| 
  
 
              
             | 
        
      
        | 
 ÇORUMLU DERGİSİNDE BULUNAN HİTİTLERLE İLGİLİ 
YAZILAR  | 
        
      
        | 
 Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye 
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!  | 
        
      
        | 
          
         | 
        
      
        | 
        
         | 
        
      
              
              
                
                   İÇİNDEKİLER İSME GÖRE 
                  ALFABETİK DİZİN
                
               
         | 
            
      
              
              
                - 
              
                TAKDİM 
              Mahmut Selim GÜRSEL
 
                  
                - 
              
                
              Ahmet ERTEKİN Hayat Hikayesi
                
                
              ARKEOLOJİ VE ANADOLU KÜLTÜRÜ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER-HATTUŞA'YI LANETLİYEN KRAL:ANİTTA
 
                - 
               
 
                - 
              
              Erdal ERALP Hayat Hikayesi HİTİT-HATTİ UYGARLIKLARI 
        VE GÜNEŞ KURSLARI 
              
 
                
                - 
              
              İsmet ÇENESİZ Hayat Hikayesi V. 
    ULUSLARARASI HİTİT KONGRESİ
 
                
                - 
              
              Kamil AYCAN Hayat Hikayesi HİTİTLERİN ARABA KULLANMA SANATI SFENGİMİZ 
    VAR,PİRAMİDİMİZ NEDEN YOK YOK?
 
                
                - 
              
              Mahmut Selim GÜRSEL Hayat 
              Hikayesi -ATATÜRK VE İLK HİTİTOLOGLARI - HİTİTLER;ULUSLARARASI 
        HİTİTOLOJİ KONGRELERİ -ESKİ ESER KAÇAKÇILIĞI -  HATTİ - 
              HİTİTLERİN ÜLKESİ
 
                - 
               
 
                - 
              
              
              Mesut ARTAR Hayat HİKAYESİ  HİTİTLER
 
                
                - 
              
              
              Osman ÜNSAL Hayat Hikayesi  TARİHİ SOHBETLER I - TARİHİ 
              SOHBETLER II - TARİHİ SOHBETLER III - 
    
              
              ESERLER VE ESİRLER I - ESERLER VE ESİRLER II - ESERLER VE ESİRLER III 
              - ÇAMUR ÇÖMLEK OLUNCA 
              - V. HİTİTOLOJİ KONGRESİ 
 
                
                - 
              
              
              Teoman ŞAHİN Hayat Hikayesi  HİTİT UYGARLIĞI KONUSUNDA ARKEOLOJİK ÇALIŞMALARDA RESMEDİLMİŞ BULUNAN ON İKİ ASKER MOTİFLERİ ÜZERİNE 
        BİR TEZ
 
      
         -  
 
      
               
               | 
            
      
              | 
               
                | 
            
      
              | 
         
          
    
               | 
            
      
          | 
      
      
      Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan 
      kullanmayınız! | 
            
      
          | 
          Hazırlayan Mahmut Selim 
          GÜRSEL | 
            
      
          | 
          
        
          corumlu2000@gmail.com 
           | 
            
      
          | 
          Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif 
          haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. | 
            
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         01  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        KİTAP ismi  Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
          
          
             
          Mahmut Selim GÜRSEL | 
        
      
              | 
         | 
            
      
        
        
          - GÜRSEL YAYINEVİ ve 
          ÇORUMLU DERGİSİ SAHİBİ 
 
          -  
 
          - 1947 
          tarihinde babamın subay olarak bulunduğu Erzurum'da bir at arabasında 
          doğum evine giderken doğmuşum. Babam Eminsu Ali Rıza Gürsel, annem ise 
          Fahriye hanımefendi idi. 
 
          - 
          İlkokula İskenderun'da başladım. Ankara' da bitirdim. Ankara 
          Yenimahalle Ortaokulunun birinci sömestrsinde babamın emekli 
          olmasından dolayı 1960 yılında Çorum'a gelince Atatürk Ortaokuluna 
          devam ettim. 
 
          - İlkokul 
          sıralarında okuyarak pilot olmanın düşlerini kurardım. Bu hayalim 
          gerçekleşmedi.
 
          - Babamın 
          "oku da oğlum ceketimi satar seni okuturum" diyerek bana yaptığı 
          nasihatleri ters tepki yaptı. Babamın baskısı karşısında babama 
          okumuyorum diyerek okulu birinci sınıfta bıraktım. 
 
          - 
          Marangoz çırağı olarak Azmi Başar ustanın yanına girdim.  Askere 
          gidene kadar ustanın yanında çalıştım. 
 
          - 1967 
          tarihin de askerlik dönüşü, 28 Mart 1969 Ankara Emniyet Müdürlüğüne 
          teknisyen olarak göreve başladım.  
 
          - 
          Ortaokulu dışarıdan 2 yılda bitirdim 09 Ekim 1972 tarihinde polis 
          memuru olarak Ankara'da altıncı şube ve kara kollarda çalıştım. 
          
 
          - 6 Eylül 
          1973 tarihinde Selma (Kurşuncu) Hanımefendi ile evlendim.  
          
 
          - 10 
          Temmuz 1978 yılında ayında naklen Çorum İl Halk Kütüphanesine Memur 
          olarak geçtim. Dışarıdan Çorum Ticaret Lisesini iki yılda bitirdim.
          
 
          - Kendi 
          kendime Osmanlıcayı öğrenmeye uğraştım, Hat sanatı ile biraz 
          ilgilendim 150 ye yakın Ser levham var, Çorum Güzel Sanatlar 
          Galerisinde ve Kütüphane salonlarında bu levhaları sergiledim.  
          
 
          - 03 
          Ağustos 1988 tarihinde İl Halk Kütüphanesi Müdür yardımcılığına 
          atandım.
 
          - 1990 
          tarihinde ilk kitabım olan Dewey Onlu Tasnif isimli kütüphanelerdeki 
          kitapların tasnifi yapılan kitabı 10 yıllık bir araştırma ve çalışma 
          iye "Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey)" kitap haline getirip 
          Kültür Bakanlığına sundum.   Kitabımdan Türkiye'deki bütün 
          kütüphanelere dağıtılmak üzere 1000 adet satın aldılar. 
 
          - 
          Marangozluk, oymacılık, polis memurluğu, memurluk ve idarecilik 
          yaptım. 
 
          - Her 
          çalıştığım meslekte çeşitli önemli olaylar oldu ise de son çalıştığım 
          kurumda bence en önemli bir hatıramı anlatmak istiyorum: Kütüphanedeki 
          çalışmalarım ve " El Yazması Kitapların Çorum'da kalması için verdiğim 
          çabalar neticesinde Bitlis Tatvan’a tayin edilme olayım beni çok 
          yıktı. Fakat bu üzüntümün boş olduğunu zamanla gördüm. Rabb’imin izni 
          ile Hacca gitmek nasip oldu, iki kitap daha yayımladım ve elinizde 
          bulunan bu derginin çıkmasına vesile oldum. Mesleklerin insanlara 
          sağladığı maddi avantaj olarak, evinizi geçindirecek, namerde muhtaç 
          etmeyecek avantajından başka, manevi olarak; sizin yaptığınız işlerle 
          ilgili karşılaştığınız problemleri değerlendirirseniz avantajların 
          neler olabileceğini hayat okulundan öğrenmiş oldum.
 
          - 1993 
          yılında Türkiye'deki bütün kütüphanelerde bulunan " El Yazması " 
          kitapların Ankara Milli Kütüphanesine toplanma kararı veren Kültür 
          Bakanlığına karşı Çorumlu hemşerilerimi haber dar ettim, mahalli 
          radyodan ve gazeteler ile parti il Başkanlarını ile Millet Vekilimiz 
          Adnan Türkoğlu ve Belediye Başkanımız rahmetli Turan Kılıççıolu'nun 
          destekleri ve diğer kuruluşların da katkısı ile "El Yazma kitapları" 
          Çorum'da kaldı. Açık öğretim için üniversite sınavlarına girip 
          kazandım. İkinci sınıfta iken Çorum'a tam teşekküllü bilgisayar 
          ortamında bir kütüphane kazandırmaktır. Yazma kitapların korunması ve 
          Çorum'da kalması için yaptığım girişimim yüzünden 
 
          - 25 
          Nisan 1994 tarihinde Tatvan Bitlis'e Müdür olarak tayinim çıktı, tayin 
          edildiğim yere gitmeyerek emekliliğimi istedim. 
 
          - 1994 
          Tarihinde nasip oldu eşimle birlikte Hacı olduk.
 
          - 27 
          Mayıs 1998 tarihinde Çorum'da ilk Kültür Bakanlığından tescilli 
          "Gürsel Yayınevi" tarafımdan açtım.
 
          - Yazı 
          yazmaya beni kimse teşvik etmedi Kütüphane için hazırladığım kitap 
          beni yazmaya teşvik etti. Yazılarım mahalli basında yayımlandı. 
          Yazılarımdan dolayı bir ödül almadım; fakat kitapları ve bu dergi 
          benim için en büyük ödüldür.  
 
          -  
 
          - Yayımlanmış çalışmalarım: 
 
          -   
 
          - " Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey) 
          Haziran 1991 ",  
 
          - "Çorum 97 1997"
 
          - "Çorum'da Yatan Meşhur Yatırlar 
          Haziran 1997- 2. basım 1998",
 
          - " Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat 
          Tarih Ve Edebiyat Dergisi Temmuz 1998,
 
          - " Sarı Çiğdem Şiir Defteri Mart 
          2002" ,   
 
          - “Çorum 2002” adlı basılmış 
          çalışmalarım bulunmaktadır.  
 
          - "Menakıb-ı Koyun Baba 2004"
 
          - "Çorum Yemekleri 2004 Eşimin 
          Çalışması" 
 
          - "Hacım Ağustos 2007"
 
          - "Çorumlular ve Çorum'a Hizmet 
          Edenler Temmuz 2008" 
 
          -  
 
          - Bakanlığa sunulmuş;"Alfabetik Türk 
          ve Yabancı Yazarlar Fihristi" ve "Ne Nerede Başlıklı Arama Fihristi" 
          basım için  hazır  beklemektedir.  Yazılarım  daha çok araştırma dalı 
          ile makale türüdür. Tiyatro çalışmalarım,şiir ve  hikaye denemelerim 
          bulunmaktadır.   Şu  anda  dergimde yazılarım çıkıyor. Benim 
          okuyucularıma  diyeceklerim  şudur ki. Doğru bildiğiniz konuları 
          savunun. Bu  savunmanız  size belki tepkiler getirecektir. Bu  
          tepkileri inceleyerek doğru olup olmadığını araştırın.  
 
          - Saygılarımla.  
 
          
             -  
 
          
         
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         02  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
          
        Ahmet ERTEKİN  | 
      
      
        
    
      - 
      2 Haziran 1949 
      tarihinde İskilip'te doğmuşum. İlk ve ortaokulu İskilip'te tamamladıktan 
      sonra  Çorum  Lisesini bitirdim. A.Ü. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde 
      okurken fark derslerin vermek suretiyle Çorum Öğretmen Okulundan da 
      diploma aldım, bu sayede öğretmenlik yaparak öğrenciliğimi sürdürdüm.   
      1974 yılında  Kültür  Bakanlığının açtığı Arkeolog Müze Asistanı sınavını 
      kazanarak 1975 yılının Ocak ayında Çorum Müzesinde asistan olarak göreve 
      başladım. Nisan 1977'de Müze Müdürü oldum.  Ancak  1978'de   Kültür  
      Müdürü, 1982 'de Turizm İnformation Büro Müdürü,1985'te ise  Çorum Devlet  
      Tiyatrosu  Müdürlüğü  görevini üstlenerek 1988 yılında İl Kültür ve Turizm 
      Müdürlüğüne atanancıya kadar vekaleten sürdürdüm.1990'da  Kültür  
      Bakanlığı  Anıtlar ve Müzeler  Genel Müdür  Yardımcılığı  görevini 
      üstlendim.  1991 yılı  sonlarında kendi isteğimle döndüğüm   Çorum  İl  
      Kültür   Müdürlüğünden alınarak 1993'te Arkeolog  olarak  Etnografya  
      Müzesinde, oradan  Amasya  İl  Kültür Müdürlüğüne ve sonra TÜRKSOY'da 
      görevlendirildim. 1994 sonunda Danıştay kararıyla yeniden Çorum İl Kültür 
      Müdürlüğüne  iade  edildikten  sonra Nisan 1997'de kendi isteğimle emekli 
      oldum. 
 
      - 
      İlkokul  ve 
      ortaöğretimimin sırasında Ziraat Mühendisi olmayı düşlerdim. Mühendis 
      olamadım ama, çalıştığım her yer ve konumda yeşile olan  ilgimi  ön  
      plana  çıkardım. 
 
      - 
      Ağaçlandırma ve 
      peyzaj konularında özel hobimi tatmin imkanı bularak fiilen ziraatçılık 
      yaptım.   
 
      - 
      Asıl lisans mesleğim 
      olan müzecilikten önce ilimizin değişik köylerinde öğretmen olarak 
      çalıştım. Bu bana Anadolu gerçeğini ve sosyal hayatımızın değişik 
      boyutlarını yaşama ve tanıma fırsatını verdi. Pek tabii ki  anılar  
      dağarcığına pek çok çeşni katarak...  Arkeoloji  ve  Müzecilik  dünyada 
      son derece popüler bir meslek ve yükselen bir değer olmasına  rağmen 
      ülkemizde henüz yeni tanımaya başlayan bir uğraş dalıdır. İmkanların en 
      kısıtlı döneminde görev yapmamıza rağmen zevkle özveriyle çalıştığımızı 
      inkar edemem.   Kültür, sanat ve toz,toprakla uğraşmak isteyenler  için 
      ideal olan bu mesleği,parayı sevenlere tavsiye etmem.  Yazmak 
      paylaşmaktır. Bu duyguyu,bu düşünceyi,belli  bir  birikimi  paylaşmak ve 
      deşarj olmak için bir araç,bir ihtiyaçtır. Şiirle başlayan yazma 
      alışkanlığım yerel gazete çıkardığımız dönemlerde  zorunlu bir uğraş 
      haline gelmişse de sonradan kültür ve sanat  konusunda yoğunlaşarak bir 
      hobi olarak devam etmektedir.  
 
      Özel bir ödül almadım. Ancak;amatör uğraşın ödülü okuyucuların 
      teşekküründen  ise epey nasiplendiğim söylenebilir.    
      - 
      İdealim :  Bütün 
      insanların kardeşçe,barış içinde yaşadıkları  dikensiz  bir  gül  
      bahçesi.  Bu mümkün mü ? Mümkün olana   şükrederek  mutlu olmaya 
      çalışıyoruz.  Mesleki açıdan  en büyük amacım; Kültür  Bakanlığının  bütün 
      kurumlarının temsilciliklerini Çorum'da görmekti.  Bu da korolar dışında 
      gerçekleşti. Bir de eski Sanat Okulu binasın  bölge müzesi  olarak 
      fonksiyonel ederek hizmete açmak. Onun da gerçekleşmesine az kaldı.  Bir  
      yayınevinde,yayım  sırasını bekleyen " Alacahöyük -Boğazköy - Çorum " adlı 
      bir turistik rehber kitap hazırladım. Dört  dilde yayınlanacağı bildirilen 
      bu çalışma henüz basılmadı.   
 
      - 
      Genelde; 
      kültür,sanat,eski  eserler ve müzecilik konularında  fırsat  buldukça 
      yazdığım makale ve  yazılar çeşitli resmi ve özel dergilerle, yerel 
      gazetelerde yayımlanıyor.   
 
      - 
      Ben; bütün  eli 
      kalem tutan insanları "Boş kubbede bir  hoş seda" bırakmak üzere yazmaya, 
      düşüncelerini  paylaşmaya,bu amaçla da araştırma ve okumaya davet etmek 
      istiyorum.
 
     
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
     
    Çorumlu 
    2000 1. sayı 
    
    ARKEOLOJİ VE ANADOLU KÜLTÜRÜ 
    ÜZERİNE DÜŞÜNCELER  
    
     
    
    Ahmet ERTEKİN 
           | 
      
      
        | 
        
        
        
        
        
        
     
    İnsanlığın geçmişini uygarlık izlerinden 
    anlama ve yorumlama bilimidir,ARKEOLOJİ. An-siklopedilerde:İnsanlık 
    tarihinin zaman ve mekan içinde günümüze ulaşmış her türlü maddesel ü-rün 
    yardımıyla araştırıp değerlendirdiği,kazıbilim olarak tanımlanmaktadır. 
    
    Çalışmalardan, kil çamurundan,kemik ve 
    boynuzdan yapılan araç ve gereçlerle başlayan insanlığın teknolojik 
    serüveni;  yani,taş devrinden uzay çağına uzanan uzun - ince yolun 
    teleskopu da arkeolojinin ilgi alanı içindedir. 
    
    Uygarlığın bir gelişim süreci olduğu; sen-tez 
    etkileşimlerle gelişerek aşama kaydettiğini görürüz. Etkileşimin başka 
    kültürden olabileceği gibi tabiattan da alındığı kanıtlanmıştır. Hitit sana 
    tına damgasını vuran gaga ağızlı testiler,hayvan biçimli kaplar bu 
    etkileşimin en bariz örnekleridir. 
    
    İnsanın, taş,kil çamuru ve ahşap dışında 
    tanıdığı ilk endüstriyel malzeme aynı zamanda bir soymetal olan altındır. 
    Daha sonra bakırı tanı-mış,bakır - kalay karışımıyla keşfettiği bronz ; bir 
    kültürel sürece (Eski Tunç veya Bronz Çağı) isim olmuştur. 
    
    Tekerleğin ve demirin bulunuşu uygarlı-ğın 
    başlangıcıdır. 
    
    Demirin primitif şartlarla ergitilerek elde 
    edilmesi işlenmesi , çağın en büyük endüstriyel devrimidir. Zor elde 
    edilmesi,çeşitli form ve fonksiyonlar verilerek günlük hayatta 
    kullanılabilme özelliği, daha da önemlisi kesici ve delici silahla-rın 
    yapılmasında kullanılması nedeniyle demir; altından daha kıymetli bir değer 
    kazanmıştır,çok özel kaplar, ziynet eşyaları, süs ve takıların yapımında 
    kullanılmıştır. 
    
    Asya ve Avrupa kıtaları arasında köprü 
    konumundaki Anadolu Yarımadası'nın uygarlığın bu gelişim sürecinde çok 
    önemli bir yeri vardır. Coğrafi konumunun yanı sıra verimli toprakları, 
    zengin maden yatakları Anadolu'yu sürekli göç alan bir cazibe merkezi haline 
    getirmiş;yüzlerce şehir devletlerinin (site) yanı sıra ve organizasyonuyla 
    Hitit,Roma -Bizans ve Osmanlı gibi asırlar-ca hükümran olmuş üç büyük 
    imparatorluk da bu topraklar üzerinde yaşamıştır. 
    
    Egemenlik ömrü 600 Yıldan fazla olup 
    Anadolu'da hakimiyet süren üç imparatorluktan birincisi ve ilk organize 
    devlet olan Hititlerin baş-şehri ve bin tanrılı dinin merkezi Hattuşa, 
    ilimiz Boğazkale İlçesi'ndedir. Eski Tunç Çağının en muhteşem eserlerini 
    veren ve Hitilerin kutsal Arinna kenti olabileceği varsayılan Alacahöyük, 
    Atatürk'dandır. Ortaköy - Şapinuva kazısı da eskiçağda ilimizde yaygın bir 
    yerleşimin olduğunu kanıtla-maktadır. 
     
    İsmi bilinen ve bilinmeyen ama bu toprak lar üzerinde yaşadığı arkeolojik 
    belgelerin varlığı ve yorumlanmasından anlaşılan çeşitli kavim, din ve 
    kültürün Anadolu platosunda kaynaşmasından öncelikle hoşgörüyü temel alan ve 
    adına ANADOLU KÜLTÜRÜ diyebileceğimiz yepyeni bir sentez ortaya çıkmıştır. 
    
    Soy kimliğinden arınmış bu rafine kültür, 
    tarihi gelişim sürecinde etkilenen olmaktan ziya-de etkileyen,başat bir 
    konuma gelmiş;Osmanlılar kanalıyla Balkanları da etkisi altına almıştır. Bu 
    gün Bosna ve Kosova'da Hıristiyan taassubu ile reddedilmek istenilen işte bu 
    olgudur. 1990 yılının Eylülünde Priştine'de tanıştırıldığım yaşlı bir 
    Kosovalı : Sırp işgalini anımsatarak; "Osmanlı'ya yaptıklarımızın bedelini 
    ödüyoruz " demişti. Çok çeşitli renk ve insanlardan oluşan,ancak 
    İslâmi-yetin aydınlık hoşgörüsüyle bütünleşerek gelişen bu mozaik kültürel 
    yapı,Türk kültürü genel tanımı içinde Anadolu'nun kültürel zenginliği olarak 
    gü-nümüze kadar süregelmiştir. 
    
    İlimizde mevcut örneği kalmamış olmak-la 
    birlikte ülkemiz genelinde Cami, Kilise, Havra ve Sinagogların yanyana bir 
    arada bulunuşu inanç dünyamızın temelinde bulunan hoşgörünün ilk bakışta 
    fark edilen fiziksel yansımalarıdır. 
    
    Daha önce söylediğimiz gibi bu tabloda görülen 
    farklılıklar ayrılık değil ; kültürel zenginlik olarak değerlendirilmelidir. 
    Bizler, binlerce yıldır iskan edilen Anadolu topraklarının bugünkü sa-hipleri 
    olarak bu zenginliğin,kısacası gelmiş geç-miş bütün uygarlıkların ve onların 
    bıraktıkları maddi kültür belgelerinin doğal mirasçıları duru-mundayız. 
     
    Yontulmuş bir çakmak taşı,topraktan ya-pılmış küçük bir testicik veya 
    altından yapılmış bir kupanın madeni değer i bir tarafa gerek eski eser ve 
    gerekse kültürel miras açısından birbiri-nin diğerine herhangi bir üstünlüğü 
    yoktur. 
    
    Arkeolojinin sunduğu bu gizemli nimetle-ri 
    mirasyedi durumuna düşmeden,tümüne sahip çıkarak korumak ve yarınki 
    kuşaklara insanlığın ortak serüveninin kanıt belgeleri olarak intikalini 
    sağlamak milli görevlerimizden olmalıdır. 
    
    Bu düşünce , öncelikle insan emeği ve kültüre 
    saygı;dünyanın faniliğinin belgesel kanıtı ve daha önemlisi evrensel kültür 
    adına bir insanlık borcudur. 
         | 
      
      
        | 
     
    Çorumlu 
    2000 5. sayı 
    
    HATTUŞA'YI 
    LANETLEYEN KRAL : ANİTTA   
    
    Ahmet 
    ERTEKİN 
    
    Trans  halindeki  Kuşşarlı  
    kâhin  başını kaldırmadan haykırdı:   
    
    - Müjde yüce kralım,müjde 
    büyük Pithana ! Tanrı Teşhup'un sana bir muştusu var. Hamile  kraliçemiz  
    sana bir  erkek  armağan edecek... Orta yaşın dinamizmini yaşayan Kuşşar 
    Kralı Pithana dudaklarında hafif bir gülümseme ile oturduğu tahtından yavaş 
    yavaş doğrularak:   
    
    - Eğer dediğin doğru 
    ise...Söylediğin çıkarsa !.. Dile benden ne  dilersen ? Şayet  aksi 
    olursa...Sözünü tamamlayamadı. Aksi olursa... Aksini düşünmek bile 
    istemiyordu. Sustu...   
    ...Ve bir ilkbahar sabahı Kuşşar Kral Sarayı'ndaki 
    yoğun koşuşturmaca bir çocuk viyak lamasıyla  coşkulu   bir  şölene  
    dönüştü. Daha sonra,tablet metinlerinde "Gökyüzünün Fırtına Tanrısının  
    sevgilisi "  diye  söz  edilecek   olan ANİTTA  doğmuştu. Bu doğum Kuşşar 
    Tanrılarına  sunulan  kurbanlar  ve yapılan  törenlerle kutlandı. Asur'dan  
    heybeler  dolusu   hediyeler geldi. Transit kervanlar ve  tüccarlar  
    Pithana'yı armağanlar göndererek kutladılar.   
    
