| 
               
              
                | 
            
      
    |  
               
                 | 
            
      
    |  
        
        DİKKAT ! 
        BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN 
        KULLANILMAMALIDIR | 
            
      
    | 
 
        Hazırlayan 
        
        Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com  | 
        
      
              | 
         
          
    
               | 
            
      
              | 
                
                | 
            
      
              | 
               | 
            
      
              | 
               
                   İÇİNDEKİLER
              
               | 
            
      
              
              
              
              Ahmet CANBABA TEPKİSİZLİK  
              
              Ahmet CANBABA KUDURDU KUDURASICA 
              
              Ahmet CANBABA BİR ŞİİRİN ANATOMİSİ  
              
              Ahmet CANBABA DOKUNUR 
              
              Ahmet CANBABA İŞTE YAŞAM   
              
              Ahmet CANBABA ACILARA AĞIT 
              
              Ahmet CANBABA FARKINDA MIYIZ  
              
              Ahmet CANBABA EL ELE OLALIM  
              
              Ahmet CANBABA ASALAK  
               
              
              Atilla ALPAY KADİR GECESİ  
              
              Atilla ALPAY YEŞİLAY’A DESTEK VERİN… 
              
              Atilla ALPAY MEVLİT 
               
              
              İsa KAYACAN HİKAYELERİYLE TEKE YÖRESİNİN BAŞKENTİ BURDUR 
              TÜRKÜLERİNDEN BİR DEMET ÇEŞİTLEME 
               
              
              Mahmut Selim GÜRSEL DEĞİŞİME UĞRADIK MI? 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL GECE VE GÜNLER GEBE 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL OTUZ AĞUSTOS 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL BOZULAN DÜNYA 
               
              Mustafa Nevruz SINACI AÇILIM, AÇLIK, AFET VE FELAKET 
              Mustafa Nevruz SINACI HAİN TUZAK 6-7 EYLÜL
               
              Mustafa Nevruz SINACI GÖNÜLLERDE Kİ BAŞBAKAN 
              Mustafa Nevruz SINACI BAĞIMSIZ YARGI, TARAFSIZ ADALET… 
              Mustafa Nevruz SINACI SANCAK-I ŞERİFLER ORTAYA ÇIKACAK 
              Mustafa Nevruz SINACI DEMOKRATİK AÇILIM VE TAZMİNAT HAKLARI
              
              Müslüm TUNABOYLU TAŞIMACILIK KENTLERDE NEDEN SAVSAKLANIYOR 
              
              
              
              Ömer SEZER SORULARIM 
              
              Ömer SEZER YAŞIYORUM HÂLÂ 
               
              
              Selma GÜRSEL MAYALI 
               
              
              Üzeyir LOKMAN ÇAYCI BİZ NEYİN KADRİNİ BİLDİK Kİ? 
              
              Üzeyir LOKMAN ÇAYCI ARİS CAMİİ VE BENCHEİKH EL HOCİNE ABBAS 
               
              
              Üzeyir LOKMAN ÇAYCI DAR KAPI 
              
              Üzeyir LOKMAN ÇAYCI UNUTMA 
              
              Üzeyir LOKMAN ÇAYCI GÜNDÜZ GECEDEN BAŞLAR 
              
              Üzeyir LOKMAN ÇAYCI DESENLER 
               
   | 
            
      
          | 
      
      
      Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan 
      kullanmayınız! | 
            
      
          | 
          Hazırlayan Mahmut Selim 
          GÜRSEL | 
            
      
          | 
          
        
          corumlu2000@gmail.com 
           | 
            
      
          | 
          Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif 
          haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. | 
            
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         01  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        KİTAP ismi  Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
                 | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               TEPKİSİZLİK 
            
                        Karşı  kuvvet, karşı  söz, karşı  davranış  bir  
            etkinin   karşılığı  olarak  karşımıza çıkar. Etki  ve  tepki  bir  
            güçler  dengesidir. İnsan, sağlığında, ekonomisinde,  sosyal 
            yaşamında, kültürel yaşamında  aklınıza  ne  gelirse  etki 
            içgüdüsüyle  hareketimizin  her  davranışımızın  karşısında   bir  
            tepki  ile  karşılaşmışızdır.  
                        Örneğin Bir  Çanakkale  savaşı  İngiliz  ve  
            Fransızların  İstanbul’u ele  geçirmek  istemesine  karşı  bir  
            tepkiden  doğmuştur. Balkan  savaşlarında  yorgun  düşen  Osmanlıyı  
            tamamen  çökertmek   ve  Anadolu’nun  zenginliklerini  yağmalamak 
            için İngiliz  ve  Fransızların  saldırısına  karşı tepki  olarak 
            bir  başkaldırıdır.  
                        1. dünya  savaşından  galip çıkan  devletler Önce  
            Mondros  anlaşmasına  göre  sıkıştırılmış,  Osmanlı  ordusu  
            dağıtılmış  yani  Osmanlının  eli kolu  bağlanmış   sonrada  
            Türkleri  azınlık  olarak  görüp  Osmanlıya  nasıl  Sevr  
            anlaşmasını  imza  ettirmişlerse  ve ülke  nasıl  dört  bir 
            taraftan  düşman  güçleri  ile  kuşatılmışsa,  buna  tepki  olarak 
            ta  kurtuluş  savaşı  başlatılmış  ve topyekun halkın mücadelesi ile 
            Başta  Atatürk’ün  önderliğinde  Kurtuluş  savaşı  kazanılarak  
            Cumhuriyet ilan  edilmiş  ve  Yeni  bir  Türkiye  Cumhuriyeti  
            doğmuştur. İşte  bu  Cumhuriyetimizin  kazanımlarında  hangi  zor  
            şartlardan  bu  günlere  geldiğimizi  unutmamak  gerekir. Bunun   
            için  her  cumhuriyet  kazanımlarını  zora  sokacak ve  halkın  
            elinden  alacak  davranışlara  karşı  tepkilerimizi  ortaya  
            koymamız  lazım. Cumhuriyet’in  getirdiği  en  büyük devrimlerden  
            birisi  laikliktir. Bunun  karşısında  yobazlar din  elden  gidiyor  
            diye  cemaatleriyle birlikte tepkilerini  gösteriyor da  bizler  
            neden  tepkisiziz. Bu  günlere  gelene   kadar  gereken  tepkimizi  
            gösteremediğimizden    Cumhuriyet karşıtlarına  çeşitli tavizler  
            verilerek   yabancıların  ve  çıkar  gruplarının  direktif  ve  
            telkinleriyle  hareket  eder  duruma  getirildik.
                        Üniversitelerde  öğretim  görevlilerimiz, mecliste 
            Ulusal  bağımsızlıktan yana  tavır  koyan  ve  azınlıkta  kalan  
            Atatürkçü  milletvekillerimiz, Çağdaşlığı  savunan  kuruluşlarımız
            Ordumuz, ADDD,  ÇYDD vs  birçok  dernek  ve  vakıf  gibi 
            kuruluşlarımız  Cumhuriyet  mitingleri  yaparak   Atatürk  
            Devrimlerinin  birer  birer  elden  gidişlerine  tepkilerini  
            göstermişlerdir. Tepkilerin  tepkisizliğe  dönüşmesi  için  bu  
            mitinglere  katılan yurtseverler  tutuklanmış  birçokları  
            cezaevlerine  konulmuşlardır.   
                        Son  günlerde  birde  yol  haritaları  furyası  
            başladı. Amerika’nın  yol haritası,Türkiye  Ermenistan  yol 
            haritası,  Türkiye  AB yol Haritası ve birde  Abdullah Öcalan’ın  
            yol  haritası  gibi.  Amerikanın  Büyük  Ortadoğu Projesi  adı  
            altında  George Bush’un dayatmasıyla, İsrail ile Filistinliler 
            arasında yeni bir ‘barış süreci’ başlaması  için  imzalandı. Netice  
            fiyasko. Amerikanın  güdümündeki  bir  İsrail’in  bağımsız bir  
            Filistin  Devleti  kurulmasını  asla  kabul  etmediğinden  
            Filistinlilerin  böyle  bir  barışa   tepkileri  devam  etmektedir. 
            Esasında   Irak’ı  Özgürleştirmenin  yolu  bile  Filistin’den  
            geçmektedir.  
            Türkiye  ile  Ermenistan  
            arasındaki  yol  haritası  daha  çok  Ermenistan’ın  Azerbaycan  
            arasındaki  düşmanlığını   daha da artıracak  ve  Azerbaycanlı  
            kardeşlerimizin  Kara bağ  sorununu  daha  büyük   bir  çıkmaza    
            sokacaktır. Tabiî ki   böyle bir  yol  haritasının  uygulanması  
            aşamasında ABD  den,    Avrupa  ülkelerinden  büyük  takdirler  
            alan  hükümetimiz  Kendi  halkını  ve    Azeri  kardeşlerimizi  
            oldukça  üzmüştür.  Türkiye  AB  yol  haritasında  Aşılamayacak çok  
            sorunlar  vardır. Başta  Kıbrıs  meselesi  olmak  üzere  
            Türkiye’deki  demokratikleşme  süreci  adı  altında  Türkiye’ye  
            bir  Avrupa  baskısı  vardır. Avrupa  ülkelerinde  uygulanmayan  
            azınlıklar  statüsü   Türkiye’ye  uygulatılarak Ana  dilde  
            eğitiminden, Sosyalleşme  dengesinin getirdiği eşitsizliklerin  
            abartılarak   büyük  bir  ihanet  şebekesinin yaratılmasına  kadar  
            birçok  kabul  edilmez   şartlar   getirilmiş,  sonuç  olarak  
            demokratikleşme açılımı  adı  altında  süregelen girişimlerin  bir  
            çözüm  olamayacağının  ortaya  çıktığı  görülmüştür. Bütün  bu 
            ihanet  şebekelerinin  toplantılarındaki  tepkisizlik   nedendir  
            acaba.  İnönü’nün  bir  sözünü  hatırlatmak  gerekecek  galiba. Bir  
            ülkede Namuslularda  en  az  namussuzlar  kadar   cesaretli  
            olmadıkça  o  memleket  düzelmez . Sindirilmiş  bir  halkın  
            silkinmesini bekleyeceğiz.     Üstelik  bu  açılıma  karşılık 
            Öcalan’da  bir  yol  haritasıyla  karşımıza  çıkmış Türkiye’yi  
            parçalama    noktasına  getirecek  kendine  göre  cesurca   
            açıklamalarını  yaptı gazetelerden  okuduk. Ona  bu  cesareti  
            veren  sistemin  çarkında  vatan  sevdalıları  ezilirken, böyle  
            açıklamalara  fırsat  veren    idarecilerin Türkiye  üzerindeki  
            oynanan oyunlara  hizmet  ettiği de   açıkça  ortaya  çıkmaktadır 
            
            
                        Neden  bizim  yol haritamızda Atatürk  Devrimlerini 
            savunmak  için  yapılacak  mücadeleler  geçmesin. Aleyhimize 
            alınacak  her  kararda  tepkisini  gösterecek  halkın özlemini  
            duymaktayız.  Mücadelemizde  bunun için olmalı  diyorum. Bu  
            günleri  gören  Mustafa  Kemal  Atatürk’ün  Bursa  Nutku  ne  kadar  
            yerinde.  
             
            BURSA  NUTKU
                        Türk  Genci, devrimlerin ve  cumhuriyetin  sahibi 
            ve  bekçisidir. Bunların  gereğine, doğruluğuna  herkesten  çok  
            inanmıştır. Yönetim  biçimini ve  devrimleri  benimsemiştir. 
            Bunları  güçsüz  düşürecek  en  küçük  yada en  büyük bir  kıpırtı  
            ve  bir  davranış  duydu mu “Bu  ülkenin  polisi vardır, jandarması  
            vardır, ordusu  vardır, adalet  örgütü  vardır” demeyecek tir. Elle, 
            taşla,  sopa  ve  silahla;  nesi  varsa  onunla kendi yapıtını 
            koruyacaktır.
                        Polis gelecek, asıl  suçluları  bırakıp, suçlu  
            diye  onu  yakalayacaktır.Genç ”Polis  henüz devletin  ve  
            cumhuriyetin polisi  değildir” diye  düşünecek ama  hiçbir  zaman  
            yalvarmayacaktır. Mahkemeler  onu  yargılayacaktır. Yine  
            düşünecek,  “demek  adalet  örgütünü de düzeltmek, yönetim  
            biçimine  göre  düzenlemek  gerek”
                        Onu  hapse  atacaklar. Yasal  yollarla  karşı  
            çıkışlarla  bulunmakla  birlikte bana,başbakana  ve meclise  
            telgraflar  yağdırıp, haksız  ve  suçsuz  olduğu  için  
            salıverilmesine  çalışılmasını, kayrılmasını  istemeyecek. 
            Diyeceki,  ben  inanç  ve  kanaatimin  gereğini  yaptım. Araya  
            girişimde  ve  eylemimde  haklıyım. Eğer  buraya haksız  olarak  
            gelmişsem, bu  haksızlığı ortaya  koyan neden  ve  etkenleri 
            düzeltmekte  benim  görevimdir”
                        İşte  benim  anladığım  Türk  Genci ve  Türk  
            Gençliği!
             
                
                  | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         02  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
         
             'KUDURDU KUDURASICA'
        
                        Kimsesizliğin çaresizliğine yüklediği derin 
            uçurumlardaki, yalnız yaşamı ve bu yaşamını paylaştığı birde köpeği 
            vardı Kadir’in. Kendi ne yerse köpeği ile paylaşırdı. Hep kendi 
            kaderine benzetirdi sahiplendiği köpeğin kaderini. Onun için ‘Kader’ 
            koymuştu adını.
                        Fabrikatör Sami Beyi mi sordunuz? Tabi onun 
            yaşamından da bahsetmek zorundayız.  
                        Sami Bey zengin bir vatandaştı. Sonradan görme 
            zenginlerden. Zenginliği öyle tesadüf falan değil;  bilinçli 
            zenginlerimizden. Kendi fabrikasında hastanelerin kullanacağı 
            malzemeyi üretir ve hastanelere satar.  
                       O hastanelerin  'satın alma' da çalışan yetkili 
            memurlarıyla işi pişirmiştir. Üçe mal ettiğini öyle beşe falan 
            değil; neredeyse on üçe satar. Allah onun rızkını da öyle 
            vermektedir(!)  
                        Sami Bey,  eşi ve çocuklarının bir dediğini iki 
            etmez. Evinde hizmetçisi, aşçısı, bahçıvanı gibi çalışanları var. 
            Hizmetçiye hizmetçi, aşçıya aşçı demezsin. Hepside bir birinden 
            farksız. Evine bir çalışan alacağı zaman gazeteye ilan verir, 
            gelenlerin lise mezunu olmasını, en azından kâğıt oyunlarından 
            birkaçını bilmesini, evde evin hanımıyla iyi geçinmesini, evin uzun 
            'teri yer' cinsi köpeğini gezdirmesini, iki çocuğuyla arkadaş 
            olmasını şart koşar,  vereceği ücreti de ona göre belirlerdi. Tabi 
            ki Sami Bey fizyonomiye de dikkat etmekteydi.   
                        Gerek hizmetçi, gerek aşçı son derece güzeldiler.  
            Onları gören çoğu erkekler aşık olup karılarını boşamaya 
            kalkarlardı. Evin hizmetçisi, aşçısı, bahçıvanı böyle olunca evin 
            hanımı nasıldır kim bilir?  Tabi insan bu üçünün içinde evin 
            karısını görse güzellik yarışmasının birincisi zanneder.   
             
                        Uzun tüylü teriyer cinsi köpekleri bir yarışma da 
            birincilik almamış mıydı? Adı ‘Tufan’dı köpeğin. Evin büyük oğlu 
            Selim ve kardeşi Yeşim;  ne maskaralıklar öğretmişlerdi Tufan’a. 
            Aşıları zamanında olur, biraz hastalansa eve özel veteriner gelirdi.
                        Hâlbuki Kaderin böyle midir yaşamı. Kadere acaba 
            hayatında sağlığı ile ilgili bir aşı vuruldu mu? Ya sahibi Kadir’in 
            yaşantısı; Kaderden farklı mı?  Daha ufak yaşlarda mahalle çocukları 
            boğazından tel bağlayıp öyle dolaştırmışlar Kaderi. Sokaklarda, 
            duvar diplerinde, apartman bahçelerinde yatmış, büyüdükçe ve ensesi 
            kalınlaştıkça boynuna bağlanan tel boğazını sıkar olmuş. Kim ne 
            verirse sokak köpeğine yiyemiyormuş.  
                       Açlıktan ve telin boğazını sıkmasından sabahlara 
            kadar ulur, birilerinin bir yerlerden kendisiyle ilgilenmesini 
            beklerdi sanki. Üstelik bu uluması birilerini rahatsız etmiş olacak 
            ki; gece yarısı uyanan kişiler tarafından da bulunduğu yerden 
            ‘taşlanarak uzaklaştırılması’nda işin cabasıydı. Gene böyle bir 
            günde; hayvan sevmeyen biri tarafından, isabet aldığı bir taşla 
            çenileyerek uzaklaştırılan bu çoban kırması köpek ağlamaklı 
            gözlerle, inşaat bekçiliği yapan Kadir'in kulübesinin önüne 
            geldiğinde;  irkilerek durdu. Kadir’in şefkatli yaklaşımıyla, 
            kendisinin taşla kovalandığını, canının acıdığını bakışlarıyla 
            anlatıyordu.  
                         Kadir köpeğin başını okşayıp teselli etmeye 
            çalıştığında, köpeğin boynunda bükülerek etin dışında kalan tel 
            parçasının eline batmasıyla anlamıştı kaderin boynuna gömülen teli. 
            Kadir elleriyle köpeğin boynundaki tüyleri araladığında; hayvanın 
            boynunun çepeçevre iltihaplı olduğunu görmüştü.  
                        Köpek büyüdükçe etinin içersinde kalmış tel,  
            hayvana yaşadığı sürece ıstırap vermişti demek. Kadir ona bir parça 
            kendi yiyeceklerinden verdi.  Nasıl zor şartlarda yemeği yediğini, 
            yutkunmada nasıl zorluk çektiğini gördüğünde, ağlamamak için kendini 
            zor tuttu.
                        Kadir inşaat patronundan ertesi gün izin alıp köpeği 
            Veteriner Fakültesi'ne götürmüştü. Veteriner Meliha Yılmaz bir 
            operasyonla deri içersinde kalan teli çıkarmış, yaranın gereken 
            bakımını yapmış, iğnesini vurmuş, kullanması gereken bazı normal 
            numaram ilaçları da Kadir’e vermişti. Esasında Meliha yılmaz da bu 
            konuda kendisini hayvanlara adamış, hayvan sever bir kişiydi.  
                         Kadir de bir hayvan severden öğrenmiş Meliha 
            Yılmaz’ı ancak  ‘Meliha Yılmaz size yardımcı olabilir’  demişlerdi.
            
