 |
YIL
12 SAYI 137 25 Temmuz 2010 |
 |
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL RAMAZAN AYI
-
Mustafa Nevruz SINACI YA HAKKINI VERİN, YA DA, O DİPLOMALARI
YAKIN
-
Mahmut Selim GÜRSEL GÜN OLA HARMAN OLA
-
Mustafa Nevruz SINACI YENİ BİR SİYASİ HAREKET Mİ!
-
İsa KAYACAN USTALARA KULAK VERMEK
-
Mahir ODABAŞI İHTİYAÇ HALİNDE YANGIN TAHLİYE MERDİVENLERİ NE KADAR KULLANILABİLİR
-
Ahmet
CANBABA KARAKOLA GİTSEM Mİ Kİ ACABA
-
Selma GÜRSEL UNUTMA BENİ
-
Üzeyir Lokman ÇAYCI KAPAR KAPILARINI DOSTLARINA
-
Ömer SEZER BEN VE
YÜREĞİM
-
Rıza HARDAL BAKTIM
ORTALIK KARMA KARIŞIK
-
Yaşar
KILIÇ GİDELİM
-
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
- RAMAZAN AYI
-
Müslümanların en önemli aylarından bir tanesi olan Ramazan Ayında Müslümanlar
ibadetlerini daha bir hazla yaparlar.
-
Allah C.C. Kur’an-ı Kerimde
Bakara Suresi: 183. Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere
farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. Diyerek bize
Oruç7u hatırlatmakta ve Bakara Suresi: 185. Ramazan ayı, insanlara yol
gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak
Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda
oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca)
başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.
Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık,
Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir. Diyerek bize emreder.
-
Peygamber Efendimiz Hazreti
Muhammed S.A.V. :“İnanarak ve karşılığını yalnız Allah'tan umarak ramazan
orucunu tutan kişinin geçmiş günahları bağışlanır" buyurmuşlardır.
- Ramazan ve Oruç için birçok Ayı Müslümanlar için
ibadetlerin kabulündeki bereket için bu ayda yoğunlaşır. Kur’an-ı Kerim
okunur, ibadetler bütün olgunluğu ile devam eder ve iyilikler ile yardımlar
had sayfasına ulaşır.
-
Müslümanlar; iradelerini kullanmaya çalışarak her türlü kötü işlerden
sakınmaya çalışarak Ramazan Orucunun sadece aç kalma ile tutulmadığını
bilirler elleri ile, ayakları ile, dili ile, kulakları ile, gözü ile de oruç
tutarlar.
-
Mazeretleri ve hasta olanlar; oruçlarının kefaretini bir veya birkaç fakire
saka-ı fıtır kadar ya da daha fazla bir miktar parayı verirler. Yolcular
seferi oldukları için isterlerse oruçlarını tutmazlar ve ilerideki bir zaman
diliminde tutarak borçlarını kaza ederler. Yolculuk artık eskisi kadar
meşakkatli bir olay olmadığı için oruç tutmaya mani değildir, istenirse
tutanların daha büyük sevaplar kazanacağı aşikârdır.
-
Ramazan Ayında, dünyanın
sayısız nimetleri içinde Allah’ın lütfüne mazhar olan insanın belli bir süre
zarfında bunlardan kendini uzak tutarak, bir bakıma nimetin kadrini daha
yakından bildiği, nimete ulaşamayan insanların halini anladığı ve paylaşmayı
öğrendiği oruç ayıdır.
-
Ramazan Ayının; baştan sona
bir feyiz, rahmet ve bereket zamanı olarak bildiğimiz bu günlerinde
Müslümanlar iradelerini kullanarak “oruç” tutarlar, yemek, içmek, cinsi
münasebetten, yalan söylemekten, kötü sözlerden uygunsuz sayılan beylere
bakmaktan sakınırlar.
-
Ramazan Ayında sahurda oruç
tutmak için uykularını bölerler ve yemeklerini yerler. Camilerde ve evlerde
beş vakit namaz haricinde teravih namazı kılınır. Bu ayın içerisinde bulunan
“Kadir” gecesini ararlar. Bol bol Kur’an okunur, Kuran’ı Kerim’i hatmederler
yani baştan sonuna kadar her gün bir cüz okurlar. Mallarının zekâtlarını pek
çok Müslüman bu ayda vererek bu ayın bereketinden faydalanmayı umarlar. Sadaka
verirler, imkânı olanlar evlerinde fakir fukaraya iftar vermeye çalışırlar.
Akşam ezanı ile de oruçlarını açarak Allah’a hatmeder.
-
Hepimize sağlıklı, sıhhatli
bir Ramazan Ayı geçirmemizi diler, nicelerine ermemizi Allah C.C. den niyaz
ederim.
-
Ramazanınız kutlu ve
bereketli olsun.
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
- YA HAKKINI VERİN, YA DA, O DİPLOMALARI
YAKIN
-
Kendisini 'yasa bağımlısı' olarak tanımlayan
Sayın Rektörüm ve on yıllık dava arkadaşım Galip Baran sordu: “Üniversite
diploması, Türkiye’nin veya dünyanın en ünlü üniversitelerinin birinden
alınmış olsa bile ne işe yarar?
-
Örneğin, senin gazetecilik, hukuk ve siyaset
bilimi diplomaların ne işe yarıyor söyler misin?
-
Devam etti: O diplomalara rağmen çevreyi
kirletiliyorsan, aşırı tüketiyorsan, trafik kurallarını çiğniyorsan, toplum
sağlığına aykırı alışkanlıklar ediniyorsan, vergi kaçırıyorsan, rüşvet
veriyorsan/alıyorsan, iş ahlakının korunması için çaba göstermiyorsan, milli
servete zarar veriyorsan, imar yasasına aykırı işler yapıyorsan, her şeyi
devletten bekliyorsan, yani kısaca, 'KIRMIZIDA GEÇİYORSAN' bir başka deyişle,
YOLSUZLUK YAPIYORSAN?...
- Benimkisi “Teknikerlik” diploması. Ama ben, KIRMZIDA GEÇMİYORUM, YOLSUZLUK
YAPMIYORUM, üstelik KIRMIZIDA GEÇENİ, YOLSUZLUK YAPANI, “kırmızıda geçeni,
anında , yüzüne karşı, utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde
uyarma”yı öngören, SOSYAL YAPTIRIM olarak bilinen bir yöntemle uyarıyorum
(uyardıklarımın arasında, her rütbeden polisler, her rütbeden askerler,
avukatlar, hakimler ve savcılar var) uyardıklarına kendilerinin de başkalarını
aynı yöntemle uyarmalarını öneriyorum, bana DELİ diyenler de var. Oysa ben
sıradan bir YASA BAĞIMLISIYIM.
-
Sözünü şöyle bağladı: "Haydi gel şu bir işe
yaramayan, YOLSUZLUK YAPMANI önleyemeyen DİPLOMALARNI Kızılay Meydanı’nda
yak…"
-
Elbette (kendimi tenzih ederek) Üstat Galip
Baran'a hak verdim. İtiraz edemedim.
