| 
  
 
              
             | 
        
      
        | 
 Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye 
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!  | 
        
      
        | 
          
         | 
        
      
        | 
        
         | 
        
      
          
           
             | 
        
      
          | 
          KÜÇÜK ASYA 
          
          CharlesTexier  | 
        
      
              | 
              
         | 
            
      
              
              
                - 
              
                TAKDİM
 
                
                
                Charles TEXIER, (1802-1871) HAYAT HİKAYESİ 
                
                
                Galatya Pontu’nun Şehirleri - Pterium - Boğazköy - Höyük 
                
                MABED (Tapınak) 
                
                Kale - Saray      
                
                
                SURLAR 
                -YAZILI KAYA 
                
                ÖYÜK (ALACAHÖYÜK) - MED SARAYI 
                - 
              
                
                ÇİZİMLER
 
                
               
         | 
            
      
              | 
               
                | 
            
      
              | 
         
          
    
               | 
            
      
          | 
      
      
      Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan 
      kullanmayınız! | 
            
      
          | 
          Hazırlayan Mahmut Selim 
          GÜRSEL | 
            
      
          | 
          
        
          corumlu2000@gmail.com 
           | 
            
      
          | 
          Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif 
          haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. | 
            
      
               | 
            
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         01  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        KİTAP ismi  Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
          | 
           | 
        
      
          
            
          Mahmut Selim GÜRSEL | 
        
      
        
        
          - GÜRSEL YAYINEVİ ve 
          ÇORUMLU DERGİSİ SAHİBİ 
 
          -  
 
          - 1947 
          tarihinde babamın subay olarak bulunduğu Erzurum'da bir at arabasında 
          doğum evine giderken doğmuşum. Babam Eminsu Ali Rıza Gürsel, annem ise 
          Fahriye hanımefendi idi. 
 
          - 
          İlkokula İskenderun'da başladım. Ankara' da bitirdim. Ankara 
          Yenimahalle Ortaokulunun birinci sömestrsinde babamın emekli 
          olmasından dolayı 1960 yılında Çorum'a gelince Atatürk Ortaokuluna 
          devam ettim. 
 
          - İlkokul 
          sıralarında okuyarak pilot olmanın düşlerini kurardım. Bu hayalim 
          gerçekleşmedi.
 
          - Babamın 
          "oku da oğlum ceketimi satar seni okuturum" diyerek bana yaptığı 
          nasihatleri ters tepki yaptı. Babamın baskısı karşısında babama 
          okumuyorum diyerek okulu birinci sınıfta bıraktım. 
 
          - 
          Marangoz çırağı olarak Azmi Başar ustanın yanına girdim.  Askere 
          gidene kadar ustanın yanında çalıştım. 
 
          - 1967 
          tarihin de askerlik dönüşü, 28 Mart 1969 Ankara Emniyet Müdürlüğüne 
          teknisyen olarak göreve başladım.  
 
          - 
          Ortaokulu dışarıdan 2 yılda bitirdim 09 Ekim 1972 tarihinde polis 
          memuru olarak Ankara'da altıncı şube ve kara kollarda çalıştım. 
          
 
          - 6 Eylül 
          1973 tarihinde Selma (Kurşuncu) Hanımefendi ile evlendim.  
          
 
          - 10 
          Temmuz 1978 yılında ayında naklen Çorum İl Halk Kütüphanesine Memur 
          olarak geçtim. Dışarıdan Çorum Ticaret Lisesini iki yılda bitirdim.
          
 
          - Kendi 
          kendime Osmanlıcayı öğrenmeye uğraştım, Hat sanatı ile biraz 
          ilgilendim 150 ye yakın Ser levham var, Çorum Güzel Sanatlar 
          Galerisinde ve Kütüphane salonlarında bu levhaları sergiledim.  
          
 
          - 03 
          Ağustos 1988 tarihinde İl Halk Kütüphanesi Müdür yardımcılığına 
          atandım.
 
          - 1990 
          tarihinde ilk kitabım olan Dewey Onlu Tasnif isimli kütüphanelerdeki 
          kitapların tasnifi yapılan kitabı 10 yıllık bir araştırma ve çalışma 
          iye "Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey)" kitap haline getirip 
          Kültür Bakanlığına sundum.   Kitabımdan Türkiye'deki bütün 
          kütüphanelere dağıtılmak üzere 1000 adet satın aldılar. 
 
          - 
          Marangozluk, oymacılık, polis memurluğu, memurluk ve idarecilik 
          yaptım. 
 
          - Her 
          çalıştığım meslekte çeşitli önemli olaylar oldu ise de son çalıştığım 
          kurumda bence en önemli bir hatıramı anlatmak istiyorum: Kütüphanedeki 
          çalışmalarım ve " El Yazması Kitapların Çorum'da kalması için verdiğim 
          çabalar neticesinde Bitlis Tatvan’a tayin edilme olayım beni çok 
          yıktı. Fakat bu üzüntümün boş olduğunu zamanla gördüm. Rabb’imin izni 
          ile Hacca gitmek nasip oldu, iki kitap daha yayımladım ve elinizde 
          bulunan bu derginin çıkmasına vesile oldum. Mesleklerin insanlara 
          sağladığı maddi avantaj olarak, evinizi geçindirecek, namerde muhtaç 
          etmeyecek avantajından başka, manevi olarak; sizin yaptığınız işlerle 
          ilgili karşılaştığınız problemleri değerlendirirseniz avantajların 
          neler olabileceğini hayat okulundan öğrenmiş oldum.
 
          - 1993 
          yılında Türkiye'deki bütün kütüphanelerde bulunan " El Yazması " 
          kitapların Ankara Milli Kütüphanesine toplanma kararı veren Kültür 
          Bakanlığına karşı Çorumlu hemşerilerimi haber dar ettim, mahalli 
          radyodan ve gazeteler ile parti il Başkanlarını ile Millet Vekilimiz 
          Adnan Türkoğlu ve Belediye Başkanımız rahmetli Turan Kılıççıolu'nun 
          destekleri ve diğer kuruluşların da katkısı ile "El Yazma kitapları" 
          Çorum'da kaldı. Açık öğretim için üniversite sınavlarına girip 
          kazandım. İkinci sınıfta iken Çorum'a tam teşekküllü bilgisayar 
          ortamında bir kütüphane kazandırmaktır. Yazma kitapların korunması ve 
          Çorum'da kalması için yaptığım girişimim yüzünden 
 
          - 25 
          Nisan 1994 tarihinde Tatvan Bitlis'e Müdür olarak tayinim çıktı, tayin 
          edildiğim yere gitmeyerek emekliliğimi istedim. 
 
          - 1994 
          Tarihinde nasip oldu eşimle birlikte Hacı olduk.
 
          - 27 
          Mayıs 1998 tarihinde Çorum'da ilk Kültür Bakanlığından tescilli 
          "Gürsel Yayınevi" tarafımdan açtım.
 
          - Yazı 
          yazmaya beni kimse teşvik etmedi Kütüphane için hazırladığım kitap 
          beni yazmaya teşvik etti. Yazılarım mahalli basında yayımlandı. 
          Yazılarımdan dolayı bir ödül almadım; fakat kitapları ve bu dergi 
          benim için en büyük ödüldür.  
 
          -  
 
          - Yayımlanmış çalışmalarım: 
 
          -   
 
          - " Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey) 
          Haziran 1991 ",  
 
          - "Çorum 97 1997"
 
          - "Çorum'da Yatan Meşhur Yatırlar 
          Haziran 1997- 2. basım 1998",
 
          - " Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat 
          Tarih Ve Edebiyat Dergisi Temmuz 1998,
 
          - " Sarı Çiğdem Şiir Defteri Mart 
          2002" ,   
 
          - “Çorum 2002” adlı basılmış 
          çalışmalarım bulunmaktadır.  
 
