezgahında Dokur Halı” türküsüyle tanındı.
            10-Aşık Ömer Erkan: 1957 yılında 
            Dirmil’de (Altınyayla’da) doğdu. Kadir Turan, Mahmut Kılınç,Aziz 
            Karakaya,Mehmet Yıldıran,Ali Tekin gibi ustalarla çalıştı.Bağlama, 
            Sipsi, zurna ve davul çalan Aşık Ömer Erkan’ın kendisine ait 
            türküleri bulunmaktadır.
             
            TÜRK HALK ve SANAT MÜZİĞİ ALANINDA
            1-Ahmet Yamacı:1926 yılında Tefenni 
            illçesinde doğdu.Gönen İlköğretmen okulunda okudu.1944 yılında 
            Ankara Radyosunda açılan imtihanda bağlama dalında birinci oldu. 
            1954 yılında İstanbul Radyosu Yurttan Sesler Korosu şefliğine 
            atandı. TRT’de Bilimsel Araştırma ve repertuar kurulu üyeliği 
            yaptı.Binden fazla türkü ve oyun havası derledi.
            Tefenni Teke Zortlatması’nı, Tefenni 
            yöresinin deyimiyle “Şelpeyi” radyoda ilk lanse eden Ahmet Yamacı 
            21.03.1987 tarihinde İstanbul’da vefat etti ve Zincirlikuyu 
            Mezarlığında toprağa verildi.
            2-Hamit Çine: 04 Nisan 1926 
            tarihinde Burdur’da doğdu.Lise tahsilini İstanbul Haydarpaşa 
            Lisesinde yatılı olarak tamamladı.14 yaşında bağlama çalmaya 
            başladı.Liseyi bitirdikten sonra Hukuk Fakültesinde bir yıl 
            okudu.Sonra, İzmir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Sanayi 
            İşletmeciliği bölümünden mezun oldu. Ege Üniversitesi Devlet Türk 
            Musikisi Konservatuarında öğretim görevlisi olarak çalıştı. Burdur 
            valiliği yayınları arasında günyüzü gören “Burdur’dan damlalar” adlı 
            kitabı, teke yöresi folklorunun ansiklopedisi niteliğindedir.
            3-Salih Urhan: 1926 yılında Yeşilova 
            ilçesinde doğdu.Babası Ali Urhan yöresinin en iyi bağlama 
            çalanlarından olduğu için, küçük yaşta bağlamayı tanıdı.1939-1945 
            yılları arasında Isparta Gönen Köy Enstitüsünde okudu.
            1969 yılında TRT’nin açmış olduğu yetişmiş sanatçı sınavına 
            kabak kemane ile katılan Salih Urhan başarılı bulundu ve yıllarca 
            TRT’de kabak kemanesiyle görev yaptı.2004 yılında yayınladığı 
            “Öyküleri ve Notalarıyla Gurbet Havaları” adlı kitabıyla dikkat 
            cakti.
            4-Sümer Ezgü: Annesi Burdurlu babası 
            Trabzonlu bir öğretmendir. Sümer Ezgü 1960 yılında dünyaya geldi. 
            Çocukluğu, Burdur ilimizin Bucak kasabasında geçti.
            Ortaokulu Bucak’ta liseyi Burdur’da okudu. Sümer Ezgü 1977 
            yılında başladığı 19 Mayıs Gençlik ve Spor Akademisinin Hentbol 
            bölümünden mezun oldu.Halk oyunları ve Türk Halk Müziği koro 
            çalışmalarında bulundu. TRT Ankara radyosunun açtığı ses sanatçısı 
            sınavını kazanarak göreve başladı. “Bağlamada tavır” dersleri aldı.
            
            
            1981 yılında TRT’ye profesyonel ses 
            sanatçısı olarak girdi. TRT başta olmak üzere değişik TV 
            kanallarında programlar hazırlayıp sundu. Ankara Ü. DTCF 
            Fakültesinde halk müziği dersleri verdi.
            5-Rahmi Uğur:1907 yılında Burdur’da 
            doğdu.Devletin değişik kademelerinde çalıştı. Müzik, folklor ve 
            tarih alanlarındaki araştırmalarıyla dikkat çekti. Burdur tarihini 
            yazdı. Burdur folkloru içinde yer alan halk kültürü ve oyun 
            havalarını, gelenek ve göreneklerini yansıtan önemlilerini , notaya 
            almak suretiyle derleyerek bir eserde topladı.
            6-Kemal Caner: 31.12.1951 tarihinde 
            Yeşilova’da doğdu.1976 yılında  Elektrik Mühendisi oldu.TRT’nin 
            açtığı TSM sınavını kazanarak Ankaralı oldu. Sonraki yıllarda 
            TRT’nin İstanbul Radyosunda çalışmaya başlayan Kemal Caner, pek çok 
            bestesiyle TRT repertuarının zenginleşmesini sağlayanlar arasında 
            yer aldı.
            7-Şahin Akay: 01.05.1960 tarihinde 
            Gölhisar’ın Hisarardı köyünde doğdu.Lise  eğitimini Gölhisar’da 
            tamamladı. 1981 yılında TRT’nin açtığı ses ve saz sanatçısı sınavına 
            sipsi dalında katıldı ve başarılı oldu.1987 yılında kaval dalında 
            gösterdiği başarısıyla TRT İzmir Radyosu sanatçıları arasında yer 
            aldı.
            8-Ferhat Erdem: 1963 yılında Gölhisar Çatak köyünde doğdu. 
            Liseyi Gölhisar’da bitirdi. Konya Kültür ve Turizm Müdürlüğünde 
            Folklor Araştırmacısı olarak çalıştı.TRT Ankara Radyosunda açılan 
            yetişmiş ses sanatçısı sınavlarındaki başarısından sonra, “Sipsi ve 
            kaval sanatçısı” olarak çalışmaya başladı.
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           20  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - MUHARREM DEMİRBAŞ YILIN DEĞİL “YILLARIN 
              BABASI” 
 
            
            - Yılda bir kez, Haziran ayının 
            haftalarından birinde, “Babalar Günü” kutlanıp geçiyor, 
            geçiştiriliyor.
 
            - Öyle babalar var ki, bir yıl değil, 
            “yılların babaları” olarak ilan edilmeliler, kabul edilmeliler.
 
            - Ankara’da bu örneklerimizin içinde 
            yer alan, başında yer alan, şair-yazar ve araştırmacı Muharrem 
            Demirbaş örnek olarak gösterilebilir.2009 yılı itibariyle 67 yaşının 
            içinde olan Demirbaş, Bağ-Kur emeklisi.Biri özürlü beş çocuk sahibi. 
            Dört yıldır bakmakta olduğu annesi kanser hastası. Eşini 8 ay önce 
            kaybetmiş.
 
            - Geride bakmakla yükümlü olduğu 98 yaşında bir annesi ve yirmili 
            yaşlarda özürlü bir kızı var.
 
            - Üstelik Muharrem Demirbaş beş yıldır 
            prostat kanseriyle mücadele ediyor. Bu konuda, “Ölüm Allah’ın emri. 
            Benim tek derdim; öldükten sonra annemin ve kızımın zor durumda 
            kalmaları.” diyor.
 
            - Muharrem Demirbaş, yıllardır 
            yaşadığı zor ve çetin hayatını, Allah’ın bir sınavı olarak görüyor, 
            böyle kabul ediyor.Asla yakınmıyor, dert yanmıyor. Aksine arkadaşı 
            olan merhum Haluk Nurbaki ‘nin dediği gibi; Allah’ın kendisine 
            cenneti kazanması için verdiği bir fırsat olarak değerlendiriyor.
 
            - Şiir kitapları bulunan Muharrem 
            Demirbaş, değişik dergi ve gazetelerdeki yazı ve şiirleriyle dikkat 
            çeken isim ve imzalarımız arasında yer alıyor. 2009 yılında, 
            memleketi Çankırı’nın dernekler konfederasyonu tarafından “yılın 
            örnek babası” seçilmesi dolayısıyla, gururlu ve burukluk içinde 
            görünen Muharrem Demirbaş, ödülünü alırken hem üzüntülü, hem 
            sevinçliydi.
 
            - Muharrem hocayla sohbete başladınız 
            mı, hayatın anlamını daha net ve açık görür hissedersiniz. O annesi 
            için, “Osmanlı çınarı” deyimini kullanıyor. Sağlık sorunları, 
            nedeniyle abdest almada zorlanan annesinin abdest suyunu döken 
            Muharrem Demirbaş, annesinin ayaklarını yıkarken, “Oğlan çocuğunun 
            kadına hizmet etmesi doğru değil evladım ama ne yapayım.” demesi 
            üzerine Muharrem hoca annesi üzülmesin diye;
 
            - -”Anne ben sana abdest aldırmakla 
            sevap kazanıyorum. Aslında sana değil, ben kendime hizmet etmiş 
            oluyorum. Senin hayır duanı alayım yeter. Ama benim için en büyük 
            mükafat senin hayır duandır. Sen, benim Allah’ın rızasını kazanmamı 
            istemez misin?” diye cevap veriyor.
 
            - Muharrem Demirbaş’ın 5 çocuğundan 
            biri olan küçük kızı menenjit hastalığı geçirmiş ve özürlü hale 
            gelmiş. İhtiyaçlarını kendisi karşılayamıyor. Tuvalet ve diğer 
            ihtuyaçlarını da babasının yardımıyla gideriyor. Aşırı gürültülü 
            ortamlardan rahatsızlık duyuyor ve mahallenin çocuklarını 
            kıskanıyor. Zeka yaşı 5 yaşındaki bir çocuğunkiyle aynı.
 
            - 
            Muharrem Demirbaş’ı sadece kutlamak yetmez. O’nu anlamak, O’nun 
            yanında yer almak gerekli. Bu yüzden, Muharrem Demirbaş’ın bir yıl 
            için değil, yıllar için “yılların babası” olduğunu ilan ediyorum 
            efendim. Tebrikler Muharrem hoca, tebrikler. Seni seviyoruz, sevgi 
            ve saygılarımızı sunuyoruz. Sen örnek ve sürekli alkışlanacak bir 
            babasın.
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          21  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
              
                  - RAMAZAN AYI
 
                -             Müslümanların en önemli aylarından bir tanesi 
                olan Ramazan Ayında Müslümanlar ibadetlerini daha bir hazla 
                yaparlar.
 
                - Allah C.C. Kur’an-ı Kerimde 
                Bakara Suresi: 183. Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip 
                geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. 
                Umulur ki korunursunuz. Diyerek bize Oruç7u hatırlatmakta ve 
                Bakara Suresi: 185. Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, 
                doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak 
                Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak 
                edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa 
                (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah 
                sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı 
                tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı 
                tazim etmeniz, şükretmeniz içindir. Diyerek bize emreder.
 
                - Peygamber Efendimiz Hazreti 
                Muhammed S.A.V. :“İnanarak ve karşılığını yalnız Allah'tan 
                umarak ramazan orucunu tutan kişinin geçmiş günahları 
                bağışlanır" buyurmuşlardır.  
 
                - Ramazan ve Oruç için birçok Ayı Müslümanlar için ibadetlerin 
                kabulündeki bereket için bu ayda yoğunlaşır. Kur’an-ı Kerim 
                okunur, ibadetler bütün olgunluğu ile devam eder ve iyilikler 
                ile yardımlar had sayfasına ulaşır.  
 
                -             Müslümanlar; iradelerini kullanmaya çalışarak 
                her türlü kötü işlerden sakınmaya çalışarak Ramazan Orucunun 
                sadece aç kalma ile tutulmadığını bilirler elleri ile, ayakları 
                ile, dili ile, kulakları ile, gözü ile de oruç tutarlar.  
 
                -             Mazeretleri ve hasta olanlar; oruçlarının 
                kefaretini bir veya birkaç fakire saka-ı fıtır kadar ya da daha 
                fazla bir miktar parayı verirler. Yolcular seferi oldukları için 
                isterlerse oruçlarını tutmazlar ve ilerideki bir zaman diliminde 
                tutarak borçlarını kaza ederler. Yolculuk artık eskisi kadar 
                meşakkatli bir olay olmadığı için oruç tutmaya mani değildir, 
                istenirse tutanların daha büyük sevaplar kazanacağı aşikârdır.
 
                - Ramazan Ayında, dünyanın sayısız 
                nimetleri içinde Allah’ın lütfüne mazhar olan insanın belli bir 
                süre zarfında bunlardan kendini uzak tutarak, bir bakıma nimetin 
                kadrini daha yakından bildiği, nimete ulaşamayan insanların 
                halini anladığı ve paylaşmayı öğrendiği oruç ayıdır.
 
                - Ramazan Ayının; baştan sona bir 
                feyiz, rahmet ve bereket zamanı olarak bildiğimiz bu günlerinde 
                Müslümanlar iradelerini kullanarak “oruç” tutarlar, yemek, 
                içmek, cinsi münasebetten, yalan söylemekten, kötü sözlerden 
                uygunsuz sayılan beylere bakmaktan sakınırlar.  
 
                - Ramazan Ayında sahurda oruç 
                tutmak için uykularını bölerler ve yemeklerini yerler. Camilerde 
                ve evlerde beş vakit namaz haricinde teravih namazı kılınır. Bu 
                ayın içerisinde bulunan “Kadir” gecesini ararlar. Bol bol Kur’an 
                okunur, Kuran’ı Kerim’i hatmederler yani baştan sonuna kadar her 
                gün bir cüz okurlar. Mallarının zekâtlarını pek çok Müslüman bu 
                ayda vererek bu ayın bereketinden faydalanmayı umarlar. Sadaka 
                verirler, imkânı olanlar evlerinde fakir fukaraya iftar vermeye 
                çalışırlar. Akşam ezanı ile de oruçlarını açarak Allah’a 
                hatmeder.  
 
                - Hepimize sağlıklı, sıhhatli bir 
                Ramazan Ayı geçirmemizi diler, nicelerine ermemizi Allah C.C. 
                den niyaz ederim.
 
                - Ramazanınız kutlu ve bereketli 
                olsun.  
 
               
                
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          22  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
              
                
                 - RAMAZAN
 
                
                -  
 
                
                 - Geldi kokusu uzaklardan o günlerin
 
                
                
                 - Mis gibi serin ve denizler gibi derin
 
                
                
                 - Sakinlik ve huzur içinde bu gecelerin
 
                
                
                 - Ramazan bekliyoruz ömrümüz olursa seni
 
                
                
                 -  
 
                
                
                 - Sessizlikler içerisinde huşu ile gecelerin
 
                
                
                 - İbadetlerin yapıldığı dopdolu camilerin
 
                
                
                 - Veren el ile alan el bilinmez kimin
 
                
                
                 - Ramazan bekliyoruz ömrümüz olursa seni
 
                
                
                 -  
 
                
                
                 - Bir başka duyuluyor niye ezan seslerin
 
                
                
                 - İnsanlar ve canlılar biliyorlar geleceğini senin
 
                
                
                 - İçinde bulunan bin aydan hayırlı Kadir gecenin
 
                
                
                 - Ramazan bekliyoruz ömrümüz olursa seni
 
                
                
                 -  
 
                
                
                 - Geldiğinde bilmeliyiz kıymeti ve ecrin
 
                
                
                 - İbadetler inanın O’na ama sevabı senin
 
                
                
                 - Bir verip bin almanın gününü iyi bilin
 
                
                
                 - Ramazan bekliyoruz ömrümüz olursa seni
 
                
                
                 -  
 
                
                
                 - Ne der bilmem ki sizlere yazan melek kimin
 
                
                
                 - Sevabı pek bol olur bu Ramazan günlerinin
 
                
                
                 - Kıymetlilerin kıymetini bu günde iyi bilin
 
                
                
                 - Ramazan bekliyoruz ömrümüz olursa seni
 
                
                
                 - 15 Ağustos 2009 11.50 ÇORUM
 
                
               
                 | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          23  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
                  YÜK MÜ SEMERİ TAŞIYOR BEN Mİ?
                 
                Birimiz taşıyoruz fakat kim?
                Semer sırtımda benim yüküm.
                Semerin üstünde bütün ömrüm,
                
                Bakıyorum semere imrenerek;
                Sırtımda sanki semer yok gibi
                Taşıyorum biliyorum ömrümce
                Hissettirmedin kimseye; gönlümce
                Acaba ben mi semeri taşırım;
                Yoksa semer mi bana yük;
                Hamallık etmek çok kolay
                Önemlisi sırta uyanını bulmak güç!
                Bazılarımız bilmeden taşır ömrünce
                Bazılarımız da hep taşırız;
                 
                Sırtında birilerini bilmeden!
                O birileri sanırsın sana büyük yük
                Bilemezsin ömrünce taşıdığın kimseyi
                Sızlamaz sırtın inan, acı doymazsın hiç
                Sen senin semerin kıymetini görünce!
                12 Ağustos 23,30 ÇORUM
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          24  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
              
                
                 - BEN BİLMEDİĞİMİ YAZAMAM!
 
                
                -  
 
                
                 - Bakın bana; beni bilmeyeni ben niye bileyim?
 
                
                
                 - Beni anmayanın yanına niçin gideyim?
 
                
                
                 - Ben beni bilirim benden ötesi; olmayan kişi
 
                
                
                 - Rabbimden ulûmuyum gelmeyene gideyim.
 
                
                
                 - Rabbim der ki bana bir adım gelene bir iki adım gelirim,
 
                
                
                 - O böyle söyleyince ben kimim ki O’nda ileri gideyim.
 