- Zira, (ben) her ne kadar 'kendimi bildim bileli' kırmızıda geçmiyor,
mümkün olduğu kadar geçenleri uyarıyor, 'Kırmızıda Geçmek' in gerçekte ne
anlama geldiğini yıllardır yazılarım, söylev, konferans ve demeçlerimle halka
açıklıyor, anlatıyor ve "iyi insan-iyi, ilkeli-onurlu ve sorumlu vatandaş"
konusunda her derece ve düzeyde büyük bir mücadele veriyorsam da;
- Adına kinayeten 'BİLGİ ÇAĞI' denilen bu zamanda, ülkemin, insanımın ve
dünyanın (sözde) en saygın üniversitelerinden diplomalı bilim (ilim değil!),
politika (siyaset değil!.) Sivil Toplum Kuruluşu (gönüllü kuruluş değil;
güdümlü kuruluş), memurin, hükümet ve devlet eşhasının;
-
"Edindiği diplomadan dolayı hicap duymadan,
insanlıktan utanmadan, adalet ahlakı ve hukuka saygılı olmadan ve (bana göre)
Allah'tan korkmadan, bizzat kendi ve kamu vicdanına karşı hiçbir onurluluk ve
sorumluluk hissetmeden..."
-
Nitelikli dolandırıcılık, gasp, irtikap,
ayırma-kayırma, rüşvet-suiistimal, görevi kötüye kullanma ve yolsuzluk
yaptığını; Vergi kaçırdığını; İmar mevzuatını ihlal ettiğini; Çevreyi
kirlettiğini; Halka yalan söylediğini; Sözünde durmadığını; Emanete hıyanet
ettiğini; Küresel barışı tehdit, ozon tabakasını tahrip, dünyada savaş ve
milletler arasında fesat çıkartma, vahşi kapitalizm ve insanlık düşmanı
küresel emperyalizme alet olduklarını; KISACA: 'her fırsatta insanlığın
KIRMIZI ÇİZGİLERİNİ ihlal ettiklerini gördükçe kahroluyor ve 'BİLGİ ÇAĞI'nın
bilim ve insanlık düşmanı biçiminde tezahür eden uygarlığından utanç
duyuyor!.., Dünyayı yaşanmaz hale getiren 'sorun' un "BENCİLLİK", kalıcı
çözümünse "SENCİLLİK" olduğunu çok iyi biliyor; İnsanlığın bir an önce "BİLİÇ
ÇAĞI" na geçiş yapabilmesini yürekten diliyorum.
-
Ama, kitlesel bir katılım ve anonim BİLİNÇ
olmadan diplomama da kıyamıyorum!..
- Bu yazıyı okuyan hukukçulara, mühendislere, akademisyenlere, devlet ve
hükümet 'gişi'lerine soruyorum: Ne dersiniz? Siz de hak veriyor musunuz?
-
Veriyorsanız diplomanıza kıymaya hazır
mısınız?
-
Yoksa, onun gibi "YASA BAĞIMLISI" olup DİPLOMACIKLARI kurtaralım mı?
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
GÜN OLA HARMAN OLA
-
Zaman. İnsanlar için olduğu kadar canlılarında
yaşamalarına yön veren, ayarlayan bir olgu. Gecesi
var, gündüzü var. İnsanlar için Haftası, ayı, mevsimi,
yılı var. Diğer canlılar içinde mevsimler
oldukça önemli.
-
Belki pek çoğumuzun alışa gelen hale gelen “Gün
Dönümü” Haziran ayın 21’inde başlıyor. Pek çok
bitkilerin ömürlerinin bittiği ve meyvelerinin
olgunlaştığı zaman dilimi!
-
Görüldüğü gibi zaman dilimi çok çabuk geçmekte ve
ilerlemektedir. Dergi çıkartmak ve yayınlamak bir grup
ve gönül işidir. Yazar arkadaşlarımızı tarafıma
güvenerek verdikleri yazıları ile dergimiz devam
etmekte. Ömrümüz sağ, kesemiz uygun olduğu müddetçe de
devam ettirmeye çalışacağım.
-
“Söz ağızdan çıkar” Atalar sözünü bizzat uygulamaya
çalışacağım.
-
Aşağıda dergimizin amaç ve gerekli bilgileri hakkında
sorulanları cevaplamak istiyorum:
-
1- Dergimiz nedir?
-
Dergimiz Yazlarımızın, Çizerlerimizin (Karikatürist,
desinatör, resim) ile çekerlerimizin Fotoğraf sanatı
ile meşgul olanların çalışmalarını hiçbir ücrete tabii
olmadan ve her ayın 26’tısından 25’ine kadar
yaptıkları etkinliklerin (Reklam olmamak kaydı ile)
sizlere bilgilendirmek amacı ile kurulmuştur.
-
2- Dergide bir ay içinde kaç çalışmaya yer verilmekte?
-
Dergimizde basılı eserlerde olduğu gibi sayfa bastırma
derdi ve külfeti olmadığından çalışmalar için bir
sınırlandırma bulunmamaktadır.
-
3- Bazı yazılarımızda ufak silinmeler olmakta neden?
-
Evet çok azda olsa bazı arkadaşlarımızın yazılarında
istemeyerek yazdıkları kişilere sataşma, aşırı yerme
ve diğer ahlaka aykırı kelimeleri çıkartmak
zorunluluğunda çalışmalar ufak tefek sansüre tabi
tutulmaktadır.
-
4- Telif ücreti neden vermiyorsunuz?
-
Yayınevi olarak yazarlarımıza telif ücreti
vermediğimizi söylüyoruz ve bu çalışmaları için de
yayınlanmasını bildiren umumi bir not istemekteyiz.
Bakınız: Bu imkânsızlığa karşı yazarlarımız dergimizin
ve sitemizin ortaklık payına doğrudan ücretsiz
katılımları sağlanmakta ve isimleri ile ilgili
sitemizde sayfaları açılmaktadır.
-
5-
Bu çalışmaları topladığınız Internet domainler, site
barındırmaları ve diğer masrafları herhangi bir
kuruluş veya dernek mi karşılamakta?
-
Hayır bütün masrafları ve giderleri kendi bütçemden
karşılamaktayım
-
6-
Sizin bundan çıkarınız o zaman nedir?
-
Hiçbir çıkar gözetmemekteyim. Halka hizmet Hak’a
hizmet olarak yayınevimizi kurmuştuk sanal hizmetimizi
de devam ettirmekteyim.
-
7-
Sizin sitelerinizi oldukça fasla. Bu siteleri derli
toplu gösteren bir sayfanız var mı?
-
Evet bu sitelerimizi ana sayfalarında giriş linklerini
görebilirsiniz
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
-
YENİ BİR SİYASİ
HAREKET Mİ !
-
ANAP’la D(Y)P’nin birleşme ve bütünleşme
çalışmalarının start alması nedeniyle 23 Temmuz 2009
Perşembe günü bir toplantı düzenlendi. Taraflar
karşılıklı açıklamalar yaptılar. Böylece,
siyaset tarihine ‘kara bir cehalet, Demokrat Parti’ye
hakaret, nisyan ve garabet’ ten mürekkep bir belge
daha düştü. Duyuru/davet anonsunda ‘kinayeten’ şu
ifadeler yer almakta.