            
                         Meliha yılmaz birkaç gün sonra evine pansumana 
            gelmesi için; Kadir’e ev adresini vermişti. Köpek birkaç gün 
            içersinde kendini toparlamış, Kadir Meliha hanıma düzenli giderek 
            pansumanını yaptırmış, artık;  Kadir, Kaderle şakalaşır olmuştu. 
            
            
                          Kadir köpeğin kaderinin de kendi kaderine 
            benzediğini düşünerek ona ‘Kader’ ismini koymuştu. Artık Kaderle, 
            Kadir arkadaştılar. Kader kendisini sahiplenen bu kişinin sanki 
            kulu, kölesi olmuştur. Kadir kulübesine çekildiğinde kaderle 
            şakalaşır, boğuşur, onunla oyunlar oynardı.  
                        Kader, Kadir'in elini ağzına alır, ısıracakmış gibi 
            yapar, geveler, bırakır,  üstünü başını ısırarak çekiştirir,  en 
            azından Kadiri'n yalnızlığını giderirdi. Kadere de kendi kulübesinin 
            bitişiğinde yatabileceği bir yer yaptı. İnşaat alanında Kader, 
            Kadir'den daha iyi bekçilik görevi yapıyordu. Kadir’in gece görevi 
            köpekten sonra azalmıştı. Rahat uykusunu uyuyordu.
                       Kadir geceleri Kaderi serbest bırakıyor, gündüzleri 
            kulübesine bağlıyordu. Kader geceleri başka köpeklerle arkadaşlık 
            yapıyor sonra gene kulübesine dönüyordu
                        Aradan epey bir zaman geçer. Kadir sabahleyin 
            kalktığında; Kader kulübesinde yoktur. Aradan bir iki gün geçer,  
            Kaderden hiç ses soluk çıkmaz. Çevrede birçok kişilere sorar, hep 
            'görmedik' derler. Fakat bir gün bir park bekçisinden bir grup 
            köpeğin ‘kuduz köpekler var’ şikâyetiyle toplanıp Belediye 
            Ekiplerince öldürüldüğünü öğrenir. Bu bir söylentidir. Fakat ortada 
            Kader olmadığı için de kuvvetli bir olasılıktır.  
                       Kadir Hıfsısaha' ya giderek kimlerin iğne olduğunu 
            öğrenir. Çocuklardan birisinin adresini alıp çocuğun evine ziyarete 
            gider. Çocuktan kendisini ısıran köpeği ‘tarif’ ettirir.  
                      Çocuk kaderi tarif etmiştir. Kadir, Kaderin kuduz 
            olduğuna artık kesin gözüyle bakmaktadır. Isırılan çocukların 
            hepside tedavilerine çoktan başlamışlardır.  
                        Kadir artık diğer köpeklerle birlikte kaderinde 
            öldüğüne kesin inanır. Bu duruma çok üzülmüştür. Ne yapabilir di; ki 
            alt tarafı bir bekçi parçasıydı.  Öldürülenlerde sokak köpeğiydi, ev 
            köpeği değildi ya? Sahipleri peşine düşsün ve öldürenlerden hesap 
            sorsun.
                        Fabrikatör Sami beyin evindeki köpek ne kadar 
            şanslıysa kaderde o kadar şanssızdır.
             Sami Bey köpeği sevmek bahanesiyle kaç kez hizmetçinin bacağını 
            okşamaya kalkmış, çoğu kez karısına yakalanmıştı. Sami Beyde her 
            defasında köpekleri; Tufanı kurtarıcı gibi gösterip:
                    ” -Vallahi hanım köpeği almak için eğildim masanın 
            altına” demesine rağmen, Nesrin hanımın azarından her defasında 
            nasibini almış, Sami Beye:
                    “ -Kudurdun, kudurasıca, utanmıyorsun, hizmetçinin 
            bacaklarına dokunmaya. Bu yaşta kuduranları teneşir pekler” diye bas 
            bas bağırırdı evde ama bu Sami Beyin kaçıncı kez hizmetçiyi, aşçıyı 
            ve bahçıvanı taciz edişiydi. Hepsi de mini etekli, bakımlı 
            kişilerdi.  
                     Nesrin hanımın arkadaşları geldiğinde; oynanan konken 
            partisinde çoğu kez, eksik kişiler yerine hizmetçisi veya aşçısı bu 
            boşluğu doldururdu. Sami Beyin çoğu kez çalışanları mıncıklamasına 
            da Nesrin Hanım hep:
                    “ -Kudurdu, kudurasıca” der başka bir şey demezdi. Kader 
            tarafından ısırılan çocuklardan biri de;  Sami Beyin oğlu Selim’di. 
            Sami Beyin belediyeye şikâyetiyle, sokak köpekleri katledilmişti. 
            Sami Bey, evindeki köpeği hayvan sevgisinden dolayı değil; oyuncak 
            ‘bir meta’ gibi gördüğünden besliyordu.
                    Kaderin öldürülmesinin üzerinden kırk gün geçmiştir. 
            Kadir'de de birtakım rahatsızlıklar belirir.  Bir gün hiçbir şey 
            yokken patronunun üzerine atılır, işçiler patronu zor alırlar 
            Kadir’in elinden.
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         03  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
               - BİR  ŞİİRİN  ANATOMİSİ
 
            
            - Mutlu olmak kolay  bir olgudur. 
            neticesini  değiştiremeyeceğiniz her  olayı  normal karşılayın, 
            yeter ki  sonucunda  ölüm  olmasın. Bir  nefes  alabilmenin 
            mutluluğunu  her  zaman  yaşarsınız  ama  farkına  varmazsınız. 
            Gelin  acıda  bile  tebessümü  yüzünüzden  eksik  etmeyin. Gülmenin  
            herkese yakıştığını, gülenlerin  yüzlerine  baktığında  anlarsınız. 
            deneyin  isterseniz  gülen  bir  göze  baktığınızda  içinizin  
            ısındığını  hissedersiniz. Gezdirin  gözlerinizi  bir  güzelin  
            gözlerinde. o  gözler ki  kendine  aşık  eder  bakanı. Tabi  
            buradaki  ‘bakanı’  kelimesi parlamentodaki   bakan  anlamına  
            gelmez, zira  onlar  baksalar da  göremezler. Gözler,  gözlerde  
            gezerken   gözleriniz  sağlam  olsun  önemlisi. Göz  tembelliğiniz  
            varsa  ince  ayrıntıları  hissedemezsiniz,   yarının  sevdasını  
            bölüşemezsiniz  bakışlarınızda. Ne özlemlere  açılır  kolunuz,  
            nede  aydınlığa  çıkar  yolunuz. ama  bir  tebessüm  size  bir  
            selam  aldırır. Bir  el  uzanır  bir  tebessüme, dostça  kenetlenir  
            eller. Bazen  bir  magazin  sayfasına  bomba  gibi  düşer  haber. 
            Falanca  artistle,  filanca  mankeni  el  ele  görüntülemiş  
            kameramanlar.”biz aşkla  değil dostça  tutuştuk  el  ele”  derler. 
            Her  el  dost  elimidir,  bunu  kestirmek  oldukça  güçtür.
             
 
            - Hayatın  akışı  içinde  nelerle  
            karşılaşmaz ki  insan. Böbrek  rahatsızlığı  çeken  ve  böbrek  
            ameliyatı  olanın  sağlam  böbreğini  alıverir  doktorlar. 
            Bademcikten  ameliyat  edilip de  ölene  rastlamaz mıyız.    
            Elektrikli  epilasyon aletiyle  elektrik  akımı  verilerek  
            derilerinin yanıp  estetiğini kaybedenler  gibi insanları  
            mutsuzluğa  itecek  bir sürü  olayların  insan  yaşamında  olduğunu  
            biliyoruz. Hayatın  akışı  içinde insanların  başına  istemese de 
            böyle  olaylar  gelir.Tabiî ki  güzel  olaylarda  olmaz mı?
 
            - Tadını  özünde  gizleyen  üzümün 
            şaraba dönmesiyle yapılan  içkinin ağzımızda  bıraktığı  buruk  
            mutluluğu  dostlarla  paylaşırken,  aşkın  şırasının da  bakışlarla  
            ve  el  ele  tutuşlarla  yüreklere  taşındığını  görürüz.
 
            - Aydınlığı  yüreklerinde  
            taşıyanların  karanlığa  yürümelerini zorunlu kılacak ortamlara  
            çekilmesi  ne  kadar  zordur. Ve  onları  karanlığa  yürütemezsiniz.
            
            
 
            - Zevk  almanın,  hoşlanmanın,  
            bedensel  hazza  dönmesi   aşkın  eylem  biçimidir ki   insanların  
            göz göze  bakışıp  dostça  el  sıkmalarına  kadar  geçen  zamandaki 
            birlikteliklerin aşkın  zemininin  oluşturulmasındaki  süredir. Tüm  
            bunların  bütünü   mutluğu  tarif  etmek  gibi  bir  şeydir. Tüm  bu 
            kadar  sevgiyi  kucaklamışken içimizde sakladığımız hayatın  
            mucizesini  gerçekleştirip  dünyaya  hoş geldin  bebek de  
            diyebilmeliyiz. Bunu  diyemiyorsak umutlarımız  yarına  küs  kalır. 
            Aramıza dünya  girer  ve  gözlerinde  ay  tutulur  insanın.
 
            -  
 
            -  
 
            - GÖZLERİNDE  AY TUTULACAK
 
            - Bir kere  güleceksin
 
            - İçim  ısınacak  baktığımda  gözlerine
 
            - Gözlerimde  gezecek   gözlerin
 
            -  
 
            - Kendine mahkum olacak  sevdan
 
            - İçinden  gelip
 
            - Bir  selam  vereceksin
 
            - İsmimi  söyleyeceksin  merhaba  deyip
 
            -  
 
            - Uzatacaksın ellerini
 
            - Varsa öyle sıkılacak
 
            - Dostça eller
 
            - Varsa öyle kolay  tutulacak
 
            -  
 
            -  
 
            - Hayatımın akışını  sana  çevirip
 
            - Bedensel hazda bulmalıyız sevgiyi
 
            - Aydınlığa  yürümeliyiz  aydınlığa 
             
 
            - Kendi içimizde saklı  hayatın mucizesi
 
            -  
 
            - Biliyorum gene de
 
            - Küs kalacak  umutlarımız yarınlara                      
             
 
            - Bütün  dünya  girecek  aramıza
 
            - Güneşler girecek  güneşler
 
            - Gözlerinde ay  tutulacak
 
            -  
 
            - Şimdi yukarda  bir  şiirin  
            anatomisini  çıkardık. Şiirlerimizin    anlamlarını  düşünerek  
            neler  ifade  ediyorsa  “hikaye, anı  deneme”, gibi  yazı  
            türetebilir, yazılarımızın da özüne  inip şiir  türetebiliriz.  Bir  
            resme  bakarak  resim  neyi  anlatıyorsa  anlatılanı   düz  yazıya, 
            düz yazı  neyi  ifade  ediyorsa o yazı  aynı  zamanda  resme  
            çevrilebilir.      
 
            - Teknolojik  gelişmelerin edebiyatta  
            kullanılmasının  yazarlara  sağladığı  faydalar  git  gide  
            çoğalmaktadır. Resimlerin  yazıya, yazılarında  resme  dönüşmesi  
            konusunda  deneyimli  olan dostların  daha  detaylı açıklama  
            yapmaları  bizlere  ışık  tutacaktır.  Oysa  resimlerin  gizemli  
            yönlerini keşfedip   hiçbir  araç  gerektirmeden şiire  çeviren  
            şairler vardır  içimizde. Başka  bir  gün bir  resimden ilham  
            alınarak yazılmış  bir  şiir  üzerindeki  görüşlerimizi  okurlarla  
            paylaşmayı  umut  ediyorum.
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         04  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
              
              
                
                 - DOKUNUR    
                 
 
                
                -  
 
                - Karar  uygulamaz  yasa  delinir
 
                - Ayak  yanlış  gider   başa  dokunur
 
                - Kirli  geçmişinden  rakam  alınır
 
                - Ağzından  dört  çıksa  beşe  dokunur
 
                -  
 
                - Suyun  yol  alırken  durgundan  farkı
 
                - Kendine  yön  verir  beslerken  arkı
 
                - Lafla  çevirirsen  olmayan  çarkı
 
                - Verdiğin  her  nefes   boşa  dokunur
 
                -  
 
                - Aşkın  sentezinde  genç kız  eğitmiş
 
                - Sosyete  çarkında  ahlak öğütmüş
 
                - Silikon taktırıp  göğüs  büyütmüş
 
                - Kucaklasan meme  döşe  dokunur
 
                -  
 
                - Ölüm nehirleri  İran’a  akar
 
                - Sırada   Suriye   Türkiye’de  var
 
                - Karşısına  dipsiz  bir  kuyu  çıkar
 
                - Afganistan   Irak   Buş’a  dokunur
 
                -  
 
                - Çirkinliğe  dürüstlüğü  yap  katık
 
                - Sinsice  çevrende  birikmiş  atık
 
                - Var mı  insan  gibi  başka   yaratık
 
                - İçini  deşince  dışa  dokunur
 
                -  
 
                - Ali  dibo  gibi halkı  soyuyor
 
                - Şeytanca iş yapıp  gözü  boyuyor
 
                - Haram lokma ile karnı  doyuyor
 
                - Yok insanlık onda  dişe  dokunur
 
               
                 | 
             
           
         | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         05  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
             - İŞTE  YAŞAM   
 
            
            -  
 
            
             - İşsizdi  nereye  gidi yon  diye
 
            
            
             - Önüne  çıkarak  sordu  birisi
 
            
            
             - Sana ne  deyince  koptu kıyamet
 
            
            
             - Ne ölüsü kaldı  nede  dirisi
 
            
            
             -  
 
            
            
             - Çarşıda  pazarda  kapkaç   var  her gün
 
            
            
             - Kaderler  acıya  uç  verir  sürgün
 
            
            
             - Millette  sinirler  bozulmuş  gergin
 
            
            
             - Meydanı  dağıttı  biraz  irisi
 
            
            
             -  
 
            
            
             - Dedim  onurunuz  varsa  çekilin
 
            
            
             - Yoksa  gidin  yabancıya   dikilin
 
            
            
             - El’den   küfür   yerken  susan vekilin
 
            
            
             - Kendi  çöplüğünde   ötmez  borusu
 
            
            
             -  
 
            
            
             - Göğüsleri  bluzundan  taşınca
 
            
            
             - Koşar  diyetisyenlerin  peşince
 
            
            
             - Kilo yüzden  elli beşe  düşünce
 
            
            
             - Pörsümüş   etleri  sarkmış   derisi
 
            
            
             -  
 
            
            
             - Adam  kulüplerde    kadınlı  kızlı
 
            
            
             - Her gün   alem  yapar  yaşıyor  hızlı
 
            
            
             - Tebdili  kıyafet   kocadan  gizli
 
            
            
             - Haberi  yok  iz  sürüyor  karısı
 
            
           
            
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         06  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - ACILARA AĞIT
 
                
                -  
 
                
                 - Ömrümüzce gittiğimiz bunca yolun sonunda
 
                
                
                 - Rüyalarımı çaldılar gerçekler bana kaldı
 
                
                
                 - Nasıl bir zamandı buruk aşkı terk ettiğimiz
 
                
                
                 - Ve içimde hırçınlaşan hislerim donakaldı
 
                
                
                 -  
 
                
                
                 - Yüreğimizde yeşeren fikirler henüz hürdü
 
                
                
                 - Tutsak olan her günümüz nasıl bizce özgürdü
 
                
                
                 - Erken uyandık güneşle geceler kısa sürdü
 
                
                
                 - Acılara ağıt yaktık sevdamız sona kaldı
 
                
                
                 -  
 
                
                
                 - Kandırılmış yığınlarda ben bir  orta direğim
 
                
                
                 - Yarınlarıma umutla  bakan halktan bireyim
 
                
                
                 - Nasıl surlarla çevrilmiş, hapsedilmiş yüreğim
 
                
                
                 - Karanlığın gölgesine az daha kana kaldı
 
                
               
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         07  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - FARKINDA MIYIZ?               
                
                
 
                
                -  
 
                
                 - Kime ne  satmışsak  malımız  bozuk
 
                
                
                 - Duyarak  küçüldük  farkında mıyız
 
                
                
                 - Gümrük  birliğinden  her  sene  kazık       
                 
 
                
                
                 - Yiyerek küçüldük  farkında mıyız                    
                 
 
                
                
                 -  
 
                
                
                 - Fabrika  satıp ta  ne  yiyeceğiz
 
                
                
                 - Gelen  nesillere  ne  diyeceğiz
 
                
                
                 - Özelleştirince  büyüyeceğiz                 
                 
 
                
                
                 - Diyerek  küçüldük  farkında mıyız
 
                
                
                 -  
 
                
                
                 - Kusur  kapatırken  atarlar  maval
 
                
                
                 - Elinde  fırçası  önünde  tuval
 
                
                
                 - Askerlerimizin  başına  çuval     
                 
 
                
                
                 - Giyerek küçüldük  farkında mıyız
 
                
                
                 -  
 
                
                
                 - İçimize  akan  gözyaşımızı
 
                
                
                 - Hırsımızdan  çatılan  kaşımızı
 
                
                
                 - Aldığımız  borçlardan  başımızı      
                 
 
                
                
                 - Eğerek  küçüldük  farkında mıyız
                 
 
                
                
                 -  
 
                
                
                 - Biz  uysak ta  onlar  uymaz  haklara
 
                
                
                 - Yüreğimiz  siper  oldu  oklara
 
                
                
                 - Türk  sat  ile  başımızı  göklere        
                 
 
                
                
                 - Değerek  küçüldük  farkında mıyız
 
                
                
                 -  
 
                
                
                 - Kandırırlar  bakmaz  alın  
                terine                                              
                 
 
                
                
                 - Ambargo  koyarlar  yurtta  ürüne                    
                 
 
                
                
                 - Bizde  kendimizi  aptal  yerine
                 
 
                
                
                 - Koyarak  küçüldük  farkında mıyız
 
                
                
                 -  
 
                
                
                 - Umutlarda  kaybettik  belki mizi
 
                
                
                 - Yabancılar  çiğnedi  ülkümüzü
 
                
                
                 - Devlet  mafya el  ele  halkımızı 
                 
 
                
                
                 - Soyarak  küçüldük  farkında mıyız
 
                
               
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         08  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - EL  ELE  OLALIM  
                   
 
                
                -  
 
                - İçimizdeki  sevgiyi 
                 
 
                - Bilin  el  ele  olalım
 
                - Milli  çıkarları  hakça
 
                - Bölün  el  ele  olalım
 
                -  
 
                - Çoğa katıp azımızı  
                 
 
                - Değiştirip  yazımızı
 
                - Hep beraber    sazımızı 
                 
 
                - Çalın  el  ele  olalım
 
                -  
 
                - Gizlimizi  saklımızı  
                 
 
                - Bozmayalım  şeklimizi
 
                - Doğru  şeye aklımızı 
                 
 
                - Çelin  el  ele  olalım
 
                -  
 
                - Canlar  yakan  bilin  kimdi 
                 
 
                - Yapılan  yardımlar  yemdi
 
                - Dostlar   zamanıdır  şimdi 
                 
 
                - Gelin  el  ele  olalım
 
                -  
 
                - Haksızları   paylayarak  
                 
 
                - Mazlumları   eyleyerek
 
                - Ezgileri  söyleyerek  
                 
 
                - Gülün  el  ele  olalım
 
                -  
 
                - İz  bıraksın  dost  kucakla 
                 
 
                - Pişsin  aşımız  ocakla
 
                - Canbaba  der sağlıcakla 
                 
 
                - Kalın  el  ele olalım
 
               
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         09  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA  | 
      
      
        | 
         
        
        Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              
                
                 - ASALAK
 
                
                -  
 
                
                 - Şu bizim x,y,z ile anlaşan
 
                
                
                 - Öyle yavaş değil hızlı  birisi
 
                
                
                 - Köpeksiz köyde çomaksız dolaşan
 
                
                
                 - O malı götüren gizli birisi
 
                
                
                 -  
 
                
                
                 - Saklıyı gizliyi önce o duyar
 
                
                
                 - En yüksek makama çiviyi koyar
 
                
                
                 - Kimlerle eğlenir nereyi soyar
 
                
                
                 - Biraz sazlı biraz sözlü birisi
 
                
                
                 -  
 
                
                
                 - Maaşı yetmeyen peşinde açlar
 
                
                
                 - Azarlar kimini, kimini suçlar
 
                
                
                 - Kestane renginde kıvırcık saçlar
 
                
                
                 - Açık kahverengi gözlü birisi
 
                
                
                 -  
 
                
                
                 - Elini bir değsin sular bulanır
 
                
                
                 - Koku alsın  bir yerlerden yalanır
 
                
                
                 - İhalede  böylesi zor elenir
 
                
                
                 - Fiyatı oldukça tuzlu birisi
 
                
                
                 -  
 
                
                
                 - Din cambazı, sorsan hiç haram yemez
 
                
                
                 - Koyu Müslüman dır yalan söylemez
 
                
                
                 - Her olur olmaza çabuk he! Demez
                 
 
                
                
                 - Rica minnet bilmez nazlı birisi
 
                
               
                
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         10  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
                
                  | 
      
      
        | 
                Atilla ALPAY | 
      
      
        | 
                
                Atilla ALPAY HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
           KADİR GECESİ
           
          
          Bir ramazan ayının 
          daha geride bırakıldığını ve bu mübarek ayı tamamiyle oruçla geçiren  
          bir çok hemşerimizin  bayramdan sonra  eski kötü alışkanlıklarına 
           geri  döneceğini  ifade eden Türkiye Yeşilay Derneği  Çorum  Şubesi  
          Başkanı Attila ALPAY; “Tevbe-i  Nasuh’ta” bulunalım dedi. 
          