                
                
                 - Tanımaz beni selam vermez kişiyi tanıtan sensin
 
                
                
                 - Ben o kadar onursuz muyum ki onun işlerini yazayım,
 
                
                
                 - Sahibi olduğumuz sitenin yöneteni siz iseniz bilemem
 
                
                
                 - Bana benim yazarlarımın çalışmasını yazın yayayım
 
                
                
                 - Tanımadığımı siz bilirseniz ben ne edeyim?
 
                
                
                 - Ona bizzat yazın o okusun, okuyucum neylesin
 
                
                
                 - Birisini yazar isen yazarım olsun dileğim.
 
                
                
                 - Lütfen bilmediğim kişiyi bana yazın demeyin!
 
                
                
                 - 13 Ağustos 2009 18,00 ÇORUM
 
                
               
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          25  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
             
               BEN BİR ŞEY ALMADIM
            
                        Son günlerde gelen bazı tepkiler beni üzmüş 
            bulunmaktadır. En son gelen tepki ise bardağı taşıran bir dojaz da 
            ve düşündürücü mahiyette idi.
                        Yazanı ve bilgiyi sizinle paylaşmak isterdim fakat 
            bu etik bir hareket olmadığı gibi o kişinin de samimiyetinden dolayı 
            tarafıma güvenerek yazdıklarını deşifre etmiş olacağımı düşünerek 
            yazının tamamını değil, bazı başlıklarını sizinle paylaşmak 
            istiyorum.
             
            1-Seni bu dergilerden çıkarın nedir?
            2-Ne yapmayı amaçlamaktasın?
            3-Bu kişiler sana neden güvenerek yazı veriyorlar?
            4-Bu kişileri gelir ortağı yapmışsın onları karşı taraftan 
            nemalanıyorlar mı?
            5-Bu nemaların karşılığında mı bu resmi kurum, Resmi erkân ve 
            şahısların tanıtımını derginde yayınlamaktasın?
            6-Bu siteye bu maddi katkılarından dolayı senin hiç yazar 
            arkadaşlarına teşekkür ettiğini göremedim?
             
            “İşte bir kaya; nerene dayarsan 
            daya” Diye bir argo deyimi kullanma zorunda kaldığım için bütün bu 
            yazıyı okuyanlardan özür dilerim.
                        Kendimi savunma olarak görebileceğinizi cevaplamak 
            istiyorum:
            1-Dergiyi çıkartmamın amacı yazar arkadaşlara yazılarından 
            dolayı katkıda bulunarak onları tanıtmak için kurmuştum. 
            Yazılarından dolayı telif veremediğim için ticari tanıtım ve 
            yazılarına da bir miktar katkı payı almaları için  
            Bilgi vermiştim.
            2-Amacımı pek çok kereler açıklamalarım olması ve bu 
            açıklamalarımda faaliyetlerimi ve faaliyetleri sizlere ulaştırmak 
            çabasından ileri gitmediği ve amacımın 1994 yılında bu güne aynı 
            olduğunu söyleyebilirim.
            3-Karşılıklı güven bizim söz ve yazı ile bilgilendirmemiz ile 
            meydana gelmiş güzel bir olgudur.
            4-Bu güne kadar hiçbir arkadaşım böyle bir çalışma yapmamıştır. 
            Bizde böyle bir çalışmanın yapıldığını zannetmiyorum. burada 
            zaten katkı payı olarak sunulan katkılardan alacakları meblağ da 
            bilinmektedir.
            5- Hiçbir resmi kuruluştan, Resmi erkândan ve şahıslardan maddi 
            katkı almadım. Yazarlarımın yazılarını sansüre almadım. Yayınladım.
            6-Bu siteye bu siteye hiçbir yazarımız (Eşim Hariç) maddi 
            katkıda bulunmamıştır. Onlar yazı yazdılar. Yazıların da maddi 
            olmayıp manevi katkı olarak gözükmesi normal değil midir? Onlar da 
            makalelerinde, şiirlerinde herhangi bir dergi yazısında yani  da şu ana kadar 11 ay boyunca 
            (Benim beklentim yoktur) yazılarında dergiye teşekkür etmemişlerdir. 
            Arşivleri inceleyebilirsiniz!
                        Yazarlarımızın ve okuyucularımızı aydınlatma amacı 
            ile bu yazıyı yazmış bulunmaktayım.
                        Bilginize sunulur.
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           26  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
              YAZARLARIMIZIN DİKKATİNE FİRMA VE ŞAHIS 
              TANITIMLARI HAKKINDA
            Bu güne kadar isimleri geçen kuruluş 
            ve şahıslardan hiçbir maddi imkân görmedim.
            Görmedim diye de bu kişileri isimlerini ve firmalarını tanıtmaya 
            sitemde mecbur değilim.
            Sizin gönderdiğiniz yazıların pek çoğu kişileri tanıtma amaçlı 
            olup daha çok TANITIM amaçlı yazılardır.
            Bu yüzden Yayınevimiz bu kişilerden 
            maddi menfaat sağlamış görünümüne düşmektedir ki bu külliyetten 
            olmayan bir işlemdir.
            Şayet bu kişiler tanıtımlarını 
            yaptıracaklarsa dergi sitemizin Yazarlarımızın ortaklık statüsünde olduğu Ve bu ortaklık çerçevesinde Firma tanıtımları röportaj diğer tanıtımlar  için de 400 Lira  
            ücretler talep ediniz.
             
            SİZ KATKI PAYINIZI KENDİ ÖLÇÜTLERİNİZE GÖRE TAHSİL 
            EDEBİLİRSİNİZ. YAYINEVİMİZİN PAYINDAN YÜKSEK FİYATLA ALIM 
            YAPABİLİRSİNİZ. BİZİM VERDİĞİMİZ FİYATTAN YUKARIDAKİ KESİNTİYİ YAPIP 
            BİZE ÖDEME YAPABİLİRSİNİZ!
             
            Yazarlarımızın da dikkat etmesi gereken bir husus olup; Bu 
            tanıtımları yapmak isterlerse
            bu bölümünde bulunan şartları incelemelerini salık veririm.
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          27  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
            
             - VERİLMEZ
 
            
            -  
 
            
             - Görmek istiyorum göremiyorum!
 
            
            
             - Duymak istiyorum duyamıyorum!
 
            
            
             - Bilmem ki bu nasıl bir yer?
 
            
            
             - Kişiler, kaynaklar, bilgiler, gençler,
 
            
            
             - Her kes başka başka zevkler için koşuyor,
 
            
            
             - Kendini tanımak istiyor; tanıyamıyor,
 
            
            
             - Kendini bulmak istiyor bulamıyor,
 
            
            
             - Bilmek güzel değer; herkese verilmez
 
            
            
             - Kendinde kalsın kendin verilmez!
 
            
            
             - 28 Temmuz 2009 18.05
 
            
           
             | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           28  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
            
             - KIRMIZI VE YEŞİL NEFS
 
            
            -  
 
            
             - Yaratan senle yaratı beni,
 
            
            
             - Hem kırmızı, hem yeşil nefs!
 
            
            
             - Size binlerce surat verdi
 
            
            
             - İstekleriniz bitmesin diye,
 
            
            
             - Gönlümde sizi benimle eyledi.
 
            
            
             - Yem kırmızı hem yeşilsin gönlümde!
 
            
            
             - Kırmızı nefs öyle tatlı gözükürsün ki!
 
            
            
             - Çok hoş kıvrak cilvelerinle,
 
            
            
             - Saçarsın kahkahalar şence,
 
            
            
             - Dünyaları vaat edersin bonkörce,
 
            
            
             - Bilmezsem seni hoş göreceğim gelir.
 
            
            
             - Görmezsem sana kanacağım gelir.
 
            
            
             - Dediklerine uyacağım gelir.
 
            
            
             - Haramların hepsi sana hoş gelse de.
 
            
            
             - Beni kandıramazsın kırmızı nefisim!
 
            
            
             - Bin bir surat gibi gözüksen de;
 
            
            
             - Beni doyulmaz etmeye çalışırsın,
 
            
            
             - Beni kula kul etmeye girişirsin,
 
            
            
             - Yılan gibi kıvrılarak, akarsın
 
            
            
             - Sen sesten hızlı da koşarsın
 
            
            
             - Yinede bana yetişmezsin,
 
            
            
             - Fikrime sen hiç bulaşamazsın
 
            
            
             - Belki bana hiç ulaşamazsın nefsim!
 
            
            
             - Tedbirimi tam bilebilirsem eğer
 
            
            
             - Sen her bana zaman yenilirsin.
 
            
            
             - Ey yeşil nefs!
 
            
            
             - Bir tas çorba ile doyabileceğimi
 
            
            
             - Bir giysi ile örtünebileceğimi
 
            
            
             - Bende iyi sen bilirsin.
 
            
            
             - Sen ki yeşilsin gördüm,
 
            
            
             - Benim içimdesin bildim.
 
            
            
             - Sizi benle yaratana şükürler olsun!
 
            
            
             - 27 Haziran 2009 15,00
 
            
           
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          29  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
         
          | 
      
      
        
            
              
               - BAKIŞLARIN OK MU?
 
              
              -  
 
              
               - Baktıkça sularına Çomar Göledinin
 
              
              
               - Dalgaları adeta yarar gamzelerin
 
              
              
               - Suyun sesi karışır senin namelerine
 
              
              
               - Bakıyor musun, acaba gördüklerine?
 
              
              
               -  
 
              
              
               - Uzaklara bakan kısılmış gözler
 
              
              
               - Hangi şiirdeki mısraları özler
 
              
              
               - Kalem olsa yazar mı acaba?
 
              
              
               - Gözlere batmak isteyen kirpikler
 
              
              
               -  
 
              
              
               - Sesiz olunmasını isterken sesin
 
              
              
               - Gözünden dökülen incilerin
 
              
              
               - Değerini dünyaya değişmem
 
              
              
               - Yere düşen bu incilerini  
 
              
              
               - 27 Haziran 2009 18,40
 
              
             
        
          | 
      
      
        | 
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          30  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
            
             - MEVSİMLER
 
            
            
             -  
 
            
            
             - Bir mevsimdir dünya denilen yerde
 
            
            
             - Yaşanan ayların bir bir dizininde
 
            
            
             - Bir mevsimde iken bizler bekleriz
 
            
            
             - Değişecek diye hep başka hayalle
 
            
            
             -  
 
            
            
             - Aralık, Ocak, Şubat bir bir de
 
            
            
             - Kış mevsimi demişler soğuk yerde
 
            
            
             - Kıymetlidir geceleri, günleri bilmeyiz
             
 
            
            
             - Sıcakları özleriz hep bu mevsimde
 
            
            
             -  
 
            
            
             - Mart, Nisan, Mayıs sıra ile gelirde
 
            
            
             - Baharın umudu hep nedense içimizde
 
            
            
             - Yağan yağmur ve selleri sevmeyiz
 
            
            
             - Bitkiye, insana su gereklidir de
 
            
            
             -  
 
            
            
             - Haziran, Temmuz Ağustos gelince de
 
            
            
             - Sıcaklardan bunalırız hepimiz de
 
            
            
             - Serinlemek için su kenarı isteriz
 
            
            
             - Sıcakları da sevmeyiz biz nedense
 
            
            
             -  
 
            
            
             - Eylül, Ekim, Kasım uzaktan bize de
 
            
            
             - Son baharım hüznü çöker içimizde
 
            
            
             - Yine diğer ayların gelmesini isteriz
 
            
            
             - Ne isteriz bilmem mevsimlerden de.
 
            
            
             - 26/07/029 19.35 Çorum
 
            
           
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          31  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
              - “BÜYÜK FIRSAT” MESELESİ
 
            - Hani Cumhuriyet’in yeddi emini, 
            memurların baş amiri ve halkın emanetçisi Abdullah Gül, Mart ayında 
            İran'a giderken "Kürt sorununda iyi şeyler olacak” demiş, devamla da 
            “Kürt meselesi Türkiye'nin birinci sorunudur. Halledilmesi lazımdır” 
            açıklamasını yapmıştı.
 
            - Çek Cumhuriyetinde yapılan Prag 
            zirvesi dönüşünde de, "İster terör, ister Güney Doğu yahut Kürt 
            meselesi deyin. Bu, Türkiye'nin birinci sorunudur. İyi gelişmeler 
            olması lazım ve olabilir. Herkes işin farkında. Önce böyle bir 
            çalışma anlayışının olması lazımdı. Devletin içinde herkes 
            birbiriyle çok daha açık seçik konuşuyor. Herkes derken, asker, 
            sivil, istihbarat, hepsi için söylüyorum. Bu ortamda iyi şeyler 
            olur. O yüzden de iyi şeyler olacak diyorum. Bir fırsat var, bu 
            fırsatın kaçmaması lazım” dedi.
 
            - HÜKÜMETİ SARSAN “ŞOK”
             
 
            - Gül’ün ‘beklenmedik’ söz ve 
            açıklamaları hükümette şok etkisi yaparken, başta Rum-Yunan, Ermeni 
            ve Yahudi diasporaları ile Misyonerler camiasında bayram havası 
            yarattı.  
 
            - Tam bir vukuf, ehliyet-liyakat, 
            basiret ve beka ile “Cumhuriyetin Kanunlarını” adalet, fazilet ve 
            eşitlikle uygulamak, yetimin malını gözetip kul hakkını korumakla 
            memur-mükellef “bakan’ların başı, halk hizmetkârı ‘başbakan’ RTE, 
            açıklamayı önce “genel af” gibi algıladı.
 
            - Ancak meselenin (şimdilik) öyle 
            olmadığı anlaşılıp “Kürt açılımı” tepki alınca hemen “güneydoğu 
            meselesi” diye ağız değiştirildi. Sonra “demokrasi ve barış 
            atılımı”, “huzur ve kardeşlik projesi” ve “Toplumsal barış girişimi” 
            ne dönüştü. Sonunda örtülü bir AB söylemi ve dünya modası olan 
            “Demokratik açılım” da karar kılındı!
 
            - NEDİR; DEMOKRATİK AÇILIM?
 
            - ‘Ne men-em bir büyük fırsat’ konulu 
            makalemize göz atarsanız; ‘Yurttaşlıkta Birlik” başlığı altında 
            işlenen bir hukuk ve insanlık mucizesini görürsünüz. Zira 1926 -27 
            yıllarından beri TC yurttaşları eşitlenmiş, millet arasında hiçbir 
            ayrılık, azınlık ve ayrıcalık kalmamıştır. Şimdi sorulur: “Ne sorunu 
            kardeşim? Sorun varsa, ya her kesin sorunudur, ya da yoktur.”
 
            - Öyle ya; 40 yıldır alıştıra-alıştıra 
            gündeme taşınan; Ülkede konuşulan 36 ana dil ve 48 etnik kök’ün 
            varlığı, Anadolu’ya 1071’de gelindiği yalanı., 1071’den önce 
            Anadolu’da Türk olmadığı, sonra geleneyse haçlıların (haşâ) aşılama 
            yaptığı; Egedeyse (kalleş-kancık) Yunan palikaryasının tohum ektiği, 
            akabinde de Wilson prensiplerinden dem vurarak ‘bütün halklara 
            Flebisit (kendi kaderini tayin) hakkı tanıyan karar, metin ve 
            tasarılar hükümetlere dayatıldı.
 
            - Diğer taraftan, sözde “Kürt’lerin 
            Ermeni önderi” kundaktaki bebek dâhil 7’den 70’e 35 bini aşkın Kürt 
            kardeşin kalleş katili, eşkıya Artin Agopyan: “Federe devlet kabul 
            etmem, ayrı bir devlet de istemem” sözleri “yol haritaları” ve 
            devlette zaaftan istifade ‘sayın’ taltifleri ile “binlerce şehit, 
            aileleri ve necip Türk Milleti rencide edilerek” gündeme sokuldu.
 
            - OYSA!
 
            - Malum ve mezkür ihanet furyası elli 
            yıldır sürerken; “FIRSAT” Nabuko’nun “hortum döşeme” açılımından 
            “PKK’nın tasfiyesi” olarak çıktı. ABD’nin BOP işinin bitmesi üzerine 
            AB’nin “ucuz gaz hortumu” gündeme geldi. Hat borularının yegâne 
            tehdit, sabotaj ve şantaj unsuru PKK için “işimiz bitti, mazarratı 
            halledin” vizesi “büyük fırsattır” Diğer taraftan; Yıllardır Kürt 
            kamuflâjıyla rant sağlayan Ermeni-Rum-Yahudi diasporası, vaktiyle 
            Ağar’a ihale ettikleri olağanüstü kârlı “düz ova” siyasetini hayata 
            geçirme peşine düştüler. Sonuçta: “Demokratik açılım” içi boş ve 
            muğlâk bir kavram; Ortada kimlik sorunu falan yok. Zaten Doğu ve 
            Güneydoğu Ana-vatan bölgesi ve öz Türkmen yöresi. Öyleyse!
 
            - SÖZ KONUSU OLAN VATAN'DIR; GERİSİ 
            TEFERRUAT!
 
            - Ülkemiz elli yıldır siyasi vesayet, 
            dâhili-harici kuşatma ve abluka altındadır. Şimdilik bunu kırmanın 
            tek ve son hukuki ve demokratik yolu sandık olup; Son çare: ‘ya 
            AKP’ye karşı tek parti olarak birleşmek’ veya seçimde hiçbir 
            parti’ye oy vermemek şartıyla 27 Mayıs cunta, dikta, sulta ve 
            statüko partilerini sandığa gömerek Cumhuriyet’i kurtarmaktır.
 