-
“ANAP ve DP 26 YILLIK AYRILIĞA
SON VERİYOR” D(y)P Başkanı Cindoruk: “Türkiye’nin uzun
yıllar beklediği bir siyasi olayı gerçekleştiriyoruz”
ve “yeni bir siyasi hareket ortaya çıkarıyoruz” dedi.
-
ANAP Başkanı Uzun’sa: “belirlenen tarihten önce
bütünleşme süreci tamamlanacak”, “Türkiye’nin önüne
yepyeni bir parti olarak çıkacağız”, “DP bütünleşmenin
ismi olacak ve bütünleşilecek yapı haline
dönüştürülecek” biçiminde konuştu. Sürece nazaran
ilginç!
-
ACAİP VE GARİP BİR DURUM!
-
Gerçekte; Yargıtay Cumhuriyet Baş Savcılığı’na ANAP
Genel Başkanlığı’nca teslim edilen 28 Mart 2006 tarih
ve GES.005.04/1530 Sayılı resmi yazı, bildirim ve
ekleri uyarıca:
-
1.Demokrat Parti’nin 08 Mart 2005 tarihli Olağanüstü
Büyük Kongresinde, 2820 Sayılı Siyasi Partiler
Kanunu’nun 109., 110 ve ilgili diğer maddeleri ile
Tüzüğün 25. maddesi gereği “Anavatan Partisi (ANAP)
ile birleşmek üzere kapanma kararı verdiği,
-
2.
Anavatan Partisi’nin 04.Haziran.2005 tarihli
Olağanüstü Büyük Kongresinde ise; “Demokrat Parti’nin
Anavatan Partisi’ne katılması ile ilgili olarak
bilumum iş ve işlemlerin ifası hususunda M.K.Y.K.’nun
tam yetkili ve görevli kılındığı,
-
3.
28 Aralık 2005 günü Erkan MUMCU Başkanlığında toplanan
MKYK’nun 10 sayılı kararı ile bu hususun deruhte ve
ikmal edilerek, DP-ANAP birleşme ve bütünleşmesinin
fiilen, hukuken ve resmen tamamlandığı,
-
28
Mart 2006 günü Yargıtay Cumhuriyet Baş Savcılığı,
İçişleri Bakanlığı ve Anayasa Mahkemesine verilen
mezkür resmi yazı ve bildirimle “kesinlik” kazandığı
ve durum DP dosyası, resmi evrak, kongre tutanakları,
taraf beyanları ve basın bültenleri ile sabit olup
fiilen gerçekleştiği (olup-bittiği, yaşandığı) halde!
-
4.
Bütün bu “ikmal edilmiş/tamamlanmış, tekemmül etmiş”
hukuk ve ahlaka uygun usul ve prosedüre rağmen; Sırf
bir hile-desise, düzen ve seçmeni aldatma, yanıltma ve
2007 seçimlerinde kullanma amacıyla Mehmet Ağar ile
Erkan Mümcu arasında vaki 05-14 Mayıs 2007 tarihli:
DYP’nin kanunsuz olarak DP adını edinmesi ile
sonuçlanan sanal “birleşme bütünleşme” eyleminin
mezkür partiler için hayali sükut ve hazimet nedeni
olduğu; Dahası süreçte DP’nin tertemiz adı’nın kirli
pazarlıklara alet edildiği, bilinen gerçeklerdendir.
-
Hani vaktiyle Aydın MENDERES,
DP’ye ihanet ederken “Çarşıya kadar değil, pazara
kadar değil, mezara kadar RP’liyim” demiş ve akabinde
vahim bir kaza (felaket) ile malul ve tekerlekli
sandalyaye mahkum olmuştu ya!.. İşte, ANAP ve D(y)P’de
bu samimiyetsizlikleri, yahut art niyetli sahipleri
yüzünden 7 yıldır mâkus bir tarih ve talihsizliği
paylaşmaktadırlar.
-
Oysa, DYP. , DP’den aldığı
30.12.2002 tarih ve 02.08/009 sayılı resmi çağrı ve
ihtarnameyi ne çabuk unutmuş? DP’nin adını edindiği
halde “Yeter! Söz Milletindir” anlamına gelen
amblemini niçin reddetmiş? Ve, Tüzük ve Programı’nı
niçin “Kadim DP’nin dava, manâ ve misyonunu
üstlenmemiştir?
-
Bizden hatırlatması: Demokrat Parti, adalet ve hukuk
gereği TC’nin De’Facto iktidarı, tek ‘hukuki ve
meşru’ siyaset kurumu; Fiili durumdan dolayı 27 Mayıs
mağduru ve mazlumu; hain bir isyan ve ihanetin
maluldur. Vaki iade-i itibar, henüz hain ve
kaatiller sorgulanmamış ve yargılanmamış olduğundan
memnu ve muteber addolunamaz.
-
Neticede: DEMOKRAT PARTİ, Atatürk’ün vasiyeti,
Demokrasi Şehitleri’nin emaneti “siyasette fazilet
mücadelesinin” adı ve mabedidir. O’nunla oyun olmaz
biline!
-
Kaldı ki Demokrat Parti hukuken
ANAP’ın yeddi, sorumluluk ve vesayeti altındadır. Bu
süreçte: 1993 “hırs, husumet, kapris ve taassup”
tuzağına asla düşülmemelidir!
-
(*) Mustafa Nevruz SINACI :
Siyaset Bilimci-Hukukçu, 7. ve 9. dönem DP Genel
Başkan Yardımcısı, Araştırmacı-Yazar, BAK: http://www.mustafanevruzsinaci.blogspot.com,
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
|
-
USTALARA KULAK VERMEK
-
Şiirimizin
zirvesinden seslenmiş, aramızdan ayrılmalarına rağmen, şiirleriyle
bizimle merhabalaşmaya, selamlaşmaya devam eden ustalarımız var.
Hemde sayıları bir hayli fazla.
- Bu ustalarımızdan, rahmetli Behçet Kemal
Çağlar… Ahmet Tufan Şentürk. Önce Behçet Kemal Çağlar’dan:
-
-
ŞEHİTLERE
-
12 dörtlükten
meydana gelen, şehitlerimizin, şehitlerin mısralara döküldüğü
duygularla zenginleşen Behçet Kemal Çağlar anlatımı. “Gökten üzerine
titriyor atan/Önünde millet var, ardında vatan” mısralarıyla söze
başlıyor ustamız.
-
Her bulutta saklı
olan yıldırımlardan, hiçbir kaynağın, hiçbir suyun kandıramadığı,
serinletemediği yüreklerin büyüklüğü birbir gözler önüne seriliyor,
mısralar arasından selamlaşıyor bizimle. Ve dörtlüklerden biri:
-
- Hayat hayaldeki her tadan güzel,
- Bize tek ayak da kanattan güzel.
- Bir tek müstesna var bu yeryüzünde,
- Bir senin ölümün, hayattan güzel…
- Ve ustalarımızdan, şiirimizin beş yıldızlı
çınarı rahmetli Ahmet Tufan Şentürk’den;
-
-
GÖNÜL FERMAN
DİNLEMİYOR
-
O bir usta. O bir
çınar. O’nun her kelimesinde, her mısrasında anlam var, mesaj var.