          Kadir gecesi  
          münasebetiyle  yayınladığı  basın bildirisinde “ bu mübarek  gecede 
          ramazan münasebetiyle ara verdiğimiz -eğer varsa-  bütün  kötü 
          alışkanlıklarımıza  veda edelim ve  yepyeni bir hayata başlayalım  
          diyerek  şunları söyledi : 
          
          İlimizin çok sigara 
          ve içki içilen bir yer  olduğunu  biliyoruz. Bunlarda yetmezmiş gibi  
          yüz kızartıcı suçların ve buna benzer bize yakışmayacak  hadiselerin 
          de gün geçtikçe arttığını  basından üzülerek  takip ediyoruz.Öte 
          yandan şehrimiz ramazanı tam anlamıyla  yaşayan  az sayıdaki  illerin  
          arasında gelmekte ;kim hangi  kötü alışkanlığını  pençesinde  ve 
          aykırı fiiler içinde ise bu mübarek ay münasebetiyle ara vermektedir. 
          Sigara satışları  yarı yarıya  ,içki satışları da büyük oranda  
          düşmüştür. Bunlar  sevindirici tespitlerdir ama bayramdan  sonra  
          maalesef pek çok sayıda  kardeşimiz bu eski ve  kötü alışkanlıklarına  
          geri dönmekte; zararlı  ve haram  maddelerle hem yaptığı  ibaretlerin 
          sevabını sildirmekte  hem de  ahiret hayatını  tehlikeye attığı  gibi 
          bu dünya da  çeşitli suçlar  işlemektedir. İlimizde  nerede ise  hemen 
          her gün boşanmalar olmakta, alkollü araç kullanmalar yüzünden  trafik 
          kazaları  vuku bulmakta, yuvalar  dağılmakta,cinayetler işlenmektedir.
          
           
          
          Yaklaşan  ve bin 
          aydan hayırlı  olduğu  bildirilen Kadir gecesinde tüm 
          vatandaşlarımızı  büyük bir Tövbe-yi  Nasuha  davet ediyor; kim ne- 
          alkol,sigara vb. ne kullanıyorsa- onu bırakmaya ve yepyeni bir  insan 
          olmaya,  günahlarından arınmaya ve mümin  olmaya davet ediyorum.Bir 
          dahaki seneye  Ramazan ayına erişemeyeceğimiz  gibi böyle bir Kadir 
          Gecesinin  tövbesi de nasip  olmayabilir. Belki  bunu  hatırlatmak 
          bize  düşmemekte   ama  ömrünü  alkol,sigara ve bağımlılık yapan 
          maddelerle mücadeleye  adayan bir insan olarak  bunu vazife  
          addettiğimiz, insanlarımızı  bilhassa  gençlerimizi  bunlardan 
          vazgeçirmek için  yoğun bir çaba harcadığımız  da unutulmamalıdır. 
          Hemşerilerimize  Emr-i Bi’l  Maruf’u  bir kere daha tebliğ etmek için 
          ayrıca herhangi bir görevli olmaya da  gerek yoktur.Müminler ancak 
          kardeşlerse herkeste birbirini  uyarabilir.Yüce  Allah CC  ramazanda 
          olduğu gibi bayramdan sonra da  bütün zararlı madde  alışkanlığı  ve 
          hali olanlarınıza  bıkkınlık versin ve  bütçesi,sağlığı,ailesi ve 
          ülkesi için zararlı olabilecek kim ne kullanıyorsa ikrah ettirsin. 
          
          Tüm  hemşerilerimin 
          Kadir  gecesini  ve yaklaşan  bayramlarını  tebrik eder ;Tevbe-i 
          Nasuhlarının da kabul ve mübarek  olmasını temenni ederim.” 
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
        11  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
                
                  | 
      
      
        | 
                Atilla ALPAY | 
      
      
        | 
                
                Atilla ALPAY HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
            
               - YEŞİLAY’A  DESTEK VERİN…
 
            
            - “Madde bağımlılığı Ülkemizin  bir 
            numaralı  sorunudur.”  Diyen Türkiye Yeşilay Derneği Çorum Şubesi 
            Başkanı olarak Yeşilay çalışmalarının desteklenmesini ve Yeşilay’a 
            Maddi yardım edilmesini beklemekteyim.
 
            - Türkiye Yeşilay Cemiyetinin Bakanlar 
            Kurulu  Kararı ile umumi menfaatlere hadim cemiyetlerden olduğunun 
            kabul edilen diğer üç kardeş kurum ile  de aynı statüye  sahibiz:
 
            - “Yurdumuzda 89 yıldır, ilimizde de 
            sekiz yıldır sigara, alkol ve her türlü madde bağımlılığı ile 
            mücadeleyi sürdüren bir cemiyetiz.   
 
            - Birçok insana sigarayı 
            bıraktırdığımız gibi pek çok hemşerimizi de kötü alışkanlıklarından 
            vazgeçirmeyi başardık. Yurdumuz nüfusunun büyük bir kısmı  kırk bir 
            milyon kardeşimiz  sigara  içmekte, yirmi iki milyon  Türk vatandaşı 
            da düzenli alkol almaktadır. Amatem isimli alkol tedavi merkezlerine 
            kayıtlı 11 milyon alkolik ise bu bağımlılığın pençesinden  
            kurtulmak  için büyük bir  mücadele vermektedir. Uyuşturucu 
            bağımlılarının ve bu maddelerin  arasına  serpiştirilen kola ve 
            enerji içeceklerini  tüketerek ruh ve beden sağlığını  kaybedenlerin 
            sayısını  ise kimse bilmemektedir. Zira alkol ve sigara üreten 
            kuruluşlar yabancılara  satılmıştır. Onlarda gerçeği halktan ve 
            zehirledikleri  insanlardan gizlemektedirler. Bu süratle vatan 
            sathında korkunç bir madde bağımlılığı  atmosferi  yaratmış ve  Türk 
            insanını da iktisadi olarak esir almış bulunmaktadırlar.
 
            - Çıkan sigara  yasağı  sadece  
            sigarayı  ilgilendirmektedir. Alkol ve diğer uyuşturucu maddelerle 
            mücadele de de  yine ayrı bir ciddi seferberlik  hareketleri 
            gerekmektedir. On beş milyon öğrencimiz bu madde bağımlılığının 
            pençesindedir. Bunu medya ve pop kültürle, magazin basını ile 
            desteklemekte hem insanları zehirlemekte hem de Türk aile ve ahlak 
            yapısını çökertmekteler.
 
            - Bu hizmet  bizim için  gönüllü  bir 
            çabadır. Ama propaganda malzemelerine afişlere, billbordlara, 
            posterlere ve broşürlere kısaca insanları etkilemek için basılı ve 
            görsel materyale  ihtiyacımız vardır. Bizi davet eden ilimizin dev 
            sanayi kuruluşları kendilerinden yardım istediğimiz zaman birkaç boş 
            cd armağan ederek bizi savmaktadırlar. Oysa ki her seminerimizde 
            onlara (en az sekiz-on sanayi çalışanına)  sigarayı bıraktırarak 
            işletmelerine milyarlık işgücü tasarrufu ve kazancı sağlamaktayız. 
            Üstelik bize yapılacak her türlü maddi yardım da  vergiden  muaftır. 
            Yani kim Yeşilay yardım ederse  bunu devletten  geri almaktadır.Ama 
            bunu  kimseye  anlatamadık . “Benim çocuğum yapmaz, ben nasıl olsa 
            bunları içmiyorum”  diye düşünenlerin başlarına neler geldiğini 
            basında takip ediyoruz. Bu kültür kirliliği çağında kimse büyük 
            konuşmamalıdır. Kimin başına ne geleceği hiç belli olmaz.  Zira 
            milletimizin düşmanı olan bu zehir  tacirleri  kimseye  acımamakta  
            sadece ceplerini  ve ait oldukları  ülkenin kasasını  doldurmaya 
            çalışmaktadırlar. Bu konuda  destek aldıkları  pop  kültürü ve 
            medyanın nesillerimiz  üzerindeki  zehirleyici  etkisi    sanılandan 
            çok daha  fazladır. Bu  konuda  tüm hayırseverleri bize katılmaya, 
            Yeşilay’a  üye  olmaya, aktif  faaliyetlerimizde rol ve görev  
            almaya   kısaca bize destek olmaya çağırıyoruz. Bu güne  kadar 
            yardımlarını  esirgemeyen birkaç hayırseverimize  de çok teşekkür  
            ediyor ; her iki cihanda da aziz olmalarını  diliyoruz.”
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          12  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
                
                  | 
      
      
        | 
                Atilla ALPAY | 
      
      
        | 
                
                Atilla ALPAY HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
            
               - MEVLİD
 
            
            - 
            Diyarı gurbete 
            bir otel odasında yapayalnızdım.  
 
            - 
            Birkaç 
            aylığına geldiğim bu uzak Avrupa ülkesinde ucuz olsun diye seçtiğim 
            bu kenar mahalle pansiyonunun bu odası adeta bir hapishane hücresine 
            benziyordu.
 
            - 
            Küçük bir 
            buzdolabı, hemen yanında lavabo, onun yanında küçük bir tuvalet ve 
            yanında da duş vardı.
 
            - 
            Her santimetre 
            kareyi bile değerlendirmişlerdi. Tek lüksüm buzdolabının üstündeki 
            renkli televizyon ile çay yapmaya yarayan elektrikli çaydanlık idi.
 
            - 
            Tek bir 
            penceresi, pencere dede demir bir kafesi vardı. Birinci kat olduğu 
            için bir emniyet tedbiri almış olabileceklerini düşündüm. Fazla 
            üzerinde durmadım. Pencerem sekiz on metre uzaktaki tuğla bir duvara 
            bakıyor ve hiç bir yer görmüyordu. Sanırım bir iç avluydu burası. 
            Odaya verdiğim para ülkemdeki bir aylık ev kirama bedeldi. Birkaç ay 
            kalacağım bu yerin böylesine sıkıcı olması beni üzmüştü. Daha ucuz 
            ve iyi bir yer bulana kadar bu yarı karanlık ve izbe yerde idare 
            edecektim.
 
            - 
            Neyse, 
            sızlanmayı bırakıp alışmaya çalışmak en iyisiydi. Yapacak başka bir 
            şey yoktu. Sıkıldığım zaman dışarı çıkıyor hava alıyordum. Şehirdeki 
            işim haftada birkaç gün olduğu için bazı günler tamamıyla odamda 
            yaşıyor ve o zamanda kendi işlerimle meşgul oluyor, iki kat 
            yukarıdaki mutfakta kendime basit yiyecekler hazırlıyordum.  
 
            - 
            Arada bir 
            benim gibi bir kaç yabancı da ellerinde tava ve tencerelerle mutfağa 
            geliyor ve dört gözlü büyük ocaktan hep birlikte istifade ediyorduk.
 
            - 
            Hal ve 
            hareketlerinden ve hazırladıkları yiyeceklerden onlarında epey 
            yoksul olduklarını fark ettim. Turist miydiler, yoksa gidecek evleri 
            mi yoktu, kimin nesiydiler, sormaya çekindim. Onlarda aynı şekilde 
            ben konuşmazsam hiç bir şey söylemiyorlardı. Selam verirsem 
            alıyorlar sorarsam söylüyorlardı. Tuhaf bir yere düşmüştüm. Zaten 
            şehrin genelindeki insan ilişkileri, günlük yaşantı, insanların 
            birbirine gösterdikleri muamele alıştığım gibi değildi. Çok iyi 
            olduğu kadar çok garip tarafları da vardı.
 
            -  
 
            - 
            Mübarek ay 
            yaklaşıyordu. Geldiğim ülkenin başkenti olmasına rağmen daha bir 
            Türk'le karşılaşamamıştım. Türk Mahallesi diye bir yer olduğunu 
            işitmiştim. Ama şöyle bir dönerci ve lahmacuncu görsem gam 
            yemeyecektim. Her yer yabancıydı ve bende  kendimi çok yalnız ve 
            garip hissediyordum. Ezan sesi duymadan yaşamanın ne demek olduğunu 
            ve insana  ne kadar acı geldiğini  burada öğrendim. Yanıma bunu 
            düşünemediğimden pusula da almamıştım. Yavaş yavaş yaşadığım çevreyi 
            keşfetmeye başladım. Metroyu, otobüs duraklarını, yakındaki 
            kiliseyi,  en ucuz marketleri, berberi postaneyi öğrenmiş, haritamı 
            kurmuştum. Kilisenin çan kulesindeki rüzgar gülünden güneyi, sokakta 
            rastladığım sakallı  ve bıyıksız bir pakistanlı kardeşimden de 
            kıbleyi öğrenmiş mutlu olmuştum. Mübarek ay gelmişti. Kendimi yeni 
            düzenime alıştırmış, orucumu ya ucuz bir ucuz bir kafede açıyor ya 
            da üç kat yukarıdaki mutfakta hazırladığım yemeklerle odamda iftarı 
            ediyordum.
 
            - 
            Nihayet 
            Pakistanlıların yaşadığı mahallenin otelime çok yakın olduğunu ve 
            orada da bir camii bulunduğunu öğrendim.
 
            - 
            Bir gün gidip 
            camiyi buldum ve büyük bir mutlulukla cemaate karıştım. İçeride 
            okunan ezan dışarı verilmiyordu, Cuma hutbeleri İngilizce okunuyordu 
            ama yine de inancımı paylaştığım insanlarla birlikte olmaktan 
            mutluydum cemaat hep Pakistanlı ve Hintli Müslümanlardı. Türkleri 
            daha seçememiştim. Buna da şükür ediyordum.
 
            - 
            Mübarek günler 
            böyle yalnızlıkla geçti. Nihayet Kadir gecesi geldi.
 
            - 
            Dünya ile 
            irtibatımı sağlayan televizyon sadece o ülkenin kanallarını alıyor 
            oranın haberlerini veriyordu. Ülkemin gazeteleri burada çok 
            pahalıydı. Memleketten haber ve havadisleri telefonla alıyordum. Ama 
            haberleşme de bana göre çok pahalı olduğu için zor oluyordu. Bunları 
            düşünüyor bir yandan da iftar için hazırlanıyordum. Kendi kendime şu 
            televizyon ülkemin kanallarını alsa da şöyle memleketimi bir 
            seyretsem, selatin camilerinden doya doya bir mevlit  ,ilahi ve  
            Kur' an -ı Kerim dinlesem  ne kadar güzel olurdu  Yarabbi diye 
            düşünürken kapımın vurulduğunu  hissettim. Gelen otelciydi. Odama 
            uydu bağlantısı  isteyip istemediğimi soruyordu. Ona kendi 
            memleketimi de seyredebilecek miyim? Diye  sordum .Dünyada birçok 
            yeri seyredebileceğimi söyledi..
 
            - 
            O anki 
            sevincimi anlatmam mümkün değildi. Böyle mübarek bir gecede beni 
            bundan başka sevindirecek hiç bir hadise olamazdı. Nerede ise 
            mutluluktan ağlayacaktım. Penceremden kablolar sallandı, cihazın 
            arkasına bağlandı ve  tamam denildi. Hemen açtım ve Türk 
            kanallarını  sırayla gezinmeye başladım. İftar vakti yaklaşıyordu. 
            Çoğu kanalda ilahiler ve Kuran-ı Kerimler okunmaya başlamıştı ama 
            burada daha iki saat vardı. Meridyen farkından dolayı böyle 
            oluyordu. Ama razıydım. Allaha CC şükrediyordum.
 
            - 
            Hazırlıklarımı 
            bitirdi. Kendi saatime doğru orucumu açtım. Bir kenarda namazlarımı 
            kıldım ve ülkemden yapılacak mevlit yayınını beklemeye başladım.
 
            - 
            Nihayet 
            muhteşem Süleymaniye Camii göründü Aylardır böyle mükemmel bir Kur' 
            an ziyafeti dinlememiştim. Ruhumun yıkandığını ve kendime geldiğimi 
            hissettim. Allah imandan Kur' andan ayırmasın sözünün ehemmiyetini 
            bir kere daha anladım. Çok mutluydum. Fakat yayın kısa kesilmiş 
            hemen duaya geçilmişti. Mevlit yayınları bu kadar kısa olmuyordu. 
            Başka kanallara geçtim. Hemen hepsi sözleşmiş gibi kısa tutmuşlardı 
            kandil programlarını, ekserisinde ise her zamanki gibi şarkılar, 
            türküler, her çeşit müzikler ve magazin programları gırla gidiyordu.
 