          - "Menakıb-ı Koyun Baba 2004"
 
          - "Çorum Yemekleri 2004 Eşimin 
          Çalışması" 
 
          - "Hacım Ağustos 2007"
 
          - "Çorumlular ve Çorum'a Hizmet 
          Edenler Temmuz 2008" 
 
          -  
 
          - Bakanlığa sunulmuş;"Alfabetik Türk 
          ve Yabancı Yazarlar Fihristi" ve "Ne Nerede Başlıklı Arama Fihristi" 
          basım için  hazır  beklemektedir.  Yazılarım  daha çok araştırma dalı 
          ile makale türüdür. Tiyatro çalışmalarım,şiir ve  hikaye denemelerim 
          bulunmaktadır.   Şu  anda  dergimde yazılarım çıkıyor. Benim 
          okuyucularıma  diyeceklerim  şudur ki. Doğru bildiğiniz konuları 
          savunun. Bu  savunmanız  size belki tepkiler getirecektir. Bu  
          tepkileri inceleyerek doğru olup olmadığını araştırın.  
 
          - Saygılarımla.  
 
          
             -  
 
          
         
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         02  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
           
        
          
        
        OSMANLICA: KÜÇÜK ASYA CİLT: 3 
        
          
        
        Charles Felix-Marie Texier 29 Ağustos 1802’de Versailles’da doğdu, 
        1 Temmuz 1871’de Paris’te öldü.  
        
        1823-1827 arasında Paris’te Ecole des Beaux-Arts’da öğrenim gördü
         
        
        1827’de bayındırlık işleri müfettişliğine atandı.  
        
        1833’te Fransız hükümeti adına Anadolu ve İran’da araştırmalar 
        yapmakla görevlendirildi.  
        
        Bu gezisi sırasında Anadolu’da Boğazköy ve Yazılıkaya’ yı saptadı. 
        1840’ta College de France’ta mimarlık dalında öğretim görevlisi olarak 
        çalışmaya başladı.  
        
        1843’te Anadolu ve İran’da ikinci kez geziye çıktı. Batı 
         
        
        Anadolu’da Söke yakınlarındaki Menderes Mag-nesiası kentinde 
        kazılar yaparak ortaya çıkardığı Artemis Tapınağı’na ait Amazonlar 
        frizini ve Assos (Behramkale) kentindeki Neptün Tapmağı frizlerini 
        Louvre Müzesi’ne gönderdi. 
        
        Yabancıların Osmanlı topraklarında 
        rahatça gezebilmeleri için Padişah fermanı olması gerekmekte idi. 
        Charles Texier de böyle bir fermanı ile Osmanlı topraklarında 
        incelemelerini rahatça yapmış olduğu yayınladığı çalışmalarda 
        görülmektedir. 
        
        Fransız araştırmacısı Osmanlı 
        topraklarında ilki 1833 
        ve ikincisi 1843 yılında olmak üzere yıllarca süren seyahat ve 
        incelemeleri sırasında Osmanlı topraklarının çok büyük bir kısmını 
        baştanbaşa gezip dolaşmış, bulunmuş olduğu bu gün bile önemini koruyan 
        bütün bu çalışmalarını yayınlamıştır.  
        
        Texier bu 
        çalışmalarının, ülkemizin arkeolojisi için belki de en orijinal kısmı, 
        topografik haritasını çıkartıp bir çok yerini resimlediği Hititler'in 
        başşehri Hattuşaş Boğazkale ile buranın açık hava tapınağı olan 
        Yazılıkaya'yı dünyaya tanıtmış tanıtmıştır. 
        
        Texier ‘in gezip 
        dolaştığı yerlerde sadece antik devirlere ait değil, daha sonraki 
        devirlere ait dönemler olmayıp Selçuklu, Beylikler, Osmanlı döneminin de 
        önemli şehirlerin, anıtların çizimlerini yapmış gravürlerle durumlarını 
        tespit etmiştir.  
        
        Texier 
        Anadolu'nun jeolojik yapısı, coğrafi özellikleri, yer altı ve yer üstü 
        kaynakları ve kültür merkezlerinin tarihi ve o günkü halkın etnik, 
        demografik, kültürel, ekonomik vb. durumu hakkında bilgi vermiş, 
        gözlemlerini aktarmıştır. 
        
        Texier Anadolu’da İznik, Bursa, Kula, Pamukkale, Çorum yörelerinde 
        sur, cami, medrese gibi çeşitli yapıların planlarım çıkarmış ve 
        yapılardaki bezeme, kabartma gibi öğeleri ayrıntılarıyla resimlemiş, 
        özellikle de Antik kentlerle ilgilenmiştir. Batı Anadolu’daki Aizanoi 
        (Çavdarhisar) kentinin planını, Eskişehir dolaylarındaki Midas’m Mezarı 
        ile çeşitli Frig kaya mezarlarının resimlerini yapmıştır. Boğazköy 
        harabeleriyle karşılaştığında burasını Antik Tavi-um kenti sanmış, daha 
        sonra Pteria kenti olabileceğini ileri sürmüş ve yayınında da bu adı 
        kullanmıştır. Başta kent surundaki Aslanlı Kapı olmak üzere birçok yerin 
        resimlerini yapmış ve kentin topografik bir planını çıkarmıştır. 
        Boğazköy yakınındaki Yazılı-kaya açık hava tapmağının Antik bir 
        uygarlığa değil, çok daha eski kültürlere ait kutsal bir mekân olduğunu 
        saptamıştır. Böylece adı ve dönemi anlaşılamamış olmakla birlikte 
        Boğazköy ilk kez onun yayımlarında yer almıştır. 
        
        Texier Osmanlıca Küçük Asya cilt 3 Çorum 
        müzesinde gördüğümde bu kitabı bence önemli olduğunu düşündüm birkaç 
        sayfasının fotoğrafını çekerek Arap harfli Türkçeden Latin harfine 
        çevirmeyi düşündüm. 
        
        Bu çalışmamı sitemde yayınlayarak belki 
        bir araştırmacıya lazım olur düşüncesi idi. 
        
        Charles Texier önceki gezginlerin Asya 
        ile ilgili inceleme yöntemlerini eleştirerek kendisinin izleyeceği yolu 
        da şöyle anlatmaktadır. 
        
        “Asıl ilmî olan coğrafya bizden, nehir 
        havzalarını izleme sırasıyla dolaşmayı ısrarla isteyecekti. Ancak bu 
        yöntemde, şehirlerin tarihlerini parçalamak ve okuyanın kafasını 
        karıştırmak gibi bir sakınca vardır. Biz, her şehri ayrı ayrı incelemeyi 
        daha doğru buluyoruz. 
        
        Bu metotla, şehirleri birbiri peşi sıra 
        işgal etmiş olan milletleri, kavimleri ve bunların meydana getirdikleri 
        çeşitli yapıları daha iyi anlarız. Böylece yapıların karakterleriyle 
        âdetler de daha güzel bir tablo sunmuş olur.” Remektedir. 
        