O’nun gençliğiyle, delikanlılığıyla tüm güzellikler iç içe, koyun
koyuna. “Gönül Ferman Dinlemiyor” adlı, başlıklı şiiri beş
dörtlükten meydana gelmiş. Hemde 2004 yılında kaleme alınmış. Ahmet
Tufan Şentürk’ün delikanlılık günlerinde yani.
- Sabahın erken saatinde, saatin beşinde,
başında bir rüzgar esmeye başlar Ahmet Tufan Şentürk’ün. “Seni
görürüm düşümde/Gönül ferman dinlemiyor” diye söylenmeye,
mırıldanmaya devam eder o çınar, o gönül dünyamızın ustası.
- Tereddütleri vardır. Sıkıntılıdır. “Nereden
çıktın karşıma?” diye sorar. Çünkü başına çok işler açılmıştır.
Gönül kapısının açık kalması gerektiğini savunur artık. Ve bir
gerçekle baş başa kalır, yüzyüze gelir:
-
- Erken kaybettim eşimi,
- Taşlara vurdum başımı,
- Düşünmez oldum yaşımı,
- Gönül ferman dinlemiyor…
- Bu iki ustamızın ardından, yaşayan
şairlerimizden Abdülkadir Güler hocanın “Görmeğe geldim” adlı
şiirindeki mısralara bakalım:
-
-
GÖRMEĞE GELDİM
-
Abdulkadir Güler,
yaşayan şairlerimizin ünlülerinden. Söke’de yaşıyor. “Görmeğe
geldim” başlıklı şiiri yedi dörtlükten oluşuyor. Yüce peygamberimize
karşı duyulan Abdülkadir Güler özlemi vardır mısralarda.”Alemlere
rahmet hem de ekseni/Allah’a bin şükür tanıdık seni” diye devam eden
Abdülkadir Güler anlayışı ve arayışı mısralarda sürüp gider. Bir
dörtlüğünde şöyle seslenir:
-
- Aşık Ceylani’yim bildim ilk defa,
- Saadet güneşi, sonsuzluk vefa,
- Kıl şefaat Ya Muhammed Mustafa,
- Huzuruna varıp ermeğe geldim..
- Şairlerimizin kalemlerine sağlık. İlk iki
şairimizin ruhları aydınlık, mekanları cennet, Abdülkadir Güler
hocanın da ömrü uzun ve sağlıklı olsun efendim.
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mahir ODABAŞI |
Mahir ODABAŞI Hayat Hikayesi |
İHTİYAÇ HALİNDE YANGIN TAHLİYE MERDİVENLERİ NE KADAR
KULLANILABİLİR ?
-
Her sohbetin bir
nedeni, her yazının bir amacı vardır. Temel nokta söylediğimiz değil,
iletebildiğimizdir. Alınmayan mesaj boşa gitmiş mesajdır. Büyük
başarıların sahipleri, küçük işleri titizlikle yapabilme gayreti ve
çabası içinde olabilen kişilerdir.Çünkü, küçük işleri iyi yapmak,
büyük işleri iyi yapmaya giden yoldur.En güzel otobanları yapıp ta,
yola kaplumbağan girmesini engelleyecek set koymazsanız, o
otobanda araçların kaza yapma riski her zaman vardır.Kaza anında
insanlar otobanın güzelliğini değil, kazanın oluş sebebini konuşur,
keşkeler çoğalır ve eleştiriler başlar.
-
Efendim ikamet ettiğimiz apartmanda, çalıştığımız kurumda, gezdiğimiz
şehirlerde şöyle bir çevremize baktığımızda; binalarda yangın tahliye
merdivenleri ile ilgili üç husus görmekteyiz.
-
Birincisi zorunluluk olmadığı için yangın tahliye merdiveni yok. Ancak
gelişmiş ülkelere baktığımızda, açık mahallerde, sinema, kahvene, okul
( dershane - camii ) kart şartı aranmaksızın yangın merdiveni istenir.
Birinci kattan sonra her evde yangın merdiveni istenmesi lazım, zira
birinci ve ikinci katta yangın çıkarsa üçüncü kattakiler nasıl tahliye
edilecek diye sorgulayan konunun uzmanları var. Bende aynen
katılıyorum.
-
İkincisi her an
kullanılabilir yangın tahliye merdiveni var. Bu gruba tavsiyemiz,
yılda en az iki defa işi ciddiye alarak tüm personelin veya apartmansa
tüm aile fertlerinin katılımı ile tatbikat yapmaları. Zira her
tatbikatta bizlerin ve çevremizdekilerin öğreneceği bir şeyler vardır.
-
Üçüncüsü ise,
fiziksel olarak mevcut olup, ihtiyaç halinde fonksiyonel olarak pek
kullanılma imkânı olmayacak göstermelik, zorunluluk olduğu için
öylesine yapılmış yangın tahliye merdiveninin olduğunu görmekteyiz. Bu
durum biz sivil savunmacıları derinden üzmekte olup; belki bizlerinde
bunda bir sorumluluğu var diye düşünüyorum.’’Zamanında davranmasını
bilmedikten sonra, olumsuzluk yaşandığında konuşmanın hiçbir faydası
yok’’ der, Fontaine. Bir başka filozofta ‘’sadece yaptıklarımızdan
değil, yapmamız gerekirken ihmalkârlık nedeniyle yapmadıklarımızdan da
sorumluyuz’’ demiş. Eflatun ise ‘’bilirken
susmak, bilmezken söylemek kadar, çirkindir ‘’ ifadesiyle insanları
duyarlı olmaya çağırmıştır. Bu nedenle, üçüncü grubun içerisinde yer
alan yangın tahliye merdivenlerinin irdelenmesinin gerektiğini
düşünüyorum ve bu bağlamda, ihmalden dolayı içine düştüğümüz
çukurlardan, ancak ihmalimizi acilen telafi ederek kurtulabiliriz.