            -  
 
            - WEB: http://www.mustafanevruzsinaci.blogspot.com
 
            - mail: gercek.demokrat@hotmail.com
             
 
            - NOT: Bu makale 5846 sayılı telif yasası kapsamı dışında olup; 
            Aynen veya kaynak gösterilerek yayınlanabilir.  
 
           
            
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           32  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
            
                - NE ME'NEM “BİR BÜYÜK FIRSAT”
 
              - Mesele aslında, “Şark Meselesi” ve 
              “Batının müstakbel hayat alanı” konusudur.
 
              - Yakın geçmişi, ta İngiliz 
              Muhipleri, Kürt Teali Cemiyeti, Ermeni-Yunan Rum çeteleri, Batı 
              (Avrupa) ve ABD Mason mahfilleri ile misyoner terör örgütlerine 
              kadar dayanır.
 
              - Süreçte; Mustafa Suphi olayı, 21 
              Temmuz 1923’de Lord CURZON’un hazırlayıp İsmet İnönü’nün ‘çok 
              gizli kaydıyla’ imzaladığı (1) Lozan belgesi, 150’likler, 
              kadrocular, 10 Kasım 1938 -9.05 karşıdevrimi, aydınlıkçılar, 27 
              Mayıs gasp’ı, Ermeni, Elen-Rum diasporası, doğu kültür ocakları, 
              dev-genç, asala, pkk, tip, tkp, mnp, msp, 1974 affı, 12 Mart, 12 
              Eylül ve 28 Şubat sendromları (Sendrom: Birbirleriyle ilişkisiz 
              gibi göründükleri halde, bir arada tek bir hastalık olarak 
              birleşen şikâyet ve bulgular bütünü) yer alır.
 
              - Süreçteki ilk teşebbüs “İsmet 
              paşa” damgasını taşır.
 
              - Olay şu; Bir gün İnönü geç vakit 
              Atatürk’e giderek: “Paşam şu azınlık meselesini bir Meclise 
              getirsek.” diyince Atatürk: “Bu gün git, akşam oldu, yarın gel 
              konuşalım” der, İnönü gittikten hemen sonra köşk’ün bekçi ve 
              bahçıvanlarını çağırarak: “Lâle hariç, şu ön bahçede bulunan bütün 
              çiçekleri sökün atın” diye emir verir.
 
              - Ertesi gün İsmet İnönü geldiğinde 
              bahçenin halini görür, çok şaşırır. Sebebini sorar ve Atatürk’ten 
              şu cevabı alır: “İsmet! Türkiye Cumhuriyeti Türk Milleti 
              tarafından kurulmuştur. Cumhuriyette azınlık yok. Ne mutlu Türk’üm 
              diyen herkes Türk’tür ve eşit haklara sahiptir. Azınlık ve ayrılık 
              iddia edenler böylece sökülüp atıla. Sakın Meclise böyle bir 
              tefrika sokma!”  
 
              - YURTTAŞLIKTA BİRLİK
 
              - Gaflet, dalâlet ve hıyanet ehli 
              bilmiyor ya da unutmuş da olabilirler.
 
              - TC azınlıkları Lozan’da 
              kendilerine tanınan ayrıcalıklarından vazgeçip eşit yurttaşlar 
              olmayı 1925’de istemiş; 1926’da yurttaş olmak için azınlık 
              haklarından feragat dilekçeleri vermiş ve Milletler Cemiyetinin 
              onayı ile TC’de azınlık kavramı ilgi edilerek bütün gayri/ 
              Müslimler, Müslümanlarla eşit hak ve hukuka sahip yurttaş 
              statüsüne yükseltilmişlerdir. (2)
 
              - Bu olayın dünyada başkaca bir eşi, benzeri, örnek veya emsali 
              yoktur.  
 
              - “MUSA DAĞI’NDA 40 GÜN” ADLI ROMAN
 
              - 1933’te bir Musevi’nin yazdığı 
              kitapta Türkler Ermeni soykırımı yapmakla suçlanınca, tüm Musevi, 
              Ermeni ve Rum yurttaşlarımız ayağa kalkarak, romancıya lanetler 
              okumuşlardır.  Ermeni yurttaşlarımız ise "bu roman yalan söylüyor, 
              Türk kardeşlerimiz bize asla soykırım yapmadı. Bu roman bizim 
              aramızı bozmak istiyor," diye haykırmışlar. Dahası, Ermeni ve 
              Rum-Yunan kökenli Türk yurttaşlarımız kilisede toplanıp bütün 
              dünya basınını da çağırarak, onların gözleri önünde bu romanı ve 
              yazarının portresini ateşe vermişlerdir; yani Türkiye’nin asla bir 
              azınlık sorunu olmamıştır, olası teşebbüslerin bütünü mutlak 
              surette dış kaynaklı olur; Milli tarihte buna “bedhah”ların 
              kalkışması denilir.
 
              - YILLAR SONRA!
 
              - Mesele şu ki, Türkiye’nin 60-70’li 
              yıllara kadar her hangi bir azınlık, Kürt, Ermeni, terör-tedhiş ve 
              soykırım meselesi olmadı. Zaten fiilen ve hukuken de bu mümkün 
              değildi. Her şey, bir çökertme ve kırılma darbesi olan 27 Mayıs 
              vuruşu ile başladı. Burada fazla ayrıntıya girmek gereksiz zira 
              zerre kadar “gerçek tarih” bilgisine sahip herkes konuyu çok iyi 
              bilir.
 
              - SÖZ KONUSU OLAN VATAN'DIR; GERİSİ 
              TEFERRUAT !
 
              - Ülkemiz elli yıldır siyasi 
              vesayet, dâhili-harici kuşatma ve abluka altındadır.
 
              - Şimdilik bunu kırmanın tek ve son 
              hukuki ve demokratik yolu sandık olup; Son çare: ‘ya AKP’ye karşı 
              tek parti olarak birleşmek’ veya seçimde hiçbir parti’ye oy 
              vermemek şartıyla 27 Mayıs cunta, dikta, sulta ve statüko 
              partilerini sandığa gömerek Cumhuriyet’i kurtarmaktır.
 
              - 1, DİKEN, Hükümet Sistemleri, H. 
              H. Memiş, s:341
 
              - 2, Bütün bilgiler, dilekçeler ve 
              Cemiyet-i Akvam kararları Adalet Bakanlığı arşivindedir.  
 
             
            -  
 
            - WEB: http://www.mustafanevruzsinaci.blogspot.com
 
            - mail: gercek.demokrat@hotmail.com
             
 
            - NOT: Bu makale 5846 sayılı telif yasası kapsamı dışında olup; 
            Aynen veya kaynak gösterilerek yayınlanabilir.  
 
           
            
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          33  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
              DÖNÜŞTÜRMENİN ÖZNESİ “AÇILIM” 
              
                        Adalet ahlâkının kurumlaştığı hukuk devletleri, 
            Cumhuriyetin kuruluş felsefesi, Türk inkılâbı ve Atatürk 
            ilkeleri’nde “mutlak dürüstlük, namuskârlık ve şeffaflık” 
            hükümettir.  
            Hatta 1950-60 dönemlerinde bundan 
            daha da fazlası olur. Öyle ki; ülkede gündem belirleyen unsurlar, 
            sıradan vatandaşlar, parti üyeleri ve delegelerdir. Devlet tıpkı 
            Atatürk’ün yaptığı gibi halkla birlikte idare olunur.   
                        Düzenli aidat ödeyen, ilkeli, onurlu ve sorumlu 
            parti üyeleri baskıya maruz kalmadan “özgür iradeleriyle” delege 
            seçerler; ülke, halk ve parti sorunlarını alenen dile getirir, 
            gidişatı sorgular, (iktidar iseler) başbakan, bakan ve memurları 
            eleştirir, tavan-taban arasında köprü görevi görürlerdi. Lâkin 
            delege olmak zor işti. Siyasette kıdem, ehliyet, bilgi, birikim, 
            cesaret, yüksek ahlâk, lekesiz sicil, beka ve basiret (ileri görüş) 
            gerektirirdi.  
                        “O” zamanlar, parti sahipleri, din tüccarları, 
            Misyon tacirleri, siyaset şirketleri, ülkeyi (babalar gibi) 
            pazarlayan (organize suç örgütü) kirli, karanlık sultalar, dikta ve 
            cuntalar yoktu.  
                        SONRA “DEMOKRASİYE” TUZAK
            1946 ‘açık oy, gizli sayım’ utancı, rezalet ve halk düşmanlığı 
            ile demokrasi ve hukuk cinayetinden sanık halk partisi zihniyeti 
            1950, 54 ve 58’de uğradığı hukuk darbeleri ve sandık vurgunları 
            sonucu milletçe sandığa gömüldü. On yıl süren kin ve kurgu uykusu 
            için inlerine çekilerek 27 Mayıs 1960’a kadar köstebeklik ettiler. 
            Nihayet, insan hakları, demokrasi, adalet ve hukuka karşı beslenen 
            derin nefret, kin; İktidar hırsı, ihtiras ve tahammülsüzlük, 
            tefrika, haset ve kıskançlık o menfur kalkışmayı ‘ihanet, isyan ve 
            başkaldırıyı’ tetikledi.  
            DIŞGÜDÜMLÜ ATILIM VE AÇILIM  
            Bu zalim başkaldırı, dış güdümlü, 
            kirli-karanlık, hain tuzak; Türk adalet ve hukukunun ebedi utancı, 
            ihanete meşruiyet fetvası verilen ve ”buraya tıkan irade böyle 
            istiyor” denilen  yassı ada engizisyon mahkemeleri .. Kin, kan, 
            intikam, dayatma senaryolar, idam ve katliam.  
            11 Kasım 1938, saat 9’u 5 geçe 
            ‘karşıdevrim’ kansız gerçekleşti..  
            27 Mayıs kin, kıyım, kırılma ve bir 
            çökertmedir. Atatürk anayasası ilga, “Milli devlet” ilkesine son!.. 
            İsmet, gizli Lozan taahhütleri gereği 1944’de başladığı milli devlet 
            ve yükselen değerleri yok etme projesin kaldığı yerden (1950) alıp, 
            tekrar uygulamaya koydu.  
                        Süreçte partiler yozlaştırıldı. Demokrasi, adalet ve 
            hukuk karşıtı kurumlar oluşturuldu. İlkeler ve yükselen değerler 
            çürütüldü. Koza-kriptolara politik-ACI ve asker olma yolu açıldı. 12 
            Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve sairi ile cunta-sulta ve dikta’lar 
            birlikte pekiştiler. Tıpkı, ‘Türk demek: Türkçe düşünmek, Türkçe 
            konuşmak ve Türkçe yaşamaktır, ne mutlu Türküm diyene’ vecizesinin 
            öznesi ilga edilerek sadece; (domuzdan dönme ve devşirme güruhunun 
            tahammül edemediği)  “Ne mutlu Türk’üm diyene” bölümü kalabilmiş,  
            orijinali “Egemenlik kayıtsız ve şartsız Türk Milletinindir” 
            sözünden de “Türk” kelimesi kaldırılarak hükümsüz kılınmıştır..
                        NEREDEN, NEREYE
                        27 Mayıs’tan buyana bütünüyle yapay, sahte ve sanal 
            olarak tek merkezden sağ-sol, alevi-Sünni, milliyetçi-sosyalist 
            (enternasyonal) dinli-dinsiz gibi ‘parçala, böl, yönet’ yol ve 
            yöntemleri amansız bir düşmanlıkla kurgulandı ve uygulandı. Sonuçta 
            bu art niyet ve kasıt’a dayalı bozulum, psikolojik-sosyokültürel ve 
            biyolojik savaş, dezenformasyon, husumet ve Türk-Türkiye düşmanlığı 
            (anarşi, terör, tedhiş, trafik, deprem, afet, kriz, bunalım, buhran) 
            gibi nedenlerle elli yılda 500 bine yakın insanımız telef edildi.
            
            
                        Yerli sulta, cunta ve dış müttefikleri’nce (Bak: 
            Ergenekon idd.) oluşturulan cinayet şebekeleri ve terör-tedhiş 
            örgütleri ile mücadele, devlette yaklaşık “1 trilyon” dolara 
            patladı. Medya-mafya-siyaset üçgeninde “Rüşvet-yolsuzluk, 
            dolandırıcılık, kaçakçılık, gasp çeteleri” devlet ve halktan 
            yaklaşık “2 trilyon dolar” hortumladı. Böylece, ihanet açılımlarının 
            devlete maliyeti yaklaşık 3 trilyon doları buldu. (Bak: Hayali 
            İhracat, Susurluk vb. dosyaları)    
             
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          34  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
              VESAYETİ İLGA VE DİP DALGA
            Bu güne kadar hiçbir düzen partisi 
            ve sulta hükümeti “27 Mayıs’ın” üstüne gitmedi.
                        Her gelen öncekini akladı. Lâğımlar beyaz sayfalarla 
            örtüldü. Hortumcular ihya edildi.
                        Cinayetler ‘faili meçhul’, gasp-batak ve hotumlar 
            “kamu zararı” hanesine yazıldı.  
            Ta ki, Ergenekon’a kadar meclis ve 
            yüce divan müthiş bir aklayıcı-paklayıcı oldu.        
             
                        YASSIADA –ERGENEKON !...
             
                        27 Mayıs cuntası “Yassı-ada duruşmalarını devlet 
            radyosundan canlı olarak ve naklen yayınlandığı halde; mevcut 
            ‘demokratik’ RTE sultası “NEDEN” Ergenekon duruşmalarını canlı, 
            naklen ve kesintisiz olarak yayınlamıyor?  
                        O zamanlar hukuk yoktu. Şimdi hukukun tastamam, 
            üstüne üstlük tarafsız ve bağımsız olduğu yazılıp söyleniyor. Peki, 
            bu adalet ve hukuk nerede, naklen yayın niye yok ve Anayasa 
            hükümlerine rağmen; Her veçhesi suçtan müteşekkil bu “AÇILIM” da 
            neyin nesi?       SENARYO GEREĞİ !...       
             
            Kurgulanmış senaryo gereği milletin 
            hali, kimyası ve iradesi; esnek, muğlâk ve kurnaz tuzaklarla 
            donatılmış yasalarla itile-kakıla, ötelene-dışlana buralara geldi. 
            Şimdi artık hiçbir şey halka sorulmuyor. Millet seçmiyor, 
            seçilmiyor. Düzen’lenmiş yasalara uygun olarak sulta ve cuntanın 
            önüne koyduğu listeleri oyluyor, oylamazsa cezalandırılmakla 
            korkutuluyor.  
            Zaten, sosyolojik olarak millet 
            büyük bir travma geçirmekte.  
            Her hususta insanları ürküten ağır 
            bir korku, baskı ve tedirginlik hâkim vaziyette. .             
             
            Kurumlar birbirinden, alt makam üst 
            makamdan, memur amirden, amir memurdan,  vekil parti sahibinden, 
            koca karı-karı kocasından, çocuk babasından, hâsılı herkes bir 
            korku, panik ve stres içinde. İntiharlar korkutuyor, günde 15 kişi 
            trafik kazalarına kurban gidiyor, suç türü ve oranları süratle 
            artıyor. Zaten gergin olan toplum, bir de yeni açılımlarla 
            geriliyor.       
            VAHŞİ BATI SENDROMU
            12 + 50 = 60 yılı mücavir erozyon, 
            yozlaşma, sindirme, çürütme ve Türk Milleti ile ulu önder Mustafa 
            Kemal ATATÜRK’ün şiddetle karşı çıktığı, illet ve nefret ettiği, 
            menfur düşman, ezel-ebet hain, tefessüh etmiş “batı”ya, bataklığa 
            yönelme sürecinin Lozan’dan beri “Türk ve İslâm düşmanlarınca” 
            planlanan beklenir sonucu bu.  
            Şimdi, menfur AB ve ABD (Ermeni 
            yalanlarından ötürü) Atatürk’ü katil ilân etmeye hazırlanıyor. 
            Zaten, Ümraniye soruşturmasında kanıtlanan; Anarşi, terör-tedhiş, 
            hırsızlık-yolsuzluk, yalan-talan, uyuşturucu ve insan ticareti, 
            vergi dâhil her türlü kaçakçılık, alçaklık, ayırma-kayırma, sağ-sol, 
            alevi-Sünni gibi bilumum kötülük-bölücülük hep bu güruhun toplum 
            mühendisleri, Mason ve Siyonist mahfillerce hazırlanıp bilinçle 
            uygulanan senaryolarıdır.  
                        Üstelik diz boyu yalan, iftira ve tefrikaya bulanmış 
            kara, kirli alçak bir süreçle!... .
                        ATATÜRK VE BATI
                        AB köpekleri her söze ‘Büyük Atatürk’ün hedef 
            gösterdiği muasır medeniyete ulaşma, aşma ve batılılaşma yolunda..” 
            diye başlarlar. Bu külli yalan, uydurma ve iftiradır. Çünkü M. Kemal 
            ATATÜRK, “insanlık düşmanı, kalleş, hırsız ve emperyalist” Batı’dan 
            nefret eder. İşte O’nun s özde ‘Atatürkçü-Kemalist’ AB'cilere tekzip 
            ve tokat gibi cevabı;
            “Efendiler! Avrupa’nın bütün 
            ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Osmanlı tam 
            tersine gerilemiş, düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. İşte o 
            dönemde; vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, 
            bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri 
            Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi 
            istiklâl vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin 
            planlarıyla yükselebilsin? Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir! 
            M. K. Atatürk  (TBMM, 6 Mart 1922)
            NETİCEDE: Ülkemiz 27 Mayıs’tan bu 
            yana vesayet, siyasi-fiili kuşatma ve abluka altındadır. Şimdilik 
            bunu kırmanın tek ve son hukuki ve demokratik yolu sandıktır!...
            