        Yazarın benim tespit edebildiğin diğer 
        kitapların konuları ise şöyledir: 
        
          
        
        İkinci Kitap, Bitinya (otuz altı bölüm),
         
        
        Üçüncü Kitap, Misya (otuz bölüm), 
         
        
        İkinci cilt: Dördüncü Kitap-Eolya-Lidya 
        (otuz yedi bölüm), 
        
        Beşinci Kitap, İyonya (altmış bölüm),
         
        
        Altıncı Kitap, Frigya ve Galatya (altmış 
        bir bölüm),  
        
        Üçüncü cilt: Yedinci Kitap, Kapadokya 
        (kırk beş bölüm),  
        
        Sekizinci Kitap, Armeniya-Pont-Paflagonya 
        (yirmi beş bölüm),  
        
        Dokuzuncu Kitap, Karya-Likonya-İsaurya 
        (yirmi iki bölüm),  
        
        Onuncu Kitap, Likya-Pamfilya-Kilikya 
        (kırk altı bölüm).  
        
        Yazarın birinci cilt ikinci kitapta 
        “Olimpus (Uludağ) Türkmenleri 
          
            
              
            
            Texier Osmanlıca Küçük Asya cilt 3 
            Çorum müzesinde gördüğümde bu kitabı bence önemli olduğunu düşündüm 
            birkaç sayfasının fotoğrafını çekerek Arap harfli Türkçeden Latin 
            harfine çevirmeyi düşündüm. 
            
            Bu çalışmamı sitemde yayınlayarak 
            belki bir araştırmacıya lazım olur düşüncesi idi. 
            
            Charles Texier önceki gezginlerin 
            Asya ile ilgili inceleme yöntemlerini eleştirerek kendisinin 
            izleyeceği yolu da şöyle anlatmaktadır. 
            
            “Asıl ilmî olan coğrafya bizden, 
            nehir havzalarını izleme sırasıyla dolaşmayı ısrarla isteyecekti. 
            Ancak bu yöntemde, şehirlerin tarihlerini parçalamak ve okuyanın 
            kafasını karıştırmak gibi bir sakınca vardır. Biz, her şehri ayrı 
            ayrı incelemeyi daha doğru buluyoruz. 
            
            Bu metotla, şehirleri birbiri peşi 
            sıra işgal etmiş olan milletleri, kavimleri ve bunların meydana 
            getirdikleri çeşitli yapıları daha iyi anlarız. Böylece yapıların 
            karakterleriyle âdetler de daha güzel bir tablo sunmuş olur.” 
            Remektedir. 
            
            Yazarın benim tespit edebildiğin 
            diğer kitapların konuları ise şöyledir: 
            
             İkinci Kitap, Bitinya (otuz altı 
            bölüm),  
            
            Üçüncü Kitap, Misya (otuz bölüm),
             
            
            İkinci cilt: Dördüncü Kitap-Eolya-Lidya 
            (otuz yedi bölüm), 
            
            Beşinci Kitap, İyonya (altmış bölüm),
             
            
            Altıncı Kitap, Frigya ve Galatya 
            (altmış bir bölüm),  
            
            Üçüncü cilt: Yedinci Kitap, Kapadokya 
            (kırk beş bölüm),  
            
            Sekizinci Kitap, Armeniya-Pont-Paflagonya 
            (yirmi beş bölüm),  
            
            Dokuzuncu Kitap, Karya-Likonya-İsaurya 
            (yirmi iki bölüm),  
            
            Onuncu Kitap, Likya-Pamfilya-Kilikya 
            (kırk altı bölüm).  
            
            Yazarın birinci cilt ikinci kitapta 
            “Olimpus (Uludağ) Türkmenleri” 
               
         | 
      
      
        | 
         
        Charles TEXIER, 1802-1871(OSMANLICA: 
        KÜÇÜK ASYA CİLT: 3) 
        
          
        
        Charles Felix-Marie Texier 29 Ağustos 1802’de Versailles’da doğdu, 
        1 Temmuz 1871’de Paris’te öldü.  
        
        1823-1827 arasında Paris’te Ecole des Beaux-Arts’da öğrenim gördü
         
        
        1827’de bayındırlık işleri müfettişliğine atandı.  
        
        1833’te Fransız hükümeti adına Anadolu ve İran’da araştırmalar 
        yapmakla görevlendirildi.  
        
        Bu gezisi sırasında Anadolu’da Boğazköy ve Yazılıkaya’ yı saptadı. 
        1840’ta College de France’ta mimarlık dalında öğretim görevlisi olarak 
        çalışmaya başladı.  
        
        1843’te Anadolu ve İran’da ikinci kez geziye çıktı. Batı 
         
        
        Anadolu’da Söke yakınlarındaki Menderes Mag-nesiası kentinde 
        kazılar yaparak ortaya çıkardığı Artemis Tapınağı’na ait Amazonlar 
        frizini ve Assos (Behramkale) kentindeki Neptün Tapmağı frizlerini 
        Louvre Müzesi’ne gönderdi. 
        
        Yabancıların Osmanlı topraklarında 
        rahatça gezebilmeleri için Padişah fermanı olması gerekmekte idi. 
        Charles Texier de böyle bir fermanı ile Osmanlı topraklarında 
        incelemelerini rahatça yapmış olduğu yayınladığı çalışmalarda 
        görülmektedir. 
        
        Fransız araştırmacısı Osmanlı 
        topraklarında ilki 1833 
        ve ikincisi 1843 yılında olmak üzere yıllarca süren seyahat ve 
        incelemeleri sırasında Osmanlı topraklarının çok büyük bir kısmını 
        baştanbaşa gezip dolaşmış, bulunmuş olduğu bu gün bile önemini koruyan 
        bütün bu çalışmalarını yayınlamıştır.  
        Texier bu 
        çalışmalarının, ülkemizin arkeolojisi için belki de en orijinal kısmı, 
        topografik haritasını çıkartıp birçok yerini resimlediği Hititler'in 
        başşehri Hattuşaş Boğazkale ile buranın açık hava tapınağı olan 
        Yazılıkaya'yı dünyaya tanıtmış tanıtmıştır. 
        
        Texier ‘in gezip 
        dolaştığı yerlerde sadece antik devirlere ait değil, daha sonraki 
        devirlere ait dönemler olmayıp Selçuklu, Beylikler, Osmanlı döneminin de 
        önemli şehirlerin, anıtların çizimlerini yapmış gravürlerle durumlarını 
        tespit etmiştir.  
        
        Texier 
        Anadolu'nun jeolojik yapısı, coğrafi özellikleri, yer altı ve yer üstü 
        kaynakları ve kültür merkezlerinin tarihi ve o günkü halkın etnik, 
        demografik, kültürel, ekonomik vb. durumu hakkında bilgi vermiş, 
        gözlemlerini aktarmıştır. 
        
        Texier Anadolu’da İznik, Bursa, Kula, Pamukkale, Çorum yörelerinde 
        sur, cami, medrese gibi çeşitli yapıların planlarım çıkarmış ve 
        yapılardaki bezeme, kabartma gibi öğeleri ayrıntılarıyla resimlemiş, 
        özellikle de Antik kentlerle ilgilenmiştir. Batı Anadolu’daki Aizanoi 
        (Çavdarhisar) kentinin planını, Eskişehir dolaylarındaki Midas’m Mezarı 
        ile çeşitli Frig kaya mezarlarının resimlerini yapmıştır. Boğazköy 
        harabeleriyle karşılaştığında burasını Antik Tavi-um kenti sanmış, daha 
        sonra Pteria kenti olabileceğini ileri sürmüş ve yayınında da bu adı 
        kullanmıştır. Başta kent surundaki Aslanlı Kapı olmak üzere birçok yerin 
        resimlerini yapmış ve kentin topografik bir planını çıkarmıştır. 
        Boğazköy yakınındaki Yazılı-kaya açık hava tapmağının Antik bir 
        uygarlığa değil, çok daha eski kültürlere ait kutsal bir mekân olduğunu 
        saptamıştır. Böylece adı ve dönemi anlaşılamamış olmakla birlikte 
        Boğazköy ilk kez onun yayımlarında yer almıştır. 
        