-
Hiçbir zaman gerçek olmasını temenni etmediğimiz, şöyle senaryo
kuralım. Soğuk bir kış günü, her taraf don ve siz 6 katlı bir
apartmanın 5 katında ikamet ediyorsunuz. Apartmanınızda yangın
tahliye merdiveni var. Fakat tabiri caizse dört tane demir
tutturulmuş ve sundurma üzerinde bırakılmış, alt kısmında
koruyucu muhafazası yok, bir gün lazım olur hesabı yapılmadan
sadece günü kurtarmak niyetiyle rast gele yapılmış. Bu zamana
kadar da hiç ihtiyaç olmamış. Aynı zamanda araçlar apartmanın
etrafına rast gele park ediyor ve ihtiyaç halinde itfaiyenin
yaklaşması çok zor. İşin aksilik yönü kış olması nedeniyle, araç
sahipleri bulunuyor ama bu seferde araçlar çalıştırılamıyor. Aileniz
beş kişiden oluşmakta olup; çocuklarınızdan bir tanesi özürlü,
eşiniz kilolu ve tansiyon hastası, ayrıca yaşlı babanızda misafir
olarak bulunmakta. Gece geç saatlere kadar güle oynaya
oturdunuz, sohbet ettiniz.Sabah aynı mutluluğu devam ettirmek
üzere yataklarınıza çekildiniz.Gece 03.00 sıralarında temizlik
görevlileri sokaktaki çöpleri alırken yanık kokusu hissetti ve
yangın mı var acaba diye çevreye baktığında sizin apartmanda
alevlerin parladığını gördü ve koşarak kapıların tüm zillerine
basıp, aynı zamanda yangın var! Yangın var! diye gücünün yettiği
kadar bağırmaya başladı. Yanındaki arkadaşları hemen itfaiyeye haber
vermeye çalıştı ama panikle numarayı unuttu. Gürültüye uyanan yan
apartmandakiler itfaiyeyi arayıp haber verdiler.Siz bu arada uyanıp,
bu saatte hayırdır inşallah diye kapıya koştunuz müthiş bir
yanık kokusu ile beraber herkesi uyarabilmek için, korna sesleri
çalmaya başladı.Eliniz ayağınız dolaştı, hemen hanımı ve çocukları
uyarmaya çalıştınız fakat çocuklar uykunun derinliği ile gözlerini
açamıyor.Kapıya yöneldiniz ama inmeniz imkansız alevler yükselmiş,
dumanlar her tarafı sarmış.Hanıma seslendiniz sakın
kapıyı açma, oradan inemeyiz.Yangın tahliye merdiveninden inelim
diye.Babanızı da yanınıza alarak koştunuz mutfaktan girişi olan
yangın merdivenine, fakat hırsız girer korkusuyla
kilit vurulmuş, hadi onu kırarak açtınız ama bu seferde merdiven
girişini kiler gibi kullanıyordunuz, ne kadar fazlalık varsa orada
saklanıyordu hadi onları da kaldırıp attınız aşağı.Büyük çocuğunuz
tutunarak birinci kata kadar indi.Oradan aşağı aldılar.Sizde
inebilecek konumdasınız ama önce çocukları ve hanımı kurtarmak
istiyorsunuz, tabi birde yaşlı babanız var.Bu arada aşağıda toplanan
kalabalık acele edin, acele edin alevler her tarafı sarıyor
diye haykırıyor.Hanım koş çabuk in diye uğraşıyorsun, fakat kilolu
ve tansiyon hastası olan hanım ben ölürümde buradan inemem
diyecek, şayet zor şer kendi inmeyi göze asla da, özürlü
çocuğunu indiremeyecek ve bu sefer annelik şefkatiyle, ben özürlü
çocuğumu burada asla bırakamam sen kendini kurtar diyecektir.O
halde soruyorum size, o özürlü masum çocuğu, annesini ve yaşlı
babayı orada biraz sonra gelecek olan ateşin içinde bırakmaya
hakkımız var mı? Şu ana kadar bu soruya evet cevabı alamadım (!)
-

-
İkinci olumsuz senaryomuz ise, ülkemizde zaman zaman depremlerin
yaşandığını hesap ederek oluşturalım. Yaşadığınız İl’de, İlçede kışın
ve gece vakti yaklaşık 7 şiddetinde bir deprem meydana geldiğini,
depremin soğuk bir mevsimde meydana gelmesi ve sobaların,
kaloriferlerin yanması ayrıca, doğalgazın da kullanılmasıyla beraber
şehrin farklı noktalarında yangınlar başlayacaktır. İtfaiye, çok
sayıda yangının bir anda oluşması nedeniyle, müdahalede yetersiz
kalacak ayrıca, orada çalışan personelin evinde yangın veya deprem
sebebiyle ölüm, yaralanma varsa ondan tam verim alınamayacaktır.
Muhtemelen elektrikler hemen kesilecek ve alternatif aydınlatıcı yoksa
göz gözü görmeyecektir. Eğer alt katlarda tehlike yaratacak şekilde
yangın başlamışsa normal merdivenlerden inme şansımız olmayacaktır. Bu
durumda tehlikeli olmasına rağmen, kötünün iyisi hesabıyla ya yangın
tahliye merdivenlerinden inmeye çalışacağız, (ailemizdeki özürlü -
hasta – hamile - yaşlı bireyleri hesap ederek, ne kadar inmeyi
başarabilirsek) ya da itfaiye görevlilerinin gelmesini
bekleyeceğiz. Tabi yoğun ihbar nedeniyle itfaiye bize ulaşıncaya
kadar, alevler ulaşmazsa…
-
2007 yılında
İlköğretim ve Lise son sınıflardan oluşan 650 öğrenci ile doğal
afetler konusunda bir anket çalışması yapmış ve bu çalışmada
iki soruda yangın tahliye merdivenleriyle ilgili olarak sormuştum.
Birinci soru, bulunduğunuz apartmanda yangın tahliye merdiveni varsa,
ihtiyaç halinde kullanılabilir olduğuna inanıyor muzsunuz idi.Evet
diyenlerin oranı % 31 çıktı.İkinci soru ise, bulunduğunuz apartmanda
yangın tahliye merdiveni varsa, aile bireyleriyle beraber tatbikat
amaçlı olarak hiç indiniz mi sorusu idi. Evet diyenlerin oranı
sadece % 6 çıktı.Bu da gösteriyor ki; bu noktada hem güvensizlik var,
hem de tatbikat yapmamak gibi bir eksikliğimiz var.
-
Gelişmiş ülkeler
baktığımızda,itfaiye ikinci planda kalır.Yangına önce evlerde müdahale
edilir, yani binanın sorumlusu dahili söndürme imkanını kullanır
ve itfaiye gelinceye kadar çoğunlukla yangın söndürülür.
-
Bu olumsuz senaryo
ve bilgilerin ışığında, yangın tahliye merdivenleri hakkında şu
değerlendirme ve önerileri yapabiliriz.
-
Temel afet
bilincinin aileden başlayıp, okulda geliştirilip, günlük yaşamda da
doğru olarak uygulanması noktasında çalışmalar yapılmalıdır. Bu bilinç
oluşturulursa, yasal zorunluluk olmasa bile insanlar ailelerini veya
bir özel kurumsa çalışan personellerini düşünerek
kullanılabilir yangın tahliye merdiveni yapmaya çalışacaklardır.
-
Yazılı ve görsel
basında olası afetlere, yangınlara karşı alınması gereken
tedbirlerin, örnek uygulamaların ve tatbikatların zaman zaman
işlenmesi toplumda ‘’ temel afet bilincinin ‘’ oluşmasına büyük oranda
katkı sağlayacaktır.
-
Ön tekerleği arka
tekerlek takip eder demiş büyüklerimiz. Bu sebeple, öncelikle
resmi kurum ve kuruluşlardaki yangın tahliye merdivenleri örnek olmalı
( güvenli tahliyeye engel teşkil edecek hiç bir husus
bulunmamalı) ve yılda en az bir defa ilgili kurumun en üst amiri ve
tüm personelin katılımıyla tahliye tatbikatı yapılmalıdır.
-

-
Özel dershane,
yurt, otel, ticaret merkezleri vs. de yasal zorunluluk gereği yangın
tahliye merdiveni istenmişse mutlaka her an kullanıma hazır konumda
bulundurulup, zaman zaman (gerekirse uzman rehberliğinde ve
bilgilendirilerek) tatbikat yapılmalıdır.