            
            Son çare: “ya AKP’ye karşı 'TEK 
            PARTİ' olarak birleşmek” veya seçimde hiçbir parti’ ye oy vermemek 
            şartıyla” bütün partileri sandığa gömerek Cumhuriyet’i kurtarmaktır.
             
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          35  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
              - 2300 YILLIK ORDU, 50 YILLIK GELENEK
 
            - Gül’ün Köşk’e çıkmasının ardından 
            Genelkurmay, türbandan nasıl uzak durulacağına ilişkin yeni protokol 
            kuralları belirlemiş. (Taraf, 31 07.2009, M.Baransu)  
 
            - “Ordu’nun başörtüsü’nden kaçış 
            plânı” başlıklı haberin ayrıntıları kısaca şöyle:  
 
            - “Tüm birliklere gönderilen prokotol 
            kuralında, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrunnisa Gül ima 
            edilerek, türbanlıların askerî hastane ve tesislere alınmaması 
            isteniyor ve türbanlı eşlerin ve DTP’lilerin davet edileceği 
            belirtilerek, 29 Ekim, 23 Nisan ve 19 Mayıs resepsiyonlarına 
            gidilmemesi de emrediliyor…
 
            - Ayrıca, herhangi bir askerî hastane 
            veya Rehabilitasyon merkezine gaziler ile diğer hasta yakınlarının 
            ziyaret talebinde bulunmaları halinde: ‘Çağdaş kıyafetli 
            olmayanların girişine izin verilmemesi, türbanlılara yasağın 
            hatırlatılması, kabulün çok zorunlu olduğu durumlarda en alt 
            seviyedeki protokol görevlisi ile refakat edilmesi’
 
            - 29 Ekim Cumhuriyet Resepsiyonlarına 
            İl’lerde Garnizon Komutanı dışında hiçbir seviyede katılınmaması, 
            garnizon komutanının eşsiz olarak kısa bir süre için katılıp 
            ayrılması öngörülüyor ve bu hareket tarzının uygun gerekçelerle 
            halka izah edilmesi isteniyor.
 
            - Ankara’da sadece Genelkurmay 
            Başkanı, kuvvet komutanları ve orgenerallerin eşli olarak çok kısa 
            bir süre için katılmaları ve tebriği müteakip ayrılmaları.” veya: 
            “Cumhuriyet’e sahip çıkıldığının göstergesi olarak, davetli bütün 
            askerî personelin eşli olarak geniş katılımın sağlanması ve bu 
            personelin kısa süre sonra topluca ayrılması.”  Yukarıdakilerin 
            hepsinde muhtemel el sıkma sıkıntısına karşı “Hiçbir seviyede 
            katılımın olmamasıdır” (K. teklifi)  
 
            - “Eşsiz davetler” başlıklı bölümde, 
            akşam resepsiyonu veya gündüz Kokteyli’nde, DTP’lileri de göz önüne 
            alarak, Sadece Garnizon Komutanı seviyesinde katılım, Komutan’ın 
            tebriklerini sunup kısa sürede ayrılması. Önerilen: Eşsiz, sınırlı 
            ve kısa süre katılıp ayrılma.”
 
            -             TBMM’deki resepsiyona gidilmemesi.
             
 
            - TSK sorumluluğundaki törenler: “Eşi 
            türbanlılara eşsiz davetiye gönderilecek;.Buna rağmen eşli 
            gelenlerin eşleri kesinlikle içeri alınmayacaktır. Sadece yemin 
            törenlerinde başı kapalı ailelerin, başörtülerini çene altından 
            bağlamaları şartıyla katılmalarına izin verilecek; Diğer törenlerde 
            başörtüsüne/türbana hiçbir şekilde izin verilmeyecektir..”
 
            - KÖŞK’TE KRİZ
             
 
            - Hatırlanacağı üzere Gül’ün 
            seçilmesinden sonraki ilk 29 Ekim resepsiyonuna askerin katılmaması 
            nedeniyle kriz yaşanmış, Gül de iki ayrı Cumhuriyet resepsiyonu 
            düzenleyerek bir çıkış yolu bulmuştu. İlkine TBMM Başkanı, Başbakan, 
            Genelkurmay Başkanı, yüksek yargı mensupları, siyasi parti 
            liderleri, milletvekilleri, üst düzey bürokratlar “eşsiz” olarak 
            davet edilmiş, 30 Ekim’de verilen ikinci resepsiyona ise, işadamı, 
            sanatçı, gazeteci, STK örgüt temsilcileri davet edilmiş ve 
            davetiyeler “eşli” olarak gönderilmişti.
 
            - 2300 YILLIK ORDU, 50 YILLIK GELENEK
 
            - Konunun yayın tarzı ve sunuşu tam 
            bir provokasyon! Haber başlığında “başörtüsü” kelimesi yer alırken, 
            içerikte “türban” kullanılmakta. Metin içi anlatımlarda çifte 
            standart ve tahrik cabası gözleniyor. Lâkin haberde bahse konu 
            protokol içler acısı. Kadim Türk Ordusu ve Cumhuriyet’i kuran 
            Peygamber Ocağı yönünden utanç verici.. .
 
            - Ne demek, Türk Anneleri, başları 
            kapalı olursa ‘hastane ve rehabilitasyon merkezleri dahil’ askeri 
            tesislere alınmayacak!.. Haydi, türban denilen melânet dönme ve 
            devşirmelerce icat olundu. Ama sonuçta oda bir tesettür.. Üstelik 
            saf-cahil, gafil Ana-bacılar din ve misyon ticareti uğruna 
            kandırılarak türbana sokuldular. Asker bunu bilmiyor mu ki, oyuna 
            geliyor?     
 
            - Dahası “bin türlü” tedbir öngörülen 
            resmi resepsiyonlar da neyin nesi?  
 
            - Tefessüh etmiş, emperyalizmin 
            kalesi, sahte İncil ve İsa ticaretinin kirli tapınağı Batı 
            geleneğinin İslâm ikliminde işi ne? Kahir ekseriyeti aç, açık, fakir 
            ve yoksul Türk halkının vergisiyle nasıl şarap ikram olunur? Bu, tam 
            bir irtica, aymazlık, rezillik gericilik ve yobazlık değil midir? 
            Sanki 2300 yıllık ordu ilga da, 49 yıllık kirli gelenek pek 
            muteber!... Çok ayıp!..       
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          36  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
              - HÂL VE GİDİŞ; İLİM VE AMEL!..
 
            - Önce şunu belirtmek ve altını özenle 
            çizmek gerekir ki:
 
            - İnsan bizatihi devlettir. Devlet 
            insan için vardır.  
 
            - Devlet’in; dönemsel (çağdaş) medeni 
            ve modern ihtiyaçlar doğrultusunda var edilen kurumlarının oluş 
            nedeni: Namuslu, dürüst, akılcı, makul, mantıklı bir düzlemde (ilke, 
            onur ve sorumlulukla) hizmet üretmektir.  
 
            - Üretim: Bilimin ve bilincin sabit 
            normları (ilmi disiplinler) çerçevesinde zorunlu kamu ihtiyacı, yani 
            iç, varsa dış talebi karşılayacak biçimde ‘sürdürülebilir’ iktisadi, 
            ilmi, sosyal, kültürel, sağlık, eğitim ve temel ihtiyaçlar düzeyinde 
            imalat, inşaat ve tedarik faaliyetleri…    
 
            - Hizmet: Her vatandaşın doğuştan 
            kazandığı hak ve hukuki iktisap gereği İnsanca hayat sürme, adalet 
            ve kanun kavramlarına mümasil/uygun barınma, beslenme, öğrenme, 
            İnanma ve İnandığı gibi yaşama konusunda “eşit hak ve eşit şansa” 
            sahip kılınmasıdır.
 
            - Halk, devlet cihazını bu hak’ların 
            teminatı olmak üzere kurmuştur.
 
            - En azından bizim “müspet ve gerçek 
            bilim” olarak nitelememiz gereken, İslâm’ın ilk peygamberi Hazreti 
            âdem Atamız ile din’in tek evrensel Peygamberi Hazreti Muhammet 
            Mustafa (sav) arasını kapsayan ve günümüze kadar uzayan süreç için 
            bu ‘realite’ böyledir.  
 
            - İslâm’ın evrensel (son) 
            peygamberinden 1000 yıl sonra ancak, Kur’an da apaçık beyan edilen 
            ilmi hakikatleri çözmeye-anlamaya ve kavramaya; akabinde de âlimleri 
            ateşe atmaya ve İslâm’ı tahrife koyulan ikiyüzlü, (atamız Osmanlı 
            tarafından medeniyet öğretilen) hayvan altı, primitif vahşi batının 
            bilim diye ortaya attığı saçmalıklara göre değil!... Sonuçta:  
 
            - “İlim, ilmek ilmektir. İlim kendin 
            bilmektir.   
 
            - Sen kendini bilmezsen, bu nice 
            okumaktır?” (Yunus Emre)
 
            - Yani, “kendini bilmek, farkında 
            olmak ve mukayese etmek (karşılaştırmalı bilim) ‘ilmi hâl’dir. Bu, 
            çağın deyimi ile bilimsel yaşam biçiminin adı; namuslu-dürüst, 
            ilkeli-onurlu, saygın ve sorumlu ‘bilinçli’ olma halidir. Bu hal’in 
            dışında yer alan geri ve ilkel yaşam tarzı ileri, çağdaş, medeni ve 
            modern toplumlarca asla kabul, tasvip ve tasdik edilemez.
 
            - Örneğin: Devlet cihazının bütün 
            memur ve seçilmişleri “insani boyut ve özgür bilim” açısından millet 
            memuru ve halkın hizmetçisidirler. Diğer telâkkiler aynı zamanda 
            insanlık, İslâm ve ilim dışıdır. Dolayısıyla devlette rüşvet, 
            iltimas, hırsızlık, yolsuzluk, görevi ihmal, suiistimal ve kötüye 
            kullanma, ayırma, kayırma, yanlı davranış, haksız edinim, 
            gasp-irtikap, terör-tedhiş ve sair “mutasyona uğramış hayvan altı 
            yaratık” davranışları ile bilimdışı tasarruf şekilleri (özellikle % 
            99’u Müslüman olan TC’de) ceza, tedip ve terbiyeyi zorunlu kılar.
 
            - Bunun için: Her şeye rağmen 
            toplumsal sorumluluk; Bilinçli takip; Canlı Milli hafıza; Diri kamu 
            vicdanı ve paralel (tamamlayıcı-bütünleyici) sağlıklı-güçlü, 
            bağımsız, objektif ve tarafsız adalet cihazı zarurettir. Yoksa 
            Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ her vatandaş için meşru bir haktır. Memur 
            nisyan ile malul, atanmış ihanete mütemayil ise affedilemez. Dahası, 
            memur, atanmış ve seçilmişlerin “millete karşı suç işlemeye ve suç 
            işleyenleri” affetme hakkı yoktur.  
 
            - 1974 ve müteakip afların tamamı 
            hukuk ve ahlâk dışıdır. Failleri suçludur.
 
            - Şu anda da “devlet adına” ve “devlet 
            içinde” çok yoğun biçimde suç işlenmektedir.
 
            - MESELA !...
 
            - Ülkemizde bir Adalet Bakanı var! Ama 
            adalet, eşitlik ve hukuk yok..
 
            - İçişleri Bakanı var! Lâkin sınırlar 
            delik-deşik, dağlar anarşist ve terörist dolu.
 
            - Milli Eğitim Bakanı var! Milli 
            eğitim-öğretim ve milli-manevi müfredat yok.
 
            - Sağlık Bakanı var! Sağlık, siyaset 
            ve ticaret malzemesi, hasta perişan…
 
            - Çevre Bakanı var! Hala dere, göl ve 
            denizlere lâğım akıyor, ekosistem çökük..    
 
            - Maliye Bakanı var! Gelirde, giderde, 
            vergide, algıda gasp var adalet yok.  
 
            - Başbakan ve Cumhurbaşkanı da var! 
            Peki Ergenekon, çete-mafya, susurluk ne? Devlet neden adil olmaz, 
            ilimle amel etmez? Meşruiyetin temeli bu ya!. Adalet ahlâkı, hukuk 
            ve hak tamam değilken, Lozan’a aykırı “Kürt Açılımı” (aslında) hangi 
            domuzdan dayatma acaba ?...    
 
            -  
 
            -          WEB : http://www.mustafanevruzsinaci.blogspot.com,
             
 
            -       e.MAİL: gercek.demokrat@hotmail.com
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          37  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
            
              - “AÇILIM!..” İHANETTE SON TANGO
 
              - Anadolu Ulusal Uyanış ve Dayanışma 
              Platformu 22 Haziran 2009 tarihinde “Dikkat!” anonsu ile 122 
              sorumlu kamu kurumu, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları (!) 
              ile medya ‘vatanseverlerine” seslendi. Vatan-Millet sevdalıları, 
              etkili-yetkili ve onurlu-sorumlu özel ve tüzel kişilerden; 
              17.Aralık.2004 tarihinde Brüksel’de imzalandığı söylenen (Ancak şu 
              ana kadar henüz tekzip edilmemiş olan) AB katılım anlaşması ve 
              anlaşmanı 4. maddesi hakkında bilgi “ayrıntılı açıklama” ister. 
              Mezkür 4. madde aynen şunları ifade etmektedir.
 
              - “Kürt azınlıklara haklarının 
              tanınması çerçevesinde, güney doğu Anadolu’da federe bir Kürt 
              devletinin kurulmasının yolu açılacaktır”
 
              - Diğer taraftan 09.Temmuz.2009 günü 
              Medya organlarımızda TBMM’de alenen terör ve tedhiş örgütü PKK 
              temsilciliği yapan DTP, bahse konu 4. maddeye atfen “Türkiye’yi 
              yedi eyalete bölme” yolundaki talepleri açıklamıştır. Bu ne 
              cesaret, ne cüret!
 
              - Ama maalesef bu menfur fiil, ne 
              bir cesaret ve ne de cür’et işi falan değildir.
 
              Sadece, aslı milletten gizlenen, bilinen hükümleri de “inkâr ve 
              tekzip edilmeyen” AB Katılım Anlaşması gereğidir. İddiayı çok açık 
              ve etkin bir tavırla gündeme taşıyan platform, ‘Bölünme Yok 
              Edilmenin İlk Aşamasıdır’ gerçeğinin altını çizerek, anlaşmanın 
              diğer hüküm ve maddelerinin de ağır ağır işletilip yürütülmeye 
              başladığını Türk kamuoyuna açıklamıştır. 
              - İŞTE O BELGE?
 
              - Anadolu Ulusal Uyanış ve Dayanışma 
              Platformun tarafından 22.06.2009 tarihinde Türk ‘vatanseverlerine” 
              gönderilen açıklama istemli yazıda; “03.Ekim.2005 tarihinde AB ile 
              Müzakerelerin başlatılabilmesi için, 17.Aralık.2004 Tarihinde, 
              Brüksel’ de, Sn. Başbakan tarafından imzalandığı belirtilen 
              belgenin aşağıdaki hususları içerdiği” açıklanmıştır.
 
              - VE “MADDE” LER:
 
              - -Müzakerelerin ucu açık olacak, 
              sonuçta Üyelik Garanti edilmeyecektir.
 
              - -Türkler, Üye olunduktan sonra 
              bile AB’de serbestçe dolaşamayacaklar, ancak AB’ye üye Devletlerin 
              vatandaşları serbestçe Türkiye’de dolaşabileceklerdir.
 
              - -Kıbrıs Rum Cumhuriyeti 
              tanınacaktır.
 
              - -Kürt Azınlıklara haklarının 
              tanınması çerçevesinde, Güneydoğu Anadolu’da federe bir Kürt 
              Devleti’nin kurulmasının yolu açılacaktır.
 
              - -İstanbul Fener Patriğine 
              “Ekümenik” unvanı verilerek, İstanbul’da Ortodoks Din Devleti 
              kurulmasına izin verilecektir.
 
              - -Dicle-Fırat üzerindeki barajlar 
              başta olmak üzere, Türkiye’nin tüm su kaynakları ve su dağıtım 
              şebekelerinin yönetim vedenetimi Uluslar arası bir kuruluşa teslim 
              edilecektir.
 
             
            - -Başta Devlet Bankaları olmak üzere, 
            tüm kamu malları hızla özelleştirilecektir.
 
            Ermenistan-Türkiye sınırı açılacak, Ermenistan’la Diplomatik 
            ilişkiler kurulacak ve 1915 Soykırımı kabul edilecektir.   
            - -İran ve Rusya’nın Türkiye için 
            birer potansiyel düşman oldukları göz önünde bulundurularak dış 
            politika belirlenecektir.  
 