            - 
            Neden böyle 
            yapmışlardı. En çok bizim gibi düşünen insanların bulunduğu kanallar 
            bile bu kısa tarifeye uymuşlardı. Ne olurdu  yarım saat daha Kuran' 
            kıraati verselerdi.Aradaki saat farkı bu canlı yayını kesip 
            bağlamaya imkan veriyordu.
 
            - 
            Hayretler 
            içindeydim. Kafamdan kaynar sular dökülmüştü. Emin olmak için bir 
            kere daha kanalları taradım. Mevlid yayını bana göre çok erken sona 
            ermişti.
 
            - 
            Neden bu iş 
            böyleydi. Yoksa ben mi kaçırmıştım. Ama hepsinde başladığı zamanı  
            biliyordum. Bu yaşa kadar böyle kısa zamanda mevlit okunduğunu hele 
            böyle en mübarek  bir hiç gecede hatırlamıyordum.
 
            - 
            Televizyonu 
            kapattım. Oteldeki odamın içinde gezinmeye başladım. Kana kana su 
            içerken  bardağı  elinden alınan çocuk gibi için için feryat ediyor 
            ve neden, yarabbi  neden..diye haykırıyordum.
 
            - 
            Penceremin 
            yanına çöktüm. Sırtımı duvara verdim. Başımı ellerimin arasına 
            aldım. Gözyaşlarımın yanaklarımdan süzülüp dizlerime damladığını 
            hissettim. Başımı kaldırdım, ilerdeki yüksek tuğla duvarın karanlığı 
            üzerinden gökyüzünü ve yıldızları gördüm. Lütfeyle yarabbi. Zamanı 
            benim için genişlet, ülkemi özledim, camilerimi özledim, ezan 
            seslerini ve vatan toprağını özledim  diye  hıçkırarak ağlıyordum.
 
            - 
            Birden ince 
            bir ses duydum. Bir inilti zannettim. Sonra baktım  bir yerden  
            Kuran-ı  Kerim kıraati geliyordu. Kulağımı iyice açtım ve duvara 
            dayadım, penceredeki demirlere rağmen başımı alabildiği kadar 
            uzattım. Ses tam üstümdeki odadan geliyordu. Buna adım gibi emindim. 
            Tecvidinden üslubunu yakalayamamıştım. Ama yine de mükemmeldi kim 
            okursa okusun, bu saatteki  susuzluğumu dindiriyor, içime  serin 
            yağmurlar yağdırıyordu. Başımı pencere demirlerine iyice dayadım, 
            dinledim, dinledim...
 
            -  
 
            - 
            Çok mutlu 
            olmuştum.
 
            - 
            Gecenin  kalan 
            zamanını da  bende ibadet ederek huzur içinde  geçirdim.
 
            -  
 
            - 
            Ertesi gün 
            otelcinin yanındaydım.
 
            - 
            -Günaydın, 
            uydu anteni için teşekkür  ederim. Beni çok mutlu ettiniz.
 
            - 
            -Problem 
            değil, epeydir düşünüyorduk. Bir isteğiniz veya bir eksiğiniz var 
            mı?
 
            - 
            -Yok teşekkür 
            ederim.
 
            - 
            -Pardon birde 
            bir şey soracaktım. Bu çevrede başka Türk veya başka milletten 
            Müslümanlar yaşıyor mu?
 
            - 
            -Pakoların-Pakistanlıların- 
            mahallesi ve camisi  var. O da dört durak ilerde.
 
            - 
            -Peki  benim 
            odamın üstünde dün gece kim kalıyordu?
 
            - 
            -Neden 
            sordunuz? Rahatsız olduysanız  odanızı değiştirelim.
 
            - 
            -Yoo, odamdan  
            çok memnunum, gece yukarıda bazı sesler duydum da ?
 
            - 
            -Farelerdir , 
            bina epey eski görüyorsunuz.
 
            - 
            -Fare değildi  
            buna eminim.
 
            - 
            -Ama imkansız, 
            otelimiz bir haftadır boş. Ne  gelen var ne giden, sonbahar artık , 
            ucuz turları bekliyoruz.
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          13  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN  | 
      
      
        | 
         
        
        İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               HİKAYELERİYLE TEKE YÖRESİNİN BAŞKENTİ BURDUR 
              TÜRKÜLERİNDEN BİR DEMET ÇEŞİTLEME
            
            Teke Yöresinin Başkenti; efelerin 
            harman olduğu yer olarak bilinen Burdur’da en ağırından, en 
            hızlısına zeybek türleri, oyun havaları ve oyunlar dikkat çeker.
            Burdur’da türkülerle oyunlar iç içedir. Her türkünün, her 
            havanın bir oyunu vardır. Bunun en özgün örneği Teke yöresi 
            türküleri ve oyunlarıdır. Teke havasının çoğunluğu oyunlardır. 
            Yörenin en tipik oyunu zeybektir.
            Hikâyeleri bugün de dilden dile 
            dolaşan ünlü türkülerin sayısı oldukça fazladır. Bunlardan, 
            “Beyköylü Ali Bey” “Tefennili Ali Bey” ve “Kemerli Gaz Amat” Hamit 
            Çine’nin 1989 yılında yayınladığı “Burdurdan Damlalar” adlı 
            kitabıyla, İsa Kayacan’ın Ocak 1991’de genişletilmiş 2. baskısını 
            yayınlandığı “Burdur Hatırlamaları” adlı kitabıyla yine İsa 
            Kayacan’ın Ağustos 2005’de yayınlandığı “Burdur’un Saz ve Söz 
            Ustaları” adlı kitaplarında uzunca bir yer tutmaktadırlar.
            a) Halk müziği. Burdur halk 
            müziğinde Ege Bölgesi özellikleri ağır basmaktadır. Teke havaları 
            yörede geniş bir alan meydana getirmektedir.
            b) Ünlü Türküler: Burdur’un 
            köylerinde yakımlar, düğün havaları, eşkıya havaları, Afşar Beyleri, 
            uygulamalı havalar (Varyantlar) ve teke havaları çalınır ve 
            söylenir.
            c) Yakımlar: Çoğu kez kimlikleri 
            bilinmeyenlerce söylenir. Kaza, su baskını, öldürme, anasız-babasız 
            kalma, zorla evlendirme, kız kaçırma, kızın sevdiğine kaçması, 
            oğlanın sevdiğinin başkasına kaçması, sıla ve askere gitme gibi 
            olaylar üstüne yapılan ezgilerdir. Arvallı köyünden “Hatça” Türküsü 
            bu türün en güzel örneklerindendir:*Denizin dibinde Hatçam demirden 
            evler,
             
            Ak gerdanın altında da çiftedir benler,
            O kınalı parmaklarda o beyaz eller,
            Yolcuyum yolumda eyleme dilber.
             
            Ovalara duman çökmüş görmedin mi?
            A kız kendi saçını örmedin mi?
            Alçaklara karlar yağmış, yükseklere buz,
            Gel sarılalım yatalım ince belli kız.
             
            Dalga dalga dalga dalga dalgalanıyor,
            Hatçayı görenler sevdalanıyor.
             
            d) Düğün Havaları: Yörede çokça 
            rastlanılan gelin okşama, gelin alma, gelin karşılama, kına havaları 
            bu türdendir.
            e) Eşkiya Havaları: Günümüzde ya da 
            önceki yıllarda şakilik, zaptiye ve öldürme olaylarını konu alan 
            havalardır. Milli Kurtuluş Savaşına katılmayan efelerce benimsenmiş, 
            Bucak türküleri bunlara örnek olarak gösterilebilir;
             
            Asarın alçakları,
            Poçumun saçakları,
            Gene nereye basmış,
            Bucak’ın kaçakları?
             
            Hükümetin kapıları burmalı
            Kel Mahmut’u kurşun ile vurmalı...
             
            Bunun dışında Tefenni’nin “Şu Çavdırın hanları” , Kemer’in “Kaz 
            Ahmet, Gaz Amat” türküleri, eşkıya türkülerinin örneklerindendir.
            f) Afşar Beyleri: Oğuz Türklerinin 
            yirmi dört boyundan biri olan Afşarlarından gelen (Avşar) gurbet 
            havalarımızın şahı, tarihsel bir yiğitliği, heybetliği aşkı ve 
            güzelliği geçmiş asırların derinliklerinden tüm tazeliği ile 
            günümüze kadar getiren, duygulandıran ve doyuran bir ezgidir.
            Bunlar uzun hava türü olup, Afşar 
            beyleri üstüne yakılmıştır. Acıpayam ve çevre köyleriyle tüm Burdur 
            köylerinde söylenir. Afşar düzeniyle ve özel çırpma (tezene) 
            mızrapla çalınıp söylenmektedir. Bu türe verilebilecek en iyi 
            örneklerden:
             
            Adını da sevdiğim Afşar Beyleri,
            Sizede bir vezirlik yakışıp duru.
            Topla dizgini tanı kendini,
            Karşıda düşmanların, bakışıp duru.
             
            Kar mı yağmış şu Afşar’ın düzüne,
            Sızılar mı inmiş kıratımın dizine,
            Selam söyleyin Afşar beyin kızına,
            Kendi güler, beni cığlatıp duru.
             
            g) Oyun Havaları: Teke oyunları ağır 
            ve kıvrak zeybekler, kırık havlar, uygulamalı oyun havları ve teke 
            oyunlarının tümüdür. Kırık ve Teke havalarını kadınlar güzel oynar. 
            Oynadıkları Teke Zortlaması, tepsi tencere kapağı, leğen darı ve 
            dümbelek gibi sazlarla çalınıyorsa buna “Dımıdan” denir.
            ğ) Gurbet Havaları: Ölçüsüz ve özgür 
            dizinde, ağıt duygusu uyandıran ezgilerdir. Genellikle Teke oyunları 
            ve Teke zortlamalarından önce çalınır. Ali Bey, Güllük dağı, 
            Sürmelim, Gurbet, Yol Havası, Haydülen, Ümmü, bu havalara örnek 
            gösterilebilir.
            Burdur ve Teke yöresinin müzik folklorunda karakteristik bir 
            yeri olan gurbet havaları, yöre halkının çeşitli sosyal olaylara 
            karşı fazla duyarlılığını ortaya koymaktadır. Eğer olaylar, aşkı, 
            yiğitliği, ayrılığı ve ölümü dile getiriyorsa, yakımlar, yaslar, 
            zamanın akışı içinde dilden dile kulaktan kulağa türküleşiverir.
            h) Tekelioğlu (Haydulen): Klasik 
            gurbet havalarımızdan biri olup, Teke beylerinden birinin 
            yiğitliğini ve korkusuzluğunu anlatır. Tekelioğlunun düşmanlarından 
            birisi, yörenin güzel kızlarından birini kaçırır. Kızı aramaya 
            Tekelioğlu’da katılır. Kızın ölüsü bulunur. Olaya çok üzülen 
            Tekelioğlu, kır atına binerek kaçıranı yakalar ve öldürür. Beş 
            bölümden meydana gelen gurbet havasının ilk bölümü şöyledir; 
            Haydulen:
             
            Alt yanım deniz de üst yanım balkan,
            Kır atın boynunda yaldızlı kalkan,
            Üstüme de gelmesin ölümden korkan.
             
            Tekelioğlu deye ünüm (namım) var benim,
            Alabıçak üstünde şanım var benim,
            Çekerim bıçağı zorum var benim.
             
            ı) Güllük Dağı: Asırlar öncesinin 
            millet birliğini, yurt bütünlüğünü ve sevgisini, geçmişin temiz 
            duygularını dile getiren bu ezgi, gurbet havalarımızın klasik 
            türkülerinden biridir. İki bölümden meydana gelmekte olup, birinci 
            bölümünde şöyle denilmektedir:
             
            Güllük dağındadır bizim yurdumuz,
            Bir dağılır, bir toplanır ordumuz,
            Bir orduya bedel gelir dördümüz,
            Arkam Allah, kalem sensin Bey dağı
            Seyre geldim Güllük dağı, Bey dağı.
             
            www.isakayacan.blogspot.com
        
          | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          14  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
          | 
              DEĞİŞİME UĞRADIK MI?
                        
            Zaman ve mekân içerisinde uzuca bir yolu takip eden biz insanoğlu; 
            gerekli bilgi ve birikimleri kullanabilme imkân ve gereğini 
            bilmeyince, ne kadar değişime uğradığımızı iddia edebiliriz!
                        
            İnsanlığın tarihi olarak bilinen MÖ7000 ve biraz daha ilerisinden 
            önceki dönemleri bizler neden araştırarak bulmaya çalışmaktayız? 
            Buradaki amacımız atalarımızın bizlerden daha ileri bir seviyede 
            olan yaşayışlarının ispatını mı yapmaya çalışmaktayız?
                        
            Bulunduğumu dünya denilen yere Adam ile Havva anamızın geldiğinde 
            dünyada yaşayan cins denilen tür ne olmuş ve yerine ins denilen 
            insanlar gelmişti? Burada yaşamın cins ve inslerle devam etmesinin 
            sıkıntılarını hangi grup etkilenmişti?
                        
            Bir sürü sualler ve cevap bekleyen konular ile bizler değişime 
            uğradığımızı savunanlar acaba neden değişimin bedenen değil de 
            düşünce ve fen ile olduğunu düşünmüyorlar?
                        
            Geriye bir yirmi yılı incelersek teknolojinin bir patlama noktasını 
            görebilmekteyiz. İletişi, bilişim, sağlık ve diğer kollarda 
            bilinmeyenlerin ve uygulanmayanların birden bire insanların 
            hizmetlerine girmesi de ayrı bir konuyu içermekte değimlidir?
                        
            Değişime uğradık mı sorumuzu kendimizde inceleyerek uğradığımızı 
            görmekte ve yaşamaktayız. Birçok ülkeler arası yaklaşımların ve dil 
            birliklerinin iç içe olduğu bu dünyada Internet ile iletişim ve 
            bilgi aktarımı ile de bilmediklerimizi ve görmediklerimizi anında 
            görme imkânına kavuşmuş olmaktayız. Değişim işte bu olsa gerek.
          | 
            
      
          | 
         | 
            
      
        | 
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
        15  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
              GECE VE GÜNLER GEBE
                        Ülkemiz ve dünya sıkıntılı ve karanlık bir döneme 
            aydınlık çığlıkları ile gitmeye başladı.
                        Birileri; diğerlerine zorla bazı planları yaptırmak 
            için maşa ve el tutağı olarak tek taraflı bir baş eğmeye sebep olan 
            tahakküm ve zorlamanın içinde girdiler ve planlarını işletmeye 
            başladılar.
                        Geceler ve gündüzler neler doğuracağını bilmeden 
            sancılı ve ıstıraplı geçmeye başladı. O kadar sancı çekerek diğer 
            güne bu devirdeki kadar geçmedi.
                        Alt ve orta dereceli çalışan ve emekli olan 
            ücretliler verilen para ile geçinmeye çalışırken; geçirdiği günün 
            açlık ve sefilliğini unutarak geceyi geçirmek için soğuk yataklarına 
            girerek umut ışıkları altında gebe geceyi sancılar içinde geçirmeye 
            çekildiler. Kendilerine bir yıl için zam olarak verilenlerin ertesi 
            saatte diğer tüketim mallarını etkileyecek olarak bütün ülkeye 
            gözükmeden etkileyecek bir zamla anında alındığının farkına 
            varmadılar. Ayrıca bu zamlardan başka etrafta bulunan sıkıntıları 
            adeta gündeme getirilerek pompalanan gündemle getirilerek açlıkların 
            bastırılması telaşında olan çoğunluğun dikkatlerini başka bir alana 
            çevirmeye çalışmaktalar.
                        Bu bilinmeyen güç gibi gözüken dayatıcı ülkeler. 
            Geçen her gece ve günlerin geçmesinde bir oyalama tablosu 
            gözükmektedir. Ülkemizin komşularına verilen karşılıksız tavizlerle 
            ağababalara hoş gözükme çabaları da bu gecelerin sabahında ülkenin 
            geleceğini nasıl etkileyeceğini gizleyerek uygulamalara 
            çoğunluklarının verdiği güç ile zorlayarak kapalı ve açık 
            oturumlarda oldubittiler ile şifa hapları gibi bize zorla 
            yutturulmaya çalışılmamak şifa dağıttıkları bize, dinlemediğimiz 
            halde anlatmaya çalıştılar.
                        Gece olmasını gündüzden bekler, gece olmasını 
            gündüzden bekler olduk. Ülkenin selametini idarecilerimizin de 
            bildiğini bilmekteyiz. Bu gebe gece ve gündüzleri ülkemizin 
            yaşayanlarını oyalama politikası olarak hepimizin görmekteyiz.
            Bu zaman diliminin bir an önce 
            bitirilerek; ülke sınırlarında bulunduğu söylenilen Petrol, doğalgaz 
            ve bu asrın en önemli sosyo-ekonomik emtiası olan sularımızın 
            sahiplenilmesi gereklidir. Bu değerler ülkemizin insanlarının refahı 
            için gün ışığına çıkartılarak verimliğin artırılmasının sağlanması 
            gereklidir.  
            Ülke piyasası için televizyonlarda 
            reklâm olarak gözüken: yapılan bir simit al! Uncu da kazansın, 
            çiftçi de kazansın, ekonomi de canlansın gibi gülünç olan ve ülke 
            ekonomisine hemen hemen hiç gelir getirmeyen ve tamamına yakını 
            kayıt dışı olarak dönen simit, dondurma, ekmek ve diğer yiyecek 
            maddelerini örnek göstermek ise bu ülkenin yaşayanları ile adeta 
            alay etmek değil midir?
            Gecelerimiz ve günlerimin neler 
            doğuracağını merak etmeyen bir ülkenin yaşayanları olmayı biz hak 
            etmiyor muyuz?
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          16  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
              OTUZ AĞUSTOS 
                        Türk’üm diyen, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına 
            ve Türkiye’nin sınırlarını bu güne gelerek bir ülke oluşunun en 
            büyük payı olan ve “Başkomutanlık Meydan Muharebesinin” kazanılması 
            ile 30 Ağustos 1922 tarihîni yâd etmek için her yıl 30 Ağustos’ta 
            kutlanan Millî Bayram olarak kutlanmaya devam edilmektedir.
                        Türkiye Cumhuriyeti Milli Bayramlarının bu güne 
            kadar kutlanmasını ve Türk olarak bu bayramlarla gurur duymamızın 
            ilelebet eksik olmamasını dilerim.
                        Millet olmanın, bir olmanın, bütün olmanın bu 
            günlerde adeta parçalanması için girişimlerin olduğu bu günlerde 
            ülke bütünlüğümüze gelecek olan zararını her nedense görmek 
            istememekteyiz. Bizlerin bu Türk Vatan için koruyucu olacağımıza, 
            parçalayıcı olmaya çalışmamız çok düşündürücü değil midir?
                        Bu savaşın kazanılması ve Türk Vatanı olarak 
            bizlerin bu günleri görmemizi sağlayan Mustafa Kemal Atatürk 
            “Gençliğe yaptığı hitabe” adeta bu günleri görmüştür.
            Biraz geçmişi hatırlayarak Ülkemizin 
            Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr 
            Antlaşmasıyla Ülkemizi tamamen elimizden alınıyor; bizlerin hür 
            olarak yaşama hakkımıza son verilmeye çalışılıyor; bu zorlatmalar 
            ile ülkemiz paylaşılıyor; bizlerin bu şartları kabul etmemizi 
            istiyorlardı.  
            Türk Milleti olarak bu şartları 
            kabul etmesi elbette mümkün değildi. Atatürk 19 Mayıs 1919'da 
            Samsun'a çıktı. Anadolu’da, Atatürk'ün önderliğinde Kurtuluş 
            Savaşı'nı başladı
            Atatürk; Amasya Genelgesi'nin 
            yayınlandı. Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı. Daha sonra 27 
            Aralık 1919'da Ankara'ya geldi. 23 Nisan 1920'de TBMM'yi kurdu. 
            Memleketin yönetimi halkın iradesine verilmiş oluyordu. Hem de 
            Kurtuluş Savaşı'nın merkezi Ankara oluyordu. TBM Meclisi yaptığı 
            görüşmelerde yurdun durumunu ve kurtuluş çarelerini aradı. "Misak-ı 
            Millî sınırları içinde vatanın bir bütün olduğunu; parçalanamayacağı 
            kararını alarak işgal kuvvetleri ile mücadele kararı aldı. İlk 
            düzenli ordu ile Doğu’da Ermeni çetelerine karşı zafer kazandı. Batı 
            cephesinde I. İnönü, II. İnönü savaşları yapılarak Yunanlılara karşı 
            büyük bir darbe indirilmiş oldu. Bu darbeyi hazmedemeyen Yunan 
            kuvvetleri müttefiklerinden aldığı güç ve kışkırtma ile tekrar 
            saldırıya geçtiler. Mustafa Kemal Atatürk’ün Yunanlıların bu 
            saldırılarının üzerine Türk Ordusu mensuplarına:
            "Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa 
            vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı 
            vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz." dedi. Türk ordusu 
            askerleri, 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan 
            Sakarya Meydan Muharebesi’yle, Türk Milleti topraklarını geri almaya 
            başlıyordu. Sakarya Savaşı’nın önemi; ordunun taarruz durumuna 
            geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçti. Bu zafer sonunda, 
            TBMMeclisi tarafından, Mustafa Kemal'e "Gazi" unvanı ve "Mareşal" 
            rütbesi verildi. Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan 
            Sakarya Savaşı'ndan sonra, Büyük Taarruzla düşmanı tamamen yok etme 
            kararı alındı. 1922 yılı Ağustos’una kadar gizlilik içinde Türk 
            Ordusu hazırlandı. Gazi Mustafa Kemal'in Başkomutanlığını yaptığı 
            ordumuz, 26 Ağustos 1922'de düşmana saldırdı. Bir saat içinde düşman 
            mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos'ta düşman çember içine alındı. 
            Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı 
            Trikopis'te vardı. Bu savaş, Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı 
            için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı. Düşman, 
            İzmir'e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla 
            yurdumuz düşmandan temizlenmiş oldu. Bu büyük Zaferi her yıl, 30 
            Ağustos günü, Milli Bayram olarak kutluyoruz.
             