Apartmanlardaki yangın tahliye merdivenleri ihtiyaç halinde çocuk,
yaşlı, hamile, özürlü vs. insanlarında ihtiyaç duyabileceği
hesap edilerek kullanılabilir durumda olmalıdır. Tahliye
merdivenlerinde izinsiz değişiklik yapılmamalı, kiler gibi
kullanılmamalı, daireden tahliye merdivene giriş kapısı açık
bulundurulmalı (içerden kolayca açılabilecek şekilde olmalı- güvenlik
gerekçesiyle sağlam bir kilitle kilitlenirse anahtar panikle o an
bulunmayabilir ve kapı açılamaz)
-
Apartman
toplantılarında, en az yılda bir defa olmak üzere, olası yangınlara
hazırlık olarak yangın tahliye tatbikatının yapılması gündeme
alınmalı.Eğer, yangın tahliye merdivenlerinin güvenli olarak
kullanılamayacağı hususu öne çıkarsa, yukarıda izah ettiğimiz
senaryonun ışığında ; …….neticede hepimiz bu apartmanda kalıyoruz,
zamanında niye yapılmadı husunu bir tarafa bırakıp, çözüm
üretmemiz lazım. Çünkü ihtiyaç halinde birimizin eşi, çocuğu zarar
görürse hepimiz vicdanen sorumlu oluruz. O halde, darılma değil,
dayanışma zamanı deyip, birlik beraberlik içinde yangın tahliye
merdivenini acilen herkes tarafından kullanılabilir konuma getirelim
diyebilmeliyiz.
-
Yasal zorunluluk
olmasa bile; Cuma ve bayram namazlarında camilerin genelde tamamen
dolu olduğu,küçük yangınların hemen büyümesine etki edecek
malzemelerin bulunduğu veya pencerelerin demirli olması
nedeniyle, olası yangınlarda can ve mal kaybının olmaması için,
özellikle üst katlara çıkış ve inişi sağlayan tek merdiven olan
camilerde üst kattan güvenli tahliyeyi sağlayacak yangın tahliye
merdivenlerinin yapılması faydalı olacaktır kanaatindeyim.
-
Okul,
yurt,dershane,otel,hastane,iş merkezleri vb. yerlerde bulunan yangın
tahliye merdivenleri gece – gündüz herkes tarafından görülebilecek ve
dikkat çekecek şekilde ikaz işaretleriyle işaretlenmelidir.(Bazı
binalardaki tahliye merdivenlerine odalardan, sınıflardan vs.
ulaşılabilmekte olup, aynı zamanda odanın kapısı ya
kilitli veya tahliye merdivenine içerden ulaşılacağına dair ikaz
işareti yok) Cehalet bilmemek değil, bilmediği halde bildiğini
zannetmektir.İnsanlar tanımadığı bir iş merkezine, hastaneye, otele
vs. gittiklerinde ilk olarak binayı tanımaya çalışmalıdırlar.Öncelikle
kendi güvenliğimiz için, bakan değil, gören gözlerimiz olmalı.Zira bir
İlimizde otelde yangın çıktı, beşinci katta kalan müşteri panikle
kendini balkondan aşağı attı ve hayatını kaybetti.Halbuki, otelin
yangın tahliye merdivenin girişi kendi kaldığı odadan
açılmaktaydı.Buna önceden dikkat etmediği için, mevcut tahliye
merdivenini kullanamadı.
-

-
‘’Yangından
korunmak için küçük küçük masraf yapmaktan çekinmeyiniz. Zira büyük
büyük gemileri, küçük küçük delikler batırır ’’ diyen filozofun
sözünden hareketle, binalarda yangın tahliye merdivenleri mutlaka her
zaman herkes tarafından güvenli olarak kullanılabilecek şekilde
olmalıdır. Afetlere, yangınlara hazırlık için titiz yönetim, ciddi
denetim ve eğitimden taviz vermemek gerekir.Çünkü, afet tedbirlerine
karşı ilgisizliğin faturası malla başlayıp, canla son bulabilir.
Tedbir almak kadar, akıllılık yoktur. Denizi geçip ,dere de
boğulmayalım! milyarlar vererek inşa ettiğimiz binalar için,
milyonlardan kısarak veya bir şey olmaz, boş ver, aman sende
diyerek yangınlarda insanların can ve mal kaybına uğramasına sebep
olmayalım!
-
’’ Derin bilgi,
rahatsızlığı, rahatsızlıktan önce; tehlikeyi, tehlikeden önce; yıkımı,
yıkımdan önce; felaketi felaketten önce sezebilmektir !" ‘’Bana güç
veren, doğru olanı yaptığımı bilmektir’’ sözü ışığında, Milli
Eğitim Müdürlüğü sivil savunma uzmanlığı olarak amacımız;
Ülkemiz ve Çorum’da yaşanabilecek olası afetleri, yangınları can
ve mal kaybına sebep olmadan, afiyette atlatabilmemiz için,
şimdiden işi ciddiye alacak, kafa yoracak ve gelecekte etkili ve
yetkili olduğunda daha hassasiyet gösterecek bir neslin yetişmesine
katkıda bulunabilmektir!
-
‘’ Yangın tahliye
merdivenleri, yangın anında zarar görmeden binayı terk etmek için iyi
gelir, tabii herkes tarafından güvenli olarak kullanılabilecek şekilde
olup; zaman zaman tatbikat yapılırsa ’’
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA Hayat Hikayesi |
-
KARAKOLA GİTSEM Mİ
Kİ ACABA
-
El
ettiler durdum. Erkek arka kapıyı nazik bir şekilde
açtı, kız arkadaşını bindirdi ve kendiside benim
yanıma oturdu:
-
-Mesa
Koru Sitesi” dedi. Bende içimden çok sevinmiştim.
Böyle uzun yol her zaman çıkmazdı. Ne de olsa
Kızılay'la, Koru sitesi arası bu trafikte insanın en
az kırk beş, elli dakikasını alırdı. Taksimetreye
bastım, gazladım. Bir iki dakika geçmedi, yanımdaki:
-
-Eee!
Anlat bakalım Şoför abi, şöyle iyi bi yanından ”
Bende, başımdan geçen bir olayı anlatmaya
başladım. Pür dikkat kesildi, can
kulağıyla dinliyordu.
-
Gene bir gün iş dönüşünde durağa gelirken yoldan biri;
acele işi var gibi el etti. Yumuşak bir frenle Yanında
durdum. İki arkadaştılar. Biri uzun boylu atletik
yapılı, diğeri az kısa ve kilolu idi. Uzun boylusu ön
koltuğa, benim yanıma oturdu. Kısa olanı bana:
-
-Oran’a Dedi. Hani şoför olmasan da Ankara’yı
bilmesen:’Ben de senin orana‘ dersin al başına belayı.