    O 
    tarihlerde, şimdiki  zaman kriteri milat henüz yoktu. Yıllar, İsa'ya bağımlı 
    olmadan geçiyordu. Zira,  İsa henüz doğmamıştı. Anlattığımız  ve olduğunu  
    var saydığımız olay, Milattan yaklaşık 1800 yıl önce bir Anadolu kenti,bir 
    şehir devleti konumundaki Kuşşar'da yaşanmıştı ! ... Yeri henüz lokalize 
    edilemeyen ve Orta Anadolu'da olduğu tahmin edilen ( belki de Yozgat-Alişar) 
    Kuşşar kenti, krallıkla yönetilen bir şehir devleti- site idi.  Milattan 
    önce,1900'lerde Anadolu'daki şehirler  hiçbir merkezi otoriteye bağlı 
    olmayan müstakil kent beyleri - yerel krallar tarafından yönetiliyordu.Bu 
    tarihlerde,büyük kent merkezlerinin  bitişiğinde  Asurlu  tüccarların 
    alışveriş yaptıkları,mallarını depoladıkları ve serbestçe yaşadıkları  bir  
    çeşit kervansaray konumunda adına KARUM denilen yerleşmeler vardı.  
    Çoğunluğu Asur kökenli olup kuzey Suriye, kuzey Mezopotamya ve yerli 
    tüccarların da aktif  olarak katıldığı bu ticari sirkülasyon; hem Asurlu 
    tüccarlara,hem de koruması altına girdikleri  kent beylerine - krallarına 
    karşılıklı çıkarlar sağlayan  uluslararası  bir organizasyon olarak 
    tanımlanabilir.   
    
    Asur  
    Ticaret  Kolonileri Çağı olarak kategorize edilen bu dönem : Asur devletinin 
    Anadolu'daki siyasal hakimiyetinin değil, yerel krallıklar üzerindeki ticari 
    egemenliğini ifade etmektedir.   
    
    Genellikle, eşek  kervanlarıyla  İran'dan tunç  alaşımında  kullanılan 
    kalay,Asur'dan dokuma ve tekstil ürünleri getiren tüccarlar ; Anadolu'dan 
    altın,gümüş ve bakır gibi madenler götürmüşler ve  bu  karşılıklı ticaretten 
    büyük kârlar elde etmişlerdir. Bir çeşit serbest bölge açık Pazar 
    niteliğinde  olup  adına KARUM denilen bu alış -veriş merkezlerinin en 
    büyüğü ve ünlüsü  Kayseri  yakınlarındaki  Kültepe'de bulunan KANEŞ 
    KARUM'dur.  Kuşşar  Kralı Pithana  bir adı da Neşa  olan  bu  kenti  
    fethederek  devlet merkezi yapmıştır. Çünkü burası çağının en büyük ticaret 
    merkezi konumundadır. Asur'dan yola çıkan eşek kervanları bu  merkezden  
    diğer karumlara  dağılmakta  ve  büyük  bir  ihtimalle Anadolu  ihracatı da 
    yine Kaneş Karum üzerinden yapılmaktaydı. (Bugünkü Kayserililerin ticarete 
    yatkınlığının özünde  bu tarihsel  geçmişin katkı payı düşünülebilir .) 
    Paralı korumalar eşliğinde  Anadolu'yu  bir  uçtan  bir uca konvoylar 
    halinde geçen kervanlar arazilerinden geçtikleri  kent  beylerine %10 
    oranında yol vergisi, karum  krallarına ise bir çeşit gümrük vergisi 
    ödüyorlardı.  Adli ve  siyasal açıdan Asur yönetimine  bağlı  olan  
    tüccarların yol güvenliği ve soy kralların garantörlüğü altındaydı.   
    
    Anadolu 
    kültürüne, fazlaca etkileri olma yan  ve etkinlikleri sadece ticaretle 
    sınırlı kalan Asur  Ticaret  Kolonileri  Çağının  ikinci   büyük merkezi ise 
    Çorum   Boğazkale  ilçe  sınırları içerisinde yer alan KARUM HATTUŞ'dur.
      
    
    Hatti 
    -Hitit karışımı yerli halk,"Neşa kentinin dili "  olarak  nitelenen  eski 
    Hititçeyi konuşup  yazarken ; bu dönem  Anadolu'sunda  gerek ticari 
    mektuplar ve gerekse yerel krallar arasında yapılan yazışmalarda ortak 
    diplomasi dili olarak eski Asurca kullanılmıştır.   
    
    Yazımıza  
    konu  olan ANİTTA,işte böyle bir  coğrafya içerisinde büyümüş, babası 
    Pithana,Neşa (Kaneş) kentini alıp başkent yaparken yanında  bulunmuştur.  
    Neşa'da  ele  geçen ve bir  çeşit noterlik belgesi niteliği taşıyan çivi 
    yazılı bir tablet üzerindeki "Kral Pithana ve merdiven  büyüğü ANİTTA" 
    yazısında,ismen yaşadığı tespit edilen ve veliaht olduğu anlaşılan 
    Anitta'nın ; Yozgat  Sarıkaya yakınlarında ki Alişar-höyük'te  (Karum) 
    bulunan iki tabletten, birincisinin üzerindeki"Kral Anitta'nın mührü" 
    yazısından,babasından sonra ve belgenin yazıldığı tarihte  kral  olduğu 
    anlaşılmaktadır. Ayrıca ikinci belgede ise,"Büyük Kral Anitta,merdiven 
    büyüğa Beruwa" adları geçmekte,Anitta'nın krallıkla yetinmeyerek, "Büyük 
    Kral" olduğu ve oğlu Beruwa'yı veliaht olarak atadığı görülmektedir.
      
    
    Anitta'ya  ait bir başka belge de,Kültepe Höyüğünde  (Neşa) bulunan ve 
    arkeoloji literatüründe "Anitta  Hançeri" olarak  tanınan bronz mızrak ucu 
    üzerindeki " Kral  Anitta'nın Sarayı" yazısıdır.   
    
    Ayrıca;Boğazköy kazılarında ki,tablet arşivinde bulunan ve "Anitta Metni" 
    olarak tanımlanan çivi yazılı belgelerde kısaca Anitta tanımlanmakta ve 
    icraatları özetlenmektedir. "Anitta , Pithana'nın  oğlu, Kuşşar Kralı, söyle 
    : O, gökyüzünün Fırtına Tanrısı'nın sevgilisiydi. Kuşşar  Kralı kentten 
    büyük bir kuvvetle inip Neşa'yı  bir  gecede  gücü  sayesinde aldı. Neşa 
    Kralı'na saldırdı. Ama Neşa halkına kötülük  etmedi. Onları,analar ve 
    babalar yaptı. Babam  Pithana'dan  sonra  ben  bir isyanı bastırdım.  Hangi  
    ülke  ayaklandı  ise,onu Tanrı Şiu'nun yardımı ile yendim.“   
    
    Tabletin  
    bizi  en çok ilgilendiren bölümü ilimiz  Boğazkale  ilçesi  sınırları  
    içerisinde yer  alan ve daha sonraları Büyük Hitit İmparatorluğuna 
    Başkentlik  yapacak olan HATTUŞA adının geçtiği kısımdır. Tabletin bu 
    bölümünde, Karum  Hattuş'un  fethi  özetlenmekte  ve yeniden imar edecek 
    olanlar lanetlenmektedir:   
    
    "Hattuşa 
    kenti, açlıktan kırılınca,Tanrım Şiu onu that   Tanrıçası  Helmaşuit'e 
    teslim etti. Ve  ben, bir  gecede  onu güçle aldım ve kentin yerine yabani 
    otlar ektim.  Bundan sonra, kim kral olur da  Hattuşa'yı  yeniden iskân 
    ederse,  o gökyüzünün  Fırtına   Tanrısı'nın lanetine uğrasın !”
      
    
    Büyük  
    bir  kıtlık  sonucu  aç ve perişan olan Hattuşa'yı bir gecede  teslim  
    alarak  kenti yerle bir eden ve yine kendi ifadesine göre "Ya bani otlar 
    eken"  Anitta'nın,hırsını yenemeyerek "Hattuşa'yı  kim yeniden imar ederse 
    Gökyüzünün Fırtına Tanrısı'nın lanetine uğrasın" demek suretiyle şehrin 
    geleceğine de ambargo koyması oldukça ilginçtir.   
    
    Daha  
    ilginç  olan  bir  başka  nokta ise, Hattuşa'nın  Anitta'nın lanetlemesine 
    karşın, yine Anitta soyundan gelen LABARNA veya, TABARNA adlı  kral  
    tarafından  yeniden  imar  ve iskân edilmesi olayıdır. Hatta bu 
    kral,Hattuşa'yı Hitit Başşehri yapmak suretiyle ne kadar önemsediğini  
    kanıtlamış, üstelik kendi adını da Hattuşalı anlamına gelen HATTUŞİLİ olarak 
    değiştirmiştir.   
    
    Hattuşili 
    , Boğazköy  kazılarında ele geçen  başka  bir tablette kendisini:"Hattuşili, 
    Büyük  Kral, Hattuşa Kralı,Kuşşarlı adam...." sözleri ile tanıtmaktadır. 
    Bu   tanıtım  cümlesi  Hitit Devletinin ilk kralı olarak   kabul edilen 
    Hattuşili ile Kuşşar Kralı Anitta'nın soy bağlantısını açıkça 
    kanıtlamakta;Asur Ticaret Kolonileri Çağı ile Hittit Devleti arasında var 
    olan ilişkiye siyasi devamlılık  açısından  kesinlik  kazandırmaktadır.  
    Hattuşa'yı  lanetleyen  Anitta,  Neşa'yı bayındır hale getirmiş,tanrılar 
    adına  mabetler yaptırmış ve kenti savaş ganimetleriyle donatmıştır. 
    Ayrıca;aslanlar,yaban domuzları,leoparlar  ve  dağ keçileri  gibi  yüz yirmi 
    yabanıl hayvandan  oluşan bir hayvanat bahçesi kurdurduğu,yine kendi 
    ifadesinin yer aldığı çivi yazılı tabletlerin filolojik çözümünden 
    anlaşılmaktadır.   
    
    Kısaca; 
    yazımıza konu olan Anitta; Hatti - Hitit  kökenli bir şehir devleti olan 
    Kuşşar ve Neşa'da hükümran olmuş ve Büyük Hitit İmparatorluğunun  ilk 
    çekirdek organizasyonunu başarmış bir kral; tarihte bilinen ilk hayvanat 
    bahçesinin  kurucularındandır.   Günümüzden yaklaşık 3750 yıl önce yaşadığı 
    kabul edilen bu dirayetli  yöneticinin adı ,ilimizde el değiştiren bir otele 
    verilerek binlerce yıl sonra Çorum'un gün demine yeniden girmesi 
    sağlanmıştır.   
    
    Kil  
    tabletler  aracılığıyla yaşadığı tespit edilen ve  kimliği  zaman tunelinden 
    günümüze ulaşan  Anitta, lanetine inat, Dünyaca   meşhur Hattuşa ve  
    Çorum'un turizm arzını güçlendireceği  inancı ile, Anitta adı verilen otelin 
    yeni sahiplerini kutluyor; bol kazançlı bir hizmet performansı diliyorum.
    
     
           | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         03  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
          Erdal ERALP 
     
          | 
      
      
        
    
      - 
      Bir 30 Ağustos günü 
      doğmuşum. Yılını kesin bilmiyorum.  Nüfusa  kayıt   tarihim Mart 1932, 
      yani Mart 1932'de varım. Bu tarihe en yakın 30 Ağustos 1931 işte asıl 
      doğum tarihim bu oluyor.Babam  Atıf Eralp  ve  
      Annem  Kadriye Eralp'ler 
      Atatürk'ün devrimci öğretmenleriydiler.   Annem; çarı, peçeyi atıp 
      öğretmen olduğu şimdiki Zafer Okulunun yerindeki 
      Numine-i Nezhat Okuluna  Cumhuriyet 
      öğretmeni kılığıyla giden ilk bayan  öğretmen olmakla öğündüğünü hep 
      söylerdi. 
 
      - 
      Babam Hatay'ın  
      Vatana katılışı sırasında Hatay'da Nahiye Müdürlüğü ve Kaymakam 
      Vekillikleri yaptı. 
       
 
      - 
      Dedem  Ahmet  Safi 
      Eralp (Darül
      Fünün) Üniversite mezunu bir öğretmendi.
      
      
 
      - 
      Ben ilkokulu Tanyeri 
      İlkokulunda okudum. Ortaokula Çorum'da başladım,ortaokul ikinci sınıfı ve 
      son sınıfı İskenderun'da okudum ve 1946 da Çorum Ortaokulundan  ve  1949  
      Haziranında  da Çorum Lisesinden mezun oldu. 1949 yılı Kasımın da  
      İstanbul  Üniversitesi, Hukuk Fakültesinde öğrenci idim. 
      
      
 
      - 
      Öğrencilik  
      yıllarında;bir  kültür ocağı olan İstanbul'u  çok  sevdim.  Giderek  
      sporcu kimliğim öne çıktı.  Darüşşafakalı  
      veleybolcu olarak Önce Federasyon  kupası  
      şampiyonlukları  ve  uzun bir süre  Türkiye  ikinciliği  ve sonrası 
      Türkiye şampiyonluğunu  yaşadım.  Yurt  dışında  uluslar   arası 
      turnuvalara katıldım. 
       
 
      - 
      40 yılı aşkın bir 
      süredir Çorum'da Avukatım. 
       
 
      - 
      Çorum'a 
      gelince;öğrencilik yıllarımdan be ri tutkun  
      olduğum  Anadolu  uygarlıklarının içinde buldum kendimi.  Bir ara siyaset 
      dünyasına karışmak  zorunda  kaldım.  CHP Gençlik Teşkilatı olarak  
      başladım, 1960'tan  sonra  İl  Başkanı oldum. Hiç aday  olmadım.  1968 den 
      sonra yavaş,yavaş faal  siyasetten uzaklaştım ve siyaseti hiç sevmedi
      
      
 
      - 
      Kültür ve sanat 
      yayınlarını hep takip ettim   Yirmi  yıldan fazla bir süredir Arkeoloji  
      ve Hititoloji  dünyası içinde buldum kendimi. Sınıf arkadaşım ve  sıra  
      arkadaşım Dr. Turhan Kılıççıoğlu'nun büyük 
      sevgi ve desteğiyle Çorum'u,başken tini ve bir çok önemli kentlerini 
      yüreğinde barındıran  Çorum'u  dünyanın  kenti  haline  getirip  tüm 
      dünyaya  tanıtmak  için Belediye Başkanları, Valiler,Çorum Kültür 
      Müdürlüğü ve Müze Müdürlüğün deki  arkadaşlarımızın  üstün gayretleri 
      sürmektedir. 
       
 
      - 
      Geceleri saat 03'ten 
      sonra uyku uyumam. Bu saatlerde okuyacak ve araştıracak zamanı 
      bulabiliyorum. Bu saatlerde kendimi cennette hissediyor gibiyim. 
      
      
 
      - 
      Hemen her sabah gün 
      doğmadan stadyuma  giderim.  Önceleri  çoğu  kez  yalnız olurdum, Turhan
      Kılıçcıoğlu çoğu kez katılırdı. Koşmayı hiç 
      bırakmadık.  Son 7-8 yıldan beri yürümek ve koşmak  için  gelenleri  
      neredeyse  stadyum  almıyor. Gençler,yaşlılar her gün oradalar.  Burada  
      oluşan gruplar  arasındaki  sohbetlere    doyum  olmuyor. Sonra bir  duş 
      ve  çorba,büromdayım. Geçinebilmek için çalışmak zorundayım.
      
      
 
      - 
      Bu arada ; Çorum'da  
      Atatürkçü  Düşünce Derneğini kurmak da bana nasip oldu. Birlikte 
      çalışacağım arkadaşlarımın çalışma gücüne hayran oldum.  Belli  bir  
      takvime  uyarak, yayınlar, konferanslarla aydınlık  yarınlar  için  bir  
      ateş yakmaya çalıştım. 
       
 
      - 
      Eşim bütün bu 
      çabalarımda hep yanımda oldu. Büyük kazanımların ardına düşmedik,her zaman 
      geçinebileceğimiz kadar imkanımız oldu. Çıkarsız,mutluluğu birlikte 
      aradık. Bir kültür dünyası için mutluluk bizim için yeterli oldu.
      
      
 
      - 
      İyi eğitim 
      almış,uygar,laik,saygılı ve yüreği sevgilere ulaşmış Türk  Ulusu, yani ; 
      Atatürk'ün Türkiye'sini özlüyorum.
 
      - 
      
      Yazarımız 2019 Yılında vefat etmiştir!  
     
           | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         Çorumlu2000 
    5. sayı 
    
      
         - HİTİT-HATTİ UYGARLIKLARI 
        VE GÜNEŞ KURSLARI 
 
      
      
         - Av. Erdal ERALP
 
         
  
      
      - 
      Hititlerde özellikle kral mühürleri ve kaya 
      kabartmalarında kralın adını belirten, Hiyeroglif (resim  yazısı) ile 
      mükemmel bir kompozisyonla oluşturulmuş ideogram diyebileceğimiz,yani 
      resimlerle anlatılan bir fikir ya da sözcük  anlamına  gelen işaretler 
      grubu sık kullanılmıştır. 
 
      - 
      Bu ideogram'ların  en üstünde ışınlı bir 
      yuvarlak ve ortasında   gelişkin bir yıldız motifi ve dairenin iki yanında 
      kanatlar mevcuttur. 
 
      - 
      Rozet diyebileceğimiz bu figürün bir Hiyeroglif 
      olduğu ve Mısır etkisi ile BEN GÜNEŞ yada, MAJESTE anlamına geldiği 
      anlaşılmaktadır. 
 
      - 
      Bir de Ankara'da Belediye Başkanı Vedat  
      Dalokay'ın  Sıhhîye   Meydanına diktirdiği ve böylece her kesin artık 
      iyice tanıdığı,bir zamanlar  Ankara Belediyesinin amblemi olarak 
      kullanılan , sigara  paketinin  üzerinde de  kullanılmış olan ve bir çok 
      turistik  tesislerde  çok kullanılan ve adına "Hitit Güneş Kursları" 
      denilen değişik motifli kurslar vardır. Bu  kursların Hitit'lere ait 
      olduğu söylenilse de bu aslında doğru değildir. Bunlar, İsa'da  önce  
      3000'den  2000'e doğru Eski Tunç Çağının ikinci yarısında özellikle 
      Çorum'da Alacahöyük'te yaşamış oldukları  kabul  edilen Hatti'lere 
      yöneticilik yapmış olan bir grup soylulara  ait mezarlarda bulunan ve  
      adına "Güneş Kursları" denilen buluntulardır. Bu  mezarlarda armağan 
      olarak konulduğu sanılan  buluntular  yüksek nitelikli sanat eserleridir.  
      Bunlar arasında silahlar,süs eşyaları, madeni kaplar,madeni heykelcikler 
      ve değişik biçimli ve bir kaideye tespit  için yapılmış çıkıntıları olan 
      hayvan betimleri çok ilginçtir. 
 
      - 
      Genellikle  "Güneş  Kursları" olarak bilinen, 
      bazıları hayvan motifleriyle süslü,bir bölümü  daire, bir  bölümü  dörtken 
      biçimli ve bir sopaya (sap'a) geçirilerek dinsel törenlerde taşıdığı  
      sanılan STANDARTLAR (simgesel işaret-alem) ler'de bu mezarlarda bulunan 
      buluntular   arasındadır. Bunlara kült standartları diyebiliyoruz.
      
      
 
      - 
      Rahiplerin  dini  törenlerde  bu kursları 
      sopalardan tutarak ve  üzerine  monte edilmiş sallantılarla  (sistrum)   
      ses çıkartarak bir duanın başladığını ya da bittiğini belirterek töreni 
      yönetiyorlardı. (Bu yargılar kesin değildir.)  Bu  kurslarda  görülen  
      hayvan figürlerinden  geyikler  ve  boğanın  dışındaki  bütün 
      hayvanlarlar,Anadolu'nun Ana Tanrıça inancını simgelemektedir.  Ama,  
      tanrıça yani,toprak ana, doğurgandır, doyurgandır,doğaya 
      hakimdir,hayvanlar  bu  yüzdün  onu  simgeler,inanç sisteminde dişi 
      öğedir. 
 
      - 
      Kurslarda  boğa motifi ya da bunu simgeleyen  
      ve  genellikle  kursların altında yer alan boğa boynuzları bulunmaktadır. 
      Bunlar Akdeniz  uygarlıklarından Anadolu'ya geçen Boğa (Toros) kültü  
      olarak kabul edebilir. Boğalar BAŞ  TANRI'yı  süngüleyen,Ana Tanrıçanın 
      eşidir,toprağı dölleyen,bet bereketi sağlayan öğdir. 
 
      - 
      Bu simgeler,Hitit'lerden önce,Mısır, 
      Mezopotamya, Hint,Asya inançlarından Anadolu' ya  taşınmış, Hitit'lerin  
      siyasal otoriteyi ve bütünlüğü sağlamasıyla, federatif  sistem içinde 
      özgürlük tanımlaması ve Başkent  Hattuşa da hep   bir  arada  yaşanmış, 
      değişik  inançların sentezi olan ve her tanrı ve tanrıçanın bir TANRI  
      AİLESİ  (Panteon) olarak birleşmesi ve bir sentez oluşturması  sonucu 
      Anadolu'ya özgür düşünce ortamını doğurmuştur. Bu yüzden anlatılan " Güneş 
      Kursları " Hitit'lerin de kabul edip kullanıldıkları muhakkaktır.
      
      
 
      
       - 
      Bu simgelerin  çeşitliliğinden anlıyoruz ki, 
      Hitit  öncesi  Anadolu'da  yaşayan Hatti'ler, kent  beylikleri ya da  
      yerel  krallıklar  halkları, Mısır, Mezopotamya uygarlıkları inanç ve kültleri Anadolu'ya 2000'de  Asya'dan gelen  Hitit'leri   her  yönden etkilemişlerdir.
      
      
 
      
      
       - 
      Bu  grupların  etkileri, inanç  alanında  
      sentezi   yaratmıştır.        Yani, inanışlarda  özgürlük  yasalarla  
      korunmuş  ve  her  grubun tanrısı,Hitit Tanrı ailelerine alındı. (Hitit 
      Panteonu) meydana getirmiştir. 
 
      
     
           | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         04  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
          İsmet 
        ÇENESİZ  | 
      
      
        
        
          - 
          06. 
    06. 1936 günü Albayrak 2. Sokakta 9 nolu evde dünyaya gelmişim. Her nedense 
    nüfus kağıdımda  1938 doğumluyum. Babamın ismi İsmail annem  Münevver  
    Çenesiz.  Ailenin en büyük çocuğu ablam Caviden Çenesiz  (Amanvermez) 74 
    yaşında ve İzmir'de oturuyor. Ağabeyim İlhan Çenesiz 66  yaşında halen 
    İstanbul'da oturuyor, Turhal ve  Sivas Gemerek'te tuğla fabrikaları var,oğlu 
    ile birlikte çalışıyor. 
 