        Texier Osmanlıca Küçük Asya cilt 3 Çorum 
        müzesinde gördüğümde bu kitabı bence önemli olduğunu düşündüm birkaç 
        sayfasının fotoğrafını çekerek Arap harfli Türkçeden Latin harfine 
        çevirmeyi düşündüm. 
        
        Bu çalışmamı sitemde yayınlayarak belki 
        bir araştırmacıya lazım olur düşüncesi idi. 
        
        Charles Texier önceki gezginlerin Asya 
        ile ilgili inceleme yöntemlerini eleştirerek kendisinin izleyeceği yolu 
        da şöyle anlatmaktadır. 
        
        “Asıl ilmî olan coğrafya bizden, nehir 
        havzalarını izleme sırasıyla dolaşmayı ısrarla isteyecekti. Ancak bu 
        yöntemde, şehirlerin tarihlerini parçalamak ve okuyanın kafasını 
        karıştırmak gibi bir sakınca vardır. Biz, her şehri ayrı ayrı incelemeyi 
        daha doğru buluyoruz. 
        
        Bu metotla, şehirleri birbiri peşi sıra 
        işgal etmiş olan milletleri, kavimleri ve bunların meydana getirdikleri 
        çeşitli yapıları daha iyi anlarız. Böylece yapıların karakterleriyle 
        âdetler de daha güzel bir tablo sunmuş olur.” Remektedir. 
        
        Yazarın benim tespit edebildiğin diğer 
        kitapların konuları ise şöyledir: 
        
          
        
        İkinci Kitap, Bitinya (otuz altı bölüm),
         
        
        Üçüncü Kitap, Misya (otuz bölüm), 
         
        
        İkinci cilt: Dördüncü Kitap-Eolya-Lidya 
        (otuz yedi bölüm), 
        
        Beşinci Kitap, İyonya (altmış bölüm),
         
        
        Altıncı Kitap, Frigya ve Galatya (altmış 
        bir bölüm),  
        
        Üçüncü cilt: Yedinci Kitap, Kapadokya 
        (kırk beş bölüm),  
        
        Sekizinci Kitap, Armeniya-Pont-Paflagonya 
        (yirmi beş bölüm),  
        
        Dokuzuncu Kitap, Karya-Likonya-İsaurya 
        (yirmi iki bölüm),  
        
        Onuncu Kitap, Likya-Pamfilya-Kilikya 
        (kırk altı bölüm).  
        
        Yazarın birinci cilt ikinci kitapta 
        “Olimpus (Uludağ) Türkmenleri 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         03  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
          | 
      
      
        
        
          - 136
 
          - ON SEKİZİNCİ BÖLÜM
 
          
             - Galatya Pontu’nun Şehirleri - Pterium - 
            Boğazköy - Höyük
 
          
          
             - Med 
            hükümdarı  (Kyaksar=Cyaxare), leri Asya’dan tard  iderkten 
            (kovduktan) sonra meleketini “Halys”a yanı Kızılırmağa tezi etmişti. 
            (Kadar genişletmişti) . Bu suretle hudutları ( Leuco-Syrienler)’in 
            bulunduğu Sinop’a kadar vardı. Bu kıtada birtakım şehirler var idi 
            ve payitaht (başkent) olan (Pterium) şehri, “Halys” (Kızılırmak) 
            nehrinin şarkındaki (doğusundaki) dağlarda idi. Bu mevki, tabiatın 
            müdafasına (korumasına) ilaveten sun’i (yapay) tahkimatla da takviye 
            edilmişti. Lidya hükümdarı (Krezüs =Crsus) burayı alarak tahrip etti 
            ve sakinesini (halkını) esir ederek başka yerlere götürdü.
 
          
          
             - 
            Yalnız müverrih (tarihçi) Herodot, Krezüs (Cresus) ile Keyhüsrev (Cyrus)’in 
            muharebelerine (savaşlarına) şahit olmak suretiyle buranın 
            hatıralarını (anılarını) nakil etebilmiştir.  “Pterie” isminde 
            zikeden (söz eden), yalnız bu müverrih  (tarihçidir).
 
          
         
           | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         04  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
          | 
      
      
        
        
          - 137
 
          - Pterium 
          şehrinin mevkii (yeri), Herodot tarafından “Halys”(Kızılırmak) nehri 
          civarındaki dağlarda olmak üzere tayin edilir (belirlenmiştir) 
          “Krezüs, “Halys”(Kızılırmak) nehrini geçtikten sonra, Kapadokya’nın 
          “Pterie” namı verilen bir kısmına geldi; burası. Sinop’a kadar arızalı 
          (engebeli) halde devam eden bir memlekettir. “Krezüs” buraya 
          yerleşerek Suriyelilerin, “yani Pont Kapadokyası ahalisinin 
          (halkının)”memleketini  tahrip etti ve başkent olan Pterie’yi ele 
          geçirerek halkını esir etti.”  İlh. 
 
          - 
          “Pterium” hakkındaki malumat tarihiyle hep bundan ibarettir. Bu şehir, 
          Krezüs (Cresus) tarafından büsbütün tahrip edildikten sonra, bir daha 
          inşa edilmemiştir.
 
          - O halde 
          bu şehrin harabelerinde ne Yunan kadim ve ne de Romalılara ait eserler 
          bulmak kabil olmayıp  neki; var olsa “Med”lere yada edvar-ı 
          antikaya(eski dönemlere) ait şeylerdir. Bu şeriatı (yolları) takip ile 
          “Boğazköyü”nün  muazzam harabelerini keşfedilmiştir, (28 Temmuz 1834) 
          Boğazköy bu surette şöhret bularak ilime asarlar muhatapları olmuş,bir 
          çok mütehassıslar tarafından ziyaret edilerek
 
          - Şayanı 
          hayret derecede nice asırlardan beri (muhafız )korunmuş halde kalmış 
          olan kabartmaların mahküküt mevzuları uzun manazara münakaşalara sebep 
          vermiştir.
 
          - Burada 
          evvel “Pterium” ismi mütalaa edilmiştir.Çünkü  bu mevkiinin 
          “Trocmien”lere ait kadim (eski) “Tavium” şehri olduğu iddia 
          edilmiştir. Bu iddia el-yevm (bu gün) kalmamıştır. Bununla beraber bu 
          harabelerin umum tarihi teşkil ettiği zaman tetkikat ciltler tutulmuş 
          ve bütün umumun merakını celb etmiştir “Boğazköy” karyesi (köyü) d 
          şarktan (doğudan) garba (batıya) doğru uzanan ve suları da aynı 
          istikamete giden iki dereye havi  bir vadidedir. Dereleri ayıran 
          platonun eski bir devir tarihi evsafına (niteliklerine) haiz enkaz 
          (harabeler)ile doludur
 
          -  Bu 
          platoya, tepesi birkaç mil boyunda ve gayette  kalın sur daireleriyle 
          çevrilmiş bir dağ hakimdir. Ötede berideki sivri dağ çıkıntıları, 
          müstahkemdir. Aşağı plato kısmında da kaya tepelerinde, insan eli 
          işlediğini gösterir izler vardır. Ortada harabeleri görülen büyük 
          mabet  (tapınak) biçimi, Yunan yada Roma tarzlarından hiçbirine 
          tevafuk (uymaz)itmez. Bu muhtelif asarın( eserlerin) esas inşaatları 
          umumiyetle yontulmamış taştan ise de bazılarında taşların ittisalleri 
          (bitişme yerleri)işlenmiş ve üzeri ham bırakılmış ve bazılarında 
          taşlar, ocaktan nasıl çıktı ise öylece kullanılmıştır.
 