Önde oturan arkadaki arkadaşı ile münakaşa etmeğe
başladı. Demek ki taksiye binmeden önce de
tartışmaları vardı. Taksiye bindikten sonra da
tartışmaları devam ediyordu. Önde oturan uzun boylu
olanı arkadakine:
-
-Koyarım abi! Dedi. Arkadaki de:
-
-Koyamazsın! Dedi. Ben böyle tartışma mı olurmuş,
koyarsın, koyamazsın diye düşünürken’ arkadaki:
-
-Ben abi kapımın önüne araba koydurtmam! Dedi. Bende
adamların boş yere günahlarını alacaktım ki işi
çözdüm. Uzun boylu olanı Kuğulu'da inecekti ama
arkadaşı Oran'da oturduğu için:
-
-Olmaz abicim, önce seni Oran'da indirip sonra ben
dönüşte Kuğulu'da inerim. Dedi. Kısa ve şişman olanı
Oran da indirdik. Dönüşte ön koltukta oturan:
-
Şoför bey taksimetreyi kapat, nasıl olsa Kuğulu’ya
ineceksin dönüş ücreti yazdırma bana” demez’ mi,
bende:
-
-Olmaz! Dedim. Hay demez olaydım da dillerim
çekileydi. Adamda bunu mu bekliyormuş ne?
-
-Yav
gardaşım nasıl olmazmış, bal gibi olur. Senin elinde.
İstesen olmaz mı yani ? Ben:
-
-Olmaz! Dedim. O:
-
-Olur! Dedi. Olurdu, olmazdı derken silahını çekti,
arkadaş ne yapacaksın al başına belayı. Bizde
delikanlı geçiniyoruz ya, üstelik de şoförüz. Bu
arada:
-
-Çabuk üzerindeki paraları boşalt! Demez mi hani
paraları vermek bir yana, soyulduğumuzu duyarlarsa
arkadaşlar vallahi beni tefe koyarlar. Sen bizim şoför
milletini bilmezsin. O zamanda Oran şehri yeni
kurulmuş; in yok, cin yok yollarda. Bende üzerimde ne
var ne yok kuruşuna kadar adama verdim.
-
İçimden de dua ediyordum, bu kadarla kurtulayım bari
diye. Sonra birden üzerimden abandı, benden yanı olan
kapıyı hızla açıp itekleyiverdi beni dışarı. Tabi ben
bi güzel yuvarlandım yere. Vakit gece yarısı ve bana
bağırarak:
-
-Üç
saate kadar ortalıkta görünme, sonra git arabanı
Cebeci’deki Kan bankası'nın önünden al! Dedi ve
gazladı gitti. Sözünün eridir belki, dediğini yapar
diyerek polise de haber vermedim.
-
Gece karanlıkta yayan Kan bankası'nın oraya kadar
yürüdüm. Epeyce sağda, solda vakit geçirdim. Baktım üç
saat geçmiş, dediği yerde arabam yok. Bir iki saatte
öylesine bekledim belki gelir diye. Ne gelen vardı ne
giden. Sonra gittim karakola soyulduğumu, arabamın
uzun boylu, bıyıklı, esmer biri tarafından gasp
edildiğini anlattım. Polisler ifademi aldılar. Aradan
iki gün geçti arabamı Sitelerde terkedilmiş olarak
buldum. Emekli bir kişiyim, bütün yatırımımı
‘aha’ bu taksiye yaptım. Allah'tan her hangi bir
yerinde hasar yoktu. Buna da 'şükür', dedim.
-
-Eee!
Dedi, kızın arkadaşı:
-
-Sonra ?
-
-Sonrası ne olacak, o karakol, başka karakola da.
Bildirmiş arabamın gasp edildiğini. Moral
bozukluğundan işe de gidemiyorum.
-
Ertesi gün polisler çalıştığım durağa gelmişler beni
sormuşlar. Bakmışlar ki ben yokum; bu sefer
arkadaşlarımdan ev adresimi almışlar. Eve geldiler.
Hadi, beni evden alıp doğru karakola götürdüler.
Gaspçılıktan yakalanmış üç, beş kişiyi bana gösterip:
-
-Senin arabanı gasp eden bunlar mı? Dediler Bende:
-
-Hayır, Komiserim bunların hiçbiri değil! Dedim. İkide
bir:
-
-Dikkatli bak; bunlardan biri olabilir! Diyorlar,
bende her defasında:
-
-Bunlar değil” diyorum. Sonra beni salıveriyorlar:
-
-Lazım olunca biz seni tekrar çağırırız. Diyorlar.
Aradan ya birkaç saat geçiyor, veya bir gün, önce
taksi durağına, beni bulamayıp, sonrada eve
geliyorlar. Hadiii tekrar karakola. Bu seferde
başka karakollar çağırmaya başladı. Hiç çalışamıyorum,
hastalandım, moral sıfır! Ekip arabasıyla karakola
gidip bana gene bir sürü kişi gösteriyorlar hiçbiri
olmadığı için, beni salıveriyorlar. Nasıl dönersem
döneyim eve. Günah olmayacağını bilsem gösterdikleri
kişilerden birisine:
-
-Aha bu benim arabamı gasp eden! Diyeceğim ama İnsanın
vicdanı razı olmuyor. Karakoldan yayan yapıldak
eve geliyorum. Tabanlarım şişmiş. İnsanın uykusu da
kaçıyor, uyu uyuyabilirsen. Bu işin gündüzü, gecesi
olmuyor ki ne zaman bir gaspçı yakalansa, muhakkak
karakoldayım.
-
Esasında polisler de bıktı bu işten ama onlarında
vazifesi bu demek. Sistem böyle işliyor. Daha sonra
önüme albüm koymaya başladılar:
-
-Bunlardan bir tanesini söyle de kurtul! Dediler.
Esasında ben değil kendileri kurtulacaklardı. Gayet
iyi anlıyorum ama anlamazlıktan geliyorum. Ama ben
hiçbirini yapmadım. Şikayet etmek akıl karı değilmiş
arkadaş. Bana arabamı sattıracaklardı.
-
Mesa Koru sitesine gelindiğinde yanımda oturan:
-
-Tamam, şoför gardaş, bayanı burada indirecez! Dedi.
Ben durdum, delikanlı inip kızın kapısını açtı,
vedalaştılar, sonra tekrar öne; yanıma oturdu:
-
-Ümit köye! Dedi ve sonra:
-
-Eee
anlat, anlat hele! Bende:
-
-Yani senin anlayacağın gaspçılar bulunamadı. Ben gene
bir hayli karakol, karakol dolaştım dosya
kendiliğinden kapandı da çağırılmaktan kurtuldum. Ümit
köy'e gelmiştik:
-
-Burada da ben ineyim! Dedi. İndi cebinden iki milyon
çıkarıp:
-
-Buyur şoför bey!
-
-Ne
bu? Dedim.
-
-Ne
olacak Para görmüyon mu?
-
-Görüyorum görmesine de taksimetrede on sekiz milyon
yazıyor, on altı milyon daha vereceksin!
Delikanlı:
-
-Onlar gaspçıydı, paranı vermemişler üstelik arabanı
götürmüşler. Bizde öğrenciyiz, bizden de bu kadar.