          - 
          Babam 
    dülgerdi; Küçük İsmail lakabıyla anılırdı,çalışkan bir insandı Küçük yaşta 
    anne ve Babasını Kaybetmiş Şehirden köye göçmek mecburiyetinde kalmış  5- 6  
    sene  sonra  yeniden  babasının  arkadaşı olan meşhur Muttalip Gürsel 
    ustadan sanatını iyice öğrenmiş, ustasıyla aralarında  baba - evlat saygısı 
    doğmuştur.Babamı 1976 yılında kaybettik.Annem ise  1900  doğumlu  tam bir 
    eski zaman kadını idi. Sabahları ezandan önce kalkardı. Güçsüzlere karşı  
    çok  duygulu, merhametli  ve  cömertti.  Çorum Güçsüzler  Evinin yeri 
    annemindi,orayı hayır işine tahsis etti. 1993 yılında Allah'ın Rahmetine 
    kavuştu . Güçsüzler  Evini biz üstlendik. Doğduğum evden  ayrılışımızı  
    hatırlıyorum, büyüdüğüm  evde, doğduğum  eve  yakın  Alaybey Çıkmazı No 1 
    de, köşe başında evdi.  
 
    1945 yılında Albayrak İlkokuluna gittim, 3. sınıfta  kendi  isteğimle 
    Tanyeri  İlkokuluna gittim. Kendimi övmek gibi olmasın,her bakımdan çok iyi 
    bir talebeydim. 1950 de Erkek Sanat  Enstitüsüne kayıt oldum. 1955 yılında 
    bu okulu  bitirdim orada da iyi bir talebelik  hayatım  oldu,her bakımdan 
    iyi bir talebe idim. 6.6.1958 de evlendim.4 çocuğum var. İkisi erkek,ikisi 
    kız. Hepsi evli, 7  torun  sahibi etti yüce Allah. 1959 Temmuzunda  Yedek  
    Subay Okulunda askerliğim başladı.Tank bölümüne ayrılmıştım. Türkiye'nin ilk 
    Yedek  Subay  olarak  Tank Asteğmenleri biz idik.  Kıta görevimi Urfa'nın 
    Bilecik Kazasında yaptım. 1960 İhtilalinde 1 ay bu kazada Belediye 
    Başkanlığı yaptım. Bilecik'te ve Belediyede kendimi sevdirdi,herkese ben 
    saygı gösterdim,karşılığını da gördüm. 20 sene Bilecik Belediyesinden  
    bayramlarda tebrikleştiğim arkadaşlarım oldu.   
          - 
          İlkokul sıralarında hangi mesleğe ilgi duyduğumum anımsamıyorum. Ama sanat 
    enstitüsünün  sonlarına  doğru inşaat mühendisi olmayı arzu ediyordum. 
    Babamda bunu çok istiyordu, onun da tesiri oluyordu.  Fakat son sınıfta 
    okumayıp ağabeyimle birlikte kurulu olan tezgahımız olan babamın 
    mesleğini,marangozluk ve biçkicilik yapmaya  karar verdik. Okulu bitirince 
    1955 yılının Temmuz ayında  Hamit Camiinin oradaki dükkanımızda işe 
    başladık. Başlayış o başlayış,askere gidinceye  kadar orada, askerden  
    gelince de  Hıdırlık civarındaki bize ait olan yerde 1964 yılı sonlarına 
    kadar çalıştık .Sonra 1965 yılı baharında Halit Hamoğlu ve Mehmet Balaban 
    ile Güneş Kiremiti kurduk,bu ara Turhal'daki Baldudak Kiremit Fabrikasını 
    aynı şahıslarla ortak aldık. 1965 sonunda ortaklığımızı bizim gördüğümüz 
    lüzum üzerine ayırdık.  Ağabeyimle  ben  Turhal'daki fabrikayı,Halit Hamoğlu 
    Güneş  Kiremiti  aldı.  Mehmet  Balaban mesleği bıraktı. 
          
 
      - 
      1975 de ben 
      Turhal'dan ayrılıp Samsun'a göçtüm. 1987  Mayıs ayında Başaran Kiremiti 
      aldım. Çorum'a taşındık, 1994 de Çenesiz Seramik "ECE" yi organize 
      sanayinde kurduk. Sanayicilik her zaman  zor olmuştur ama,1998-1999 yılı 
      başka bir zor.   
 
      - 
      Şu anda yazı 
      yazdığımdan dolayı bir ödül almadım,okulda yazdığım kompozisyonlar beğeni 
      lirdi. Şimdi her Pazartesi  Çorum'da mahalli gazetelerin  üçünde,Çorumlu 
      2000 Dergisinde ve Çekva'nın  dergisinde yazıyorum. Şu anda 200 kadar 
      mahalli gazetelerde yazı yazmışım,80 kadar 1952 den beri yazdığım 
      şiirlerim var,bunları kitap haline getirip masraflarını ben  ödeyip 
      gelirinin tamamını hayır kurumlarına vereceğim. 
 
      - 
      İdealim;sanayiciliğimin bütün zorluklarına rağmen, yıkılmadan işime devam 
      etmek. Şu anda iş yerlerimde 300 kişi çalışıyor,30 bin olmasını çok arzu 
      ederim.   
 
      - 
      Gençlere önerilerimiz 
      ise:Çalışkan,dürüst olmak, üretmek, İnsanları,işini sevmek ve en iyisini 
      yapmak,öğrenmenin yaşı yoktur,her gün  mutlaka bir şey öğrenmek.  Ben  bu 
      yaşımda her gece yatarken ben bu gün ne öğrendim diye kendimi 
      sorguluyorum.   
 
          
             -  
 
          
         
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
       
      
         - 
        
        Çorumlu 2000 42. sayı
 
      
      
         - 
        V. 
        ULUSLARARASI HİTİTOLOJİ KONGRESİ 
 
      
      
         - İsmet ÇENESİZ
 
      
      - 
       
 
      - 
                  
      Kıymetli okuyucularım ! Bir tarih hazinesi olan Çorum’umuzun topraklarına 
      su veren baraj Hitit’ler tarafından kurulmuş. Geçen yıl ve bu yıl yapılan 
      kazılarla bu baraj eski işlevine döndürülerek turizme açılacaktır. Bu 
      seneki Alacahöyük çalışmaları 27.08.2002 Salı günü tamamlanıyor. Bu 
      kazılarla birlikte Alacahöyük’ü gün ışığına çıkaran kazıların çoğu da 
      tamamlanmış oluyor.
 
      - 
                  2 
      Eylül- 8 Eylül 2002 tarihleri arasında Çorum’da V.Uluslararası Hititoloji 
      Kongresi toplanacaktır. Komite başkanı Sayın Valimiz atıl ÜZELGÜN ve IP 
      Komite alt çalışma arkadaşlarına teşekkürlerimi sunuyorum. Bu konferans da 
      M.Ö. 2000’de Anadolu’da devlet kuran Hititler her yönüyle pek çok devletin 
      bilim adamı tarafından tartışılacaktır. Bu da Türkiye ve Çorum’un dünya da 
      tanıtılmasında katkı da bulunacaktır.
 
      - 
                  Bu 
      kongreler üç yılda bir toplanmaktadır. 1990 yılında dünyada ilk defa Çorum 
      kenti bu toplantılara ev sahipliği yaparak ve büyük bir özveriyle bu işi 
      başarmıştır. İkincisi 1993 yılında İtalya’nın Pavia şehrinde 
      yapılmıştır.Üçüncüsü 1996 yılında yine Çorum’da yapılmıştır. Dördüncü 
      toplantı Almanya’nın Würzburg şehrinde yapılmıştır. 2-6 Eylül arasında ise 
      beşincisi yine Çorum’da yapılmaktadır.
 
      - 
                  
      Çorum yine bu işe en güzel ev sahipliği yapacak.
 
      - 
      Almanya,Hollanda,İngiltre,Belçika,Amerika,Avustralya,İsrail,İtalya,Slovenya,Gürcistan 
      gibi ülkelerin bilim adamları gelerek yeni ve çok mühim bilgiler 
      sunacaklardır.
 
      - 
                  
      Çorum Hitit Uygarlığının beşiğidir. Şöyle bir sıralayacak 
      olursak:Boğazköy,Şapinuva,Alacahöyük,Yörüklü gibi merkezler bulunmaktadır. 
      Boğazköy’le Şapinuva Hititlerin baş kenti olmuştur. Boğazköy dünya 
      mirasına girmiştir. Bu kazılara maddi,manevi desteği olanlara,emeği geçen 
      herkese,tarihi aydınlatanlara,Çorum’u dünyaya tanıtanlara,ileride pek çok 
      turistin gelmesine sebep olanlara ben içtenlikle ve candan teşekkür 
      ediyorum.
 
      - 
                  Bu 
      kongrede yapılacak kültürel etkinliklerin proğramı ise :
 
      - AKŞAM PROĞRAMLARI:
 
      - 
      02 Eylül 2002 Pazartesi saat 21,00 Atatürk 
      Kapalı Spor Salonu Ankara Davlet Klasik Türk Müziği Korosu Müzik 
      Konseri.Solistler Zekai TUNCA ve Zerrin NAYCI
 
      - 
      03 Eylül 2002 Salı saat 21,00 Atatürk Kapalı 
      Spor Salonu Kültür Bakanlığı Konya Türk Tasavvuf Müziği ve Sema Gösterisi
 
      - 
      04 Eylül 2002 Çarşamba saat 21,00Devlet Tiyatro 
      Salonu Ankara Devlet Opera Balesi Genel Müdürlüğü Sanatçılar konseri
 
      - 
      05 Eylül 2002 Perşembe saat 21,00 Devlet Tiyatro 
      Salonu İstanbul Modern Folk Müzik Topluluğu Genel Yönetmen Ferhat 
      LİVANELİOĞLU;Solistler Sevingül GÜLER,Julide KARAN,Cihat OKAN
 
      - 
      06 Eylül 2002 Cuma saat 21,00 Devlet Tiyatro 
      Salonu Ankara Devlet Opera Balesi Genel Müdürlüğü Sanatçılar Konseri
 
      - 
      07 Eylül 2002 
      Cumartesi Devlet Tiyatro Salonu Mersin Opera Balesi Müdürlüğü Sanatçılar 
      Konseri
 
      - Çorum bir hafta boyunca çeşitli 
      topluluklara,bir çok devletin bilim adamlarına en güzel  hizmeti verecek. 
      Biz Türklerin ve Çorum halkının içten,candan ve sıcak misafirperverliğini 
      gösterecektir. Emeği geçenlere tekrar teşekkürler.
 
     
           | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         05  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
          Kamil AYCAN  | 
      
      
              
        
          - 30 Mayıs 1963 yılında Çorum'da doğdu.
 
          - İlk, Orta ve Lise öğrenimini Çorum'da 
          tamamladı.
 
          - İstanbul Üniversitesi Edebiyat 
          Fakültesi Coğrafya Bölümünden mezun olduktan sonra çeşitli dergilerde 
          reklam sorumlusu olarak görev yaptı.
 
          - Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih 
          ve Edebiyat Dergisinde çalışmaları yayımlandı.
 
          - http://dergisi.info/corumlu.htm Sanal 
          dergide bu yazıları bulunmaktadır.
 
          - Kamil AYCAN  Uzun bir süredir sektörel 
          bir dergide Anadolu bölge müdürü olarak görev yapmaktadır.
 
         
          | 
            
      
        | 
          | 
          
      
        
        
          
             - 
            
            Çorumlu 2000 9. sayı
 
          
          
             - 
            
            HİTİTLERİN ARABA KULLANMA SANATI
 
          
          
             - 
            
            Kamil AYCAN
 
          
          - 
          Ticaret ve ulaşım 
          açısından önemli buluşlardan birisi olan araba günümüze değin 
          teknolojinin ilerlemesine paralel bir gelişme göstermiştir. 
          
 
          - 
          Tarihsel uzmanlaşma 
          düzeyi ne olursa olsun,çoğu kişi tekerlekli ulaşımın uygarlığın bir 
          göstergesi olduğuna inanılır. Elimizdeki arkeolojik bulgular arabanın 
          M.Ö:3500’lerde Mezopotamya da ürünleri taşımak için Sümer çiftçileri 
          tarafından kullanılmaya başladığını göstermektedir. Tekerlekli 
          taşıtlar Sümerlerden Asya ya,Avrupa ya yayıldı. Tekerlekli taşıtlara 
          ilgili en eski belge Erek’te (Varak) Geç Uruk tabletlerinde yer alan 
          bir betimlemededir. Bu örnekte iki yada üç parçadan oluşan içi dolu 
          tekerlekler çapraz desteklerle tutturulmuş ve merkezde 
          güçlendirilmiştir. 
 
          - 
          Arkeolojik kayıtlar 
          dikkatlice tarandığında ilk tekerlekli taşıtların kuttörensel ve 
          törensel amaçlarla kullanıldığı görülür. Elimizdeki en eski duvar 
          resimleri bu taşıtların tanrıların ya da önemli kişilerin 
          heykellerinin taşınması amacıyla kullanıldığını gösteriyor. Tekerlekli 
          taşıtlara alt en eski kalıntılar ise mezarlarda bulunmuştur. Dinsel 
          bir cenaze töreninin parçası olarak ölülerle birlikte gömülen bu 
          taşıtlar, çoğunlukla savaşlarda kullanılan savaş arabalarıydı.
 
          - 
          Araba çekmekte 
          kullanılan ilk hayvanlardan biri öküzdür. Savaş arabalarında ise 
          başlangıçta yaban eşeği kullanıldığı sanılmaktadır. MÖ. 2000’lerde 
          atın evcilleştirilmesi ye çabuklu tekerlerin yapılması araba 
          kullanımını kısa zamanda yaygınlaştırdı.
 
          - 
          Anadolu’da Hititler 
          döneminde araba kullanıldığını gösteren belgeler günümüze kadar 
          ulaşmıştır. Kapadokya tabletlerinde ve silindir mühürlerde araba 
          betimlemeleri görülür Boğazköy arşivlerinde Hitit krallarının savaş 
          arabalarından söz ettikleri metinlerde bulunmaktadır. Malatya İmamkulu 
          ve Karkamış kabartmalarında da değişik Hitit arabası türlerine 
          rastlanmıştır.
 
          - 
          Helen efsanelerinde 
          savaş arabası sürücüsü olarak görülen Myrtilos’n Hitit dünyasında kı 
          KraI Murşili adıyla benzerliği ilgi çekicidir Hititlerin at 
          yetiştirdiği ve savaş arabalarını kullanma taktiklerinde uzmanlar 
          olarak; M.0 13. Yüz yıla ait Ahhiyava mektuplarında Hitit Kralı bir 
          Ahhiyava Kralına elçi gönderdiğinde aynen şu ifadeyi kullanmıştır. 
          “Gençliğimden bu yana savaş arabama benimle ve sadece benimle değil, 
          senin erkek kardeşin ve Tavagalavaş ile de binmiş at ustası” bu 
          tümceler her halde Hititli bir at terbiyecisinin Ahhiyava sarayında 
          bulunduğunu dolaylı olarak göstermektedir,ayrıca Ahhiyava Krallık 
          ailesi üyelerinin de savaş arabası kullanma sanatanı öğrenmek üzere 
          Hitit Başkenti Hattuşu’ya geldikleri Hitit Kralı II: Mürşil’ih 
          hastalığının iyileşmesi için bir Ahhiyava tanrısının heykelinin 
          getirildiği gibi bilgliler bulunmaktadır. 
 
          -             
          Fedetatif bir devlet biçiminde örgütlenmiş olan Hitit Büyük Krallığı 
          kendisine antlaşmalarla asker ve savaş arabası desteği vermeyi kabul 
          etmiş, bütün krallık ve beyliklerin M.Ö. 1285’te yapılan Kadeş Meydan 
          Savaşına katılmalarını sağlayabilmiş, Muvatalli komutasında 35.000 
          asker ye 3500 savaş arabasından oluşan büyük bir ordu meydana 
          getirebilmişti. Örneğin 10.000 er ve 700 savaş arabası ile 
          Muvatelli’ye katılan Hayaşa (Doğu Anadolu Bölgesinde) krallığı gibi.
          
 
          - Hititlerin vurucu 
          gücü büyüktü çünkü hem arabalarının sayısı çoktu hem de Mısır 
          tapınaklarında ki tasvirlerde görüldüğü gibi her atlı arabada üç kişi 
          yer alıyordu.
 
          - 
          Mısırlılar da ise,bir 
          arabada ancak iki kişi bulunuyor,iki Hititli savaşçıya karşı bir 
          Mısırlı savaşçı dövüşmek zorunda kalıyordu. 
 
          - 
          Hititlerin savaş atabalarını 
          kullanma becerileri ile bölgesinin en güçlü devleti olma özelliğini 
          kazandıkları bir gerçektir. 
 
          -  
 
          - Kaynakça:Ana Britinica 
          II. Cilt.sh.412 
 
          - Aktugai,Ekrem. 
          Anadolu Kültür Tarihi Tübitak Ya. 1989 
 
          - Basalla.Geoege. 
          Teknokjinin Evrimi Tübitak yay. 1996
 
          
             -  
 
          
         
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        
        
          
             
            - 
    Çorumlu 2000 26. sayı
 
            
          
      
         
        - SFENKS'İMİZ VAR;PRAMİT'İMİZ NEDEN YOK ? 
 
        Kamil AYCAN  
  
        
      
      - Hitit Başkenti Hattuşa ile Mısır Başkenti 
      Amarna'da bulunan tabletlerde,Mısır'ın 17. sülale firavunları arasından 
      III ve IV. Armenofis ile Hitit,Suriye,Kıbrıs kralları arasındaki 
      yazışmaları içeren “Mısır Belgeleri” ve Orta Fırat Bölgesindeki,Mari ile 
      kuzey Suriye'deki Raswşamra (Ugarit) arşivlerinde ele geçirilmiş olan 
      mektuplar,Hitit İmparatorluğu'nun en güçlü ordu kumandanı ve en başarılı 
      devlet adamı olan I. Şuppiluliuma döneminin (MÖ:1380-1345) 
      aydınlatılmasında büyük rol oynar. Bu dönem uluslar arası siyasal 
      ilişkilerin yoğun olduğu bir dönemdir.  
 
      - I. Şuppiluliuma'nın uzun süren idaresi 
      boyunca oluşturduğu “Büyük Krallık” Babil ve Mısır'la eş güçte idi. 
      Ortaçağdaki uygarlık dünyasını bu üç devlet paylaşıyordu. Büyük Hitit 
      Kralı Anadolu'da durumunu sağlamlaştırdıktan sonra  iktidarının doruğuna 
      yükseltmişti. 
 
       Bu güçlü Hitit Kralının ünü o denli büyüktü ki;genç yaşta ölen Mısır 
      Fravunu Tutanohemon (MÖ:1347-1388)'un dul eşi Ankhesenpaam,onun 
      oğullarından birisi ile evlenmek istiyordu. Bu olay oğlu II. Murşiyi 
      tarafından yazılmış,babası zamanındaki olayları anlatan Boğazköy'de ele 
      geçen bir tablette açıkça bellidir.   
      - “Babam I.Şuppiluliuma Kargamış'ta olduğu 
      sırada Lupakki'yi ve Tarhunta Zalma'yı Anka ülkesine gönderdi. Onlar da 
      Anka ülkesine hücum ettiler. Yakaladıkları sivil halkı,sığır ve koyunları 
      babamın önüne getirdiler.  
 
      - Mısırlılar babamın Anka ülkesine hücum 
      ettiğini öğrenince korktular. Üstelik kralları Nifururiya (Tutanchamon)'da 
      ölmüş olduğundan Mısır Kraliçesi olan dul karısı (Ankhesenpaam) babama bir 
      haberci gönderdi ve şöyle yazdı:  
 
      - - Kocam öldü. Oğlum yoktur. Benin ise 
      birçok oğlun olduğunu söylüyorlar. Eğer sen bana bir oğlunu yollarsan o 
      kocam olabilir. Hiçbir zaman bir kölemi alıp kocam yapmak istemem. Bundan 
      çok korkarım.  
 
      - Ancak Büyük Kral bu alışagelmemiş evlenme 
      isteğini kuşku ile karşıladı. Bu nedenle ülkenin büyüklerini danışma için 
      topladı.  
 
      - -Bütün yaşantım boyunca böyle bir şey 
      başıma gelmedi. Diyen Suppıluliuma Büyük Odacı Başı Hattuşa-Ziti'ye:  
 
      - -Git ve bana gerçek sözü getir. Diyerek 
      Mısır'a gönderdi.  
 
      - Suppıluliuma,kuşattığı Kargamış'ı zapt 
      edip,kışı geçirmek için Hattuşaş'a döndükten sonra yollayan Hititlinin 
      Mısır Kraliçesinin ikinci mektubunu getiren Mısır Elçisi Hani ile birlikte 
      geri döndüğü aynı metinden anlaşılmaktadır.  
 
      - Bu mektupta Kraliçe Suppıluliuma'ya 
      kendisine inanmadığı için sitem etmekte:  
 
      - -Neden beni aldatacaklar diyorsun ? Eğer 
      bir oğlum olsa idi bir yabancıya yazıp sıkıntımı açığa vurur  muydum ? Sen 
      benden kuşkulanıyorsun ! Kocam öldü ve bir oğlum da yok. Halktan biri ile 
      mi evleneyim ? Senden başkasına yazmadım ! Herkes senin birçok oğlu 
      olduğunu söylüyor,birini bana ver. O benim kocam olacak ve Mısır'ı 
      yönetecek.  
 
      - Daha sonra metinde Suppıluliuma'nın Mısır 
      elçisi Hani ile görüşmesi nakledilmektedir. Kral oğlunun Mısırlılar 
      tarafından esir alınacağını kral yapılması konusunda kuşkularını 
      belirtmektedir. Hani ise kraliçenin samimiyetini anlatır.  
 
      - Suppıluliuma sonunda ikna olur. Mısır 
      Kraliçesinin isteğine uyar,önerisinin doğruluğuna inandıktan sonra bir 
      oğlunu Mısır'a gönderir.  
 
      - Bu arada Mısır'da kraliçenin düşmanları 
      boş durmamış,iktidarı ele geçirmişlerdir.  
 
      - Mısır tahtına Ay adını taşıyan bir saray 
      memuru Usturpator (Gaspkral) gelmiştir.  
 
      - Suppıluliuma'nın korktuğu başına gelir. 
      Hitit Prensi gitmesi gereken yere ulaşamaz.  
 
      - II. Murşilli'nin ikinci veba duasından 
      Hitit Prensinin daha Mısır'a varmadan yolda öldürüldüğünü öğreniyoruz.  
 
      - Suppıluliuma büyük bir acı ile “Oğlumu 
      öldürdünüz” diyerek yazmaktan ve yakınmaktan, kendisine müşterek kral 
      yaptığı oğlu II. Arnuvanda'ya (MÖ:1346-1345) Mısır'da öç almasını 
      söylemekten öteye bir şey yapamadı. Çünkü; Hattuşa'da “Kara Ölüm” kol 
      geziyordu.  
 
      - Filistin'den Hattuşa'ya getirilen 
      tutsakların yaydığı vebadan ölen I.Suppıluliuma'nın yerine en büyük oğlu 
      ve Müşterek Kral II. Arnuvanda geçti. Ancak o da birkaç ay sonra aynı 
      hastalığa kurban gitti (M.Ö:1345)  
 
      - Mısır'a gönderilen Hitit Prensinin Mısır 
      tahtını ele geçiren Ay adlı Usturpator tarafından pusuya düşürülerek 
      öldürülmesi olayı gerçekleşmemesi olmasaydı Dünya Tarihinin nasıl bir 
      seyir takip edeceği hakkında yorumu siz sayın okurlara bırakıyorum. Mısır 
      Firavunu olan bir Hititli kendisi adına Hattuşaş'a bir “Pramit” 
      yaptırırımıydı acaba ?  
 