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         17  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Mahmut Selim GÜRSEL 
          | 
      
      
        | 
        
        
        Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
              
                
                 - BOZULAN DÜNYA
 
                
                -  
 
                
                 - Acılar ve savaş  
 
                
                
                 - Kapımıza gelmeye  
 
                
                
                 - Yüreğimizi delmeye
 
                
                
                 - Çalışıyorken,
 
                
                
                 - Bizler nelerle uğraşıyoruz !
                 
 
                
                
                 - Kimimiz mevkiimiz için  
 
                
                
                 - Konseylerimizi topluyoruz,
 
                
                
                 - Kimimiz zam aldığımız için
                 
 
                
                
                 - Teşekkür ediyoruz,
 
                
                
                 - Kimimiz ağlıyor veya gülüyoruz.
 
                
                
                 - Yarını düşünmüyor,
 
                
                
                 - Üzülmüyoruz.
 
                
                
                 - Savaş fırtınası geliyor,
 
                
                
                 - Kasırga,tayfun,hortum
 
                
                
                 - Sen halâ ne düşünüyorsun
 
                
                
                 - Ne kuruyorsun dostum !
 
                
                
                 - Ölümden korkman boş,
 
                
                
                 - Vade denen zamanın dolunca,
 
                
                
                 - Ağlaman,yakınman;
 
                
                
                 - Korkmana gerek yok.
 
                
                
                 - O gelince senin kaçacak,
 
                
                
                 - Sığınacak kapın hiç yok.
 
                
                
                 - 16 Ocak 2003
 
                
               
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
           
         18  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
              - AÇILIM, AÇLIK, AFET VE FELAKET
 
            - İstanbul ve havalisinde vuku bulan 
            yağış, büyük bir rahmet, bolluk ve berekete vesile olacakken; 
            Yönetici rolünde halkı temsil ettiği sanılan, sözde ilim-itina, 
            basiret ve beka sahibi “hizmet özürlüler” sayesinde tam bir doğal 
            afet ve felâkete dönüştü.
 
            - Ortaya çıkan fotoğraf, yıllar süren 
            ihmal, kronik yolsuzluk ve suiistimali resmediyor.
 
            - Birinci dereceden suçlular: Belediye 
            Başkanı, Vali ve Emniyet Müdürüdür. Şu an için müstafi (istifa 
            etmiş) tutuklu veya asgari “soruşturmanın selameti yönünden” açıkta 
            olmaları gerekirken; Tam tersine, üçü de makam ve memuriyette 
            berdevam!... Hayret ki ne hayret!..  
 
            - İstanbul Cumhuriyet Savcıları ne 
            vakit sorumluluk iktisap edecekler acaba?
 
            - Sonra; Rahmeti felâkete dönüştüren 
            imalat, inşaat, izin, ruhsat ve tasarruf sahiplerinin silsile 
            yoluyla sıgaya çekilmesi şart.  Alenen “nitelikli hırsız’, 
            soygun-vurgun, yağma takımı, kardeş-yoldaş ve şürekâ adalete hesap 
            vermek, bedel ödemek ve ceza çekmek zorundadır.     
             
 
            - Sakarya, Gölcük (Marmara) ve Düzce 
            depremlerinin dosyaları şimdi mutlaka açılmalı, suçların hesabı 
            sorulmalı, diyet ve tazminat alınmalı ve suçlar asla cezasız 
            kalmamalıdır.  
 
            - Kalırsa “DEVLET” yok hükmünde, işgal 
            ve tasallut altına alınmış demektir.  
 
            - Nitekim bunun emareleri varit. Hele 
            şu tabloya da bir bakınız.   
 
            - Açlıktan bayılan üniversite 
            öğrencileri:  
 
            - Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. 
            Necla PUR, insanın kanını donduran açıklamalar yapıyor. Diyor ki; 
            “Öğrenciler açlıktan derste bayılıyor. Büyük bölümü Anadolu’dan 
            gelen öğrenciler günde bir öğün yemek yiyebiliyor. Günde 1.5 liraya 
            yemek alamayanlar da var. On kadar öğrenci derste fenalaşıp, 
            bayıldı. Doktor, çocukların açlıktan, halsizlikten bayıldıklarını 
            söyleyince, yönetim öğrencilere çorba dağıtmaya başladı. Onlar da 
            çorbaya avuç avuç kıtır ekmek doldurup yiyorlar”
 
            - Sözün bittiği yer burası olsa 
            gerek!... Devlet üniversiteleri bu halde...  
 
            - Öğrencilerden haraç gibi harç alan 
            devlet nerede?..
 
            - İşte, sanal ekonominin acı sonuçları 
            ve sahte siyasetin ürettiği kişi başına milli gelir 10.000 dolar 
            yalanı. ‘Türkiye büyümüş insanlar zenginleşmiştir’ söylemi iflas 
            etmiş bir yalan, masal, hayal ve kâbustur. Gerçekte açlık, yokluk ve 
            yoksulluk örümcek ağı gibi bütün ülkeyi sarmakta, insanlarımız lâ 
            ilâç-sadakaya muhtaç durumlara düşmektedir.  
 
            - Ancak, halkı sadakaya muhtaç eden 
            zalim, pervasız, zaafla malul cahil zihniyet: “Bize halk oy verdi, 
            destek oldu” demekte. Bu yaman çelişkinin bir izahı olsa gerek. Ama 
            yok1.. Bir yanda yalan-talan, diğer tarafta açlık, yokluk, 
            muhtaçlık durumu. Oy verenlerin çoğunluğu şimdi işsiz, pişman ve 
            perişan. Lâkin anketlerde hâlâ birinci sıradalar. Acep halkımız 
            “idrak, bilinç”  melekesini mi yitirdi. Kur-an da: 'Gözleri var, 
            görmezler; kulakları var duymazlar' diye tanımlanan taife bizim 
            halkımız mı acaba?   
 
            - SOKRAT’DAN BİR AÇILIM:  
 
            - “Bencillik yolsuzluğu, yolsuzluk 
            yoksulluğa doğurur. Bencilliğin hâkim olduğu yerde  yolsuzluk, 
            yolsuzluğun hükümranlığında yoksulluk kaçınılmazdır. Ancak, her iki 
            halde de sorumlu politikacıdır. Halkı ve kendini iyi tanımayan 
            politikacı.. Bu “kendi” kavramı, sahip olunan erdemleri gösterir. 
            Erdemlilik Sokrates’in etik ve politik anlayışında belirleyici rol 
            oynar. Güç bilginin/erdemin emrinde olmalıdırlar. Çünkü: Erdem 
            zenginliklerden gelmez, ama tüm zenginliler erdemden gelir.” (*)
            
            
 
            - TC’yi yönetenler ve yönetmeye 
            talipler; Etnik referansları Türk, inanç pınarları İslâm ise 
            siyaseti fazilet olarak ifa ederler; Azınlıklar Sokrates’in 
            “erdemlilik” kuramını esas alır. Koza-kripto, aslen münkir ve nesebi 
            gayrisahih olanları kanun ve kurallar ırgalamaz. Erdemli ve 
            faziletli de değildirler. Onlar, bütün kötülüklerin anası, sorumlusu 
            ve suçlularıdır!..
 
            - Düşünün hele. 50 yıldır açılımlar 
            niçin afet, açlık ve felâket nedeni olmaktadır.         
             
 
            - (*) Sokrates; Louis-Andre Dorion; s. 62)
             
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           
        19  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
              - HAİN TUZAK  6-7 EYLÜL 
 
            - Türk milletinin “tarih şuuru ve 
            milli hafıza” oluşumunu önleyen, engelleyen dâhili bedhahların (iç 
            düşman-ajan provokatör) amaç ve foyaları şimdilerde bir, bir açığa 
            çıkmakta; Kin, kir, kan, irin kokulu menfur emel ve ihanet zihniyeti 
            deşifre olmaktadır..   
 
            - 17 bin yıldır bu kutsal topraklarda 
            yerleşik atalarımız için “Türkler 1071’de Anadolu’ ya geldiler” diye 
            dayatarak elli yıldır “düşmanca” açılım ve atılımlar sergileyen; .
 
            - 1938 karşıdevrimi ile Atatürk’ün 
            Güneş Dil, Türk ve Tarih tezlerini çöpe atan;
 
            - 1944-1945’lerde Türk, Türkçü ve 
            milliyetçi kıyımı yapan;
 
            - 1945’de ABD-SSCB antaktı ile 
            Türkiye’yi “Yenidünya düzeni” temelinde vahşi kapitalizm ve “küresel 
            emperyalizm”in jandarması BM ve NATO kıskacına itekleyen;  
             
 
            - Tam 8 ihanet, isyan ve provokasyon 
            tertibinden sonra 27 Mayıs’ı tezgâhlayan;   
 
            - 1963’den itibaren de; Lozan da 
            öngörüldüğü biçimde “TC’yi AB’ye tam üye yapmaya değil, sömürge 
            olarak bağlamaya” yeltenen menfur art niyet işte bu 
            zihniyettir..      
 
            - Bu bağlamda Londra-Zürich ve Garanti 
            antlaşmalarına rağmen Kıbrıs’ı AB’ye peşkeş çekerek, bir ihanet 
            sürecini başlatan ve bu süreçte KKTC’ni tasfiye ve Rum’a teslime 
            uğraşan dönme, devşirme, koza-kripto ve sabetay uzantı orada; 
            Devleti, mahiyeti meçhul açılım’larla zaaf, halkı açlık, yoksulluk 
            ve maceraya sürükleyen şaibe kesimi de burada iş başında…
 
            - Ve, sene-i devriyesi münasebetiyle 
            süreçten bir kesit:  
 
            - 6-7 EYLÜL 1955
 
            - 6-(7) Eylül olayları aynı zihniyetçe 
            plânlanarak kurulmuş hain bir tuzaktır.  
 
            - Olay, “çok bilinmeyenli bir denklem” 
            düzeninde tertiplenmiş ve tam kıvamın gelince tetiklenmiştir. 
            Hakkında yazılanların %90’ı yalan-yanlış, uydurma, iftira-tefrika 
            veya hamasi iddia ve masum savunmalardan ibaret olup; Hadise, kurulu 
            hukuk düzenini, devletin istikbal, istiklâl, istikrar ve itibarını 
            sarsıp, sabote etmeye ve DP’yi töhmet altına sokmaya yöneliktir.
 
            - Yani 1955, 6 Eylül’ünde yaşanan 
            hadiseler tesadüf değil, hain bir tuzak ve tertiptir.
 
            - Şöyle ki: Malum ve menfur zihniyet, 
            dâhili-harici bedhahlar ve sonradan ortaya çıkan Ermeni, Yunan ve 
            Rus istihbarat örgütlerinin dahli ile teşekkül eden kumpas önce 
            Kıbrıs görüşmelerini takibe alınır. Bu arada Sivas, Kastamonu, 
            Erzincan, Trabzon ve Tunceli gibi şehirlerde vaki çalışmalarla 
            yaklaşık on-bin kişiden oluşan “bindirilmiş kıtalar” hazırlanır.  
            
            
 
            - Diğer taraftan tertibin Selanik 
            ayağı, MAH imajı verilerek kurulur.  
 
            - Başbakanı Adnan Menderes’in 
            “Kıbrıs’taki kardeşlerimiz umumi bir tecavüz tehlikesi ile karşı 
            karşıyadır” mesajı “kıvam” olarak algılanır. Legal Provokatörler 
            “Kıbrıs Türk’tür (KTC)” ile “İstanbul Yüksek Okullar Talebe Birliği 
            (İYOTB)” aktive olur. Akabinde, Kıbrıslı Türkler tarafından 4 
            Eylül’de Londra’da düzenlenen gösterilerle start verilir.. 5 Eylül 
            günü Taksim’de büyük bir kalabalık toplanarak, kitlesel bir gövde 
            gösterisi gerçekleştirilir.  
 
            - Bu sırada projenin Yunanistan 
            (Selanik) ayağı sabotaj hazırlıklarını ikmal eder..   
 
            - Aynı saatlerde şehir dışında yoğun 
            bir hareketlilik vardır. “İstanbul’u gezmek” üzere kamyonlar ve 
            trenlerle yağmacılar olay mahalline doğru hızla intikal 
            ettirilmektedirler. Eresi gün iyice gerilen ortam ve oluşan kıvamda 
            Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve bombalı bir saldırı vuku bulur (!) 
            Vakıa saat 13.00 de radyodan verilince ihanet fitili ateşlenir.
 
            - İstanbul Ekspres ikinci baskısında 
            saldırıyı manşetten verir. Gazete o gün 290 bin basar. Buna paralel 
            olarak ajan provokatör KTC, İYOTB ve malum zihniyetçe yönlendirilen 
            yağmacılar, hepsi tek tip sopa, balta ve kazma gibi aletlerle 
            donatılıp, Taksim’de toplanarak İstiklal Caddesi’ne doğru yürüyüşe 
            geçirilirler. Ve 6 Eylül günü saat: 24’e kadar olanlar olur.  
 
            - Sonuçta binlerce yağmacı ertesi gün 
            çaldıklarıyla yakalanır. Örgüt bağlantıları, tertip,  tuzak ve 
            olayların plânlı saldırı (provokatif başkaldırı) olduğu mahkeme 
            safahatıyla anlaşılır.  
 
            - Gerçek Suçlu Kim? 27 Mayıs ve 
            ‘Yassı-ada” mahkemeleri ile hadiseyi devlet ve DP aleyhine kullanan 
            “PROGROM” jurnalcileri, yandaş-yoldaş kesimler ve malum 
            zihniyet!..    
 
            -  
 
            - WEB: http://www.mustafanevruzsinaci.blogspot.com / mail: gercek.demokrat@hotmail.com
            
            
 
            - ADRES: P.K. 118, [06 442] Yenişehir-ANKARA   (muhtelif posta, 
            yayın ve gazetete gönderimi için)  
 
            - NOT: Bu makaleler 5846 sayılı yasa kapsamı dışında olup; 
            Serbetçe iktibas, aynen veya kaynak belirtilerek;
 
            -           Gazete, Dergi veya WEB sitelerinde yayın konusunda 
            izinlidir..Ayrıca izin almak gerekmez. M.N.Sınacı
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           
        20  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
          
              - GÖNÜLLERDE Kİ BAŞBAKAN
 
            - Devlet biçiminde organize 
            toplumlarda, iki sınıf çok önemlidir.
 
            - Biri Ulema... Alimler, yani 
            aydınlar, insanlara ışık tutan, aydınlatan ve yol gösteren mürşid-i 
            kâmiller, kanaat önderleri, bilim adamları, “öğreten ve eğitenler” 
            sınıfı..  
 
            - İkincisi: Ümera, amirler, “idare 
            edenler” anlamında yönetici sınıf.  
 
            - Toplumsal imtizaç (karşılıklı saygı, 
            anlayış ve barış) sağlamlık, huzur, refah ve istikrar bu iki sınıfın 
            “ehil” olmasına ve görevlerini “ehliyet ve liyakatle” yapmalarına 
            bağlıdır.  
 
            - Güncel anlamda namuslu, dürüst, 
            ahlâklı, ilkeli-onurlu ve sorumlu Prof’lar ulema;
 
            - Aynı özelliklere sahip olmakla; 
            Objektif bilim, adalet, hukuk ve hak kavramını bizzat nefsinde 
            yaşayan, adeta bir ibadet gibi uygulayan, cüzdanına değil, ilim, 
            irfan ve vicdanına kulak veren; Rüşvet, iltimas ve suiistimale 
            kesinlikle meyletmeyen, şerefli, soylu, haysiyet ve karakter sahibi: 
            Muhtar, Belediye Başkan ve Encümeni, Vali ve maiyeti, Milletvekili, 
            Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanından oluşan geniş kitle ümera....
 