Hadi yaylan bakalım! Der demez ben arabadan dışarı
çıkıp:
-
-Nasıl vermezmişsin! Dememe kalmadı nereden
çıktıklarını bilemediğim gençler sekiz on kişi
oluverdiler. Ne arada gelmişlerdi, ne zaman
gelmişlerdi farkına bile varamadım. Tek kelime etmeden
bindim arabaya sonra:
-
-Hadi size de öğrenci kıyağı olsun bari! Dedim. Sonra
bir ara ‘karakola gitsem mi ki’ diye düşündüm. Bu
memlekette şoförlükte yapılmaz diye düşündüm. Dalmışım
az daha kaza yapacaktım. Arabayı satsam mı ki diye
düşündüm. Hala düşünüyorum...
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
UNUTMA BENİ (Züğürt Baklavası) |
MALZEMESİ: 2-3 porsiyon-Ev ekmeği yada yarım ekmek,1 su
bardağı toz şeker,1,5 bardak su,1 kaşık margarin veya tereyağı,mercimek
büyüklüğünde limontuzu.
Ayrıca
ev ekmeği sulanmadan ufak parçalara bölünerek de yapılabilir
Bayat
ekmek bıçakla doğranarak ufak bir tepsiye konulur. Doğranmış ekmeklerin
üzerine ceviz serpilir. Sulandırılmış pekmez veya şekerli su bir taşım
kaynatır yağ kaynayan şekerin içerisine atılarak bir taşım daha kaynatılır.
Şerbet ılıması için bekletilir.
Tepsideki kırılmış ekmeklerin üzerine kaşıkla ılıyan şekerli su yedirilerek
dökülerek bekletilir. Servis tabaklarına konulunca istenirse üzerine tarçın
ekilerek yenilir.
Buna
züğürt baklavası da denilir. Ekonomik bir tatlı olduğu ve çabuk hazırlandığı
için revaç bir tatlıdır. Ayrıca bu günlerde bayat ekmeklerin değerlendirilmesi
için de ekonomik ev hanımlarının vaz geçilmez tatlısı olabilir.









|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI Hayat Hikayesi
|
KAPAR KAPILARINI
DOSTLARINA
İnsan nereye girerse girsin
Hangi çıkmazlarda
Kalırsa kalsın
Güneşin ışığından kaçamaz…
Yağmur, rüzgâr etkiler
Üşür soğuk havalarda…
Nufus cüzdanı üzerindeki
Vesikalık resmi gibi,
Farklılaşır bazı halleri...
Kendi içindekilerle yorumlar
Dışındakilerini
Sevmediklerini beğenmez
Beğendiklerini sevemez
Kapar kapılarını dostlarına...
Davranışları
Ve konuştukları farklılaşır
Zaman zaman...
Filmin « son » yazmasından
Öncesinde kalır düşüncesi
Yarı uykulu gezer
Gezerken unutur gerçekleri
Kapar kapılarını dostlarına...
Üzeyir Lokman ÇAYCI
Magnanville – Mart 1999
|
|
|
|
|
10 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Ömer SEZER |
Ömer SEZER Hayat Hikayesi
|
-
BEN VE YÜREĞİM
-
Yürüdüğüm bu yollar neden
kapanmış?
-
Edilen sözler yürekten değil.
-
Her yokuşta sırtında birini
taşımak varmış,
-
Kan ter kalsan da düzde yine
yalnızsın.
-
Tıpkı benim gibi.
-
Tıpkı yüreğim gibi.
-
Gidiyorum; gidiyorum sözlerle
bağlanan yolların sonu görükmez.
-
Gemiler limanları çoktan terk
etmiş aynı senin gibi.
-
Şimdi martı uğultularında
dubalar gibi yalnızım,
-
Sarsa da bir kol boynuma tende
sıcaklığını hissetsem.
-
Renklerimde yok oldu karardım.
İçimde bir dışımda biri;
-
Düşüyorum yukarıdan aşağı hız
kesmiyor ömrü girdap,
-
Sayamıyorum günleri mecalim yok
ben yıkık bitap.
-
Sorsan herkes yanında herkes
arkadaş;
-
Ve hayat üç beş tellalla
uğraş!.
-
Küçük bir kuşun kanatlarında
uçup gitti umutlarım,
-
Büyük ızdıraplarım oldu
yetişemedim.
-
Ha bugün ha yarın derken;
-
Giden hep bendenmiş
anlayamadım.
-
Küçük bir çocuğun
ağlayışlarında irkildim.
-
Ve sulu gözlerle baktım
gözbebeklerine.
-
Neden ağlar çocuklar doğarken
dedim?
-
Melekler anlatırmış dünya
pislik bir mekan!
-
Ağlama çocuk! Dedim.
-
Her sebepten bir neden
bulacaksın sende büyüyünce,
-
Kirpiklerim yapış yapış,
-
Şu çocuğa umut veren bana bak,
-
Oğlumla yaşama bağlandım,
-
Baktım babam boylu boyunca
yatıyor.
-
Babama çare olamadım.
-
Sadece bir oyuncakla kandırmak
değildir küçük bir çocuğu sevindirmek;
-
Düşününce ne kadarda boş bir
hayat.
|
|
|
|
|
11 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Rıza HARDAL |
Rıza HARDAL Hayat Hikayesi |
- BAKTIM ORTALIK KARMA KARIŞIK
- Araştırdım şu dünyanın halini
- Baktım ortalık karma karışık
- Kime sordumsa hal ahvalini
- Baktım ortalık karma karışık
-
- Dünya iyi ama sağlam direk yok
- İnsan iyi ama acır yürek yok
- Timi aç ölüyor kimisi de tok
- Baktım ortalık karma karışık
-
- Kimi zengin açlık nedir bilmiyor
- Kimi fakir rezillikle ölüyor
- Ortadoğu cayır cayır yanıyor
- Baktım ortalık karma karışık
-
- Gülcü güçsüzleri ezip geçiyor
- Kimi konuyor da, kimi göçüyor
- Kimi konyak, rakı, şarap içiyor
- Baktım ortalık karma karışık
-
- Dünya döner çarkı felek dönmez mi?
- Bu belalar boynumuzdan inmez mi?
- Birlik olsak bir yaşasak olmaz mı?
- Baktım ortalık karma karışık
-
- Vuran vurana da, kıran kırana
- RIZA sus diyorlar hesap sorana
- Bakmıyonmu ortalıta talana
- Baktım ortalık karma karışık
- 15/06/2009 Çorum
|
|
|
|
|
12 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
 |
Yaşar KILIÇ |
Yaşar KILIÇ Hayat Hikayesi
|
-
GİDELİM
-
Karanlıkta giden gafil
-
Aç gözünü,behey cahil,
-
Yalan dünya için sefil
-
Olma;Mevla’ya gidelim.
-
-
Gel nefisine olma köle,
-
Yanma nara bile bile,
-
Bu dünyada Şeytan ile,
-
Kalma Mevla’ya gidelim.
-
-
Pişmanlık her geçen gün
-
Klavuzsuz bir gemisin,
-
Yazık meçhule yelkenin
-
Salma Mevla’ya gidelim.
-
-
Miskin YAŞAR bak kendine,
-
Kor düşmüş eteklerine,
-
Dönmeden mahşer yerine
-
Ağla Mevla’ya gidelim.
-
29 / 11 1983
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!
|
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
1 |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
1 |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
138 SAYI 25 Ağustos 2010 SAYIYA Gitmek
İçin Tıklayınız! |