          
             -  
 
          
         
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         05  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
          | 
      
      
        | 
         183 
        
         Mabet (Tapınak) harabelerinin bulunduğu 
        yer şimalen (kuzeyde) “kalker” cinsi bir dağ ile tahdit (sınırlanmıştır) 
        edilmiştir. Cenubunda ki (güneydeki) mezru (ekili) yerlerde,ehemmiyetsiz 
        (önemsiz) bazı  arazi görülür. 
        ON DOKUZUNCU BÖLÜM 
        MABED (Tapınak)
         
        
        Aşağıdaki tepenin sırtında, biri 
        diğerinin beş metre yükseğinde ve ona bir merdivenle muttasıl (bitişen) 
        iki meydan yapılmıştır. Aşağı meydanın tulü (uzunluğu) yüz kırk vüsatı 
        (genişliği) yüz on metredir. Bunun etrafı, altı buçuk metre 
        yüksekliğinde büyük taşlarla yapılmış bir duvarla tutulmuştur. Meydanın 
        zemini, ince ve yeknesak (tekdüze) bir çimenle örtülüdür. 
        
        Biraz solda ve yukarıdaki meydana 
        çıkılırken, şimdi ancak temelleri kalmış birtakım oda veya hücre asarı 
        (izleri-işaretleri) görülür. Bu mebaninin (binaların) işgal ettiği alan, 
        elli sekiz metre seksen santimetre boyundadır. Odaların boyu on iki, 
        arzı dört metre otuz santimetre gelir; duvarlarının kalınlığı iki 
        metredir. Mabedin (tapınağın) duvarları, büyük kadda, gayet dikkatli 
        yontulmuş taşlardandır. Bu geniş binadan , bugün birkaç sıra taş kalmış 
        olmakla beraber, bu bile eski mimari tarzlarından hemen ayrılan ve nazım 
        iptidasının ne olduğuna dair (ilişkin) hiçbir farazaya (varsayıma) 
        müsaade etmeyen bir hususiyet (özellik) gösterir 
        
        Binaya üç kapıdan girilirdi, bundan sonra 
        bir nevi çıkmanın altındaki dört metre altmış dört santimetre 
        genişliğindeki büyük kapı bulunur. Bunu müteakip dört köşe bir sur içine 
        girilir; bunun boyu yirmi yedi metre üç ve eni yirmi iki metre doksan 
        yedi santimetredir. Mabedin bütün çevresi, kalker cinsinden her biri iki 
        metre arzıde (eninde), bir metre yüksekliğinde ve beş-altı metre boyunda 
        cesim (büyük) taşlardan yapılmıştır. Bütün asar (eski) atika içinde bu 
        derecede büyük taş, ancak Mısır’ın el-Cize ehramlarında (piramitlerinde) 
        görülmüştür. Duhulün (girişin) sağında ve solunda iki kapı vardır; 
        bunlardan, mabedin (tapınağın) iki cenbarlarına (yan tarafına) girilir. 
        Soldaki kapıdan uzunluğuna devam eden sofaya (salona) bakan sekiz oda 
        yahut hücre vardır. Bunların azami genişliği ikişer üçer metre 
         
           | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         06  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
          | 
      
      
        
        
          - 139
 
          - ve tulü (uzunluğu) yedişer 
          metredir;büyük duvarın öte tarafında da aynı şekil ve aynı ebatlarda 
          beş oda vardır. Bunların arasındaki bölme duvarlar, her biri yedi 
          metre boyunda yekpare (tek parça) taşlardan yapılmıştır.
 
          - Binanın 
          dışarısının duvarları, umumen (genel olarak) bu büyüklükte taşlardan 
          bina edilmiş ve bu kütleler birbirine harç yahut diğer bir şeyle 
          yapıştırılmayarak yalnız ağaç parçalan gibi bindirildiği üzerine 
          koymakla iktifa edilmiştir. 
 
          - Bu 
          mabedin hiçbir tarzında Ruma yahut Yunan-ı kadime talik eder birisi 
          yoktur. Yalnız bunun tertibiyle Kudüs’deki mabet arasında, 
          müşabihattam (tam bir benzerlik) olduğu görülür,bir farkı varsa, Kudüs 
          mabedinin  bundan biraz küçük olmasıdır. Bundan başka,bu iki mabedin 
          mukayesinde “Pteium”un o gayet cesim (büyük) taşlarının tanzimi 
          düşünülmelidir.
 
          - Maa-zalik 
          (bununla birlikte) bu iki mabet aynı asırlarındır
 
          -  
 
          -  
 
          - YİRMİNCİ BÖLÜM
 
          - Kale - Saray     
          
 
          - Yakınındaki ufak derenin mecrasının 
          birkaç adım inilince bir yer yolu    tesadüf edilir. Yarısı yağmurun 
          getirdiği sel çamurlarıyla tıkanmış olan bu tünelde hemen yüz metre 
          kadar giderek nihayetinde mabedin meydanına çıkmak mümkündür. Bu yolun 
          yapım tarz inşası, pek eski bir devri gösterir; işlememiş taştan 
          yapılmış olan bu yeraltı geçidinin tavan kavsi ortası sivrice 
          
 
          - yayık bir tarzdadır.
 
          - Mabedin 
          bulunduğu sırtta başka birtakım bina izleri ve bilhassa yer altında 
          kalmış, tarihin en eski zamanlarına ait değişik şekilde “Pelasg” asar 
          (eser) vardır
 
          - Cenub 
          şarkiye (güneydoğuya) doğru dönülünce, yalnız bir tepe üzerinde, hiç 
          harap olmamış halde bir bina gözükür. Yirmi yedi metre murabbada dört 
          köşe şeklindeki bu sur, pek kalın duvarlarla yapılmıştır.
 
          - Kayalar 
          üzerinde yontularak açılmış bir yoldan, ta tepeye kadar çıkılır. 
          Duvarın dibindeki 
 
          -  
 
         
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         07  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
          | 
      
      
        | 
         140  
        mebni (binalar), 
        birtakım inler ve dağa oyulmuş yerlerle bir sarnıçtır. Bunların bir kale 
        veya saraya ait olmaları muhtemeldir; mahkükat (kabartma) veya tezniyat 
        (süsleme) asar yoktur. 
        
        Diğer ikinci bir kayanın tepesini işgal 
        eden kalenin mevkii (yeri), “Kız Kaya”ya hakimdir. Her tarafı yıkık olan 
        bunun içi, altüst bir haldedir. Bu müstahkem yerin, düşman tecavüzünde 
        bilhassa tahribe uğradığı görülür. Daha yukarı çıkıldıkça, daha geniş  
        ihtimalle kale içi olan bir meydana gelinir ki bunun üç tarafı girilmez 
        ve aşılmaz surette kayadır. Bunun binası işlenmemiş ham taşlardandır. Bu 
        dercihete nazaran, yukarı kısım büyük müdafaa (savunma) tertibatını 
        (sistemini) ihtiva ediyor ve aşağıda mabetle mabedin pek çok miktardaki 
        hademesinin (hizmetçisinin) meskenleri bulunuyordu.  
        SURLAR 
        
        Vasi (geniş) bir yer  eden asıl hisarın 
        duvarları umumiyetle beş ile altı metre kalınlığındadır. Kasabayı, tam 
        bir duvar ile bu surun üzerinden atla dolaşmak mümkündür. Duvarın bu 
        gezilecek üzeri, sert bir taşla döşenmiş ve araları küçük taşlar ve harç 
        ile doldurulmuştur. En mühim olduğu anlaşılan en  mahfuz (korunmuş) 
        kalmış kapısı, şehrin cenubundadır. (güneyindekidir) Bütün bu surun, 
        “Pelaşer” tarzında muntazam yapılmış otuz dokuz derece meyilli ve yirmi 
        metre genişliğinde bayırı vardır. Bu bayırın içinde, surlara meyilli 
        gelen bir yol yapılmıştır. 
        