      - Kaynak: AKURGAL E. Anadolu Kültür Tarihi Tübitak Yayını. 5. Hitit 
      Festivali Çorum Tarihi Festival Komitesi Yayını  
 
          -  
 
         
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         06  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
            
        Mahmut Selim GÜRSEL  | 
      
      
        
        
          - GÜRSEL YAYINEVİ ve 
          ÇORUMLU DERGİSİ SAHİBİ 
 
          -  
 
          - 1947 
          tarihinde babamın subay olarak bulunduğu Erzurum'da bir at arabasında 
          doğum evine giderken doğmuşum. Babam Eminsu Ali Rıza Gürsel, annem ise 
          Fahriye hanımefendi idi. 
 
          - 
          İlkokula İskenderun'da başladım. Ankara' da bitirdim. Ankara 
          Yenimahalle Ortaokulunun birinci sömestrsinde babamın emekli 
          olmasından dolayı 1960 yılında Çorum'a gelince Atatürk Ortaokuluna 
          devam ettim. 
 
          - İlkokul 
          sıralarında okuyarak pilot olmanın düşlerini kurardım. Bu hayalim 
          gerçekleşmedi.
 
          - Babamın 
          "oku da oğlum ceketimi satar seni okuturum" diyerek bana yaptığı 
          nasihatleri ters tepki yaptı. Babamın baskısı karşısında babama 
          okumuyorum diyerek okulu birinci sınıfta bıraktım. 
 
          - 
          Marangoz çırağı olarak Azmi Başar ustanın yanına girdim.  Askere 
          gidene kadar ustanın yanında çalıştım. 
 
          - 1967 
          tarihin de askerlik dönüşü, 28 Mart 1969 Ankara Emniyet Müdürlüğüne 
          teknisyen olarak göreve başladım.  
 
          - 
          Ortaokulu dışarıdan 2 yılda bitirdim 09 Ekim 1972 tarihinde polis 
          memuru olarak Ankara'da altıncı şube ve kara kollarda çalıştım. 
          
 
          - 6 Eylül 
          1973 tarihinde Selma (Kurşuncu) Hanımefendi ile evlendim.  
          
 
          - 10 
          Temmuz 1978 yılında ayında naklen Çorum İl Halk Kütüphanesine Memur 
          olarak geçtim. Dışarıdan Çorum Ticaret Lisesini iki yılda bitirdim.
          
 
          - Kendi 
          kendime Osmanlıcayı öğrenmeye uğraştım, Hat sanatı ile biraz 
          ilgilendim 150 ye yakın Ser levham var, Çorum Güzel Sanatlar 
          Galerisinde ve Kütüphane salonlarında bu levhaları sergiledim.  
          
 
          - 03 
          Ağustos 1988 tarihinde İl Halk Kütüphanesi Müdür yardımcılığına 
          atandım.
 
          - 1990 
          tarihinde ilk kitabım olan Dewey Onlu Tasnif isimli kütüphanelerdeki 
          kitapların tasnifi yapılan kitabı 10 yıllık bir araştırma ve çalışma 
          iye "Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey)" kitap haline getirip 
          Kültür Bakanlığına sundum.   Kitabımdan Türkiye'deki bütün 
          kütüphanelere dağıtılmak üzere 1000 adet satın aldılar. 
 
          - 
          Marangozluk, oymacılık, polis memurluğu, memurluk ve idarecilik 
          yaptım. 
 
          - Her 
          çalıştığım meslekte çeşitli önemli olaylar oldu ise de son çalıştığım 
          kurumda bence en önemli bir hatıramı anlatmak istiyorum: Kütüphanedeki 
          çalışmalarım ve " El Yazması Kitapların Çorum'da kalması için verdiğim 
          çabalar neticesinde Bitlis Tatvan’a tayin edilme olayım beni çok 
          yıktı. Fakat bu üzüntümün boş olduğunu zamanla gördüm. Rabb’imin izni 
          ile Hacca gitmek nasip oldu, iki kitap daha yayımladım ve elinizde 
          bulunan bu derginin çıkmasına vesile oldum. Mesleklerin insanlara 
          sağladığı maddi avantaj olarak, evinizi geçindirecek, namerde muhtaç 
          etmeyecek avantajından başka, manevi olarak; sizin yaptığınız işlerle 
          ilgili karşılaştığınız problemleri değerlendirirseniz avantajların 
          neler olabileceğini hayat okulundan öğrenmiş oldum.
 
          - 1993 
          yılında Türkiye'deki bütün kütüphanelerde bulunan " El Yazması " 
          kitapların Ankara Milli Kütüphanesine toplanma kararı veren Kültür 
          Bakanlığına karşı Çorumlu hemşerilerimi haber dar ettim, mahalli 
          radyodan ve gazeteler ile parti il Başkanlarını ile Millet Vekilimiz 
          Adnan Türkoğlu ve Belediye Başkanımız rahmetli Turan Kılıççıolu'nun 
          destekleri ve diğer kuruluşların da katkısı ile "El Yazma kitapları" 
          Çorum'da kaldı. Açık öğretim için üniversite sınavlarına girip 
          kazandım. İkinci sınıfta iken Çorum'a tam teşekküllü bilgisayar 
          ortamında bir kütüphane kazandırmaktır. Yazma kitapların korunması ve 
          Çorum'da kalması için yaptığım girişimim yüzünden 
 
          - 25 
          Nisan 1994 tarihinde Tatvan Bitlis'e Müdür olarak tayinim çıktı, tayin 
          edildiğim yere gitmeyerek emekliliğimi istedim. 
 
          - 1994 
          Tarihinde nasip oldu eşimle birlikte Hacı olduk.
 
          - 27 
          Mayıs 1998 tarihinde Çorum'da ilk Kültür Bakanlığından tescilli 
          "Gürsel Yayınevi" tarafımdan açtım.
 
          - Yazı 
          yazmaya beni kimse teşvik etmedi Kütüphane için hazırladığım kitap 
          beni yazmaya teşvik etti. Yazılarım mahalli basında yayımlandı. 
          Yazılarımdan dolayı bir ödül almadım; fakat kitapları ve bu dergi 
          benim için en büyük ödüldür.  
 
          -  
 
          - Yayımlanmış çalışmalarım: 
 
          -   
 
          - " Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey) 
          Haziran 1991 ",  
 
          - "Çorum 97 1997"
 
          - "Çorum'da Yatan Meşhur Yatırlar 
          Haziran 1997- 2. basım 1998",
 
          - " Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat 
          Tarih Ve Edebiyat Dergisi Temmuz 1998,
 
          - " Sarı Çiğdem Şiir Defteri Mart 
          2002" ,   
 
          - “Çorum 2002” adlı basılmış 
          çalışmalarım bulunmaktadır.  
 
          - "Menakıb-ı Koyun Baba 2004"
 
          - "Çorum Yemekleri 2004 Eşimin 
          Çalışması" 
 
          - "Hacım Ağustos 2007"
 
          - "Çorumlular ve Çorum'a Hizmet 
          Edenler Temmuz 2008" 
 
          -  
 
          - Bakanlığa sunulmuş;"Alfabetik Türk 
          ve Yabancı Yazarlar Fihristi" ve "Ne Nerede Başlıklı Arama Fihristi" 
          basım için  hazır  beklemektedir.  Yazılarım  daha çok araştırma dalı 
          ile makale türüdür. Tiyatro çalışmalarım,şiir ve  hikaye denemelerim 
          bulunmaktadır.   Şu  anda  dergimde yazılarım çıkıyor. Benim 
          okuyucularıma  diyeceklerim  şudur ki. Doğru bildiğiniz konuları 
          savunun. Bu  savunmanız  size belki tepkiler getirecektir. Bu  
          tepkileri inceleyerek doğru olup olmadığını araştırın.  
 
          - Saygılarımla.  
 
          
             -  
 
          
         
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
       
         Çorumlu 2000 42
      
      
         ATATÜRK VE İLK HİTİTOLOGLARI  
      
      
         Mahmut Selim GÜRSEL  
      
      
      Türkiye'de Hitit 
      dilinin ve sanatının incelenmesinde bilim adamları kadar Modern 
      Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün de büyük katkıları vardır. 
      Atatürk, 1930'ların başında Türk Tarih Kurumu'nu kurarak Türkiye'de 
      Hititlerin ve Anadolu'da yaşamış eski uygarlıkların araştırılmasının önünü 
      açtı. Kendi tezi olan Hititlerin Türk olduğunu beyan etti.
      
      Bizde Atatürk’ün bu 
      tezini savunanlardanız. Bazen kendi kendimize acaba bu tabletlerin ilk 
      okuyanı bir Türk olsaydı acaba ne kadar Türkçe kelime,terim bulacaktı diye 
      çok uykularımız kaçtı.
      
      Atatürk 1930 – 
      1933'lerde Anadolu'nun eski tarihi ve arkeolojisi konularında yetişmeleri 
      için Avrupa ve Amerika'ya öğrenci gönderilmesini sağladı. Bizim tespit 
      ettiğimiz ünlü Hititolog Sedat Alp(*) ve ünlü arkeolog Ekrem Akurgal(**) 
      bu dönemde yurtdışına gönderilen öğrencilerden ikisidir.  
      
      Atatürk 1935 yılında 
      Alacahöyük kazılarının başlamasına da ön ayak oldu. Nazi rejimi altındaki 
      Almanya'dan Sümer, Asur ve Hitit dili uzmanlarının Türkiye'ye davet 
      edilmeleri  Atatürk zamanında oldu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – 
      Coğrafya Fakültesi 1936 yılında Atatürk tarafından açıldı.
       
      
      (*)Ord. Prof. Dr. 
      Sedat Alp, 1913 yılında Selanik'te doğdu. 1932 yılında devlet sınavını 
      kazanarak Almanya'da Eskiçağ tarihi, Hititoloji ve Sümeroloji öğrenimi 
      gördü. 1949 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya 
      Fakültesinde ordinaryüs profesör oldu.
      
      Sedat Alp'in 
      Hititolojinin çeşitli dallarında pek çok keşif ve buluşları bulunmaktadır. 
      Hititoloji üzerine çeşitli dillerde sayısız eseri yayınlanmıştır. Dünyanın 
      çeşitli üniversitelerinde  konuk profesör olarak çalışmış ve konferanslar 
      vermiştir. Alp, 1953 yılından bu yana Konya – Karahöyük kazılarının 
      başkanlığını yapmaktadır.
      Alp, 1946 yılında Türk Tarih Kurumu üyesi olmuş, 1983 yılına dek 
      kurumda çeşitli görevlerde bulunmuş ve kapatılmadan önce kurumun son 
      başkanlığını yapmıştır.
      
      Alp, İtalyan 
      Cumhurbaşkanı'nın Commendatore nişanı (1957), Federal Almanya 
      Cumhurbaşkanı'nın liyakat nişanı (1972), Paris College de France madalyası 
      (1980), Federal Almanya Cumhurbaşkanı'nın yıldızlı liyakat nişanı (1991), 
      İtalyan Cumhurbaşkanı'nın Grande Ufficiale nişanı (1991) sahibidir.
      (**)Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal, 1911 yılında İstanbul'da doğdu. 1931 
      yılında devlet sınavını kazanarak Almanya'da arkeoloji öğrenimi gördü. 
      1957 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesinde 
      ordinaryüs profesör oldu.
      
      Ege'de Foça, Çandarlı, 
      Erytrai ve İzmir antik kentlerini ortaya çıkarmıştır. Eski Yunan, Hitit 
      –Hatti ve eski Anadolu uygarlıkları üzerine çeşitli dillerde sayısız eseri 
      yayınlanmıştır. Akurgal, Avrupa'da yedi akademiye üyedir ve dünyadaki pek 
      çok bilim kuruluşunun şeref üyesidir. Bordeaux Üniversitesi (1961), Atina 
      Üniversitesi (1988), Lecce Üniversitesi (1990), Anadolu Üniversitesi 
      (1990) kendisine şeref Doktoru sanını vermişlerdir.
      
      Akurgal, Federal 
      Almanya Büyük Liyakat Nişanı Yıldızlı Rütbesi (1979), Goethe Madalyası 
      (1979), Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü (1981), İtalyan 
      Commandatore Nişanı (1987) ve Fransız Légion d'Honneuer Officier rütbesi 
      (1990) sahibidir.
           | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
       
         Çorumlu 2000 42. sayı
      
      
          
      
      
         
        HİTİTLER;ULUSLARARASI 
        HİTİTOLOJİ KONGRELERİ
      
      
         
        Mahmut Selim GÜRSEL
      
      
      MÖ:19. ve 18. yüzyıllarda Anadolu’da yaşayan 
      kavimlerin bulunduğu görünmektedir. Asurlu tüccarlar, yerel Anadolulu 
      beylerin de izinleri ile Anadolu’da yaygın bir ticaret ağı kurdukları 
      bilinmektedir.  Ticareti yoğun olan büyük yerleşmelere Karum,küçük 
      birimlere ise Vabartum adı verilmektedir. Burada yapılan ticaret 
      genellikle Asurlu tüccarlar tarafından yapıldığı için, bu dönem “Asur 
      Koloni Çağı” olarak adlandırılmaktadır. Ancak bu koloniler, birer sömürge 
      olarak algılanmamalıdır. Asur ile Orta Anadolu arasında oldukça geniş bir 
      yol ağı yer almaktaydı ve ticari mallar bu yollar üzerinden kervanlar ile 
      götürülmekteydi.
      
      Anadolu ile yapılan ticaretin önemini anlamak 
      için;o devrin en önemli metali olan Bakır,Mezopotamya’dan Anadolu’ya 
      getirilen kalay ile Anadolu’dan Mezopotamya’ya götürülen bakır,kalay 
      karışımından elde edilen bronz, değiş tokuş edilen malların sadece en 
      önemlileridir. Ayrıca Çorum çevresinde yetişen ve boya sanayisinin en 
      önemli bitkisi olan “Cehri” de Asur kökenli olan bu tüccarların ticari 
      emtiası arasında görülmesi gerekmektedir. Bizce bu ticaret sadece 
      Mezopotamya ile ilgili olmadığı,Arabistan Yarımadasına kadar uzandığı ve 
      iki ülke arasında bir savaşın bile olduğu bilinen Mısır’ı bile ticaret 
      ağının içine aldığı düşünülmelidir. Tüccarların güvenli bir ticaretin 
      sağlanması için de Anadolu beylerine belli ölçüde bir vergi ödemeleri de 
      tabidir. 
      
      Bizim esas konumuz tarih yazmak olmamakla 
      beraber siz okuyucularımıza kısa bilgiler vermektir. Biz yazımızla 
      asırları atlayarak;Çorum’u ilgilendiren bölüm olar ve Cumhuriyet 
      Döneminden öncelerine,Osmanlı döneminin son dönemine gelelim.
      
      Hititlere ait olduğu düşünülen ören yeri ilk kez 
      1834 yılında Charles TEXIER tarafından gezilerek, dünyaya tanıtıldı. 
      
      
      1887 yılında Mısır’ın başkenti Kahire’nin 
      yaklaşık 300 km güneyinde bulunan Tellel Amarna’da  Firavun IV. 
      Amenophis’e ait bir tablet arşivi bulundu. Bu buluntu önceleri halk 
      tarafından koleksiyonculara tek tek el altından satılmaya başlandı;daha 
      sonra sistematik bir kazı ile bu arşiv tüm olarak ortaya çıkarılır. Bu 
      arşiv Amarna Mektupları olarak literatüre geçti. Belgelerin çoğu o 
      yıllarda bilim adamları tarafından okunabilen Babilce olarak yazılmıştı. 
      Bu arşivde ele geçen  iki tablet o zaman için bilinmeyen bir dil ile 
      yazılmıştı. Aynı dil ile yazılmış belgeler, 1907 yılında Alman Hugo 
      Winckler tarafından kazılmaya başlanan  Boğazköy’de  bulunan Tablet arşivi 
      içinde de bulunmuştur. Bu dil nihayetinde 1917 yılında Macar asıllı alman 
      bir dilbilimcisi olan Bedrich Hrozny tarafından çözüldü. 
      
      Boğazkale bölgesinde 1882'de başlatılan 
      çalışmalar, 2. Dünya Savaşı sırasında verilen kısa ara dışında bugüne 
      kadar kesintisiz olarak sürdürüldü. Cumhuriyet Döneminde bizzat Mustafa 
      Kemal Atatürk’ün verdiği direktifle ören yerinde kazılara devam edildi. 
      1994 yılından bu yana Alman Dr. Jurgen SEEHER başkanlığında yürütülüyor.
      
      Bizce on binleri bulan Hitit arşivleri ne yazık 
      ki Osmanlı döneminde kazı yapan ekipler tarafından ülkelerine incelenmek 
      için götürüldü. Bizlere geri getirildiği söylense de tamamının 
      getirildiğine inanmıyorum. Hititlerin başkenti olduğu 
      belgelenen;lanetlenmiş şehir olarak bilinen Boğazköy ören yeri Hitit 
      Devleti'nin eski çekirdek bölgesinin merkezinde yer alıyor. Ovadan 300 
      metre yükseklikte kurulmuş olması etrafının kayalar ve dağ yamaçlarının 
      bölünmesiyle de dikkati çeken ören yeri kuzey ve batıda bulunan  derin 
      uçurumlarla sınırlanmasına karşın kentin kuzey kısmı dışındaki bölümleri 
      surların alt kısımları bir nevi piramidi andıran duvarları çevrili. 
      
      
      Tarihe yeni bilgi ve belgeleriyle damgasını 
      vuran Hitit uygarlığının Başkenti Boğazköy'de (Hattuşaş), arkeoloji 
      dünyasına ışık tutacak yeni yeni bulgulara ulaşılıyor. Boğazköy’ün yanı 
      sıra Ortaköy’de ve yeni buluntular ortaya çıkarılmaktadır.
      
      Boğazköy’de bulunan tahıl depolarından, dünyada 
      bugüne kadar çok miktarda yangından arata kalmış  arpa ve buğday çıkarıldı 
      ve yeni bulgular araştırılmaya devam edilmektedir. 
      
      Bizim bu gün gündeme aldığımız “Uluslarası 
      Hititoloji Kongresi ”nin kısa tarihçesini de inceleyelim.
      
      Benim emekli olmadığım yıllar içinde;o zamanın 
      Çorum Başkanı olan Rahmetli Dr. Turan KILIÇÇIOĞLU’nun  temelini attığıdır. 
      İlki 15-16 Ekim 1981 tarihinde düzenlenen “Uluslar Arası Çorum Festivali” 
      ile çekirdeği atılmış oldu. Turan Beyin en büyük emellerinden bir tanesi 
      de Çorum’da bir HİTİT KÜTÜPHANESİ meydana getirebilme çalışmaları 
      olmuş,imkansızlıklar ve ilgisizlikler sonucu bu emeli maalesef uygulama 
      alanı bulamadı. Bizce halihazırda bulunan Hasan Paşa Kütüphanesi ihtisas 
      kütüphanesi olması için hiçbir sakıncası olmayan,el Yazma Kitapları,Arap 
      Harfli Matbu Kitapları ve Latin Harflere geçilmesinden bu güne kadar 
      bulunan muazzam bir kitap arşivi önerimizi haklı çıkartabilir. Bu bir 
      hayal olarak görülmemelidir. Kütüphaneler arası yardımlaşma ile 
      bibliyografyalar ve kataloglar taranarak ne kadar Hititler ile ilgili 
      kitap varsa buraya toplanarak okuyuculara sunulur. Bu günkü teknoloji ile 
      CD veya fotokopi ile kitapların tek olanları kopyalanır.
      Alınan karar gereği: Hititoloji Kongresi üç 
      yılda bir düzenlenmekte olup,bir yıl yurt içinde,bir yıl yurt dışında 
      yapılmaktadır.
      
      I. Uluslararası Hititoloji Kongresi
      
      Uluslararası 1. Hititoloji
       
      Kongresi bildirileri (19-21 temmuz 1990).
      
      II.Uluslararası Hititoloji Kongresi İtalya’da 
      Pavia şehrinde yapılmıştır.
      
      III. Uluslararası Hititoloji Kongresi 
      Bildirileri Çorum, 16-22 Eylül 1996,  
      1996 yılında üçüncüsü gerçekleştirilen Kongre, Türkiye-Çorum'da 
      yapılmıştır. Yurt içi ve yurt dışında pek çok bilim adamının Türkçe, 
      İngilizce, Almanca ve Fransızca olarak sundukları bildiriler, Ord. Prof. 
      Dr. Sedat Alp ve Prof. Dr. Aygül Süel tarafından yayına hazırlanmış ve 
      toplam 57 bildiriden ve 614 sayfadan oluşan bu kitap bilim camiasına 
      sunulmuştur. Kitabı: İçindekiler ,Çorum Valisi'nin konuşması,Çorum 
      Belediye Başkanı’nın konuşması,Kongre Başkanı’nın konuşması  ve 
      Bildiriler  bölümlerinden oluşmaktadır.
      
      IV.Uluslararası Hititoloji Kongresi:
      
      4-8 Ekim 1999 tarihlerinde Almanya’nın 
      Würzburg’da dördüncüsü düzenlenen Hititoloji Kongresinde bildiri sunanlar 
      :Prof. Dr. Yaşar Coşkun, Prof. Dr. Ali Dinçol, Doç. Dr. Belkıs Dinçol, 
      Doç. Dr. Cem Karasu, Prof. Dr. Mehmet Özsait,kazı ekibinden Arkeolog 
      Nesrin Özsait ile beraber, Prof. Dr. Aygül Süel, Prof. Dr. Jak Yakar 
      ayrıca Prof. Dr. Ali Dinçol, Doç. Dr. Belkıs Dinçol ve Tel Aviv 
      Üniversitesi’nden Dr. Aviya Taffet ile beraber hazırladıkları, “The Likely 
      Borders of the Appanage Kingdom of Tarhuntaşşa” başlıklı bildirilerini 
      sunmuşlardır. 
      