            - Meselâ ulemadan bir kimse, ümera 
            (amirler, idare edenler) lehine yalan söyler, aykırı hüküm verir, 
            yağcılık ve yalakalık yaparsa; onun hükmü “kelp” yani köpekliktir. 
            Hatta kuduz veya saldırgan olmayan munis ve muhlis bir köpek ondan 
            daha memnu, muteber ve şereflidir.
 
            - Seçilmiş veya atanmış 
            yöneticilerden; İnsanlar arasında adalet, hakkaniyet ve hukuk’u 
            gözetmeyen, karar ve tasarrufatını halkla müşavere ve mutabakat 
            esasına göre yapmayan; Hüküm de ‘adalet, hak, hukuk ve hikmet’ 
            gözetmeyen, Zahirde İslâm ve insan sanılsa da, gerçekte domuz, 
            sırtlan, kene veya çakal hükmündedir. Çünkü aydın, amir ve 
            idarecilerin görevi: adalet’le dosdoğru çalışmak; Hak yolunda 
            yürüyerek halka hizmet etmektir.  
 
            - Her Asil bunu böyle bilir ve bu 
            miyar üzre “gönlünde şöyle bir başbakan” yatar.
 
            - HALKIN GÖNLÜNDE YATAN BAŞBAKAN
 
            - Kendi yararından çok başkalarını 
            düşünmeli, halka yararlı olmaya çalışmalı, halkın iyiliği için 
            elinden geleni esirgemeyen birisi, Eş deyişle, diğerkâm bir kişi 
            olmalı. Tıpkı sokaktaki insanların Galip Baran’a “Keşke herkes senin 
            gibi olsa, keşke sen başbakan olsan” dedikleri gibi; Ahlakın övdüğü 
            ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, 
            bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi 
            niteliklere; ahlaken iyiye yönelik, ruhsal yetkinliğe sahip bir 
            insan, erdem sahibi varlık;.. Her türlü tartışmanın dışında, üstünde 
            bir düşünce, inanışa ve temel bilgiye sahip, bir başka deyişle, 
            ilkeli bir insan olmalı.  
 
            - İnanmak size zor gelebilir, ama ben 
            kanlı canlı ‘nadirden’ bir varlıktan;  
 
            - Çevre, tüketim, trafik, sağlık, 
            vergi, rüşvet, iş ahlakı, milli servet, imar ve her şeyi devletten 
            bekleme gibi alanlarda başlattığı, ‘okul dışı eğitim’ olarak 
            tanımladığı çalışmaları yaparken, kendini tanıyan, yurdunu ve 
            milletini özünden çok sevmeyi öğrenen, yasa bağımlısı olan, “Bilgi 
            Çağı”nı yaşarken “iklim değişikliği”nden sorumlu “Muasır Medeniyet”i 
            aşarak, “Bilinç Çağı”nı idrak etmiş, bu süreçte edindiği “tecrübi 
            bilgi” ile Bilinç Üniversitesi’ni kurmuş, kendisini bu Üniversitenin 
            “Baş- amelesi” olarak tanımlayan, Bodrum’un Turgutreis Beldesi’nde 
            yaşayan, insanların kendisinden farkında olmasalar bile çok şeyler 
            öğrendikleri Galip Baran’dan, Galip Hoca’dan söz ediyorum.
 
            - Evet, insanlar O’na; “keşke sen 
            başbakan olsan, ya da başbakan da senin gibi olsa” diyorlar ya; İşte 
            ben Galip Hoca’yı; yalnız hakkında yazılanlardan, ya da 
            yazdıklarından değil, çalışmalarını izleyerek, gözleyerek 
            tanıyanlarla görüşerek, tanımayanların anlattıklarını dinleyerek 
            halkın içinde tanıdım.  
 
            - Abarttığımı düşünecek olanlara, 
            Hoca’yı yaşadığı ortamda, Turgutreis’te tanımalarını öneririm. Galip 
            Hoca’yı zaten tanıyanlara ve tanıdıktan sonra, “haklıymışsın” 
            diyenlere, bana hak verenlere, soruyorum:
 
            - “Bu ülkenin, 
            namuslu-dürüst-demokrat, ilkeli, onurlu, erdemli ve sorumlu, ilimle 
            amel eden vekâleten amir ve aydınları ile Galip Baran gibi diğerkâm 
            bir Başbakanı olsa nasıl olur?”
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         21  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        
            
                - BAĞIMSIZ YARGI, TARAFSIZ ADALET…
 
              - 23 Ağustos 2009 Pazar günü Bodrum/Yalıkavak 
              Marina-Anfi Tiyatrosu’nda yapılan “Bağımsız Yargı ve Tarafsız 
              Adalet” Paneline konuşmacı olarak katılan Yargıtay Cumhuriyet 
              Onursal Başsavcısı Vural Savaş, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk 
              Fakültesi Öğretim Görevlisi  Prof. Dr. Süheyl Batum, 
              Gazeteci-Yazar Tuncay Mollaveisoğlu, Gazeteci-Yazar Uğur Civelek, 
              Ekonomist Ümit Zileli;  
 
              - BOL BOL ALKIŞ…
 
              - Ergenekon’u şiddetle tenkit ve 
              tekzip ettiler, alkışlandılar,
 
              - AKP ve AKP hükümetinin 
              icraatlarını eleştirdiler, alkışlandılar,
 
              - Bitmedi!.. Ulus devlet, lâik 
              devlet, özgür halk ve tam bağımsızlık kavramlarını her telâffuz 
              edişlerinde ve Atatürk devrimleri dile getirildikçe 
              alkışlandılar…    
 
              - Bana göre, panelistlerin ve onları 
              alkışlayanların gözden kaçırdıkları gerçek:  
 
              - Eleştirilmesi gereken “AKP değil, 
              AKP’nin de temsil ettiği elli yıllık zihniyetti”…  
 
              - Öyle ki, onlara göre, AKP 
              iktidarda olmasa sorun kalmayacaktı..
 
              - OYSA!...
 
              - Panel’in ana konusu olan “Bağımsız 
              Yargı ve Tarafsız Adalet” üzerinde pek fazla durulmadı. Panelde 
              popülizmin ön plâna çıkışı, adalet ve hukuku geri plâna itti. 
              Demek ki, panelistler ve katılımcılar için önemli olan hareket, 
              heyecan ve desarj olmaktı. Bilim değil!.. Zaten salonun katılımcı 
              yapısı, gelenlerin ilgi, dikkat ve konsantrasyon durumu, her hangi 
              bir maç ortamında buluyor olmaktan farksızdı.  
 
              - Buna karşın salonda son derece 
              ciddi olanlar da vardı.  
 
              - Örneğin “davetsiz misafir ve 
              korsan katılımcı” Galip Baran…   
 
              -                 Biz Kaç Kişiyiz, Atatürkçü Düşünce Derneği, 
              Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile Cumhuriyet okurları (Cum-ok) 
              tarafından düzenlenen ve yaklaşık 2000 kişinin katıldığı panele 
              “O” davetli değildi. Mutadı veçhile “durumdan vazife çıkartarak” 
              gelmiş olmalı idi. Bu defa çok önemli bir nedeni vardı. Zira Galip 
              Baran bu Panel’e, Bilinç Üniversitesi’nin başlattığı ‘Yetmiş 
              milyonluk ülke Türkiye’ Projesi’ni tanıtmak için katılmış 
              bulunuyordu.  
 
              - Göğsünde “Yurdu ve milleti özden 
              çok sevme ilkesi” sırtında “Yetmiş milyonluk aile Türkiye” yazılı 
              bir önlük giymiş olan Galip Baran, projeyle ilgili olarak 
              hazırlanan “ayrıntılı bilgi ve tanıtım” dosyalarını panelistlere 
              tek – tek elden verdi...
 
              -             Konuşma aralarında, fırsat buldukça veya müsait 
              oldukça, dosyaları şöyle bir gözden geçiren panelistler, Baran’ı 
              ciddiye almamış olacaklar ki hiçbir tepki vermediler.  
 
              - Diyelim ki, gerçekte “az ve öz 
              olan” metinleri dikkatle okuyamadılar.  
 
              - Okudular da, “çok öznel ve 
              bilimsel olduğu için” anlayamadılar herhal.. Ya sonra!
 
              -             Belki onlar da, salonda ve sokaktakilerin çoğu 
              gibi, Baran’ın, tıpkı Salvador Dali, Plâton, Dijojen veya diğer 
              dâhiler (Yunus Emre, Şems-i Tebrizi, erenlerden bir er) gibi 
              ‘zararsız bir deli’ olduğuna hükmetmiş olabilirler..
 
              - AH KEŞKE!..
 
              - Keşke, dosyada yer alan ve tek, 
              tek adlarına düzenlenmiş “Diğerkâmlık Andı”nı daha sonra olsun 
              okusalardı. Panel günü davet edildikleri Bilinç Üniversitesi’nin 
              Turgutris’deki bürosunu bir ziyaret etselerdi. Kurucu Rektör Galip 
              Baran ve arkadaşları ile konuşsalardı.
 
              - Bürodaki arşiv ve “aksiyonlara 
              ilişkin” belge ve bilgileri gözden geçirselerdi.  
 
              - Bu koca-koca Prof.’lar, yakın 
              zamanın büyük devlet ve bilim adamları.. Hiç olmazsa bu kadarcık 
              bir zahmete katlansalardı; 70 milyon diğerkâm kişiden oluşan 
              Türkiye’de, “polis, yasa, jandarma ve yargı”ya günümüzdeki kadar 
              gerek kalmayacağını, “adalet ve hukuk”un sorun olmayacağını 
              öğrenirlerdi.
 
              - Devletin büyük, büyük sorunlarıyla 
              ilgili devasa şöhrete sahip bu dev adamlar;  
 
              - Ne yazık, “gerçek hukuk ve 
              evrensel adalet” ile yüzleşme fırsatını kaçırdılar…
 
             
             
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         22  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
              SANCAK-I ŞERİFLER ORTAYA ÇIKACAK
            ‘Türk Subayına Destek’ isimli grupta 
            yayınlanan habere göre; (*)
            “Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk 
            kez, Türk Silahlı Kuvvetlerinin şeref, onur, erdem, ilke, azim, 
            irade ve zaferlerini temsil eden bütün ‘SANCAK’ lar 30 Ağustos 2009 
            Pazar günü (bugün) Ankara’ da ‘Zafer Bayramı’ törenlerine katılmak 
            üzere toplanmıştır.”
             
            TÜRK ORDUSU’NDA SANCAK
            Türk Ordu geleneklerine göre Sancak,
            
            
            Koruma ve kollama görevini üstlenmiş 
            tüm silahlı kuvvetler için vatan;
            Hürriyet, adalet, hâkimiyet ve tam 
            bağımsızlık;
            Cumhuriyet, adil devlet ve demokrasi 
            için teminat,
            Asker kişi için namus, yüksek ahlâk 
            ve icabında şehâdet demektir.  
            İşte, böyle aziz ve kadim bir 
            temsil, temayüz timsali Sancak…  
            Askerlik yapanlar iyi bilirler, 
            Sancak nöbeti nöbetlerin en şereflisi ve en zorudur.
            Herkes Sancak nöbeti tutmak ister 
            ama tutamaz. Sancak’a gelebilecek en ufak bir zarar sadece nöbeti 
            tutan askerin değil, ilgili birlikteki tüm personelin ceza almasına 
            sebep olur.  
            Osmanlı döneminde olağanüstü durum, 
            savaş halleri ve dâhilde isyanları bastırmak üzere Sancak-ı Şerif 
            ortaya çıkartılır ve Cuma Hutbelerinde mihraba bayrak asılırdı.
             
             
            BÜYÜK ÖNEM VE ANLAMI VAR !.. 
             
            Son Milli Güvenlik Kurulunun 
            ardından yapılan Basın açıklamasında Türk Silahlı Kuvvetlerinin 
            “açılım ile ilgili görüşmelere” destek verdiği ifade edilmiş fakat 
            Genelkurmay Başkanlığı tarafından bu ifade doğrulanmamış, sessiz 
            kalma yolu tercih edilmiştir. .   
            Esas itibarıyla Milli Güvenlik 
            Kurulunda Silahlı Kuvvetler görüş, öneri ve endişelerini dile 
            getirir; Ancak, toplantı nedeniyle yapılan basın açıklamasında Türk 
            Silahlı Kuvvetlerinin fikri, eğilim ve görüşleri açıklamaz.(!)
             
                        Bu durumda Türk Silahlı Kuvvetleri sessizliğini 
            ‘Şeref ve Namus’ timsali Sancakları ile 30 Ağustos günü; “Türkiye 
            Cumhuriyeti tarihinde ilk kez” olmak üzere bozuyor.  
            Sancak’ların bir arada toplanması 
            “anlayanlar için” çok şey ifade etmektedir.  
            Ayrıca açmaya ve açıklamaya gerek 
            yok!..
            Özellikle, “Türkiye Cumhuriyeti ve 
            KKTC’ deki tüm Askeri Birliklerde bulunan Sancak’lar Genelkurmay 
            Başkanlığında törenlere katılmak üzere toplanmış ve sıkı bir şekilde 
            muhafazaya alınmıştır” deniliyor…   
             
            ÖZEL GRUP NOT’U:
            “Bugüne kadar siz değerli 
            üyelerimize hep doğru bilgiler verdik.  
            Bu bilgiyi tüm Türkiye’ de herkesten 
            önce siz '' Türk Subayına Destek'' grubu üyeleri olarak siz 
            öğreniyorsunuz. Bu gerçek bilgiyi arkadaşlarınızla paylaşın. 
            Facebook ortamında ilk paylaşan siz olun. Böylece: ‘inatla aymazlık, 
            gaflet, delalet ve hatta hıyanet içerisinde bulunanların’ bazı 
            şeyleri anlamayanların anlamalarını, algılamalarını sağlayalım.
             
            NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE,
             
            NE MUTLU TÜRKÜM DİYEBİLENE,
             
            NE MUTLU TÜRK’ LÜĞÜ İLE ÖVÜNENE!”
            
            
            "Bütün bu şerâitten daha elîm ve 
            daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar 
            gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hâttâ bu 
            iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi 
            emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap 
            ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu 
            ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini 
            kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda 
            mevcuttur! Mustafa Kemal Atatürk"
            30 Ağustos “ZAFER” Bayramınız Kutlu 
            Olsun…
            (*)  Bu makalede işlenen konuya dair 
            Haber: ‘Türk Subayına Destek’ grubuna ait olup; Ağustos ayı’nın son 
            haftasında yayınlanmıştır.  
             
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         23  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        Mustafa Nevruz SINACI 
         | 
      
      
        | 
        
        
        Mustafa Nevruz SINACI HAYAT HİKAYESİ | 
      
      
        | 
              DEMOKRATİK AÇILIM VE TAZMİNAT HAKLARI
                        Terör ve tedhiş’in ‘insanlığın huzuru ve dünya 
            barışı için’ bedeli çok ağır surette ve mutlaka ‘muhatapları’ 
            bulunarak ödettirilmek zorundadır. Aksi takdirde, maruz kalınan 
            terör ve tedhişe devlet zaafla malul-mağlup, millet mağdur ve 
            perişan olmuş demektir.  
            Bakınız, ABD, Libya’nın 1988’de 270 
            kişinin öldüğü PanAm uçağını düşürmesi, 1986’da Almanya’da bir 
            diskoya sabotaj ve 1988’te bomba konan bir uçağın İskoçya’nın 
            Lockerbie kasabası üzerinde infilakı sonucu çoğu Amerikalı olan 400 
            kurban arasında paylaşılmak üzere 1.5 milyar dolar ödemesi ve terörü 
            kınaması sonucu, Libya ile arasındaki ilişkileri normalleştirdi. 
            Yani ancak terör zararları tazmin ve telâfi edildikten sonra....
            
            
            Bunun başka yolun yok. Almanya ve 
            Fransa da aynı yola başvurdu.  
            Yakın tarihlere ait İsrail-Filistin, 
            ABD-İran ve daha yüzlerce örnek var..
            Dünyada dış destek veya kaynaklı 
            terör odakları bu yolla kurutuldu. Bedelleri misliyle ödettirilerek 
            alındı. Başta İngiltere, İspanya, Fransa ve Almanya olmak üzere, 
            mevcut terör örgütlerinden hiç biri; Örneğin PKK gibi 50 küsur 
            devlete yayılmış ve dayanmış değil!...
            Dahası art niyetli bir AB dayatması, 
            yanlış algılama, zaaf ve hukuk bilgisi noksanlığı sonucu 17.7.2004 
            tarihli 'Terör ve Terörle Müc.’den Doğan Zararların Karşılanması 
            Kanunu' devletin başına belâ edilerek iddiacılara milyonlarca TL 
            ödeme yapıldı.  
            Yalnızca Diyarbakır'da 70 Milyon YTL 
            terör tazminatı dağıtıldı
                        AİHM birçok davada, bu yasayı nimet göstererek bazı 
            başvuruları reddetti. Dışişleri Bakanlığı da, valiliklere bir yazı 
            gönderip, AİHM' de bu yasa ile sağlanan olumlu havanın sürmesi için 
            terör tazminatları ödenirken halka kolaylık sağlanmasını ve katı bir 
            bürokratik işlemden vazgeçilmesini istemişti.  
                        GELELİM ESAS MESELEYE:
                        Bilindiği üzere Türkiye 1968’den itibaren ‘dış 
            kaynaklı’ anarşi ve teröre maruzdur.
                        Önceleri Alman ve Fransız desteğinde Suriye, Lübnan 
            ve Ermenistan kullanıldı.  
                        Sonra 27 Ocak 1973’de ASALA belâsı çıktı. Asala 15 
            Ağustos 1984’de PKK’ya iblâğ olduktan sonra 23.11.1986’ya kadar hain 
            saldırılarını sürdürdü. Örgüt, Ermeni diasporasınca alenen 
            desteklendi, himaye edildi. Diasporalar ise, Ermeni hükümetinin 
            resmi bir bakanlığı tarafından sevk-idare, tedvir ve organize 
            olunmaktadır. Halen de durum aynıdır.  
                        Ayrıca, BM Anayasasının açık ve emredici “men-i 
            müdahale” hükümlerine rağmen, başta ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, 
            Yunanistan ve Rusya olmak üzere yaklaşık 50 ülke terör örgütüne 
            yardım ve yataklık etmiştir. Bu ilişki, açık destek ve yataklık 
            binlerce olay ile sabittir. ABD ve AB resmen fail durumundadır. İşin 
            garibi, gerçekte birer tasallut, gasp ve terör devleti olan Amerika, 
            Rusya ve Çin’in baskısıyla olsa gerek, öncelikle İran ve pek çok 
            İslâm ülkesi ile bazı Türk Cumhuriyetlerinde dahi PKK büroları ve 
            soykırım anıtları vardır.  
                        Yani, tıpkı yakın tarihin isyanları gibi, bu terör 
            de dış güdümlü ve dış kaynaklıdır.    
            Sonuçta: Türkiye; 1968 ve/veya 
            1984’den bu yana uğradığı trilyon dolarları bulan maddi + manevi 
            travma, zarar, kayıp ve hasar’a ait münhasır tazminatı; Ulusal ve 
            uluslar arası bütün yargı olanaklarını sonuna kadar kullanarak 
            tahsil ve tazmin etme hakkına sahiptir..
            En son KKTC ile Güney Kıbrıs çetesi 
            arasında vaki ve Louzidiu meselesi dahil tam bir siyasi kurum olan 
            AİHM yoluyla tazmin, tahsil ve telâfi komedisine bakın!.. PKK’nın BM 
            Anayasasının 51.ve diğer amir hükümleri aleyhine Kuzey Irak’ta 
            konuşlandırıldığı ve mezkür 50’yi aşkın devletten beslendiği 
            gerçeğini görün. Örgüt yapısının büyük bölümünün Ermeni, Rum-Yunan, 
            Abd, Alman ve sair lejyonerden oluştuğunu ve içinde az sayıda 
            “Ermeni kökenli Kürt” bulunduğunu da dikkate alın..
            Ve ey hükümet!.. Ey terörden zarar 
            gören halk!.. Ve, Ey Şehit aileleri haydi!..
            Demokratik açılımın amacı mademki 
            barış, anlayış ve huzuru tesistir; Önce bunun temel şartı / ana 
            unsuru DİYET’LER ödensin. Tamir-telâfi, tahsil ve tazmin süreci 
            başlasın.  
            Eğer, TC açılım’a icbar edilmiyorsa, 
            MİLLETİN zararını tazmin ve tahsile mecburdur.  
             