        Bu yolda giden kapıya yaklaşıncaya değil 
        daima sur siperin yandan darbesine maruz kalır. İyi muhafaza edilememiş 
        olan kapının iki yanında  renkli mermerden büyük iki kenar ve bunların 
        her birinin üzerinde doksan santimetre dışarı çıkık  iki aslan  kafası 
        görülür. Bu nevi tezyinat (süsleme) ne Roma nede Yunan kademinde 
        görülmüş şey değildir. 
        
        YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM 
        YAZILI KAYA 
        
        Şehirden iki mil kadar uzaklıkta bulunan 
        taşa oyulmuş bir duvarın yüzündeki kabartmalar,  
           | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
         08  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
          | 
      
      
        
        
          - 141 
 
          - mahlukat (kazınmış resim) mühim 
          vaka tarihçesinden bize meçhul kalmış mahsusaları(özel olarak)mahttudur 
          (yazılmış-çizilmiş). Bu eserlerin civar etrafında binadan nişane 
          (hiçbir iz) yoktur. Bu mekanın (yerin) o vakitler ev ve kiler meskun 
          olmadığı müşahade edilir ve oralarda, bundan daha ve şayandikkat 
          hiçbir eseri atika tesadüf  olunmaz. 
 
          - 
          Yerlilerin “Yazılı Kaya” ismini verdikleri bu eser, tamamen muhafaza 
          halde kalmıştır. Hakikaten düz duvar şeklindeki bir kayanın yüzünü 
          daha büyültüp düzelterek birtakım hadisat tarihinin kayıt ve tersime 
          (resim) hazırlamışlardır. 
 
          - Buraya 
          girilince soldaki birinci tablo, hepsi bir vaziyette ve bir kıyafette 
          on bir şahıs tasvir eder. Bunların başlarında sivri külahlar, 
          sırtlarında  hafif bir libas (elbise) ve ayaklarında Asurluların 
          uçları kalkık kunduraları vardır Bunların ilerisinde, gider 
          vaziyetteki iki şahsın kolları ok atar vaziyettedir. Silahsız olan bu 
          adamların hızlı ve ritimli bir yürüyüşte oldukları görülür. Bu 
          kabartmalar, gayet sert bir kalker üzerine işlenmiştir. Yerden bir 
          metre yukarıda bulunan bu eserlerin üzerinde kalın yosun kabuğu, 
          bunları nur-u baser (göz nuru) uzun müddet unuttuğuna delalet (işaret) 
          eden bir tesir zamanlar,bunlara, bu havali sakinesinden (halkından) 
          hiç kimsenin eli, su-i kastta (kötü amaçla) bulunmamıştır.  
          dokunmamıştır
 
          - İkinci 
          resim, sakallı ve evvelkiler gibi hafif elbiseli ve aynı serpuşlu 
          (külahlı), palto yahut mantoları vücutlarını hemen tamamen örtmüş üç 
          şahsı tasvir eder. Bunlar, “Medya” yani “Med”lerin “sisyrnos” 
          kıyafetleridir. 
 
          - Bunları 
          takip eden diğer iki tablo, ellerinde işare mahsusa (özel amblemler) 
          yahut hediyeler taşıyan müsellah (silahlı) adamlardan mürekkep 
          (oluşan) merasim şekli arz eder. Öndeki  ilk iki sakallı resim, Asurlu 
          külahlı öne doğru biraz eğilmiş, çizgili elbiseli ve beli 
          kuşaklıdırlar. Diğer bir kaya üzerine hakk edilmiş (kazınmış) olan 
          ikinci manzara “ Dorophore”lerin alayını ihzar eder. Bu sahnenin 
          ekseriyesi (çoğu) mesilih (benzer) olup yalnız sadece birinde topuz 
          vardır. Diğer birinde tırpan ve üçünde yarım kılıç görülür. Bu silah 
          şarklıların (doğuluların) kullandığı ve “şimşir” namını verdikleri 
          şeydir. Resmin ortası, izahı oldukça müşkül bir mevzuudur,fakat 
          şahısların hal tavrına göre,mecazi bir şeydir. Çünkü cepheden 
          görünüşünde, bir kürsüye çıkmış iki hayali şahsiyet (kişi) vardır, 
          bunların
 
          -  
 
         
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         09  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
          | 
      
      
        
        
          - başlarının üstüne kayık gibi bir 
          şey konmuştur. Bu resimlerin hepsi bir cihete (aynı yöne), yani 
          içeriye doğru yürür haldedir.
 
          - Beşinci tablonun öncekilerden daha 
          mühim ve büyük eşhas (kişileri) tasvir ettiği meydandadır. Sakallı ve 
          “Med”lerin elbisesini libas bu adamın arkasında, omuzlarında fazla bir 
          şey ve hiç şüphesiz kaba yapılmış birer kanat olan elbiseli bir kadın 
          vardır. Bunları takip edenlerin kadın yada erkek oldukları tamamen 
          ayırt edilememekle beraber, bunların rahip ve rahibeler oldukları kafi 
          derecede gözükür. Duvarın sonlarındaki bu resim veya  mevzu en önde 
          hükümdar sonra “Dorophor”ler, daha sonra silahsız ahali sınıfı gelib 
          bu sonrakiler raks (dans) edecek bir pozisyondadırlar.
 
          - Duvarın 
          sağ tarafı önceki mevzuu (konuyla) münasebeti olan iki levhayı eder. 
          Bunların birincisi, aynı kıyafette on kadın tasvir eder; bunların 
          saçları uzun, elbiselerinin geniş kollan kuşaklarına sokulmuş ve 
          buruşmuştur. Taşın ufak bir büküntüsünde, üç şahsın aynı kıyafetle bu 
          kadınları sevk ettikleri his olunur.
 
          - Burada 
          on üç erkeğe mukabil on üç kadın vardır ki hepsi duvarın içine doğru 
          yönelmişlerdir. 
 
          - Bir 
          büyük sahne, sağ ve solundaki merasimin devamını ihsas eder 
          (hissettirir). Cesamet (büyük) tabiatından daha büyük, mahruti (koni) 
          halde bir külah giymiş, uzun sakallı bir adamın, silindir külahlı ve 
          iki resimdeki kadınlar gibi libas (elbise) bir kadınla bir şey taatu 
          (verdiği)  ettiği tasvir olunmuştur. Bunların her ikisi de nilüfer 
          çiçeği içinde kulplu bir  salibi (haç) hamleder (taşımaktadırlar). Bu 
          iki tasvirin her birinin arkasında, tek boynuzlu birer boğa 
          resmedilmiştir. Bu boğa, dini bir alamettir (semboldür). Bu levhanın 
          solunda, aynı kıyafette iki şahıs daha vardır. Bunların biri silahsız 
          ve diğeri bir topuzla bir kılıça hamil olduğu halde, dağlarda yürür 
          bir pozisyonda tasvir edilmiştir.
 