      V. Uluslararası Hititoloji Kongresi:02-08 Eylül 
      2002 Çorum 
      GÜNDÜZ PROGRAMLARI:
      Açılış Töreni:
      Saat 11,00 Devlet Tiyatro Salonu.
      Kongre Başkanı Ord. Prof. Dr. Sedat ALP’ın 
      Konuşması
      Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret 
      ARAS’ın Konuşması
      Çorum Belediye Başkanı’nın konuşması
      Çorum Valisi Atıl ÜZELGÜN’ün Konuşması
      Kültür Bakanı Prof. Dr. Suat ÇAĞLAYAN’ın 
      Konuşması
      Bu sayımızın dizgisi yapıldığı 28 Ağustos 
      2002 tarihi saat 17,30’a kadar diğer günlerin nerede,nasıl yapılacağı 
      hakkında ne İl Basın Bürosundan,nede Belediye Kültür Müdürlüğünden bilgi 
      alınamamıştır. Ayrıca yukarıdaki açılış programı da bir davetiyeden 
      alınmıştır. Aşağıdaki program ise İl Basın Bürosundan alınmıştır.
      Gelecek sayımızda ise bize göre eksiklikleri 
      ve yapılan etkinlikleri davet edildiğimiz ölçüde sizlere anlatmaya 
      çalışarak gelecek altı yıl içinde neler yapılacağını irdeleriz.
      AKŞAM PROĞRAMLARI:
      
      02 Eylül 2002 Pazartesi saat 21,00 Atatürk 
      Kapalı Spor Salonu Ankara Davlet Klasik Türk Müziği Korosu Müzik 
      Konseri.Solistler Zekai TUNCA ve Zerrin NAYCI
      03 Eylül 2002 Salı saat 
      21,00 Atatürk Kapalı Spor Salonu Kültür Bakanlığı Konya Türk Tasavvuf 
      Müziği ve Sema Gösterisi
      
      04 Eylül 2002 Çarşamba saat 21,00Devlet Tiyatro 
      Salonu Ankara Devlet Opera Balesi Genel Müdürlüğü Sanatçılar konseri
      
      05 Eylül 2002 Perşembe saat 21,00 Devlet Tiyatro 
      Salonu İstanbul Modern Folk Müzik Topluluğu Genel Yönetmen Ferhat 
      LİVANELİOĞLU;Solistler Sevingül GÜLER,Julide KARAN,Cihat OKAN
      
      06 Eylül 2002 Cuma saat 21,00 Devlet Tiyatro 
      Salonu Ankara Devlet Opera Balesi Genel Müdürlüğü Sanatçılar Konseri
      07 Eylül 2002 Cumartesi Devlet Tiyatro 
      Salonu Mersin Opera Balesi Müdürlüğü Sanatçılar Konseri
           | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
       
     Çorumlu 2000 42. sayı
      
      
         ESKİ ESER KAÇAKÇILIĞI
      
      
         Mahmut Selim GÜRSEL
      
      
      Eski eser 
      kaçakçılığı;günümüzün değil eserin yapıldığı anda başlayan bir kaçakçılık 
      olarak görmemiz sakıncalı görülemez. Tarihi bir eser;o zamanın kaçakçıları 
      tarafından bu esere kıymet veren kişilere belli bir ücret veyahut bir 
      taviz karşılığında verilmesi,önerilmesi diye görebiliriz. Açıkça söylemek 
      gerekirse bu işleme “hırsızlık” dememiz daha doğru olur.
      
      Bizlerin zaman içinde 
      okuyup araştırdığımız eserlerin içinde tarihi hazinelerimizin yabancılar 
      tarafından ülkelerine öyle veya böyle götürüldükleri bir gerçektir. Bu 
      gerçeğin bir boyutu da geçenlerde Internette sörf yaparken rastladığım bir 
      siteden okuduğum bilgi ile hem sevindim,hem de üzüldüm.  
      
      Benim bildiğim bu 
      götürülme işleminin zaman içerisinde geri gönderilmeye dönmesi beni 
      oldukça sevindirdi. Fakat Internet adresinde yazılı olan bilgide en son 
      1984 yılından sonraki gelişmeler  ya güncellenmemiş,ya da olduğu gibi 
      bırakılmıştır.  
      
      Aşağıda bulunan 
      yazıdan; Boğazköy Sfenksi (leri)nin geldiği belirtilmiştir. Bir Çorumlu 
      olarak bu Boğazköy Sfenksinin gerçek yerine iadesi daha gerçek değil midir 
      ?   
      
      Ayrıca aşağıda geçen 
      yazıda bildirilen kil tabletlerin adetleri tam mıdır ? Yoksa gerçek dışı 
      bir fazlalığı mı iade etmişlerdir. Bu da meçhuldür.  
      
      Saygılarımla.
      
      “Tarihi eser ve 
      arkeolojik kalıntı açısından dünyada en önemli bölgeler arasında sayılan 
      Orta Doğu ve Ön Asya alanında en zengin tarihi eser, harabe ve gömülerin 
      bulunduğu Anadolu toprakları, Arkeoloji dalının önem kazanmaya başladığı 
      1800 yıllarından itibaren özellikle Avrupalı ve Amerikalı arkeolog 
      gruplarının çalışmalar yaptığı bir bölge olarak ortaya çıkmıştır. Truva, 
      Bergama, Efes gibi kazılar daha Osmanlı İmparatorluğu döneminde 
      gerçekleştirilmiştir.  
      
      Gerek bu kazı 
      çalışmalarını yürüten gruplar ve sayıları giderek artan ülkemizi ziyaret 
      eden turistler, gerek bu tarihi zenginliklerin çokluğu ve kontrolsüz el 
      değiştirmesinden yararlanmaya çalışan uluslararası tarihi eser kaçakçıları 
      ülkemizden önemli sayıda tarihi eseri yasadışı yollardan yurtdışına 
      çıkarmışlardır. Bu eserler ziynet eşyası, sikkeler, heykelcikler, mezar 
      taşları, lahitler, seramik ve çiniler, çanak çömlek gibi küçük eserlerin 
      yanında, arkeolojik kazılarda çıkarılan, sfenks ve Bergama örneğindeki 
      gibi parçalar halinde götürülen tapınaklar da olmuştur.
      
      Almanya  
      
      Boğazköy Sfenksi
      
      Eski Hitit Başkenti 
      olan Bogazköy'de 1906-1912 yılları arasında Alman Arkeoloji Enstitüsü 
      adına Berlin Üniversitesinden Prof. Winkler'in ve Müze-i Humayun adına 
      uzman Makribi Bey'in katıldıkları arkeolojik kazılarda ortaya çıkartılan 
      iki adet sfenks ve 10.400 adet kil tablet, sonraki yıllarda Müze-i Humayun 
      ve Berlin Arkeoloji Müzesi arasında varılan mutabakat sonucunda gerekli 
      temizleme, restorasyon, kodifikasyon ve yayın işleri gerçekleştirilmek 
      üzere, ilgili Türk makamlarının izni ile ve söz konusu çalışmaların 
      bitiminde Türkiye'ye iade edilmek koşulu ile çeşitli tarihlerde Berlin 
      Müzesine gönderilmişti.  
      
      Söz konusu eserlerin 
      ülkemize iadesi için ikili temasların yanında, UNESCO Sözleşmeleri ve 
      diğer uluslararası sözleşmelerin ilgili hükümlerinden istifadeyle iadesi 
      sağlanmaya çalışılmakta ancak bunlardan sonuç alınamaması durumunda dava 
      yoluna gidilmektedir. Tarafımızdan iadesi talep edilen yurtdışındaki 
      eserler şunlardır:
      
      Söz konusu eserlerden 
      bir adet sfenks, diğer sfenksin bir kanadı ve 3000 adet kil tablet 
      1924-1943 yılları arasında işlemleri tamamlanarak Türkiye'ye iade 
      edilmişti.  
      
      İkinci Dünya 
      Savaşı'nın elverişsiz koşulları nedeniyle geri kalan bir adet sfenks ve 
      7.400 adet kil tabletin Türkiye'ye iadesi mümkün olamamış, İkinci Dünya 
      Savaşı'ndan sonra Demokratik Almanya Cumhuriyeti'nin kurulması ile söz 
      konusu eserler DAC topraklarında kalan Berlin Ön Asya Müzesi'nde tutulmuş 
      ve sergilenmeye başlanmıştır.  
      1986-87 
      yıllarında DAC nezdinde yapılan girişimler ve bir şikayet dosyası 
      hazırlanarak UNESCO'ya başvurulması üzerine DAC yetkilileri 7.400 adet 
      tabletin Türkiye'ye iadesini kabul etmişler ve tabletler 1987 yılı Ekim ve 
      Kasım aylarında Türkiye'ye gönderilmiştir. İkinci sfenksin de Ülkemize 
      iadesi hususunda Almanya ile yapılan ve 1994 yılında kesilmiş bulunan 
      ikili görüşmelerin yeniden başlatılmasına çalışılmaktadır. 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        
    
      - Çorumlu 2000 42.sayı
 
      - Mahmut Selim GÜRSEL
 
     
        HATTİ 
        Bize öğretilen Hititlerdi; 
        Neyin nesi bu Hatti ? 
        Hani bu Hatti nerede ? 
        Hangi ilin içerisinde ? 
          
        Bizim bildiğimiz şimdi, 
        Yok mu oldu şimdi hepsi, 
        Kimdi bize bunu öğreten, 
        Bu yanlış bilgileri veren. 
          
        Hitit demek Hatti midir, 
        Bunu bize kim öğretir ? 
        Hitiler kimdi derim, 
        Bunu bilen ilk kimdi?  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        
    
      - Çorumlu 2000 42.sayı
 
      - Mahmut Selim GÜRSEL
 
      -  
 
      - HİTİTLERİN ÜLKESİ
 
      - Geldiler Orta Asya’dan
 
      - Anadolu topraklarına.
 
      - Hatti’lerin emrinde asker
 
      - Sonra ise muzaffer er.
 
      - Savaştılar Anadolu için,
 
      - İşte onlara güzel bir yer.
 
      - Başkomutanları idi Anitta
 
      - İsyan ettiler Hatti’ya
 
      - Yaktı yıktı Anitta Hattuşaşı
 
      - Birde Rabb’ine bedduası
 
      - Burada ot bitirme dedi,
 
      - Kendi çevresine emretti,
 
      - Bir daha buraya gelmeyiniz,
 
      - Bir ot dahi burada bitirmeyiniz.
 
      - Bir zaman sonra oldular birlik,
 
      - Hepsi eridi oldular teklik.
 
      - Unuttular kendi vatanını,
 
      - Buldukları yerde kaldı canı
 
      - Onlarda yaşadılar burada,
 
      - Anadolu’da,Çorum’da
 
      - Savaştılar dünya ile,
 
      - Her türlü bela,hile,desise.
 
      - Bir gün onlarda silindiler,
 
      - Tarih denen bu defterden.
 
      - Oturdukları yerler şimdi,
 
      - Eski düzenliklerdeki  gibi.
 
      - Bakar durur burada oturanlar,
 
      - Ders almazlar,bu kalanlardan.
 
      - Birlik,beraberlik yoksa,
 
      - Silinirsin sonda orda,
 
      - Kimse seni kurtaramaz,
 
      - Vatanını bil ey yaramaz,
 
      - Sen de Hittit’ler gibi olma,
 
      - Bu vatan sonra kalmaz sana,
 
      - Pişmanlık gelmeden uyan,
 
      - Atatürk gibi atandan öğren,
 
      - Su uyur düşman uyumaz,
 
      - Seni ortak yapmak için tez,
 
      - Sonra silmektir düşman tez.
 
      - Dikkatli at adımını ey Türk !
 
      - Bu vatandan başka yer yok.
 
      - Dikkat et,dikkatli ol etrafından,
 
      - Sana tuzaklar kurarlar inan.
 
      - Bu vatanda kal;atan gibi dik,
 
      - Mukaddes topraklarda yatan
 
      - Atan gibi. Olma dikkat et,
 
      - Onlar dikkat etmedi inan,
 
      - Yok oldu Hittit gitti inan.
 
      - Bu bir masal değil esastır,
 
      - Dikkat et ders al,bu tekrardır.
 
      - Vatan elden öyle böyle gitmeden,
 
      - Sen sen ol,kendini bil,
 
      - Buradaki ümit bitmeden,
 
      - Çok uzattık sana nasihati,
 
      - Bil Hitit’i,Hatti’yi,öğren,
 
      - Onların başlarına gelen,
 
      - Senin de başına gelmeden,
 
      - Uyan Ey Türk evladı uyan,
 
      - Bu vatan gitmeden elden,
 
      - Bil kıymetini senin toprağın bu,
 
      - Bilmezsen,ondanda olursun hu !
 
      - Benim sana sözüm budur inan,
 
      - Bu Cennet vatan,senin 
      uyan.
 
     
           | 
      
      
        | 
         
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         07  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
           Mesut 
        ARTAR  | 
      
      
        
    
      - 
      1953 yılında 
      Kayseri'de doğmuşum. Ortaokulu ve liseyi Çorum'da okuduktan sonra,o 
      senelerde adı mektupla eğitime 1 sene devam etti. Fakat; o zamanki  
      ideolojik ortamda imtahanlara katılmamız zor olduğundan okulu bıraktım.  
      İlkokul sıralarında  herkesin  birkaç meslek dalına eğilimi olduğu 
      gibi,benimde  meslekten mesleğe haftalık,hatta günlük ideallerim oluyordu. 
      Bunların başında resim  veya beden öğretmenliği başta geliyordu. 3
 
      - 
      Zaman ve şartlar 
      benim  aklımın köşesinden dahi geçiremediğim  meslek  grubuna itti. 23 
      sene özel  bir kuruluşta yöneticilik yaptım. Mesleğimin gereği  devamlı  
      insanlarla haşır neşir olduğundan,insanların 
      iyisini,kötüsünü,çaresizini,kendini aşağılık veya yükseklik kompleksine 
      kaptıranlarını  tanıdım.  Bu tecrübeler  parayla,pulla satın alınacak veya 
      öğrenilecek şeyler değildir.  Mesleğimi her kesime önerebilirim. İnsanlara 
      yardım etmek,onların dertleriyle ilgilenmek in sana apayrı bir haz 
      veriyor.   
 
      - 
      Avantajları ise; 
      sizin onlara bir nebze yardımınız dokunduysa  insani  çevreniz  çok oluyor 
      .  
 
      Yazı yazmaya ilkokul sıralarında ufak çaplı yazılar  yazarak başladım. 
      Bunlar daha çok duvar gazeteleri veya okul tarafından çıkartılan 
      dergilerde yer aldı. Yazdığım yazılardan dolayı hiçbir ödül almadı 
      ama,ilkokul,ortaokul ve lise yıllarında yapmış olduğum resim 
      çalışmalarından ufak tefek birkaç ödüle layık görüldüm.    
      - 
      İdealime ulaştım. 
      Bundan fazlasını istemi yorum. Huzurlu ve mutlu bir hayat yaşamayı 
      arzuluyorum.   
 
      - 
      Yazılarım  serbest  
      olarak yazıyorum. Önceden  tasarlanan ve  planı  yapılan hiçbir yazım yok. 
      Günün  şartları veya o günkü etkilendiğim bir olaydan dolayı  yazıyı 
      kaleme alıyorum.  
 
      Bize bu  fırsatı verdiği için Mahmut Hocaya  çok  teşekkür ederim.  Yayın  
      hayatının daima başarılı ve devamlı olmasını yüce Allah'tan  niyaz 
      ederim.    
      
         -  
 
      
     
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
       
         HİTİTLER  
      
      
         Mesut ARTAR
      
      
      Hititler'in 
      Anadolu'ya göç tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. MÖ 2000 yıllarında 
      Hint-Avrupa kavimlerinin doğuda Kafkasya üzerinden Anadolu'ya girdikleri 
      en kabul gören tezlerdendir. Tezlerden bir diğeri Çanakkale Boğazı'ndan, 
      bir başkası ise, Karadeniz'den geldikleri varsayımıdır. Yeni gelenler 
      yerli Anadolu Hatti  Beylikleri'ni egemenlikleri altına almışlar, kısmen 
      politik ve askeri, bir dereceye kadar da ekonomik gücü ellerinde 
      tutmuşlardır.  
      
      MÖ II .bin 
      başlarında, Yukarı Mezopotamya'daki Assur şehrinin zengin tüccarlarının 
      Anadolu ile yoğun bir ticari ilişkiye girmiş olduklarını görüyoruz Orta 
      Anadolu'nun geniş toprakları üzerinde kurulan küçük krallık veya 
      beylikler, "Karum" adı verilen pazar yerleri ile son derece canlı birer 
      ticaret merkezleriydiler. Assurlu tüccarlarla birlikte gelişen bir başka 
      ve çok önemli olgu ise, MÖ II. bin de Anadolu'da bilinmeyen fakat 
      Mezopotamya'da MÖ 3000 yılından beri kullanılan çivi yazısının Anadolu'ya 
      gelişidir. Böylece Anadolu tarihi çağlara girmektedir. Kilden yapılmış 
      tabletler üzerine yazılan mektuplardan, Assurlu tüccarların Anadolu'ya 
      kumaş, koku ve kalay madeni getirerek yerli krallara ve halka 
      sattıklarını, karşılığında altın, gümüş ve bazı tunç malzeme aldıklarını 
      öğreniyoruz.  
      
      Koloni Çağı'nı 
      izleyen Eski Hitit ( M.Ö. 18.yy.) ve Büyük Hitit Krallığı dönemleri 
      sonunda, takriben 1200 yıllarında batıdan gelen ve Deniz Kavimleri diye 
      adlandırılan toplulukların istilası ile Hitit İmparatorluğu son bulmuş ve 
      Hititler yaşamlarına şehir beylikleri halinde devam etmişlerdir.  
      
      Başkentleri:Hattuşa 
      Anadolu'da ilk kez organize devlet kuran Hititleri'in başkenti olan 
      Boğazköy (Hattuşa), dağlık-engebeli bir arazi kurulmuş olup Çorum,a 
      uzaklığı 82 km'dir. Boğazköy'ün gerçek tarihi M.Ö. 1900'den az sonra 
      başlar. Geç Hitit ve Asur belgelerinden öğrendiğimize göre Boğazköy; 
      Hattuştu ve Pijusti adlı krallarla son bulan bir hanedanlığın merkezi idi. 
      M.Ö. 19. ve 18. yy.'da Hitit öncesi'deki dönemde Boğazköy'de, Hattiler ve 
      Asurlu tüccarlar da konaklamaktaydılar. Şehirde Asurlu tüccarların ticaret 
      yaptıkları "karum" denilen bir pazar yeri bulunmaktaydı.  
      
      Boğazköy, M.Ö. 1200 
      yıllarına kadar Hititler'in başkenti olma özelliğini korumuştur. İlk Hitit 
      kralı olarak Hattuşa'lı anlamına gelen Hattuşili'yi görüyoruz.  
      
      Kentin asıl merkezini 
      büyük kale teşkil eder. Büyük kalenin kuzeybatı yamacında Hitit 
      İmparatorluk dönemine ait özel evler ile Büyük Mabed'in yer aldığı "aşağı 
      şehir" bulunmaktadır. Şehrin güney kısmını teşkil eden "yukarı şehir"; M.Ö. 
      13. yy kralları tarafından yapılmış sandık şeklindeki surlarla 
      çevrilmiştir. Bu surda Kral Kapısı, Potern, Sfenskli Kapı, Aslanlı Kapı 
      yer almaktadır. Yukarı şehir içinde Yenice kale ve Sarıkale tahkim edilmiş 
      olarak yapılmıştır.  
      
      Hitit Krallığı; M.Ö. 
      1200'deki Deniz Kavmi Göçleri sonunda Trak asıllı kavimlerin baskıları 
      sonucu yıkılmış olup, dolayısıyla Boğazköy de başkent olma özelliğini 
      kaybetmiştir. M.Ö. 750 yılında Friklerin yerleşimine sahne olmuştur. 
      Hellenistik çağda ise Boğazköy; büyükçe bir yerleşim alanı olamaktan öte 
      gidememiştir. Bizans çağında da iskan edildikten sonra Boğazköy'e 18. 
      yy.'da bugünkü sakinleri yerleşmiştir.  
      
      Antik Hattuşa 
      harabeleri ile Yazılıkaya Açık Hava Mabedi birer açık hava müzesi olarak 
      önem taşımakta olup, ayrıca; Milli Park projesi kapsamına alınmış ve Dünya 
      Kültür Mirası listesine dahil edilmiştir.
           | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         08  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
          Osman ÜNSAL  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
    
      - 
      İnsanların en çok 
      zorlandıkları kendilerinden söz etmektir. Ama ne var ki zaman zaman bu da 
      gerekli oluyor. Böyle bir  durumla  karşılaşınca aklıma hep Yunus'un "Ete 
      kemiğe büründüm. Yunus suretinde göründüm" deyişi gelir. Belki ciltlerce 
      kitap  yazılsa,yine de yalın,böylesine kapsamlı ve böylesine veciz 
      anlatamaz bir insan  kendisini, Yunus'un Yunus'ca anlatımı hariç. İnsanlar 
      büyüdükçe  tevazuları ile  daha da   büyürler.  Merhum Mehmet  Akif 
      Ersoy'un "Sessiz yaşadım kim beni nereden bilecektir" deyişi gibi. 
 
      - 
      Güzel  
      geleneklerimizden  biri  olan bu al-çak gönüllülüğü ecdadımız hayatlarında 
      da  geniş anlamıyla uygulamışlardır. Kültür mirasımız camiler, saraylar, 
      köprüler, türbeler, mihrablar,mimberler,ciltler, tezhipler, 
      besteler,şiirler yapan,yazan bu insanlar  benlik duygusu,  gururlanma 
      olmasın diye adlarını bile gizlemişler.  O  hayranlıkla izlediğimiz 
      eserlerinin görünmez bir  köşesine "Hakir-ül fakir" ibaresini  yazıp  
      geçmişlerdir. Günümüzde  yavaş yavaş terk edilen bu  anlayış  yüzünden  
      pek  çok sanatçılarımız adından ve  kimliğini bilmekten bizi yoksun 
      bırakmıştır.   
 
      - 
      Biz  sıradan  
      insanlarsa  olağan  işlerimizi marifetler gibi anlatır payeler çıkarırız. 
      Bende böyle bir sürçü lisan ettimse af ola.   
 
      - 
      Çocukluğumuzda  
      dinlediğimiz   masallar hep " Bir varmış,bir yokmuş " diye başlardı. O 
      çocuk dünyamızda sihrini kavrayamadığımız,ne saç ma diye nitelediğimiz bu 
      deyim;sevdiklerimiz,dostlarımız birer,birer  çekip  gittikçe 
      aramızdan,engin manasını  içimiz burkularak daha bir kavrıyoruz. 
       
 
      - 
      Nüfus cüzdanımda 
      1944 Çorum doğumlu olduğum yazılı. Anamın dediğine göre Zemheride 
      doğmuşum,beni 1 yaş küçük yazdırmışlar,ekmek karneyleymiş,şeker 5 liraya 
      çıkmış uzunca bir süre çayı kuru üzümle içmişler. Sen doğduktan sonra  pek 
      yokluk çekmedik derdi.  Eee ;  kolay değil II. Dünya  Savaşı'nın en 
      şiddetli günleri,dünya cehennem gibi,düşman sınıra dayanmış.   
 
      - 
      1962 de Çorum 
      Lisesini bitirdim. O yıl Ankara  Üniversitesi merkezi  sınav  sistemine 
      geçti ve ilk bize  uygulandı.  Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya 
      Fakültesi Arkeoloji bölümüne girdim. 1967 de bitirdim.Çocukken zabit 
      olacağım dermişim, nasip işte Arkeolog oldum. Kütahya ve Çorum müzelerinde 
      uzman olarak çalıştım. Meslek hayatımda Aydın-Milet,Çorum-Alacahöyük,Çorum- 
      Boğazköy,Kütahya-Aizanı,Adıyaman-Horis, İçel- Gülnar,Muğla-Kaunos ve 
      Çorum-Pınarçay    kazılarına katıldım.   
 
      - 
      1977 de Çorum İl 
      Kültür  Müdürlüğünü,  1989 da Çorum İl Turizm   Müdürlüğünün  ilk  
      Müdürlüklerini     yaptım, kuruluşlarını  gerçekleştirdim. 
       
 
      - 
      1994  yılında Çorum 
      İl   Turizm  Müdürü iken emekli oldum.   
 
      - 
      Çorum 1973 - 1990 
      Çorum İl Yıllıklarının  ve  bazı dergilerin  hazırlanmasında   görev  
      aldım  ve  mesleki  yazılar yazdım.  Evli ve 3 çocuk babasıyım. 
       