            - 83 bin sayfalık AB Müktesebatı tam 
            olarak kabul edilip uygulamaya konulacaktır.(1)
 
            - SONUÇ VE İSTEK:
             
 
            - 105 Sivil Toplum Kuruluşlarının 
            oluşturduğu AUUDP soruyor:
 
            - “Bu güne değin, açık, net ve tam 
            biçimiyle medya organlarında göremediğimiz, yetkililerimizden 
            duyamadığımız bu hususların; Gerçek olup olmadığının tespit 
            edilmesini, gerçek değil ise kamuoyuna açıklama yapılmasını; Gerçek 
            ise bu nitelikte bir belgenin kim tarafından ve hangi mülahazalarla 
            imzalandığının ve günümüze kadar bu konuda, Türk Kamuoyuna bilgi 
            aktarılmamasının nedenlerinin bildirilmesi hususlarını arz ediyoruz”
 
            Bildiri, AUUDP Genel Kurulu Adına Genel Başkan Prof. Dr. Didar ESER; 
            Genel Sekreter Selda Talay TOSUN ve AB Kom. Bşk. Şükrü Sezar AYGEN 
            tarafından imzalanmış olup aradan geçen bunca süreye rağmen halâ 
            çağrıya “açık veya net” bir cevap alınamamıştır. 
            TC halkı, kamuoyu ve necip Türk Milleti’ne önemle duyurulur.   
            - (1) Yılmaz DİKBAŞ, AVRUPA 
            BİRLİĞİ-Tabuta Çakılan Son Çivi. (2004 Regular Report on Turkey’s 
            Progress Towards Accession.–Recommendation of The European 
            Commission on Turkey’s Towards Accession.–Issues Arising From 
            Turkey’s Membership Perspective–Europian Parliamet Report–Brussel’s 
            Europian Council 16-17 December 2004 Presdency Conclusions)  
 
            - Gönderen Mustafa Nevruz SINACI
             
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          38  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
              - 
              
              ASKERİ YARGI, ADALET VE GERÇEK
 
            -             1961 anayasası ile 
            şekillenen askerî yargı; Osmanlı, Atatürk ve Fevzi Çakmak dönemi 
            disiplin kurulları ve “divan-ı harp” yerine kaim; adalet ve hukuk 
            yönünden tartışılabilir karar ve icraatlarla fail,  sözde ‘adli 
            yargı’ sisteminin öteki (alternatif-rakip) kanadıdır. 
 
            -             Bu tıpkı, 12 Eylül 
            cuntasınca; Yüksek Hâkimler ve Yüksek Savcılar Kurulu yerine 1981’de 
            kurulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile YÖK gibi spekülâtif, 
            tartışmalı ve antidemokratik, insan hakları, adalet, hukuk karşıtı, 
            belirli bir zümreyi himaye ve zihniyeti (senaryoyu) korumaya yönelik 
            (eş-güdüm amaçlı) dayatma kurumlardandır. 
 
            -             Örneğin Anayasa 
            Mahkemesi, TBMM’nin çıkardığı kanunlar ile icranın KHK’lerini 
            “millet adına” denetleme; Demokrasi, hukuk ve adalet normuna 
            uygunluğunu takip ve daimi kontrol yetkisini haiz değildir. Yani, 
            ‘kendiliğinden’ müdahale ve inisiyatif kullanma hakkı yoktur. Aleni 
            bir kanunsuzluk durumunda bile; “İtiraz edilmedikçe” müdahale 
            olunamaz!.
 
            -             Bir iktidar ki, 
            Cumhurbaşkanı ile anlaşık olur, muhalefetin gönlünü yapar veya bir 
            şekilde ‘olası itirazların yolunu keserse’ mesele biter. Bu taktirde 
            Meclisin ana duvarında yazılı “Hâkimiyet, kayıtsız ve şartsız (TÜRK) 
            Milleti(nin)dir” vecizesi anlamını yitirir..   
 
            -             Doğrusu 27 Mayıs “TBMM 
            şahsında varit kuvvetler birliği” esasını ilga ederek yerine kaim 
            kıldığı “kuvvetler ayrılığı” ilkesi ile fiilen var olan “kuvvetler 
            dengesini” alt-üst etmiştir. De Facto “İcrada mutlak kuvvetler 
            birliği” usulünü ihdasla; bu sayede bütün darbe, cunta ve dikta 
            despotizmleri pekişerek hüküm süregelmişlerdir. KİT’lerin “müdebbir 
            bir tüccar gibi” kendilerine özgü ve hükümet/siyaset vesayet dışı 
            faaliyet etmelerine imkân veren kanunlar da bu bağlamda 
            değiştirilmiş ve böylece KİT’ler arpalıklara dönüştürülmüştür.
            
 
            - 
            Bu 
            bağlamda süreç analitik olarak incelenip “ikili yargı sistemi” 
            değerlendirildiğinde; Askerî yargı ile adlî yargı arasında büyük 
            benzeşme görülür. Bunlar orijinal olmayıp, statüko 
            mahkemeleridirler. Belirli maksatlara matuf, sözde bağımsız, ama 
            asla adil ve tarafsız değil! 
 
            - 
            Askerî 
            yargı, adlî yargı gibi iki derecelidir ve adeta birbirinin kopyası 
            gibidir.. 
 
            - 1961’e kadar ‘gerektiğinde’ teşkil 
            edilen disiplin kurullarının yerini; 1961 anayasası ile öngörülen ve 
            1982’de korunan 16.6.1964 tarih ve 477 sayılı Kanun’la kurulan 
            Disiplin Mahkemeleri almıştır. Bu mahkemeler, adalet ve hukuka 
            aykırıdır. Bilhassa üyeleri hâkim olmayıp, bağımsız ve tarafsız 
            değildirler. Bu, Anayasaya aykırılığın en önemli kanıtıdır.
 
            - 
            Zira 
            “yargı yetkisi Türk milleti adına, bağımsız ve tarafsız hâkim ve 
            mahkemelerce kullanılır”. Mahkemeler Anayasanın 138. maddesinde 
            öngörülen “bağımsızlık” ilkesi ve 139. maddede öngörülen “hâkimlik 
            ve savcılık teminatı” esaslarına uygun olmak zorundadır.
 
            - 
            Anayasa’nın (korunan) 145. maddesi hükmü uyarı, 25 Ekim 1963 tarih 
            ve 353 sayılı Kanunla düzenlenen Askeri Mahkemeler 29 Haziran 2006 
            tarih ve 5530 sayılı Kanunla pek çok değişikliğe uğramıştır. Buna 
            rağmen kuruluş ve işleyiş biçimleri bakımından Avrupa İnsan Hakları 
            Sözleşmesi ile Askerî hâkimlerin alım, atama ve 26 Ekim 1963 tarih 
            ve 357 sayılı Kanunun 12’nci maddesi gereği de sicil işleri 
            bakımından Anayasanın 9. ve 138’inci. maddelerinde öngörülen 
            “bağımsızlık” ilkesine aykırıdırlar.
 
            - Anayasanın 145’inci maddesine göre: 
            Asker kişilerin ‘askerî’, ‘askerler aleyhine” veya ‘askerî 
            mahallerde askeri hizmet ve görevleri ile ilgili” işledikleri 
            suçlara; Yani her üç hâlde de (145/2 hariç) failin asker olması 
            şartıyla ‘askeri suçlara’ Askeri Mahkemeler bakar.
 
            - 
            Askerî 
            yargı’nın üst kontrol-temyiz mahkemesi Yargıtay (156) olup; Kuruluş 
            ve çalışma usulleri 8.07.1972 tarih ve 1600 sayılı Kanunla 
            düzenlenmiştir. Askerî yargı’nın işleyişi adlî yargının ceza 
            yargısının işleyişi benzer. 
 
            - Sonuçta: Savaş zamanları hariç, ordu 
            için disiplin kurulları yeterlidir. 
 
            - Çözüm:1960 öncesi Atatürk dönemine 
            dönmektir; Adli yargı da, “3 eşkıyaya lâyık oldukları cezayı veren 
            Mustafa Muğlalı Paşayı politika ve siyasi oyunlara kurban eden” ve 
            27 Mayıs’a “meşruiyet” vizesi veren insanlık ve ahlak dışı davranış 
            eğilimlerini terk etmelidir. 
 
            - 
            Zira: 
            Adalet Fazilet olmakla, hukuk cihazının temelidir. Biline
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          39  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Müslüm TUNABOYLU  | 
      
      
        | 
         
        
        Müslüm TUNABOYLU HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
                - KENTLER   BÜYÜDÜKÇE  SORUNLAR  ÇOĞALIYOR
 
              -  
 
              - Toprak ana doğal nemi bulduğu süre 
              içinde canlılar için neler üretir neler. Üretilenleri 
              isimlendirmeye kalksak belki ömrümüz yeterli olmaz.
 
              - Bir zamanlar Orta Asya da bir iç 
              deniz var iken insanlar bu su birikintisinden uzun süre 
              yararlanmış, toprağın nemi kaybolmaya başladığında ise dünyanın 
              çeşitli yerlerine göç başlamıştır.İnsanlar Orta Asya da ki 
              kazanımlarını karşılaştıkları nemli topraklarda konaklayarak 
              yaşamları için gerekli üretimleri gerçekleştirmişlerdir.
 
              - Yerkürenin her yeri nemli 
              topraklarla kaplı olmadığı içindir ki insanlar bulundukları 
              yerleşim birimlerinde uzun süre kalamamışlar, zorunlu olarak nemli 
              toprakları aramaya koyulmuşlardır. Buna tarihi bir süreç 
              diyebiliriz.
 
              - Küçücük toplumlar giderek artış 
              göstermiş böylece artan nüfusla birlikte bazı sorunlarda birlikte 
              gelmiştir.
 
              - Ülkemizin tarihine bir göz 
              attığımızda, üretimin bol olduğu yerlerde nüfus yoğunluğunun 
              giderek arttığına tanık oluruz. Buralarda ki sorunlar çok değişik 
              türde gelişirken çözümlerde aranmaya başlanmıştır. Böyle olmasının 
              tek nedeni kentlerin büyümesi, kırsal kesimin sorunlarını da 
              ikinci plana bırakılması zorunluluğunu getirmektedir.
 
              - Ülkemizde akarsuların toplanarak, 
              göletler ve barajlar yapılmaya başlanması cumhuriyet döneminde 
              başlamıştır. İlimiz sınırları içinde uzun süre kalan Hititlerin 
              toprak anayı nemlendirmek için barajlar yaptıklarına kazılar 
              sonucu tanık olmaktayız.
 
              - İnsanoğlu zamanın koşullarına göre 
              çözüm üretmeyi de bilmiş, yıllar boyu yaşamını artan nüfusuna 
              karşılık yeni çözümleri de beraberinde getirmiştir. Dün 
              karasabanla nemli toprağı değerlendirerek gerekli oranda üretimi 
              gerçekleştirmiş, karşılaştığı zor koşullara karşı kendi varlığını 
              koruyabilmiştir.
 
              - Nüfus yoğunluğunun artış 
              gösterdiği yerleşim birimlerinde insanoğluna öncelikle içme ve 
              kullanma suyu gereklidir. Sağlıklı bir işgücünü su sorunu bulunan 
              yörede sağlamanız mümkün değildir. İnsanoğlu yaşamanın ilk koşulu 
              olarak suyu kullanmayı öne çıkarmıştır. Bu olgu tarihte de öyle 
              olmuş, şimdide öyle olmaktadır. Dün mahalle çeşmeleri var iken 
              bugün onlar birer tarih olmuş, insanoğlu suya yakın olmak için onu 
              konutuna kadar getirmiştir.
 
              - Nereden nereye geldik. Kırsal alandan kentlere göç zorunlu 
              olarak başlamasından sonra kentlerin nüfus yoğunluğu artmış, 
              kırsal alanda ise köylerde günün gelişen ve değişen koşullarını 
              karşılamak imkansız hale gelmiştir. Devlet öncelikle nüfus 
              yoğunluğunu dikkate alarak hizmetleri karşılamaya çalışmaktadır.
 
              - Yaklaşık olarak yirmi yıldan fazla 
              basında çalışarak Çorumun sorunlarını kamuoyu adına ilgililere 
              yansıtmaya çalıştığım süre içinde kırsal alan olsun kent sorunları 
              olsun su sorunu önde gelen sorun olmuştur.
 
              - Bin dokuz yüz yetmişli yıllarda. 
              Çorum’da su sorunu artış göstermiş olmasına karşın kent halkı 
              olanla yaşamını sürdürmeyi bilmiş, ilgili kurum ve kuruluşlar 
              sorunu çözümlemek için olduğunca çaba harcamışlar, bazı kısa 
              vadeli ve masrafı az olan su olanaklarını Çoruma getirmeye 
              çalışmışlar, ancak yöredeki yöneticilerin kendi yörelerindeki su 
              olanaklarının Çoruma uzantısını engellemişlerdir.
 
              - Rakımı Çorum’dan l50 metre 
              yüksekte olan bir ilçemizden cazibe ile su getirmek istenilmiş, 
              ilçe yönetimi bu girişimi önlemiştir.
 
              - Bana göre ülke genelinde su 
              sorununu çözümlemek için önce bir su yasasına ihtiyaç vardır. 
              Yasama organı yurt ölçeğinde ki suların kullanımını bu yasa ile 
              belirlemeli, enerji yurt ölçeğinde nasıl uygulanıyorsa sularda o 
              şekilde bir uygulamaya tabi tutulmalıdır.
 
              - Son yağmurlar gelmeseydi Çorum 
              nerdeyse bir çölleşmeye doğru yol almaya başlamıştı. Bundan böyle 
              kentlerin, beldelerin ve köylerin su sorununu çok ucuz olarak 
              sağlamanın yolu il sınırları içindeki akarsuların yüksek rakımlara 
              enerji ile depo edilerek cazibe yolu ile yerleşim birimlerine eşit 
              düzeyde ulaştırmak olmalıdır. Aksi halde enerji bedelleri ülkenin 
              ekonomi sorununu daha da artıracaktır diyor saygılar sunuyorum.
 
             
           
            
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           40  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Müslüm TUNABOYLU  | 
      
      
        | 
         
        
        Müslüm TUNABOYLU HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
          
            
            UNUTULMAYAN  
            İFTAR SOFRALARI 
            
              
            
            İnsan yaşamında unutulmayan ne 
            kadar da çok anılar vardır. İnsan hayatı bir bakıma anıların bir 
            birini kovalaması değil midir? Acılar, tatlılar, gurbetlerde geçen 
            zamanlar, okul çağındaki arkadaşlıklar, mahallede birlikte merhaba 
            dediğimiz yaşıtlarımızla çocukluk günlerimiz. Kısaca bir ömür 
            diyebiliriz. 
            
            
            Unutulanlar yanında birde 
            unutulmayanlar vardır yaşamımız da. Unutulmayanlar herhalde hangi 
            yaşta olursak olalım bizi iyiden iyiye etkilemiştir. İki mahalle 
            arkadaşı yıllar sonra birbirlerini gördüklerinde nasıl bir duygu 
            içinde bulurlar kendilerini. Bu bir anlık duygusal anılar arzu 
            edildiğinde tekrarlanır ve geçmişe bir merhaba denir sanki. 
            Unutulmayan anılar yaşamımızın sürecini gösterir bir bakıma. Her 
            insanın unutulmayan anıları vardır, ancak bazılarının ki değişik 
            olduğu içindir ki değerlidir. Unutulması mümkün değildir. 
            
            Yazımızın başlığını nerde ise 
            unutacaktık. Sizi sıkmamak için bazen değişik konuları da almayı ve 
            birlikte yorumlamayı arzu edişimdendir. 
            
            Çocukluk günlerimize doğru bir 
            gezinti yapalım isterseniz. Mahallede ki arkadaşlarımız bayramlarda 
            güzel elbiseler, ayakkabılar giyerler bunları komşulara ve 
            yaşıtlarına göstermeyi, kendi giysilerinin yaşıtlarındakinden bir 
            ayrı görmeleri ne kadar güzel bir duygudur. Bazen güzel duyguların 
            hiç umulmadık anlarda bizi yakalaması, ya da bizim onu yakalamamız 
            unutulması mümkün olmayan anılardır. Bunların bir ekonomik yorumunu 
            yapmak öyle kolay olacak cinsten değildir. Biz ekonomik yönünü 
            bırakalım da işin duygusal yanına bakarak konumuza dönelim diyorum. 
            
            Bir acı kahvenin hatırının 
            kırk yıl sürdüğü söylenir, ne derece doğrudur pek bilemiyorum. Bu 
            deyimin yorumunu siz okurlarıma bırakıyorum. Birazda siz bu tür 
            konulara girerek arkadaşlar arasında tatlı dakikalar geçirin. 
            
            Benim unutamadığım öyle anılar 
            var ki, bunların çoğu çocukluğumda ki dönemlerle ilgilidir. 
            
            Sizinle birlikte bin dokuz yüz 
            otuzlu yıllara doğru bir gezinti yapalım. Ben o tarihlerde bir 
            Avrupa ülkesinin küçücük vatandaşı idim. Çok sevdiğim amcam iki kez 
            yakalandıktan sonra anavatana kaçarak ulaşabilmişti. O devamlı 
            hayalimde idi. Acaba nasıl kaçtı, uzun bir yolculuğu yalnız 
            yürüyerek nasıl yaptı, kurttan, kuştan, düşmandan kendini nasıl 
            korudu? İşte böyle sorulara kendimce yanıt bulmaya çalıştığım bir 
            dönemde On bir ayın sultanı dediğimiz ramazan ayında babam hadi 
            oğlum bugün seninle birlikte camiye gideceğiz, orada belki 
            arkadaşların ve babaları ile birlikte bir iftar yemeği yiyeceğiz. 
            Annen iftarlıklarımızı hazırlıyor. Sende akşam için kendine bir çeki 
            düzen ver, temiz elbiselerini giy, annenin hazırladığı yemekleri ve 
            tatlıları birlikte camiye giderken götüreceğiz. İftar kandili 
            yandığında iftarı oradaki komşular ve senin arkadaşlarınla birlikte 
            bozacağız! Dedi. Babadan gelen böyle bir buyruk sonucu nasıl olurda 
            insan etkilenmez. O saatten sonra akşamı zor ettim diyebilirim. 
            Bulunduğuz yerleşim biriminde biz Türkler azınlıkta idik. Ramazan 
            ayında iftar yemeğini Türkler cami avlusundaki son cemaatte birlikte 
            yerdik. Çocuklar ayrı sofralarda değil, her çocuk babası yanında yer 
            alır; koca çınar ağacı tepesindeki fenerin ışıklarının gözükmesi ile 
            birlikte gelen yemeklerin sıra ile tepsiler içinde sofraya konulması 
            ayrı bir güzellikle duygusal anlar birbirini kovalıyordu. 
            