          - 
          Kabartmaların sağ tarafı, daha mühim hizmetle işgal edilmiştir. 
          Kraliçe yahut mabede olan büyük bir kadın tasviri, bir aslana binmiş 
          olduğu halde dağların başından mağrurla iner; sarkan saçları kemerine 
          sokulmuştur. İyice tefrik (ayıt) olunamıyan, arkasındaki ufak resmin, 
          ancak insan gibi iki bacakları temin olunur. Bu kadının arkasındaki 
          adamın elinde 
 
          
             -  
 
          
         
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
         10  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
        
          | 
      
      
        
        
          - 143
 
          - “Saka”lara mahsus bir balta vardır, 
          diğeri bir sopayı taşır. Bunlar, ötekilerden daha küçük bir aslana 
          binmiş kadınlarla beraber yürürler. Bunun arkasında nilüfer çiçeği 
          tutan iki külahlı kadın vardır. Bunun üzerinde iki başlı, kanalları 
          açık ve keçi ayaklı bir kartal resmedilmiştir.
 
          - Bütün 
          bu mahkükat (kabartmalar), büyük bir vakıa siyasi veya dini nevinden 
          bu kavmin tarihine ait aynı mevzua eder. Fakat diğer taş duvarlardaki 
          mahkükat (kabartmaların) esas ettiği mana, bu mevzuyu ile hiç 
          münasiptir değildir.
 
          - Aynı 
          duvarda, taşın pek sağlam olmamasından dolayı zamanın tesiriyle 
          silinmiş ve bozulmuş iki ufak kabartma daha vardır. Bunların biri 
          karşı karşıya oturmuş ve Mısır mabutları (tanrıları) gibi taç giymiş 
          iki suretlidir (yüzdür);diğeri kollarını uzatmış elbiseli hayali bir 
          tasvirdir. Bunun vücudu insan ve başı aslan şeklini gösterir. Bu 
          resim,derununda (içinde) kabartma tasvirleri  üzeri  bir divanhaneyi 
          andıran tabii ve dar bir geçidin ağzındaki bekçi konumundadır. 
          
 
          - Bu 
          divanhanemsi yerin genişliği iki metre altmış santimetredir, iki 
          yanları itina ile düzeltilmiş ve tablolar, yerle beraber hak 
          edilmiştir (kabartılmıştır).
 
          - Bu 
          resimlerden birincisi,gayet büyük başlı ve taçlı bir erkektir. Burnu 
          kavslı (yay şeklindedir); gözü şarkın (doğunun) bütün tarihi kadim 
          (eski) resimleri gibi şakağındadır. Yan görünüşü, tamamen Hint 
          putlarını andırır. Kocaman kulağında, ortası yıldız şekilli bir küpe 
          asılıdır.
 
          - 
          Göğsünde bir tür zırh vardır. Kollarının yerinde kaba yapılmış iki 
          aslanın baş tarafı çıkmıştır. Bunun yalnız belden yukarı kısmı olan bu 
          garip mahlukat (yaratık), iki hayvan üzerine konulmuş şekildedir. Yarı 
          insan, yarı hayvandan yapılma bu vahşi şekil, herhalde bir mabut 
          sembolüdür. Fakat bu akvamın (milletlerin) mabudundan (tanrısına) bir 
          isim vermekte  tereddüt edilir. Bu, acaba “Anaitis”in mabetlerine 
          (tapınaklarına) şerik (ortak) olan “Omanus” mabudu mudur (tanrısı 
          mıdır) ? Bu asarın (eserlerin) İran akaid ve müsahibine (benzeyen) ait 
          olduğu tahkik ederse, o vakit bu sözü olunan mabutlara (tanrılara) 
          nispeti de doğru olur. Birinciye yakın diğer bir kabartma resmin aşağı 
          tarafları, toprak altında kalmış haldedir; yalnız sureti (yüzü) 
          görünür. Bir kadın olan bu resim, sol kolunun altında küçük bir çocuk 
          tutar. Başının arkasında, tıpkı ruhani ve hükümdar kralın eli 
          üzerindeki gibi bir arma vardır.
 
          -  
 
         
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için 
        tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
         
        11  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
          | 
      
      
        
        
          - 144
 
          - 
          Buralarda zamanla yığılmış ve yükselmiş olan toprağın sırtındaki daha 
          başka mahkukat (kabartma)  bulunduğu, bazı yerlerde ta toprağın 
          bittiği seviyeden, ancak tepesi seçilen birtakım ufak kabartmaların 
          müşahade edilmesi müsebebtir.(görülmesiyle ispatlanır). Bu asarın 
          (eserlerin) heyet-i umumiyesinin (genel yapısının)tetkikinden  
          (incelenmesinden) anlaşıldığına göre, hiçbiri garb-i Asya (Batı Asya) 
          avamının (milletlerinin) işi olmayıp aslana binmiş şahısın Babil tarzı 
          mahkükatın (kabartmaların) delalet (işaret) ettiği veçile (gibi), bu 
          asar (eserler) “Med” yahut “Asuri”lere aittir
 
          - 
          “Kapadokya”nın bu kısmında, umumiyetle münteşir (yayılmış)  ve meşhur 
          olan “Anaitis” mezhebinin merasimi, daima muntazaman bir heyete mahsus 
          bulunuyordu.Bu mabut (tanrı) kadar mabetleri (tapınakları) büyük ve 
          süslü hiçbiri yoktu. Taabbüd (ibadet) merasimi (töreni) ise, çok 
          kalabalık hadime (kadın hizmetçi) ve esirler ile icra olunurdu 
          (yapılırdı). Aslı Asya şarkından (doğusundan) olan bu mezhebin 
          “Babil”den naklen daha eski dönemlerde “Med”lere ve Ermenilere geldi.
          
 
          - Yalnız bu mahkukat (kabartmalarda) 
          kat’i (kesin) bir şey varsa, o da erkek resimlerinin “Saka” kavmi 
          elbisesi giyinmiş olmalarıdır. Fil-hakika (Gerçekte) “Herodot”un 
          “scrkses”  ordusu hakkında şu tafsilatı  bunu doğrular: “Sayti”, 
          akvamından (milletinden) “Saka”lar başlarında “kırbazi” ismini 
          verdikleri bir külah taşırlar; bunun ucu gayet  sivridir ve başta dik 
          durur. Memleketlerinin adeti ok, yay ve hançerden başka bir de “sagar” 
          tesmiye ( adlandırdıkları) bir nevi baltaları vardı. “Asur”iler ise az 
          bükülmüş külah ile üzeri çivilerle menkuş (işlenmiş) ağaçtan bir topuz 
          taşırlardı. Bu silah da tasvirlerin ekseriyetinde görülür.
 