 
      - 
      Bizim  kuşaklar 
      belki dedelerimizin, babalarımız kadar yokluk  çekmedi. Ama,ben  50  
      yılda  ülkemizin  tarım toplumundan,  sanayi toplumuna, köy  yaşantısından 
      şehire, manyatolu telefondan, cep  telefonuna, gaz   lambasından 
      elektriğe, stabilize  yoldan otoyola,renkli televizyona, bilgisayara, 
      internete kısaca geleneksel toplumdan, modern topluma  geçti.   Bizim 
      kuşaklar da hiçbir şey yapmayanlar  bile toplumdaki  bu  büyük  sosyal, 
      kültürel ve  ekonomik değişimde  köprü  oldu. Bu direnci, bu  enerjiyi,bu  
      uyumu gösterdi,bu fonksiyonu icra etti.
 
     
           | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
    Çorumlu 2000 3. sayı 
    
    TARİH SOHBETLERİ I 
    
    Osman ÜNSAL 
    
      - "Zaman  bir boyuttur"ezelden ebede akıp giden... Ve insan,yüce 
      yaradanın takdir ettiği  bir  zamanda, ömür dediğimiz bir süre kadar,bu 
      zaman treninin yolcuları arasına katılır. Vakti gelen biner, süresi  dolan 
      iner ve bu tren yeni  istasyonlarda   yeni yolcularla yoluna devam edip 
      gider. "Göz  açıp kapayıncaya kadar geçen"  şu kısacık ömürde yine de 
      "Musa Musalığını, firavun da  firavunluğunu" yapmaktan geri kalmaz ne 
      diyelim bu da bir ilahi taktir. Şu anda  hayatta  olanlar,çağdaşlarımız;bu 
      yolculuğa  çıkmak elimizde değildi,bu yolculuğu sona erdirmekte elimizde  
      değil. Ama bu zorunlu birliktelikte  gönüller  feth  etmekte  lanet  
      ettirmekte elimizde. Ne mutu hayırla  anılacaklara ve ne mutlu Yunus'ca 
      sevip sevilenlere...
 
      - 
      Uzmanlara  göre  
      Güneşin yaşı 20 milyar yıl,Dünyanın  yaşı  ise 15 milyar yıl. Işığını 
      gördüğümüz  bazı   yıldızlar  Dünyamızdan 20 milyon ışık yılı uzakta,bir 
      başka değişle şu anda gördüğümüz ışık o yıldızın 20 milyon yıl önce  
      yaydığı ışık. Şimdi o yıldız belki mevcut bile  değil. Yeryüzünde bulunan 
      bazı hayvan fosillerinin yaşı 200 milyon yıl öncesine kadar uzanıyor.  
      Fosilleşmiş  bazı  insan kemikleri için ise  200  bin yıl  öncesinden  söz 
      ediliyor. Yani Dünya;atmosferi,suyu,havası,doğası,bitki örtüsü, fiziksel 
      ve  kimyasal yapısı ile 15 milyar yıl hazırlanıyor. "Eşref-i  mahlukat  
      olan insan oğlu"nun rahatı için muazzam ve  mükemmel bir doğal denge 
      kuruluyor. Ne yazık ki insanlarda bu dengeyi bozmak için gayret çok ama ya 
      sorumluluk !..
 
      - 
      İnsanlığın uygarlık 
      tarihini izleyebilmek M.Ö. 15 binden  itibaren  berraklaşıyor. İnsanı 
      diğer canlılardan ayıran vasfı aklı ve düşüncesi. Bunun  aklını  ve  
      yeteneklerini kullanması, çevresine biçim  vermesi,alet yapması ile yani 
      iz  bırakmasıyla  başlıyor. Yaşadıkları  mağara duvarlarına  çizdikleri  
      resimler  ve  yontulmuş taş ve kemik  aletler  günümüze  ulaşabilen ilk 
      eserler  ilk örnekler. İnsanın taşı yontması, çanak  çömlek yapması ile 
      başlayan uygarlık serüveni  tekerleğin keşfi,yazının icadı..... ile devam 
      etmiş,  atomu   parçalayan insan oğlu yirminci  yüzyılın  ikinci yarısında 
      uzaya adım atmıştır.
 
      - 
      Dilerseniz; biraz da 
      tarihi sayfaları arasına girelim ve sohbetimize Hititlerle devam edelim. 
      Ama bu sohbette olayları klasik bir tarih anlatışı dışında farklı bir 
      boyutta izleyelim. Tarihten  bize  ulaşan   ayrıntılarda, orijinallikleri, 
      çarpıcılıkları, çelişkileri  ve  gizemleri  görelim. Neden  Hititler; 
      çünkü Hititler devlet olma niteliklerini taşıyan Anadolu'da kurulmuş ilk 
      devlet ilk   imparatorluk.  Daha da  önemlisi  başkenti Çorum'un  
      Boğazkale  İlçesinde. M.Ö.2000'de dünya  siyasetine  yön  veren iki süper 
      devletten  birisi.  Kültürde, sanatta, sosyal  yaşamda derin izler ve 
      etkiler yapan,başta Hattusa (Boğazkale)  olmak üzere ilimiz sınırları 
      içerisinde zengin  tarihi  kalıntıları  günümüze  ulaşan bir uygarlık. 
      Tarihte pek çok ilklere damgasını vuran bir kültür.
 
      - 
      M.Ö. 2000'lerin  
      başlarında  Orta Asya' dan ve Kafkaslardan Anadolu'ya  gelen Hititler bir 
      süre Anadolu'daki şehir  beylerinin yanında paralı asker olarak 
      çalışmışlar, Asurlu  tüccarların Anadolu'dan çıkartılma mücadelesine 
      katılmışlar, daha sonra sert mizaçları ve savaşçı özellikleri  ile, 
      Anadolu'daki   şehir  devletlerini birleştirerek  veya  ortadan kaldırarak 
      siyasi egemenliği  ellerine almışlardır. Bu savaşlar sonunda, ismi  
      efsaneleşen  ilk  kral Anitta'dır. Anitta,Hattuşa'yı da ele geçirmiş,şehri 
      yakıp yıkmış, burada yaşayan yerli halk Hattileri esir edip, yurtlarından  
      sürmüş çıkartmıştır. Bununla da yetinmeyip,Hattuşa'yı lanetlemiş,soyundan 
      buraya kesinlikle gelmemelerini istemiştir. Kaderin cilvesine bakınız ki, 
      soyundan gelen krallar hem lanete aldırmayarak buraya gelmişler, 
      başkentlerini Neşa'dan buraya taşıyarak üstelik  Hattuşa  adıyla   
      Boğazkaleyi başkent yapmışlardır. Asur  yazılı  kaynaklarında,buraların 
      daha önceden Hatti ülkesi olmasından dolayı, bu  devletin  adı  Hitit 
      olarak geçmektedir. Hitit kralları da bu adı benimsemişler hatta bazı 
      Hitit kralları Hatti ülkesinin sahibi,koruyucusu an lamına gelen Hatuşili 
      adını almışlardır.
 
      - 
      Hitit  kralı  
      Muvattali  zamanında Mısırlılarla Kadeş'te bir savaş olmuş,savaş sırasında 
      güneş tutulunca iki tarafta bunu uğursuzluk saymışlar, Mısırlılarla  
      Hititliler arasında Kadeş antlaşması imzalanmıştır.  İşte  bu  tarihteki 
      ilk yazılı antlaşmadır.
 
      - 
      Dünyada  ilk arşiv 
      kuran devlet Hititlerdir.  Hattuşa  büyük  kalede  yapılan kazılarda 
      bulunan 15000 tabletlik bir arşiv  araştırma ve inceleme  yapılmak üzere 
      Almanya'ya götürülmüş, araya   2.Dünya Savaşı girmiş,savaş sonunda  bu 
      tabletlerin Rusya'ya kaçırıldığı söylenerek  geri  verilmek   
      istenmemiş,ancak 2-3 yıl önce Türkiye'ye geri getirilebilmiştir.
 
      - 
      İlk  tarih  
      yazan,Osmanlılarda ki salnamelere   benzeyen yıllıklar hazırlayanlar da 
      yine Hititlerdir.
 
      - 
      Suyun önüne set 
      yaparak,baraj yapma fikrini  ilk  uygulamasını yine Hititlere ait Alaca 
      Örükaya'da görüyoruz.
 
      - 
      Hattuşa'da  Nişan 
      taşı denilen bir kaya üzerine,Hitit krallarının  soy  kütüğü (seceresi) 
      yazılmıştır.
 
      - 
      Bin  tapınaklı  
      başkent   olarak   bilinen Hattuşa  kazılarında, kral mührü ile mühürlenir 
      ki,  bu da  tarihteki  tapu belgelerinin ilk örnekleridir.
 
      - 
       İki galeriden oluşan 
      ve dik kesilmiş kaya  yüzeylerine  bütün Hitit tanrı ve tanrıçalarının  
      kutsal hayvan ve kıyafetleriyle resmedildiği ve  figürlerinin 
      yanına,hiyeroglif yazı ile isim ve  amblemlerinin  işlendiği  Yazılı  
      Kaya  Açık Hava Mabedi Dünyada tek örnektir.
 
      - 
       Hakimiyetleri altına 
      aldığı halkların dinlerini  ve kültürlerini kendi panteonuna dahil eden  
      Hititler, onların  tanrıları  içinde tapınaklar yapmışlardır. Bu da yine 
      Hititlere has bir kültür ve anlayış zenginliğidir.
 
      - 
       Boğazkale  Hattusas 
      kazıları,Alman bilim  heyetleri tarafından 90 yıldır sürdürülmektedir ve  
      belki  bir o kadar süre daha devam edecektir.  Bu çalışmalar devam ettikçe 
      Anadolu  ve   Hitit kültür ve tarihi ile ilgili yeni zenginlikleri ortaya 
      çıkacağı muhakkaktır.
 
      - 
       Hitit  kültür  
      sanatının plastik ve estetik özelliklerine  hiç  değinemedik  bile. Bir  
      başka sohbet  yazımızda, bir başka boyutuyla buluşmak üzere hoşça kalın.
 
     
           | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
    Çorumlu2000 7. sayı 
    
    TARİH SOHBETLERİ III  
    
    Osman ÜNSAL 
    
    Kazılarda 
    bulunan bir kolye kazanları da,kazıyı yönetenleri de,görenleri de hayrete  
    bıraktı.  Altın ve  değerli  taş ve boncuklardan oluşan bir kolyenin tam 
    ortasında paslı bir demir parçası yer  almış tu. Malum;bugün olduğu gibi 
    tarih boyunca bu tür takıların ortasında elmaslar,ya kutlar  veya 
    pırlantaların en irisi,en gösterişlisi, en  görkemlisi bulunurdu. Bu üç 
    genimsi demir parçası da  neyin nesi oluyordu. İlk anda herkesi şaşırtan bu 
    tarihten gelen esrar, çok  geçmeden  çözüldü. Eski Tunç Çağına ait bir  
    çanak içerisinde bulunan kolyenin pırlantası,tabiatta nadir de olsa 
    rastlanabilen volkanik bir demir idi. M.Ö. 3000-2000 arasında insanlar bu 
    madenle  ilk defa tanışıyorlardı ve ilk defa tanıdıkları ve  nadir olarak 
    buldukları bu  demir onlar için altından da, pırlantadan  da  daha  
    değerliydi.  Bu güzel kolyenin ortasında, kim bilir  hangi prensesin 
    boynunda  müstesna  yerini   alıyor ve nice kıskanç gözlere hedef alıyordu.  
    İşte ; dünyadaki en  statik maddelerden birisi  olan demirin tarihteki 
    serüveni böyle başlar. Bugün demirsiz bir sanayii,demirsiz bir endüstri 
    düşünülemez. Bu önem tarih boyunca da hep böyle devam  ede  gelmiştir.  
    Yeryüzünde  oldukça çok bulunan  demirini önemini  kavrayabilmek için bir an 
    durup, demirsiz bir yaşam nasıl  olabilir diye düşünmek yeterlidir. M.Ö. I. 
    Binden itibaren çağa adını veren bu dönemi "Demir Çağı" olarak 
    tanımlamaktayız. İnsanların madenlerle tanışması Taş Devrinden itibaren 
    başlar. Önce tabiatta bulunan altın ve gümüşü kullanmışlar,yumuşak ve 
    işlenmesi kolay olduğu için süs eşyası, az da  olsa kap  kaçak 
    yapmışlardır.   Sonra  bakır   keşfedilmiş, M.Ö. 4. Binden itibaren   
    yaygın   biçimde kullanılmış ve çağa adını vermiştir. Bakır yumuşaklığını  
    gidermek  için kalayla karıştırılan  insanlar  daha  sert  bir maden Olan 
    tunçu (Bronz)  elde etmişler ve M.Ö. 3000-2000  arasına da "Tunç Çağı" 
    denilmiştir. Bu çağ Hitit Devletinin yıkılışı olan M.Ö. 1200'lerin sonuna 
    kadar sürmüştür.  Demirin yaygın olarak kullanılması M.Ö. I. Bindedir.  
    Hititlerin  yıkılmasından sonra bu topraklarda devlet  kuran  Frigler 
    zamanında M.Ö. 7. Yüzyılında  yapılan ağız kısımlarında  insan ve hayvan 
    figürleri bulunan demir kazanların çağa damgasını  vurmuş  ta   İtalya'ya (Etrüksler) 
    kadar ulaşmıştır.   
    
    Bir 
    başka  yazımda   M.Ö. II. Binde dünyanın iki  süper  devletinden birisi 
    Hititler,birisi  Mısırlılar diye bahsetmiştim. Bu iki süper  devlet arasında 
    tarihte  ilk yazılı anlaşma yapılan "Kadeş Savaşı" olmuştur.  Daha sonra bu 
    iki devlet arasında sosyal ve kültürel ilişkiler artmış,Hitit kralları  
    Mısır prensiyle evlenerek akrabalık bile  kurulmuştur. Karşılıklı hediyeler 
    gönderilmiştir. Ama bu hediyeler içinde Hitit kralının gönderdiği bir kılıç 
    Mısır' da büyük sükse  ve  hayranlık   uyandırmakla kalmamış ,Mısır yazılı 
    metinlerine de geçmiştir.  
    
    Bu  
    metinde "Hitilerin gönderdiği  kılıç  bizim kılıçları  peynir  gibi doğradı" 
    diye  yazılmaktadır. Biz Hititlerin son  dönemlerinde  Anadolu'da  az da 
    olsa  demirin  işlenmeye  başlandığını  ve Hitit kralının gönderdiği hediye 
    kılıcın, demir bir  kılıç olduğu ve Mısırlıların bronz kılıçlarını bu  hale 
    getirdiğini  anlatmaktadır. Demek ki; o tarihte demir bir kılıca sahip 
    olmak, günümüzde  adrese   teslim Toma-Hawk füzeleriyle eşdeğermiş.
      
           | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
    Çorumlu 20000 9. sayı 
    
    ESERLER VE ESİRLER I 
    
    Osman ÜNSAL   
    
      - 
      Dünyanın büyük bir bölümü buzullarla kaplıydı. 
      İklim çok soğuktu. Sayıları azdı ve başlangıçta insanlar mağaralarda 
      yaşıyorlardı. Bu şekilde hem soğuktan hem düşmanlardan daha iyi 
      korunabiliyorlardı. Sonra havalar ısınmaya başladı,insanların sayısı arttı 
      ve kendilerini daha iye savunmaya başladılar ve mağaralardan çıkıp 
      yeryüzünde yaşayacakları meskenleri yapmaya başladılar. İlk evler basit 
      dikdörtgen biçimli taş temel üzerine kerpiç ve ahşaptandı. M.Ö. 4 . binde 
      Alacahöyük bu devir iskan gören bir çok merkezde rastladığımız evlerde 
      kapı ve pencere yoktu. Evlere tavandan merdivenle giriliyor,akşam olunca 
      dıştaki merdiven içeri çekilerek güvenlik sağlanıyordu. Evlerin ortasında 
      ocak bulunuyor,kenarlarında sedir ve sekiler yer alıyordu. Hatta bu 
      sedirlerin altı ölü gömmek içinde kullanıyordu. Böyle başlayan mimari 
      insanın bilgi ve becerisi ile gelişmiş surlar,saraylar,tapınaklar kompleks 
      yapı grupları meydana gelmiştir. Cam keşfedilene kadar binalarda pencere 
      yapılmış,sadece küçük ışık delikleri konulmuştur.  
 
      - 
      Her toplum kendi kültürü kendi hayatlarına göre 
      kendi karakteristik mimarisini oluşturmuş,Anadolu,Mısır,Mezopotamya, 
      Yunan,Roma, Bizans,Türk Mimarisi vb. gibi. bunlar hem birbirlerini 
      etkilemişler,bir çok benzerlikleriyle birlikte farklı özellikleriyle de 
      birbirinden ayrılmıştır. Mimarisinin oluşumunda coğrafi bölgenin de önemli 
      etkisi vardır. Mimari çevresindeki malzemeleri kullanmıştır. Mezopotamya 
      da taş yok denecek kadar azdır,burada mimarinin ana maddesi,kerpiç ve 
      çamurdur. İran ve Orta Asya Mimarisinde tuğla ön planda iken,Anadolu’da 
      taş mimarinin ana maddesidir. Orta Asya’da ve İran’da tuğla kullanan 
      Türkler,Anadolu’da Selçuk ve Osmanlılarda Anadolu’da bol bulunan taşı 
      tercih etmişlerdi.  
 
      - 
      Çağlara damgasını vuran ve yaptığı dönemde 
      toplumlarını maddi ve manevi çok büyük oranda etkileyen 
      surlar,kaleler,piramitler,tapınaklar,zigurat lar,saraylar vb. uygarlığın 
      kilometre taşlarıdır. Bu dünyanın harikaları dan sayılan eserlerin yapılış 
      öyküleri birbirlerinden pek farklı değildir. Bugünkü teknolojik imkanlarla 
      bile bunların yapılabilmesi kolay değildir.  
 
      - 
      M.S. III. Yüzyıl da yapılan Çin setti,uzaydan 
      görülebilen yer yüzündeki insan yapısı tek eserdir. 3000 kilometre 
      uzunluğundaki surlar,dağları,tepeleri,vadileri aşmakta,kule ve 
      burçları,anıtsal kapıları ile dünyanın 7 harikasından birisidir. Yapımında 
      milyarlarca ton taş kullanılmış,bu taşlar insan gücüyle,dağlara,vadilere 
      ulaştırılmıştır.   
 
      - 
      Mısır’daki Koops’un Piramidi ise kaide kenarı 
      230.3 metre olan kare tabanlıdır. Yüksekliği 146.6 metre kütlesi 2.521.000 
      metre küptür. Boğazkale büyük mabetteki duvarın taş blokları 5.10 ton 
      Aslanlı Kapıdaki aslan protonları ve Alacahöyük teki sfenksli heykelleri 
      bunun birkaç katlı ağırlıktadır. Yunan ve Roma tapınaklarındaki, sütun ve 
      arsitrav blokları en az bunlar kadardır.  
 
      - 
      Ben;Kütahya’nın Aizani harabelerinde yerinde 
      kazı ve restorasyonda çalıştım. Zeus tapınağının etrafındaki sütunların 
      işlenmiş haliyle çapı 90 santimetre yüksekliği 9.5 metre idi. Yaklaşık 
      30-40 ton ve bu sütunların üzerinde iki sütunu birbirine bağlayan Arsitrav 
      (baş tapan) yine 40 ton civarında olduğu hesaplanmıştı ve bunlar yerden 12 
      metre yüksekliğe,sütunların Roma tapınaklarından birisi de Didim Apollo 
      mabedidir. Buradaki sütununun çevresini ancak 4 kişi el ele tutuşarak 
      çevreleyebiliyor. Duvarlar ve kütlelerde yine insan gücü mantığını zorlar 
      büyüklükte. Böyle binlerce taşı mermer bloklarının birde buraya 
      kilometrelerce uzaktan getirildiğini düşünün ve bu eserlerin nasıl ve ne 
      şartlar altında meydana geldiğini anlamaya çalışın.  
 
      - 
      Firavunun intikamı diye bir film var,birkaç kez 
      televizyonlarda gösterildi. İzlenmiş olmalısınız. Firavun Tutakamon büyük 
      bir zafer Mısır’a dönüyor. Yendiği ülkenin halkından da esir edip 
      getirmiş. Hazinesi altın ve mücevherlerle dolmuş,bunları ikinci hayat için 
      biriktirdiğini söylüyor ve kendisine layık bir piramit (mezar) yapılmasını 
      istiyor. Bu anıt şimdiye kadar yapılanlardan daha görkemli olacak ve o 
      gömüldükten sonra kimse bu mezara giremeyecek,ona 
      ulaşamayacak,hazinelerine dokunamayacak. Neyse;onun istediği bu anıt 
      yapabilecek birisi var. O da esirler arasında mimarla bu anıtın yapılması 
      karşılığında halkın serbest bırakılması karşılığında anlaşıyorlar. Ülkenin 
      her tarafına haberler gönderiliyor ve çalışabilecek gücü olan herkes bu 
      kutsal göreve çağırılıyor. İşini,tarlasını,evini,çoluk çocuğunu bırakan 
      herkes,bu kutsal görev için koşup geliyor. Şarkılar,türkülerle ve herkes 
      dört elle sarılıyor işine,kimi taş ocağından taş çıkarıyor,kimileri 
      çölleri,tepeleri aşarak taşları taşıyor. Kimi taşları yontuyor. Kimi 
      temelleri,toprakları kazıyor. Bir ibadet hissiyle ve coşkusuyla 
      çalışıyorlardı. Aylar,yıllar birbirini kovaladı. Piramidin temelleri 
      tamamlanmaya ilk sıra taşlar yerleştirilmeye başladığında,insanların 
      şarkıları susmuş,takatleri tükenmiş,yorgunluk ve bitkinlik esirleri de 
      vatandaşları da sarsmıştı. Firavunun daha hızlı çalışmasını istiyor. Mimar 
      daha çok taş,daha çok işçi,istiyor. Bu işçiler daha çok para 
      gerektiriyordu. Artık insanları çalıştırmak için davulla tempo tutuluyor. 
      Kırbaçlar şaklıyordu. Binlerce insan taşlar altında eziliyor,daha çok 
      gayret diye kırbaçla,kılıçla öldürülüyor. Bu iş artık insan öğüten bir 
      değirmen gibi onları öğüterek,onların kanları canları pahasına 
      yükseliyordu. Daha çok malzeme,daha çok insan,daha çok yiyecek 
      gerekiyordu. Köyler,kasabalar hep boşalıyor,çalışabilecek herkes zorla 
      toplanıp getiriliyordu. Halkla esirlerin,kölelerin bir farklı kalmamıştı. 
      Ülkede üretim düşmüş kıtlık başlamıştı. Masrafları karşılamak için 
      vergiler artıyor ve zorla bitkin halkın nesi var,nesi yok zorla toplanıp 
      alınıyordu. Piramitte çalışanlar çalışacakları yerlere gözleri bağlanarak 
      götürülüyor,başlarındakilerin içeri hakkında bilgi vermemesi için hep 
      dilleri kesiliyordu.  
 
      - 
      Yapı tamamlandığında Firavunun Nil’de gezdiği 
      saltanat kayığı, hizmetkarları,saray halkı,rahipleri,korumaları hep 
      beraber piramide alınıyor ve içeriden kumların boşaltılmasıyla sağlanan 
      bir mekanizma ile milyonlarca tonluk taşlar harekete geçerek sistem 
      kapanıp,dışarı ile irtibatı bir daha açılamayacak şekilde kesiliyordu. 
      
 
      - 
      Onlarca yılda tamamlanan piramit yüz 
      binlerce insanı canıyla,kanıyla meydana getiriliyordu
 
     
           | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
       
    Çorumlu 2000 10. sayı 
    
    ESERLER VE ESİRLER II  
    
    Osman ÜNSAL  
    
      - 
      Anadolu'da  pek çok taş ocağı tespit 
      edilmiştir.Antik çağlarda kullanılan,bu ocaklarda yarı işlenmiş,hazırlanıp 
      yerine ulaşmamış parçalara da rastlanmıştır.  
 