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         24  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Müslüm TUNABOYLU  | 
      
      
        | 
         
        
        Müslüm TUNABOYLU HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
              - TAŞIMACILIK KENTLERDE NEDEN SAVSAKLANIYOR
 
            - Tarihin sayfalarına göz attığımızda 
            taşımacılığın tekerleğin bulunmasından sonra biraz daha 
            canlandığını, hayvanların sırtlarından ağırlığın boyunlarına 
            kaydırıldığını görürüz. İnsanoğlunun ilk hayvan arkadaşı köpeği 
            görürüz. Köpek sahibini kötülüklerden korumak için yaratılmış bir 
            canlıdır. İnsanoğlunun kutupları keşif için taşımacı olarak 
            köpekleri kullandığına tanık olmaktayız. Hemen bütün çağlarda 
            hayvanların taşımacılıkta kullanıldığını, çağımızda da hayvanların 
            kırsal kesimlerde taşımacılıktan kurtulamadıklarını görmekteyiz.
 
            - Tekerleğin icadından sonra 
            arabalarla savaş için hayvanların kullanıldığını, ulaşımın ancak tek 
            tırnaklılarla yapılabildiği dönemlerde günlük ulaşımın belirli bir 
            uzaklıkta  yapılabildiğini, insanların konaklama yerleri 
            oluşturduğunu, bu tarihi konaklama yerlerinin ipek yolu üzerinde 
            daha çok dikkate alındığını, sarp dağlardan aşarak ticaret yapmanın 
            insanoğlunu yıldırmadığını görüyoruz.
 
            - Taşımacılığın insanoğlu için 
            kaçınılmaz olduğunu, bu sayede insanoğlunun yeni keşifleri 
            gerçekleştirdiğini biliyoruz. Modern taşıt araçlarının icadı ile 
            birlikte taşımacılığın daha önem kazandığını görüyoruz.
 
            - Anadolu insanının  taşımacılıkta ne 
            kadar sıkıntı çektiğini, imparatorluğun çöküşünden sonra yeni 
            yönetimin taşımacılığı hızlandırmak için gerçekleştirdiği ulaşım 
            ağlarını yirminci yüzyılda daha da modernleştirdiğini görüyoruz. 
            Teknolojinin giderek  geliştirildiği günümüzde hayvan gücü ile 
            taşımacılık yok denecek  bir düzeye gelmiştir.Bugün bir tarih olma 
            yolundaki hayvanla taşımacılık turistik yörelerde bir ticari araç 
            olarak yapılmaktadır.Bilhassa sahillerde  yabancı uyruklu insanların 
            tarihi yaşantılarını birkaç saatte yaşayabilme duyguları da çok 
            önemlidir.Kentlerden kırsal alana bilhassa günümüz de çocukların 
            gitmeyi arzuladıklarına tanık olmaktayız.Ata binme,harmanda döven 
            sürme,tarladan kağnılarla  sap taşıma,bilhassa kağnı sesini 
            duyabilme arzuları büyüklere göre çocuklarda daha fazladır.Bugün 
            gelişen teknoloji ile insanlara,bilhassa çocuklara hayvan seslerini 
            dinletebilmek için kasetler doldurulmaktadır.
 
            - Bugün taşımacılığın  modern yollar 
            ve  araçlarla yapıldığına  tanık olmaktayız.Geriye bir dönüş 
            yaparsak bizlere bu ülkeyi bırakanların hangi koşullarla yaşamlarını 
            sürdürdüklerini.anımsamakta sanırım büyük faydalar sağlanabilir.Dün 
            insan gücü ile ulaşıma açılan karayolları bugün modern dev  
            makinelerle gerçekleştirilmektedir.Karada,denizlerde ve havada 
            yapılan taşımacılıkta bazı ülkelerin çağ atladığını 
            görüyoruz.Dünyada taşıt araçlarının kullanımı belirli bir süre için 
            gerçekleştirilirken,biz yaşlı araçları kullanmakta bir sakınca 
            görmüyor bu nedenle meydana gelen trafik kazalarını da bir yazgı 
            olarak kabul ediyoruz.
 
            - Son yıllarda bazı illerde olduğu 
            gibi Çorum dada 34 plakalı araçların belediye temizlik işlerinde 
            kullanıldığına tanık oluyoruz. İnsanın aklına bu araçların belli bir 
            nüfusa kadar olan yerleşim birimlerinde mi hizmet görmesi ön 
            görülmektedir. Yoksa bu araçlar da neden 19 plaka numaraları 
            kullanılmamaktadır. Yoksa büyük şehir belediyeleri kullanımdan düşen 
            bu araçların onarım masraflarını kim karşılamaktadır. Bu araçların 
            akaryakıt bakımından bir hayli masraflı olduğu bilinmektedir. Büyük 
            kent belediyelerinin araç parkının geniş olması nedeniyle bazı 
            araçları taşrada kiraya verdikleri ve gelir sağladıkları biliniyor.
 
            - Taşımacılık derken konuyu çok 
            çeşitlendirdik. Kentimize hangi koşullarda getirilmiş olursa olsun 
            kamu da hizmet veren araçların tümüne zamanında günlük, aylık, 
            yıllık bakımların yapılması kaçınılmazdır. Çalışan aracına iyi 
            bakarsa o araç uzun süre hizmet verebilir. Araçların çıkış ve dönüş 
            bakımlarının yapılması zorunlu hale getirilmelidir.
 
            - Bayram nedeniyle birinci gün 
            belediye otobüslerinin ücretsiz olacağı duyurusu yapıldı. Kule 
            yanında ki park yerinden otobüslerin yörelerine normal günlerde 
            hangi saatlerde çıkacak ise birinci günde öyle yapılacağı 
            vatandaşlara ulaştırılmış olmalı ki vatandaşlar bayramlaşmak için 
            harekete geçen ilk otobüsleri kullanmayı uygun buldular. Ancak 
            otobüsler bayram sabahı güzelce tazyikli su ile içi ve dışı 
            yıkanmış, koltuklar kurulanmadan servise konulmuştur. Bayramlık 
            elbiselerle otobüse binen çocuklar, anne bu koltuk ıslak, elbisem 
            ıslandı, oğlum, kızım koltuk değiştir. Değiştirdim anne diğer 
            koltuklarda ıslak. Koltukların hepsi yaştı. Kurulama işlemini 
            gerçekleştiren personel kim ise onu o personel bayram günü bu 
            görevini yerine getirmemiştir. Sanırım belediye  görevlileri böyle 
            bir işlem yapıldığı konusunda vatandaştan gelen yakınmalardan 
            haberdardır..Kimsenin bu konuda sorgulanmasını arzu etmem.Sanırım bu 
            yıkama ve temizlik işi hemen her gün olmasa da haftada bir kez 
            yapılır.Bu iş için görev alanların, görevlerini görev bilmeleri en 
            sağlıklı yoldur diyor okurlarıma saygılar sunuyorum..  
 
           
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         25  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Ömer SEZER 
          | 
      
      
        | 
         
        
        Ömer SEZER HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
             
               SORULARIM
            
             
            
             Bazı şeylerin kıymetini yaşarken 
            bilmek lazım?  
            
        
             Sonraları yürekte iğne sızılarına 
            gebe kalmamalıyız.  
            
        
             Unutulmalarda hep dert yanarız da 
            unuttuklarımızın vefasızlığını hiç hatırlamayız.
        
        
             Kaybedilen değerlerin 
            şahıslarıyızdır oysa gerçekte! Lakin herkes şahısların değerini 
            bilir kaybedince,
        
        
             Şahıslar eserleriyle değerlidir! Her 
            mezar taşının başında nice ağlayanlar var.
        
        
             Neredeydiler?  Bu kadar insan düne 
            kadar? Dünya da bile bile bulamadılar da bir karış toprağın üstünde 
            mi ararlar?  
            
        
             Bu dünyadan niceleri gelip geçti 
            hangisine hak ettiği değeri verdik ki?
        
        
             Şimdi karanlıklarda kör bir gözle 
            aramak ne fayda.  
            
        
             Zamandır kaybedilen en büyük değer. 
            Bir gün son nefese yakın bir zaman anlasan eder mi sana kar.  
            
        
             Hatırlar mısın bir zamanlar hak 
            etmeyenlere değer vermiştin de sapıtmıştı.  
            
        
             Oysa hak edenler de sana hak 
            etmediğin değeri verirdi.  
            
        
             Yalanın günahını iyi bilirsinde 
            ettiğin yeminlerin vebalini bilmez misin?
        
        
             Kaç kayda değer bir eser bıraktın 
            hiç düşündün mü?  
            
        
             Senin için yaşamak en büyük tutkuydu 
            değil mi?  
            
        
             Oysa ölümsüzlük temiz bir kalpte 
            gizliydi bilemiyordun.  
            
        
             Dostlarını kırıp da haykırarak terk 
            edip giderdin.  
            
        
             Ya sessizce bu dünyadan göç edersen 
            ne olacak diye düşün dün mü?  
            
        
             Terazi dengelerini kaçıran bir 
            kantarın topusu eninde sonunda tüccara zarardır.
        
        
             Unutma gece bile bir gün boyunca 
            sürüp gitmiyor yerini aydınlıklara teslim ediyor.  
          
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           
        26  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Ömer SEZER 
          | 
      
      
        | 
         
        
        Ömer SEZER HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
             - YAŞIYORUM HÂLÂ
 
            
            -  
 
            
             - Yaşıyorum hala, nefes almaya devam ediyorum!
             
 
            
            
             - Herkesten uzaktayım!  
 
            
            
             - Kendime bile mesafe koyuyorum!
             
 
            
            
             - Hayat çok garip!  
 
            
            
             - Üzüntülerle düşünüyorum!  
 
            
            
             - Bazen de kendi halime gülüyorum!
             
 
            
            
             - Uzaklarda arıyorum mutluluğu!
             
 
            
            
             - Eski ben bile bana uzak kalıyor!
             
 
            
            
             - Kendimi bırakmışım kör boşluklara!
             
 
            
            
             - Hayatın tarihinden düşüyorum!
             
 
            
            
             - Bir deniz kıyısındayım!  
 
            
            
             - Yaşanmamışlığımın dalgalarla gelmesini bekliyorum!
             
 
            
            
             - Sahi benim ismim neydi? kimdim ben!
             
 
            
            
             - Yaşım otuzmuş!  
 
            
            
             - Derdim üç otuz!  
 
            
            
             - İsmim kadermiş!  
 
            
            
             - Kaderim dünyaya mağlup!  
 
            
            
             - Aklımı yitirdim, ömrümün baharında!
             
 
            
            
             - Benim gönlüm bahtsız baharsız!
             
 
            
            
             - Yarım kalmış hayatım!  
 
            
            
             - Zaten ben o otuzu da hiç yaşamamışım!
             
 
            
            
             - İstersen hiç gülme!  
 
            
            
             - Kaşlarını hep bana çat felek!
             
 
            
            
             - İstersen umutlarımı hep heba et!
             
 
            
            
             - Verdiklerin ömrümde hep zarar ziyan!
             
 
            
            
             - Çökmüş yıkılmış umutlarımın ardından!
             
 
            
            
             - Gözlerimden boşalan kan!  
 
            
            
             - Zaman işliyor süre bitiyor!  
 
            
            
             - Ben hep yerimde sayıyorum!  
 
            
            
             - Feryadımı herkes duydu da  
 
            
            
             - Bir sen duymadın.  
 
            
            
             - Beklide duymak istemedin.  
 
            
            
             - Yaşıyorum hala.  
 
            
            
             - Sana inat.  
 
            
            
             - Yaşıyorum  hala.  
 
            
            
             - Ve yaşadıkça kalbimde sevgiler çoğalarak
             
 
            
            -  
 
           
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         27  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         
        
        Selma GÜRSEL  | 
      
      
        | 
         
        
        Selma GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            - MAYALI             
             
 
            -  
 
            - MALZEMESİ: 5-6 porsiyon- 1 kilo un, 
            kibrit kutusu büyüklüğünde yaş maya, bir tatlı kaşığı tuz,ılık su
 
            - Daha çok Ramazan Ayının sahur 
            yemeğidir.     
 
            - Çorum’da Ramazan Aylarında her 
            sahurda, ıspanaklı, çökelekli, kıymalı gibi çeşitleri yapıldığı 
            gibi; yağda kızartma ve sacda ve yanmaz tavada kızartılarak sonradan 
            üzeri yağlanır. Çay veya hoşaf eşliğinde yenilir.   
 
            - Una kibrit kutusu büyüklüğünde, yaş  
            maya, bir miktar tuz katılarak ılık su ile kulak memesi sertliğinde 
            yoğrulur. Hamur bir miktar bekletildikten sonra kabarır, yani mayası 
            gelir. Bu hamurdan kaşık ıslatılarak bir yemek kaşığı alınarak yumak 
            tutulur. Yuvarlanan bu yumağın altına un serpilerek 15-20 santim 
            çapında ve yarım santim kalınlığında el veya oklağı ile hamur yumağı 
            yassılanır. İstenirse içerisine kıyma, peynir, çökelik, ıspanak gibi 
            iç konularak yassılanır. İstenirse saçta, istenilirse yanmaz tavada, 
            istenirse kızgın yağda tavada kızartılarak servis yapılır.
 
           
         | 
      
      
        | 
         
        
          
        
          
        
          
        
          
        
          
        
          
        
          
        
          
         
         
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           
        28  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Üzeyir Lokman ÇAYCI  | 
      
      
        | 
         
        
        Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
          
            
              
                - BİZ NEYİN KADRİNİ BİLDİK Kİ?
 
                
                   - Çevresindekilere Müslüman 
                  görünerek dış güçlerin, İslam karşıtı odakların emirlerinde 
                  olanların ve  paranın, saltanatın, hırsların peşinde 
                  koşanların tahribatları ile karşı karşıyayız!  
 
                
                
                   - İnsanların kendi kendilerini 
                  aldattıkları ve kötülüklerle tatmin oldukları bir dönemde 
                  henüz nerede ve kimlerle olduklarını bilmeyenlerin görüntüleri 
                  ülkemizin geleceğini, insanlarımızın beklentilerini 
                  olumsuzluğa dönüştürmektedir.  
 
                
                
                   - Kalp denilen hazineler işgal 
                  altında, düşünce denilen yücelikler dumura uğratılmakta, 
                  dostluklar ve fedakârlıklar yozlaştırılmaktadır. İftiralarla, 
                  tertiplerle, dış güçlerin oyunlarıyla Ergenekon denilen onur 
                  kaynağını ve bizi yücelten tarihi bir olguyu suç tezgâhı 
                  haline dönüştüren AKP’nin iktidarda olduğu bir zamanda bir 
                  mübarek geceyi daha idrak ediyoruz.
 
                
                
                   - İnsafı, ölçüyü, adaleti 
                  yitirenlerin bu geceden feyiz almaları ve bu geceyi içlerinde 
                  sindirmeleri ortaya koydukları icraatlarla, ilişkide oldukları 
                  odaklarla mümkün görünmemektedir.
 
                
                
                   - Siz de, biz de onlar da  
                  seçtiğiniz, alkışladığınız, destek verdiğiniz yöneticilerin 
                  senaryolarıyla Silivri’de suçsuz yere yargısız bir infaz ile 
                  cezalandırılanlara, seçtiğiniz, alkışladığınız, destek 
                  verdiğiniz yöneticilerin ihmalleri sebepleriyle sel 
                  felaketleriyle hayatlarını kaybedenlere rağmen bu mübarek 
                  geceye düşen feyzi, kutsallığı ve ilahi ışıkları hangi 
                  yüzlerimizle karşılayacağız?
 
                
                
                   - Felaket ekenler felaket 
                  biçerler!
 
                
                
                   - Günahların kaynağı şer 
                  odakları her an için size büyük acılar yaşatabilirler. Sizin 
                  saf duygularınız üzerinde ihaneti, kötülüğü büyütebilirler.  
 
                
                
                   - Her şeye rağmen mübarek 
                  gecenizi yürekten kutluyor, daha nicelerine erişmenizi Cenab-ı 
                  ALLAH’tan (C.C.) niyaz ediyorum.
 