            Büyüklerden bazıları aile 
            bireylerini yanlarında göremedikleri için kendilerini mutsuz, 
            gurbetçisi bulunmayan ailelerin mutluluklarına katılmak onları da 
            mutlu ediyordu. Benim amcamda anavatanda olduğu için ben hep onu 
            gözümün önüne getirip, ne var yani o da bizimle olsaydı derdim. 
            İçimi çekerdim. Her halde iç çekmenin ne olduğunu sizler çok iyi 
            biliyorsunuz. 
            
            Konuyu biraz daha açmak 
            gerektiğine inanıyorum. Avrupa ülkesinde azınlıkta bulunduğumuz bir 
            yerleşim biriminde olduğumuzu anımsatmıştım. Türklerin birbirlerini 
            koruyup kollaması en önde gelen kurallardan biriydi. Yalnız 
            hissettikleri bir Türkü ele geçirdiklerinde akla gelmeyen 
            işkencelere tabi tutuyorlar, insanlar koca karı ilaçları ile aylar 
            sonra ancak işlerine bakabiliyorlardı. Ekonomik güç birliği 
            gerekliydi ve bu en güzel Ramazan aylarında iftar sofrasın da 
            gerçekleştiriliyordu. Herkes durumuna göre yemek hazırlar bir iki 
            tepsi içinde iftardan önce cami avlusunda yerini alırdı. Çocuklar 
            kandil fenerinin çınarın tepesine çıkmasını dört gözle bekliyordu. 
            En çok hoşumuza giden yapılan tatlı çeşitlerini yerken çenemize 
            doğru akan tatlı parçası sularıydı. Arada bir kolumuzla çenemizi 
            silmeyi de ihmal etmiyorduk. Eve döndüğümüzde annemiz götürdüğümüz 
            kapların gelip gelmediğini kontrol eder birde aferin çekerdi. Bu bir 
            ay Ramazanda aynı şekilde sürdürülürdü. Yabancılar bizim bu tür 
            hareketlerimizi kendileri yapamadıkları için mutsuz görünüyorlardı.
             
            
            Anadolu’ya göç edişimiz bin 
            dokuz yüz otuz sekiz de Ağustos ayında oldu. Anadolu da geçirdiğimiz 
            ilk bayramda evimize yakın bir köy odası bulunuyordu bizde babamla o 
            odaya giderek bayram yemeğine katıldık. Annem bizi elimiz boş 
            göndermedi bayram yemeğine. Geldiğimde bana anlattırdı. Bende Avrupa 
            da olanlara benzediğini, insanların mutlu olduklarını bize 
            gösterilmesi gereken ilgiyi gösterdiklerini; bizi mutlu ettiklerini 
            anlattım. 
            
            Sevgili okurlarım, Anadolu’nun 
            en güzel köşelerinden birinde yaşıyorsunuz. Bende sizin gibi aynı 
            havayı teneffüs ettim bugüne dek. İnsanoğlu ufak tefek yanılgılı 
            anlar yaşayabilir, onu yanılgılardan en yakınları ve komşuları 
            kurtarabilirler. Anadolu insanının misafirperverliğini başka 
            ülkelerde bulamazsınız. Birlik ve beraberlik, ekonomik dayanışma, 
            sevgi ve saygıya yer verme insanları mutlu eder diye düşünüyorum. 
            
            Bir yabancı düşünürün “DİL” 
            konusunda söyledikleri yıllar sonra da olsa tazeliğini korumaktadır. 
            Onun için izninizle diyorum ki arı dilli değil bal dilli olunuz. 
            Size ömür boyu sağlıklı, başarılı bir yaşam diliyorum.  
          
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          41  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Müslüm TUNABOYLU  | 
      
      
        | 
         
        
        Müslüm TUNABOYLU HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
              - TEKNOLOJİYE  NEDEN  AYAK  UYDURAMIYORUZ?
 
            - Günümüzün kuşağı her nedense gelişen 
            teknolojiye rağmen bürokrasiden vatandaşı kurtaramıyor yada 
            kurtarmak istemiyor.Bu sorumuza bürokrasinin her kademesinde görev 
            alanlar  yanıt verebilirler.Belki ufak gibi gözükse de 
            banim.yaşımdakiler için büyük bir sorundur.
 
            - Hemen her konutta sabit başta olmak 
            üzere çoğunlukla cep telefonu bulunmaktadır.Cep telefonlar için 
            düşünmüyorum amma sabit telefonlara değinmeden edemeyeceğim.
 
            - Hemen her ay muntazam elimize ulaşan 
            sabit telefon faturaları şimdi bizi terk ettiler.Biz ,yani sabit 
            telefon aboneleri bundan böyle sabit telefon faturasından mahrum 
            bırakıldık.Hani eskilerin bir deyimi hemen buracıkta aklıma 
            geldi.Nedir diye belki merak edersiniz.”İPİN UCU KİMİN ELİNDE İSE” 
            deyimi çok geniş bir açılımı gerektirir.Ben açılım için okurlarımı 
            kendi düşünleri ile baş başa bırakmayı yeğliyorum.
 
            - Abone olurken yani bir sabit 
            telefona kavuşurken 39 yıl önce PTT ile bir sözleşme yaparak 
            sözleşmenin altına bir imza attık.Tabi bu sözleşme şimdi  kurumun 
            elinde olmalı,eğer yok ise kurum kendine göre yorumladığı bir 
            sözleşmeyi imzalaması için abonmanına imzalatması gerekmez mi.Hani 
            eskiler   yazılı sözleşmeleri değerlendirirken “SÖZÜM SENET EFENDİ” 
            deyimini kullanırlardı.Belki o dönemde böyle bir deyim etkili yada 
            tepkili olabiliyordu amma günümüzde geçmişte ki uygulamalara bir 
            sünger çekildiğine tanık oluyoruz.Aklımda kaldığına göre sözleşmede 
            kiminle yada nere ile görüşme yaptığım,görüşmenin kaç dakika yada 
            saniye sürdüğünü belirten açıklamalar vardı.Bunların tümü yok 
            olmuş,sözleşmelerde sorumluluk yalnızca abonmana yüklenmiş,kurumun 
            sorumluluğu ortadan kaldırılmış.İşte onun için diyorum ki :İpi ve 
            teli elinde bulunduran kişi yada kuruluş istediği gibi abonmanından 
            yazılı bir belge almadan onun haklarını eylemi ile ortadan 
            kaldırabilir mi?Kurum bu yetkiyi nereden ve nasıl alabiliyor diye 
            bir soru yöneltmek gerekiyor.Hani biz bir hukuk devleti idik.Kişinin 
            hukuku nerede kaldı.Aklımıza geldiği gibi işlem yapmaya başlarsak  
            yolculuğu birlikte ne kadar sürdürebiliriz.?
 
            - Koyu biraz dağıtmaya 
            başladık,ininizle tekrar başa dönmek istiyorum.Eski adı ile PTT’nin 
            dağıtım bölümünde çalışan bir görevli zarfı bana uzatırken,hocam 
            kapı numaranı değiştir,yoksa zarflar yada yazılar eline zamanında 
            gelmez mağdur olursun dedi.Görevlinin uyarısına uyarak ilgili kuruma 
            giderek ilgi memura kapı numaram değişti,onu düzeltmek için sizi 
            rahatsız ediyorum dedim.Görevli kişi bana senin söylemenle kapı 
            numarasını düzeltemeyiz.Düzeltmemiz için sizin BELEDİYE DEN kapı 
            numaralarının değiştirildiğini gösteren bir belgeyi bize ulaştırman 
            gerekiyor dedi. Bakın bana bu yaşta ne gibi görevler yükleniyor.38 
            yıl bana ikamet görevi yapan konutumun numarası bulunduğum sokakta 
            bir arsanın hala arsa olarak kalması  ve buraya bir numara vermek 
            için bulunduğum sokaktaki tüm kapı numaraları değişti.Bu konutlarda 
            oturan yurttaşlar hemen her gün aynı sorunu yaşıyorlar.Bir gurup 
            görevli  konutlara yeni numara verirken kendilerine çok sayıda 
            yurttaşın mağdur olacağını,halbuki halen arsa olan yere bir BİLA NO 
            verilmesiyle sorunun çözümleneceğini 38 yıllık haberleşmeye yeniden 
            başlamanın zor olacağını anlattım ancak verilen emri yerine 
            getirdiklerini söylediler.Bence yapacak bir eylem kalmamıştı. Saygı 
            değer okurlarım,
 
            - Açılım yaptığımız iki konu  kişisel 
            gibi görünse de aslında toplumsal bir konudur..
 
            - Yetkililer, bürokrasiyi azalttıklarını iddia ederken görevliler 
            yapılan açıklamaları ya duymazdan geliyorlar, yada vatandaşa biraz 
            asfaltta yürü diyorlar. Ben kısaca böyle bir yorum yapabiliyorum.
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          42  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Müslüm TUNABOYLU  | 
      
      
        | 
         
        
        Müslüm TUNABOYLU HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
              - GÜNEYDEN İZLENİMLER
 
            - Bakmak mı yoksa görmek mi ?
 
            - İlk bakışta ikisinin de aynı şeyleri 
            bize hatırlattığını sanırız.Aslında beraberlik yok benzerlik vardır. 
            Bu cümlenin açılımını yapmayı okurlarıma bırakıyorum.
 
            - Beni tanıyanlar kendilerine böyle 
            bir görev verişimi pek yadırgamazlar. Onlarla ara sıra buna benzer 
            tartışmalara girişimiz olmuştur.
 
            - Nereden nereye geldik demek için 
            henüz erken sayılabilir. Ancak biraz mürekkep tüketmiş bir kuşağın 
            kırıntısı olarak sizleri birkaç dakika güzel ülkemizin güney 
            sahillerine götürmeyi arzuladım. Görebildiğim kadarı ile size güzel 
            dakikalar sunabilirsem ne mutlu bana. Sizinle Çorum’da 71 yıllık bir 
            beraberliğimiz var. Bu uzun sürede acılı ve tatlı günlerimiz oldu. 
            Onlara birlikte göğüs gerdik. İz bırakmayanları değil de bırakanları 
            yansıtmayı yeğlemişimdir. Sanırım konuyu biraz dağıtacak gibiyiz. 
            Bırakalım geçmişi de geleceğe bir bakalım mı diyeceğiz yoksa 
            yaşadığımız dönemle birlikte geleceğe de bir göz atmakta yarar 
            vardır diye düşünüyorum.
 
            - Klavyenin tuşlarına vururken hep 
            Çorum’u öne çıkarmayı amaçlamışımdır. Sorunlarını kişisel sorunum 
            gibi görmüşümdür. Çorum’u yurt içinde ve yurt dışında tanıtabilmeyi 
            yeğlemişimdir. Benim duygularımı paylaşan ve karınca kaderince diyen 
            ve sorunları göğüsleyen tüm Çorum severleri kutluyorum.
 
            - Yıllardan buyana aynı adı kullanarak 
            hizmetini sürdürmekte olan seyahat firmasını sanırım sizde 
            anımsadınız. Ben siz okurlarım için bu firmayı kutluyorum. Biz, 
            böyle Çorum’u tanıtmaya çaba gösteren bir kuruluştan daha fazla 
            tanıtım için yararlanabiliriz. Nasıl ve ne zaman yararlanılmalı onu 
            kent yöneticilerine bırakıyorum. Onlarında bir bildiği vardır 
            sanırım.  
 
            - Çok önceleri Çorum ile Çorlu 
            karıştırılırdı. PTT bile Çorum yerine bazı mektupları Çorlu ya 
            gönderirdi. Askerde ki Mehmet, para havalesinin yanlış gönderilmesi 
            sonucu zaman ,zaman mağdur olabiliyordu.Benim bir mektubum Kastamonu 
            Gölköy yerine  Ordu’nun Gölköy’üne gitmiş günler sonra beni 
            bulabilmişti.
 
            - Nereden nereye geldik. Artık Çorum , 
            Çorum olarak anılıyor. İlimizin geçmişte tanıtımı için çaba gösteren 
            kişi ve kuruluşlara okurlarım adına teşekkür etmek istiyorum. 
            Yaşlandıkça, yolculuk çekilmez oluyor. Uçakla ulaşmak olanağı 
            olmayınca otobüsle yolculuk etmek bir zorunluluk oluyor. Bizde öyle 
            yaptık Akşam saatlerinde kaptanımız kornasını öttürdü. Ayrılık saati 
            geldi eller sallandı, güle güle git de gel dercesine Duygulanmadım 
            dersem inanmayın. Beni uğurlayanlara sezdirmemeğe çalıştım. Bir gece 
            yolda olacaktık. Çorum-Ankara arasında bir dinlenme tesisinde yarım 
            saat mola verildi. Otobüs de yolcu çok az. Şehirlerarası otobüslerde 
            yer bulmak için günler öncesinden girişim yapılıyordu. Ben bu tür 
            bir olayı çok yadırgadım doğrusu. Otobüs kilometrelerce gitmek 
            zorunda, gideceği yerde bekleyenleri var, dönüş yapacak. Turizm 
            mevsimi olmasına rağmen, insanlar yaşadıkları mekânı birkaç 
            günlüğüne bırakamıyorlar.
 
            - Gece yarısı Başkent Ankara ya 
            ulaştık. Kaptanımız burada da yarım saatlik bir istirahat verdi. 
            Peronların bulunduğu sahada yok denecek sayıda yurttaş 
            geziniyordu.Nedeni konusunda  gerekli değerlendirmeyi okurlarıma 
            bırakıyorum.
 
            - Nihayet sabahın ilk dakikalarında 
            aracımız Toros Dağlarının yamaçlarında Ak Denize doğru hızla yol 
            alıyor. Her kilometre geçişte ılık bir hava akımının yüzümüze değin 
            uzandığını hissediyoruz. Kıvrımlarda dolaşırken bazen doğuyu, batıyı 
            şaşırıyor insan, Güneşin batıdan doğmuş gibi gözükmesi insanı 
            şaşırtıyor. Nihayet güneşi doğudan görme olanağı buluyoruz. Böyle 
            durumlara bir yön sapması da yaşanabiliyor denilebilir. Çam 
            ormanlarını geride bırakırken karşımızda Antalya’yı görüyoruz. İlk 
            bakışta kentin doğu ve batıdan sonra Kuzeye yani Toros Dağları 
            yamaçlarına doğru uzandığını fark ediyoruz.Birkaç yıl sonra 
            Antalya’nın bir bölümünü çam ormanları arasında görürsek 
            şaşırmayalım.
 