      - 
      Ocaklarda taşların yarıklarına kamalar 
      çakılarak  ayrılır veya testere ile kesilirdi. Ocaklarda amaca göre kabaca 
      işlenen taşlar, inşaat  mahalline doğru yola çıkarılırdı.  Taşıma  insan 
      ve  hayvan gücüyle olurdu. Bu taşıma dağlar,tepeler aşılarak bazen 
      kilometrelerce  olurdu. Taşıma yöntemleri arasında  kalaslar  üzerinde  
      yuvarlama, kızaklar üzerinde kaydırma olduğu gibi,bazen de taşlar 
      üzerinde  bırakılan  çıkıntılara tekerlek takılarak ta yapılmıştır.
      
      
 
      - 
      Kullanılacağı mahalle  gelen taş bloklar son 
      şeklini alarak yapıdaki yerine   konuluyordu. Burada bir noktayı 
      belirtmek  çok önemli. Roma'da demir biliniyor ve kullanılıyordu. Ama 
      Hitit'te, Mısır'da Miken'de  bu anıtsal yapıları yapan insanların elindeki 
      en sert malzeme bakır (bronz) dı. 
 
      - 
      Bu tonlarca taşları taş ve bronz çekiçlerle, 
      bakır  testerelerle işlemişlerdir. Boğazköy kazılarında  bakır bir Hitit 
      testeresi bulunmuştur.  Bu binalardaki taş bloklar birbirine öyle intibak 
      ettirilmiş ki,arasından su bile sızmamaktadır. Tabi harçsız üst üste 
      konulan bu  taşların  zelzele vb. de kaymaması içinde hem  yatay  olarak 
      madeni parçalarla birbirine kenetleniyor,dikey olarak ta alttaki taşa 
      oyuk, üsteki taşa çıkıntı bırakılarak, yada yine metal parçalarla 
      toplanmıştır. Bu çivilerde oynamaması  için kanallar açılarak kurşunla 
      doldurulmuştur. Boğazkale ve Alacahöyük de duvar taşları üzerinde su 
      borusu genişliğinde  8-10 cm derinlikte  delikler görülür. Bunlar duvar 
      taşlarını birbirine bağlantı delikleridir. O devirde matkap olmadığına 
      göre  bu  muntazam  silindirik  delikler nasıl açılıyordu biliyor musunuz 
      ?   Kumla ! ve aşındırma  yöntemleriyle. Taşın  üzerine önce ufak bir zede,çukur 
      açılıyor,sonra oraya kum  konuyor ve  bir boru sağa,sola çevrilerek delik 
      meydana getiriliyordu. 8 - 10 cm derinliğe ulaşmak için hangi  esir, hangi 
      köle kim  bilir  kaç  yüz saat uğraşıyor, elindeki boruyu kaç milyon kere 
      sağa,sola dön dürerek  bir taştaki bir deliği oyuyordu. Ve bu işi   çabuk 
      bitirmesi için kaç bin köle,kaç bin  kırbaç yiyordu. Bu taş delme usulü 
      Osmanlıda  bile  kullanılmıştır. Bazı eski cami ve şadırvanlarında mermer  
      top biçiminde fıskiyeler vardır,içi  boş ve üzerinde pek çok delikler 
      bulunan suyun tazyiki ile dönen ve bütün  deliklerinden  su fışkıran bu 
      fıskiyeyi hazla seyrederken  nasıl  yapıldığını  pek de düşünmeyiz. Önce 
      mermer  top  şeklinde yontulur,sonra  matkapla merkezine  kadar bir delik 
      açılır.  Bu deliğe kum doldurularak bir salıncağa  asılır  ve  başlar 
      ustanın çırağı bu salıncağı  sallamaya. Salıncak sallandıkça kumlar  
      zımpara  gibi başlar mermer topun içini aşındırmaya. Topun içini bu 
      şekilde  boşalması belki yıllar sürer ve işlem tamamlanınca  her  
      tarafından onlarca  delik delinir ve hayranlıkla izlediğimiz  bu fıskiye 
      meydana  gelir.   Gerçi bunu yapan ilk çağdaki gibi köle değildir belki 
      ama,ustanın sanatını  taktir ederken  çırağın bitmez tükenmez sabrı  ve 
      emeğini de göz ardı etmemede gerekir. 
 
      - 
      Peki bu tonlarca ağırlıktaki taşlar 
      getirildi,işlendi yıllarca uğraşılarak istenilen evsafı kazandı. Temelin 
      ilk taşları da kaydırılarak itip,çekilerek yerine yerleşti,ama 10-15 metre 
      yüksekliğe nasıl çıkarıldı. Tabi ki kaldıraç kullanıldı.   Bazı taşlarda U 
      biçimli çıkıntılar bırakılarak  ve halatlarla bağlanarak kaldırılırdı. 
      Ayrıca binaların her taş sırası tamamlandıkça  toprak veya kumla yer 
      seviyesi doldurdu.   Bu kum yada toprak dolgu sayesinde daha yukarıdaki 
      taşlar, sütunlar, sütun başlıkları,baş taban ve alınlıklar yerlerine 
      yerleştirilip işlenecek tesviye ve kabartma işlemleri bitirildikten sonra 
      dolgu olarak kullanılan kum veya toprak temizlenirdi ve biz  9 metrelik 
      sütun üzerine 40 tonluk baştapan ve alınlığın karşısında hayret ve hay 
      ranlıkla bakakalırız. 
 
      - 
      Gelelim  konunun  en can alıcı noktasına: 
      İnsanların gurur kaynağı eserler hep büyük zaferlerin arkasından 
      yapılmıştır. Örneğin : Osmanlılarda Mimar Sinan'ların yetişmesi, 
      Süleymaniye, Selimiye, Sultan Ahmet  gibi camilerin,Saray kapıları, sebil, 
      türbe, han  ve  kervan sarayların yapıldığı 16. Yüzyılın  imar  
      faaliyetleri,Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman'ın kazandığı 
      zaferlerle doğrudan ilgilidir.  Devlet  hazinesi bu zafer ve fetihlerle 
      dolmuştur.  Avrupa'nın Ortaçağ sonunda yaptığı keşifler, bulduğu  yeni 
      ticaret yolları, kazandığı sömürgeler  zenginliğini   artırmış, Rönesans 
      hareketi,bilim ve  sanattaki  hızlı gelişmenin itici gücü olmuştur. Yeni 
      katedraller, saraylar,şatolar  yapılmış bunu yapacak sanatçılar 
      yetişmesine zemin hazırlamıştır. 
 
      - 
      Bazı detay farkları olmasına rağmen İlk Çağda bu 
      böyledir. Zafer kazanan ordular yendikleri ülke halkını esir ve köle 
      yaparlar, mallarına, zenginliklerine el koyarlardı. O memleket  halkından, 
      güçlü ve sağlıklı olan kadın  ve erkekleri  toplar kendi  ülkelerine 
      getirirler ve onları her türlü en ağır işlerinde çalıştırırlardı. Bu günkü 
      gibi teknoloji ve makine gücü  yoktu. Bu esirler surların dışına, 
      şehirlerin varoşlarına yerleştirilir,yarı aç,yarı tok bu yapılan 
      tapınaklarda, surlarda, kulelerde çalıştırılırlardı. Bazı esaret 
      çocuklarına da  sirayet eder,nesiller boyu sürdürülürdü. Korkutma, 
      kırbaçlama,öldürme,aç bırakma gibi   kötü davranışların   yanında  onların 
      inançlarına da  bu işe karıştırılır, her esirin başlangıçta bir  ibadet 
      hissi ve gayreti aşılanırdı.  Bunun en  belirgin  örneği Hititler de 
      görülür.  Hitit kralları ya Suriye'ye kadar sefer yapıp  zaferler 
      kazandıklarında ta oraların  halkını toplayıp  getirmişler,  Boğazköy 
      surlarının  dışına yerleştirmişler,bunlara tarlalarını sürdürmüş, 
      tapınaklarını,surlarını,saraylarını  inşa  ettirmişlerdir. Hitit halkı 
      içinde;Hattiler,Hurriler,Luviler,Dolalar gibi toplulukların dinlerini de 
      kendi dini gelenekleri içine  dahil etmişler ve onlar için de Boğazköy'de 
      tapınaklar  yapmışlardır. Bu yüzden Boğazköy Hititler döneminde 1000 
      tapınaklı başkent diye anılmıştır. 
 
      - 
      Devletin bütün kaynakları halkın her türlü 
      mesaisini hep anıtsal eserlerin yapımına  harcamış ve buna rağmen birkaç 
      istisna dışında pek çok eser tamamlanamamıştır.  Alacahöyük'te ve 
      Boğazköy'de yarısı işlenmiş mimari  parçalar ve heykel kalıntıları 
      görülmektedir. Roma Döneminde planlanmış  ve yapılmasına başlanmış Didim 
      Apollo tapınağı da bunlardan birisidir.Yapım çalışmaları  200 yıl  kadar 
      sürmüş ama bitirilememiştir. Bunu yapıdaki  plan  ve üslup 
      değişikliklerinde görmek mümkündür.  
 
      - 
      Tarih  öncesinden günümüze ulaşan bazı eşya ve 
      alet-edevatın yapılışını ve amacını anlamadığımız da olmuştur. Çünkü biz; 
      bir yerde bu günün mantığı ile onlara bakıyoruz.    Mimarideki  bu  
      büyüklükler nasıl meydana geldi,bu tonlarca taş nasıl taşındı, nasıl  
      işlendi, nasıl  kaldırılıp o yüksekliklere çıkartıldı.  Özellikle Güney 
      Amerika'daki İnka ve Maya uygarlık kalıntılarındaki büyüklükler ve 
      farklılıklar uzaylılarla bile izah edilmeye çalışıldığı oldu. 
 
      - 
      Aslında ; anlayamadığımız bu günkü zaman kavramı 
      ve aceleciliğimizi o devirlere  ölçü olarak tutmaktır.  Bu günkü 1 
      dakikalık olayı  binlerce disket ve binlerce ciltlik kitaplara 
      sığdıramazken, geçmişteki 500 yılı, 1000 yılı birkaç cümleyle 
      özetleyiveririz. Bir karıncanın yuvasına taşıdığı malzeme onun cürümüyle 
      kıyaslanınca hayretler içinde kalınır.  Oysa  yüz  binlerce insan, 
      yüzyıllar boyunca bu eserler için canı,kanı pahasına çalıştırılmıştır. Hem 
      de insan oğlunun  aklı  ve becerisi ile. Böyle düşünürsek ; daha  güzel bu 
      bilinmeyen  parçalar  yerli  yerine oturmuş  olur. Sabır  ve  sebatı da  
      hesaba katmak gerekir. 
 
      - 
      Bir hattat Kur'an-ı Kerim yazacak duruma 
      gelebilmek  için 15 - 20  yıl her harfi, her cümleyi yazarak eksersiz 
      yapıyor, çalışıyor ve  ancak ondan sonra bu işe girişebiliyor. Bizler el 
      yazması bir kitaptaki yazıya, istife baktığımız zaman hayranlık içinde 
      kalıyoruz, matbaa  baskısından daha kusursuz, daha güzel diye. Öyle 
      kolayına sanatçı olunamıyor, sanat eseri meydana gelmiyor.  Bir  başka  
      örnek ; bir ağaç ustası,bir ağaç minberi,bir ahşap kapı veya ahşap tavanı 
      oymak,işlemek için kalfasıyla,çırağıyla ekip halinde yıllarca 
      uğraşıyor,emek veriyor ve bu eserler öyle ortaya  çıkıyor. 
 
      - 
      Şimdi ne o sabır var,ne o sebat,ne o  anlayış. 
      Bugün bir usta yılda bir kapı işlese açlıktan ölür. İşte en önemlisi o 
      sanatın ve emeğin kıymetini bilen ve onun karşılığını verebilen 
      sanatseverler kalmadı. 
 
      - 
      Galiba işin özeti bu. 
 
     
           | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
       
    Çorumlu 2000 26. sayı 
    
    ÇORUM 
    TURİZMİ İÇİN EL ELE  
    Osman ÜNSAL 
    
      -  
 
      - Turizm ekonomik değer olarak çağımızın en 
      büyük sektörlerinden birisidir. Ülkeler turizm stratejilerini 
      yaparken,daha çok turist,daha çok gezdirme,daha uzun süre konaklama ve 
      daha çok harcama yaptırmak üzerine kurarlar. Ancak turizm gönüllü bir olay 
      olduğu için,insanların ilgi duyacağı değerlerin zenginliği ve onları 
      memnun edecek davranışlarla doğru orantılıdır. Bir ülke yada bir belgenin 
      turizm pastasından beklenilen payı alabilmesi için şu üç unsur çok 
      önemlidir. 
 
       1-Turizm değerlerinin zenginliği.  
       2- Tanıtım.  
       3- Pazarlama.   
      - Ülkemiz turizmde son on beş yılda yeterli 
      sayılmasa da belli bir mesafe almıştır. Ancak bu Çorum Turizmine 
      yansımamıştır. Bunda son on yıldır çoğu Doğu Anadolu turlarının 
      aksamasının payı da az değildir.  
 
      - Yukarıda belirttiğimiz üç unsura Çorum 
      perspektifinden bakarak turizmimizdeki  tıkanıklığın nerede olduğunu ve 
      nasıl aşılabileceğini görmeye çalışalım.  
 
      - TURİZM DEĞERLERİMİZİN ZENGİNLİĞİ:  
 
      - 7 bin yıllık çok zengin bir tarihi geçmiş 
      ve bunun sonucu Çorum kelimenin tam anlamıyla bir AÇIK HAVA MÜZESİ 
      konumundadır. Boğazköy gibi bir Hitit Başkenti, Alacahöyük, Ortaköy, Eski 
      yapar,Pazarlı,Kuşsaray ve. Gibi bilimsel araştırma yapılan önemli 
      merkezler. Kargı,Osmancık,Bayat yaylaları gibi doğal harikalar. İncesu 
      Kalyonu, Damlataş Mağarası, cami,türbe, köprü,han, hamam, kaya mezarı,saat 
      kuleleri,kaleler gibi anıtlar. Ayrıca zengin el sanatları ve folklorik 
      değerler 3 müze ve yazılı kaya gibi dünyada başka örneği olmayan bir açık 
      hava tapınağı vb. Bu zenginlik ne yazık ki Bursa'daki bir asırlık çınar 
      kadar turist çekmiyor ! Demek ki sorun turizm değerlerinde değil. Derhal 
      zenginleştirilebilir kış turizmi,spor,gençlik,kongre,festival vb. Gibi.
      
      
 
      - PAZARLAMA:
       
 
      - İşte,bence Çorum turizmindeki asıl 
      tıkanıklık pazarlamadır. Hani derler ya: Un var,yağ var,şeker var ama bir 
      türlü helva yapamıyoruz. Tıpkı öyle,yukarıda turizm zenginliklerimizi 
      birkaç isimle anlattık,onların her birini anlatmak için ciltlerce kitap 
      yazılabilir. Bu değerleri varlığından pek çok kimsenin haberi ve bilgisi 
      var ama bir türlü onları görmeye gelmiyorlar yada yeteri kadar 
      gelmiyorlar. Peki bu nasıl çözülür ? Burada şunu hemen belirtmeliyim ki 
      konunun resmi görevlileri en üsten,en alt kademeye kadar onlar yapması 
      gerekenlerin çok üstünde aktif ve olağan üstü çaba harcıyorlar. Onları 
      takdir duygularıyla alkışlıyorum. Ama herkesin yapması  gereken sadece 
      onlardan beklersek hem onlara haksızlık ederiz,hem de doğal seyri içindeki 
      izlediğimiz gelişmeyle yetinmek zorunda kalırız. Turizmi gelişmiş 
      bölgelerimizde inceleyenler bilecektir,toplumun her kesimi olayı 
      benimsemiş ve her davranışları bu gelenlerin ilerideki yıllarda daha çok 
      sayıda gelmelerini sağlama yönünde ortak bir bilinç halindedirler.  
 
      - Turizm olayının eğitim yönü vardır,kültür 
      yönü vardır. Ama önce toplum olarak konuya sahip 
      çıkılmalı,resmi,özel,medya,işçi,çiftçi,esnaf,memur bir ortak bilinç 
      oluşturmalı,bunu Çorum'un ve Çorumlunun bir görevi saymalı ona göre çaba 
      harcamalıdır. Bilinmelidir ki herkes,bundan faydalanacak,ekonomik,sosyal 
      ve kültürel fayda katlanarak kendisine dönecektir. Yoksa yılda bir defa 
      bir toplantı düzenlemekle dar bir çevre içinde gündeme turizm olayını 
      getirip anlatmakla iş bitmez.  
 
      - Ne yapmak lazım ? Hemen bir çırpıda 
      aklımıza gelenleri birkaç şey sıralayalım.  
 
      - Önce turizm haftası etkinliklerine halkı 
      alalım.  
 
      - Tesisleri sayı ve nitelik olarak 
      artırıp,turizm organizasyonları oluşturulmalı.  
 
      - Yerel radyo ve TV'lerde turizm değerlerini 
      görmemizi öğütleyen resim,slogan vb. şeyler yer almalı,belgeseller 
      yaptırıp yayınlanmalı.  
 
      - Çorum'da üretilen her ürünün çimento, 
      leblebi,un,yem vb. ambalajlarına Boğazköy, Alacahöyük gibi yerleri görmeye 
      davet eden resim,yazı bantları eklemeli,yanında broşür vb. şeyler 
      konulmalı.  
 
      - Her evde,işyerinde,vitrinlerde Çorum 
      turizmiyle ilgili yazı,resim asılmalı,herkes müşterisine,muhatabına bir 
      dakika da olsa söz edip konuyu gündemde tutmalı.  
 
      - Her hafta sonu belediye ve şirketler en az 
      bir otobüs kaldırmalı ve halkı billi bir süre ücretsiz Alacahöyük,Boğazkale'ye 
      götürmeli.  
 
      - Herkes dışarıdan kendilerini ziyarete 
      gelen eş,dost,akrabasını tarihi ve turistik yerleri gezdirmeli.  
 
      - Gerek resmi,gerek özel sektör temsilcileri 
      Çorum'a gelenlerle yapacakları toplantıların programlarına turizm konusunu 
      almalı,oraları gezdirmeli,bu konuyu en az diğer iş konusu kadar önemli 
      saymalı ve bunu toplantı yaptıklarına hissettirmeli.  
 
      - Oteller müşterilerini bir gün daha fazla 
      kalmaları için ücret indirim yapmalı,onların yaylaları ve diğer yerleri 
      gezmeleri görmeleri karşılığı onlara sağlayacağı avantajları duyurmalı.
      
      
 
      - Bu ve buna benzer pek çok şey yapılabilir 
      ve ortak şuur oluştuğunda sorun zaten çözülmüş olur. 
 