          - 
          “İskit”ler hiçbir vakit sanata meyil etmeyip bilakis erişebildikleri 
          akvam (milletlerin) asarlarında (eserlerine) tecavüz ettiklerinden, bu 
          mevkilerdeki eserleri ve abideler bunlara nispet etmek doğru olmaz;  
          fakat bu asarların (eserlerin), bu kavmin (milletin) tarihiyle 
          münasebet katiyesi vardır (kesin ilişkisi vardır). “Herodot ve “Strabon”, 
          bu hususta (konuda) bizi biraz tenvir ederler(aydınlatırlar). 
          “Saka”ları tahribatını söyledikten sonra “Herodot” der ki: “Fakat 
          “Kyaksar” (Cyaxare) ve “Med”ler, onları bir ziyafete çağırıp sarhoş 
          ettikten sonra, birçoğunu öldürdüler. Bu surtle “Med”ler bi tekrar 
          mevki iktioara gelerek Asya’da hüküm edebildiler”
 
          - 
          “Strabon”un fıkrası (hikayesi) daha vazıhtır (açıktır): “Med”ler bir 
          ziyafet nihayetinde “ Saka”ları 
 
          -  
 
          
             -  
 
          
         
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          12  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
          | 
      
      
        
        
          - 145 
 
          - imha ettiler diyor. İkinci bir 
          fıkrasınd da (kaydında da) bunlara verilen ziyafetin, imparatorluğun 
          her tarafında vukua olduğunu söylüyor: “Sakaların Armeniya’nın bir 
          kısmını zabt ederek buraya “Sassane” ismini verdiler. Ta 
          “Kapadokya”lıların memleketine kadar girerek bilhassa buna komşu olan 
          ve bugün “Pontici” namlıyla tefrik (ayırt) olunan parçasını işgal 
          ettiler. Fakat bunlar harp ganimetlerini taksime koyuldukları  sırada, 
          İran kumandanı üzerlerine gece baskını yaparak onları durdurmuştur. Bu 
          muvaffakiyet üzerine İranlılar büyük bir toprak yığını tepesi yaparak 
          etrafını duvarla çevirdiler. Buraya biri “Anaftis” mabudesi ( 
           tanrıçası) ve diğeri “Omanus” ve “Anandat” umum mabetleri için iki 
          mabet( tapınak) inşa ettiler ve senelik “Sakaya” yortusunu tertip 
          ettiler. Bu bayramın, “Keyhüsrev” zamanına ait olduğunu, bazı 
          müellifler (yazarlar) iddia ederler. Güya bu hükümdar, burada bir 
          savaş kaybederek halini “Saka”lara belli etmeden çekilmek için, bir 
          yerde birçok çadırı erzak dolu olarak bırakmış ve takip eden düşmanı 
          bunu görünce, yemek ve içmeye dalmışlar. “Keyhüsrev” de geri dönerek 
          kendine malik olamayacak derece sarhoş bulduğu bu kuvveti tamamı ile 
          imha etmiştir. Galip  hükümdar, bu muvaffakiyeti mabudun lütfüne ile 
          yortuyu tesis etmiştir. “Bu bayramda kadınlar ve erkekler ‘İskit’ 
          elbisesi giyerek birleşirler ve yirmi dört saat süre içki içmek ve 
          gülüp oynamakla zaman geçirirler.”
 
          - Bu 
          kabartma mahkükatında, balada(yukarıda) nakil edilen vukuatın 
          (olanların) hepsi gözükür. 
 
          - Mabuda 
          “Anaftis”in merasimi “med” memleketinin yalnız burasında değil “Babil” 
          de de icra ediyorlardı.
 
          - Bu 
          “Pterium” mahkükatının (kabartmalarının) zemin olduğu vukuat 
          tarihiyle,bizce pek az tanınmış olduğundan, bu hususlarda malumat icab 
          eder. Mevzuyu “Kiepert” bu eserinde sarf “Asuri” olmak üzere bunların 
          mabuduna ait yalnız mevzuyu görür. Mevzuyu  “Barth”, bunun “Kyaksar” 
          ile “Alyat” arasında, Doktor “Zech”in Kabil-i milatta (milattan önce) 
          584 sene 28 Mayısında vukuunu tayin ettiği meşhur güneş tutulması 
          hadisesi akabinde akit olunan sag ve ittifak muahede (antlaşma) 
          zanneder. Ona göre, başında mahruti (koni şeklinde) külahı olan, 
          “Astyage” ve nişanlısıdırlar.
 
          - Bu 
          bahsin (konunun) coğrafya noka-i nazarından (açısından) çözümüne 
          suret-i haline gelince: Bu “Pterium” ile “Tavium”
 
          -  
 
         
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          13  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        
          | 
      
      
        
        
          - 146
 
          - şehirlerinin mevkii (yeri) 
          meselesi, el-yevm (bu gün) edilerek “Pterium”un  Boğazköy ve 
          “Tavium”un Nefes köyü oldukları tayin edilmiştir.
 
          -  
 
          - YİRMİ 
          İKİNCİ BÖLÜM
 
          - ÖYÜK (ALACAHÖYÜK) - 
          MED SARAYI
 
          - 
          “Med”lerin Küçük Asya’da yaşadıklarının hatırası,yalnız “Pterieli”ler 
          (Pteriens)in asırlarca unutulmuş olan payitahtının (başkentinden) 
          ibaret değildir. Bundan başka, “Hamilton”un keşfettiği Öyük 
          karyesindeki (köyündeki) bazı ; kabartma mahkükat , Boğazköy (Pterium)e 
          ait sanayi  (sanat) tarihinin kıymetdar mütemmimelerdir (tamamlıyanlardır) 
          Bu karye (köy), Pterium civarındadır.
 
          - 
          Boğazköy’ün yirmi kilometre şimalindeki (kuzeyindeki) bu karye (köy), 
          “Çöterlek suyu” yahut eski ismiyle “Scylax” çayı havzasındadır. 
          
 
          -  
 
          - Köyün 
          muhtevi (içinde) olduğu asar(eserler), meyanında (içinde) dört köşe 
          bir set teşkil eden duvarları pek cesim (büyük) taş kütlelerinden 
          vücuda (meydana) getirilmiştir. Ovada yine dört köşe büyük bir teras 
          görülür. Zeminden yukarı temelleri sathında çalgı çalanlar, uzun 
          elbise giymiş papazlar, kurban edilmeye götürülen koçlarla bir boğa, 
          yani “Persepolis” harabesindeki büyük merasim diniye levhası  hak 
          (oyma) olunmuştur.
 
          - Kapının 
          iki yan direkleri, büsbütün Mısır kari (işi) kabartma iki “sfenksle” 
          yani “ebul-hevl” ile tezyin edilmiştir. Direğin bir yüzünde, iki başlı 
          bir kartal resmi kabartması vardır ki bu devir ve uslub itibarıyla 
          “Pterium” asarına (eserlerine) müteselsil (bağlıdır)
 
          - Bu Öyük 
          sarayının hangi kavme (millete) ait olduğu meselesine gelince; evvel 
          “Pterie” mıntıkasına “Med” İmparatorluğundan bir kesim  olduğu 
          düşünülünce “Ekbatane” hükümdarlarının memleketleri hududunda 
          bulundurdukları ve köylerine böyle saray inşa ettirdiklerine ihtimal 
          verilir. Hususan; bu eser, “Pterium” gibi bir başkentin pek 
          yakınındadır. 
 
          -  
 
         
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         
        
        
        
        BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
         | 
      
      
        | 
          14  | 
      
      
        | 
         
        
        KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!  | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        
          | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        
          | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        
          | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        
          | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
          | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
        BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN 
        ALMADAN KULLANMAYINIZ! | 
      
      
        | 
         
        
        
        BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız  | 
      
      
        | 
         | 
      
      
        | 
         | 
      
      
          | 
            | 
        
      
        | 
         
        
        Sayfa Başına Gitmek İçin Tıklayınız!  | 
      
      
        | 
         BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!  | 
        
      
        | 
         
        Hazırlayan 
        Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com  | 
        
      
    |  
                
              DİKKAT ! BU 
FOTOĞRAFLAR TELİF ESERİ 
          OLUP  BENDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR.  | 
            
      
    | 
        
     | 
        
      
          | 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL 
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM | 
        
      
          | 
      
       Hukuka, Yasalara, 
Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. | 
        
      
         |