            - Yaklaşık 12 saatlik bir yolculuk sonrası aracımız şehirlerarası 
            terminaline giriyor. Terminal de birkaç otobüsün Alanya ya hareket 
            için terminalde yolcu arayışında olduğunu görüyoruz. Firma 
            yetkililerinin yolcu sayısını artırma çabaları olumlu bir sonuç 
            vermiyor. Onlarda diğerleri gibi yeni umutlara doğru diyerek kontağı 
            çeviriyor. Hayırlı yolculuklar. Gidip de gelmemek, gelip de görmemek 
            var düşünü ile içtenlikle sallanan elle ve gözyaşları. Anılara yeni, 
            yeni görüntüler eklendi, bir başka görüntüye girebilmek umudu ile 
            gideceğimiz yerin terminaline ulaşıyoruz. Torunlarımı özlemişim 
            birkaç gün ayrılık olsa da. Sabahın erken saatinde dedelerini bekler 
            buldum kapı arkasında. Hasret gidermek öyle birkaç saniye ile 
            tamamlanamıyor. Yolculuk konusunda bilgiler aldılar, bizde dilimizin 
            döndüğü kadarı ile anlattık gördüklerimizi. Siz olsaydınız başka bir 
            sonuçla mı karşılaşırdınız? Hayır! Benim gördüklerimi ve 
            hissettiklerimi hissederdiniz. Çünkü biz Anadolu insanının bugüne 
            taşıdığı duygulara birlikte sahibiz. İşte onun içindir ki biz doğu 
            ile batıyı, kuzey ile güneyi bir bütün olarak görüyoruz. Elbette 
            duygu ve düşünlerimiz benzer olacaktır.
 
           
         | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
             
               TARİHİ MEKÂNLAR
            
            Yurdumuzun çoğu yerinde tarihi 
            mekanlara rastlamak mümkün, giderek yeni mekanlarla buluşmuş olmak 
            ise insana ayrı bir güç veriyor.Gezerken bacaklarınız biraz daha 
            dinçleşiyor.Genç insanlar için anlattıklarım belki abartılmış olarak 
            kabul edilebilir. Değerlendirmeyi okurlarıma bırakıyorum.
            Akdeniz kıyılarının tarihi 
            mekanlarında diğerlerine göre başkalıklar var.Akdeniz kıyılarında 
            ticari mekanlara ulaşmak için ipek yolunun Anadolu’daki başlangıcı 
            Antalya olarak kabul edilirse ikinci durak olarak Antalya’ya bağlı 
            Alara yerleşim birimini  görmek mümkün.Burada konaklayan ipek yolu 
            tacirleri burada ki ALARAHAN da birkaç gün dinlendikten sonra 
            yollarına devam edebiliyorlarmış.ALARAHAN da yolcuların kalacakları, 
            hayvanların sırtındaki ticari metanın konulacağı ve hayvanların 
            kalacağı mekanlar bir çatı altında. İnsanların kaldıkları odalardan 
            hem eşyalarını hem de hayvanlarını kontrol edebilmek için ufak fakat 
            duvar içinde uzanan uzun pencereler yapılmış. Handaki güvenliğin 
            dışında hanın korunabilmesi güvenlik altına alınması için hana 
            birkaç yüz metre uzakta ki tepeye birde kale inşa edilmiş, askerler 
            buradan hem ALARAHAN’I hem de hana uzanan ulaşım mekânlarını sürekli 
            gözetim altında tutarlarmış. Akdeniz kıyılarına inip de ALARAHAN ve 
            ALARA KALESİ’Nİ görmeden gelmek biraz kaybedilmiş bir zenginliktir 
            denilebilir.
            ALARAHAN’IN yöresine bir güzellik ve 
            sağlıklı bir hava sağlayan buz gibi serinliğe sahip akarsuyun 
            katkılarını hissetmemek mümkün değil. ALARA KALESİ, ALARAHAN, Toros 
            yamaçlarından güneye uzanarak Ak Denize dökülen Alara Akarsuyu. Bu 
            üçlü öyle güzel seçilmiş ki.
            Tarihi mekânın seçilişi ve yapılışı 
            o dönemin hükümdarı Alaaddin Keykubat’ a ait olduğu yapıtların 
            girişindeki yazıtlardan anlaşılmaktadır. Çeşitli dillerde kaleme 
            alınan yazıtlar yöreyi gezen bir komisyon ya da kurul tarafından 
            kaleme alındığı sanılıyor. Ufak onarımlar geçiren ALARAHAN kapalı 
            mekanında  çeşitli türde eğlencelerin yapılabilmesi için 
            düzenlemeler yapıldığı rahatlıkla gözlenebiliyor. Kısaca ALARAHAN ve 
            çevresi önemli bir turizm bölgesidir.
            Anlatımları uzatmamak için size 
            ALARAHAN ve yöresinde yapılan çekimlerden birkaç kareyi görüşünüze 
            sunmak istiyorum.
             
        
        
          
        
        
          
        ALARA KALESİ, 
        
        
           | 
      
      
        
          
            - Yine size, Toros Dağlarından çıkarak 
            Manavgat’ta denize dökülen akarsu görülmeye değer,Bu akarsu üzerine 
            DSİ tarafından yapılan  OYMAPINAR BARAJI’ndan birkaç kare görüntü 
            sunmak istiyorum. OYMAPINAR BARAJI öncelikle enerji üretmek için 
            inşa edilmiştir.Baraja Manavgat Çayından başka ufak sayılacak türden 
            akarsularda katkıda bulunmaktadır.Barajın oturduğu alan çok 
            geniş,ben size  ne kadar geniş bir alanda gölün oluştuğu üzerinde 
            değil de barajın yapımında görev alan teknik elemanlarla işçilerin 
            unutulmaması gerektiği üzerinde durmak istiyorum.yapım sonrasında 
            yöreye giden yerli ve yabancı turistler emeği geçenleri hayırla 
            anarlar.
 
            - Yapım çok zor koşullarda 
            gerçekleştirilmiş, ancak ortaya eser çıkınca gücü bir kat daha 
            artmıştır. Masmavi bir gölü görüyorsunuz. Etrafı kayalar ve 
            ormanlarla çevrili. Yöreye apayrı bir güzellik veriyor. İnsan yörede 
            kaldığı birkaç dakikanın adeta tükenmesini istemiyor. Aşağıda ki  
            yani sahildeki ısı ile baraj yöresindeki ısı farkı bir hayli 
            fazla.İnsan rahat bir nefes alma olanağı buluyor.Kısaca ciğerler 
            bayram ediyor yörede. Ciğerlerin bayramına gözler önceden başlıyor. 
            İnsanın gözleri yöredeki doğal yapıya, insanın da meydana getirdiği 
            eserle bir başka güzellik olgusu unutulmazlığı getiriyor.  
 
            - Oymapınar Barajını yerli ve yabancı 
            turistler öğle sonu izlemeyi yeğliyorlar. Çok sayıda araç baraj 
            yöresine akın ediyor. İnsan yöreden ayrılmak istemiyor.
 
            - Baraja gitmek için giriş kapısında 
            kimlik bırakılır, dönüşte alınırdı. Şimdi uygulama değişmiş yöre 
            belediyesi girişlerde bir miktar bağış alıyor ve kişinin eline bir 
            fiş veriyor. Çoğun sanacak bir miktar değil. Barajı birkaç bölümden 
            izleme olanağı var. Bir yandan baraj gölünü izlerken bir yandan da 
            barajdan bırakılan Manavgat Çayı’nın köpüren sularını görmeniz 
            mümkün. Baraj gölü planlandığı oranda etrafındaki varlıkları izliyor 
            ve kendine özgü bir güzellik katıyor.
 
            - Oymapınar Barajı’nın enerji üreten 
            bölümü kayalar arasında yani altında. Güvenliği yapılırken 
            düşünülmüş, kısaca her şey dört dörtlük diyebiliriz. Barajın 
            açılışını yapan dönemin başbakanı Demirel’in barajla ilgili 
            sözlerini unutmak mümkün değil. Demirel’e durup dururken barajlar 
            kıralı denmemiştir. Tüm emeği geçenleri kutlamamak bencillik olur 
            diye düşünüyorum.
 
            - 
            
   
            -                              
 
           
         | 
      
      
        | 
         
        
          
        
        
          
        OYMAPINAR BARAJI  | 
      
      
        | 
             
               DEĞİRMEN DERE PİNİK YERİ
            
            Ak Denizin serin suları kıyılardaki 
            ısıyı azaltmaya yetmiyor. Bilhassa tatil günleri sahilden Toros 
            Dağlarının yamaçlarındaki serinlikleri arıyor insan. Serin bir yer 
            bulabilmek için aracın gaz pedalına uzun süre basmaktan kaçınmıyor 
            sürücüsü.Manavgat’dan yaklaşık otuz kilometre uzaklıkta bulunan 
            Değirmen Dere  piknik yeri Manavgat-Seydişehir Karayolu’nda iken 
            aracınızı sola sapan sanki patika gibi olan stabilize yolda 
            yeşillikler arasında ilerledikten sonra ufak bir akarsuyun üzerine 
            zamanında kurulmuş bir su değirmenini göreceksiniz. Güneşi çok az 
            görebilirsiniz. Ağaçların yaprakları güneşin ışınlarını toprağa 
            bırakmıyor. Akarsu boyu insanı o kadar rahatlatıyor ki insanlar 
            araçları ile burayı tercih ediyorlar. Çorumlu olarak biz oksijeni 
            bol olan su boylarındaki piknik yerlerini durup dururken tercih 
            etmiyoruz.
            Değirmen Piknik yerini biraz açmakta 
            fayda var. Neden değirmen dere denmiş? Dere bir değirmeni 
            çalıştıracak oranda olduğu dönemlerde buğdayı un yapmaya uygun. 
            Bunun dışında yalnız çevreye su serinlik sağlıyor.
            Zamanla deredeki değirmen çalışmaz 
            olmuş, ancak yöreye gelen insanlara bir su değirmeninin nasıl 
            çalıştığı konusunda bilgi verecek kadar önemli bölümler devamlı 
            çalışır halde. İnsanlar faal olmasa bile bir zamanların en önemli 
            icatlarından olan su değirmenlerini görmek istiyor. Bilhassa 
            çocuklar büyükleri soru yağmuruna tutuyorlar. Dere sakin bir şekilde 
            akış ta bulunduğundan su içindeki balıkları çocuklar izlemeyi 
            bırakamıyorlar. Derenin bazı bölümlerine yapılan gölcüklerden 
            istenildiği zaman ziyaretçilere taze balık sunulabiliyor.
            Piknik yerinde suyun öbür kıyısına geçebilmek için çok ilginç 
            köprüler yapılmış, çocuklar dereden değil de defalarca köprülerden 
            karşıya geçmeyi tercih ediyorlar. Yöreyi çocukların sevdiği kadar 
            büyüklerinde sevdikleri belli ki kilometrelerce yol alınarak burası 
            bulunabiliyor.  İnsan burada zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyor. 
            Yolunuz bu yöreye düşer ise  Değirmen Dere Piknik yerini görmeyi  
            sakın kaçırmayın derim.
        
        
           | 
      
      
        | 
             
             DEVEKUŞU ÜRETİM ÇİFTLİĞİ
            
            Hayvanlar Alemi Ansiklopedisi’nde ve 
            çeşitli belgesellerde devekuşunu yada kuşlarını görmek mümkün. 
            Ancak; çiftlikte canlısını görmek bir başka! O küçücük kafa nasıl 
            oluyor da o koca gövdeyi taşıyor? Hele bir koşması var, adeta insanı 
            büyülüyor.
        
             Siz okurlarıma hayvanlar âleminden 
            bir bölümünü gösterebilmek için bir iki kareyi bilhassa çocuklar 
            için saptadım. Umarım devekuşlarını görünce sevinirler
        
        
            . 
         
        
        
        DEVEKUŞU ÜRETİM ÇİFTLİĞİ 
        
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          43  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Ömer SEZER 
          | 
      
      
        | 
         
        
        Ömer SEZER HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
             - MADEMKİ!
 
            
            -  
 
            
             - Mademki  bu yaşamda bize yer yok!
             
 
            
            
             - İstenmiyorsak buralardan çekip gideriz!
             
 
            
            
             - Galiba biz kendimizi anlatamadık!
             
 
            
            
             - Elveda hayat biz gidiyoruz!  
 
            
            
             - Çiçekler solgun elimizde!  
 
            
            
             - Vefasızlıkla ezilmiş kalbimizle!
             
 
            
            
             - Kırgın cümlelerin ezikliğiyle!
             
 
            
            
             - Elveda hayat biz gidiyoruz!  
 
            
            
             - Üzerine bastığım her santimetrekaresinin!
             
 
            
            
             - Öpüp de kokladığım çiçeklerinin!
             
 
            
            
             - İçtim suyunu çektim havasını!
             
 
            
            
             - Elveda kainat biz gidiyoruz!
             
 
            
            
             - Yaşlı gözlerle bıraktığın içimdeki uhdelerle!
             
 
            
            
             - Şu kısacık ömürden büyük yaşadığım çif tarifeli günlerinle!
             
 
            
            
             - Her aldığım solukta nefretini çeksem de içime!
             
 
            
            
             - Elveda hayat biz gidiyoruz!  
 
            
            
             - Doğduğumuzda ağladık ha öleceğiz yine ağlarız!
             
 
            
            
             - Hüsran şiirlerinde hep baştayız!
             
 
            
            
             - Sanırlar ki hep kabahatteyiz!
             
 
            
            
             - Elveda hayat biz gidiyoruz!  
 
            
            
             - Yarı canla yaşadık sefalette sürgün!
             
 
            
            
             - Diyemedik derdimizi bak gidiyoruz!
             
 
            
            
             - Galiba sen bizi anlamadın!  
 
            
            
             - Elveda hayat biz gidiyoruz!  
 
            
           
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          44  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Ömer SEZER 
          | 
      
      
        | 
         
        
        Ömer SEZER HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
            
              
               - KAYIP
               
 
              
              -  
 
              
               - Arıyorum kendimi;  
 
              
              
               - Ruhum ızdıraplar da kayıp!
               
 
              
              
               - Hayat bir bilmece benim ömrüm sorularda kayıp!
               
 
              
              
               - Bu kentin sokaklarında;
 
              
              
               - Mutluluk hüzünlere teslim!
               
 
              
              
               - Işıklar sönmüş caddelerde;
 
              
              
               - Benim hayatım vahim ve kayıp!
               
 
              
              
               - Göçebe duygularım çalınmış her şeyim.
 
              
              
               - Umutlarım kayıp!
 
              
              
               - Susmuşum derdim içinde kayıp!
               
 
              
              
               - Ben kime gideyim nasıl edeyim?
               
 
              
              
               - Beynim bulanmış!  
 
              
              
               - Bildiğim adresler kayıp!  
 
              
              
               - Ben bu şehre meydan okumuşum.
 
              
              
               - Şehrin efendileri kayıp!
 
              
              
               - Şehir beni yutmuş;
 
              
              
               - Bedenim meçhullerde kayıp!
               
 
              
              
               - Hani nerde ikbal ortaklarım?
 
              
              
               - Verilmiş sözlerin kalpleri kayıp!
 
              
              
               - Sesim çıksa da bir ben duyuyorum!
               
 
              
              
               - Kulaklar tıkanmış, yankılar kayıp!
 
              
              
               - Mevsimi bozulmuş?
 
              
              
               - İklimin gönlümün gülleri kayıp!
               
 
              
              
               - Günahsa günah ayıpsa ayıp!
               
 
              
              
               - Artık ümitler bitmiş!
 
              
              
               - Kıyamet ha koptu kopacak,
 
              
              
               - Ben sen ve her şey kayıp! 
               
 
              
             
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          45  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Sakin KARAKAŞ  | 
      
      
        | 
         
        
        Sakin KARAKAŞ HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               DİLENCİLERİ SEVMİYORUM 
            
            
            Geçtiğimiz yıl 
            ülkemizde artık dilencilik müessesinin ortadan kalkması gerektiği 
            üzerine bir yazı yazmıştım. Bu yazıyı kaleme almamdaki gerekçem 
            özetle şu şekildeydi.  
            
            Valilik veya 
            kaymakamlıklara bağlı olarak faaliyet gösteren sosyal dayanışma ve 
            yardımlaşma vakıfları vasıtası ile sosyal devlet olma yolunda önemli 
            aşamalar kayıt edilmiştir. Söz konusu vakıflar aracılığı ile fakir 
            fukara ve garip guraba ayni ve nakti yardımlarla desteklenmektedir. 
            İlgili vakıflar yemek, yiyecek, kömür ve para yardımlarını sürekli 
            artırılarak yapmaktadır. Ayrıca faizsiz kredi desteği ile  
            insanımıza kendi işini kurma imkanı da verilmektedir.  
            
            Yeşil kart 
            sistemi ile bütün yoksullar sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmış 
            ve sağlık hizmetinden yararlandırılmaya başlanmıştır. Valilikler her 
            ay halk günü düzenlemek sureti ile ihtiyacı olanı takip ve tespit 
            etmektedir. 65 yaşını aşkın sosyal güvencesi olmayan yoksulların 
            durumları incelenip huzurevine alınmaktadır.
            
            Bütün bunların 
            yanı sıra belediyeler başta olmak üzere sürekli kendini yenileyen ve 
            gelişen sosyal dernekler de kermes, ayni ve nakti desteklerle fakir 
            fukaraya yardım etmektedir.
            
            Son yıllarda 
            Türk insanının merhamet duygusu en üst seviyeye çıkmış ve sosyal 
            dayanışma konusunda süratle sivil örgütlenmesini tamamlamıştır. Bu 
            bağlamda sosyal dayanışma ve yardımlaşma hususunda sivil örgütlerde 
            devletle yarışır hale gelmiştir.
            
            Kısaca 
            özetlemek gerekirse  yukarıda açıklanan  bilgiler ışığında yoksulun 
            dilenmesi ile ilgili bütün sebepler ortadan kaldırılmıştır. Buna 
            rağmen Ramazan ayını da fırsat bilen bir takım ar damarı çatlamış 
            insanların sayısında artış gözlemlenmektedir.   
            
            Maalesef yüksek 
            İslam ahlakı ile taçlanmış Türk insanının merhamet duyguları Ramazan 
            ayının da gelmesi ile birlikte sömürülmektedir. İhtiyacı olanın 
            isteme makamının sosyal dayanışma ve yardımlaşma vakıfları ya da 
            ilgili sivil örgütler olduğunu  en cahil vatandaş bile bilmektedir.
            
            
            
            Hal bu iken  
            gün boyunca kentin bütün caddelerini arşınlayan ve cami önlerinde 
            bilinçli olarak yırtık pırtık elbiseler giyinen, kafasını gözünü 
            sarıp sarmalayan ve el açan uyanıklara artık dur denilmesi 
            gerekmektedir. Türk insanının merhamet duygularının sömürülmesine 
            göz yumulmamalıdır.
            
            Son yıllarda 
            hızla gelişen sosyal devlet anlayışı neticesinde  dilencilik 
            müessesi ortadan kalmıştır. İnsanların dilenmesini gerektiren bütün 
            sebepler devlet ve millet tarafından ortadan kaldırılmıştır. Bütün 
            bunlara rağmen merhamet duyguları ticareti yapan uyanıklar ortada 
            gezmektedir. İsteme adresi belli olduğu halde  bu çirkin ticaret 
            anlayışı devam etmektedir.   
            