     
           | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
       
         Çorumlu 2000 22.sayı
      
      
         ÇAMUR ÇÖMLEK OLUNCA 
      
      
         Osman ÜNSAL  
      
      Toprak suyla buluştu çamur oldu. Çamurdan 
      çanak-çömlek yapıldı. Sanatlar başlangıçta insanların doğadan 
      esinlemeleri,gördükleri ve gözlemlediklerini yetenekleriyle birleştirince 
      meydana getirmişler. Resim sanatı insanların çevrelerinde gördükleri 
      insanları, hayvanları, ağaçları yaşadıkları mağara duvarlarına 
      çizmeleriyle başlamış ve gelişmiştir. Müzik duyduğu yada çıkardığı sesleri 
      melodileştirmesi ona bir ritim kazandırmasının ürünüdür. Yazıda da önce 
      anlatmak istediği şeylerin resimlerini sıralamış,sonra bu resimler 
      sembolleşerek cümle,hece ve harf olarak belli bir süreçten geçmiştir. 
      İnsanlık tarihinde bugün çocuklarımızın okuma yazma öğrenirken izlediği 
      metodun aynısını yaşamıştır. Önce cümle,sonra kelime, sonra hece ve en 
      sonunda da harf keşfedilmiştir.  
       Bizim çanak-çömlek;batılıların “seramik” dediği çamurun biçimlendirip 
      pişirilmesiyle meydana getirilen bu sanatın farklı bir özelliği vardır. 
      İnsanoğlu bunu doğadan örnek almadan kendi aklı,kendi tasav-vurunu 
      kullanarak yapmıştır. Formları, bi-çimleri,şekilleri,kendi prototipini 
      örnek alarak geliştirmiştir.  
      İlk örneklerini M.Ö;7. binlerde Neolitik 
      Çağda görmeye başladığımız çanak-çömlekler,günümüze kadar devam etmiştir. 
      Her devirde,her bölgede,her kültürde bol ve yaygın olarak kullanılan 
      seramikler geçmişin aydınlatılmasında, tarihlendirmede en önemli 
      belgelerdir. Kültürleri,sanatları,inançları,sosyal yaşamları, savaşları, 
      istilaları, yangınları, afetleri, vb. tarihin tanıkları gibi 
      araştırmacılara,bilim adamlarına ifşa etmişlerdir. Tarih öncesi devirlerde 
      en başta, yazıdan sonra ki devirlerde ise yazılı belgelerin yetersiz 
      kaldığı yerlerde en az bu belgeler kadar geçmişi tanıma ve tespitte imdada 
      yetişmişlerdir.  
      Tarihi süreç içerisinde ilk önce çamurdan 
      yapılarak,güneşte kurutularak kullanılan çanak-çömlekler daha sonra ateşte 
      pişirilerek daha dayanıklı hale getirilmiştir. Bir süre sonra astarlanmış, 
      perdahlanmış,boyanmış,sırlanmış,tek renkten çok renge ulaşmış,üzerine 
      desenler,motifler yapılmış,biçim ve formları zenginleşmiş. Üzerine 
      kabartma süsler konulmuş,insan ve hayvan biçimli formlara girmiştir. 
      Çanak-çömlek yapımında çark kullanımı başlayınca,form ve biçimleri daha 
      düzgün, standart bir hale gelmiş ve seri üretime geçilmiştir. Giderek 
      çamuru özel hazırlanmış,yapan,pişiren,boyayan,resimleyen ve tabi 
      kullananlar eserleriyle uygarlık tarihinde yaşamayı başarmışlardır.  
      Bu sanatın tarihi sürecine bir genel bakış 
      atarsak:  
      Neolitik Çağ kaplarının en güzel örnekleri 
      Burdur-Hacılar'da bulunmuştur.  
      Çorum'da yaygın yerleşim Kalkolitik Çağda 
      başlar. Bu döneme ait ele geçen çanak ve meyvelik biçimindeki kaplar elde 
      yapılmıştır. Örneklerine Alacahöyük ve Kuşşaray başta olmak üzere pek çok  
      yerde rastlanmıştır.  
      Tunç Çağı kapları çanaklar ve üzeri de 
      hafif çıktılar olan tencere tipi çömleklerdir. Astarlı ve perdahlı kaplar 
      her yeri aynı oranda pişmemiştir. Yüzeylerinde çizgi desenlerde görülür. 
      Alacahöyük başta olmak üzere Boğazköy, Eskiyapar, Yenihayat, Kalınkaya vb. 
      bolca ele geçmiştir. Bu devir yerleşim yerleri Anadolu genelinde olduğu 
      gibi Çorum'da da büyük bir yangın geçmiştir.  
      Hititler de kapların çeşitleri,tipleri 
      ,formları çok zenginleşmiştir. Yapımlarında çarkın kullanıldığı,toprak 
      kalitesinin homojenleştiği,daha iyi pişirildiği görülür. Kartal gagalı 
      testiler bu dönem için karakteristiktir. Kırmızı ve bej astar ve boya 
      yaygındır. Başta Boğazköy  ve Alacahöyük olmak üzere il sınırları içinde 
      pek çok yerleşim alanında bol bulunur. Ayrıca bu devirde başlangıçta ölü 
      gömmede, depo ve anbar olarak kullanılan küplerin insan boyundan yüksek 
      olanları vardır. Bu küpler halka şeklinde çamurların üst üste konup 
      birleştirilmesi ile yapılmış,yapıldığı yerde kurutulup pişirilmiştir. 
      Üzerlerine çamur halkalardan yapılışlarından doğal sonucu boğumlar,ağız 
      kısımlarında çizgi desenleri vardır. Bu devirde pişmiş topraktan yapılmış 
      banyo küvetleri sosyal yaşantıyı anlatması bakımından ilginçtir. Yine 
      hayvan biçimli kaplarda bu devir için sözü edilmesi gereken pişmiş toprak 
      eserlerdir.  
       Frig kaplarında yonca ağız modası hakimdir. Ayrıca maden sanatındaki 
      gelişmişliğe paralel olarak siyah boyalı maden süsü verilen kaplarda 
      yaygındır. Bu devirde çanak-çömleğin çok renkli olduğunu üzerine insan ve 
      hayvan figürlerinin konduğu,savaş ve av sahnelerinin resmedildiğini 
      görürüz. Alaca Pazarlıda'ki Frig yerleşim yerindeki kazılarda , pişmiş 
      topraktan yapılmış parmak kalınlığında çiviler, çamur içine batırılmak 
      suretiyle kul-lanılan  ilk mozaik uygulamasına rastlıyoruz. Ayrıca karo 
      biçiminde yine pişmiş topraktan renkli ve üzeri resimli levhalar 
      bulunmuştur. Bunlar bugünkü çini yada fayanslar gibi duvar dekorasyonunda 
      kullanılmışlardır.  
      Galat kaplarında bej renk ve çizgiler 
      karakteristiktir.  
      Miken kaplarının yüzeylerinde siluet 
      biçiminde insan ve hayvan figürleri resmedilmiştir.  
      Yunan seramik sanatında siyah 
      figür,kırmızı figür diye iki ekol doğmuştur. Siyah figür de desenler 
      boyanıp diğer kısımlar kiremit renginin tabii haliyle bırakılmış,kırmızı 
      figürde ise desenler kiremit renginde bırakılıp boşluklar boyanmıştır. Bu 
      dönemde vazo ressamlığı gelişmiş, ressamlar boyadıkları vazolara adlarını 
      bile yazmışlardır. Amasis ve Exsekias bu yolla adlarını öğrendiğimiz vazo 
      ressamlarıdır.  
      Vazolar üzerinde tarihi ve mitolojik 
      konular resmedilmiştir. Bunların en yaygını Poseidon ve Dianisos le ilgili 
      sahnelerdir.  Fransuva  vazosundaki  resimde Truva Savaşıyla ilgili tarihi 
      bir olay yer alır. Savaş kıyafetiyle Aşil dama oynamaktadır.  
      Büyük İskender'le başlayan Hellenistik 
      devirde seramiklerin hamur kalitesi en üst seviyeye çıkmış ve bu yüzdende 
      seramikler daha ince ve zarif bir hal almıştır. Kabartma desenli kaplar bu 
      devir için karakteristiktir.  
      Roma ve Bizans'ta üst tabakalarda daha çok 
      kıymetli madenlerden ve camdan yapılan kaplar revaç görmüştür.  Seramikler 
      halkın günlük hayatında ise yoğun biçimde varlığını sürdürmüştür. Çanak  
      testi ve küplerin yaygın olduğu bu devirde kaplarda kalite ve zarafet 
      nispeten önemini yitirmiş,sadece günlük ihtiyaca cevap verecek halde devam 
      etmiştir. Taşra yaşamında cam kaplar ve şişelere rastlanmıştır. Bunların 
      mezar hediyesi olarak kullanılanları bolca ele geçmiştir. Pişmiş topraktan 
      yapılan tuğla ve künkler inşaat alanına girmiştir.
      Bizans'tan  başlayarak da küp ve 
      çömleklerin sırlanmaya başladığı görülür.
      Selçuklularda çanak-çömlek,testi ve 
      kandiller sırlı ve boyalıdır. Camii,minare ve saraylarda kullanılan firuze 
      renkli  çini mozaikler sevilen dekoratif unsurlardır.  
      Osmanlılarda seramik sanatının yanında 
      çini sanatı çok büyük bir mesafe kazanmıştır. Halk çanak-çömlek kullanmaya 
      devam ederken,saray ve üst tabakalarda çini vazolar tercih edilmiştir. 
      Çini sanatında gerek teknik,gerek motif zenginliği doruk noktasına 
      ulaşmış,çiniler cami,saray başta olmak üzere mimarinin birinci dekoratif 
      malzemesi olmuştur. Tarih boyunca tekamül eden seramikteki biçim ve 
      formlar,çinide,tabak ve vazolar ;cam sanatında da gülaptanlar ve çeşmi 
      bülbüllerle   Osmanlı saraylarında zirveye ulaşmışlardır. Geleneksel 
      çömlekçilik ise taşra yaşamında günümüze kadar sürmüştür.  
       ... ve asırlarca kurumuş dudakları 
      serinleten testiler soğutuculara görevi teslim edip,sessizce tarih 
      sahnesinden çekilmişlerdir
           | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
    
    Çorumlu 2000 42. sayı 
    V. HİTİTOLOJİ KONGRESİ 
    
    
    Osman ÜNSAL 
    
      - 
                  Bu 
      yıl V. Düzenlenen Hititoloji Kongresi’nin ilki 10. Uluslar Arası Hitit 
      Festivali bünyesinde 19-21 Temmuz 1990 tarihinde Çorum’da yapıldı. Üç 
      yılda bir periyodik olarak düzenlenen Hititoloji Kongreleri,biri 
      Türkiye’de Çorum’da,biri yurt dışında yapılmaktadır. Birincisi 
      Çorum’da,ikincisi İtalya’da,Üçüncüsü Çorum’da,Dördüncüsü Almanya’da,beşin 
      Hititoloji Kongresi de 02-08 Eylül2002'de Çorum’da toplanacaktır.
 
      - 
                  Eski 
      Anadolu kültürleri içinde önemli bir yeri olan Hititoloji’nin bilim 
      aleminin de keşfetmesi 100 yıllık bir süreye uzanır. Buna rağmen 
      Mısır,Asur kaynaklarında ve İncil’de Hititlerden söz edildiği için dünya 
      daha önce de Hittilerden haberdardır. Çorum sınırları içinde Boğazköy ve 
      Alacahöyük başta olmak üzere Anadolu’nun birçok yerinde kazı ve inceleme 
      yapan bilim adamları çağının süper devleti olan Hititlerin 
      siyasi,askeri,sosyal ve kültürel yönden tanınmasında,Hitit Dilinin 
      çözülmesinde büyük mesafe almışlardır. Bu bilim adamlarının birkaç nesil 
      süren fedakar çalışmaları sonucu olmuştur. Ama daha alınması gereken 
      yol,alınandan daha uzun,daha çok sabır ve meşakkat istemektedir. Sadece 
      Boğazköy’de 25 binin üzerinde tablet ve tablet parçası bulunmuştur. Ayrıca 
      Şappinova'da,Maşat'da,Gültepe'de de bir çok önemli merkezde Hitit yazılı 
      belgelerine raslanmıştır.Bunlardan daha önemli bir bölümü çözüm 
      beklemektedir. Hitit medeniyetinde geçen 1500 den fazla yer ve bölge 
      isimlerinin pek çoğu coğrafi yerlerine oturtulamamıştır. Yine de bu konuda 
      önemli araştırmalar yapılmış ve yayınlanmıştır.
 
      - 
                  
      Hititler Neşa şehrinin dilini konuşuyorlardı. Hitit adı coğrafi bir 
      bölgeyi tanımlıyordu. Hitit öncesi Anadolu’sunda özellikle,eski Tunç 
      Çağına tarihlendirilen ve Alacahöyük kral mezarlarında 
      bulunan;altın,gümüş,kap -kacak,güneş kursu,boğa ve geyik heykelcikleriyle 
      tanıdığımız bu zengin kültürü meydana getiren Anadolu’nun yerli kavmi 
      Hattiler’den  geliyordu. Başlangıçta Kussara ve Neşa’da oturan Hitit 
      krallarından Anitta Boğazköyü yakıp,yıkmış ve lanetlemişti. Ancak I.Hattuşili 
      Boğazkaleyi başkent yaptıktan sonra isimlerini Hatti Ülkesinin 
      Kralı,sahibi manasına gelen “Hattusili” koydukları da bir vakıadır.
 
      - 
                  
      Hitiler,yerli halk Hattiler,kendilerine akaraba olan Luviler,Güney 
      Anadolu’da yerleşik Hurriler ve Pala’lar gibi pek çok etnik yapıdaki 
      toplulukları egemenliklerine almışlar,kültürel bir potada eritmişler. MÖ.II. 
      binlerde Anadolu birliğini sağlayan bir devlet,bir imparatorluk 
      kurmuşlardır.
 
      - 
                  
      Günümüze ulaşan anıtsal mimari yapıları,yazılı anıt ve arşivleri,sosyal 
      yaşayışları,idari sistemleri,dini kültürleri,komşuları olan Mısır,Asur,Miken 
      uygarlıkları ile etkileşimleri araştırmacıların önüne açılan ve çözüm 
      bekleyen ufuklardır.
 
      - 
                  
      Boğazköy ve Alacahöyük’te temiz su şebekesi,kanalizasyon 
      sistemleri,saraylardaki WC lerin düşünülmüş ve uygulanmış olması 
      Hititlerin temizlik ve çevre bilincinin kendilerinden binlerce yıl sonra 
      bile bir çok ülkelerde görülmemesi düşündürücüdür.
 
      - 
                  
      Hitit Krallığı feodal bir yapıdadır. Ülke içinde krala bağlı (bağlılığı 
      yazılı,yeminle teyit edilmiş) küçük krallıklar ve prenslikler vardı. Bu 
      prensler (Osmanlı Tımar Sistemi gibi) yaya ve arabalı askerleri ile 
      savaşta kralın ordusuna katılırdı. Kral mühürlü tapu belgeleri 
      bulunmuştur. Kralın bağışladığı topraklar şahsa bağlı olup,satılamaz ve 
      miras yoluyla devredilemezdi.
 
      - 
                  
      Anadolu Tarih ve Kültürünü tanımak Hititleri tanımakla mümkündür. 
      
 
      - 
                  
      Hititoloji kongresi düzenlenmeden önce;Hititoloji bildirileri münferit 
      olarak diğer kongrelerde yapılırdı. Sumeroloji,Asuroloji kongreleri,Türk 
      Tarih Kongreleri,Kazı Sempozyumlarında Hititoloji bildirileri sunulurdu. 
      Hititoloji Kongreleriyle araştırma sonuçları gerektiği biçimde gündemdeki 
      yerini alabilmektedir,hem de tam olması gereken yerde Hitit Başkentinde. 
      Bunu başlatanlara,sürdürenlere şükran borçluyuz.
 
      - 
                  
      Çorum olarak beşincisini düzenlediğimiz Hititoloji Kongresinden Çorum'a 
      daha büyük tanıtım,daha çok katkı sağlamak gerekir. Katılımcı ve izleyici 
      sayısını artırmak,kongreyi layık olduğu biçimde il,ülke ve dünya gündemine 
      taşımak gerekir. Bu konuda herkesin kendi ölçeğinde üstlenmesi gereken 
      görevleri vardır. Unutmayalım ki;"Akıllılar fırsatları 
      değerlendirir,dahiler fırsatları kendileri yaratır,aptallar fırsat 
      kaçırır" .
 
      - 
                  
      Başarı dileklerimle emeği geçenleri kutluyorum.
 
     
        
          | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         09  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
           Teoman 
        ŞAHİN  | 
      
      
        
    
      - 
      10.10.1961 yılında 
      Çorum'da doğmuşum. Sırasıyla ; Gazipaşa İlkokulu,Eti Ortaokulu ve Çorum 
      Lisesini bitirdim. 1985 yılında  avukatlığı başladım.  Aynı yıl  evlendim 
      ve  kısa dönem askerlik  (8 ay) yaptım. 1986'dan bu  yana kesintisiz 
      olarak avukatlık yapmaktayım . 
 
      - 
      İlkokulda,lise  
      çağlarında fizik yada kimya eğitimi almak istiyordum. Bilimsel konulara, 
      projelere  özel  bir ilgim vardı. " Kömürü  elmasa çevirmek " isimli  özel 
      bir proje ile lise son sınıfta Tübitak'ın 
      sergi davetine çağırıldım ama,çapsız öğretmenim  nedeniyle  katılamadım.  
      Daha sonra ailemin de etkisiyle Hukuk Fakültesine gittim. Bilimsel 
      yayınlara ya da  konulara  ilgim  halen  devam 
      etmektedir. Geleceğin dünyasına ilişkin bilimsel düşlerim halen 
      sürmektedir.   
 
      - 
      Başka bir meslekte 
      çalışmadım. Söz konu su mevcut hukuk düzeninde yeni yetişen gençliğe 
      avukat  olmalarını asla tavsiye etmem. Ancak basit düzeyde olsa hukuk 
      bilgisi edinmelerini tavsiye ederim.   
 
      - 
      Kimsenin  yazı 
      yazmam için teşviki olmadı. İlkokuldan bu yana sürekli yazdım. Okul 
      panolarından başlamak suretiyle birçok yerde çeşitli konularda  yazılarım 
      yayınlandı. Yazmanın fıtrati yetenek dışında 
      çok okumak ve düşünmekle ilgili olduğunu düşünüyorum.   
 
      - 
      Herhangi bir ödülüm 
      yoktur. Böyle bir beklentim yok Allah Rızası için,topluma faydalı 
      olabilmek  için yazıyorum. Hak ve halk için yaşamak ve tavır  koymak  
      gerektiğine  inanıyorum.  Yazılarım bir tavır olarak düşünülmelidir. 
       
 
      - 
      İdealim :  Bilim  
      adamı olmaktı. Fizik yada kimyacı olmak ve bu konuda güzel şeyler 
      üretebilmekti, ancak bu olmadı. Bende başka ütopya,düş buldum. Şu andaki 
      hayalim güzel ahlaklı insan olmaya çalışmak  ve  bu topluma yayarak 
      toplumda güzel ahlaklı  olmasına  çalışmaktır. Tarihi süreçte toplumu bu  
      yönde etkilemek derdindeyim. İnsanlık  tarihinin  en güzel ahlaklı  
      insanları  olan " Ehli Beyt"i . On  İki  
      İmam'ları  örnek  almaya çalışıyorum. İnsan  gibi  insan
      ya da,adam olmaya çalışıyorum. Şu andaki 
      düşüm,hayalim,ütopyam budur. Yani adam olmak ve bunu çok büyük çabalar 
      gerektirdiğini yaşayarak öğreniyorum,başarmayı diliyorum.   
 
      - 
      1989  yılında  " 
      Alevilere Söylenen Yalanlar 1 " isimli  çalışmam  kitap  halinde 
      yayımlandı. Şu an bu kitabın 2. Bölümünü hazırlamaya çalışıyorum. 
       
 
      - 
      Din,tarih, 
      felsefe,sosyoloji  ağırlıklı yazılar yazıyorum. Özel anlamda Alevilik 
      üzerinde çalışmalarımı  yürütüyorum.    Daha  önceleri "
      Aşura " isimli dergide müstear isimle 
      yazıyordum,bu dergi kapandıktan sonra,"14 Masum" isimli bültende sürekli 
      yazılarım çıkıyor.   
 
      - 
      Dergimizde yazıları 
      yayımlanacaktır.  
 
     
           | 
      
      
        | 
         
          | 
      
      
        | 
       
         Çorumlu 2000 28
      
      
          
      
      
         HİTİT UYGARLIĞI KONUSUNDA ARKEOLOJİK ÇALIŞMALARDA
        
      
      
         RESMEDİLMİŞ BULUNAN ON İKİ ASKER MOTİFLERİ ÜZERİNE 
        BİR TEZ
      
      
         Teoman ŞAHİN
      
                  
      
      
      Bilindiği kadarıyla Hititlerin dini anlayışları PUTPERESLİK esasına dayanıyordu. Bu konunun uzmanlarına göre Hititler 
      tahmini iki bin yıl boyunca kendi yaptıkları putlara tapıyorlar ve bunları 
      tapınaklarında bulundurHİTİT UYGARLIĞI KONUSUNDA ARKEOLOJİK ÇALIŞMALARDA
      
      
      RESMEDİLMİŞ BULUNAN ON İKİ ASKER MOTİFLERİ ÜZERİNE BİR TEZ
      uyorlardı.
                  Oysa;vahiy temeline dayanan dini inançlarda insanları tek 
      bir Allah'a çağıran Resulün gelmesi zorunluluktur.  
      “Biz Peygamber göndermedikçe hiçbir topluluğu azaplandırmayız” İsra 
      Suresi 15. Ayet.
                  “Andolsun biz her millet içinde Allah'a kulluk edir 
      tağuttan kaçın diye elçi gönderdik” Nahl Suresi 36. Ayet.
                  “Ey Peygamber gerçekten biz seni bir şahit,bir müjdeci ve 
      bir uyarıcı,korkutucu olarak gönderdik,”Azhap Suresi 45. Ayet.
                  Hz. Ali R.A. Nehcül Belaga'sinde şöyle diyor;”Allah 
      unutulan nimetleri hatırlasınlar,gizli kabiliyet ve yetenekleri aşikar 
      etsinler diye Peygamberleri gönderdi” Demektedir.
                  Tek tanrılı dinlerin yada vahyin temel mantığına göre her 
      topluma Resil veya Nebi türünden uyarıcıların gönderilmesi mantık 
      gereğidir.Bu anlamda Hititlerin iki bin yıl boyunca sadece putlara veya 
      benzer mantıkla başka cisimlere tapmış olması mümkün değildir. Allah C.C. 
      hiçbir kavmin “Konuşmayan, görmeyen,duymayan ve hiç kimseye yarar yada 
      zararı olmayan” cisimlere tapması karşısında:  
      “Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben 
      size (Gelecek olan) acı bir günün azabından korkarım”Hud Suresi 26. Ayet.
      “Ey kavmim,Allah'a kulluk edin,onun 
      dışında sizin başka ilahınız yoktur,yine de korkup sakınmayacak mısınız?”Müminun 
      Suresi 23. Ayet. “Yakup oğullarına: Benden sonra neye tapacaksınız ? 
      Dediği zaman dediler:Senin İ İlahına ve babalarının İbrahim,İsmail ve 
      Ishak'ın İlanı olan tek bir İlaha tapacağız” Bizler ona teslim olanlarız” 
      Bakara Suresi 134. Ayet. Şeklinde topluma seslenecek bir insanı 
      görevlendirilmemiş olması mümkün değildir. Zira birçok rivayette 124 bin 
      Resul yada Nebinin gönderildiği de belirtilmektedir.
      Bu anlamda henüz kimliği tespit olabilecekleri düşünülebilir. Hz. 
      İsa'da Havarileri, Hz. Muhammed'de imam olarak gözüken 12 kişinin Hitit 
      Peygamberinde 12 asker olarak gözükmesi mümkündür.
                  Şüphesiz olayın çok eski çağlara dayanması hüküm vermemizi 
      engellemektedir. Ancak bazı teorik açıklamalarda ileriki yıllar açısından 
      yeni bulunacak yazıtların çözümü açısından faydalı olabilecekleri de  
      ihtimal dahilindedir.
                  Bu anlamda Hititlerin Peygamberinin yada  Peygamberlerinin 
      olması gerektiği düşüncesiyle söz konusu Peygamberi kimliğinin 
      araştırılması önemli sorundur. Hitit Peygamberinin Hitit krallarından 
      birisi veya askerlerinden birisi olma ihtimali üzerine düşünülmelidir. 
      Muhtemelen Hitit krallarından en az birisinin aynı zamanda Peygamber de 
      olması tezimizin ağırlık noktasıdır. Bu anlamda o kralın ve aynı zamanda 
      Peygamberin yardımcısı olarak 12 askerin varlığı senaryo olmayabilir.
                  Şu anda bilinen 19 Hitit kralının kabirleri bulunduğunda 
      yada onlarla ilgili ayrıntılı yazıtlar bulunduğunda o çağdan gelen 
      anlatımlardan birisinde kralla 12 asker arasında yukarıdaki örneklerde 
      olduğu gibi bir bağın varlığı tezi kuvvetlenecektir.
                  Allah C.C. bazı Peygamberlere devlet başkanı olmalarını da 
      irade etmiş olduğundan dolayı bu şahsın hem kral hem de Peygamber 
      olabilmesi mümkündür.
                  Yine yazıtlarda böz konusu kralın hayatının savaşlarla 
      geçmesi ve kendi toplumuyla veya aile bireyleriyle uzlaşmaz çelişkilerin 
      olması zorunludur. Zira insanların çoğu her zaman vahye yönelik 
      tebliğlerde yada davetlere karşı çıkmış ve söz konusu elçilerle sürekli 
      çatışmış onu toplum dışına çıkartmaya zorlamıştır. Ve yine onlar için 
      “Mecnun, deli,şair, hayalci,vehimci” gibi yakıştırmalarda bulunmuştur. 
      Hitit krallarından birisi hakkında bu tip tavır ve yakıştırmaların olması 
      bu konuda dikkat çekecek hususlardandır.
                  Şüphesiz doğruluğu yada yanlışlığı hakkında şüphe 
      götürmez,kesin kanıtlar olması da aşağıdaki tezin ileriki çalışma 
      yıllarında dikkate alınmasında fayda görüyorum.
      TEZ: Bilinen Hitit krallarından birisi aynı zamanda Peygamberdir. Söz 
      konusu kral halkın yerleşik dini inançlarına karşı çıkmış ve bu nedenler 
      çevresiyle sürekli olarak teorik ve pratik çatışmalara maruz kalmıştır. 
      Söz konusu Hitit kralının krallığı çevresince meşrutiyetini kaybetmiştir. 
      Bu kişinin krallığının çevresince tartışmalı olduğu yada açıkça 
      reddedileceği,reddedildiği kesindir.           Hitit kralının 12 askeri bu 
      çatışma ve çelişkilerde  kendisine inanmış ve yardımcı olmuştur. Hitit 
      Peygamberinin tebliği söz konusu bu 12 askerle ifade edilmiştir. Hitit 
      kralının yada Peygamberinin inançları çerçevesinde kısa süreli dahi olsa 
      kazandığı bir an,zaman boyutu vardır. Şüphesiz bu çatışma 12  İmamın 
      zuhuruna kadar sürecektir.
        
          | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         10  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
        11  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          12  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          13  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          14  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
        15  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          16  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         17  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
           
         18  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           
        19  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
           
        20  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         21  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         22  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         23  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         24  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         25  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
          | 
            | 
        
      
          | 
            | 
        
      
          | 
            | 
        
      
          | 
            | 
        
      
        | 
         
        
        Sayfa Başına Gitmek İçin Tıklayınız!  | 
      
      
        | 
         BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!  | 
        
      
        | 
         
        Hazırlayan 
        Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com  | 
        
      
    |  
                
              DİKKAT ! BU 
FOTOĞRAFLAR TELİF ESERİ 
          OLUP  BENDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR.  | 
            
      
    | 
        
     | 
        
      
          | 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL 
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM | 
        
      
          | 
      
       Hukuka, Yasalara, 
Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. | 
        
      
        |   |