                   
                  Paris, 15.09.2009 
                   
  
                
                
                   - Üzeyir Lokman ÇAYCI 
 
                  İç Mimar – Endüstri Tasarımcısı 
                  55, rue Louise Michel 
                  78711 Mantes la Ville 
                  FRANCE 
                
               
              http://monsite.wanadoo.fr/SEVGI/ 
              
              http://uzeyircayci.sitemynet.com/fleur/index.htm 
              http://www.artmajeur.com/serap/  
           
          
            
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         29  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Üzeyir Lokman ÇAYCI  | 
      
      
        | 
         
        
        Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
              PARİS CAMİİ VE BENCHEİKH EL HOCİNE ABBAS
              
            10 Mayıs 1989 tarihinde Paris Camii 
            ve Enstitüsü rektörü Abbas Bencheikh El Hocine (1) ile görüştüm. 
            
            
            Sultan Abdülhamid (2)  zamanında 
            Avrupa ülkelerinin  başkentlerinde birer külliye yapılması 
            düşünülüyor. Bu plan çerçevesinde ilk külliye Berlin’de inşa 
            ediliyor. Daha sonra ikinci cami teklifi o zamanki Fransız 
            hükümetine yapılıyor.  Fransa Hükümeti ise bütün masraflar Osmanlı 
            Hükümeti tarafından karşılanması şartıyla  bu teklifi olumlu 
            karşılıyor. Yani Paris Camii’nin ilk kuruluş planı Abdülhamit Han 
            vasıtasıyla gündeme getiriliyor. Sultan Abdülhamid’in tahttan 
            indirilmesi ve sonra 10 Şubat 1918 tarihinde ölümünden sonra 
            başlayan İkinci Cihan Harbi (1922 - 1926) bu projeyi durduruyor.
            Bu arada Fransız ordusunda görev 
            yapan Müslüman askerler Osmanlı’larla  savaştırılıyorlar. Bu savaşta 
            bir çok Müslüman asker Osmanlılar tarafından öldürülüyor.
            Savaştan sonra Fransız  Parlamentosu savaşta ölen askerlerin 
            hatırasına birer anıt yapmak istiyorlar. Hıristiyan askerler için 
            bir anıt dikilirken Müslümanların hatırasına da onları temsilen bir 
            cami yapılmasını Gadduri Bin Cabrid (3)  isimli bir kişi teklif 
            ediyor. Bu teklif kabul edildikten sonra Fransız parlamentosunda 
            müzakereleri yapılıyor. Paris Belediyesi’nden  bugünkü yeri satın 
            alınıyor. Bunun için de kanun çıkarılarak gerekli izin veriliyor. O 
            zamanki  çeşitli Müslüman devletlerden  ve ekserisi Fransız 
            kolonileri olan devletlerden para toplanıyor.  
            Paris Camii’nde Atatürk’ten ışıklar 
            ve izler var  
            Bencheikh El Hocine Abbas Mustafa 
            Kemal Atatürk’ün de Paris Camii’nde izleri bulunduğunu ifade etti.
            Mustafa Kemal Atatürk, Abdülhamid’in 
            ölümünden sonra 1938 yılına kadar her yıl Paris Camii’ne «bizim de 
            çorbada tuzumuz bulunsun» diye, onar bin frank para gönderdi. 
            Atatürk’ün ölümünden sonra bu yardım kesildi.  
            Bencheikh El Hocine Abbas bunları 
            anlattıktan sonra bana «Biz Müslüman Türk kardeşlerimizi çok 
            seviyoruz. Kendilerinin gönlümüzde büyük bir yeri vardır. Türkler 
            tarih boyunca İslamiyet’e çok büyük hizmetler verdiler. İslamiyet’i 
            yaydılar. Türkler için İslam’ı yaşamaları halinde büyük şan ve şeref 
            var...»
            Daha sonra Paris Camii ile ilgili 
            çeşitli açıklamalar yaptı. Müslüman ustaların akıl nurlarının 
            taşlara nakşedildiği Paris Camii (4)  stil olarak Kuzey Afrika İslam 
            sanatını yansıtmaktadır. Caminin bölümleri ise şöyle : Cami kısmı, 
            revaklı giriş, kütüphane kısmı, revaklı büyük avlu (5) yani bahçe 
            kısmı ve geniş teşrifat salonu olmak üzere beş bölümden 
            oluşmaktadır.  
            İran Şahı Rıza Pehlevi tarafından 
            camiye hediye edilen Djanchaghan Fabrikası tarafından dokunan 7,64 x 
            4,37 metre ölçülerindeki kıymetli bir halı Paris Camii’nde 
            bulunmaktadır. 33 metre yüksekliğinde minaresi bulunan Paris 
            Camii’nin  bayanlar ve erkekler için birer de hamamı bulunmaktadır.
            Tüm bölümlerin idaresi ve bakımı 
            için elli kişi ve din hizmetleri için  de on din adamı görev 
            yapıyor.  «1928 –1932 yılları arasında Ahmet Haşim’in Paris’e 
            geldiğinde Paris Camisi’ni çok beğendiğini ve bunu şiirlerine 
            yansıttığını» ifade etti. Paris Camii inşaatı 1919 yılında başlamış 
            ve 1926 yılında tamamlanmıştır. İlk rektör Gadduri Bin Cabrid’dir. 
            Bundan sonra Şeyh Hamza Ebubekir rektör olmuştur. Ancak yaptığı 
            yolsuzluk ve hakkında çıkan olumsuz iddialarla görevden alındı. 
            Yerine  Bencheikh El Hocine Abbas tayin edildi. Benim kendisiyle 
            görüşmemden kısa süre sonra, yani 01.06.1989 tarihinde hayata 
            gözlerini yumdu.
            Rektörlüğe Dalil Boubakeur getirildi.
             
            Paris,  31.08.2009
             (1)  Şeyh Hamza Ebubekir’den sonra 1982’de  Paris Camii’ne 
            rektör olan Abbas Bencheikh El Hocine 1912 doğumlu bir Cezayir 
            vatandaşı.
            (2)  Sultan Abdülhamid, Sultan Abdülmecid'in oğludur.  21 Eylül 
            1842 tarihinde doğdu. 10 Şubat 1918 tarihinde vefat etti.
            (3)   Gadduri Bin Cabrid  : Paris Camii’nin yapımında çok ciddi 
            gayretler gösterdiği biliniyor. Fas’ta doğmuş ve Cezayir’e 
            yerleştirmiş Müslümanlardandır. Başlangıçta tercüman gibi çalışmış, 
            sonra Fas Kraliyet ailesi tarafından Paris Camii ve Külliyesinin 
            müdürlüğüne getirilmiştir. Bu kişi yaklaşık yirmi yıl görev yapmış, 
            vefatından sonra cenazesi caminin bahçe kısmına gömülmüştür. Şu an 
            kabri cam bahçe kısmında bulunmaktadır.
            (4) Paris Camii, Fransa’da devletçe tanınan Müslüman tek dini 
            kuruluş. 1982 – 1989 yılları arasında 7 yılda 7000 kişinin İslam’a 
            giriş töreni yapıldı.  Adresi  :   2, Place du Puits de l'Ermite, 
            75005 Paris
            Telefon :  01 45 35 97 33
            (5) Revaklı avlu :  Mimarlıkta bir yapının ortasında, önünde ya 
            da arkasında duvarlarla çevrili üstü açık alan, yer. Yapının 
            ortasında bulunursa buna içavlu denir.
             
            Selam ve sevgilerimle.
             
            Üzeyir Lokman ÇAYCI  
            Concepteur industriel - Architecte d'intérieur
            İç Mimar – Endüstri Tasarımcısı
            55, rue Louise Michel
            78711 Mantes la Ville
            FRANCE
             
            http://monsite.wanadoo.fr/SEVGI/
             
            http://uzeyircayci.sitemynet.com/fleur/index.htm
            http://www.artmajeur.com/serap/
             
             
             
            Resim : (Önde oturan) sağda Abbas Bencheikh El Hocine, solda 
            oturan bir ziyaretçi,   
            solda ayakta Abbas Bencheikh El Hocine'in yardımcısı ve sağda 
            Üzeyir Lokman ÇAYCI  görülüyor.
         
          | 
      
      
        
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         30  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Üzeyir Lokman ÇAYCI  | 
      
      
        | 
         
        
        Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        
              DAR KAPI 
            
            Günümüzde insanların elbiseleri, 
            otomobilleri ve evleri,  kendilerinden daha çok dikkatleri çekiyor. 
            Paranın ve bilinmezliğin peşinde bir koşu var.  Bu yarışta yorgun 
            düşenler, uykusuz kalanlar, hastalananlar ve ölenler ise,  hiç fark 
            edilmiyor.
            
            
            Çağ dans partileri, eğlenceler ve  
            çılgınlıklarla doyuma ulaşamayan bir topluluğun yanı başından 
            süratle  geçip gidiyor. 
            
            Patrick eşiyle böyle bir zamanda 
            hayatlarına düşen gölgelerin;  kıvrılan, değişime uğrayan 
            ilişkilerin, göstermelik çizgilerin izindeydi. Geçmişten beri 
            kendilerini etkileyen bazı şeylerin varlığını hissediyorlar,  fakat, 
            ne yazık ki  onların kaynağına inemiyorlardı. Bunu aşmak için 
            kitaplar okuyorlar ve duygularında düğümlenen soruları 
            cevaplandırmaya çalışıyorlardı. Son okudukları kitaplardan biri  de 
            İncil’di. Anlamadıkları alanlarda gezinirken oradaki görüntüler 
            onları tanrıtanımazlığa itiyordu. Bir arayış içerisinde  her şeye 
            katlanma kararlılığıyla  içindekileri çözmek için bulundukları 
            yerden bir müddet de olsa uzaklaşmak istiyorlardı .  
            
            Bu yüzden  yaşadıkları kent Paris’ten 
            oto-stop yaparak yola koyuldular. Çileli bir yolculuktan sonra, 
            kendilerine Hıristiyan  tasavvufunun cevap vermediğini  düşündüren, 
            hayranlık duydukları İstanbul’a geldiler. Oradan da zaman 
            kaybetmeden  Samsun’a hareket ettiler.
            
            
            Samsun onlar için kararlaştırdıkları 
            yolculuğun ilk basamağıydı. Buradan Erzurum’a, oradan da İran 
            üzerinden Hindistan’a gideceklerdi. Aradıklarına ulaşmak için 
            Budizm’in havasını solumak istiyorlardı. 
            
            Samsun’a geldikleri sırada  Patrick ve 
            eşinin tek gayesi  Hazret-i İsa’nın makamındaki bir şahsı bulmaktı.  
            İlk anda 50 TL aylıkla  kiraladıkları bir eve yerleştiler. Yeni 
            mahallede  kaportacılar çarşısında buldukları bu ev ve çevresi iyi 
            sayılmazdı. Ama onlar için hırsızlık yapanlarla, esrar 
            kullananlarla, içki içenlerle yaşamak zor değildi.  Patrick  ve 
            eşinin bir hippi  olarak şehrin  iç kısımlarında  kabul görmeleri de 
            mümkün değildi. Bulundukları çevrede kötü tanınan bu insanlar 
            aslında çok iyi niyetli kişilerdi. Serbest ve hoşgörü sahibiydiler.
             
            Patrick o günlerde kirada kaldıkları evde bir rüya görmüştü.  İri 
            yarı,  cüppeli ve sakallı bir şahsın kendisiyle konuştuğunu 
            söyleyerek rüyasını anlatmaya koyuldu :
            
            
            - Bana bakıyordu bu şahıs. Ben onun 
            yüzüne bakamıyordum. Karşısında kendimi suçlu hisseder gibiydim. 
            Yüzü pırıl pırıldı... Adeta ışık gibi etkileyiciydi. Birden ağlamaya 
            başladım. O bunları anlatırken gözyaşları içerisinde  o anı tekrar 
            yaşıyordu sanki...
            
            
            - Bana iyice yaklaştı. “Sen gerçeği 
            arıyorsun... Aradığın her şey burada!  Küçük dar kapı Türkiye’de...” 
            dedi. Bu rüya ile o gece yataktan fırladım. Eşime, gördüğüm rüyayı 
            hiç önemsemeyerek anlattım. İkinci gün  aynı rüyayı görmüştüm. Aynı 
            şahıs aynı şekilde bana hitap etmişti. Biraz tuhaflaşmıştım. Bu “dar 
            kapı” İncil’de geçen bir konu olduğu için,  bu cüppeli kişi benimle, 
            anlayacağım şekilde,  kendi dinimde geçen ifade ile konuşuyordu. 
            Zaten İslam kuralları dahilinde konuşmuş olsaydı, hiçbir şey 
            anlamayacaktım.  
                     Patrick kendisini etkileyen rüyalarını çevresindeki Türk 
            arkadaşlarına anlatmadan önce eşiyle yorumlar yaptı. Üçüncü günü 
            akşam şuuraltında rüyalarını etkileyici olmaması için,  farklı 
            konularla meşgul olmaya çalıştı. Eşi,  kocasının önceden hiç 
            alışmadığı bu rüyalarına bir anlam veremiyordu. Gece yarısıydı. 
            Kocasını yanında göremeyince yattığı yerde birden doğruldu. Oldukça 
            endişelenmişti. Önce gözlerini oğuşturdu. Pencerelerden odalarına 
            düşen siyah gölgeler arasında onu aradı. Sonra bir sandalye üzerinde 
            oturmakta olduğunu gördü. Oturduğu yerden :
            
            
            - Patrick!  sevgilim... Orada ne 
            yapıyorsun? Yine uyuyamadın mı yoksa? Patrick karanlıkta ilerleyerek 
            kapı kenarındaki elektrik düğmesine dokundu. Aydınlanan oda 
            içerisinde yüzünü göstermemek istercesine eşine yaklaştı. Ağlıyordu. 
            Ve...” üçüncü kez aynı rüyayı gördüğünü ve aynı kişiyle 
            görüştüğünü”  ifade ettikten sonra şunları anlattı:
            
            
            - Ağlayarak uyandım! Rüyamdaki adam üç  
            kez  benim dünyama girdi.  Adeta her gün onunla buluştum! Bana 
            ısrarla söyledikleri,  bizim arayışımıza bir cevap niteliğindeydi. 
            Sevgilim nihayet  “dar kapıyı”  bulduk. “Dar kapı” Türkiye’de.  
            Buradan farklı bir dünyaya gireceğiz,  diyerek eşine sarıldı. Bu 
            sırada hıçkırıklarını tutamıyordu...
            
            
            - Bunu yarın Türk arkadaşlara 
            anlatmalıyız. Onlar belki bize yardımcı olurlar.Patrick, sabahleyin 
            sarhoş arkadaşlarına olup bitenleri anlattı. Ve :
            
            
            - İslam’ı kabul etmek istiyoruz. Müslüman 
            olmak istiyoruz... Bize yardımcı olabilir misiniz? 
            
            Bunu duyan Türk arkadaşları  :
            
            
            - Memnuniyetle yardımcı oluruz. Yeter ki 
            siz isteyin... dediler.
            
            
            
            Ve ayakta duramayacak kadar sarhoşlardı.  
            Bu durumlarıyla  Patrick ve eşini müftülüğe götürdüler. Hepsi o 
            bölgede yıllarca hippilerle yaptıkları dostluklardan dolayı birkaç 
            dil biliyorlardı. Müftü,  onları kendi odasında kabul etti. Orada 
            Patrick üç günlük rüya serüvenini  Fransızca anlattı. Arkadaşları 
            tercüme ederek aktardılar. Patrick ve eşi için sade bir İslam’a 
            giriş töreni yapıldı.
            
            
            
            Oradan ayrıldıktan birkaç gün  sonra 
            arkadaşları aralarında para toplayarak Patrick’i sünnet 
            ettirdiler.Gerek müftülük gerekse çevreden bu durumları işiten 
            insanlar Patrick ve eşinin isteği üzerine onlara önce Türkçe’yi  
            sonra da İslam’ı öğretmeye başladılar.
            
            
            Samsun garajlarının bulunduğu bölgedeki 
            susuz ve elektriksiz evlerinde kaldıkları bir sırada en çok 
            kendilerine yardımcı olanlar arasında “Katan” isimli otuz yaşlarında 
            bir kaportacı, karayollarında çalışan Osman, Samsun Gazinosu’nda 
            şarkıcılık yapan İsmet gibi kişiler de vardı.  Patrick :
            
            
            - Bize yardımcı olan kişiler arasında 
            Müslüman olmalarına rağmen oruçlarını şarapla açanlar dahi vardı. 
            Yani İslam’ı iyi bilmediklerini biz, bir şeyler öğrendikten sonra 
            anladık. İbrahim Beyaz isimli imam hatip lisesi öğrencisi bir genç 
            bize çok yardımcı oldu. Önce şehrin içinde bir eve taşınmamızı 
            sağladı. Sonra bize abdest almayı,  namaz kılmayı ve Kuran okumayı 
            öğretti. Oradaki arkadaşlarım bana Muhammet  İsa ismini verdiler. On 
            ay  sonra da çocuğumuz doğdu. Ona da Yahya ismini verdik! Ve ekledi 
            : 
            
            “Bakın şimdi güzel Türkçe konuşuyoruz ve 
            Kuran da okuyoruz! “
            
            
            
            
            Bunları söylerken eşiyle beraber gözyaşlarını  tutamıyorlardı. (*) 
              
            (*) Bugün Paris Üniversitesi  Türk ve Fas  Edebiyatı Bölümü mezunu 
            da olan Muhammet İsa,  eşi ve çocuklarıyla Paris’te yaşamaktadır. 
             
        
          | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         31  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Üzeyir Lokman ÇAYCI  | 
      
      
        | 
         
        
        Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
         
        UNUTMA 
  
        Seni yitirmiş olsam bile 
        O aynalardan 
        Yine sen olacaksın gözlerimin önünde. 
          
        Tutamıyacağım belki ellerini 
        Belki de çıplaklığını örtemiyeceğim 
        Beyaz tüllerle. 
          
        Seni ele verecek o akşamlar 
        Unutma... 
          
        Nerede görürsen 
        Bir benzerini o durağın 
        Unutma söylensin yine benim şarkılarım. 
          
        Geçtikçe o kalabalık vitrin önlerinden 
        Işıklarda oku benim ismimi 
        Unutma... 
        Seni ele verecek o geceler 
        Unutma... 
         
   | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           
        32  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Üzeyir Lokman ÇAYCI  | 
      
      
        | 
         
        
        Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
         
        GÜNDÜZ GECEDEN BAŞLAR 
          
        Timsahların oynaştığı yerlerde 
        Tavus kuşları da yaşar... 
        Gelincikler serpilir 
        Yollara... 
        Güneş düşlerimizde 
        Doğar... 
        Durmaz 
        Yıldızların 
        Şiirsel yansımaları... 
        Yığınlaşan sevinçler 
        İçimize sığar… 
          
        Seviyesinde ilişkilerin 
        Sıcaklığı yayılır… 
        Kırgınlıklar 
        Ve iç kapanıklıklar 
        Yer bulmaz 
        Yaşantımızda… 
          
        Ülkeleri aşar 
        Elmas gibi işlenen 
        Dostluklar... 
        Soluk alır güzellikler 
        Değer kazanır çağ... 
        Anlaşılmazlığı konuşulmaz 
        Varsayımların... 
          
        Düğümlenmez 
        Hukuk içinde hukuk 
        Aşılır ayrıntısı farklılıkların... 
        Koşarız 
        Düşüncelerimizle 
        Kuşkuları aşarak... 
          
        Biliriz... 
        Zevklidir 
        Böylesine yaşamak... 
          
        Mantes la Ville – 05.04.2001 
   | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         33  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
           | 
      
      
        | 
         Üzeyir Lokman ÇAYCI  | 
      
      
        | 
         
        
        Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ  | 
      
      
        | 
         
        DESENLER 
        
          
        
          
        
          
        
           | 
      
      
        | 
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
        OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        FİKİR DERGİSİ BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        Hazırlayan 
        Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com  | 
      
      
    |  
        
        DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ 
          OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR | 
            
      
    | 
         
          
    
     | 
        
      
          | 
      
       Hukuka, Yasalara, 
Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. | 
        
      
          | 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL 
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM | 
        
      
          | 
           | 
        
      
          | 
           
        13. SAYI FİKİR DERGİSİ 
          NE GİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ 01/10/2009  |