            Bu edepsiz ve 
            ar damarı çatlamış insanlar gerçek ihtiyaç sahipleri de değildir. 
            Gün geçmeye görsün ki  hemen her gün bir dilencinin üzerinden 
            milyarlar çıkmasın  ya da banka hesaplarında milyarlar bulunmasın. 
            Hatta  araba daire gibi onlarca mal ve mülk sahibi dilencilerin 
            ortaya çıktığını  düşündüğünüzde nasıl aldatıldığınızı ve merhamet 
            duygularınızın nasıl sömürüldüğünü bir düşünün.  
            
            İşte bu 
            yüzdendir ki dilencileri hiç sevmiyorum. Üstelik sevmemekten de öte 
            bütün dilencilerden nefret ediyorum. Bu hassas konuda duyarlı 
            davranarak bu konuyu geçtiğimiz gün manşet haber olarak kamu oyu ile 
            paylaşan Çorum Gazetesi’nin değerli yöneticilerini de kutluyorum.
            
            Bütün bu 
            bilgiler ışığında bütün okuyucularımdan rica ediyorum. Dilencilere 
            para vermeyiniz. Eğer ısrarcı davranır yakarırsa sosyal yardımlaşma 
            ve dayanışma vakfını adres olarak gösteriniz.
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          46  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Selma GÜRSEL  | 
      
      
        | 
         
        
        Selma GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
         
         
        ÇORUM MANTISI    
        
        
        
        
          
           - MALZEMESİ : 5-6 porsiyon-100 Gram kavrulmuş kıyma,4 bardak un,1 
          bardak un hamur açılırken kullanmak üzere,1 yemek kaşığı tuz,2,5 su 
          bardağı ılık su,1 kaşık margarin veya yarım çay bardağı sıvı yağ,yarım 
          yemek kaşığı salça,mevsimi ise domateste doğranır. iki diş sarımsak, 
          bir su bardağı yoğurt. Her yumak bir pişinim olarak 4 porsiyon mantı.
 
          
          
           - Un maya katılmadan katı bir şekilde yoğrulur, yoğrulan hamur üç 
          adet yumak tutulur oklava ile 1,5 milim kalınlığında açılır.  
 
          
          
           - Açılan hamur 3x3 ebadında kesilerek istenirse içerisine kıyma,
 
          
          
           - İstenmezse düz olarak dörtkenarı birleştirilerek sıkılır.
           
 
          
          
           - Mantı haline getirilen mantılar tavaya dizilir.  Kızartılan 
          mantılar bir kenara konur.  
 
          
          
           - Tenceremizi ateşe koyup margarini ve yarım kaşık salçayı koyarak 
          sosu hazırlarız. İstenilirse bu sosa domateste doğranır. Sosun üzerine 
          2,5 bardak suyu koyarak kaynatırız. Kaynayan suya istenildiği kadar 
          tuz konarak üzerine kızartılan mantıyı dökerek pişiririz.  
 
          
          
           - Pişen mantı tabaklara konularak servise hazırlanır, birkaç dakika 
          soğumaya bırakılır. Hafif soğuyan mantının üzerine yoğurt sarımsak 
          konularak afiyetle yenilir.
 
          
         
             | 
      
      
        | 
         
        
          
        
          
        
          
        
          
        
          
        
          
        
          
        
          
        
          
        
          
        
          
        
          
        
          
        
          
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          47  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Üzeyir Lokman ÇAYCI  | 
      
      
        | 
         
        
        Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
                  ILIMLI İSLAM
                 
                Sokaklarınıza, caddelerinize 
                sahip çıkın
                Satılacak mal gibi görüyorlar 
                her şeyinizi
                Tarihinizi, kültürünüzü ve 
                kutsal değerlerinizi
                Alabilirler ellerinizden...
                 
                Gerçek :  Onlar geçmişimizi 
                görmezlikten gelerek meydanlara çıktılar… Ezanları susturmak  ve 
                güneşin önüne engeller koymak istediler. Ama hüsrana uğradılar. 
                
                
                Şahit : Birileri İslam’ın 
                yüceliğini kaldırmayı denediler. Bu da olmadı.
                Gerçek : Ahengin, huzurun ve 
                aydınlığın kaynağı halinde gönüllere yerleşen İslam’ı 
                etkisizleştirmek için kalplere girmeyi de başaramadılar. Para, 
                çıkar ve dünya düşkünleri Müslümanlık kisvesi altında insanlar 
                arasına ikilik sokmak için her çirkin yolu denediler.
                Şahit :  Kalpleriyle görenler, 
                özleriyle düşünenler içlerindeki aydınlıkları dışa yansıtarak 
                bunları izlemeye koyuldular. İslam’ı ılımlılık adı altında 
                yozlaştırmaya hiç kimsenin güçlerinin yetmeyeceğini, çiçeklerin 
                diliyle, insan denilen mukaddes bir kitabın sayfalarını akılla 
                birer birer açarak, kainat ansiklopedisinin içeriğindeki ilahi 
                sanatın güzelliklerini ve yüceliklerini sıraladılar.  Kur’an 
                denilen rehberin öncülüğünde gönül kapılarını aralayarak onlara 
                uyarıcılık yaptılar.
                Gerçek : Yalanların ve hırsların 
                cirit attığı, adaletsizliklerin ve hukuksuzlukların kök saldığı, 
                cinayetlerin ve tahribatların umursanmadığı, hırsızlıkların ve 
                yolsuzlukların itibar gördüğü, insafsızlıkların ve 
                haksızlıkların zirveye çıktığı yörelerde, çürüyen, ufalanan, 
                katledilen, acılar içerisine itilen, hırpalanan, paramparça 
                edilen, koparılan unsurlar teşhir edildi.
                Şahit :  Bahsettiğiniz bütün bu 
                olumsuzlukların kaynağında onlar var!
                Gerçek :  Yozlaştırmaların 
                adıydı ılımlılık… «Medeniyetler arası ittifak» denilerek 
                sergilenenler, eskitilenler, yıpratılanlar, aşağılananlar,  ya 
                da katledilenler görmezlikten gelindi. Elbette ırkçılığın, 
                ayırımcılığın ve bölücülüğün olduğu yerlerde medeniyetten, 
                insanlıktan, insan haklarından bahsedilemezdi! Ama onlar her 
                şeyi «toz pembe» gibi göstererek propagandalarını sürdürdüler.
                Şahit :  Hassasiyetlerin 
                pencereleri kapalı, kapıları kilitli hale getirildi. Duyarlı 
                olması gereken kurumların da sadece adları ortalıkta dolaşıyor.
                Gerçek :  İnananların 
                yüreklerindeki değerler, yer yer taşlanarak, yer yer 
                iftiralarla, acı ve sert sözlerle, önce yıpratılıyor, sonra da 
                yerlerinden sökülerek atılmak isteniyor.  
                 
                 
                Yiyeceklerinize, 
                içeceklerinize
                Ağaçlarınıza, bitkilerinize, 
                böceklerinize
                Köylerinize, nahiyelerinize 
                sahip çıkın
                Emeklerinizi, duygularınızı, 
                huzurunuzu ve anılarınızı
                Çalabilirler 
                yüreklerinizden...
                 
                 
                Şahit :  İslam’la ilgisi 
                olmayanların projelerinden biriydi bu. Belki de onlara göre en 
                önemlisiydi.  
                Gerçek :  Aldatılanlara, 
                kendilerini taşıtarak aldattıklarını fark ettirmeden, sinsice 
                hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar.
                Şahit :  Çürük kalpler, hileli 
                sözler, insafsız yüzler, sömürgenler, sizin gibi görünenler, 
                maskeliler, hırsızlar, benciller, ahlaksızlar, bölücüler, 
                parçalayıcılar, yiyiciler ve katiller size «rehber» olduklarını 
                söylüyorlar.
                Gerçek :  Alın elinize Kuran’ı, 
                kirli siyasetin oyununa gelmeden, haramilerden etkilenmeden, 
                tacizcilerden uzakta durarak, dünyanızı ve ahiretinizi Cennet’e 
                çevirmek için çıkın yola…  
                Şahit :  Sizin yerinize onların 
                karar vermelerini önleyin…  Dik durun, onurlu yaşayın… 
                Kutsallarınıza dokundurmayın !
                Gerçek :  Hizmeti, hizmet aşkını 
                durduranların, hizmet edenleri solduranların, suçsuz ve günahsız 
                insanları öldürenlerin peşlerinden gitmeyin ! Teşhir edin… 
                Yargılayın… Sorgulayın… suçlayın onları !
                Şahit :  Duygularınız dağ gibi 
                yüce olsun. İnsanlığınız arşa uzansın… Varlığınız, vakarınız, 
                kahramanlığınız ve imanınız korkutsun onları… Giremesinler 
                içlerinize. Size yaklaşmaya, söz söylemeye cesaret edemesinler!
                Gerçek :  Billur tasları alın 
                ellerinize… Koyun içlerine buz gibi hayat sularını… Kendinizi  
                Cennette hissederek kana kana İçin...  
                Şahit :  Sen hiç diğer dinlerin 
                ılımlısını gördün mü? Askerlerimizi karargâhlarından kopararak 
                mahkemelere ve hapishanelere düşüren güçler İslam’ı da kendi 
                güzergâhından  kopararak gönül hapishanelerinde eritmek 
                istiyorlar...
                 
                 
                Kasabalarınıza, şehirlerinize 
                sahip çıkın
                Siz sahip çıkarsanız
                Vatanınıza, topraklarınıza, 
                ay yıldızlı bayraklarınıza
                Dokunamazlar onlar
                Sizin Kültürel, sosyal, 
                tarihi, dini ve siyasi bağlarınıza.
                 
                 
                Gerçek :  Sizin sahip 
                çıkamadığınız alanlara onlar hazırlık yaparak giriyorlar. 
                İçinizdeki ajanları, çıkar düşkünlerini kullanarak tahriplerini 
                sürdürüyorlar.
                Şahit :  Yer yer şirin 
                gözükerek, sizden biriymiş gibi inancınıza ait kutsalları 
                kullanarak, sizi kendi alanlarına çekiyorlar. Saflığınızdan, 
                bilgisizliğinizden faydalanarak ellerinizden, ayaklarınızın 
                altlarından, yüreklerinizden değerlerinizi alıyorlar.
                Gerçek :  Size yapay 
                depremlerle, farklı gündemler oluşturarak  beklemediğiniz 
                felaketleri solutmak istiyorlar!  
                Şahit :  Gözleri kapalı, 
                kulakları tıkalı, gönülleri karartılmış insan topluluklarının, 
                dinle, inançla, imanla, Allah’la ilişkileri olamaz.
                Gerçek :  Siz hiç cebirin, 
                geometrinin, matematiğin, fiziğin, kimyanın ve diğer ilimlerin 
                ılımlısını duydunuz mu? Nereye ılımlılık girerse orası çöker. 
                Disiplin kalkar, bozulma ve çözülme başlar. E= mc²’yi 
                kitaplardan çıkarır, Albert Einstein’i de unutursunuz. Sir Isaac 
                Newton’dan da söz edemezsiniz.
                Şahit :  O halde neden ılımlı 
                İslam’dan bahsediyorlar?
                Gerçek :  İslam’ın yüceliğinden 
                ve kutsallığından korktukları için!
                Şahit :  Dinlerinde özgür olamayanlar, kendi iradeleriyle 
                hareket etmeyenler, hurafe, saplantı ve bağnazlık içerisinde 
                bulunanlar, dinle, Allah’la irtibat kuramazlar.
                Gerçek :  Düşmana muhabbet 
                duyanların vay haline!
                 
                 
                Dilinize, dininize,  
                inancınıza, kültürünüze, değerlerinize
                Çocuklarınıza, analarınıza ve 
                babalarınıza  sahip çıkın
                Susmak; kaybolmak, erimek ve 
                yok olmaktır
                Seyretmek; teslim olmak, 
                unutulmak, kovulmaktır...
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          48  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Üzeyir Lokman ÇAYCI  | 
      
      
        | 
         
        
        Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
         HEP KÖŞELİ DOĞDU GÜNEŞ 
                
        Henüz aydınlanmadı ortalık 
              Beraberliğine dostluğun... 
              Hep köşeli doğdu güneş 
              Kusurların üstüne. 
              Yazılar değiştirmedi 
              Katılığını 
              Duygusuzluğun... 
               
              Kışkırtmalar ödül aldı, 
              Boğa güreşi gibi 
              Seyredildi olaylar... 
              Barış türküleri 
              Duyulmadı 
              Bir karış ötede. 
               
              Derindi, 
              İnilemeyecek kadar 
              Sancılar... 
              Basıldı benzerleriyle çağ 
              Simsiyah sayfalara 
              Kan sızdıran hücrelere... 
              Masum yöntemler gibi, 
              Sokuşturuldu bozgunculuklar 
              Fakirlerin üstüne... 
               
              İriydi ayakları 
              Aptallıkların... 
              Çekilecekti acılar 
              Açlığına insanların. 
              Anlaşılmamak içindi, 
              Boyalar, 
              Demeçler 
              Ve biçimler... 
              Pankartlara, 
              Çığlıklara sığmayan 
              Acılara rağmen... 
               
              Üzeyir Lokman ÇAYCI 
              Magnanville,19.03.2001 
               
              Bu şiir aşağıdaki yayın organlarında 
              yer almıştır: 
               
              1) 00.04.2001 http://yitikulke.hypermart.net/uzeyir-lokman-cayci.htm 
              2) 00.06.2001 http://www.mesaj.org/ulcayci/siirler_tr_3.htm 
              3) 00.12.2001 ÇAGDAS ÇIGLI GAZETESI 
              http://www.geocities.com/cagdas_cigli/siir 
              4) 00.07.2001 http://gonulsitesi.virtualave.net/uzeyir.htm 
                
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         49  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Üzeyir Lokman ÇAYCI  | 
      
      
        | 
         
        
        Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
         
        GÜNDÜZ GECEDEN BAŞLAR 
              Timsahların oynaştığı yerlerde 
              Tavus kuşları da yaşar... 
              Gelincikler serpilir 
              Yollara... 
              Güneş düşlerimizde 
              Doğar... 
              Durmaz 
              Yıldızların 
              Şiirsel yansımaları... 
              Yığınlaşan sevinçler 
              İçimize sığar… 
               
              Seviyesinde ilişkilerin 
              Sıcaklığı yayılır… 
              Kırgınlıklar 
              Ve iç kapanıklıklar 
              Yer bulmaz 
              Yaşantımızda… 
               
              Ülkeleri aşar 
              Elmas gibi işlenen 
              Dostluklar... 
              Soluk alır güzellikler 
              Değer kazanır çağ... 
              Anlaşılmazlığı konuşulmaz 
              Varsayımların... 
               
              Düğümlenmez 
              Hukuk içinde hukuk 
              Aşılır ayrıntısı farklılıkların... 
              Koşarız 
              Düşüncelerimizle 
              Kuşkuları aşarak... 
               
              Biliriz... 
              Zevklidir 
              Böylesine yaşamak... 
               
              Üzeyir Lokman ÇAYCI 
              Mantes la Ville – 05.04.2001 
                 | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          50  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Üzeyir Lokman ÇAYCI  | 
      
      
        | 
         
        
        Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
         
        DESENLER 
        
          
        
          
        
           | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          51  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Yaşar KILIÇ 
         | 
      
      
        | 
         
        
        
        Yaşar KILIÇ HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
             - 
            
            GİDELİM  
 
            
            -  
 
            - Karanlıkta giden gafil
 
            - Aç gözünü,behey cahil,
 
            - Yalan dünya için sefil
 
            - Olma;Mevla’ya gidelim.
 
            -  
 
            -  
 
            - Gel nefisine olma köle,
 
            - Yanma nara bile bile,
 
            - Bu dünyada Şeytan ile,
 
            - Kalma Mevla’ya gidelim.
 
            -  
 
            - Pişmanlık her geçen gün
 
            - Klavuzsuz bir gemisin,
 
            - Yazık meçhule yelkenin
 
            - Salma Mevla’ya gidelim.
 
            -  
 
            - Miskin YAŞAR bak kendine,
 
            - Kor düşmüş eteklerine,
 
            - Dönmeden mahşer yerine
 
            - Ağla Mevla’ya gidelim.
 
            - 29 / 11 1983
 
           
        
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          52  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Yaşar KILIÇ 
         | 
      
      
        | 
         
        
        
        Yaşar KILIÇ HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
             - 
            GÖRDÜM 
            
 
            
            -  
 
            - Kainatı seyrederken
 
            - Uydu,gezegen dönerken,
 
            - Semadan Rahmet inerken
 
            - Hakk’ın varlığını gördüm.
 
            -  
 
            - Hakk’ı anan bülbüllerde,
 
            - Dalda dikende,güllerde,
 
            - Çirkinlerde,güzellerde
 
            - Hakk’ın varlığını gördüm.
 
            -  
 
            - Atom,zerre,hücrelerde.
 
            - Şaşmayan gün,gecelerde.
 
            - En ücra,gizli yerlerde
 
            - Hakk’ın varlığını gördüm
 
            -  
 
            - YAŞAR gizli sır Kur’an da
 
            - İbret var arıda,balda.
 
            - Çalışan karıncalarda
 
            - Hakk’ın varlığını gördüm.
 
           
        
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        FİKİR DERGİSİ BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        Hazırlayan 
        Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com  | 
      
      
    |  
        
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
          OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
            
      
    | 
         
          
    
     | 
        
      
          | 
      
       Hukuka, Yasalara, 
Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. | 
        
      
          | 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL 
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM | 
        
            
              | 
               
        12. SAYI FİKİR DERGİSİ 
              NE GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ 01/09/2009  |